Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Nükleer Çöplüktür  (Okunma sayısı 4244 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Ağustos 04, 2007, 12:19:26 öö
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay

ABD Nükleer Denetleme Komisyonunun resmi kayıtlarına göre, bugüne kadar felakete yol açabilecek derecede 169 kaza oldu. Sadece 1980 ve 1989 yılları arasında, ABD´deki nükleer santrallerde, yaklaşık 34 bin operasyon hatası, en az 104 acil reaktör durdurma olayı ve çalışanların ölçülebilir dozda radyasyona maruz kaldıkları 140 bin olay rapor edilmişti. Japonya´da 1992 yılında tam 20 önemli reaktör kazası bildirilmişti. Yine 1992 yılında, Rusya´daki nükleer komplekslerdeki kazaların oranı yüzde 45 artmış, uzmanlar bir yılda uluslararası kuruluşlara 205 kaza rapor etmek zorunda kalmışlardı. 1992´de Rio de Janerio´daki Dünya Zirvesi´nde, Ukrayna Çevre Bakanı Yuri Scherbak, ülkesinde 1986´da meydana gelen Çernobil kazası sonunda yaklaşık 6 bin kişinin öldüğünü ve ölü sayısının 40 bine varacağını, ayrıca yüzbinlerce insanın da kansere yakalanacağını söylemişti.

Öldürmeye devam edecek
Nükleer çılgınlık devam ediyor. Putin, hiçkimsenin sahip olmadığı bir teknolojiye sahip yeni nükleer silahlar geliştirdiklerini açıkladı. AB komisyonu termonükleer reaktör projesinin hayata geçirilmesi için çalışmalara hız veriyor. Türkiye de çok yakın bir zamanda 3 nükleer santral kuracağını söylüyor. Yakın zamana kadar Türkiye´yi endüstriyel atık çöplüğü gibi gören gelişmiş ülkeler şimdi de kendilerinin terk etmeye başladığı sistemleri Avrupa birliği üyeliği rüşvetiyle yeniden Türkiye´nin gündemine sokuyorlar.

Durdurduk, yine durdurabiliriz
Hükümetler, partiler değişsede politika değişmiyor. Her seferinde önümüze nükleer santral dayatmasını getiriyorlar. 70'lerden beri enerji açığımız olduğu iddiasıyla nükleer santral yaptırmak isteyenler, geçtiğimiz senelerde Akkuyu'da nükleer santral için yoğun çaba sarfetmiş, bizlerden topladıkları vergileri, varolan tepkilere rağmen, çokuluslu firmalara sadece alan araştırması yapmaları için vermekte hiç tereddüt etmemişlerdi. Fakat nükleer karşıtı kamuoyu çığ gibi büyüyünce geri adım atmak zorunda kalmışlardı.

Yaratılan suni gündemler arasında geleceğimizi, yaşanabilir bir çevre hakkımızı gasp etme girişimlerini sürdürüyorlar. Bergama´yı siyanürle, Yatağan´ı termik santral dumanıyla ve Dilovasını ağır sanayi kirliliği ile öldürmeye kalkan şirketler ve onların hizmetindeki devlet gene, bıkmadan usanmadan önümüze Akkuyu'da nükleer santral projesini getiriyor. Üstelik yanında iki yeni santral projesi ile daha!

Oysa Türkiye´nin şu anda enerji açığı yoktur ve ortaya çıkabilecek açık doğaya ve insana zarar vermeyecek yenilenebilir enerji kaynaklarıyla rahatlıkla kapatılabilir. Örneğin, Türkiye´nin rüzgar enerjisi potansiyeli şu anki elektrik üretiminin 4 bin katıdır.

Yöneticiler ve kapitalistler, yaşamlarımızı zehirlemek konusunda tereddüt etmeden çalışmaya devam ediyorlar. Karşılarında bir ses bulamayınca daha da güçlü şekilde saldırıyorlar. Bu saldırılara karşı sesimizi yükseltmemiz için :


"ŞİMDİ DEĞİLSE NE ZAMAN! BURASI DEĞİLSE NERESİ!"


Ağustos 04, 2007, 12:27:31 öö
Yanıtla #1
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay

NÜKLEER ENERJİ ALDATMACASI:

2004 yılı içerisinde ETKB, Türkiye'de enerji çeşitliliği adı altında, yeniden nükleer enerji santrallarını gündeme getirdi. Hem de bir değil, tam üç adet yapacaklarını söyleyerek. İktidar, daha da ileri giderek, AB üyeliği hayali için, başta en büyük çatlak seslerden Fransa'yı susturmak için nükleer enerji konusunda çeşitli ön anlaşmalar da imzaladı. Aynı olay, Rusya?da da tekrarlandı. Ağanın eli tutulmaz!

Nükleer santrallar konusunda söylenecek çok şey var. Biz bunlardan bazılarını sıralayacağız:

1. Ölü Teknoloji: Nükleer enerji, Fransa hariç gelişmiş tüm batı ülkelerinde artık "ölü teknoloji" olarak anılmaya başlandı. Sözkonusu ülkeler, özellikle Çernobil felaketinden sonra, mevcut santrallarının güvenlik sistemlerini yeniden gözden geçirdiklerinde, inanılmaz sorunların yaşandığını, sıksık meydana gelen kazaların gizlendiğini ve tüm mevcut reaktörlerin bir şekilde yeni Çernobil'ler olmaya aday olduğunu gördüler. Birçoğunda alınması gerekli tedbirlerin çok masraflı olması nedeni ile bu santrallar teker teker kapanmaya başlandı.

2. Çekirdek Erime Olasılığı: Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (IAEA) tarafından geçen yıl açıklandığına göre, dünyada her 2,5 yılda bir reaktör çekirdeği erimesi olayı gerçekleşme olasılığı var. Kanada'da Ontario Devlet Elektrik Planlama Komisyonu (ORCEPP), Kanada'da bir CANDU reaktöründe çekirdek erimesi olasılığının 15'de 1 olduğunu ilan ediyor. Bu oran, zarda düşeş atma ihtimalinden çok yüksek! Kanada Ontario'da birçok CANDU tipi reaktör kapatılmakta.

3. Kapatılan Santrallar: Son yıllarda, ABD'de birçok nükleer enerji santralı, emniyet tedbirleri ve yaşanan kritik sorunlar nedeni ile, ya geçici süre ile durduruldu, ya da tümüyle kapatıldı. Örneğin, kısa bir süre önce, yapımı tamamlanmış olmasına rağmen Shoreham reaktörü, işletim masraflarının çok yüksek olacağı görüşü ile kapatıldı. İtalya'da referandumla faal haldeki üç reaktör kapandı. Avusturya'da inşaatı tamamlanan ve çalışmaya hazır nükleer enerji santralı, halkın isteği ile faaliyete geçemeden kapanmak zorunda kaldı. Kanada'da birçok reaktör, yine emniyet gerekçesi ile kapandı, kapanıyor. Fransa hariç 14 OECD ülkesi nükleer programını durdurdu. Buna karşın 10 Doğu Avrupa ülkesi, Slovenya hariç, eski nükleer enerji programlarına -paraları ve batılı destekçileri yettiğince- aynen devam ediyorlar ve yenileri için de seferberler.

4. Batının Nükleer Çifte Standardı: Kendi ülkelerinde nükleer enerji santrallarını kapatan, programlarını durduran batılı ülkelerin işsiz kalan şirketleri, hükümetlerinin de maddi, politik destekleri ile, gelişmekte olan ülkelere tezgâh açtılar. Halâ, özellikle halkın görüşlerine önem vermeyen antidemokratik iktidarların yerleştiği ülkelerde kendilerine pazar bulabiliyorlar. Gerek Kanada (CANDU), gerek Amerika (Westinghouse) ve gerekse AB ülkeleri, bu alçakça ikiyüzlülüğün ve cinayetin baş aktörleri olmaktan hiç utanç duymuyorlar. AB'nin PHARE ve TACIS gibi komiteleri, nükleer emniyet adı altında, gerikalmış antidemokratik yönetimli ülkelerde nükleer enerjiyi teşvik ediyor; Pakistan ve Hindistan'da bozuk sistemleri geçici tedbirlerle bir süre daha idare edebilir hale getiriyor. Çin Halk Cumhuriyeti'ni Ortadoğu petrol pazarından uzaklaştırmak için o ülkede nükleer santral yapımına büyük paralar ayırıyorlar. Alman Siemens, Fransız Electricite de France aracılığı ile, halklara rağmen Rusya'da yeni yeni kötü teknolojili nükleer santralların yapımında bayraktarlık yapıyorlar. Yine şirketleri aracılığı ile Italyan, Fransız, Alman, Isveç, İngiliz, Kanada, ABD hükümetleri, Iran'da reaktör inşa ediyor; Türkiye'yi mahvedecek nükleer santral ihalelerine giriyor.

5. Cevherden Santrala: Uranyumun cevherden yakıt çubuklarına ya da elemanlarına dönüşmesi için geçen tüm safhalarda kullanılan teknoloji, müthiş bir enerji harcaması ve büyük maliyetleri içeriyor. Tüm bu operasyonlar sırasında da çevre inanılmaz ölçüde kirletiliyor; daha cevherin doğadan elde edilmesinden başlamak üzere insan ve çevre sağlığı riske sokuluyor. Nükleerin "temiz enerji" olduğunu savunanlar, tabii ki bu safhalardan hiç söz etmiyorlar.

1.000 MW elektrik üretmek için kurulu bir nükleer santral, ortalama 200 adet yakıt çubuğuna ya da elemanına gereksinim duyuyor. Her yıl bunların üçtebiri yenilenmek zorunda. Yani, 67 adedi yüksek seviyeli radyoaktif atık olarak, bugüne dek bunları doğaya ve insanlara zarar vermeden, binlerce hatta milyonlarca sene saklayabilmek için kalıcı hiçbir yöntem bulunamadığından, başa belâ oluyor.

6. Pahalı Teknoloji: En önemli nükleer reaktör yapımcısı Amerikan Westinghouse bugüne dek ABD'de toplam 54 reaktör kurdu. Bunlar, ortalama %432 oranında bütçelerini aştılar ve yine ortalama 5,3 yıl gecikme ile tamamlanabildiler. Westinghouse bu konuda bir de rekorun sahibi: sonuncu reaktörleri olan Watts Bar I, tam 23 yıl gecikme ve %1.100 bütçe aşımı (toplam 7 milyar dolar) ile sonuçlandı! Avrupa'nın nükleer devi Electricite de France şu anda dünyanın en büyük borçlu şirketi. Firmanın 1999 yılı borç toplamı tam 30 milyar dolar. Bu rakam tek bir firmanın yapabileceği en büyük borç olarak tarihe geçti. Bunun oluşmasında, hem nükleer santralların kuruluşunda yaşanan bütçe aşmaları ve süre aşımları, hem de üretilen enerjinin kolay satılamayacak kadar pahalı olması.

Kuruluşu problemli olan nükleer enerji santrallarının sökümü çok daha problemli. Yıllar alan bu işlemlerin maliyeti, en azından kuruluş masrafı kadar oluyor. Dünya ortalaması olarak, sökülen bir santralın maliyetinin en az 3 milyar dolar olduğu hesaplanıyor.

7. Elektrik Fiyatları: Üretim masrafları açısından da nükleer santrallar, hiç de palavrası yapıldığı gibi ucuz değil! Doğal gaz çevirim santrallarındaki 3,4 cent/kW.saat'lik üretim masrafına karşılık (biz bunu da 12-16 cent'e çıkartmayı başardık!), rüzgar enerjisinin kW.saat'i 5 cent'i, nükleer reaktörünkü ise 9 cent'i buluyor!

8. Atık Sorunu: Diğer bir safsata da, nehirlere, göllere, denizlere boşaltılan soğutma sularının sadece birkaç saniye radyoaktif kalabildiği ve akabinde tümüyle arınmış, tehlikesiz olduğu masalı! Sözkonusu soğutma suları, doğal alanlara boşalmadan önce, reaktör ve yüzlerce metrelik borulardan geçiyor. Bu sular, tüm bunlardan geçerken, ister-istemez reaktörden ve boruların kendisinden radyoaktif kurşun, krom, kobalt parçacıkları da alıyor içine. Bunların radyoaktifliği de tabii yıllarca sürüyor! Yani suların birlikte getirdiği radyoaktif toz, bu suların boşaldığı nehir, göl ve denizleri, hiç de söylendiği gibi tertemiz bırakmıyor; tam aksine, insanlara düşük radyoaktiviteyi uzun zaman alma fırsatı veriyor! Uranyum atıklarını taşıyan treni koruyan Alman polisi, bu trende sadece 50 kilometre seyahat edebiliyor; bu süre içerisinde bir insanın kaldırabileceği maksimum radyasyona maruz kaldıkları saptanıyor! Ve tüm bunlar "zararsız"(!!) santralların etkileri. Patlayanlarınkini ise Ukrayna ve Karadeniz halklarına sormakta fayda var!

9. Köhne Teknoloji: Nükleer teknoloji ve nükleer enerji santralları her nekadar yüksek teknoloji ürünü gibi gösterilirlerse de, aslında, son 50-55 yıldır hiçbir ciddi gelişim olmamış. Atomu parçalama yöntemi, 1945'te uygulanandan hiç farklı değil. Çok sık yinelenen aynı tür kazalara karşı bile yeterli teknoloji üretmekten uzak bir teknolojinin bugüne dek ayakta kalabilmiş olması bile tüyler ürpertici!

10. Stronsiyum, Sezyum, İyodin: Nükleer lobicilere göre, nükleer enerji dışında tüm enerji kaynakları radyoaktif atık çıkartıyor; insanları öldürüyor. Ancak, atom enerjisinin insan sağlığına musallat edildiği 1945 yılından günümüze değin, özellikle nükleer enerji santrallarının kurulu oldukları alanlarda:



Çocukların diş ve kemiklerinde, asla bulunmaması gereken Stronsiyum-90, kaslarında Sezyum-137 ve tiroidlerinde ise İyodin-131 bulunmaya başlandı.

50 yaş altı kadınlarda meme kanseri miktarı kontroldan çıkacak kadar arttı.

Bağışıklık sistemini doğrudan etkileyen Stronsiyum yüzünden AIDS vakaları patladı.



Ağustos 04, 2007, 12:28:35 öö
Yanıtla #2
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay

Nükleer enerji   

Atom çekirdeğindeki proton ve nötronları birbirine bağlayan çok yüksek bir enerji mevcuttur. Bu enerji atom çekirdeğinin parçalanması (fizyon) veya atomların birleştirilmesi (füzyon) durumunda açığa çıkar ve yaydığı ölümcül radyoaktif ışınların yanında milyonlarca derece ısı oluşturur . Bu ısı kontrol altına alınabilirse (termik santrallerde olduğu gibi) elektrik enerjisine dönüştürülür .Veya bu ısının ve yayılan ışınların kontrol altına alınmaması ise atom bombası dır. Bu ısıdan faydalanarak Bu enerjinin adına nükleer enerji dersek , bu enerji den yararlanarak elektrik elde edilen santrallerede nükleer santraller diyebiliriz. 
 



Ağustos 04, 2007, 12:31:47 öö
Yanıtla #3
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay

 Bazı Nükleer Santral Kazaları   

1952 Chalk River deneme reaktörü çekirdek erimesi
1957 Windscale/İngiltere Askeri amaçlı reaktörde yangın, 1.5x10 Bq radyasyon kaçağı
1958 Vinca/Yugoslavya deneme reaktörü çekirdeğinin aşırı ısınması, 6 bilim insanı radyasyona maruz kaldı, 1'i öldü
1961 SL 1, İDAHO FALLS/ABD Askeri deneme reaktörü infilak etti, 3 işçi öldü
1966 Enrico Fermi/ABD deneme reaktörü kısmi çekirdek erimesi
1969 Lucens/İsviçre deneme reaktörü kısmi çekirdek erimesi
1972 Fürgassen/Almanya 640 MW kaynar sulu reaktörde bir yüksek basınç sübabının çalışmaması, radyoaktif buhar kaçağı
1975 Tsuruga-1/Japonya 340 MW kaynar su reaktörü bir boru hattında kırık. 37 işçi radyasyona maruz kaldı
1975 Leningrad-1/Sovyetler Birliği 380 basınçlı-su soğutmalı reaktörde kısmi çekirdek erimesi
1977 Bohunice A-1/Slocakya 100 MW gaz soğutmalı reaktörde çekirdeğin aşırı ısınması, radyasyon sızıntısı
1978 Brunsbüttel/Almanya 770 MW kaynar su reaktöründe bir buhar hattının
kopması, radyasyon sızıntısı
1979 Three Miles İsland/USA 880MW basınçlı su reaktörü çekirdek erimesi, iyot-131 kaçağı
1986 Çernobil 4/Ukrayna 1000 MW basınçlı su soğutmalı grafit reaktörü güç infilakı, yangın-yakıtının yüzde 70'i dünyaya yayıldı
1987 Trawsfynydd/İngiltere 200 MW gaz soğutmalı reaktör yangını
1991 Mihama-2 Japonya 500 MW basınçlı su reaktörü bir boru hattının kopması ile radyoaktif buhar kaçağı
1992 Sosnovy Bor/Rusya 1000 MW basınçlı su soğutmalı reaktörün bir yakıt elemanı kanalının kopması. 
 



Ağustos 04, 2007, 12:33:23 öö
Yanıtla #4
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay

Yenilenebilir Enerji   

Bugün üzerinde çalışılmakta olan yeni ve temiz enerji kaynakları arasında güneş enerjisi sınırsız bir potansiyele sahip olması, tükenmez niteliği, çevre kirliliğine yol açmaması, iletim ve dağıtım sorununun bulunmaması gibi sebeplerle büyük önem kazanmış bulunmaktadır.

Gezegenimizin güneş enerjisi potansiyelini anlamak için birkaç rakam: Dünyamıza her yıl 5.4 milyon exajüllük güneş enerjisi temas eder. Bunun atmosferde kalan 2.5 milyon exajüllük miktarı bir yılda tüm dünya üzerinde tüketilen enerjinin 6000 katıdır. Bir başka deyişle, tarihin başından beri insan kullanımına açık petrol, kömür, doğal gaz gibi fosil yakıtların toplamı, dünyaya ulaşan güneş ısısının 30 günlük bölümüne eşdeğerdir.

Rüzgar Enerjisi
Yapılan ölçümlere göre dünya üzerinde bir yılda elde edilebilecek rüzgar enerjisinin 2 milyar 100 milyon ton petrole eşdeğer olduğu tahmin edilmektedir.

Jeotermal Enerji
Jeotermal enerji, yerkabuğunun işletilebilir derinliklerinde olağandışı birikmiş olan ısının yarattığı enerjidir. Bu ısı yeryüzüne çatlaklardan doğrudan doğruya sıcak su ya da buhar olarak ulaştığı gibi sondajla da çıkartılabilir. Dünya üzerindeki jeotermal enerji kapasitesi
bugün 15000 mw'a yakındır.

Biyokütle
Biyokütle, yeşil bitkilerin güneş enerjisini fotosentezle kimyasal enerjiye dönüştürerek depolaması sonucu meydana gelen biyolojik kütle ve buna bağlı organik madde kaynakları olarak tanımlanır. Bu sistem, organik madde içeren atıkların mikrobiyolojik yönden değerlendirilmesi, çevre kirliliğine yol açmaması, hem de temiz enerji üretimi sağlaması yönünden önem taşımaktadır.
Türkiye?de, hayvansal dışkı kaynaklı biyokütleden 2.8-3.9 milyar metreküp biyogaz üretilebileceği anlaşılmıştır. Bu potansiyelin yıllık enerji cinsinden değeri 24.5 kws'dir. Bununla da toplam enerji tüketiminin yaklaşık %5'i karşılanabilecektir. 
 



Ağustos 04, 2007, 12:35:02 öö
Yanıtla #5
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay

Bir nükleer santral faciasında ne yaşayacağız?   

Atom santralleri bir atom bombası niteliğinde patlamazlar .Fakat herhangi bir arızadan veya deprem veya sabotajdan dolayı tamamen tahrip olacak bir atom santralinden çıkacak radyoaktif gazlar havada büyük bir bulut teşkil edip rüzgarın istikametine doğru yayılarak , insanlarda kanser ve genetik bozukluklara yol açan ışınlarını saçarlar.

Bu ışınların tesiri altında kalanların 2-3 hafta içerisinde ağız ve derilerinde kanlı çatlaklar ve çıbanlar oluşur. Artık ağızdan gıda almak imkansızdır.
Sürekli ishal ve ateş sonucu hasta halsizleşmeye ve sayıklamaya başlar.
Tutam tutam saç dökme belirtileri gösterir .Akyuvarların sayısı süratle azalırken , alyuvar sayıları sıfıra inmiştir bile .Bu , ölümlerin başlangıcıdır. Bu safhayı atlatanları daha kötü bir akibet bekler .Hasta 1-2 hafta hafif bir iyileşme gösterdikten sonra zayıflamaya ve kötürümleşmeye başlar.
Vücutları başta kanser olmak üzere tüm hastalıklara karşı direncini yitirmiştir artık.
Bir atom santrali kazasında tüm insanları 54 saat içerisinde tehlike bölgesinden uzaklaştırarak karantina altına almak gerekir.
Bu durumda yapılacak ilk iş hastaları az ,orta ve ağır olmak üzere 3 guruba ayırmaktır.
Kazazede sayısı 2 milyon olarak ele alınacak olursa , ve bir doktor günde 24 saat çalışarak 300 hastayı muayene edecek olursa sadece bu iş için 7000 doktor gerekir. Ulaşım için 250.000 vasıtaya ihtiyaç olacaktır.
Her hastaya günde 2 ağrı kesici hap , 2 tane kan dolaşımı 2 tanede tetanuserrum ampulu tedarik etmek gerekir.
Hastalığa fazla tutulanların sık sık kan değiştirmesi lazımdır .Bir doktor ve bir hastabakıcı en az 10 dakikada kan değiştirse bu işlem için 50.000 personelin görev görmesi gerekir.
Ağır hastaların kemik iliği değiştirmesi icap eder. Bir hasta için 10 gönüllünün bağışta bulunması lazımdır.
Tüm bu işlerde çalışacak personelin evvelden ve sürekli radyoaktif konusunda özel eğitime tabi tutulması gerekir. 
 



 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
18 Yanıt
19132 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 18, 2011, 12:43:32 öö
Gönderen: Prometheus
36 Yanıt
18362 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 17, 2012, 06:06:14 ös
Gönderen: yazbenide
0 Yanıt
5409 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 07, 2011, 09:23:55 ös
Gönderen: AQUA
0 Yanıt
1794 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 23, 2015, 12:49:44 ös
Gönderen: propulsion
15 Yanıt
11042 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 03, 2015, 03:56:56 ös
Gönderen: propulsion
3 Yanıt
4769 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 07, 2015, 06:16:19 öö
Gönderen: Risus