Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: BİR FANİ GEÇTİ BU ÜLKEDEN  (Okunma sayısı 1647 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Haziran 17, 2020, 03:16:21 ös
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3234
  • Cinsiyet: Bay



https://scontent.fada2-2.fna.fbcdn.net/v/t1.0-9/99292327_3464436030251456_1486061334410821632_n.jpg?_nc_cat=103&_nc_sid=730e14&_nc_ohc=5oLvHuSkYscAX-wgqs8&_nc_ht=scontent.fada2-2.fna&oh=c3a4903953fdb190c42f9b1720f600fe&oe=5F11054A



23 Mayıs, 23:56  · Herkese Açık ile paylaşılıyor
1958 yılı, hayatının dönüm noktası ,sıradan insanların hayatında büyük travma yaratabilecek bir şeye tanık oluyor.
Bakırköy Akıl Hastanesi’ni görmeye gidiyorlar. O zamanın Bakırköy’ü kabus. Çırılçıplak dolaşıyor akıl hastaları, demir parmaklıkların arasındalar. Hastane demek ayıp aslında; bildiğiniz tımarhane.Hastane rehberi diyor ki “Gelin sizi cüzzamlıların pavyonuna götüreyim.”
Sonra da uyarıyor, “Aman sakın dokunmayın” diye.
Şimdi düşünün, gencecik bir kadın ve hamile. Hayat tecrübesi sıfır. Bir tepeden bakıyorlar aşağı. Çukur bir alanda üç barakadan paramparça giysiler içinde cüzzamlılar çıkıyor. Bir görevli gelip yemeklerini bir bakraca boşaltıp gidiyor. Sanki hayvanat bahçesi...
Öyle içine dokunuyor ki bu manzara gencecik anne adayı Türkan’ın. Unutamıyor. İsyan ediyor... Bir doktor, bir hastaya dokunmadan nasıl şifa verebilir diye...
Kitap okuyor, araştırıyor. Öğreniyor ki bu hastalığın tedavisi var. Öyle dokunarak da bulaşmıyor. Toplumun bir bireyi olarak “suçluluk” duyuyor, bizim bugünlerde farklı konularda duyduğumuz gibi...
Ama boş tepkilerle vakit harcamıyor. Gidiyor, uzmanlık olarak Deri ve Zührevi Hastalıkları seçiyor ki onlara çare olabilsin.
“Amaaan, ne yapalım, bu düzen böyle...” deyip, oturmayan, sızlanmayan bir kadın. Asistanlığında mesela, bir bakıyor ki gece nöbetlerinde hiçbir hastaya yardımcı olamıyor. Çünkü tansiyon aleti bozuk, derece yok, enjektör yok. Ama o pes etmiyor. Tutup yönetime bir dilekçe yazıyor ;
“Bu şartlar altında hekimlik yapıp şifa veremem. Ya bunları tamamlayın, ya da ben nöbet tutmayacağım” diye. Arkadaşları diyor ki, “kızım sen deli misin, atarlar seni.”
Ama ne oluyor biliyor musunuz? Bir hafta sonraki nöbeti geldiğinde bakıyor ki, üstünde adı yazılı bir dolap konulmuş odaya. İçinde istediği her şey var. Ceza almadığı gibi, şifa dağıtabileceği ortam sağlanmış.
Bu ülkede cüzzamlılara “eliyle” ilk dokunan, yaralarını ilk saran o. Hem sadece tıp boyutunda da bakmıyor olaya. Onları toplumun dışına iten zihniyet ile de savaşıyor. Hayatın içine dahil etmeye çalışıyor cüzzam hastalarını. Sokaklarda dilenen cüzzamlıları birer birer toplayıp yaralarını sarıp iyileştirmeye çalışıyor.
Bir ufacık saptama yapayım hemen. Bu arada boşanmış, eşi oğullarını bir süre göstermemiş. Sonra kıt kanaat geliriyle zor bela bir ev açmış, oğulcuklarını yanına almış. Yani özel hayatı da öyle çöpsüz üzüm değil.
Önce Cüzzamla Savaş Derneği’ni kuruyor. O korku filmi gibi pavyonları daha ulaşılır, yaşanır bir hale getiriyor. Sonra en büyük hayalini gerçekleştiriyor, “Lepra Hastanesi”. Yıl 1977...
Orada çalışacak gönüllü doktor ve hemşire bulmak bile iş. Ama öyle şahane hekimler yetişiyor ki o hastanede, sonradan çok değerli isimler olarak tıp literatürüne geçiyor hepsi. Sadece hastane de değil, sosyal bir merkez oluyor Lepra Hastanesi.
Mesela cüzzamlıların ayakları deforme olurmuş, özel ayakkabı giymeleri gerekirmiş. Ayakkabı Atölyesi kuruyor hastanenin içine. Atölyede çalışanlar yine cüzzamlılar. Bu arada para yok. “Parasızlık imkansızlık değildir, bahanedir” diyor Türkan Saylan. Almanya’dan bağışlanan bir dikiş makinesiyle nevresim diktiriyor hastalarına... Bunları satıp gelir elde ediyorlar.
Umutsuzluğa hiç yer vermemiş hayatında Türkan Hoca. “Ömür boyu kendimi hep sıfırdan başlamaya hazır hissetmişimdir” diyor. Hayatta en sevdiği şey mesleği, ama “Bir gün elimden diplomam alınsa, gider yenisini alırım” diyecek kadar manen de bağımsız.
Hepimiz onu Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) ile bu ülkenin kız çocuklarını okutabilmek için verdiği o onurlu mücadele ile tanırız. Hayatını bir zamanların korkulu rüyası olan cüzzamı kökünden kazımaya ve okutulmayan kız ya da erkek çocuklarının laik, çağdaş eğitimine adayan Prof. Dr. Türkan Saylan Anadolu’yu karış karış gezerek Kardelen adını verdiği kız çocuklarının hüzünlerini, acılarını ve kara yazgılarını değiştirdiği süreci, duygu ırmağına dönüştürdü.
Kurucusu olduğu Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin yaptığı birçok çalışma sayesinde, aileleri tarafından küçük yaşta evlenmeye zorlanan kız çocuklarını pamuk, fındık ya da çay toplamak yerine, derneğin verdiği burslar sayesinde eğitime yönlendirdi.
“Hastalarınıza dokunun ve ona sevginizi verin. Başka türlü iyileştiremezsiniz” derdi.Sizi bilmem ama ben bir dahaki sefere, ülkemle ilgili herhangi bir konuda şikayet ederken durduracağım kendimi. Önce bir soracağım: “Sen bu güzelim memleket için ne yapıyorsun?”
Ve hatırlayacağım, o kısacık kızıl saçlı, güzel yüzlü, o yüce gönüllü kadını. O tertemiz ellerini en feci yaralara şefkatle dokunduranı. O yaralara şifa olanı. Ömrü boyunca bir mesleğin rozetini şeref madalyası gibi yakasında taşıyanı...Soner Oğuz
audi-vide-tace
    dinle-gör
        sus


Haziran 17, 2020, 09:55:15 ös
Yanıtla #1
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1795
  • Cinsiyet: Bay

       Nefis bir aydınlatıcı bilgi. Alıntıyı yapan  sayın NOSAM33'e teşekkür ederim. Türkan SAYLAN dendi mi hafiften irkilirim.  Ne muhteşem bir insandır o. Ne yılmaz, korkmaz, memleket ve insan sevgisi ile dolu ne mükemmel bir insandı O.
       Hani bazı insanlar vardır, kendileri ölse bile isimleri, eserleri  hiç ölmez. İşte onlardan biridir Türkan SAYLAN.
        Bu vesile ile bir kez daha andık kendisini. 
        Ruhu şadolsun. Işıklarda uyusun.
        Saygılar.
« Son Düzenleme: Haziran 18, 2020, 10:50:17 öö Gönderen: ANARCHOSA »
"Vur ama dinle beni"


Haziran 18, 2020, 09:49:13 öö
Yanıtla #2
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3234
  • Cinsiyet: Bay

Ben Teşekkür ederim Sayın Alşah ...

Saygılar
audi-vide-tace
    dinle-gör
        sus


Haziran 20, 2020, 10:08:15 öö
Yanıtla #3
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3234
  • Cinsiyet: Bay

https://www.facebook.com/photo/?fbid=1904145046387439&set=a.214108242057803&__cft__

1930 yılında
Karaman'ın
Uğurlu köyünde
Bir kız çocuğu dünyaya geldi.
Adını Ayşe koydular.
Ayşe 15 yaşına kadar köyde eğitim aldı.
Sonra Köy Enstitüsüne gitmek istedi.
Köy Enstitüsü İvriz'deydi.
Bir çıkı hazırladılar Ayşe'ye
İçine çökelek, pekmez, yufka koydular.
4 Temmuz 1945'de yürüyerek yola çıktılar eniştesiyle.
İki geceyi dağda geçirdiler.
Karaman'a vardılar, oradan kağnı ile Ereğli'ye
Oradan İvriz'e.
Ayşe öylesine okuma heveslisiydi ki.
1950 yılında
İvriz köy Enstitüsünü
Birincilikle bitirdi.
Ardından
Ankara Kız Teknik Yüksek Öğretmen Okulu kazandı.
Onu da birincilikle bitirdi.
Ankara Valisi Kemal Aygün
Ayşe'yi takip ediyordu.
Gel danışmanım ol dedi,
Ama o
Köylere gidip çocukları yetiştirmem gerek’
Deyip öğretmenliği seçti.
Trabzon-Vakfıkebir ilçesi
Beşikdüzü’nde öğretmenliğe başladı.
Yetmiyordu, daha çok şey yapmalıydı çocuklar için.
Burs bularak ABD’ye gitti...
Wisconsin Üniversitesi’nde doktora yaptı.
Okulda hoca ol dediler
Ama o
Ülkemdeki çocuklara bakmam gerek’ dedi,
Ankara’ya döndü.
Hacettepe Üniversitesi
Temel Bilimler Yüksek Okulu’na bağlı
Beslenme Bölümü’nde ders vermeye başladı.
Yetmedi,
Kişisel çabalarla
Ankara Üniversitesi Ev Ekonomisi Yüksek Okulu’nu kurdu.
Burada bir laboratuvar açtı.
Laboratuvarda besin üzerine çalışmalar yaptı.
Köydeki çocukların hastalıklarına çare olmak için kimyasallar hazırladı.
Köydeki salgınlara karşı ishali engelleyen bir ilaç geliştirdi.
Türkiye’nin her köyüne ilaç yolladı.
Ve tüm bunları parasız yaptı.
Bir vakıf kurdu;
Beslenme Eğitimi ve Araştırma Vakfı
Besvak.
Burada burs beslenme uzmanları yetiştirdi, kurslar verdi.
Yetmedi,
Vakıf bünyesinde çocuklara burs sağladı ve okuttu.
Bilhassa kız çocuklarını,
Yani, kendi gibi köylü kız çocuklarını…
Prof. Dr. Ayşe Baysal
2016 yılında
86 yaşında
Ankara'da
Vefat etti
Köy Enstitülerinin neden gerekli olduğunun
En CANLI örneklerinden birisidir Ayşe Baysal.
Nurlar içinde uyusun.
audi-vide-tace
    dinle-gör
        sus