Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: ENGİZİSYON -2  (Okunma sayısı 1931 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Mayıs 24, 2010, 12:20:22 ös
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay






Engizisyon nasıl bir yargılama yöntemi uygulardı?

Öncelikle, sapkın eylemlerin görüldüğüne ilişkin bilgi alınan ya da bundan kuşku duyulan çevrelerde 3-4 kişiden oluşan bir keşiş grubu halkı oradaki kilisede toplardı. Halka yönelik bir vaazdan sonra af için bir süre tanınır, bu süre içerisinde hatalarını kendiliklerinden itiraf eden suçlular bağışlanırdı.

Ancak bir süre sonra Engizisyonun görevlendirdiği bu keşişlerin, onlardan hoşlanmayan halk tarafından linç edilme girişimleri baş gösterdi. Papalık, vaaz verme yerlerinin seçiminde dikkatli olmaları için keşişleri uyarma gereğini duydu.

Sapkın kişilere 15-30 gün süre tanınırdı. Bu süre içinde gelip af dilemeleri beklenirdi. Suçunu itiraf edenler, halkın önünde açık bir alanda tövbe ettiklerini açıkça söylemek zorundaydı. Kişi, kendi kendisini herkesin önünde rezil etmeliydi.

Ancak suçunu itiraf eden kişi, böyle yaptı diye hemen elini kolunu sallayarak çekip gidemezdi. Böylelikle ölüm ya da yaşam boyu hapis cezasından kurtulurdu ama aforoz cezası yanında bir de hacca gitme cezası verilirdi.

Suçlu af dileme süresi içinde kaçıp giderse, engizitörler, bundan ötürü sivil güçleri sorumlu tutar ve yakasına yapışırdı. Bundan sonra iş sistemli bir sorgulamaya kalırdı.

Daha baştan “suçlu” olduğu kabul edilen sanığın, yargıcın sorduğu her soruya yanıt vermesi zorunluydu. Yanıt vermek için öyle uzun bir süre düşünme, özelini saklama hakkı da yoktu. Yargıç onu İncil üstüne yemin etmeye çağırır ve gerekirse çok ayrıntılı açıklamalar isterdi.

Farklı sapkınlıklarla bağlantılı olmak üzere değişik ve hızlı bir sorgulama yöntemleri vardı. 14. yüzyıl başlarının ünlü engizitörlerinden biri olan Bernardus Guidonis, bu amaç bir el kitabı yazmış ve engizitörlere sorgulama yöntemlerini anlatkmıştı. Manicilere, Katharlara Valdoculara, sapkın olduğundan kuşku duyulan rahibelere yöneltilecek sorularla bağlantılı hayli ayrıntılı soru örnekleri vermişti.

Sorgulama sırasında yargıcın sanıktan itiraf koparması için hileye başvurması hiç de ayıp ya da yanlış sayılmadığı gibi, aynı inancı taşıdığını söyleyerek sanıkla bir hücreye giren tutuklu bir muhbirden yararlanabilirdi. Sanıkla aynı hücrede kalan tutuklu muhbir, sanığın ağzından bazı ip uçları almışsa, bunu hemen yargıçlara söyler ve uygun düşen sevabı(!) kazanırdı.

Suçlamada bulunan tanığın, bir düşmanını ortadan kaldırmak amacıyla davrandığı saptanırsa, onu büyük cezalar beklerdi. Buna karşın tanıkların verdiği bilgiler doğru sayılır, kimlikleri gizli tutulur, suçlu ile karşılaşmamasına özen gösterilirdi.

Sivil hukukta olduğu gibi, mahkûmiyet için 2 tanık yeterli görülürdü. Eğer suçlu kentin ya da kasabanın önde gelenlerinden biriyse, yargıç tanık sayısını artırabilirdi. Bu ayrıcalık, halk arasında olağan karşılanırdı.

Sorgulama sırasında suçlunun savunmasını başka birisi yapamazdı. Şayet suçlu değilse, bunu ancak kendisi gösterebilirdi. Gösteremezse, suçlu demekti. Meraklı bazı hukukçular, ancak suçları ve cezaları öğrenebilirdi.

Kilise, genellikle tercihini itiraftan yana kullanırdı. Suçlu her şeye karşın direnirse, engizitör ona baskı yapma, işkence etme ve hapis yolunu kullanabilirdi. Suçlu zincire bağlanır, uzun süre aç ya da  uykusuz bırakılırdı.

Buna karşın sorgulama sırasında işkence uygulaması yapılıp yapılmadığı, 1252 yılından önce kesin değildir. Papa 4. Innocentus, o yıl yayımladığı “Ad Extirpanda” adlı bildirgesiyle işkenceye izin vermiş, 1259 yılında da Papa 4. Alexander kendinden önceki papanın bu kararını bir kez daha onaylamıştır. Daha sonra Papalık, işkence sırasında sakatlama ve öldürme eylemlerinden kaçınılmasını buyurdu. Gerçi bu buyruk, işkence uygulamasının bir diğer kanıtı sayılır ama buna niçin gerek görülmüş olduğu da belli değildir; belki de odun ateşine atılacak kişilerin daha sağlıklı görünerek halk üzerindeki baskıyı artıracağı düşünülerek…

Yargıçlar, dört tür işkenceden birini seçebilirdi Bunlardan en hafifi kırbaçla dövmeydi. İşkence sehpası, ipe bağlayarak suya daldırma, ateş üzerinde yürütme diğerleriydi. Sonraki yıllarda bunlara işkence ayaklıkları, huniyle boğaza su akıtma, iki elle kızgın demir tutturma, diş ve tırnak sökme gibi daha acı verici uygulamalar da eklendi.

İşkence sırasında yargıç da hazır bulunurdu. Ağzından itiraf koparabilmek için sanığın başında durur, onu zorlardı. İşkenceci uzmandan başka gözlemci keşişler ve de tutanakçılar da bu işleme katılırdı.

1264 yılında Papa 4. Urbanus, yargıçların işkenceyi doğrudan uygulamalarına da izin verdi.

İşkence altında kalan suçsuz bir kişinin dayanmayarak, kendi kendine suç uydurarak itirafa yönelmesi, Kilise’yi hayli rahatsız ediyordu. Bu bağlamda artan yakınmalar üzerine Papa 4. Clementhus, 1311 yılında yayınladığı “Multorum Guerela” başlıklı bildirgesiyle, engizitörün, bölge başpiskoposunun görüşünü almadan suçluya işkence uygulanmasını yasakladı.

Tüm bunların böyle olduğu ve böyle yapıldığı gayet iyi biliniyor ama tutanak defterlerinde işkence ile ilgili kayıtlara ancak tek tük yer verilmiş olduğu da görülür. Tutanakçılar, ya suçlunun itiraflarının zorla alınmadığı sonucunu çıkardıkları için ya da korktuklarından işkenceleri baştan sona kayda geçirmiyordu. Zaten suçlu olan birine işkence edilmiş olsa ya da olmasa ne fark ederdi ki!...



Bu konuda anlatacaklarım aslında daha bitmedi ama gelin bu noktada biraz soluklanalım.



ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
1 Yanıt
4180 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 21, 2016, 04:31:26 ös
Gönderen: kurt
4 Yanıt
4202 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 24, 2016, 12:38:04 öö
Gönderen: sun
0 Yanıt
4474 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 03, 2012, 02:04:32 ös
Gönderen: karahan