Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: İDEAL TOPLUM YÖNETİMİ TASARILARI - 3  (Okunma sayısı 5710 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Ekim 07, 2009, 11:45:53 öö
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay



EKONOMİK SİSTEM

Tüm düşünürler, bir ülkedeki ekonomik sistemin, bir diğer deyişle üretim kaynakları ile ürünlerin işleniş, değerlendiriliş ve tüketiliş biçiminin, devletin kuruluşunu ve siyasal rejimini birinci derecede önemli ölçüde etkileyen bir özellik olduğu bilincine varmıştır.

Platon, «Mutluluk, toplumun bir parçası için değil, bütünü için olmalı.» görüşünden hareket ederek, erdemler üzerine kurulmuş ideal kentinde, zengin ve yoksul ayrımına yer olmayacağı sonucuna varmaktaydı. Bunu gerçekleştirebilmek için de özel mülkiyeti kaldırmaktaydı. «Üretilen her şey toplumun gereklerine göre pay edilir. Açgözlülüğün habercisi olan ticarete yer verilmez ve yalnızca yurttaş olmayanlar ticaret, zanaatkârlık ve işçilik yapabilir. İdeal kentin yurttaşları, çalışma ve üretimlerini bir ödül ya da karşılık beklemeden yurttaşlar toplumu için yaparlar.» der.

Utopia’da, Platon’un temelini attığı ekonomik sistem daha uyumlu bir biçimde kurallara bağlanmıştır. Çiftçilik herkesin genel mesleği olmakla birlikte herkes bunun dışında bir özel sanal ya da fen dalında uzmanlaşır. Devlete ve topluma yararlı olacak her iş aynı derecede önem ve değer taşır. Özel mülkiyet yoktur; insan, kendi eşyasının peşinde koşmak yerine başkalarının ihtiyaçlarını karşılamaya çalışır. Her şeyin bolluğu olacağı için, kimse ihtiyacından fazlasını almayı düşünmez. Para olmadığı için de, hile, hırsızlık, kavga, korku ve bekçilik gibi şeyler yoktur.

Campanella’ya göre, tüm kötülük ve haksızlıkların kaynağı, insanın kendinden başkasını düşünmemesinde ve dünyanın malının benim-senin diye paylaşılmasındadır. Güneş Ülkesi’nde her şey devletin mülkiyeti altına alınmıştır. Giyim eşyasının bile özel mal olmadığı bu beldenin insanları, dayanışma bilinci ve topluma yararlı olma isteği ile çalışır. Güneş Ülkesi’ndeki insanların mal, mülk ve paraya köle olmamaları sayesinde insanları alçaltan, hile ve yalancılığa yönelten ya da kurnazlık ve hırsızlığa teşvik eden yoksulluk yok edildiği gibi; gururun, bilgisizliğin, hainliğin, bencilliğin kaynağı olan zenginliğe de olanak verilmemiştir.

Her üç düşünür de mal-mülk tutkusunun ve bir alış-veriş aracı olan paranın kötülüklere yol açarak insan sevgisini ortadan kaldırdığını, oysa toplum sevgisinin amaç edinilmesi gerektiğini, bunun için de öncelikle özel mülkiyetin tanınmamasının zorunlu olduğu fikrinde birleşmektedir.

İnsanların, yekdiğerini herhangi bir biçimde istismar etmemesi, hırsların, kıskançlıkların ve bencilliklerin genel yarar lehine çevrilebilmesi için birbirlerinden farklı bir ekonomik düze¬ye erişmemeleri hatta böyle bir şeyi akıllarından bile geçirmemeleri öngörülmüştür.

Platon bu dengeyi yurttaşlar için geçerli yasalar ile sağlamakta, More bolluk içinde mantıksal düşünceye bağlamakta, Campanella ise bilinçli kişilerin oluşturduğu toplum içinde devletçilik politikası tasarlamaktadır.

Ne var ki, zenginliğin hayırlı işlere ve toplumun yararına harcanmasının da mümkün olabileceği, insanlara karşı duyulan sevginin bencillikten güçlü olacağı ve tüm toplumları oluşturan bireylerin zenginliklerini kötüye kullanmayacak biçimde erdem ve irfan sahibi olabilecekleri bir evren tasarlamaya yücelememişlerdir. Gelecek çağlara yöneltilebilecek böyle bir düşünceyi pek safdilce ve gerçeküstü olarak nitelendirmiş, hayallerinde canlandırdıkları ideal ülkenin var olabileceğine inanılması için ideallerine bir sınır çizilmesi gereğini hissetmişlerdir.


ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Mayıs 15, 2010, 01:49:39 ös
Yanıtla #1

Görünüşe bakılırsa, tüm ütopyacıların üzerinde hem fikir olduğu bir konu var; para, kötülük doğurur.

Dolayısıyla, insanı rekabet etmek zorunda bırakan zenginlik hırsı ve fakirlik korkusunun silindiği, zenginliğin ve fakirliğin mümkün olmadığı, dolayısıyla aşırı rekabet hırsına veya aç kalma paranoyasına gerek kalınmadığı bir ortam oluşturulmak istenmiş.

Benim bu bölümden anladığım şudur;

Bu kişiler, (ki bunlar edebi olarak algılanıyor fakat ileride Karl Marks da tıpatıp bu kişiler gibi düşünüp bilimsel olduğunu iddia ettiği bir sistemi kuracak ve 20.yy'a damgasını vuracaktır) insanın mevcut sistemde yeterince mutlu olmadığını düşünüyor, ve bu mutsuzluğa sebep bir kötülük bulmaya çalışıyor.

O mutsuzluğa sebep olan hayali günah keçisi ise, insanın kendini düşünmesi oluyor. İnsanın kendini düşünmesi; yani bencillik. Ve bencillikten doğan her türlü rekabet unsuru; para, özel mülkiyet.

Ortada kendi üzerime edineceğim bir mal yoksa, dolayısıyla bencillik de, bencil olma fonksiyonunu sürdüreceği bir ortam bulamaz ve kötülük sorunu da hallolur diye düşünülüyor. Yani, ortada özel mülkiyet olmazsa; yani ortada "hiçbir malın hiçbir koşulda birilerine ait olmayacağı, fakat daima topluluğa ait olacağı" gibi bir genel kural olursa, bencillik dürtüsü törpülenir diye düşünülüyor.

Doğrudur, böyle bir ortamda, bencil olmak bir anlam ifade etmeyecektir. Çünkü bencil olmak, fonksiyonsuzlaşacaktır.

Fakat kötülük sürecektir. O sistemde kötülüğü kimler sürdürecektir? Bürokratlar. Ortak maldan en fazla yararlanmak için, kendini en "muhtaç" gösterecek olan parazitler.

Sosyalizmin kağıt üzerinde mantıklı görünen bir vecizesi vardır bölüşüm konusunda; "herkesten yeteneğine göre (alınır), herkese ihtiyacına göre (verilir)"

Bu, tüm bu ütopik sistemlerde (ki Komunizm ile ütopik olmaktan çıkmıştır Platon'un, F. Bacon'un, Campanella'nın, More'un yazdıkları) böyle işlemek zorundadır. Herkesten yeteneğine göre alınır, ama herkese ihtiyacına göre verilir.

Örneğin çok kritik bir iş için zeki birkaç mühendisin istihdam edilmesi gerektiğini düşünelim Campanella'nın ülkesinde. Baraj kurmak gibi. Bu mühendisler tüm işi planlayacaklar hesabını kitabını yapacaklar, fakat aldıkları ödül, sadece ihtiyaçları niteliğinde bir şey olacak. Çalıştıkları ölçüsünde değil.

Bu yüzden Campanella'nın ülkesinde Baraj yapımı için hiçbir mühendis bulunamayacak. Çünkü mühendis olmanın saiki ortadan kalkacak. Neden durup dururken zorlu, sorumluluk gerektiren işlere, başarmam durumunda çalışmamın hakkını değil de sadece ihtiyacım olan gündelik yiyeceği, barınmayı vb. alacağımı bildiğim halde kalkışayım? Bir fırıncı çırağı olurum daha iyi. Özel mülkiyetin olmaması demek; herkesin eşit seviyede yaşaması demektir ki, bu eşit seviye insanları her zaman doğa halinde, yani köy durumunda yaşayacaktır, gelişme için hiçbir saik bulunmayacaktır (mistik bir kolektif düşünceyi saymazsak).

E tamam canım, "gelişme" olmasın. Varsın, baraj yapmak zorunda kalmayacağımız bir köy durumunda yaşamak zorunda kalalım, eğer kötülük böyle engellenecekse, varsın bilgisayarlarımız hiç olmasın, varsın Manhattan siluetine hiç ulaşamayacağımız bir sistemde yaşayalım. Kötülük; yani sorun hiç olmayacaksa, varsın insanlık köy durumunda yaşasın.

Bu, aslında Rousseau'nun (korkunç) düşüncesidir. "İnsanlar arasındaki eşitsizliğin kaynağı" adlı eserinde, o da insanı kötülüğe sürükleyen şeyin, insandaki mal mülk ihtirası olduğunu söylemiştir. Dolayısıyla, hiçbir toprağın çit ile çevrilmediği ilkel medeniyetlerin halklarını daha mutlu görür.










Karanlıklar prensi bir beyefendidir. W.Shakespeare


Mayıs 15, 2010, 02:25:22 ös
Yanıtla #2


Ne var ki, zenginliğin hayırlı işlere ve toplumun yararına harcanmasının da mümkün olabileceği, insanlara karşı duyulan sevginin bencillikten güçlü olacağı ve tüm toplumları oluşturan bireylerin zenginliklerini kötüye kullanmayacak biçimde erdem ve irfan sahibi olabilecekleri bir evren tasarlamaya yücelememişlerdir. Gelecek çağlara yöneltilebilecek böyle bir düşünceyi pek safdilce ve gerçeküstü olarak nitelendirmiş, hayallerinde canlandırdıkları ideal ülkenin var olabileceğine inanılması için ideallerine bir sınır çizilmesi gereğini hissetmişlerdir.


Evet, nedense bu insanlar iyiliği ve kötülüğü mutlak nesnelere bağlamak konusunda herkesten daha inatçıdırlar. Kötülüğün ve iyiliğin "zengini, fakiri" olamayacağını, zenginler içinden de fakirler içinden de kötülük ve iyilik açısından aynı frekansta bireylerin çıkacağını bir türlü akıllarına getirmek istemezler. Neden? Onların türlü çabalarla, üzerlerine titreye titreye oluşturdukları sistem bir anda yıkılır da ondan.
İşlerine gelmez böyle düşünmek.

Halbuki doğa durumunda herkes "yoksul"du, veya Rousseau'ya göre herkes "mutlu"ydu, fakat neden o doğa durumundan insan medeniyet kurmaya doğru evrildi? Madem o sistem hiç bencillik içermiyordu, neden insanlar refah durumuna eriştiğinde hala daha fazlası için ( daha iyisi için demek daha doğru) çalıştılar? Çünkü insan gelişmeden duramaz. İnsan bir karınca kolonisi veya arı peteği içinde yaşamaz. İnsanın sonsuz sayıda tahayyülü ve ideali vardır, her insanın kendince mutlu olacağı bir özgürlük alanı vardır ve bu özgürlük insana "keşif" yolunu açar; bu da ilerleme, gelişme ve yaşama motivasyonu sağlar.

Bu beyler kötülüğün nedeni olan "bencilliği" ,ortada satın alınacak bir mal olmadığı zaman kalkacağını zannediyorlar.

Bu iki açıdan yanlıştır. Birincisi "bencillik" değil, "başkasına zarar vermek" kötülüğün temelidir. Bencillik, eğer hiçbir insana zarar vermeden işliyorsa, o kötü de olamaz. Yoksa şurada bunu okuyan herkes bencildir. Bencillik olmadan hiçbir başarı da elde edemezsiniz. İnsan, başarmak istiyorsa, kendi iyiliğini düşünmelidir ve kendi iyiliği için kendi planını kendi yapmalı, kendi aklını kullanmalı , kendi sorumluluğunu almalıdır. Bunların hepsine bencillik denebilir. Çünkü her biri, insanın kendi iyiliğini düşünerek uyguladığı unsurlardır.

Bencillik, ne yazık ki bir çok art niyetli insanlar tarafından "kötü" görülmüştür. Campenalla, Platon ve More' da dahil.

Bu insanlar kitleleri kandırmakta da ustadırlar.

İnsanın kendi hatırı için, kendi rasyonel şahsi çıkarı için varolma hakkı diye bir hakdan bahsedildiğini duyan çoğu insan, otomatikman, bu hakkın başkalarını kendi çıkarı için feda etmek anlamına geleceğini varsayar. Bu varsayım,  üthiş bir yanılgının ifadesidir; zannetmektedirler ki, başkasına zarar vermek, onu köleleştirmek, soymak, katletmek bir insanın çıkarınadır. Bir başka deyişle; insan kendi çabasıyla kendi mutluluğunu elde etmeye yetkin değildir; ancak başkasının malını cebe indirmekle mutlu olabilir.

Tüm bu insanlar bu yüzden insanın kendini düşünmesini kötü görürler. İnsanın mutlu olmak için bir başkasına saldırması gerektiğinden başka bir yol olmadığını itiraf etmiş, ama artık uysallaşıp ona buna akıl veren eski bir korsanı andırırlar. Bu korsan demektedir ki; "biz zamanında gemi yağmalayarak mutlu olabildik. Zaten tek mutlu olma yolu da budur. Fakat kötüdür. Dolayısıyla ortada hiçbir mal olmasın, kötülük de ortadan kalksın".

İnsanın başkalarıyla etkileşiminde, kendi çıkarına olan tek ilişki türünün, kimsenin kimseyi feda etmediği, kimsenin malını yağmalamadığı, kimsenin canına kastetmediği, kimsenin ürünlerini yıkmak istemediği bir ilişkiden başkasıı olamayacağı fikri, insanlığın kardeşliği için çalıştıklarını söyleyen bu sözde hümanistlerin aklına hiç gelmez.

İyilik ve kötülük, insanın kendi art niyetinden kaynaklanır. Ortada dolaşıp duran paradan veya özel mülkiyetten değil. Onlar, başlı başına insanın kendisinden, kendi sorumlu olduğu kararlarından kaynaklanır.

Dolayısıyla Campenalla'nın ülkesinde de, More'un ülkesinde de, Platon'un ülkesinde de kötülük daima olacaktır.

"Bu beyler kötülüğün nedeni olan "bencilliği" ,ortada satın alınacak bir mal olmadığı zaman kalkacağını zannediyorlar." demiştim ve birinci şıkkı açıkalmıştım; Rasyonel bir bencillik, hiçbir zaman kimseye zarar vermediği için kötülük olarak düşünülemez. Kötülük bu değildir. Kötülük daima başkasına verilen zararla birliktedir.

İkincisine geçelim; hadi bu beylerin "bencilliğin kötülük olduğu" varsayımını bir an için kabul edelim, ve duruma öyle bakalım.

Bu, katil tabancayla adam öldürdü diye, tabancanın olmadığı bir ortamda o katille aynı evde yaşamanın "güvenli" olacağı gibi bir bön mantığa benzer. O katili kötü yapan bencilliği değildir; bencilliğini başkasına zarar vererek, gayr i meşru yoldan tatmin etmek istemesidir. Bencilliğin kendisi yerine, bu art niyeti ortadan kaldırmak gerekir. Kötülük yapısı çok karmaşık olan bir ahlaki durumdur ve insan, "insanın dahil olduğu" her sistemde kötülük yapabilme gücüne sahiptir. Ortak mülkiyetin olduğu bir ortamda, insanlar faturalarını şişirerek, sahte hastalık numarası yaparak, kendini en muhtaç göstererek de o ortaklıktan en fazla yararlanma gücüne kavuşabilir. Yeter ki hak etmediği şeyleri elde etmek için kısa bir yol arasın, o kötülük unsurunu her zaman bulur.

Bu ortak mülkiyetçilerin tüm yanılgısı, insanın kötülüğünün sorumluluğunu tekrar o kişiye bağlamak yerine "şartlar"a bağlamakta gösterdikleri garip bir ısrarda yatar. Onlar, insanın kıskançlığını eleştirmeyi uygun görmezler; bunu nedense mazur görme eğilimindedirler; asıl suçlu ise o insanın kıskançlığını uyaran bir zengindir ne de olsa. O zengin kimseye zarar veremeden o konuma ulaşmış olsa da. Bunun için tüm sorumluluğu rekabete, bencilliğe bağlarlar. Halbuki adaletli rekabet, rasyonel bir bencillik, kimseye zarar vermez. Başkasına zarar verdiği noktalarda bu unsurlarda mutlaka adaletsizlik vardır ve eleştirilmesi gerekiyorsa, zenginlik ve bencillik değil; kesinlikle bu adaletsizlik unsurlarına neden olan faktörler eleştirilmelidir.

Çünkü o faktörler, her durumda insanlar olacağı için; Campenalla'da da, More'un ülkesinde de, Platon'da da, Bacon'un Atlantisinde de, Marks ve Hegel'in Komunizminde de her zaman var olacaktır.
« Son Düzenleme: Mayıs 15, 2010, 02:33:50 ös Gönderen: popperist »
Karanlıklar prensi bir beyefendidir. W.Shakespeare


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
0 Yanıt
4081 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 25, 2006, 11:21:56 öö
Gönderen: MASON
6 Yanıt
5135 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 06, 2008, 03:45:22 öö
Gönderen: Original Life
0 Yanıt
3134 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 02, 2008, 03:48:29 ös
Gönderen: shemuel
3 Yanıt
7538 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 02, 2014, 11:35:07 ös
Gönderen: Katharsis
1 Yanıt
3765 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 07, 2009, 08:13:34 ös
Gönderen: ozak1977
2 Yanıt
6387 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 08, 2009, 01:55:14 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2916 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 09, 2009, 10:17:59 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2823 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 10, 2009, 10:37:07 öö
Gönderen: ADAM
2 Yanıt
6772 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 11, 2009, 09:58:32 öö
Gönderen: karahan
12 Yanıt
8977 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 25, 2013, 09:20:07 ös
Gönderen: karahan