Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: TOLERANS – 6  (Okunma sayısı 5003 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Kasım 20, 2009, 12:54:58 ös
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay



Çağımızda Din, Özgürlük ve Tolerans


Laik ya da seküler toplum düzenlerinde dindaşlık ve yurttaşlık kategorileri örtüşmediği için, birey dinsel inanç ve kanılarından ötürü hiç kimseye karşı -devlet dahil- hesap vermek zorunda değildir. Din kurumu devlet yardımı görmesine karşın, inançların bireylere zorlama ile kabul ettirme yoluna gidilemez. Devlet de bireylerin din ve vicdan özgürlüğünü din kurumunun olası baskısına karşı korumakla yükümlüdür. Bu bir bakıma devletin yan tutmazlık ilkesine bağlı kalması demektir.

Ancak bu ilkenin uygulanması sanıldığı kadar kolay olmamaktadır. Laik bir toplum düzeninde bile devlet belli bir dinsel inancı tutup diğerlerine karşı ayırımcı bir tutum takınabilmektedir.

Totaliter devlet yönetimlerinde ise konu tam bir karmaşaya sürüklenir. “Din halkın afyonudur.” savıyla yola çıkan komünist ideologlar, daha büyük bir kötülüğü önlemek amacıyla dinlerin varlığına göz yummuşlardır.

Bir zamanlar toleransı az bulan, sınırsız din özgürlüğü için yırtınan Fransız devrimcileri, politik gücü ele geçirir geçirmez ilk iş olarak dine karşı çıkmış, aynı özgürlüğü çiğneyip geçmekte bir sakınca görmemişlerdir.

Geçmişte dinden yana toleranssızlık gösteren devletler, yeri gelince din karşıtı toleranssızlık gösterebilmektedir.

Dinde özgürlük, günümüzde bile tam anlamıyla sağlanmış değildir. Zaten özgürlük tam anlamıyla, yetkin bir düzeyde gerçekleşemez; olsa olsa bu biçimsel ilkeye bir ülküsel durum olarak bakılabilir. Öteki türlü olsa, bir ilke olarak özgürlükten söz etmenin gereği kalmaz.

Bu nedenle «Tolerans, ideal ve biçimsel özgürlük ilkesinin tarihi ve somut içeriği sayılmalıdır.» diye düşünenler de vardır.

Yakın tarihlere kadar, özellikle Batı dünyasının yaşadığı Aydınlanma Çağı’nın ardından birçok düşünür, tolerans kavramının artık düşünce tarihinin derinliklerine gömülmüş bir “fosil kavram” olduğu konusunda görüş birliği içerisindeydi. Gerçekten de tolerans denilince akla ilk gelen, geçmiş yüzyıllarda özellikle Orta Çağda yaşanmış din ve mezhep kavgaları, Kilise ve Engizisyon idi. Bu nedenle birçok Batılı düşünür, geçmişe bakarak günümüz Batı toplumları içinde dinde özgürlük konusunun bir bakıma çözülmüş olduğunu öne sürdü.

Tolerans konusuna salt din ve vicdan özgürlüğü açısından bakanların düştüğü bu yanılgı, daha sonra ortaya çıkan totaliter devlet düzenlerinin tutumları sonucunda daha iyi anlaşıldı. Batı dünyası, din ve vicdan özgürlüğü konusundaki toleransın artık tam anlamıyla gerçekleştiğini ileri sürerken, insanlık bu kez karşısında yeni bir toleranssızlık kaynağı olan siyasal bağnazlığı yani emperyalist saldırganlığı buldu.

Günümüzde toleransın yeniden gündeme gelmesi, eldeki özgürlüklerin, özellikle de düşünce özgürlüğünün tehlikeye düşmüş olduğunun saptanmasından ileri gelse gerektir. Tarihe karışmış olan dinsel toleranssızlık, şimdi yerini ekonomik ve politik dünya görüşlerinin yarattığı bir başka toleranssızlığa bırakmış durumdadır.

20. yüzyılın başlarında yayılan tekelciliğin aşırı ırkçılığı kullanması sonucunda ortaya çıkan totaliter düzenler, ekonomik ve politik teokrasi biçimini almaya başlamıştır. Bazı totaliter rejimler, kendilerini bilimsel ve akılcı olarak ilan etmiş ama yarattıkları sistemi toplumun bireylerine zorla kabul ettirme yolunu tutmuşlardır. Oysa bilimsel gerçeğin kendini kabul ettirmek için zora gereksinmesi yoktur. Ancak inanca dayalı gerçekler kendilerini kabul ettirmek için zora başvurur.

«Dayandığımız temeller mutlak doğru, varılmak istenilen erek de yüce ve kutsal olduğuna göre, gidilen yol neden yasal olmasın?» iddiası, totaliter rejim ve ideolojilerin ana çıkış kaynağıdır. Bunun kapsamında açıkça dogma ve bağnazlık vardır.

Bu konuyu derinlemesine araştıran kimi düşünürler, Hıristiyanlık ile totaliter rejimlerin, -bu arada uygulanmış ve uygulanmakta olan komünist rejimlerin- bu bağlamda bazı karşılaştırmalarını da yapmaktan geri kalmamış ve şöyle demişlerdir: «0Birisi insanları öteki dünyada, diğeri bu dünyada mutlu kılmak iddiasıyla yola çıkıyor. Dolayısıyla erekleri bile aynıdır. Kurdukları organizasyonlar, kullandıkları yöntemler benzerdir. Birisi kutsal kitabın dogmalarına sarılırken, diğeri tarihsel materyalizmi dogma biçimine sokuyor. Birinde benimsenmiş olana aykırı inanç sahipleri Engizisyonun hışmına uğrarken, diğerinde aykırı düşünce üretenleri, toplama kampları ve akıl hastaneleri bekliyor.»


Bu aşamada konu biraz politikleşti. Kaçınılmaz. Ancak sanırım bu bağlamda biraz daha irdeleme yapmak, özellikle komünizme değinmek gerekecek.


ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Kasım 20, 2009, 01:36:54 ös
Yanıtla #1
  • Seyirci
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 4031
  • Cinsiyet: Bay

«0Birisi insanları öteki dünyada, diğeri bu dünyada mutlu kılmak iddiasıyla yola çıkıyor.


Sn.Adam

Birçok teoriyi ve sistemi incelediğinizde ortaya benimde kabul edip hep benimsediğim bu sonuç çıkıyor.

birinde Allah kullarına kendi sistemini sunuyor diğerinde ise yok benimde kendi fikrim ve sistemim var deyip uygulama savaşına başlıyor.

Bu sava göre şu soru yerinde olurmu acaba biz insanlar Allahlamı savaşıyoruz hep.
ÖZGÜRLÜK BİLE SAHİP OLMAK İÇİN SINIRLANDIRILMALIDIR.

EDMUND BURKE

Hayat Bizi Resmen Dört İşlemle Sınar. Gerçeklerle Çarpar, Ayrılıklarla Böler, İnsanlıktan Çıkarır ve Sonunda Topla Kendini Der.  leo


Kasım 20, 2009, 01:57:32 ös
Yanıtla #2
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay


Bir zamanlar Yargıtay Başkanı olan Ümran Öktem öldüğünde, cenaze namazını kılmamak istemişlerdi. Çünkü sağlığında bir gün «Herkesin allahı kendi kafası kadardır.» ya da buna benzer bir söz etmişti.

Rahmetlinin sözüne katılıyorum.

İnsanların Allah ile savaşmaları diye bir konu yok. Belki kimileri kafalarından yarattıkları bir allahçık ile savaşır; o ayrı. Öyle ki bu da insanın kendi kendisiyle savaşıdır aslında.

İnsanlara "öteki dünya" dedikleri bir ortamda mutlu olmayı vaat eden yine insanlardır; Allah'ın böyle bir vaadi olduğunu düşünemiyorum. Kimileri olduğunu söylüyor; aynı kapıya çıkıyoruz. Kimileri de insanları "bu dünya"da mutlu etmek hevesinde ya da iddiasında ama onların da ne ölçüde başarılı oldukları sorgulanabilir hatta nerede hangi başarıyı elde ettikleri bile sorulabilir.

O "öteki dünya"da mutlu olanlardan hangisi bu dünyadakilere öyle olduğunu söyledi mi? Yahya Kemal'in dediği gibi, çok seneler geçti, dönen yok seferinden. Gidip dönmüş olduklarını iddia edenler var elbette. Ancak onunla bağlantılı bir konuyu sanırım burada değil, parapsikoloji genel başlığı altında tartışmalı.

Sevgiler.


 


ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Kasım 20, 2009, 03:00:49 ös
Yanıtla #3
  • Skoç Riti Masonu
  • Uzman Uye
  • *
  • İleti: 3734
  • Cinsiyet: Bay

İmran Öktem'in şeriatcıların tepkisini çekmesine sebebiyet vermesi 67 ADli yıl açış konuşmasıyla başlar. O konuşmadan bir paragraf su sekildedir

"Türkiye'de bir İslâm Devleti ve hilâfet rejimi kurmak, Türk Milleti'ni dini esaslara dayanan bir hukuk düzenine sokmak isteyen ve bunun için gizli ve açık çalışan mistik hezeyan halindeki bir avuç meczup, ruh hastası veya dini, kazanç metaı haline getirmiş kimseler, saf ve cahil yurttaşın en temiz varlığını, itikadını, imanını geçim vasıtası yapmış olan bezirganlar - o bezirganlar ki, dinin emrettiğini yerine getirmezler, yasak ettiklerini gizli gizli yaparlar ve fakat dindar görünürler - evet bunlar ve bir takım hurafeleri dini esaslar gibi göstermeye kalkan ve bu suretle halkı uyuşturan kökü dışarıdaki yurt düşmanları daima hüsrana uğrayacaklardır"(http://haber.sol.org.tr/yazarlar/suha-alpaslan/imran-oktem-olayi-2515)

O konuşmada İ. Öktem bey, yargıtay kararları ışığında nurculuğun bir şeriatcı kakışma olduğunu ve devlet için tehlikesi üzerinde durmuştur.

Daha sonra Yargıtay'ın 100. yılı sebebiyle düzenlediği basın toplantısında kullandığı sözler gazeteler tarafından çarptırılarak yayınlanmış ve Öktem "Allahı da insan yarattı" dedi denilmiştir. İmran Bey 5 Mayıs 68 günü Cumhuriyet gazetesine gönderdiği ve 11 Mayıs'ta yine Cumhuriyette yayınlanan mektubunda ordaki konuşmasını şöyle açıklar

"însan o kadar kuvvetli ve kudretli bir varlıktır ki, eğer insan olmasaydı, eğer dünya hep haşarat ve hayvanlarla dolu bulunsaydı, «Allah» düşüncesi dahi doğmazdi. O halde «Allah» düşüncesini insan yaratmış ve onu insan hissetmiştir.

"Gazetecilerden biri bana «Enelhak» demek mi istiyorsunuz, diye sordu. Ben, bir bakıma bu söz de doğrudur, dedim. Gazeteci, «ama onu öldürdüler» dedi, bende, «Cahil softalar onu anlamadılarda öldürdüler. Ne demek istediğini, onun ne büyük adam olduğunu sonradan anladılar. Mezarının üstüne türbe yaptılar. Şimdi islâm velileri arasındadır. Türbesi ziyaret yeri olmuştur» dedim."

Yani Öktem insanın tanrıyı yarattığını değil, tanrı düşüncesine erişebilecek yegane varlığın insan olduğunu (o yüzden eşrefi mahlukat değil miyiz?) ifade etmek istemişken tamamen yanlı olarak görüşleri saptırılmıştı.


İmran Öktem için Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi tarafından bir Armağan çıkartılmıştır. http://auhf.ankara.edu.tr/auhf-yayinlari-arsivi/armaganlar/imran-oktem-armagani/imran-oktem-e-iliskin-yazilar.pdf adresinden İmran Ökten Armağanı'nın İmran Ökten hakkındaki bölümü okunabilir, bu bölümde çok geniş bir tafsilat mevcuttur.  

"Kalbim her zaman milletimin daha mutlu olması için çarpmış, her davranışım bunu hedef tutmuştur." İmran Öktem.


Kasım 20, 2009, 03:53:54 ös
Yanıtla #4
  • Ziyaretçi

dünyada din savaşları yüzünden simdiye kadar savaş sonrasında  sayı vermek istemiyorum ama bayagı ciddi  rakamlar var ortada bu insanlıgın yüz karası bir tablodur. kaldıki bu dinlerin ortaya cıkartan oldukları bilinen önderler din ugruna savaşlar yapın hükmünü vermemişlerdir ilginç olan budur. din savaşları çok zaman soralara raslar. toplum bazen arayışlara girer veya bir bunalıma girmiştir bazı kişiler veya güçlü gruplar dine bürünüp sorununun çözümü için dini bazen aşırı ırkçılıga bürünüp sorunun çözümünü atlayarak  şekil degişmiş şekli ile toplum içinde bazen toplumlar arası façiaya dönüşmüştür.malesef insanlıkta bu hatalara düşmüştürler.ana kökeni bilimsel araştırmaya dayanması gereken sebebler günümüzde dahi izleri taşımaktır. neyseki artık dinsel ve ırkç sürtüşmeler biraz geriledi. şimdi ise ülkeler ekonomi ile örtülü bir şavaş halindedir.  yer altı yer üstü zenginlikler güclü ülkelerin ilgisini çekmektedir.buda dünya politikasının oluşmasına yol açmaktadır.bugün dünya buna doğru şekillenmeye başlamiştir yopyekun .iletişim araçları da süreçi hızlandırmıştır.ani sermaye hareketleri eşitşizlik ve dengesizligide beraberinde taşımıştır. artık salt ekonomo öne çıkmış diğer kurumlar (saglık egitim.....vs) geri plana atılmış görünmektedir. yazımın ne eksiği  ne  gercekligi tamdır . tam olan yazımın sonudur  sevgiyle kalın.


Kasım 20, 2009, 04:43:17 ös
Yanıtla #5
  • Seyirci
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 4031
  • Cinsiyet: Bay

Din referanslı savaşlarla doludur dünya tarihi.O yüzdendir bunu böyle idrak edip böyle kabül eden toplumlar ayrılıklar oluşturmuşlardır.İdrak edemediğimiz nokta ve bana göre yanlış olan ise kim ne adı koyarsa koysun özde dinler savaşı olmadığıdır.

Gerekçem şudur dinler diye bir tabir yoktur olamaz olmasına imkan yoktur.Bir tane olan dinden ler dki ile dinler üretmek işin ve mananın özünü anlayamamaktır bnce.

Ozaman problemde tam bu  noktada çıkıyor bir kavram ve inanç problemi savaşların asıl nedeni oluyor.O yüzdendirki insanoğlu insanlığa hep acı ve ızdırap verdiğinden dolayı bir dejavu gibi görüyorlar.

Uyduruk doğmalara bir isim vermek çıkarına geldiği gibi yorumlamak ve ordan rant elde etmek işte insanoğlunun ademden beri yaptığı en büyük hilekarlıktır.

Din'in anlamını yalın olarak kavrayabilsek sorun kalmayacaktı.Yahudilerin buna yahudilik diyerek ve sadece sanki sırf kendileri için varedilmiş olarak görüp sahiplenmeleri ve tebliğ ile hiç alakaları olmaması hristiyanlık içinde hemen hemen aynı paralel fikirlerle ama bir farkla tebliğ ilave edilerek bir model yaratılmaya çalışılmış.

İşte bizde bunlara din deyip etraflarında dönüp yorumalr yapıyoruz.En kötüsüde farkında olmadan bunlara inanarak Allahın gücünü ve yapabilirliği noktasında zaafa uğratıyoruz.
ÖZGÜRLÜK BİLE SAHİP OLMAK İÇİN SINIRLANDIRILMALIDIR.

EDMUND BURKE

Hayat Bizi Resmen Dört İşlemle Sınar. Gerçeklerle Çarpar, Ayrılıklarla Böler, İnsanlıktan Çıkarır ve Sonunda Topla Kendini Der.  leo


Kasım 20, 2009, 06:07:51 ös
Yanıtla #6
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay


Sayın SkullG bildiğim kadarıyla hukukçudur ve benim yanlış bilgimi düzeltip doğrusunu yazdığı için ona teşekkür etmeliyiz. Onun yazısı da bir bakıma benim anlatmış olduklarımın yakın sayılabilecek bir tarihte yurdumuzda yaşanan bir olgu ile pekişmesidir.

Katkıda bulunan Sayın Erdal ve Sayın Karahan'a da anlatımlarımı toleransla karşılamış olmalarıdan ötürü teşekkür ederim.

Bu konu henüz bitmedi.  Belirtmiş olduğum üzere biraz da komünizme bakacağım ama hani şu televizyon kanallarında olduğu gibi.

Sevgiler.
ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
2 Yanıt
7714 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 09, 2017, 03:41:44 ös
Gönderen: Etimolog
0 Yanıt
3088 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 15, 2009, 01:33:31 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2643 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 16, 2009, 11:23:56 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3589 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 17, 2009, 08:44:36 öö
Gönderen: ADAM
1 Yanıt
3425 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 19, 2009, 12:50:54 ös
Gönderen: Isis
6 Yanıt
5135 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 21, 2009, 11:53:13 öö
Gönderen: ADAM
1 Yanıt
3642 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 22, 2009, 07:57:12 ös
Gönderen: Prenses Isabella
0 Yanıt
8155 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 22, 2009, 11:00:38 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2890 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 17, 2010, 08:25:01 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3082 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 18, 2010, 08:32:43 öö
Gönderen: ADAM