Masonlar.org - Harici Forumu

Diger => Diger Konular => Konuyu başlatan: MASON - Aralık 26, 2007, 03:41:29 ös

Başlık: RAKEL DINK' in HRANT'a VEDA KONUŞMASI
Gönderen: MASON - Aralık 26, 2007, 03:41:29 ös
RAKEL DINK' in HRANT'a VEDA KONUŞMASI

ŞİŞLİ, 23 Ocak 2007


(http://www.zindamagazine.com/html/archives/2007/01.27.07/pix/hrant2.jpg)



Çutağıma eş olmak bana verildi. Bugün çok acılı ve onurlu olarak buradayım.
Ben, çocuklarım, ailem ve sizler çok acılıyız. Bugün sessiz sevgi biraz olsun bize güç katıyor. Kederli bir sevinç yaşatıyor.
İncil'den Yuhanna 15/13'te, "Hiç kimsede, insanın dostları uğruna canını vermesinden daha büyük bir sevgi yoktur" der.
 Sevgili dostlar, bugün bedenimin yarısını, sevgilimi, çocuklarımın babasını, sizin kardeşinizi uğurluyoruz. Sağdakine, soldakine, öndekine, arkadakine, rahatsızlık, saygısızlık vermeden... Sloganlar, pankartlar açmadan, sessiz bir saygı yürüyüşü gerçekleştiriyoruz. Bugün sessizlikle büyük bir ses yükselteceğiz. Bugün derinliklerin ışığa yükseldiği günün başlangıcıdır.
Yaşı kaç olursa olsun, 17 veya 27, katil kim olursa olsun, bir zamanlar bebek olduklarını biliyorum. BİR BEBEKTEN BİR KATİL YARATAN KARANLIĞI SORGULAMADAN HİÇBİR ŞEY YAPILAMAZ KARDEŞLERİM.
Ah kardeşlerim, onun doğruluğa olan sevgisi, şeffaflığa olan sevgisi, dostuna olan sevgisi onu buraya getirdi. Korkuya meydan okuyan sevgisi onu büyüttü .
Diyorlar ki, o büyük bir adamdı. Size sorarım, "O büyük mü doğdu?" Hayır. O da bizim gibi doğdu. O gökten değildi. O da topraktandı. Bizim gibi çürüyen bir beden. Fakat, yaşayan ruhu, yaptığı iş, kullandığı üslup, gözlerindeki, yüreğindeki sevgi onu büyük yaptı. İnsan kendiliğinden büyük olmaz. İnsanı yaptıkları büyük yapar. O büyük oldu. Çünkü, büyük düşündü. Büyük söyledi. Bugün de buraya gelerek, hepiniz büyük düşündünüz. Sessizce büyük konuştunuz. Siz de büyüksünüz. Bugünle kalmayın, bu kadarla yetinmeyin.


(http://www.international.ucla.edu/cms/images/HrantDink2-small2.jpg)


O, bugün Türkiye'de milat yaptı. Sizler de mührü oldunuz. Onunla manşetler, onunla konuşmalar, onunla yasaklar değişti. Onun için dokunulmazlar ve tabular yoktu. Kelamda dediği gibi yüreğinden taştı. Büyük bir bedel ödedi. Bedellerin ödendiği gelecekler Hrant'ları severek, Hrant'lara inanarak olur. Nefretle, hakaretle, kanı kandan üstün tutarak olmaz. Bu yükseliş, karşındakini kendin gibi görerek, kendin gibi sayarak, kendin sayarak olur.
Ah kardeşlerim, Hisus'un yardımıyla yarattığı ev cennetinden ayırdılar. Gökten ve ebedi cennete kanat açtırdılar. Gözleri daha yorulmadan, bedeni daha yaşlanmadan, daha hasta olmadan, sevdiklerine doymadan kanat açtırdılar göksel cennete.

Biz de geleceğiz sevgilim. Biz de geleceğiz o eşsiz cennete. Oraya yalnız ve yalnız sevgi girer. İnsanların ve meleklerin dillerinden üstün olan, peygamberlikten üstün olan, bütün sırları bilmekten üstün olan, dağları yerinden oynatacak imandan üstün olan, varını yoğunu sadaka vermekten üstün olan, bedenini yakılmaya teslim etmekten daha üstün olan, yalnız ve yalnız sevgi girecek o cennete. Orada gerçek sevgiyle bir arada ebedince yaşayacak. Kimseyi kıskanmayan sevgi, kimsenin malında gözü olmayan sevgi, kimseyi öldürmeyen sevgi, kimseyi aşağılamayan sevgi, kardeşini kendinden üstün tutan sevgi, kendi hakkından vazgeçen sevgi, kin tutmayan sevgi, kardeşinin hakkını arayan sevgi, Mesih'te bulunan sevgi ve bize dökülmüş olan sevgi.
Ah sevgilim yazdıklarını, yaptıklarını, konuştuklarını kim unutabilir sevgilim? Hangi karanlık unutturabilir sevgilim? Olmuşları, olanları kim unutturabilir sevgilim? Korku unutturabilir mi sevgilim? Yaşam mı, zulüm mü? Dünyanın zevki, sefası mı sevgilim? Yoksa ölüm mü unutturacak sevgilim? Hayır hiçbir karanlık unutturamaz sevgilim.
Ben de sana yazdım aşk mektubunu sevgilim. Bana da ağır oldu bedeli sevgilim. Bunları yazabilmeyi Hisus'a borçluyum sevgilim. Onun da hakkını ona verelim sevgilim. Herkesin hakkını herkese geri verelim sevgilim.
Sevdiklerinden ayrıldın. Çocuklarından ayrıldın, torunlarından ayrıldın. Sizlerden ayrıldı. Kucağımdan ayrıldın. Ülkenden ayrılmadın sevgilim .



(http://www.narekmagazine.com/picture/news46.jpg)



--------------------------------------------------------------------------------
Çutak: Ermenice keman
Hisus: Hz. İsa
Başlık: Re: RAKEL DINK' in HRANT'a VEDA KONUŞMASI
Gönderen: Genius Loci - Aralık 26, 2007, 05:42:37 ös

(http://img249.imageshack.us/img249/1451/nr1552dh.jpg)

Hrant Dink'in katil zanlısı, yakalandıktan sonraki ilk açıklamalarında Hrant Dink'in "kirli kan" lafına dayanamadığını ve cinayeti bu yüzden işlemeye karar verdiğini söylüyordu. Bahsedilen cümle Dink'in Agos gazetesinde "Ermeni Kimliği Üzerine" başlıklı yazı dizisinin 8. kısmının ilk satırında yer alıyordu ve Dink'in TCK'nın 301. maddesinden (Türklüğe Hakaret) yargılanıp hüküm giymesine neden olan ifadeydi.

301 davası sırasında kopan tartışmalarda milliyetçi galeyancı kesim bu satırları tekrar tekrar ortaya koyarak Dink'in Türk düşmanı bir Ermeni olduğu havasını yaratmak için ellerinden geleni yaptı. Mahkemede de, bilirkişi raporunun suç unsuru oluşmadığı yönündeki tespitine rağmen Dink suçlu bulunarak hüküm giydi. Oysa bu cümlelerde Dink gerçekte ne diyordu anlamak için iki satır yukarı bakmak bile yeter. Söz konusu satırlar şunlardır:

..."Ermeni kimliğinin “Türk”ten kurtuluşunun yolu gayet basittir: “Türk”le uğraşmamak... Ermeni kimliğinin yeni cümlelerini arayacağı yeni alan ise artık hazırdır: Gayrı Ermenistan’la uğraşmak. (7. Kısmın Sonu)

- (8. Kısmın Başı) “Türk”ten boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan, Ermeni’nin Ermenistan’la kuracağı asil damarında mevcuttur. Yeter ki bu mevcudiyetin farkında olunsun. Bu farkındalığın asıl sorumlusu ise Diaspora’ya yayılmış Ermenilerden ziyade Ermenistan yönetimleridir. Ermenistan hükümetlerinin sorumluluklarının bilincinde olmaları ve gereğini yerine getirmeleri aslolandır."

Yazı dizisi diaspora Ermenilerinin Türklerle "uğraşmak" yerine Ermeni gençlerin Ermenistan'da tatil yapmalarının, orada yaşanan hayatı tanımalarının sağlaması gerektiği gibi naif sayılabilecek, neredeyse apolitik önerilerle devam ediyordu. Hrant, Ermeni kimliğinin diyasporada karşıtlık üzerinden giden politik yönünün artık geri planda kalarak (buna Ermeni kimliğinin "yaşatılması" diyordu) yerini Ermenistan'da etten kemikten var olan yaşam üzerinden kurgulanacak kültürel bir Ermeniliğe bırakmasını istiyordu (buna ise Ermeni kimliğinin "yaşanması" diyordu). Yani insanı yabancılaştıran ideolojik bir varoluşun karşısına gerçek yaşamı koymak istiyordu. Bu gaye ile de diasporadaki Ermenilerin Türkiye'ye şikâyetlerini bir parça Ermenistan hükümetine kaydırmalarını öneriyordu.

Kafası çalışan her insanın görebileceği gibi Hrant bu yazı dizisi ile Türk düşmanlığı yapmak şöyle dursun, açıkça halklar arasındaki düşmanlığı azaltmak istiyor, bunun için de diaspora Ermenilerinin tutum değiştirmesini savunuyordu. Hrant'ı katledenler, göstermeye çalıştıkları gibi "fazla ileri giden bir Ermeni milliyetçisini" değil, iki milliyetçiliği de eleştiren özgür ve bağımsız bir zihni yok ettiler. Üstelik de bu şerefsiz eylemin gerekçesini Hrant'ın Ermeni diasporasına kimliklerini Türk karşıtlığı üzerinden kurmaktan vazgeçmeye yönelik telkinde bulunduğu bu yazılarını çarpıtarak gösterdiler. Hrant başka yerlerdeki yazı ve konuşmalarında, bir yandan 1915'in Türkler'in bilincine girmesini istiyor, ama bir yandan da bunun diyaloğu boğacak "1915 metrelik bir kuyu" haline gelmemesi gerektiğini belirtiyordu.

Bu dizi yazının iki bölümü arasındaki boşluktan da yararlanılıp içinden bir cümle çekip alınarak sadece aynı cümlede türk, kan ve zehir kelimelerinin geçmesi üzerinden bir histeri ve çıldırmışlık yaratıldı. Oysa Hrant bu yazıda Türk kanını kendi kimliklerini zedeleyen bir zehir gibi gören Ermeni diyasporasındaki bir yaklaşımla alay ediyordu! Buna rağmen, ve aslında tam da bu yüzden Hrant'ı tehlikeli bulan faşist fırsatçılar insanların akıl ve anlayabilme kapasitelerini milliyetçi histeri ile tıkayıp, Hrant'ın içinde bulunduğu kendi Ermeni kamuoyuna hitaben söylediklerine hadlerini bilmezce el koydular ve Hrant'a karşı bu beyinsiz faşist düşmanlığı ürettiler!

Hrant'ın aldığı tehditlere rağmen kendini feda edercesine ortaya koyduğu duruştan güç alarak var olan veya yükseltilebilecek Ermeni, Kürt, Türk, Yahudi vb. düşmanlıklara geçit vermemeliyiz. "Faşizme inat, kardeşimsin Hrant" diyebilmek için.

------0--------
(http://fotogaleri.hurriyet.com.tr/LiveImages%5CFoto%20Haber%5CHrant%20Dink'n%20cenaze%20töreni%5C0.jpg)


Hrant DİNK'in son yazısı;

Hrant Dink, öldürülmeden bir gün önce Radikal İki'ye gönderdiği yazıda neden ve nasıl hedef yapıldığını ve içinde bulunduğu ruh halini anlatıyordu

Başlarken bir not: Hiç işlemediğim 'Türklüğü aşağılamak' suçundan altı aya mahkûm oldum. Şimdi artık son çare olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne gidiyorum. 17 Ocak tarihine kadar avukatlarım başvuruyu gerçekleştirecekler ve benden başvuruya eklemek için olayların gelişimini anlatan bir yazı istediler.
Ben de dosyaya konacak bu yazıyı kamuoyuyla paylaşmayı uygun gördüm. Çünkü benim için AİHM'nin kararı kadar, hatta ondan daha fazla Türkiye toplumunun vicdani kararı önemli. Birkaç hafta sürecek bu yazı dizisindeki bazı bilgileri ve ruh halimi muhtemelen AİHM'ye başvurmak mecburiyetinde kalmasaydım ilelebet kendime de saklayabilirdim.
Ama madem ki iş bu noktaya kadar geldi olan biten her şeyi paylaşmak galiba en iyisi...
Sadece benim değil, sadece Ermenilerin de değil... Tüm kamuoyunun merak ettiği ve sormaktan kendini alamadığı soru şu: 'Türklüğü aşağılamak suçlamasıyla 301'den soruşturma ya da dava açılan hemen herkes için bir biçimiyle teknik ya da hukuki çözüm bulundu ve dava mahkûmiyete varmadan daha ilk celselerde sonuçlandı da, Hrant Dink niye altı aya mahkûm oldu?'

Hafif atlatılanlar
Bu aslında yanlış bir tespit ya da gereksiz bir soru değil. Anımsanırsa, Orhan Pamuk için dava celsesi başlamadan daha, "Ne yapılabilir de dava düşürülebilir?" diye az takla atılmadı. Kimine göre Adalet Bakanlığı'nın yargılama için izin vermesi gerekiyordu, dolayısıyla oraya sormak gerekirdi. Nitekim öyle de yapıldı.
Topun kendisine atıldığını gören Adalet Bakanı ise sıkışmışlığın arasında bir yandan Pamuk'a ateş püskürdü, bir yandan da ortaya çıkıp "Ben böyle bir şey demedim" demesi için çağrılarda bulundu.
Sonuçta 'Pamuk davası'nın ilk celsesi gerçekleşti ve bu ilk duruşma esnasında yaşanan vandalist saldırılarla Türkiye dünyaya rezil olunca, davanın ikinci celsesi aynı şekilde yaşanmasın diye de ikinci celsenin yapılmasına bile gerek kalmadan dava düşürüldü ve Pamuk'un 301 macerası teknik bir çözümle sona erdirilmiş oldu.
Benzer sürecin daha hafifi ise Elif Şafak davasında yaşandı. Öncesinde hayli patırtısı koparılan dava daha ilk celsesinde, Şafak'ın mahkemeye görünmesine bile gerek kalmadan, sona erdirildi. Bu teknik çözümden herkes memnundu. Başbakan Tayyip Erdoğan dahi Şafak'a telefon açıp geçmiş olsun dileğinde bulundu.
Benzer 'hafif atlatmaları' Ermeni Konferansı sonrasında yazdıkları nedeniyle haklarında 'Türklüğü aşağılamak' suçlamasıyla dava açılan gazeteci ve akademisyen arkadaşlar da yaşadı.


Cevaplanamayan...
Bu davaların bu şekilde hafif atlatılmasını kıskandığım sanılmasın. Aksine bu davaların ya da soruşturmaların açılmış olması dahi mağdurları açısından çok ağır bir bedeldir ve tüm bu davalardan yargılanan arkadaşların yaşamış oldukları haksızlığın ne gibi bir ağırlık taşıdığını en iyi bilenlerdenim ve paylaşanlardanım.
Benim derdim onların davalarında gösterilen kaygı ve telaşın, Hrant Dink davasında niçin gösterilmediğini sorgulayıp cevaplamak.
Nitekim gördük ki, bu hafif atlatmalar hükümete bir tür opsiyon verdi ve 301'in kaldırılmasını isteyen AB'nin baskısı karşısında, 'sonuçları güzel' bu uygulamalar örnek olarak gösterilebildi. Hükümetin 301'e ilişkin elinin kolunun bağlı kaldığı ve AB yetkililerine herhangi bir cevap yetiştiremediği tek örnek ise Hrant Dink'in mahkûmiyet almış olmasıydı. Konu o davaya geldiğinde diller kilitlendi.
Sahi, 'Türklüğü aşağılamak suçlamasıyla 301'den soruşturma ya da dava açılan hemen herkes için bir biçimiyle teknik ya da hukuki çözüm bulundu ve dava mahkûmiyete varmadan daha ilk celselerde sonuçlandı da, Hrant Dink, üstelik de hiç suç işlemediği bir yazısında, niçin altı aya mahkûm oldu?'


Ermeni olmamın rolü
Evet, cevaba hepimizin ihtiyacı var! Özellikle de benim. Sonuçta bu ülkenin bir yurttaşıyım ve ısrarla herkesle eşit olmak istiyorum.
Ermeni olduğum için kuşkusuz bundan önce birçok olumsuz ayrımcılıklar yaşadım. Sözgelimi 1986 yılında Denizli 12. Piyade Alayı'na kısa dönem askerlik (8 aylık) için gittiğimde, devremdeki tüm arkadaşlarıma yemin töreninden sonra erbaş rütbesi taktılar ve bir tek beni ayırıp er olarak bıraktılar. İki çocuk sahibi koca bir adamdım, umursamamam gerekiyordu belki. Üstelik bir tür rahatlık dahi sağlamıştı. Nöbet ya da daha zorlu görevler de verilmeyecekti. Amma velakin fena koymuştu bu ayrımcılık. Tören sonrasında herkes ailesiyle mutluluğunu paylaşırken, teneke barakanın arkasında, tek başıma iki saat boyunca ağladığımı hiç unutamıyorum. Alay komutanımın odasına çağırıp, "Üzülme, bir sorunun olursa gel bana" deyişi hâlâ belleğimde bir yara.
301'den yargılanış, aklanış ya da mahkûm oluş bir rütbe takdimi değil hiç kuşkusuz.
Dolayısıyla 'Onlara verilmediğine göre bana da verilmemeliydi', hele hele de 'Bana verdiklerine göre onlara da verilmeliydi' arayışında asla olamam. Ama ayrımcılığa uğramanın tecrübeleriyle pişmiş biri olarak ussal refleksimin şu soruyu sormaktan da hiç geri durmadığını itiraf etmeliyim: 'Benim Ermeni olmamın bu sonuçta bir rolü oldu mu?'


Bildiklerim ve sezdiklerim
Bu soruya karşılık, bildiklerimi ve sezdiklerimi yan yana getirdiğimde verebileceğim bir cevap var elbet. Özeti şu: Birileri karar verdi ve 'Bu Hrant Dink artık çok olmaya başladı... Ona haddini bildirmek gerek' diye harekete geçti...
Kabul ediyorum, kendimi ve Ermeni kimliğimi çok merkeze alan bir iddia bu. Abarttığım öne sürülebilir. Ne var ki benim ruhsal algılamam bu... Elimdeki veriler ve yaşadıklarım bana bu iddiam dışında seçenek bırakmıyor. İyisi mi şimdi tüm yaşadıklarımı ve sezgilerimi sizlere aktarayım. Sonrası sizin bileceğiniz iş.


Haddimin bildirilmesi
Öncelikle Hrant Dink'in 'çok olmasına' biraz açıklık getireyim.
Dink zaten epeyi bir süredir dikkatlerini çekiyor, canlarını sıkıyordu. 1996 yılıyla birlikte, AGOS'u çıkardığından beri Ermeni toplumunun sorunlarını dile getirirken, haklarını talep ederken ya da tarihin konuşulmasına ilişkin Türk resmi tezinin hoşuna gitmeyen kendi duruşunu sergilerken, arada bir çizmeyi aştığı olmuyor değildi ancak asıl bardağı taşıran damla 6 Şubat 2004 tarihinde AGOS'ta yayımlanan 'Sabiha Gökçen'le igili haber oldu.
Dink imzasıyla ve 'Sabiha Hatun'un sırrı' başlığıyla verilen haberde Gökçen'in Ermenistanlı akrabaları konuşuyor ve Atatürk'ün manevi kızının aslında yetimhaneden alınmış bir Ermeni yetim olduğunu iddia ediyorlardı.
Bu haber, Türkiye'nin en çok satan gazetesi Hürriyet'te 21 Şubat 2004 tarihinde AGOS'tan alıntılanarak manşetten verilince olanlar oldu ve Türkiye'de yer yerinden oynadı. 15 günü aşkın bir süre tüm köşe yazarları habere ilişkin olumlu, olumsuz yorumlarda bulundu, değişik kesimlerden değişik beyanatlar verildi.
Tüm bunların en önemlisi Genelkurmay Başkanlığı'nın yazılı açıklamasıydı. Genelkurmay bu haberi yapanlara karşı "Böyle bir sembolü amacı ne olursa olsun tartışmaya açmak, milli bütünlüğe ve toplumsal barışa karşı bir cürümdür" açıklamasıyla tepki koyuyordu. Onlara göre bu haberi yapanlar art niyetmiydi. Türk kadınını miti ve sbembolü haline dönüştürülmüş bir kişinin Türklüğünü birdenbire üstünden çekerek o kimlikte deprem yaratmaya çalışıyorlardı. Kimdi buu densizler, kimdi bu Hrant Dink? Ona haddi bildirilmeliydi.


Resmi sohbete davet
Genelkurmay bildirisi 22 Şubat Pazar günü yayımlandı. Evimde, televizyon haberlerinden dinledim uzun bildiriyi. O gece çok rahat değildim. Ertesi gün muhakkak bir şeyler olacağını seziyordum. Tecrübe ve sezgilerim beni yanıltmadı. Ertesi gün sabahın erken saatinde çaldı telefonum. İstanbul vali yardımcılarından biri arıyordu. Sert bir tonla, habere ilişkin elimdeki belgelerle valiliğe beklediğini bildirdi.
'Bu çağrının hangi amaçla yapıldığını' sorduğumda ise "Sohbet etmek ve elinizdeki belgeleri görmek' yanıtı verildi.
Tecrübeli gazeteci dostlarımı aradım, bu çağrının hangi anlama geldiğini sordum. 'Bu tür sohbetlerin gelenekten olmadığı gibi bunun yasal bir prosedür de olmadığını, ancak elimdeki belgelerle davete icabet etmemin doğru olacağını' telkin ettiler.


Dikkatli olmalıydım
Tavsiyeye uydum ve elimdeki belgelerle birlikte Vali Yardımcısı'nın yanına gittim.
Hayli nazikti Vali Yardımcısı. İçeri buyur ettiğinde, odasında biri bayan iki kişi daha oturuyordu. Nazikçe 'Onların kendisinin yakınları olduğunu, sohbetimizde hazır bulunmalarında bir mahzur görüp görmediğimi' sordu.
'Bir mahzur görmediğimi' söyleyip oturduğumda zaten ortamın nazikliğini kavramıştım.
Hiç beklemeden girişi yaptı Vali Yardımcısı. "Hrant bey" diyordu, "Siz, tecrübeli bir gazetecisiniz. Daha dikkatli haber yapmanız gerekmez mi? Sonra böyle haberlere ne gerek var? Bakın ortalık nasıl allak bullak oldu. Hayır, biz sizi biliyoruz ama sokaktaki adam ne bilsin? Bu tür haberleri başka bir niyetle yapıyorsunuz sanabilir. Bakın şu elimdeki evrakı görüyor musunuz? Ermeni Patriği'nin bir başvurusu vardı, bazı internet sitelerinde Ermeni toplumunun bazı kurumlarına yönelik bazı densizler terör sayılabilecek girişimlerde bulunmaya çalışıyorlarmış. Biz de onları arayıp Bursa'da bulduk, sonunda adalete teslim ettik. Ama işte sokaklar ne gibi insanlarla dolu. Bu tür haberlere daha dikkat etmek gerekmez mi?"
Vali Yardımcısı'nın bu girişle başladığı sohbete, odadaki misafirlerden erkek olan da katıldı ve ondan sonra da zaten sözü bir daha başkasına bırakmadı. Vali Yardımcısı'nın sözlerini daha da net bir üslupla bu kez o yineledi. Dikkatli olmamı, ülkeyi ve ortamı gerecek girişimlerden kaçınmamı telkin ediyordu:
"Sizin yazdığınız bazı yazılardan, her ne kadar üslubunuza katılmasak da, niyetinizin kötü olmadığını anlayabiliyoruz, ancak herkes bunu böyle anlamayabilir ve toplumun tepkisini üzerinize çekebilirsiniz" diyerek de beni kerelerce uyarıyordu.
Ben ise haberi hangi niyetle yaptığımı anlatmakla yetindim. Birincisi ben gazeteciydim ve bu bir gazeteciyi heyecanlandıracak bir haberdi. İkincisi de, Ermeni sorununu hep ölenler üzerinden konuşmak yerine biraz da kalanlar ve yaşayanlar üzerinden konuşmayı denemek istiyordum. Ama görüyordum ki kalanlar üzerinden konuşmak daha zordu!
Odadan ayrılacaktım ki götürdüğüm belgeleri görmek ya da almak için ısrar bile etmediklerini fark ettim. Belgeleri isteyip istemediklerini onlara ben anımsattım ve verdim.
Zaten konuşmaların içeriğinden, beni hangi amaçla oraya çağırdıkları belliydi.
Haddimi bilmeliydim... Dikkatli olmalıydım... Yoksa iyi olmazdı!


Artık hedefteydim
Hakikaten de sonrası iyi olmadı.
Valiliğe çağrıldığımın ertesi gününden itibaren birçok gazetede birçok köşe yazarı Ermeni kimliği üzerine yazmış olduğum deneme serisinin içinde geçen 'Türk'ten boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan, Ermenilerin Ermenistan'la kuracağı asil damarında mevcuttur' cümlesini cımbızlayarak, bununla Türk düşmanlığı yaptığımı ortak bir kampanyayla dile getirmeye başladılar.
Bu yayınların ardından 26 Şubat günü İstanbul Ülkü Ocakları İl Başkanı Levent Temiz'in başını çektiği bir grup ülkücü, AGOS'un kapısına gelerek aleyhimde sloganlar attı ve tehditlerde bulundu. Polis gösterinin olacağını önceden haber almıştı. AGOS içinde ve kapısında gereken önlemleri aldı.
Tüm televizyon kanalları ve gazeteler de haberdar edilmişlerdi, hepsi AGOS'un önündeydi. Grubun kullandığı sloganlar çok netti: 'Ya sev ya terk et', 'Kahrolsun ASALA', 'Bir gece ansızın gelebiliriz.'
Grubun lideri Levent Temiz'in yaptığı konuşmada hedef açık ve seçikti: "Hrant Dink, bundan sonra bütün öfkemizin ve nefretimizin hedefidir, hedefimizdir."
Grup gösterisini yapıp dağıldı. Ama ne hikmetse o gün ve ertesi gün herhangi bir televizyon kanalında (Kanal 7 hariç), herhangi bir gazetede (Özgür Gündem hariç) haber geçilmedi. Belli ki Ülkücü grubu AGOS'un kapısına yönlendiren güç, basını ve medyayı da o olumsuz görüntü ve sloganların ardından blokaj altına -bir iki fireyle- almayı başarmıştı.


Tehlikenin eşiğinde
AGOS'un önünde benzer bir gösteri de birkaç gün sonra kendilerini 'Asılsız Ermeni İddialarıyla Mücadele Federasyonu' olarak adlandıran grup tarafından yapıldı. Ardından da devreye o güne değin hiçbir popülaritesi olmayan Av. Kemal Kerinçsiz ve başkanlığını yaptığı Büyük Hukukçular Birliği girdi. Kerinçsiz ve arkadaşları Şişli Cumhuriyet Savcılığı'na giderek, hakkımda suç duyurusunda bulundu. Bu başvuruyla birlikte, Türkiye'nin itibarını bütünüyle zedeleyen 301 davalarına da hız verilmiş oldu. Benimle ilgili ise yeni ve tehlikeli bir süreç başlıyordu.
Gerçi ben hayatım boyunca hep tehlikelerin etrafında dolaşmıştım. Ya tehlikeler beni çok sevmişti, ya ben tehlikeleri...
Ve işte yine uçurumun kıyısındaydım. Peşimde tekrar birileri vardı. Onları seziyordum. Ve onların Kerinçsiz ekibiyle sınırlı ve salt onlardan oluşacak denli sıradan ve görünür olmadıklarını çok iyi biliyordum.


Okuyan anlayacaktı
Başlangıcında, 'Türklüğü aşağılamak' suçlamasıyla Şişli Cumhuriyet Savcılığı'nca hakkımda başlatılan soruşturmadan tedirginlik duymadım. Bu ilk değildi. Benzer bir davaya zaten Urfa'dan aşinaydım. 2002'de Urfa'da gerçekleşen bir konferansta yaptığım konuşmada 'Türk olmadığımı... Türkiyeli ve Ermeni olduğumu' söylediğim için 'Türklüğü aşağılamak' suçlamasıyla üç yıldan beri yargılanıyordum. Duruşmaların gidişatından dahi habersizdim. Hiç ilgilenmiyordum. Urfa'dan avukat arkadaşlar gıyabımda yürütüyorlardı celseleri.
Şişli Savcısı'na gidip ifade verdiğimde de hayli umursamazdım. Sonuçta yazdığıma ve niyetime güveniyordum. Savcı, yazımın sadece birbaşına hiçbir şey anlaşılmayan o cümlesini değil, yazının bütününü değerlendirdiğinde, benim 'Türklüğü aşağılamak' gibi bir niyetimin bulunmadığını kolaylıkla anlayacaktı ve bu komedi de bitecekti.
Soruşturma sonunda bir dava açılmayacağına kesin gözüyle bakıyordum.
Ama hayret işte! Dava açılmıştı.


Kendimden emindim
Yine de iyimserliğimi kaybetmedim. O kadar ki bir televizyon programında beni suçlayan Kerinçsiz'e 'Çok heveslenmemesini, bu davadan herhangi bir ceza yemeyeceğimi, eğer ceza alırsam bu ülkeyi terk edeceğimi' dahi dile getirdim. Kendimden emindim, yazımda Türklüğü aşağılamak gibi bir niyetim ve kastım -hiç ama hiç- yoktu. Dizi yazılarımın tamamını okuyanlar bunu net olarak anlayacaktı.
Nitekim, bilirkişi olarak tayin edilen İstanbul Üniversitesi öğretim üyelerinden oluşan üç kişilik heyetin mahkemeye sunduğu rapor da bunun böyle olduğunu gösteriyordu. Endişelenmem için sebep yoktu, davanın şu ya da bu aşamasında muhakkak yanlıştan dönülecekti.


'Ya sabır' çeke çeke...
Ama dönülmedi... Savcı, bilirkişi raporuna rağmen cezalandırılmamı istedi. Ardından da hâkim altı ay mahkûmiyetime karar verdi.
Mahkûmiyet haberini ilk duyduğumda, kendimi, dava süresi boyunca beslediğim ümitlerimin acı tazyiki altında buldum. Şaşkındım... Kırgınlığım ve isyanım had safhadaydı.
'Şu karar bir çıksın, bir beraat edeyim, siz o zaman bu konuştuklarınıza, yazdıklarınıza nasıl pişman olacaksınız' diye dayanmıştım günlerce, aylarca. Davanın her celsesinde 'Türk'ün kanı zehirlidir' dediğim dile getiriliyordu gazete haberlerinde, köşe yazılarında, televizyon programlarında. Her seferinde 'Türk düşmanı' olarak biraz daha meşhur ediliyordum.
Adliye koridorlarında üzerime saldırıyordu faşistler, ırkçı küfürlerle. Pankartlarla hakaretler yağdırıyorlardı. Yüzlerceyi bulan ve aylardır yağan telefon, email, mektup tehditleri her seferinde biraz daha artıyordu.
Tüm bunlara 'Ya sabır' çekip, beraat kararını bekleyerek dayanıyordum. Karar açıklandığında nasıl olsa gerçek ortaya çıkacak ve bu insanlar yaptıklarından utanacaklardı.


Tek silahım samimiyetim
Ama işte karar çıkmıştı ve tüm ümitlerim yıkılmıştı. Gayrı, bir insanın olabileceği en sıkıntılı konumdaydım.
Hâkim 'Türk Milleti' adına karar vermişti ve benim 'Türklüğü aşağıladığımı' hukuken tescillemişti... Her şeye dayanabilirdim ama buna dayanmam mümkün değildi.
Benim anlayışımla, bir insanın birlikte yaşadığı insanları etnik ya da dinsel herhangi bir farklılığı nedeniyle aşağılaması ırkçılıktı ve bunun bağışlanır bir yanı olamazdı.
İşte bu ruh haliyle, kapımda hazır bekleyen ve 'daha önce dile getirdiğim gibi ülkeyi terk edip etmeyeceğimi' teyit etmek isteyen basın ve medyadan arkadaşlara şu açıklamada bulundum: "Avukatlarıma danışacağım. Yargıtay'da temyize başvuracağım ve gerekirse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne de gideceğim. Bu süreçlerden herhangi birinden aklanamazsam ülkemi o zaman terk edeceğim. Çünkü böylesi bir suçla mahkûm olmuş birinin benim kanaatimce aşağıladığı diğer yurttaşlarla birlikte yaşamaya hakkı yoktur."
Bu sözleri dile getirirken yine her zamanki gibi duygusaldım. Tek silahım samimiyetimdi.


Kara mizah
Ama gelin görün ki beni Türkiye insanının gözünde yalnızlaştırmaya ve açık hedef haline getirmeye çalışan derin güç, bu açıklamama da bir kulp buldu ve bu kez de yargıyı etkilemeye çalışmaktan hakkımda dava açtı. Üstelik bu açıklamayı tüm basın ve medya vermişti ama onların gözüne batan ille de AGOS'takiydi.
AGOS sorumluları ve ben, bu kez de yargıyı etkilemekten yargılanır olduk.
'Kara mizah' dedikleri bu olsa gerek.
Ben sanığım, bir sanıktan daha fazla kimin yargıyı etkileme hakkı olabilir ki? Ama bakın şu komikliğe ki sanık bu kez de yargıyı etkilemeye çalışmaktan yargılanıyor.


'Türk devleti adına'
İtiraf etmeliyim ki ülkemdeki 'adalet sistemi'ne ve 'hukuk' kavramına güvenim fazlasıyla sarsılmıştı. Demek ki, bu ülkenin yargısı birçok devlet adamının ve siyasetçinin de dile getirmekten çekinmediği gibi bağımsız değil. Yargı yurttaşı değil, devleti koruyordu.
Nitekim şundan bütünüyle emindim ki, hakkımda verilen kararda da her ne kadar millet adına deniyor olsa da, şu çok açık ki millet adına değil, devlet adına verilmiş bir karardı bu. Dolayısıyla, avukatlarım Yargıtay'a başvuracaklardı, ama bana haddimi bildirmeye karar vermiş derin güçlerin orada da etkili olmayacaklarının garantisi neydi?
Hem sonra zaten, Yargıtay'dan hep doğru kararlar mı çıkıyordu? Azınlık Vakıfları'nın mülklerini elllerinden alan haksız kararlara aynı Yargıtay imza atmamış mıydı?


Başsavcının çabasına rağmen
Nitekim başvuruda bulunduk da ne oldu?
Yargıtay Başsavcısı tıpkı bilirkişi raporunda olduğu gibi suç unsuru bulunmadığını belirtti ve beraatimi istedi ama Yargıtay yine de beni suçlu buldu. Ben yazdığımdan ne kadar eminsem Yargıtay Başsavcısı da o kadar okuyup anladığından emindi ki, karara da itiraz etti ve davayı Genel Kurul'a taşıdı.
Ama, ne diyeyim ki, bana haddimi bildirmeye soyunmuş ve muhtemelen davamın her kademesinde bilemeyeceğim yöntemlerle varlığını hissettiren o büyük güç, yine perde arkasındaydı. Nitekim Genel Kurul'da da oy çokluğuyla benim Türklüğü aşağıladığım ilan edildi.


Güvercin gibi
Şu çok açık ki, beni yalnızlaştırmak, zayıf ve savunmasız kılmak için çaba gösterenler, kendilerince muratlarına erdiler. Daha şimdiden, topluma akıttıkları kirli ve yanlış bilginin tesiriyle Hrant Dink'i artık 'Türklüğü aşağılayan' biri olarak gören ve sayısı hiç de az olmayan önemli bir kesim oluşturdular.
Bilgisayarımın güncesi ve hafızası bu kesimdeki yurttaşlar tarafından gönderilen öfke ve tehdit dolu satırlarla yüklü.
(Bu mektuplardan birinin Bursa'dan postalandığını ve yakın tehlike arz etmesi açısından da hayli kaygı verici bulduğumu ve tehdit mektubunu Şişli Savcılığı'na teslim etmeme rağmen bugüne değin herhangi bir sonuç alamadığımı yeri gelmişken not düşeyim.)
Bu tehditler ne kadar gerçek, ne kadar gerçek dışı? Doğrusu bunu bilmem elbette mümkün değil. Benim için asıl tehdit ve asıl dayanılmaz olan, kendi kendime yaşadığım psikolojik işkence. 'Bu insanlar şimdi benim hakkımda ne düşünüyor' sorusu asıl beynimi kemiren. Ne yazık ki artık eskisinden daha fazla tanınıyorum ve insanların 'A bak, bu o Ermeni değil mi' diye bakış fırlattığını daha fazla hissediyorum. Ve refleks olarak da başlıyorum kendi kendime işkenceye.
Bu işkencenin bir yanı merak, bir yanı tedirginlik. Bir yanı dikkat, bir yanı ürkeklik.
Tıpkı bir güvercin gibiyim...
Onun kadar sağıma soluma, önüme arkama göz takmış durumdayım.
Başım onunki kadar hareketli... Ve anında dönecek denli de süratli.


İşte size bedel
Ne diyordu Dışişleri Bakanı Abdullah Gül? Ne diyordu Adalet Bakanı Cemil Çiçek? 'Canım, 301'in bu kadar da abartılacak bir yanı yok. Mahkûm olmuş hapse girmiş biri var mı?'
Sanki bedel ödemek sadece hapse girmekmiş gibi... İşte size bedel... İşte size bedel...
İnsanı güvercin ürkekliğine hapsetmenin nasıl bir bedel olduğunu bilir misiniz siz ey bakanlar?.. Bilir misiniz?..
Siz, hiç mi güvercin izlemezsiniz?


Ölüm kalım dedikleri
Kolay bir süreç değil yaşadıklarım... Ve ailece yaşadıklarımız. Ciddi ciddi, ülkeyi terk edip uzaklaşmayı düşündüğüm anlar dahi oldu.
Özellikle de tehditler yakınlarıma bulaştığında... O noktada hep çaresiz kaldım.
'Ölüm kalım' dedikleri bu olsa gerek.
Kendi irademin direnişçisi olabilirdim ama herhangi bir yakınımın yaşamını tehlikeye atmaya hakkım yoktu.
Kendi kahramanım olabilirdim, ama bırakın yakınımı, herhangi bir başkasını tehlikeye atarak yiğitlik yapmak hakkına sahip olamazdım.
İşte böylesi çaresiz zamanlarımda, ailemi, çocuklarımı toplayıp, onlara sığındım ve en büyük desteği de onlardan aldım. Bana güveniyorlardı. Ben nerede olursam onlar da orada olacaktı. 'Gidelim' dersem geleceklerdi, 'Kalalım' dersem kalacaklardı.


Kalmak ve direnmek
İyi de, gidersek nereye gidecektik? Ermenistan'a mı? Peki, benim gibi haksızlıklara dayanamayan biri oradaki haksızlıklara ne kadar katlanacaktı? Orada başım daha büyük belalara girmeyecek miydi?
Avrupa ülkelerine gidip yaşamak ise hiç harcım değildi. Şunun şurasında üç gün Batı'ya gitsem, dördüncü gün 'Artık bitse de dönsem' diye sıkıntıdan kıvranan ve ülkesini özleyen biriyim, oralarda ne yapardım?
Rahat bana batardı! 'Kaynayan cehennemler'i bırakıp, 'hazır cennetler'e kaçmak her şeyden önce benim yapıma uygun değildi.
Biz yaşadığı cehennemi cennete çevirmeye talip insanlardandık.
Türkiye'de kalıp yaşamak, hem bizim gerçek arzumuz, hem Türkiye'de demokrasi mücadelesi veren, bize destek çıkan, binlerce tanıdık tanımadık dostumuza saygımızın gereğiydi.
Kalacaktık ve direnecektik.
Bir gün gitmek mecburiyetinde kalırsak ama... Tıpkı 1915'teki gibi çıkacaktık yola...
Atalarımız gibi... Nereye gideceğimizi bilmeden... Yürüyerek yürüdükleri yollardan... Duyarak çileyi, yaşayarak ıstırabı...
Öylesi bir serzenişle işte, terk edecektik yurdumuzu. Ve gidecektik yüreğimizin değil, ama ayaklarımızın götürdüğü yere.
Her neresiyse...


Ürkek ve özgür
Dilerim böylesi bir terk edişi hiç ama hiç yaşamak mecburiyetinde kalmayız. Yaşamamak için fazlasıyla umudumuz, fazlasıyla da nedenimiz var zaten.
Şimdi AİHM'ye başvuruyorum. Dava kaç yıl sürer, bilemem. Bildiğim ve beni bir miktar rahatlatan gerçek şu ki, hiç olmazsa dava bitene kadar Türkiye'de yaşamaya devam edeceğim.
Mahkemeden lehime bir karar çıkarsa kuşkusuz çok daha sevineceğim. Bu demektir ki ülkemi terk etmek zorunda kalmayacağım.
Muhtemelen 2007 benim açımdan daha da zor bir yıl olacak. Yargılanmalar sürecek, yeniler başlayacak. Kim bilir daha ne gibi haksızlıklarla karşı karşıya kalacağım?
Ama tüm bunlar olurken şu gerçeği de tek güvencem sayacağım:
Evet kendimi bir güvercinin ruh tedirginliği içinde görebilirim, ama biliyorum ki bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmaz.
Güvercinler kentin ta içlerinde, insan kalabalıklarında dahi yaşamını sürdürür...
Evet biraz ürkekçe ama bir o kadar da özgürce.


[Radikal gazetesinin internet baskısından http://213.243.28.21/haber.php?haberno=210582 adresinden alıntılanmıştır.]


(http://www.illustwriter.com/imgs/hrant_dink.jpg)


Başlık: Ynt: RAKEL DINK' in HRANT'a VEDA KONUŞMASI
Gönderen: ceycet - Nisan 28, 2009, 01:23:32 ös
Türk-Ermeni sorununu derinleştirmek,Ermeni diasporasının iddialarını haklı çıkarmak,Türk düşmanlığını körüklemek adına,gayet bilinçli olarak tertip edilmiş,esefle lanetlenmeyi hakeden ve işgüzarlara maledilmeye çalışılan bir eylem...
Başlık: Ynt: RAKEL DINK' in HRANT'a VEDA KONUŞMASI
Gönderen: asoraman - Nisan 28, 2009, 04:00:40 ös
Türkiye'nin  imajını   dünya  konjoktüründe  negatif yönde etkileyen bir cinayettir. Özellikle  Ermenistan'ın sözde soykırım propagandalarında  kullandığı bir araç haline gelmiştir. Gerçekten aydınlatılması gereken olaylardan bir tanesidir.Arkasının  araştırılması  ve cinayetin karanlık noktalarının ortaya çıkarılması gerekmektedir  bu Türkiye için bir gereklilik haline gelmiştir. Cinayetin  tamamen provakasyon amacıyla işlendiği  belli. Kesinlikle kınadığım  bir cinayet. Çıkar  hesaplarının  kurbanı olduğunu düşünüyorum.
Başlık: Ynt: RAKEL DINK' in HRANT'a VEDA KONUŞMASI
Gönderen: Mozart - Nisan 28, 2009, 05:56:30 ös
Suçu mahkemece onaylanmışları övenlerden, Hrant gibi faşist söylemleri olanlardan hep korkmuşumdur. Irkların kanını kendi kanıyla temizleyeceğim diyenlerden hep korkmuşumdur.
Ermeni olan vatandaşlarımızda bu adamın ne olduğunu biliyor ama onlarda haklılar, azınlık olmak zor birşey. Olayın üzerinden zaman geçince onların tepkileri de hep bu yönde oldu, en azından benim çevremdekiler ve aile dostlarımız.
Başlık: Ynt: RAKEL DINK' in HRANT'a VEDA KONUŞMASI
Gönderen: de_hund - Nisan 29, 2009, 02:37:59 öö
afişler ve beyaz kuşlar diyor ki:  "bak bize bunları yapıyorlar" diyor... o beyaz kuş kanatlarıyla adeta hürmüz fırtınası oluşturuyor..... o bir ülkeye mi karşıydı yoksa bir 'kötü'lüğe mi?  açıkcası,o hiçbirşeye karşı değildi. onun halkı,sadece topladığı çocuklardır............ değerli olarak ne vermiş? özgürlük mü istedi? ama isteğine dürüstlük katamadı. Kin yazıları ne zamandan beri 'hümanist' olmuş ya') insancılık ile insancıllık farklıdır. o sanırım,insancılığın kurallarına yenik düştü ama yenik düşmeden önce zaten kabul etmişti bir 'insancılık'. yani ölümü meşru oldu..
Başlık: Ynt: RAKEL DINK' in HRANT'a VEDA KONUŞMASI
Gönderen: Genius Loci - Nisan 29, 2009, 11:45:29 öö
Faşist Hrant :) dile bile söylemesi acaip geliyor... Ben Hrant'ı tanıdım... ne içten pazarlıklı bir adamdı ne ölümü meşru olacak birisi... Kin yazıları diyorsunuz burdan belli ki Hrant'ı hiç okumamışsınız, hatta o meşhur "kanlı" yazısını bile... Bunu hem Akyol hem de de hund için söylüyorum. Okumamışsınız ve sadece haber başlıklarından edindiklerinizle fikir sahibi olmuşsunuz. Ne demek ölümü meşru oldu ve ne demek faşist söylem sahibi... bari bilginiz yok ölünün ardından konuşmayın... bir bebekten bir katil yaratan karanlık çünkü böyle büyüyor.
Başlık: Ynt: RAKEL DINK' in HRANT'a VEDA KONUŞMASI
Gönderen: de_hund - Nisan 29, 2009, 01:48:32 ös
Ama varolan birşeyin doğruluğu ile doğruluğun 'uygun' ve 'meşruluk yoğunluk' farklıdır ki.... zaten ben bunu söylüyorum... Ayrıca M.Akyol'un iletisini çözümlemek bana düşmez,bu haddim değil,hatta kendisi bana bu konuda kızıp eleştirir  belkide ama M.Akyolun iletisinde sadece sizin aldığınız,anladığınız şeyler yok.....


Ayrıca,itham ettiğiniz gibi okumayan,kısmi okuyan,müdrikesi kıt ,çok okuyan ve anlamayan gibi insanlar değiliz. bu oldukça küçük düşürücü bir mesaj olmuş. ama önemi yok özür dilemenizi istediğim için yazmadım. ama burada ilginçtir benim sürekli dikkati çektiğim birşeyin mükemmel bir kobayı olmuşsunuz. görüyosunya, isteyen insanla,benimseyen insan arasında böyle farklar varolabiliyor...bunda da sizin hatanız yok.

işte buna gerçekten de içten Saygılarla denilebilir...

Saygılarımla...
Başlık: Ynt: RAKEL DINK' in HRANT'a VEDA KONUŞMASI
Gönderen: Genius Loci - Nisan 29, 2009, 02:02:50 ös
Bayım zaten özür dileyecek bir şey de yazmadım. Ölümü meşru oldu gibi bir ifadenin sahibi olan sizsiniz. Belki çok duygusal yaklaşıyorumdur haklısınız olabilir. Belki Hrant'ı tanımasaydım sizin gibi düşünsel yaklaşabilirdim ama namümkün çünkü hrantı tanıdım. Size anlamayan okumayan gibi iddialarda bulunmadım. sadece kin yazısı dediğiniz için haber başlıklarıyla fikir sahibi olduğunuz izlenimini edindim. kin yazılarından bahseden sizdiniz, eğer okuduğumuz aynı yazılar idiyse neresinde kin vardı diye sormak mecburiyetindeyim. bu forumda da var hrantın ilgili yazısı ordan bir zahmet gösterir misiniz su kin yazısını hatta kin bölümünü.

hrant korkulacak birisi değildi tam tersine bir kez konuşsaydınız emin olun ki severdiniz.

sevgilerimle .
Başlık: Ynt: RAKEL DINK' in HRANT'a VEDA KONUŞMASI
Gönderen: KUZEYDOĞU - Nisan 29, 2009, 02:05:01 ös
*Türkiye bir düşmanını kaybetti

Kürt-İslamcı iktidarın tertipleri
Kürt-İslamcı iktidar son bir yıldır ateşle oynuyor. Tüm kaleleri zaptetmek için buldukları tek ve son yöntem tertip ve provokasyon düzenlemek...

Hrant Dink’e yönelik saldırı geçtiğimiz yıl Şemdinli ile başlayan ve yazın Danıştay’la devam eden tertipler sürecinin üçüncü halkası olarak değerlendirilmelidir.

Her üç olayın da temel hedefi Kürt-İslamcı faşist diktatörlüğe geçiş yolunu açmak için engel olarak görülen ulusal güçlerdir.

Şemdinli’de doğrudan zamanın Kara Kuvvetleri Komutanı ve Özel Kuvvetler Komutanlığı, Danıştay’da emekli askerler ve sivil bağlantıları hedef alınmıştı. Tam ertesinde ise Atabeyler’de yine doğrudan Özel Kuvvetler’e yönelik bir tertip söz konusuydu.

Hrant Dink suikasti ise yine aynı zemine oturmaktadır.

Bu defa “olası ulusalcı intihar komandoları” hedeftir. Birinci halka bu olmakla birlikte daha geniş bir ikinci halkada “ulusal tepkileri yüksek bir şehir” hedef alınmıştır. Son halka ise ulusal infiallere kapılabilecek topyekün bir millettir.

Kürt-İslamcı faşist çeteler Cumhurbaşkanlığı makamını da işgal etmeye doğru yaklaşırken ülkede önemli bir çalkantı yaşanacaktır.

Birincisi, Kürt-İslamcı iktidar altında Kürtlere bağımsızlık yolunu açacak bir anayasal düzenleme yapılacaktır.

İkincisi, benzeri bir anayasal düzenleme Rum, Ermeni azınlık için de yapılacaktır.

Bu ikisi Türkiye’de Türklerin yeniden Mondros koşullarına geri dönmesi demek olacaktır. Türklerin esir olacağı, “silahlarını terhis edeceği” bir düzendir bu.

Ama böylesi bir gelişme ile birlikte çok daha önemli bir olgu da ortaya çıkacaktır: ABD-Türkiye savaşı.

Türkiye böylesi sancılı bir sürece girerken bu planı kimler bozabilir?

İşte bu sorunun olası ve potansiyel cevapları üzerinde bir test yapılmaktadır. Kürt-İslamcı faşist iktidar çetesi, provokasyon ve tertiplerle, potansiyel engel güçlerin dayanıklılığını ölçmeye çalışmaktadır. Ulusal güçlere yönelik tertibin ikinci ölçme noktası ise Türklerin verdiği tepkidir.

Birinci tertipte Şemdinli’de Ordu kendisini korumayı bildi. Bu nedenle tertipçiler için Ordu hâlâ önemli bir engeldir. Ordu’ya yönelik tertiplerin de biraz daha zamana bırakılarak ele alınması kararlaştırılmıştır. Ama bu tertipte Türk kamuoyuna, “derin devlet” ve “katil ordu” fikri şırınga edilmiş, önemli bir etkisi de olmuştur.

İkinci tertipte, Ulusal Güçlere yönelik büyük bir sindirme operasyonu gerçekleştirilmiştir. Tertipçiler ilk anda hedef güçlerin konumuna bakmışlardır. Danıştay olayında Muzaffer Tekin’in çevresi sağlam tavır alsa bile ulusal güç geçinenlerin büyük kesimi bu tertipten korkmuş, bağlantılandırılmaktan çekinmiş ve sinmiştir.

Zaten Danıştay’dan sonra ulusalcılığa soyunan güçlerin büyük bölümü sokaktan çekilmiştir. Bu açıdan tertipçiler bu halkada ciddi bir zaafiyet tespit etmişlerdir.

Hrant Dink suikasti: Örnek olay

Üçüncü tertip Hrant Dink Suikastinde ise doğrudan örnek bir olay yaratılmıştır. Ulusal tepkileri ile hareket etmeyi düşünen, hatta birilerini öldürmeyi, intihar komandosu olmayı düşünen binlerce insan olduğu bilinmektedir. Bunlar büyük ölçüde lafta kalsa bile eğer bir gün olursa korkusu ve sorusu bu cinayetle çözülmeye çalışılmıştır.

Denemenin sonucu ortadadır, intihar komandosu yakalanmış, bağlantıları yakalanmış ama daha önemlisi komandonun öldürdüğü kişi ilahlaşmıştır. O halde komando eyleminin bir başarısı yoktur.

Hrant Dink’i öldürtenler, kendisini bu tür misyona hazırlayanlara bu mesajı vermişlerdir. Sonuç bu noktada da oldukça başarılıdır: Cinayet sonrası, en milliyetçi kesimler bile ağıtlar düzmek zorunda kalmıştır. Demek ki bu halka da zayıftır.

Bir sonraki halka bu tür intihar komandolarını besleyecek, barındıracak pilot bir ulusalcı şehir ne tepki verecektir sorusunun cevabı aranmıştır. Trabzon susmak zorunda kalmıştır. Demek ki bu halka da zayıftır.

Üçüncü halka ise doğrudan milletin tepkisidir. Peki bu tür bir cinayete millet nasıl bakacaktır sorusunun cevabı sınanmıştır. Cevap, milletin kendisini suçlu hissetmesidir. Demek ki bu halka da zayıftır.

Tertiplerinizden korkmuyoruz

Tertipçiler açısından eylemlerinin raporu budur. Ama bizim gibi milliyetçi ve devrimci güçler için farklıdır.

Şemdinli’de ilk hafta tertipçilerden yana olan hava hemen dağılmış, ulusal güçler toparlanmıştır. Danıştay’da aynı şeyler yaşanmış ve hava dağılmış, ulusal güçler toparlanmıştır. Bu iki tertipte de bugün tüm halk nasıl değerlendiriyor dersek, tertipçiler amaçlarına ulaşamamışlırdır. Millet ordunun ve ulusal güçlerin yanındadır.

Şimdi tertipçiler “Hepimiz Ermeniyiz” diye sokağa döktükleri hepi topu 50 bin kişilik, hakiki Ermeni, Ermeni özentisi ve Kürtlerden oluşan kalabalığı bir başarı sanıyorsa yanılırlar.

Tüm medya gücüne, tüm TV ve gazetelerin çağrılarına, tüm hükümet desteğine, AB ve ABD’nin baskılarına, tüm siyasi partilerin çabasına karşı bu ülkede işte en fazla 50 bin Ermeni yaratabilirsiniz! Ama ilk ulusal bayramda çıkın sokakları dolaşın tüm evlerin balkonlarında yine Türk bayrakları göreceksiniz.

Tertip ve saldırı anında güç sizden yana gözükebilir ama bu geçici bir durumdur. Nitekim Hrant Dink olayında da hava dönmeye başlamıştır. “Hepimiz Ermeniyiz” sloganına katılan insanlar yaptıkları hatayı anlamaya ve aymaya başlamışlardır.

Medyanın dolduruşuyla ve baskıyla kendi duygu ve fikirlerini yeniden sorgulayanlara ise bir çift sözümüz var.

Kendisine ben Türküm, Atatürkçüyüm, milliyetçiyim diyenlerin bir tereddütü olmamalı.

Hrant Dink’i öldürenler Kürt-İslamcı iktidarın kullandığı Menzil Kürtlerinin kontrolündeki bir oluşumdur. Aynı oluşumdan devşirilen birine Danıştay’da cinayet işletmişlerdi, şimdi Hrant Dink’i vurdurdular. Ama seçilen grup, ulusal güçlere sızmaya çalışan bir oluşumdur. Dikkatle izlenmeli, teşhis edilmeli ve tedbir alınmalıdır. Gerçek milliyetçilerin böylesi oluşumdakilerle hiçbir işi olamaz.

Ama bu durum bazı gerçekleri de değiştirmez. Hrant Dink’in öldürülmüş olması onu bir basın şehidi ya da demokrasi şehidi yapmaz, sonuçta o yaşarken bu vatana karşı Ermeni tezlerini savunan bir Türk ve Türkiye düşmanıydı. Her fırsatta ekmeğini yediği vatana ve halka hakaret ediyordu. TİKKO gibi bir terör örgütünün militanlığını yapmıştı. Tanıyanlar, arkadaşları onu iyi bir insan olarak görebilir ama siyasi bir figür olarak kötü birisiydi. Bizim açımızdan Abdullah Öcalan’dan bu nedenle bir farkı yoktur.

Böyle bir adam suikaste uğradı diye kahraman olmaz. Böyle bir adam için Ermeniyim diye slogan atacaklar varsa kendileri bilirler. Ama şahsen biz fikrimizi hiç saklamadık, yine söyleyelim, bu cinayet iktidar çetesi tarafından işlettirilmiştir, Türkiye’ye bir faydası olmamıştır, zararı olmuştur ama buna rağmen hiç ama hiç üzülmedik...

Sevenleri üzülebilir, onları anlayabiliriz ama onlar da bizi anlasınlar. Bu bir mücadele, Türkiye ve Türkler bir düşmanını kaybetti...

*Alıntıdır:29.01.2007-Türk Solu Gazetesi
 
Başlık: Re: RAKEL DINK' in HRANT'a VEDA KONUŞMASI
Gönderen: Isis - Nisan 29, 2009, 02:13:26 ös
Sn Mericcan sizin bu elektronik gazetenin yorumuyla ilgili ozellikle bazi marjinal otesi paragraflarla ilgili bir analiz yapmanizi isteyebilir miyim? Hem boylelikle biz de bulutlu olan yerleri acmis oluruz.
Başlık: Ynt: RAKEL DINK' in HRANT'a VEDA KONUŞMASI
Gönderen: de_hund - Nisan 29, 2009, 02:21:20 ös
bay skullG,oldukça duygusal yaklaşmışsınız.yalnız hrantı iyi tanımakla, olaya farklı bakış açıları getirmek oldukça farklıdır. bu sizin ne ölçüde 'kapasite' kazandığınıza bağlıdır.hele ki felsefe ile uğraşıyorsanız. ama ben veya benim gibi 'farklı sorularla' ve genişletilebilecek bir anlayışla olayları ele alan insanlardan açıkcası hrantı savunmak bir yana,saygı duymayı dahi beklemeyin. bugün ben sadece hranta yapmıyorum bunu,genişletip aynı şeyleri kitaplarını okuğum insanlara da yapıyorum. bu tabi olayın farklı bir yanı.

şu yukarıda beyaz güvercin,martılar ve hrant afişlerine(sanırım biri fotoğraf) iyi bakın lütfen, ne mesajı var orda? ama söyleyeceğiniz şey,gördüğünüz olmasın,onun 'çözümü' olsun.....o fotolara bakıp,etkilenen insanlara biz 'halk' diyoruz ') o fotoğrafa bakacağıma, stalinin afişlerine bakarım daha bir anlamlı bulurum. çünkü anlamdaki 'kusursuzluk' olarak en iyisi onlardır.

Hranttan korkuyormuyum? hayır...ben düşünsel alanda en çok korktuğum fikir adamı 'uyaklı' lakabını taktığımız bir filozoftur. peki hrantı  seviyormuyum? hayır... hrantın düşünceleri ne ölçüde beni etkiledi? okuduklarımın kobaylığa verdiği örneklerin ta kendisi olması yönüyle 'baktırdı'

ben ölen insanın romantizmine kendimi kaptırmam... o romantizmi saksorantlaştırmam. fikirleri fikir adamının düşüncelerine bağlamam. sadece ben değil, varlık felsefesinin en uç noktasında olan her 'kaçık' böyledir. ki bizim aradığımız soru 'çözülme'dir.  Hrantın düşüncelerini kendinize örnek alabilirsin,alın elbette ama en baştan şunu söyleyim:

varolan birşeyin doğruluğu ile o oluşanın ebediyeti en baştan yıkılmaya ve sökünleşmeye uğrar. bir insanın diğer insanı etkilemesi yönüyle bu en iyisidir,ama örnek alıcı içinse bir duraklamanın işaretçesi.
Başlık: Ynt: RAKEL DINK' in HRANT'a VEDA KONUŞMASI
Gönderen: KUZEYDOĞU - Nisan 29, 2009, 02:53:07 ös
Sayın Kirlangic;
Öncelikle merhabalar;
Bahsi geçen ve benim farklı bir bakış açısı olarak konunun altına alıntılama yaptığım gazete sadece elektronik ortamda faaliyet göstermiyor öncelikle bunu belirtelim.
Abonesi olmasam da abone olan tanıdıklardan alıp arada sırada okuyorum katıldığım görüşleri de var çok sert ve ırkçı bulduklarım da.

Konuya bakışımı soruyorsanız bir vatandaşımız öldürülmüş ve onu öldürenlerin bağlantılarına karşı uyanık olmalıyız tüm farklı fikirlerin yer aldığı kaynaklardan beslenmeliyiz bu bir gazete,dergi veya Sayın Skullg gibi kendisini tanıyanlar da olmalıdır.

Acizane fikrim bu ülkenin vatandaşı kökeni ne olursa olsun başka bir vatandaş tarafından öldürülüyorsa ve bu o kişinin görüşleri nedeniyle oluyorsa bu vahşettir ,kabul edilemez nitelikte bir suçtur.Şu an mecliste PKK terör örgütüne methiyeler dizen,sınırlarımızı çizdik diyen vatan hâinleri mevcuttur, bu mevcudiyete karşı vatanını seven insanlar silaha sarılıp birilerini öldürmek yerine dingin ve akıl sahibi olarak ve gayet soğukkanlı bir şekilde demokratik mücadelesini vermelidir.Yahû sen kimsin kolluk kuvvetimisin? diye sorarlar adama , yaz ,çiz,konuş,suç duyurusunda bulun ama eline silahı alma.

Ayrıca alıntıladığım yazıdaki ''Hrant Dink’i öldürenler Kürt-İslamcı iktidarın kullandığı Menzil Kürtlerinin kontrolündeki bir oluşumdur. Aynı oluşumdan devşirilen birine Danıştay’da cinayet işletmişlerdi, şimdi Hrant Dink’i vurdurdular. Ama seçilen grup, ulusal güçlere sızmaya çalışan bir oluşumdur. Dikkatle izlenmeli, teşhis edilmeli ve tedbir alınmalıdır. Gerçek milliyetçilerin böylesi oluşumdakilerle hiçbir işi olamaz.''
Cümlesine katılıyorum katilin nereye bağlı olduğu belli nizam-ı alêm ocakları bu ocakların ülkü ocaklarından neden ayrıldıkları konusunda okuduklarım kadarı ile ''onlar artık mücadeleci değiller,İslamdan ve Türklük'ten uzaklar ,cesaretlerini yitirmiş kavgamızda gerekeni yapmıyorlar'' ifadeleri de dikkat çekilesi noktalardır diye düşünüyorum.

Katılmadığım noktalara gelince siz eğer ben solcuyum diyorsanız ve aynı zamanda milliyetçiyim diyorsanız savunmasız bir insanın ölümüne sevinmemelisiniz, ben bu fikirde olan insanlardan, bu insanın öldürülmesini ranta çevirmek ve sanki yapılan vahşet tüm Türk Milletinin ortak görüşü ve zihniyetiymiş gibi göstermek isteyenleri manşetlerine taşımalarını beklerdim.

Başka sormak istediğiniz sorunuz var ise cân-ı yürekten cevaplarım.
Saygılar...
Başlık: Ynt: RAKEL DINK' in HRANT'a VEDA KONUŞMASI
Gönderen: Mozart - Nisan 29, 2009, 02:55:17 ös
Bay skullg
Siz hukukçu olarak, öncelikle mahkemece suçlu bulunan birini övmemeniz gerekir. Ayrıca bir kişiyi tanımak önemli değildir, öncelikle onunla iletişime sahip olmak gerekir, sarı çizmeli mehmet ağa kadar değeri olmayan birisidir H.D. benim için. Diğer bir hususda bırakın siz, başkalarını tanımayın, onlar sizi tanısın.
Hrant Dink eğer öldükten sonra olanları görmüşse, kesinlikle ve kesinlikle; hepimiz Hrantız, hepimiz Ermeniyiz gibi örgütlenmiş insanlardan utanırdı. Çünkü bunu herkez iyi biliyor ki bu bir oyundu, Hrant Dink de bu oyuna alet edildi. Hrantın düşüncesi beni ilgilendirmez, zaten mahkeme kararını vermiş, ayrıca Türkiye'yi terk edecekti. Burda düşünülmesi gereken husus Hrantın bir oyun uğruna öldürülmesidir, sizin gibi düşünenler bu oyuna alet olmaktadır.
Ayrıca bilinmesi gereken bazı hususlar;
Agos isimli gazetesinin Hrant Dink'ten sonra fetullahın gazetesi zaman gazetesinde yazarlık yapan Etyen Mahçupyan'ın getirilmesine hiç şaşırmadım. Çünkü biliyordum ki Hrant Dink fetullahada yakındı. Zaten aynı amaç uğruna hareket etmiyorlarmıydı?

Bay Skullg
Hatırlarsanız daha öncede Baskın Oranı tanıyordum demiştiniz size bir kaç soru yazıp, "kendilerine şunları sormuşmuydunuz" demiştim. Şimdi farklı olarak Hrantı tanıdığınız için şunları sormuşmuydunuz?

1-Fethullahın vakfının organize ettiği abant toplantılarına Hrant Dink neden katılıyordu? Siz katılırmısınız?
2-Yıl 2007- Hrant Dink röportajı;

ALLAH BEDİÜZZAMAN’DAN RAZI OLSUN;

Bediüzzaman Said Nursî’yi tanıyor musunuz?

Tabiî ki...

Bediüzzaman Doğuda aşiretleri gezip meşrûtiyeti anlatırken, halk meşrûtiyetin Ermenilere tanıyacağı eşitlikten rahatsızlık duyuyor, o da, “Kendimizi dev aynasında görmemeliyiz. Kabahat bizde. Tamamen zimmetimize alamadık, bilhakkın adalet-i şeriatı gösteremedik... Hem de dostluğun sebebi vardır. Zira komşudurlar. Komşuluk dostluğun komşusudur. Hem de onlar uyandılar, dünyaya yayıldılar, terakkiyat tohumlarını topladılar; vatanımıza ekecekler” diyor ve Ermenileri korumak gerektiğinden bahsediyor.

Bunları kaç yılında söylüyor?

1910 yılında...

Çok ilginç.Allah Bediüzzaman’dan razı olsun. Zamanın ölçülerine ve bakış tarzına göre, burada Bediüzzaman’ın ahlâklı ve etik bir duruş sergilediğini görüyoruz.

Ben böyle insanları tanımaktan utanırdım Bay Skullg. Bunlar düşmanımın düşmanı benim dostumdur düşüncesinde olan insanlar.

Kaynak: http://www.yeniasya.com.tr/2007/01/21/roportaj/default.htm

3-Tikko üyesi olduğunu söylesem de kanıtım yok.

Ben böyle insanları tanımaktan utanırdım Bay Skullg. Bunlar düşmanımın düşmanı benim dostumdur düşüncesinde olan insanlar. Bence böyle faşist düşünen insanların yanında olmayın, çünkü bunlar bizim Ermeni dostlarımızla aramızı açmak için ellerinden geleni yapmaktadır.

Mesela benim babamı öldürseler, ben "şimdi kanınız daha mı temiz" demem, herhalde bu yetiştirilme tarzı. Ayrıca kızı, babasının ne anlamda yazdığını ortaya çıkartmış bulunuyor.Kendisi gibi kızının da faşist söylemleri var.

saygılarımla

Faşist Hrant :) dile bile söylemesi acaip geliyor... Ben Hrant'ı tanıdım... ne içten pazarlıklı bir adamdı ne ölümü meşru olacak birisi... Kin yazıları diyorsunuz burdan belli ki Hrant'ı hiç okumamışsınız, hatta o meşhur "kanlı" yazısını bile... Bunu hem Akyol hem de de hund için söylüyorum. Okumamışsınız ve sadece haber başlıklarından edindiklerinizle fikir sahibi olmuşsunuz. Ne demek ölümü meşru oldu ve ne demek faşist söylem sahibi... bari bilginiz yok ölünün ardından konuşmayın... bir bebekten bir katil yaratan karanlık çünkü böyle büyüyor.
Başlık: Ynt: RAKEL DINK' in HRANT'a VEDA KONUŞMASI
Gönderen: MYSTICPROVOCATEUR - Nisan 29, 2009, 03:40:26 ös
Hrant mevzusuna politik bir yorum yapmayacağım.Sevenleride çoktur nefret edenleride.Öldürülme sebebi bana kalırsa sadece tetikçisi ve milliyetçi maskeli kafatasçılar için düşünceleri idi.Diyeceğim şudur;Düşüncelerinden ötürü bir insanın ölmesi gerektiğini düşünmek korkaklıktır.Ölmesini istediğin insanı arkadan vurmak ise şerefsizliktir.Şahsen faşist düşündece olsa idim bu infazdan sonra utancımdan yerin dibine girerdim.

Saygılarımla
Başlık: Ynt: RAKEL DINK' in HRANT'a VEDA KONUŞMASI
Gönderen: Genius Loci - Nisan 29, 2009, 03:52:56 ös
Bay skullg
Siz hukukçu olarak, öncelikle mahkemece suçlu bulunan birini övmemeniz gerekir.

MAhkeme aşamaları hakkında bir bilginiz var mı? Bence Yargıtay'ın vermiş olduğu karar bir hukuk cinayetidir. Savcı beraat isterken mahkeme "mahalle baskısı"nın etkisiyle onama kararı vermiştir. DÜŞÜNCE SUÇ OLAMAZ. Düşündüğü için de birisini suçlayamazsınız.

Alıntı
Hrantın düşüncesi beni ilgilendirmez, zaten mahkeme kararını vermiş, ayrıca Türkiye'yi terk edecekti. Burda düşünülmesi gereken husus Hrantın bir oyun uğruna öldürülmesidir, sizin gibi düşünenler bu oyuna alet olmaktadır.

Hrant'ın görünür gelecekte ülkeyi terk etme gibi bir düşüncesi yoktu bunun için en son yazılarına bakabilirsiniz.

Ben söylenen söze bakıyorum ve ozaman için de doğru bir söz söylendiğini görüyorum. Yine Hrant'ın sözünden cımbızla bir bölümü alıyorsunuz. Hrant Allah razı olsun sözünü niçin söylemiş bakın onu da açıklıyor.

Faşist düşünce diyorsunuz. Allah'ınızı severseniz öncelikle şu faşizm konusunda bir anlaşalım. Faşizmin özelliklerinden en az birisinin Hrant'ta olduğunu gösterin yeter. Tanımdan da vazgeçtim.

Alıntı
Fethullahın vakfının organize ettiği abant toplantılarına Hrant Dink neden katılıyordu? Siz katılırmısınız?
Ben katılmazdım. Ama katılanları da yargılamıyorum. Katılanlarla konuştuğum da vakidir. bu noktada o tanıdıklarımla örtüşmüyoruz.

Alıntı
Hatırlarsanız daha öncede Baskın Oranı tanıyordum demiştiniz (...)

Ben böyle insanları tanımaktan utanırdım Bay Skullg

Eh demek ki sizin utanacağınız pek çok kişiyi tanıyorum demektir Sn. Akyol. ve onları tanıdığım için de asla utanç duymuyorum.
Başlık: Ynt: RAKEL DINK' in HRANT'a VEDA KONUŞMASI
Gönderen: Mozart - Nisan 29, 2009, 04:25:57 ös
Biz sizinle anlaşamayız ama olsun ben fikirlere aşığım, yeni bir şey öğreneyim yeter. Ben bu konuda yeni birşey öğrenene kadar, görüşüm budur. Sadece bir yanlış anlamayı düzelteyim; Türklere söylediği sözden dolayı suçlu bulundu. Ayrıca mahkemece onaylanırsa bu toprakları terk ederim demişti.

Ama şunu da herkez bilsin ki ne agos gazetesi ne H.D. ne de Ermenistan, Türkiya'deki Ermenilerin sözcüsü değildir. Sanki Türkiye'deki Ermeni Vatandaşlarımız, bu saydıklarımın düşüncelerini benimsiyorlar gibi bir hava var.
Ya yediğim yemek ayrı gitmediği zamanlar,günler,haftalar,aylar oluyor Ermeni çocukluk arkadaşlarımla, bizim aramıza H.D. falan giremez, onlarıda kışkırtamaz. Ermenistandaki Ermeniler'de Türkiya'deki Ermenilerleri sevmezler, biz bir bütünüz.
Ermenilerin içinde her düşüncede olan var, geçen seçimlerde; ağırlıklı olarak yüzde 75 gibi Baskın Oran ve Akp'ye paket oy atmışlardır, geri kalanı da chp'ye verdiler, küçüçük bir kesimde mhp'ye verdi.
Ancak akp'nin ne olduğunu, onların haklarını korumadığını anladıklarından, belediye seçimlerinde akp'ye vermediler.
Onların azınlık olmarı, onları değişik bir psikolojiye sokmaktadır, bundan dolayı onları daha iyi anlamamız gerekmektedir.Türkiye'deki Ermeniler, başka ülkerde yaşayan Ermenilerle bir tutulmamalıdır.
Başlık: Ynt: RAKEL DINK' in HRANT'a VEDA KONUŞMASI
Gönderen: Genius Loci - Nisan 29, 2009, 04:45:16 ös
bir yanlış anlamayı düzelteyim; Türklere söylediği sözden dolayı suçlu bulundu

ben çok daha vahim bir yanlış anlaşılmayı düzelteyim (buna gücümüz yetmiyor ama yine de düzelteyim en azından foruma da bu kayıt geçsin) Hrant Dink Türklüğe veya Türklere hakarette bulunmamıştır.

"Ermeni Kimliği Üstüne"  başlıklı yazıları sebebiyle verilen 6 aylık ceza hukuk açısından son derece hatalıdır. Yazı 8 bölümden müteşekkildir. Dava konusu,  bu yazı dizisinin 8. bölümünde geçen ifadelerdir. Dava konusu yayın 'Ermeni Kimliği' başlığı altında yazılan bir dizi yazının içerisinde yer almaktadır. Bu dizi çerçevesinde Hrant; (1) Kuşaklara Dair (7 Kasım 2003), (2) Kilisenin Rolü (14 Kasım 2003), (3) Kaç Vartan'ın Çocukları (5 Aralık 2003 ), (4) Pratik Kimliğin Teorisi (19 Aralık 2003), (5) Batı: Cennet ve Cehennem (26 Aralık 2003), (6) Ermeni'nin Türk'ü (23 Ocak 2004), (7) 'Türk'ten Kurtulmak (30 Ocak 2004), (8) Ermenistan'la Tanışmak (13 Şubat 2004) başlıklı yazıları 'Ermeni Kimliği' üst başlığı altında incelenmektedir.

Hrant'ın bu yazı dizisi bir bütün olarak değerlendirilmek zorundadır. Bu yazılarında diaspora ile Ermenistan arasındaki ilişkileri irdelemektedir. Hrant soykırımı kabul ettirme çabasının Ermeni kimliğinin temelini oluşturmaya başladığını ve ancak bunun yanlış olduğunu söylemektedir. bunun Ermeni kimliğine zarar verdiğini iddia etmektedir. Ermenilerin sağlıklı bir kimlik oluşturmasının önündeki en büyük engelin TÜRK DÜŞMANLIĞI olduğunu ve soykırımı kabul ettirme düşüncesi olduğunu söylemekte ve bundan KURTULMADAN Ermeni kimliğinin sağlıklı olarak kurulamayacağını söylemektedir. Bu kimliğin tesisindeki en sağlıklı yok TÜRK'LE UĞRAŞMAMAKTIR yani "Türk'ten boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan, Ermeni'nin Ermenistan'la kuracağı asil damarında mevcuttur".

"bütün yazıları birlikte incelendiğinde yazıya konu olan Türk ifadesi ile anlatılmak istenenin 1915 olayları sebebiyle Ermeni kimliğinde yer alan anlayış ve bakış açısı olduğudur. "

bilirkişi raporu bu yöndeydi SAVCI BERAAT istedi mahkeme 6 ay verdi, yargıtaya gidildi YARGITAY BAŞSAVCILIĞI BERAAT İSTEDİ, ve yine tekrar ediyorum "MAHALLE BASKISI"NIN ETKİSİYLE ( o günlerde yapılan yayınlara bakınız, bugün Ergenekon'dan içeride olan Kerinçsizlerin Erenolların eylemlerini hatırlayınız) MAHKEME ONAMA VERMİŞTİR. Şimdi olay AİHM'ye taşındı. Ordan gelecek kararın ne olacağını az çok biliyoruzdur. Tabi ozaman AİHM kararları siyasidir falan denecektir. Ama o karar geldiğinde CMK hükümlerine göre YARGILAMANIN YENİLENMESİ istenecektir. Bakalım o gün ne olacaktır.

DÜŞÜNCE SUÇ OLAMAZ. DÜŞÜNDÜĞÜ İÇİN HİÇKİMSE SUÇLANAMAZ!

Son Söz: HRANT DİNK HİÇBİR YAZISINDA TÜRKLERE HAKARETTE BULUNMAMIŞTIR.

saygılarımla.
Başlık: Ynt: RAKEL DINK' in HRANT'a VEDA KONUŞMASI
Gönderen: akasya - Nisan 29, 2009, 06:07:22 ös
Biz "sahip" çıkamadık, diaspora sahip çıktı, yirmi dört nisanda, soykırım anıtının önünde, fotoğrafları koyuldu, bakın Ermeni Kökenliler'e ne yapıyorlar diye mi ne?... Kimse Faşist, Komunist, şu cu bu cu diye, olsa bile, ya da, soykırım yapıldı dese bile öldürülmeyi hak etmez... O kadar çiğ miyiz, hangi zamanın düzeni.

Saygılarımla.
Başlık: Ynt: RAKEL DINK' in HRANT'a VEDA KONUŞMASI
Gönderen: Itzhak - Nisan 29, 2009, 06:17:01 ös
Hrant mevzusuna politik bir yorum yapmayacağım.Sevenleride çoktur nefret edenleride.Öldürülme sebebi bana kalırsa sadece tetikçisi ve milliyetçi maskeli kafatasçılar için düşünceleri idi.Diyeceğim şudur;Düşüncelerinden ötürü bir insanın ölmesi gerektiğini düşünmek korkaklıktır.Ölmesini istediğin insanı arkadan vurmak ise şerefsizliktir.Şahsen faşist düşündece olsa idim bu infazdan sonra utancımdan yerin dibine girerdim.

Saygılarımla

Yazıya yürekten katılmakla beraber eklemek istediğim küçük bir dipnot ; Hrant ,gerçek bir vatansever,gerçek bir Cumhuriyetçi ve tamamıyla bir Türk evladıydı...O'na atılan iftiraların ve yapılan asılsız yaftalamaların sonucunda planlı bir suikaste kurban gitti..Yolun açık ,Mekanın cennet olsun Hrant !
Ytshak Levi
Başlık: Ynt: RAKEL DINK' in HRANT'a VEDA KONUŞMASI
Gönderen: dogudan - Haziran 10, 2009, 04:05:30 ös
Hrant Dink cinayeti sonrası düşüncelerimi yazmıştım güncel olmasa da forumda paylaşmak istiyorum.

Hepimiz Katiliz,

Herkesin Ermeni, herkesin Samast olduğu haberlerin arasında doğru bilgiyi yakalamak oldukça güç doğrusu. Bir cinayetin ardından, aynı fikirden olanların veya olmayanların ortak bir duruşu gibi algılamıştım “Hepimiz Ermeniyiz” sloganını. Duygusal bir tepki,  artık düşüncenin kime ait olursa olsun sahibinin ölümüne sebep olmasına karşı haykırışlarıydı aynı zamanda. Sembolikti kuşkusuz ve kim ne mana ararsa arasın masum geldi ve hala öyle geliyor bana.

Siyasiler başta olmak üzere, meydanında tartışmayı alevlendirmesi sonucu; stadyumlarda nedenini anlamadan bilmeden binler-onbinler ortak bir haykırışla katil oldular “hepimiz Katiliz (Samast)” diyenler. Hani dinlerde de vardır ya ameller kadar niyetlerde önemli diye. Tıpkı Dink’in yargılanmasında,  sözlerinin zorlanarak farklı yorumlanması gibi “Hepimiz Ermeniyiz” sloganı da bir cinayete kurban gitti farkında olunmadan.

“Hepimiz Ermeniyiz” Hrant Dink’in son yazısındaki güvercinin aralamak istediği barış kapısıydı. Fikrin özgürce uçabildiği şiddetin son bulduğu bir kapıydı. Bu kapı aralansa belki de artık fikrini beyan etmesinden dolayı kimse ölmeyecek ve huzuru bulma fırsatı doğacaktı. İşte gene o karanlık eller bu sloganın arkasındaki özgürlükçü yaklaşımı fark etmiş ve milyonları etkileyebileceği korkusuyla Ermenimisin, Türkmüsün gibi sığ bir tartışma ile bir cinayet daha işlemiş oldu.Bir güvercin daha vurulmuş oldu.

Sizce de acı değimli? Tıpkı son beş senedir yaşanan AB ye girelim mi? Girmeyelim mi? Ondan önce ki senelerde olduğu gibi Kürt Realitesi tanınsın mı? tanınmasın mı gibi? Sonuç ne ya sev ya terk et!

Orhan Pamuğun fikrine katılın veya katılmayın o bir düşünür ve yazar. Sevdiği ülkesinden “ya sev ya terk et diyerek uzaklaştırıldı”  birçok düşünür gibi. Sevdiği topraklardan mahrum bırakmış gölgelerin gücü ile terk ettirilmiştir bu ülke.
Kendini vatansever  kendilerinden olmayanı vatan haini olarak gören zihniyet sığ sularda boğuşurken aslında vatan haini olduklarını unutuyorlar, asıl bölücülerin kendileri olduğunu unutuyorlar ve az gelişen , gelişmekte zorlanan bir ülkenin gençliğini buluğ çağın da yanlarına çekerek katil üretiyorlar.

Katil fabrikaları bugün Trabzon’da yarın Antalya'da, Malatya'da, Diyarbakır’da katiller üretirse şaşırmamak lazım.

Sormak istiyorum fikir üretemeyen bir ülke de açılımlar ve gerçek bağımsız bir ortam nasıl olur diye.Tek taraflı olarak ülkeyi savunma bahanesi ile cinayet işleyenler mi? Rantlar kaybolur diye özgürleşmeye karşı olanlar mı? Yoksa ülkemizi geleceğe taşıyacak düşünürlerimiz mi?

Evet yeni bir slogan bulmalıyız beklide “Hepimiz Güverciniz”

Halbuki bu ülkede her kesimin refah ve huzur içinde yaşamasını medyadan haykıranlar, vatansever görünenler değil midir ortamda ki huzuru tekrar bozan.

Nasıl bir anlayıştır ki hem vatansever olup hem de ülkeyi asıl bölen kamplaştıran sen olacaksın. Nasıl bir medyadır ki bir yandan suikasta karşı çıkacak, sağı solu suçlayacaksın sonra da kargaşa yaratacak beyanları amaçlarına uygun yerlere taşıyacaksın.

İkilemler coğrafyasının, ikilemler ülkesin de yaşarken sanırım bunlar artık kanıksanmış olaylar ama ben anlayamıyorum ve kanıksamak istemiyorum.

En büyük tehlike değil midir , doğal olmayan ölümlerin artık doğal görülmesi.

Başlık: Ynt: RAKEL DINK' in HRANT'a VEDA KONUŞMASI
Gönderen: Prenses Isabella - Haziran 10, 2009, 07:00:46 ös
Hrant mevzusuna politik bir yorum yapmayacağım.Sevenleride çoktur nefret edenleride.Öldürülme sebebi bana kalırsa sadece tetikçisi ve milliyetçi maskeli kafatasçılar için düşünceleri idi.Diyeceğim şudur;Düşüncelerinden ötürü bir insanın ölmesi gerektiğini düşünmek korkaklıktır.Ölmesini istediğin insanı arkadan vurmak ise şerefsizliktir.Şahsen faşist düşündece olsa idim bu infazdan sonra utancımdan yerin dibine girerdim.

Saygılarımla

Politik mevzuları ben de sevmiyorum ve bu mevzu hakkında daha ileri gitme gibi bir düşüncem yoktur çünkü geçmiş üzerinden özellikle hassas konular üzerinden prim yapmaya çalışılıyor gibi gözükmeyi ( yakıştırılan ağır bir ithamdır ki; bu en kolay bir susturma şeklidir, metodur ) pek istemesem de ki benim sahip olduğum düşünce karşıtlarının kolaylıkla başvurdukları bir yöntemdir, çok derin ve üstü kapatılmak istenilen böyle hassas olayların açıkça deşifre edilmesinden, kendi zayıflıklarının ortaya çıkacağı/çıkarılacağı endişesi yüzünden Ermeni ya da vb. sorunların üzerine gidenleri, bu olayı derinlemesine araştıranları, ya aşırı provakatörcü ya da ülkeyi bölmeye çalışan terörist olarak adlandırılarak olayı örtbas etmeye çalıştıklarının en açık delilidir, kanıtıdır.

Bir insanın karşısındakine göstermiş olduğu aşırı tahammülsüzlüğün perde arkasında kibir, bencillik ve kendini büyük görme sözümona tabi ne alakası varsa gerçek bir İnsani niteliğini taşıyan Kişi, herkese İnsan olma bilinciyle yaklaşırken hala bu ayrımları yapanların İnsaniyetliğinde büyük şüphe duyarım ki böylesi yapıda olanları da İnsan olarak görmek benim açımdan görebilmek çok zordur. Farkli kültürde olanları öldürmek, yok etmek sözümona canice davranmak zaten böyle düşünenleri, bu düşünceye sahip olanları kolaylıkla insanlık sınıfından çıkarıldıklarını göremiyor muyuz?

Demekki kendi noksanlıklarını, eksikliklerini karşı tarafta görmelerinden bu şekilde kolaylıkla saldırganlaşıp yok etmeye çalışılmaktadır. Çünkü Hrant DİNK önemli derecede bir Düşünürdü ve bu mertebeye gelemeyenlerin sahip oldukları evrimsizlik böyle Kişileri maalesef çok kolaylıkla iradi zayıf olan kişileri kullanarak ortadan kaldırarak bir şekilde kendilerini rahatlatmaktadırlar ama bilinmiyor ki bir Hrant DİNK ölür gider ama ardından bin Hrant DİNK gelir :)

Bundan da anlaşılacağı üzere kendi noksanlıklarımızı karaşı tarafta görmek yerine kendimizde varolan noksanlıkları tamamlayacak kolaylıkla bu sorun çözülebilinir. Bir İnsana sebepsiz kin gütmenin ardında ancak ve ancak bu faktör yer almakta yoksa başka bir açıklaması söz konusu bile olamaz. Kendi düşüncelerim bunlardan ibaret. Ben açıkçası olaya bu açıdan yaklaşıyor ve bu şekilde düşünmeme sebep olan sadece olayı Evrim ve İnsanlık alanında düşünmemden kaynaklanmaktadır.

Saygı ve Sevgilerimi sunuyorum..