Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: HOLOKOST Gidip Gördüklerim  (Okunma sayısı 10864 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Ocak 27, 2013, 10:02:40 ös
Yanıtla #20
  • Seyirci
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 4031
  • Cinsiyet: Bay

Sayın Karahan , Sayın Tij'i yakından tanır gibi bir cümle kullanmış açıklama getirirse memnun olurum.

Yok hayır getiremem herhangi bir açıklama tanımıyorum çünkü belki sadece frekanslarımız tutuyordur.
ÖZGÜRLÜK BİLE SAHİP OLMAK İÇİN SINIRLANDIRILMALIDIR.

EDMUND BURKE

Hayat Bizi Resmen Dört İşlemle Sınar. Gerçeklerle Çarpar, Ayrılıklarla Böler, İnsanlıktan Çıkarır ve Sonunda Topla Kendini Der.  leo


Ocak 27, 2013, 10:16:03 ös
Yanıtla #21
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 203
  • Cinsiyet: Bay
    • @pump_upp - best crypto pumps on telegram !

Sayın Karahan;
O zaman bende acıkca şunu söylüyorum ; Holokost'un sulandırıldığı cümlesi doğru değil ve doğru şekilde de kullanılmamış.
HOLOKOST 'evet Yahudilerin yasadığı bir katliamdır.

Sayın Tij'in yazısına cevap veren Sayın Üye, Aslında Yahudi lobiinin ve İsrail Devletinin bu Soykırımı halen kendi Politik ve Siyasetlerinde kullandıklarını ve bu yüzden HOLOKOST'un gerçek anlamından uzaklaştığını ifade etmek istemiş.
Buraya kadar yanışım varsa düzeltin.

Şimdi; Sayın Tij'de sunu söylüyor, Eğer HOLOKOST' sulandırılmış derseniz bende türk ulusu Ermenilere Soykırım yapmış denebilimi..
beyanını farklı bir sekilde yazısında dillendiriyor. Yazının yazılma sekli itibarı ile farklı da olsa icerdigi mana budur.

Sayın üye ile Sayın Tij arasındaki tartışmada yanlış olan aslında Syaın Tij; in HOLOKOST 'sulandırılıyor noktasındaki cıkısıdır. Evet Sayın üyenin çıkış sekli ve dili kullanımı doğru olmayabilir. Ancak sayın üyenin anlatmak istediği konu doğrudur.
Sanırım sizde gene bu konuda Sayın Tij'i savunacaksınız.

Aslolan tekrarlıyorum HOLOKOST bir Soykırımdır , Sayın Tij'ie şunu söylüyorum; bu gün HOLOKOST'u kullanan Yahudi lobisi ve İsrail Devletinin HOLOKOST'un Manevi önemini ve değerini küçük düşürmektedirler. Geçmişte Yahudi toplumunun yaşadığı acılarım aynı toplumun bu günkü üyeleri tarafından Yanlış sekilde kullanımındna dolayı değersizleştirildiğini söylemek istedi Sayın Üye..

Sayın Tij ya bunu anlamadı yada anlamak istemedi'ki saldırgan bir tutum izleyerek o zaman geçmişte Türk Ulusunun Ermenilerle arasında gecenlerin de Soykırım olarak nitelendirilebileceğini yazmak bile ... Acaba dedirtiyor...

Hala Sayın Tij yanlış anlasıldımı.. diyorsunuz Sayın Karahan..??

Saygı ve Hörmetlerimle;
Kerberos
« Son Düzenleme: Ocak 27, 2013, 10:23:33 ös Gönderen: kerberos »


Ocak 27, 2013, 10:24:45 ös
Yanıtla #22
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3234
  • Cinsiyet: Bay

Sayın Tij ; Bu forumda tanıdığım dürüst , mazlumun yanında , emekten yana halkların kardeşliğini savunan ADAM gibi ADAM' dır ...

Saygılar
audi-vide-tace
    dinle-gör
        sus


Ocak 27, 2013, 10:26:56 ös
Yanıtla #23
  • Seyirci
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 4031
  • Cinsiyet: Bay

Benim holokosttan anladığım tek şey bu katliam yahudilere karşı yapılmıştır tezinedir.Mantık bu ama tam anlamı ile bu doğru değildir,Koskoca bir savaş sadece küçücük bir yahudi ırkjınıu yok etmek için yapıldı safsatasıda var bunun içinde bu kadar akıl dışı bir iddia olamaz.

Bir sürü mantık hatası ile dolu bir iddialar silsilesi,hitlerin yaptıklarını reddetmiyorum ama bunu yahudilere yaptı kısmını reddediyorum orası akıllı bir adamın inanacağı bir iddia değil.Bir sürüde kariı belge ve delil var bununda karşılığında.

Koskoca bir dünya bir masala inandırıldı hatta bm.de bunu kanıunlaştırdı inanmak ve atış serbest daha ne diyeyim.

Koskoca bir dünya savaşının yahudi ırkını ortadan kaldırmak için yapıldığını bana anlatamaz ben tarihi böyle okumadım.
ÖZGÜRLÜK BİLE SAHİP OLMAK İÇİN SINIRLANDIRILMALIDIR.

EDMUND BURKE

Hayat Bizi Resmen Dört İşlemle Sınar. Gerçeklerle Çarpar, Ayrılıklarla Böler, İnsanlıktan Çıkarır ve Sonunda Topla Kendini Der.  leo


Ocak 27, 2013, 11:04:23 ös
Yanıtla #24
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1795
  • Cinsiyet: Bay

      Sayın Tij'in kişiliği hakkında  hiç bir bilgim olmadığı gibi doğrusu beni pek te ilgilendirmiyor. Beni ilgilendiren burada yazdığı yazı ve yazının içeriğidir.
       Ben de sayın Tij'in, bu konu içinde ;  (...tıpkı bir kaç ermeni eşkiyasının dağa çıkıp bir kaç köye saldırması, Ermeni soykırımını haklı çıkarmaz) ifadesini neden koyduğunu merak ediyorum! Yani bu kadar masum mu ?
       Saygılar-sevgiler.
     
"Vur ama dinle beni"


Ocak 27, 2013, 11:11:53 ös
Yanıtla #25
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3234
  • Cinsiyet: Bay

Sayın Alşah ' ın sitemi yerinde lakin o konunun muhatabı Sayın Tij dir . Bana göre anlatımda bir hata var kanaatindeyim . Dediğim gibi konu Tij ' e aittir .
Saygılar...


Alıntı
(...tıpkı bir kaç ermeni eşkiyasının dağa çıkıp bir kaç köye saldırması, Ermeni soykırımını haklı çıkarmaz)[/size]

Anlamadığım biz soykırım denen söylemi ne zaman kabul ettik ki .
audi-vide-tace
    dinle-gör
        sus


Ocak 27, 2013, 11:31:40 ös
Yanıtla #26
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1731
  • Cinsiyet: Bay

Sayın kerberos'un duyarlılığını anlıyorum.

Neden se son zamanlarda memleketimizde,ermeni soy kırımı iddialarını savunanlar arttı.

Buna amiyane tabiriyle "Kraldan çok,kralcı olmak"diyorlar,sanırım.

Bizim tarihçilerimiz,ısrarla arşivlerin açılmasını talep ettikleri halde Ermenistan buna yanaşmıyor.

Yusuf Hallacoğlu hocanın son zamanlar da ısrarla vurguladığı bir bir sav ı  var.

Katledildiği savunulan ermenilerin büyük bir kısmının,kürt halkı içinde dönme olarak yaşadıklarını iddia ediyor.

Ben bu iddiayı,bölgede daha öncede birçok insandan dinledim;hatta bazı cüretkarlar aslında soylarının ermeni olduğunu yüzüme söylediler.

Dolayısıyla Yusuf hocanın savı üstünde düşünmeye değer.

Yine bölgede,ermenilerin yaptıkları zulmü birebir yaşayanlardan da dinledim.

Arşivler açılmadan net birşey söylemek spekilasyondan öteye gidemez.

Özellikle de bizim vatandaşlarımızın bunu savunmaları kabul edilemez.

Tabi ki,herkes kendisinden sorumludur;saygı duyarım.


Saygılarımla
Ben"O"yum,"O"ben değil...


Ocak 28, 2013, 12:36:47 öö
Yanıtla #27
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1795
  • Cinsiyet: Bay

      Sayın NOSAM33, ben de bunu söylüyorum, anlattığı konunun içinde  bu ifadeleri neden kullanmış kullanmış sayın Tij. Dediğiniz gibi, biz  soykırımı ne zaman  kabul ettik ki? Hem sayın ceycet'in de dediği gibi, Türkiye olarak "buyrun arşivlerimizi açalım "diyoruz, Ermenistan'dan"tık yok". Artı, "İngiltere de arşivlerini açılsın " diyoruz, ne İngiltere ve nede Ermenistan yanaşmıyor. NEDEN ACABA! Birkaç Ermeni eşkiyası, dağa çıkıp bir kaç Türk köyüne masumane saldırıda bulunmuşsa, bunda çekinilecek ne var ki ? Açın o zaman arşivlerinizi de görelim bakalım nasıl birkaç eşkiya imiş bunlar.
    Ülkemin olur olmaz konularla küçük düşürülüp aşağılanmasına (ve hem de bir Türk tarafından  ) hoş bakamadığım gibi sizlerin de aynı duyguları paylaşacağınıza inanıyorum.
     Saygılar-sevgiler.
"Vur ama dinle beni"


Ocak 28, 2013, 01:04:27 öö
Yanıtla #28
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3234
  • Cinsiyet: Bay

Adamların derdi Toprak . Savaş zamanı ve sonrası bizde ARABİSTAN , IRAK , SURİYE derhal bize ilhak edilsin derhal ...
Saygılar
audi-vide-tace
    dinle-gör
        sus


Ocak 28, 2013, 09:26:57 ös
Yanıtla #29
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1811

Ben bazi arkadaslara Hrant Dink´in son yazisiyla cevap vermek istiyorum.
Atalari gibi topraklarindan koparmaya calistigimiz bir Ermeniyi, koparamadigimizda tipki atalarina yaptigimiz gibi, tutup öldürdük.

Saygilarimla

Dink'in son yazısı
 
Hrant Dink'in Agos gazetesindeki "Ruh halimin güvercin tedirginliği" başlıklı son yazısı şöyle:
 
 

Başlangıcında, "Türklüğü aşağılamak" suçlamasıyla Şişli Cumhuriyet Savcılığı'nca hakkımda başlatılan soruşturmadan tedirginlik duymadım. Bu ilk değildi. Benzer bir davaya zaten Urfa'dan aşinaydım.

2002 yılında Urfa'da gerçekleşen bir konferansta yaptığım konuşmada "Türk olmadığımı... Türkiyeli ve Ermeni olduğumu" söylediğim için "Türklüğü aşağılamak" suçlamasıyla üç yıldan beri yargılanıyordum.

Duruşmaların gidişatından dahi habersizdim. Hiç ilgilenmiyordum. Urfa'dan avukat arkadaşlar gıyabımda yürütüyorlardı celseleri.

Şişli Savcısı'na gidip ifade verdiğimde de hayli umursamazdım. Sonuçta yazdığıma ve niyetime güveniyordum. Savcı, yazımın sadece birbaşına hiç bir şey anlaşılmayan o cümlesini değil, yazının bütününü değerlendirdiğinde, benim "Türklüğü aşağılamak" gibi bir niyetimin bulunmadığını kolaylıkla anlayacaktı ve bu komedi de bitecekti.

Soruşturma sonunda bir dava açılmayacağına kesin gözüyle bakıyordum. Kendimden emindim

Ama hayret işte! Dava açılmıştı.

Yine de iyimserliğimi kaybetmedim.

O kadar ki, telefonla canlı olarak bağlandığım bir televizyon programında, beni suçlayan avukat Kerinçsiz'e "Çok heveslenmemesini, bu davadan herhangi bir ceza yemeyeceğimi, eğer ceza alırsam bu ülkeyi terk edeceğimi" dahi dile getirdim.

Kendimden emindim, gerçekten yazımda Türklüğü aşağılamak gibi bir niyetim ve kastım -hiç ama hiç- yoktu. Dizi yazılarımın tamamını okuyanlar bunu çok net olarak anlayacaklardı.

Nitekim işte, bilirkişi olarak tayin edilen İstanbul Üniversitesi öğretim üyelerinden oluşan üç kişilik heyetin mahkemeye sunmuş olduğu rapor da bunun böyle olduğunu gösteriyordu.

Endişelenmem için bir sebep yoktu, davanın şu ya da bu aşamasında muhakkak yanlıştan dönülecekti.

"Ya sabır" çeke çeke...

Ama dönülmedi.

Savcı, bilirkişi raporuna rağmen cezalandırılmamı istedi.

Ardından da hakim altı ay mahkumiyetime karar verdi.

Mahkumiyet haberini ilk duyduğumda, kendimi, dava süresi boyunca beslediğim ümitlerimin acı tazyiki altında buldum. Şaşkındım... Kırgınlığım ve isyanım had safhadaydı.

"Bak şu karar bir çıksın, bir beraat edeyim, siz o zaman bu konuştuklarınıza, yazdıklarınıza nasıl pişman olacaksınız" diye dayanmıştım günlerce, aylarca.

Davanın her celsesinde "Türkün kanı zehirlidir" dediğim dile getiriliyordu gazete haberlerinde, köşe yazılarında, televizyon programlarında. Her seferinde "Türk düşmanı" olarak biraz daha meşhur ediliyordum. Adliye koridorlarında üzerime saldırıyordu faşistler, ırkçı küfürlerle.

Pankartlarla hakaretler yağdırıyorlardı. Yüzlerceyi bulan ve aylardır yağan telefon, email, mektup tehditleri her seferinde biraz daha artıyordu.

Tüm bunlara "Ya sabır" çekip, beraat kararını bekleyerek dayanıyordum. Karar açıklandığında nasıl olsa gerçek ortaya çıkacak ve bu insanlar yaptıklarından utanacaklardı.

Tek silahım samimiyetim Ama işte karar çıkmıştı ve tüm ümitlerim yıkılmıştı. Gayrı, bir insanın olabileceği en sıkıntılı konumdaydım.

Hakim "Türk Milleti" adına karar vermişti ve benim "Türklüğü aşağıladığımı" hukuken tescillemişti. Her şeye dayanabilirdim ama buna dayanmam mümkün değildi.

Benim anlayışımla, bir insanın birlikte yaşadığı insanları etnik ya da dinsel herhangi bir farklılığı nedeniyle aşağılaması ırkçılıktı ve bunun bağışlanır bir yanı olamazdı.

İşte bu ruh haliyle, kapımda hazır bekleyen ve "Daha önce dile getirdiğim gibi ülkeyi terk edip etmeyeceğim"i teyit etmek isteyen basın ve medyadan arkadaşlara şu açıklamada bulundum:

"Avukatlarıma danışacağım. Yargıtay'da temyize başvuracağım ve gerekirse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne de gideceğim. Bu süreçlerden herhangi birinden aklanamazsam ülkemi terk edeceğim.

Çünkü böylesi bir suçla mahkum olmuş birinin benim kanaatimce aşağıladığı diğer yurttaşlarla birlikte yaşama hakkı yoktur."

Bu sözleri dile getirirken yine her zamanki gibi duygusaldım. Tek silahım samimiyetimdi.

Kara mizah

Ama gelin görün ki beni Türkiye insanının gözünde yalnızlaştırmaya ve açık hedef haline getirmeye çalışan derin güç, bu açıklamama da bir kulp buldu ve bu kez de yargıyı etkilemeye çalışmaktan hakkımda dava açtı.

Üstelik bu açıklamayı tüm basın ve medya vermişti ama onların gözüne batan ille de AGOS'takiydi. AGOS sorumluları ve ben, bu kez de yargıyı etkilemekten yargılanır olduk. "Kara mizah" dedikleri bu olsa gerek.

Ben sanığım, bir sanıktan daha fazla kimin yargıyı etkileme hakkı olabilir ki?

Ama bakın şu komikliğe ki sanık bu kez de yargıyı etkilemeye çalışmaktan yargılanıyor.

"Türk Devleti adına"

İtiraf etmeliyim ki Türkiye'deki "Adalet sistemi"ne ve "Hukuk" kavramına olan güvenimi fazlasıyla yitirmiş durumdaydım.

Nasıl yitirmeyeyim? Bu savcılar, bu hakimler üniversite okumuş, hukuk fakültelerini bitirmiş insanlar değiller mi? Okuduklarını anlayacak kapasitede olmaları gerekmiyor mu?

Ama gelin görün ki, bu ülkenin Yargı'sı bir çok devlet adamının ve siyasetçinin de dile getirmekten çekinmediği gibi bağımsız değil.

Yargı yurttaşın haklarını değil, Devlet'i koruyor.
Yargı yurttaşın yanında değil, Devlet'in güdümünde.

Nitekim şundan bütünüyle emindim ki, hakkımda verilen kararda da her ne kadar "Türk Milleti adına" deniyor olsa da, şu çok açık ki "Türk Milleti adına" değil, "Türk Devleti adına" verilmiş bir karardı bu.

Dolayısıyla, avukatlarım Yargıtay'a başvuracaklardı, ama bana haddimi bildirmeye karar vermiş derin güçlerin orada da etkili olmayacaklarının garantisi neydi?

Hem sonra zaten, Yargıtay'dan hep doğru kararlar mı çıkıyordu?

Azınlık Vakıfları'nın mülklerini elllerinden alan haksız kararlara aynı Yargıtay imza atmamış mıydı? Başsavcının çabasına rağmen.

Nitekim işte başvuruda bulunduk da ne oldu?

Yargıtay Başsavcısı tıpkı bilirkişi raporunda olduğu gibi suç unsuru bulunmadığını belirtti ve beraatimi istedi ama Yargıtay yine de beni suçlu buldu.

Ben yazdığımdan ne kadar eminsem Yargıtay Başsavcısı da o kadar okuyup anladığından emindi ki, karara da itiraz etti ve davayı Genel Kurul'a taşıdı.

Ama, ne diyeyim ki, bana haddimi bildirmeye soyunmuş olan ve muhtemelen de davamın her kademesinde bilemeyeceğim yöntemlerle varlığını hissettiren o büyük güç, işte yine perde arkasındaydı.

Nitekim Genel Kurul'da da oy çokluğuyla benim Türklüğü aşağıladığım ilan edildi.

Güvercin gibi

Şu çok açık ki, beni yalnızlaştırmak, zayıf ve savunmasız kılmak için çaba gösterenler, kendilerince muradlarına erdiler.

Daha şimdiden, topluma akıttıkları kirli ve yanlış bilginin tesiriyle Hrant Dink'i artık "Türklüğü aşağılayan" biri olarak gören ve sayısı hiç de az olmayan önemli bir kesim oluşturdular.

Bilgisayarımın güncesi ve hafızası bu kesimdeki yurttaşlar tarafından gönderilen öfke ve tehdit dolu satırlarla yüklü.

(Bu mektuplardan birinin Bursa'dan postalandığını ve yakın tehlike arzetmesi açısından da hayli kaygı verici bulduğumu ve tehdit mektubunu Şişli Savcılığı'na teslim etmeme rağmen bugüne değin herhangi bir sonuç alamadığımı yeri gelmişken not düşeyim.)

Bu tehditler ne kadar gerçek, ne kadar gerçek dışı? Doğrusu bunu bilmem elbette mümkün değil.

Benim için asıl tehdit ve asıl dayanılmaz olan, kendi kendime yaşadığım psikolojik işkence.

"Bu insanlar şimdi benim hakkımda ne düşünüyor?" sorusu asıl beynimi kemiren.

Ne yazık ki artık eskisinden daha fazla tanınıyorum ve insanların "A bak, bu o Ermeni değil mi?" diye bakış fırlattığını daha fazla hissediyorum.

Ve refleks olarak da başlıyorum kendi kendime işkenceye.
Bu işkencenin bir yanı merak, bir yanı tedirginlik.
Bir yanı dikkat, bir yanı ürkeklik.

Tıpkı bir güvercin gibiyim...

Onun kadar sağıma soluma, önüme arkama göz takmış durumdayım.

Başım onunki kadar hareketli... Ve anında dönecek denli de süratli.

İşte size bedel

Ne diyordu Dışişleri Bakanı Abdullah Gül? Ne diyordu Adalet Bakanı Cemil Çiçek?

"Canım, 301'in bu kadar da abartılacak bir yanı yok. Mahkum olmuş hapse girmiş biri var mı?"

Sanki bedel ödemek sadece hapse girmekmiş gibi...

İşte size bedel... İşte size bedel...

İnsanı güvercin ürkekliğine hapsetmenin nasıl bir bedel olduğunu bilir misiniz siz ey Bakanlar..? Bilir misiniz..?
Siz, hiç mi güvercin izlemezsiniz?

"Ölüm-Kalım" dedikleri

Kolay bir süreç değil yaşadıklarım... Ve ailece yaşadıklarımız.
Ciddi ciddi, ülkeyi terk edip uzaklaşmayı düşündüğüm anlar dahi oldu.

Özellikle de tehditler yakınlarıma bulaştığında...

O noktada hep çaresiz kaldım.

"Ölüm-Kalım" dedikleri bu olsa gerek. Kendi irademin direnişçisi olabilirdim ama herhangi bir yakınımın yaşamını tehlike altına atmaya hakkım yoktu. Kendi kahramanım olabilirdim, ama bırakın yakınımı, herhangi bir başkasını tehlikeye atarak, yiğitlik yapmak hakkına sahip olamazdım.

İşte böylesi çaresiz zamanlarımda, ailemi, çocuklarımı toplayıp, onlara sığındım ve en büyük desteği de onlardan aldım. Bana güveniyorlardı.

Ben nerede olursam onlar da orada olacaktı.
"Gidelim" dersem geleceklerdi, "Kalalım" dersem kalacaklardı.
Kalmak ve direnmek.

İyi de, gidersek nereye gidecektik?
Ermenistan'a mı?

Peki, benim gibi haksızlıklara dayanamayan biri oradaki haksızlıklara ne kadar katlanacaktı? Orada başım daha büyük belalara girmeyecek miydi?

Avrupa ülkelerine gidip yaşamak ise hiç harcım değildi.
Şunun şurasında üç gün Batı'ya gitsem, dördüncü gün "Artık bitse de dönsem" diye sıkıntıdan kıvranan ve ülkesini özleyen biriyim, oralarda ne yapardım?

Rahat bana batardı!

"Kaynayan cehennemler"i bırakıp, "Hazır cennetler"e kaçmak herşeyden önce benim yapıma uygun değildi.

Biz yaşadığı cehennemi cennete çevirmeye talip insanlardandık.
Türkiye'de kalıp yaşamak, hem bizim gerçek arzumuz, hem de Türkiye'de demokrasi mücadelesi veren, bize destek çıkan, binlerce tanıdık tanımadık dostumuza olan saygımızın gereğiydi.
Kalacaktık ve direnecektik.

Bir gün gitmek mecburiyetinde kalırsak ama... Tıpkı 1915'teki gibi çıkacaktık yola... Atalarımız gibi... Nereye gideceğimizi bilmeden... Yürüyerek yürüdükleri yollardan... Duyarak çileyi, yaşayarak ızdırabı...

Öylesi bir serzenişle işte, terk edecektik yurdumuzu. Ve gidecektik yüreğimizin değil, ama ayaklarımızın götürdüğü yere... Her neresiyse.

Ürkek ve özgür

Dilerim böylesi bir terk edişi hiç ama hiç yaşamak mecburiyetinde kalmayız. Yaşamamak için fazlasıyla umudumuz, fazlasıyla da nedenimiz var zaten.

Şimdi artık Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvuruyorum.
Bu dava kaç yıl sürer, bilemem.

Bildiğim ve beni bir miktar rahatlatan gerçek şu ki, hiç olmazsa dava bitene kadar Türkiye'de yaşamaya devam edeceğim.
Mahkemeden lehime bir karar çıkarsa kuşkusuz çok daha sevineceğim ve bu da demektir ki artık ülkemi hiç terk etmek zorunda kalmayacağım.

Muhtemelen 2007 benim açımdan daha da zor bir yıl olacak.
Yargılanmalar sürecek, yeniler başlayacak. Kimbilir daha ne gibi haksızlıklarla karşı karşıya kalacağım?

Ama tüm bunlar olurken şu gerçeği de tek güvencem sayacağım.

Evet kendimi bir güvercinin ruh tedirginliği içinde görebilirim, ama biliyorum ki bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmaz.
Güvercinler kentin ta içlerinde, insan kalabalıklarında dahi yaşamlarını sürdürürler.

Evet biraz ürkekçe ama bir o kadar da özgürce.


 


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
0 Yanıt
7580 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 04, 2007, 11:17:23 ös
Gönderen: shemuel
0 Yanıt
5737 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 01, 2007, 01:47:06 öö
Gönderen: shemuel
HOLOKOST...

Başlatan shemuel « 1 2 3 4 5 » Yahudiler

40 Yanıt
19927 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 08, 2008, 06:08:20 ös
Gönderen: sun
1 Yanıt
2729 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 09, 2007, 02:26:36 öö
Gönderen: shemuel
1 Yanıt
2837 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 09, 2007, 02:35:38 öö
Gönderen: shemuel
2 Yanıt
4038 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 02, 2009, 05:37:00 ös
Gönderen: baris
4 Yanıt
6664 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 02, 2010, 10:54:39 ös
Gönderen: Asi
14 Yanıt
4186 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 14, 2013, 12:32:21 öö
Gönderen: kerberos