Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: SPINOZA  (Okunma sayısı 6236 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Temmuz 25, 2007, 11:39:32 ös


Felsefe sorunlarının çözümünde geometriye dayanan bir yöntem uygulamış ve bütün düşüncelerini töz olarak nitelediği Tanrı kavramı üzerinde yoğunlaştıran Baruch SPİNOZA ilginç yaşam öyküsü ve dünya görüşü ile 350 yıldır gündemde kalabilen bir filozoftur.
24 Kasım 1632 yılında Amsterdam’ da dünyaya, İspanya’ dan göç etmiş bir Yahudi ailesinin beş çocuğundan biri olarak gözlerini açmıştır. Henüz altı yaşındayken annesini yitiren düşünür, yapayalnız geçecek yaşamını da böylece örgülemeye başlamıştır.

Uzun yıllar dinsel ağırlıklı bir eğitim görmüş olması onu kör inançlara saplamamış, öğrendiği yabancı diller ve ders aldığı bilge kişiler sayesinde ufku genişlemiş, düşünceleri değişmiştir. Onun düşünce derinliğine inemeyen yaşadığı dönemin din adamları tarafından aforoz edilmiş, yazdığı kitap yasaklanmış ve düşünceleri ile bir başına bırakılarak yalnızlığa itilmiştir. Yılmamış, yaşamı boyunca kimseye boyun eğmeyerek, hiçbir bağışı ve hediyeyi kabul etmeyerek onuruyla hayatını kazanmıştır..Matematik, fizik bilgileri sayesinde mercekler üzerinde çalışmalar yapmıştır. Bir odada sürdürdüğü yaşamını, mercekleri yontarak elde ettiği kazançla, bilgece ve gösterişsiz bir şekilde geçirmiştir. Hastalıklı bedeni, yontarken yuttuğu tozlara ve insanlardan gördüğü anlayışsızlıklara daha fazla dayanamayarak 21 Şubat 1677 te bu dünyaya veda etmiş, geride, dünya durdukça yaşayacak düşünceler bırakmıştır.

Spinoza ’nın bütün yaşam ve düşüncesini yöneten temel güdü, Tanrı Sevgisi ve mistik düşüncedir. Malebranche her şeyi Tanrı’da gören panentheist bir görüşe sahipti. Spinoza’nın felsefe sistemi ise tam anlamıyla pantheist bir felsefedir. (Tanrı ile evreni bir, aynı ve özdeş kabul eden görüştür. Panteizm, anlam olarak tüm tanrıcılık demektir. Panteizme göre Tanrı'nın evrenden ayrı ve bağımsız bir varlığı yoktur. Tanrı doğada, nesnelerde, insan dünyasında vardır. Her şey Tanrı'dır.)

Onun öğretisi her şeyde Tanrı’yı bulur; evren Tanrı ile doludur; evren Tanrı’nın kendisidir. Oysa Malebranche ’e  göre evren Tanrı idi. Spinoza bu felsefi görüşünde şöyle bir ön teze dayanır; Bütün varolanları Tanrı, belli ve değişmez bir düzene göre, kendi özünden türetmiştir; kökleri Tanrı’da olan bütün bu nesnelerin ideleri de olacaktır; dolayısıyla Tanrı kavramını bilince bu kavramın kapsadığı bütün öteki ideleri de, bunların birbirine olan bağıntılarını da bilmiş oluruz.

Spinoza, “Düşünüyorum, öyle ise varım” önermesine bir çözümleme ile varmıştı. Descartes gibi önce kendi varlığımızı bulup, bunun içinde Tanrı kavramını aramamıştır; doğrudan doğruya Tanrı idesini mutlak, değişmez bir çıkış noktası diye baştan kabul ederek, felsefi sistemini oluşturmuştur.Ona göre, Tanrı’nın yapıtı kendisinden ayrı bir şey değildir. Tanrı kendi kendisinin nedeni olduğu gibi, varolanların da nedenidir. Nesnelerin içindedir, dışında değildir. Tanrı ile görünüşleri arasında ancak şöyle bir ayırım vardır: Tanrı “yaratan doğa”, görünüşler ise “yaratılmış doğa”dır.

Spinoza Tanrı’yı biricik töz ve bütün fenomenlerin içinde bulunan neden yapmakla, “Tanrı” ile “Evren” arasındaki başkalığı kaldırmış oluyordu. Tanrı ile evren aynı şeylerdi; Tanrı, kendi yapıtı olan evrenin içindedir, onun kendisidir. Evren, Tanrısal Öz’ün kendisini geliştirmesidir. Madde ile ruhu aynı bir varlığa iki görünüş biçimi olarak anlamakla da, Spinoza Descartes’in töz dualizmini aşmış oluyordu. Artık ruh ile cisim iki ayrı töz değildir, aynı bir tözün özünde birleşmektedirler.

Her nesne, başka bir nesnenin; her olay başka bir olayın zorunlu bir sonucudur, Böylece bütün nesneler sonsuz bir bağlantı içinde yer alırlar; bu bağlantı kesintisizdir, aralıksızdır. Bundan dolayı evren içinde rastlantı olamaz.

Spinoza’ya göre, düşünce, ruh içindeki olaylarda, oluşlarında sıkı bir zorunluluğa bağlıdırlar. Ruhta olup bitenler de matematik bir zorunlulukla birbirinden çıkarlar.Burada da hiçbir olay, bir tasarım ya da istençli bir karar yoktur ki, kendisinden önceki bir olay tarafından belirlenmemiş olsun, çünkü gerçek dünyanın düzeniyle, ideal dünyanın düzeni birdirler, bu yüzden de ruh ile bedenin görünürde birbirleri üzerinde etkileri vardır. Ruh ve beden, zorunlu olan oluşlarında birbirlerini her an karşılarlar ve her an birbirlerine paralel bulunurlar.



Spinoza'daki insan anlayışının felsefi sistemiyle, kurduğu geometrik metafizik bütünlükle doğrudan bağlantılı zorunlu bağlamları vardır. Töz anlayışı, evreni bir zorunlu bağlantılar sistemi olarak tekci anlayışla açıklamak üzere kurulur ve bütün varlıklar Tanrı'dan başka bir şey olmayan bu tözün zorunlu görünümleri olarak açıklanır. Tanrı, sonsuzluk boyutunda (sub specia aeternitatis) her şeyin özüdür; insan ise zaman ya da süre boyutunda (sub specia durationis) Kendinin kendinde nedeni ve bu temelde her şeyin varoluşunun nedeni olan Tanrı, Spinoza'nın beden-ruh ikilemini çözmesine de yardım eder.

Bu çözümü şu şekilde ifade etmek mümkündür: Beden (corpus) ve ruh, Tanrı'nın sonsuz özünden gelen görünümlerdirler ve dolayısıyla gerçek dünyanın düzeniyle ruhun düzeni birlik oluşturur. Böylece geleneksel anlamda bilinen birey-özne ve dolayısıyla insan Spinozacı sistemde ortadan kaldırılmıştır. Bu sistemde bireysel anlamda akıl ve irade sahibi, kendi kararlarını veren ve verdiği kararlarda özgür olan bir insan anlayışına yer kalmaz; aksine ruh ve madde, zihin ve gerçeklik tek ve sonsuz bir özün görünümleri olarak aynı derecede zorunlulukla belirlenen varlıklar olarak belirirler.İnsan iradesini irade olarak tanımayan Spinozacı metafizik, ilginç bir etik anlayışına yol açar; ilginçlik etik bilinen anlamda irade ve insan kararları üzerine kurulu olmasından kaynaklanır.Varlığı ve varoluşu bütünlükle nedensellikler içinde açıklayan bir felsefe sistemi, aynıksal sistemin içine zorunlu olarak etiği oturtmak durumundadır.Spinoza, buna bağlı olarak, insan ruhuna yönelik doğalcı ve mekanist kabul edilen bir düşünce şekillendirir.

Spinoza için soyut etik yasaların ve değer yargıları belirlemenin hiçbir anlamı yoktur, önemli olan gerçeği tanımaktır, ki bunun nasıl bir şey olduğunu sisteminde açıklar.Güç ve erdem insanı açıklamakta önemlidir, ancak her ikiside Tanrı bilgisinde temellenir. Spinoza'nın felsefi sistemi Tanrı düşüncesiyle başlayıp Tanrı düşüncesiyle sonlandığı için insanın doğru konumlanışı bu sistemin belirlediği gereklere göre bilgiye yönelmesi ve kendi zorunluluklarını kavramasıdır.Spinoza insan-toplum-devlet düşüncelerini bu felsefi düşünüş doğrultusunda temellendirmekte, insan tanımlamasını teolojik-politik düşüncesinde oluşturmaktadır.

Spinoza, her tür tasarım ve iradeye dayalı kararın zorunlulukla kendisinden önce gelen bir olaya dayandığı fikrinden hareket eder. Bu şekilde yaklaşılınca istenç ve irade özgürlüğü olarak adlandırılan özgürlüğün reddedilmesi ortaya çıkar. Felsefe tarihi içinde Spinoza kadar katı bir kuramsal yargıyla bu anlamda ki özgürlüğün reddedilmesi sözkonusu değildir.Daha sonra yapısalcılık'ın belirli bir yorumunda, örneğin Althusser'in özneyi yapınının bir türevi olarak ortaya koyan çalışmalarında bu tür bir yaklaşım görülür.Spinoza özgürlük'ü bir yanılsama dahası bir fantazi sayar. Buna sebep olanın, eylemlerimizin ve etkinliklerimizin nedenlerini bilmememiz olduğunu söyler.

Spinoza'ya göre, eğer aşağı doğru akan bir su düşünebilen bir varlık olsaydı, kendi özgür istenci ve iradesiyle aşağı doğru akmakta olduğunu düşünürdü. Karar verme durumumuzu başka bir açıdanda özgürlük olarak kabul edemeyiz, çünkü kararlarımız çoğunluk hafıza denilen yapının etkileriyle oluşur, ve Spinoza'ya göre hafızaya hakim olabildiğimiz söylenemez.

Sonuç olarak Spinoza'nın elbette bir özgürlük anlayışı sözkonusudur ve bu anlayış şaşırtıcı olmayacak kadar kesin bir nitelikle onun mantıksal sistemine derinden bağlıdır. Spinoza için özgürlük, insanın kendi doğasında mevcut olan zorunluluklara uyması durumudur. Özgürlük, zorunluluğun tanınmasıdır. Bu argüman, zorunlu olarak her tür özneyi ve öznelliği dışta bırakan Spinozacı sistemden ileri gelmektedir. İnsan teki, Tanrı'nın görünümlerinden biri olduğu için, herşeyi yöneten yasalar bu insan tekini de yönetir ve onun kararı bu durumda olsa olsa bu yasalara uymak durumudur ki, burada bir özgürlükten sözedilemez. Spinoza'nın tüm sistemini kurarken saf ve tarafsız bir mantıkçının konumuna çekilmeye çalıştığını söyleyebiliriz ve tutumu özellikle özgürlük konusunda belirgindir. Eylemleri yalnızca kendisi tarafından belirlenen şey özgürdür ve bu insan olamaz, olsa olsa Tanrı olabilir. İnsan eylemliliği ise zorunlu olarak belirlenmiştir. Buna bağlı olarak özgür insan, Spinoza'ya göre, içinde bulunduğu ve kendisini belirleyen zorunlulukların farkında olan, bunların bilgisine sahip olan insandır. Bu anlamıyla felsefi sisteminde Spinoza, daha yüksek bir algı düzeyine çıkmış, duygularını denetim altına alabilen, kendisinin ve dünyanın kavrayışına sahip olmayı özgür insan olarak tanımlar.

ars longa, vita brevis...


Temmuz 25, 2007, 11:47:24 ös
Yanıtla #1
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay

sevgili nietzsche megadeth dinliyormusun?


Temmuz 25, 2007, 11:57:57 ös
Yanıtla #2

Dİnlemek ne kelime bayılıyorum.
ars longa, vita brevis...


Temmuz 26, 2007, 12:01:46 öö
Yanıtla #3
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay

Heavymetalde çok başarılı bir gurup olduğuna inanıyorum.Tarzını hiç bozmadı.


Temmuz 26, 2007, 12:07:56 öö
Yanıtla #4

Evet. ve tarih hakettiği değeri megadeth'e verecek eminim. mustaine müthiş bir adam o yaşadıkca megadeth bozulmaz.
ars longa, vita brevis...


Temmuz 26, 2007, 12:40:43 öö
Yanıtla #5
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay

Evet. ve tarih hakettiği değeri megadeth'e verecek eminim. mustaine müthiş bir adam o yaşadıkca megadeth bozulmaz.
ne diyeyim şeytan bozmasın ;D


Temmuz 26, 2007, 12:55:55 öö
Yanıtla #6

amin. amen.
ars longa, vita brevis...


Temmuz 26, 2007, 01:06:01 öö
Yanıtla #7
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay

Bu arada yaşamı ve Dünya görüşü kadar kendiside ilginç bir filozof olan SPİNOZA yazısı hoşuma gitti güzel bir çalışma olmuş...


Kasım 17, 2007, 06:05:50 ös
Yanıtla #8
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 203
  • Cinsiyet: Bayan

Alıntı
Malebranche her şeyi Tanrı’da gören panentheist bir görüşe sahipti. Spinoza’nın felsefe sistemi ise tam anlamıyla pantheist bir felsefedir. (Tanrı ile evreni bir, aynı ve özdeş kabul eden görüştür. Panteizm, anlam olarak tüm tanrıcılık demektir. Panteizme göre Tanrı'nın evrenden ayrı ve bağımsız bir varlığı yoktur. Tanrı doğada, nesnelerde, insan dünyasında vardır. Her şey Tanrı'dır.)

bu öğretide  akıllara takılan bir soru çıkmaktadır.panteist görüşe göre tanrı sadece evren ile mi sınırlıdır?


Alıntı
Onun öğretisi her şeyde Tanrı’yı bulur; evren Tanrı ile doludur; evren Tanrı’nın kendisidir. Oysa Malebranche ’e  göre evren Tanrı idi. Spinoza bu felsefi görüşünde şöyle bir ön teze dayanır; Bütün varolanları Tanrı, belli ve değişmez bir düzene göre, kendi özünden türetmiştir; kökleri Tanrı’da olan bütün bu nesnelerin ideleri de olacaktır; dolayısıyla Tanrı kavramını bilince bu kavramın kapsadığı bütün öteki ideleri de, bunların birbirine olan bağıntılarını da bilmiş oluruz.

bu öğretide tanrı sınırsızdır sonsuz ve başlangıcı yoktur.yani evren tanrının özünden meydana gelmiştir.sipinoza bu teze dayanıyorsa,felsefesi panteizmden ayrımıdır?
sipinozanın görüşü tanrıyı sınırsızlaştırıyorken, panteizm tanrıyı evren ile sınırlıyor,sipinozanın felsefesi  neden panteist düşüncede yer alıyor?
Gül bahçesinde geçen aşk sırrını bir gül bilir, bir de ağlayan bülbül!


Aralık 02, 2007, 12:18:22 öö
Yanıtla #9

Sorunuza basit bir cevap vermek gerekseydi evrenin de sınırsız olduğunu varsayarak spinozanın bir tezatlığa düşmediğini söyleyebilirim. Fakat bu fazla yüzeyselliği olur.

Spinozacı panteizm aslında varlık problemine kadar uzanan bir yelpazede yer alır. Beden ve ruhun çatışmasından çok bunların uyumundan bahseder. Tanrıya bedenler biçmek yerine yalnızca bilinçte varolan bir doğa anlayışını  savunur. "Tanrı ya da Doğa" (Deus sive Natura)

Filozof, bir yanda fiziksel dünyanın özünde teolojinin olmasını ve öte yandan teolojinin kişisel olmaması sağlamaya çalışır.  Bu yönüyle panteizmin içinde yer almasına rağmen yeni ve daha mistik bir anlayış getirmiştir.



ars longa, vita brevis...


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
0 Yanıt
8826 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 28, 2007, 01:44:46 öö
Gönderen: shemuel
0 Yanıt
4180 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 05, 2010, 10:18:50 öö
Gönderen: redkit
1 Yanıt
4288 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 26, 2012, 08:32:26 ös
Gönderen: peacewings