Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: TAPINAKLAR VE SÜTUNLAR - 6  (Okunma sayısı 5472 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Haziran 30, 2010, 02:45:00 ös
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay




Önceki bölümün sonunda “mandala” kavramına değinmek istediğimi belirtmiştim.

Mandala, tapınak mimarisinde kutsal geometrinin ortaya konmasıdır. Kutsal, gizemli, güçlü bir şekildir. İç içe geçmiş bir kare ile bir daireden oluşur. (Bunun benzerlerini, günümüzde herhangi bir simgesel düşünü söz konusu olmaksızın küçük çocuklar için düzenlenen boyama kitaplarında görebilirsiniz..)

Burada daire göksel cennetlerin, göksel cisimlerin, belki de atomların dönüşmelerinin simgesel anlatımını barındırırken; kare de dünyanın yüzeyinin biçimini simgelemektedir. Dünyanin niçin öyle tasarımlandığını anlamak zor değil.

Mandalalar, doğaüstü özelliklerin grafiksel aynaları ve kozmosun âdeta haritaları olarak, yapılacak tapınağın kozmik bütünün bir parçası olabilmesini sağlamak için kullanılırdı. Aynı zamanda tapınağı evrenin merkezi haline getirme ve dünya ağacı, kutsal ağaç gibi evrenin üç değişik katmanı ile dünyanın dört bölgesini bir araya getirmek görevini de üstlenmişti.

Çok çeşitli mandalalar var. Bunları internette bulmak da olanaklı. Ben burada sadece iki örnek vereceğim.







Öte yanda bir de “mantra” kavramı var. Bu da Tantrizm ve Budizmde mimari ayrıntıların biraz daha ötesine gidip insan bedenine yansımalarını içerir. Mandalaya ilişkin tapınak mimarisinde işaretlenen her yer, insan bedeninde “şakra” denilen belirli bir yerde ortaya çıktığı nokta olarak benimsenirdi.

Tantrizmde mandala, insan bedeninde meditasyon, teknik ve ilkelerin odaklandığı bir yoğunlaşma noktasıdır. Bunu ezoterik yönden ele alırsak, -ki doğrusu odur- inisiyenin kendi bilincindeki yolculuğu ve aydınlanması için mandalaya gereksinmesi yoktur. Mandalaya ilişkin bütün mimari ayrıntılar onun görüş ve algılama olgularının içinde zaten vardır. İnisyasyon esnasında, inisiyenin bedeni bir tür mandala yeri olmaktadır. Böylece mandala bir çeşit psikokozmogram olarak kabul edilmektedir.

Hindu tapınaklarının ana yerleşimi “Vatupurusamandala” adı verilen özel bir mandalaya göre ayarlanmıştır. Sözcüğün parçaları incelendiğinde, şu anlamlar çıkmaktadır:

Vastu: Düzen halinde olan; var olan;
Purusa: Evrensel, olağanüstü kozmik insan;
Mandala: Bir sürü şekle sahip olan.

Aslında Vatupurusamandala kare şeklindedir çünkü Hindistan’da kare yetkin, eksiksiz şekil, düzen hali, sonuca ulaşmak anlamına gelir. Daire ise, kareden kaynaklanmaktadır ve büyüme, gelişme, devinim içinde olmayı simgelemektedir.

Daire aynı zamanda şimdiki zamanın karşılığıdır. Yuvarlak dünya ile kare şeklindeki ideal dünya yani kare şekli ile cennetsel bölge, göksel orijin, içsel yetkinlik şeklinde idealdeki dünya, birbirlerine “asal noktalar” denilen dört noktadan dokunmaktadır. Bu asal noktalar, ana kavram olarak aynı zamanda doğu ve batı yani güneşin doğup battığı yön yani cennet ile dünyanın birbirine en çok yaklaştığı yerleri simgelemektedir.

Kutsal geometrinin mimariye uygulanışı, mandala köklerini ilk Hıristiyan kilise mimarisinde de bulur. En eski kiliselerin içindeki dört bölüm, dört ana yönü simgeler; dolayısıyla kilisenin içindeki evreni. Sunak, doğudaki cennettir. Tapınağın kapısına “cennetin kapısı” da denir. Paskalya haftasında bu kapı hep açık tutulur. Arkasında İsa’nın mezardan kalkıp insanlara cennetin kapılarını açtığına ilişkin inanç yatar. Batı ise, tam tersine kıyamet gününün ve bedenlerin dirilmesini bekleyen ölülerin dinlenme yerlerinin, büyük acı ve ölüm karanlıklarının bölgesidir.

Kilisenin ortası yeryüzüdür. Sözlük anlamı bakımından “Hindistan’a yelken açan” anlamına gelen Cosmas Indicopleustes  anlayışına göre, yeryüzü dikdörtgen şeklindedir ve üstlerine bir kubbe bindirilmiş olan dört duvar ile sınırlandırılmıştır. Kilisenin içindeki dört bölüm, dört yön, dört güç ve dört büyük meleği simgelemektedir.

Hıristiyanlıkta bu uygulamanın en güzel örneklerinden birini Ravenna’da 6. yüzyılda yapılmış San Vitale adlı Kilisesi’nde görebiliriz. Bu kilisede ana sunağın hemen üzerinde bulunan kemerli mahzenden başka, inanılmaz güzellikteki mozaik işçiliği bu anlamı işaret etmektedir.

Burada San Vitale Kilisesi’nin dıştan görünüşü ile mimari planını görüyoruz. Bir de bu planın içine o renkli mozaikleri yerleştirsek, Mandala ile bağdaştırmamak hemen hemen olanaksızlaşır.







Hıristiyan teolojisinde İsa, Mandala anlayışının tam göbeğinde yer alır. “Tanrının kuzusu” olarak da nitelenmiş ve bu simgeselliğe de yansımıştır. Bu simgesel anlatım aynı zamanda yıldızlarla dolu gökleri ve göksel kiliseyi de içermektedir. Şöyle bir betimleme yapılır: 4 köşede ana meleklerin taşıdığı cennetsel mahzen ve en ortada yer alan kuzu; onu çevreleyen yıldızlar… Bu aynı zamanda ölümden sonraki doğuş inancını da simgeler.

Tapınak simgeciliğini daha iyi anlayabilmek için belki de şuna dikkat etmek gerekir: Tapınak, bir tür dinamo vazifesi görmektedir; hem yaşam kazandırma hem yaşam verme gücünü içinde barındırırken, bir o kadar da tehlikelidir. Olağan ölümlüler hatta rahipler bile tapınağa eskilerden gelen dikkatlice hesaplanmış ve hazırlanmış ritüelik yöntemlerle yaklaşır; bunlar, bir arınma ya da özel giysiler, belirli ritüelik hareket veya davranışlar (Mundra), ritüelik söylemler (Mantra), görsel simgeler (Yantra) ve grupsal katılımlar şeklindedir. Bu ritüeller yeni bulunmuş ya da sonradan uydurulmuş bir hareketler dizini ya da artistik gösteriler değildir. Bunlarda eski geleneklerden gelen ve o topluluğun yaşlılarından gençlerine aktarılan, genelde gizli olduğu kabul edilen, egzoterik topluluğun yahi halkın bilmesinden sakınılan ve sadece inisiye edilmiş olanlara açıklanabilen gizler saklıdır.

Ritüeller, insanlar için insan yaşamının ötesindeki güçler ile iletişime geçmek için tek yoldur. Bir başka bakış ile, bunlar eskilerce ruhsal güçlerle buluşabilmenin tek yolu sayılmaktaydı. İnsanların görünmeyen güçlere gelişigüzel bir şekilde buluşması, basit yöntemlere onlara ulaşması olacak şey değildi. İnsanlar pat diye atalar ve tanrısal güç ile iletişime geçemeyeceklerine inanıyordu. Ancak bu iletişimin olanak dışı olmadığına da inanıyorlardı. Geçmişten gelen bazı yazılı kural ve yöntemleri öğrenmek, bunları eski bilge üstatlardan almak gerekiyordu.

Bu gelenek sadece ritüellerin sürekli olarak uygulanışı ile tapınaklarda canlı tutulabilirdi. Ritüellerin bir tür yaklaşma ve varış aracı olduğu buradan ortaya çıkmaktadır. Hatta el gücü kullanmadan yapılan tapınak kavramı yani psikokozmogram tanımlamasında bile bir şekilde içsel mandala ya da Kabalistik geleneğin inisiyeye yol göstermesi gerekmektedir.

Ritüellerdeki davranışlar incelendiğinde, belirli genellemeler kendini gösteriyor. Bunların başında genelde her inanç yapılanmasında var olan kutsal dağ, cennetsel dairesel devinim ve güneşin izlediği dairesel biçim kendini belli eder. Bu üç motif, belki de ritüelik hareketlerin temelini oluşturan dairesel dönme motifinin nedenini bir ölçüde açıklayabilir. Dönme hareketi, -ister bireyin kendi çevreasinde ister başka bir şeyin çevresinde olsun- tanrısallıkla bir olma, yetkinleşme, içsel evrim, sahip olma istemlerini içerisinde barındırmaktadır.

Bir başka ritüelik hareket şekli de yukarı doğru yürümektir. Belki de bunun arkasında kutsal dağa tırmanma motifi yer almaktadır.

Bir diğer motif de, kutsal yerlerde içerilere doğru yürümek, mesafe almaktır. Burada, aranan kutsal yer bulunmuş olurdu.

Bazı geleneklerde, bu üç türlü rütüelik hareketin üçünün birden aynı zaman diliminde uygulaması da vardı. Örneğin Antik Mısır’daki uygulamalarda bu ritüelik harekette aşağı yukarı yürünüp her ayrı kutsal bölümde aynı zamanda hem basılan yer olarak öncekinden daha yüksekçe bir düzeye hem ruhsal evrim açısından daha ileri evrelere ilerlemek söz konusuydu. Bu ilerleme, tapınağın en içlerindeki ve en yüksekteki yani simgesel olarak ilk yaradılıştaki kutsal tepenin olduğu noktaya kadar sürüyordu.

Japon uygulamalarında bu motif, bir başka şekilde yer alır: Buda heykelinin altındaki basamaklardan aşağı inip karanlıklar içinde elindeki anahtar ile bir kapıyı bulup açma şeklindeki yaklaşımda, aslında aynı ritüelin belki de farklı bir uygulanış tarzı söz konusudur.

Başka ritüelik hareket şekillerinin dans etme, söylev, içten gelen anlamsız hareketler şeklinde olduğunu da söyleyebiliriz. Bunların hepsi bir grup içinde olduğundan, güçlü bir sosyal bağ yaratma olgusu da amaçlardan biri olarak ortaya çıkar. Helen kökenli dram şeklindeki oyun geleneğinin, Diyonisos’tan alınma inisyasyon ritüellerinden kaynaklandığı düşünülmektedir. Diyonisos ve Orfeus ritlerin ana teması, Delphi, Eliosis ve Agrae’de uygulanıyordu. Bunların izleyicileri şuna inanıyordu: “Onlar aynen Diyonisos ve Orfeus’un başına gelenleri paylaşıyor, onlarla bir oluyorlar.”

Bu tıpkı Antik Mısır’da inisiyelerin Osiris’in başından geçenleri paylaşması ve yaşamasıdır. Daha sonraki geleneklerde, Mitra’nın ya da İsa’nın başından geçenlerin yaşanması ve paylaşılması şeklini alır.

Diyonisos’a bağlı ritüellerde, çok belirgin bir şekilde pantomimsel motifler vardı. Bunlarda inisiye, o tanrının çevresinde gelişen olayları anlatırken ya da doğrudan kendisi bu uygulamanın içinde yer alırken, sırayla değişik tanrıların kimliklerine bürünür, onlarla âdeta bütünleşirdi. Bunların hepsi belli bir dramatik anlatım içeriyordu. Tiyatro sözcüğünün özgün kökeninin anlamının “Tanrı oyunu” oluşu boşuna değil. Bunun sonucu olarak da inisiyenin ölümün etkilerinden kurtulacağına inanılıyordu. 2. yüzyıl başlarının ünlü tarihçisi Plutarkos bile, kızları öldüğünde karısını teselli ederken ona Diyonisos’un inisyasyon ritüellerini hatırlamasını söylemiş, oradaki mistik simgeleri bir kez daha anımsatmıştı.

Omphalos ya da dünyanın merkezi olan ilk kaya veya tepecik biçimindeki simge, dünya ananın ve Diyonisos’un simgesi Delphi, Agrae ve Eliosis’deki ritüellerin ana temasını temsil etmekteydi. Burada inisiye, kendinden geçmişçesine ritüelik dansı yaparak yaklaşırdı Omphalos’un önüne. Bir Antik Helen vazosunda, inisiye bu şekilde oturan Diyonisos’un önüne yaklaşırken betimlenmiştir. Bu inisyasyon, bir şekilde kâhinlik kurumu, yaşam, ölüm ve bilinen dünyalardan öteki bilgilerin açıklanması ya da farkına varılması temaları üzerine kurulmuştu.

Araştırmacılar, İslâmi gelenekte Kâbe’yi 7 kez tavaf etmenin insanın cennetsel kökeninden kaynaklandığını belirtir. Buradaki âdeta bir kilit olan 7 sayısının dünyasal varlığı temsil eden bir simge olduğu, dünyayı çevreleyen 70 bin meleğe ilişkin bir rakam olduğu, tanrısallığın yedi özelliği olduğu, yaratıcı ilkeyi insandan ayıran yedi gece olduğu konusunda yorumlar yapılmıştır. Her ritüel gibi bu da bir kutsal geometrik içerik taşımaktadır.

Tavaf, ezoterik nitelikli İslâmi anlayışta sadece cennetsel hareketi paylaşma ve yineleme eyleminin dışında, varlığın tümünü ele geçirme, tam olma, evrensel egemen tarafından sahiplenilmesi gibi motifleri de içerir. Kişinin içindeki beyaz incinin korunması ve siyah taştan alınan cennetsel kaynaklı ışığın bireyin benliğinde tutulması işlevlerini görmektedir. (Korkarım Müslümanlardan hacca ya da umreye gidenler bi etkenleri bilen ve düşünenler ancak bir elin parmaklarıyla sayılabilir.)

Şimdi yine bu anlatımın başlığı ile doğrudan bağlantılı konuya, sütunlara dönelim.

Sütunlar bakımından dikkati çeken bir başka nokta, Antik Mısır’ın folklorik geleneklerinde yatar. Bir tapınağın var oluş ya da kabul edilmesi aşamasında ona ilişkin parçaların adlandırılmasıyla olanaklıdır. Adı yoksa kendi de yoktur.

Budist geleneklerinde tapınak anlamında kullanılan en yaygın sözcüklerden biri “Pagoda”dır. Bu sözcük Sanskrit kökenli Dhatu-Dhapu-Ghrada birleşiminden gelir. Dhatu büyüsel, kutsal nitelikli ilâhiler, yazılar anlamına gelir. Bunlar özellikle Buda’nın kutsal adlarıyla bağlantılı kayıtlardır. Budist Hint inançlarında Ghrada hem tapınakların içinde en kutsal sayılan bölümlerin merkezi olan bir noktayı hem bir dağın içinde bulunan bir mağarayı simgelemektedir. Ana rahmini dile getirmek için de kullanılır. Budist inançlarındaki Sanskrit kökenli “Pagoda” ya da “Stup” gibi sözcükler, dağılmışı toplayıp bir araya getirmek, birleştirmek anlamına gelmektedir. Bu sistemdeki “Harmica” ya da tanrısal kısım, tabanın altında değil üstünde yer alır. Simgesel kapsamında “Andah” yani dünyevi yumurta benzetmesini de barındırır. Bu simge aynı zamanda “Dhatus” diye bilinen ve tıpkı yumurta gibi yaşam verdiği düşünülen sihirli elementler ile desteklenmektedir. Bu rahmin gücü ve dünyevi yumurta biçimindeki simge, “Gharba”nın üstünde konumlandırılmış olarak kutsal sunağa aktarılmıştır ve sihirli elementlerle desteklenmekte olduğu benimsenir.

İşin ilginç yanlarından biri, şu son anlattıklarımın günümüzde bazı mason ritlerinin ritüelik ve simgesel uygulamalarında da yer almakta oluşu…[/
size]


BU BÖLÜMDEKİ RESİMLERİN AKTARILIŞINDA BİR DÜZENLEME HATASI YAPTIM GALİBA. RESİMLER HEM ÇOK BÜYÜK HEM ORANTISIZ GÖRÜNÜYOR. BU İŞE YENİDEN YAPMAK İSTEMEDİM VE ÖYLECE BIRAKTIM. BAĞIŞLAYIN.



« Son Düzenleme: Haziran 30, 2010, 02:48:32 ös Gönderen: ADAM »
ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Temmuz 02, 2010, 10:04:57 öö
Yanıtla #1
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1731
  • Cinsiyet: Bay

Rahatlıkla bir kitap haline dönüştürülebilecek bu yazı dizisini,sayın ADAM'ın diğer yazıları gibi ilgiyle takip ediyorum.

Tapınakların ve sutunların kullanım amaçlarının ve tarihlerinin araştırılması, bizleri, örgütlü çağımız dinlerinin ortaya koyduğu iddialarının  çok ötelerine taşıyor.Nitekim bu sembollerin menşei,günümüzdeki din olgusunun realitesiyle de örtüşüyor.Bu bağlamda haddimi aşmadığımı umarak,sayın ADAM'ın ve katılımcıların,camilerdeki minarelerin yapılış amacına yönelik fikirlerini de duymayı çok isterim.


Saygılarımla
Ben"O"yum,"O"ben değil...


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
0 Yanıt
2770 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 24, 2010, 01:03:05 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3312 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 25, 2010, 01:21:13 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2858 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 27, 2010, 12:46:05 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2476 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 28, 2010, 12:30:20 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3414 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 29, 2010, 04:48:43 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2432 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 06, 2010, 11:41:15 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2872 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 09, 2010, 11:41:16 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
6693 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 13, 2010, 10:18:35 öö
Gönderen: ADAM
2 Yanıt
6590 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 15, 2010, 11:50:33 öö
Gönderen: ceycet
4 Yanıt
6045 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 17, 2010, 07:42:51 ös
Gönderen: martı