Öncelikle işlerim yüzünden cevaplarımı geciktirdiğim için kusuruma bakmayın.
"Masonluk dışında farklılıkları belirleyen ama farklılıkları ayraç yani tercih konusu yapmayan ve amacını da bu şekilde belirleyen başka bir kurum biliyor musunuz?"
Tabiî ki biliyorum deyip çok güzel bir örnek vermek çok kolay. Mesela sufizm.
Ancak ben insanın özgürlüğü bilmediğini düşünüyorum(bende dahil) Bu bakış açısıyla özgür insan aidiyet hissi içinde olamaz. O doğanın, doğallığın bir parçasıdır. Aidiyet hissetme ihtiyacı insanın zayıf yönüdür. Oysa insan güçlüdür, güzeldir, kudretlidir(Tabiki doğada olan her şeyi insanla eş tutarak anlatıyorum).
Yani hiçbir kuruluş, kurum yada yapı tam isabet olarak binlerce kişiye birden gerçeğin yolunu gösteremez. Gerçek herkesin kendisine özel bir şeydir. Bir başkası tarafından bulunamaz, tanımlanamaz, ölçülemez.
Yoksa dünya tarihi boyunca bunca zeki insan geldi geçti, gerçek tek ve somut, sabit bir şey olsaydı birisi bu güne kadar bulur bizde faydalanırdık.
Sufizmde bunu söyler zaten. Sufizmde kitap, peygamber, tanrı ayrı ayrı şeyler değildir. Tanımlamak için uğraşmaz bile, onun derdi birisine bunları öğretmek değildir. Onun derdi seni şekle sokmak değildir, ne olursan ol gel der. Sevgiyi, kalbi koyar sadece ortaya, ben buyum, bu şekilde, bu kadar, sevebiliyorum der. Gerisi onun ilgi alanı dışındadır, detaydır,
Onun derdi insanı evrenin merkezine koymaktır. Her bireyi bir evrenin, varoluşun merkezi sayar.
Ancak ben yol gösterici olarak seçtiğim binlerce şeyin içine masonluğu zevkle katabilirim. Lütfen beni masonluk karşıtıymış durumlarına düşürmeyin
“Yasalar, adetler ve gelenekler gibi insanların ürettiklerinin dışında, yaşamın insandan bağımsız olarak, her şeyi düzenleyen kurallarının olup, olmadığı?” nı arıyorsanız bu doğal güven arayışı içinde olmaktır ve O ları aramaktır.
Her şeyi düzenleyen kuraları bu kadar basit bulmanıza şaşırdım. Kabul edebileceğim bir doğru değil. İnsanın dışında olan yani doğa kanunları, varoluşun sebepleri falan sanırım bahsettiğiniz. Kaldı ki aradığımız bu değil mi?
Ayrıca O larınız bence detay
. Eleştirilebilir, hiç kabul edilmeyebilir. Yada tam tersi. Mesela, O ların an be an değişmesi sizin zaman algınızdan kaynaklanıyor olmasın? Tabiî ki değişmeyen her şey ölüdür. Ama içimizdeki güzellik duygusu, yaşam sevinci, dansımızdaki coşku değişmez.
:)neyse
Sayın Prometheus nezaket bir yaşam biçimidir ve maalesef edinilmesi de oldukça meşakkatli bir süreci yaşamayı gerektirir. Zaman çok hızlı akarken bazıları nezaketin bir çeşit mazeret veya görüşsüzlük belirtisi olduğunu düşünürler. Eh insan, insandır sahip olamadıkları veya sahip oldukları ama öylesi bir duruşu sergilemenin bedelini ödemek istemediklerinden en önemli insani niteliklere bile olumsuz nitelemeleri yapıştırıverirler. Anlıyorum.
Hayır bence anlamıyorsunuz
Tek bir yaşam biçimi vardır. Doğallık, yani içten gelen. Sevgiyle nefret aynı duygusal tepkidir. Bize ait olan her şey bizi oluşturur. Bize ait olan sevgi kadar nefretimize de sahip çıkmak erdemliktir.
Kimse mükemmel değildir ve gölgesinde oturamaz. Nezaket bir yaşam biçimi olamaz. Nezaket doğal değildir. Hiçbir yaşam türünde göremezsiniz.
Ha bakın, saygı ayrı şeydir. Sevgiden doğan bir yumuşaklık hepimizin ihtiyacıdır. Ama ha bir maço gurubuna girip küfür etmişsiniz, ha sosyeteye girip abartılı nezaketler sunmuşsunuz. Bunların hiçbiri size ait şeyler değildir. Maçoysanız maçovari hareketler size aittir. Aşırı yumuşaksanız, aşırı nezaket size aittir. Bunları anlayışla karşılarım Ama şekle gireceğim diye uğraşırsam, kendime ihanetten başka bir şey yapamam ve içimdeki coşkuları dizginlemiş olurum.
Yeri geldiğinde hepimiz muzipizdir, yeri geldiğinde hepimiz(içimizden bile olsa) küfür ederiz. Ve yeri gelir hepimiz harika bir coşkuyla severiz. Yeri geldiğinde içten, yeri geldiğinde politiğizdir.
Sevgimizi bağırırken, bize öğretilen “nefret” nedense bi yaşam tarzımız olmaz, olamaz.
Oysa hepimizi oluşturun duvarın bir tuğlasıda nefrettir.
Kızın bana, bağırın, yanlışsın deyin. Bunlar kötü şeyler değil. Yeter ki içten olmayı bilelim, inanın nezaketten daha güzeldir hepinizin içi.
Kalıpları içinde safça bir nezakete girmek ancak zaman kaybıdır. Beni kırmamak adına, yada aman ne kaba(terbiyesiz) demesinler diye, söylemeniz gereken ama söyleyemediğiniz usturuplu bir laf beklide kaçırdığımız bir fırsattır. Hiçbirimiz doğarken terbiyeyle doğmadık, kaldı ki terbiye 10 km içinde bile 20 kere değişebilecek bir kavramdır.
Hayır….
Ben terbiyeli insanlar görmektense, içten insanları görmeyi yeğlerim.
Hem şöyle de bir şey var şoktaki insanları kendine getirmek için tokat atarlar mesela. Beklide ben şoktayım ve sizin dank diye söyleyeceğiniz bir laf beni uyandıracaktır. Bunlar sadece bir varsayım tabiî ki.
Ancak, benim inançlarım insanın doğal olması gerektiğidir. İçten kahkaha diye bir tanımımız var, nedense hepimizde bi tebessüm oluşturur. Bazen kulakları tırmalar ama kimse tebessüm etmeden geçemez.
Bizim büyük unutuşumuz bu. “Kaynayan kurbağa” yazımı da hemen ilave edeceğim foruma ve “Değerlerin çöküşü” bence üzerinde oturup günlerce düşüneceğimiz şeyler bunlar.
Saygılarımla...