Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: ORTA ÇAĞDA YAHUDİLER - 2  (Okunma sayısı 2564 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Haziran 11, 2010, 03:42:05 ös
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay



Helenistik dönemde Yahudilerin genelde bir kültürün çekiciliğine kapılarak gelenek ve dinlerinden kopma yoluna girebildikleri görülmüştü. Orta Çağda ise öyle değil; belki de bu çağda özellikle Avrupası’da kültürel bir çekicilik olmayışından ötürü. Dolayısıyla Orta Çağda bir Yahudinin, herhangi bir toplumun sıradan bir üyesi olduğunu söyleyebiliriz. Ancak o toplum içinde Yahudilerin sınırları belirli bir topluluğu olduğunu da eklemek gerek.

Yahudi popluluğunun sınırlarını, önce getto sonra da dinsel yasalar, dil, eğitim, kültür hatta yemek âdetleri ve benimsenen takvimin oluşturduğu bir çevre çizmekteydi.

Şu “getto” sözcüğü” yakın geçmişimize kadar kullanılmıştı hatta günümüzde bile kullanılmaktadır. Bunun çıkış noktasına bakarsak kökenini 1516 yılında Venedik'te buluruz. Oradaki Yahudi mahallesine ve içindeki dökümhaneye Venedik lehçesinde “geto” denmesi nedeniyle verilmiş olan bir addır bu. Sonradan hep Yahudilerin topluca yaşadıkları yeri betimlemek için kullanılır olmuştur. Ancak şimdilerde başka etnik grupların bir yabancı ülkede topluca yaşamakta oldukları bir çevre ya da mahalle için de kullanılmaktadır.

Avrupa’da sonraki yüzyıllarda ortaya çıkan özgürlükçü akımlar nedeniyle, bu kendi içine kapanık sayılabilecek dengeli yapı sarsılmaya başladı. Özgürlükçü akımlardan etkilenen kimi Yahudiler, onların da önünde açılan yeni ufuklardan yararlanmak için vaftiz olup Hıristiyanlığa geçti. Ancak bunun sırf kendi istem ve buyrultularıyla olduğunu söylemek de biraz zor. Çevrenin baskısı, toplumda toleransın yeterince yerleşmemiş olması da vardı bu dönmelikte.

Bu arada ilginç ve bir o kadar da gülünç kanılar da vardı bilgisiz Hıristiyan halk kitlelerinde: Onların bir başka ırktan gelmekte oldukları için kuyrukları olduğu, bunu gizledikleri sanılırdı. Kötü bir koku saçtıkları söylenirdi. Buna benzer daha birçok söylence… Ancak işin en ilginç ve bir o kadar da gülünç yönü, vaftiz edilip Hıristiyan olur olmaz., bu garip ya da kötü özelliklerinin bir anda kaybolup gitmesiydi.

Orta Çağ Avrupa insanının Yahudilere karşı tutum ve davranışlarında yer yer ve zaman zaman büyük değişkenlikler yaşandı. Senyörler, Yahudilere kişisel malları gibi bakardı; onların yalnızca gelirlerini değil, gerektiğinde sermayelerini de ele geçirme niyetini hiç eksik etmezlerdi. Kilisenin önde gelenleri ise, -Yahudi varlığının toplum içindeki ekonomik değerini göz ardı etmemekle birlikte dinleri gereği onlardan nefret etmek zorundaydılar. Örneğin 6. yüzyıl sonlarında Papa Gregorius, Roma’daki Yahudileri olanca gücüyle korumaktaydı ama Yahudilik karşıtlığı (Antisemitizm) ülküsünü benimsemekten kendini alamıyordu. Bir yandan Yahudilerin Hıristiyanlığın öğretisine karşı kayıtsız kalmadıklarını öne sürüyor, diğer yandan da kalplerinde İsa’ya karşı hınç besledikleri görüşündeydi.

Orta Çağ insanının, din adamlarının ve Papalığın Yahudilere ve dinlerine bakış açısı böyle kendi içinde çelişkiler içerince, onlardan yana değil, onlara karşı akımların güç kazanması, sonunda baskı ve kıyımlara uğramaları da doğaldı. Ancak bu öyle birdenbire olmadı; zaman içinde…

Aslında Antik Çağda başlayan, Orta Çağ boyunca ise gelişerek süren, Yeni Çağı da aşıp günümüze dek uzanan yüzyıllar içinde, başta Hıristiyanlar olmak üzere din adamlarının Yahudilere karşı yürüttüğü kampanyalar sonucunda, tüm toplumlarda dözde aynı ama uygulamada birbirinden farklı Yahudi karşıtı toplumsal eğilimler oluştu. Kilise’nin önemli kişileri olan, kendilerine “aziz” (sainte) niteliği verilmiş kişiler de bu konuda hayli çaba harcadı. Bilgisiz halk yığınlarını yönlendirmede yalnızca İncillerde yazılı olanlar yeterli olmadığı için, halkın boş inançlarını birtakım gerçek dışı bilgilerle şişirdiler.

Bu Hıristiyan din adamlarının toplumlara enjekte ettiği düşünceler arasında şunları sayabiliriz:

   Yahudilerin kutsal kitapları, onların “Tanrı’nın seçilmiş kulları” olduğunu yazıyor ve onlar da bu düşünceyle diğer insanları yani bizi küçümsüyor. (Yalan da değil aslında ama bunu halkı provoke eder bir tarzda ortaya koyarsanız iş değişir.)

   Dinleri gereği, sünnet gibi “rezil”(!) bir işlem uyguluyor, domuz eti yiyenlere tiksinti ile bakıyorlar. (Rezilliği bir yana koyalım, bu da yalan değil. Ancak Müslüman toplumların çoğunda tersi düşünülür. Sünnet elbette onaylanır ama Yahudilerin özellikle domuz eti yediği sanılır.)

   Tanrı’nın İsa’nın bedeninde cisimleşerek yeryüzüne inmiş olduğuna inanmıyorlar. (Bu da doğru. Birçok Hıristiyan da inanmıyor ve o yüzden sapkın sayılıyor ya!)

Bundan sonraki ileri sürüşlerde de aynı şeyler olduğu için, eklediğim yorumları tekrarlamayacağım.


   Yalnızca kendi dinlerinin “gerçek tektanrıcı din” olduğunu öne sürerek, Hıristiyanlığın kutsal üçlemesini bir tür çoktanrıcılık (politeizm) olarak tanımlıyorlar.

   İsa’nın bir bakireden doğmuş olduğunu doğaya ve akla aykırı bularak yadsıyorlar.

   İsa’yı yani Tanrı’nın oğlunu Romalılara yakalatarak çarmıha gerilmesine neden oldular. Zaten İsa’yı Romalılara para karşılığında göstererek yakalatan Judas adlı havari de bir “kalleş” Yahudiydi.

   Kudüs’teki Via Dolorosa’da İsa’ya hakaret edip tüküren kişi, Ahasverus adlı bir Yahudiydi. Onun yüzünden Tanrı tarafından lanetlenen tüm Yahudi ırkı, İsa’nın “İkinci Gelişi’ne tanıklık etmek üzere yaşamları boyunca yersiz ve yurtsuz kalmak zorundadır. (Bakın bu çok önemli bir nokta. Sonraları da hep gündeme getirilmiştir.)

   Yahudi inancına göre Tanrı’nın insanların günahlarını bağışlaması için bir rahibin aracılığına gereksinmesi yoktur.


   Hıristiyanlara karşı olan tüm komplolar, özellikle sinagoglarda planlanır. Dolayısıyla bunların kapatılması hatta yakılıp yıkılması gerekir.

Hıristiyan din adamlarının bu ileri sürüşlerindeki incelikleri anlayamayan bilgisiz halk yığınlarını Yahudilere karşı etkin olarak harekete geçirmek için başka suçlamalar da yaratmak gerekiyordu. Bu tür suçlamaları ise, din adamlarının yanı sıra bazı zaman toplumun egemen yöneticileri üstlendi. Bunların başta gelenleri şöyleydi:

   Tanrı tarafından lanetlenen Yahudiler, Hıristiyanlara kötülük için ellerinden geleni yapar.

   Kuyuları zehirler, kentlere veba ve benzeri illetler yayarlar.

   Özel günlerinde matsa adını verdikleri “hamursuz”u yapmak için Hıristiyan ve Müslüman çocukların kanını kullanırlar.

   Tefecilik yaparak insanları ekonomik açıdan çökertmeye çalışırlar.

   Hıristiyanlara eziyet etmek için gerektiğinde şeytanla bile işbirliği ederler.

   Tarihin hiçbir döneminde baskı ve kıyıma uğramadıkları halde, kıyıma uğradıklarını öne sürüp “masum” rolü oynarlar.

Bunlara inanıldığında, bu gerekçeler Yahudilerin toplum dışına hatta yurt dışına atılması hatta ortadan kaldırılması için yeterliydi.




Dolayısıyla Orta Çağ Avrupası’nda Yahudiler üzerinde çeşitli baskılar kuruldu; birçoğu kıyıma uğratıldı. İşin o yönüne geleceğim ama önce Orta Çağ Yahudilerinin Avrupa’daki yaşam düzenlerine ilişkin özet bilgiler vermek istiyorum.  İzleyecek bölümü ona ayırmak niyetindeyim.



ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
0 Yanıt
3060 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 10, 2010, 01:05:16 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2773 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 14, 2010, 01:29:45 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2540 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 16, 2010, 08:53:42 öö
Gönderen: ADAM
1 Yanıt
3822 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 18, 2010, 01:01:59 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3247 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 18, 2010, 03:28:49 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
4796 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 21, 2010, 11:49:32 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2785 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 22, 2010, 02:24:57 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2823 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 06, 2010, 12:23:34 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2425 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 08, 2010, 11:03:50 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3231 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 13, 2010, 12:13:01 ös
Gönderen: ADAM