Benim yazdıklarımı izleyenler artık biliyor: Ben “sembol” yerine “simge” sözcüğünü yeğliyorum.
Bu başlığı Sayın MASON açmış üç yıl önce bir alıntıyla. Sonra üzerinde biraz görüş üretilmiş. Bunlara bir şey demeyeceğim. Sanki birisi bana bu konuda bir şeyler söylememi önermiş gibi yapacağım.
Diyeceklerim size pek basit gelebilir. Kusura bakmayın, bende bu kadarı var. Şayet konu başlığı genel olarak “semboller” değil de özel olarak “ideogramlar” hatta “ideografi” olsaydı, belki başka şeyler söyleme olanağı da doğardı. Ben başlıktan sapmamaya biraz özen gösterme eğilimindeyim.
Kuşkusuz simgeler ve simgecilik ezoterik sistemin kaçınılmaz gereklerinden biridir ama sadece ezoterik çalışan kurum ya da örgütlere özgü de değildir.
Ben simgeyi şöyle tanımlıyorum: Bir kavramı temsil eden somut bir şekil, bir nesne, bir işaret, bir söz ya da bir hareket.
Dolayısıyla simgeden söz edildiğinde genel olarak bunlardan sadece nesne ve şekil anlaşılıyor ama aslında ötekiler de var.
Bir simge nasıl oluşur?
Bir olay ya da olgunun, düşünsel bir ürün ile karşılaştırılması ya da zıtlaştırılmayla… Şayet simge denilen şekil, nesne, söz ya da hareket kendinden başka bir kavramı ya da düşünüyü anımsatmıyorsa, ona simge denilemez.
Simgeler, nitelikleri tam ve kesin olarak ortaya konamayan fakat kaçınılmaz birtakım olay, olgu, düşünü ve kavramları kusursuz bir şekilde anlatıp gösterir. Öyle ki, iletişimde her dilin kendine özgü sözcük, terim ve anlatımları yerine simgeler konursa, dilleri çok farklı olan kişilerin birbirlerini kolaca anlayabilir. Dolayısıyla simgeler, evrensel bir dilin öğeleri sayılabilir. Ancak elbette yansıttıkları anlamlar bakımından uyuşma sağlanabiliyorsa.
Kimi zaman ve yerde “simge” ile “amblem” sözcüklerinin eş anlama gelmek üzere kullanıldığı görülür. Ben buna pek takılırım. Oysa bunlar aynı şey değil.
Bir amblem salt nesnel bir nitelik taşır; belli bir düşüncenin yalın tasarımıdır. bir simge ise nesnel oluşumun temsilcilisi değildir.
Her amblemin genellikle tek ve önceden belirlenmiş bir açıklaması vardır. Aynı biçimdeki bir amblem farklı toplum ya da kültürlerde farklı biçimlerde açıklanabilir ama o açıklama hep tek ve kesindir. Bir simgeye verilen anlam da toplum ve kültürler arasında farklı olabilir ama kesin değil, yorum ve değerlendirmeye açıktır.
Birkaç simgenin birleştirilmesiyle bir amblem oluşturulabilir. Ancak çeşitli amblemlerin birleşimiyle bir simge yapılamaz; bu sadece ilgili amblemin bir simgeyle özdeşleşmesi durumunda olanaklıdır. Böyle bir durumda “bileşik simge” ya da “kompozit simge” terimi kullanılmalıdır; bu aynı zamanda bir amblem olabileceği gibi olmayabilir de.
İnsanlık tarihinin ilkel dönemlerinde, gerek dine, gerek bilim ve tekniğe, gerek töreye, gerekse güncel yaşama ilişkin birçok düşünü ve görüşün anlatımında öncelikle simgeler kullanılmıştır. Bu simgelerden çoğu aslında birer çizimdir; bu nedenle de “ideogram” olarak anılır. Bunlar belli bir kavramı anlatmak üzere amblemlere dönüştüğünde “yazı” oluşmaya başlamıştır.
Yazıda simgelerin kullanılması, bildiğimce Eski Mısır hiyerogliflerinde doruğuna ulaşmıştır. Hiyerogliflerin birçoğunun günümüzde bile kesin bir tarzda anlamlandırılamayışı, kullanılmış olan şekillerin birer simge oluşundan, bizim onların oluşturulması sırasındaki kavram ve eğilimler ile düşünemeyişimizden ötürüdür.
Bir yazıyı okumak için okuma-yazma bilmek gerekir ama simgeler kullanılarak yapılmış bir düzenlemeyi anlayıp çözümleyebilmek için bu zorunlu değildir. Ancak onların kullanıldığı kültüre ilişkin bilgi sahibi olmak gerekir. İlgili kültürün özellikleri gerektiğince bilinmiyorsa, anlamlandırmanın doğru olma olasılığı zayıftır. Günümüzün koşulları ve kendi kültürümüze göre yapacağımız yorum, bugün ve içinde yaşadığımız çevre için geçerli olabilir; eski tarihlerdeki farklı bir kültür ortamına uymaması doğaldır.
Anlaşılmasının kolay olmasına karşılık, sadece simgeler kullanılarak birbirini izleyen ve bütünleyen kavramlar oluşturulması zor bir iştir. Çünkü bunu yapan kişi kendisi için değil, başkaları için yapmaktadır. Sadece kendisinin anladığı bir simge “simge” olmaz. Dolayısıyla bir simge tasarlamaya girişen kimse, başkalarının nasıl düşüneceğini bilmelidir.
Nitekim konuşma ve yazıda “simgesel dil” kullanmanın yarattığı en büyük zorluk budur. Simgesel dilin iletişimde işlevli olabilmesi için, anlatan ya da yazanın zihinsel tasarımlarının, dinleyen ya da okuyanın zihinsel tasarımlarıyla özdeşleşmesi gerekir.
Bu özetten bir sonraki aşamada başka kavramlara, örneğin alegoriye geçmek gerektiğini düşünüyorum. Ancak ben bunları yazınca ilgi çekiyor mu, dahası isteniyor mu, bu bağlamda kuşkuluyum. Bunu size bırakıyorum. Tamam mı, devam mı?
Yazdıklarım eleştiriye açıktır.
Sevgiler,
ADAM