Bilimsel teori ile dogma arasındaki temel fark
İsmet Berkan
26/06/2005 (4067 kişi okudu)
Bilimin temeli kuşkuculuktur; dinin ise iman. Bilimde imanın yeri yoktur; olsa olsa bilimsel metodolojiye iman duyulur. Oysa dinin tamamı iman üzerine kuruludur; kuşkuya hiç ama hiç yer yoktur.
Charles Darwin, Evrim Teorisi'ni ortaya attığında başına gelebilecekleri de tahmin ediyordu. Teori, çok kısa zaman içinde 'dine küfür' olarak algılandı İngiltere'de ve Batı Avrupa'da.
Darwin'in teorisi dinamik bir modeldi.
Türlerin gelişimi hakkında yeni bir bakış açısını ortaya atıyordu. Bugün hâlâ elimizdeki en iyi bakış açısı bu. Türlerin ortaya çıkışını, gelişimini veya ortadan kalkışını bugün hâlâ Darwin'in ortaya attığı teori ile açıklıyoruz.
Hoş, aradan geçen zamanda teori çok sayıda değişikliğe uğradı ama yine de işin özü değişmedi; daha doğrusu işin özünü değiştirecek bir bilimsel kanıt ortaya konmadı.
Bilimsel teori ile dogma arasındaki temel fark da budur işte. Bilimsel teori, dinamik bir modeldir. Her gün yeniden test edilir, eğer yanlışsa hemen değiştirilir.
Dünya 2500 yıl boyunca Öklid geometrisiyle yaşadı, sonra derken Öklid dışı geometrilerin de olabileceği ortaya çıktı.
Isaac Newton, yerçekimi kuramını geliştirdikten yüzyıllar sonra Albert Einstein, bu kuramın hesaplamalarının kısmen yanlış olduğunu ortaya koydu. Bugün belki lise sırasındaki hesaplarımızda hâlâ Newton'un formüllerini kullanıyoruz ama uzaya uydu fırlatmak gerekirse Einstein'ın formüllerine dönmeliyiz.
Bilim, örneklerle de anlatmaya çalıştığım gibi dinamiktir. Bilimsel bilgi, doğası gereği sürekli değişir.
20. yüzyılın büyük bilim felsefecisi Karl Popper'ın ortaya koyduğu haliyle, bilimsel bilgiler, yanlışlanana kadar doğrudur.
Oysa dinsel dogma bunun tam tersidir.
Dinsel 'gerçek', o dine inananlar için tarihten önce de sonra da 'gerçek'tir, çünkü 'tanrı kelamıdır.' Değiştirilmesi, günün şartlarına uydurulması imkânsızdır.
Hıristiyanlar ve Yahudiler, evrenin ve bu arada dünyanın yedi günde yaratıldığına, ilk insanın Âdem Peygamber olduğuna, onun eşi Havva'nın Âdem'in bir kaburgasından yaratıldığına ve ikisinin Tanrı'nın koyduğu bir yasağı çiğnedikleri için cennetten kovulduklarına inanırlar.
Âdem, cennetten dünyaya kovulduğunda, dünyaya ayağını bastığı ilk yer, bugün üstünde Müslümanların üçüncü en önemli dinsel yapısı kabul edilen Kubbetül Sahra Camii'nin bulunduğu 'Tapınak Dağı'nın tepesidir. Hıristiyanlar ile Yahudiler, bu tepenin zirve noktasındaki bir taştaki ayak izine benzer izin Âdem'in ayak izi olduğuna inanırlar. Müslümanlar için ise bu tepenin önemi, Hazreti Muhammed'in buradan Mirac'a yükseldiğine, yani cennete gidip Allah ile görüştüğüne duyulan inançtır. Hazreti Muhammed cennete giderken veya cennetten dönerken bu ayak izini oraya bırakmıştır Müslüman inancına göre.
Bu saydığım dinsel dogmalar, hepsi de kutsal kitaplarda yazılı olan şeylerdir, dolayısıyla değiştirilmeleri, günün şartlarına uyarlanmaları vs. söz konusu değildir. Bunları gerçek kabul etmek için iman sahibi olmak gerekir.
Oysa Darwin'in veya Einstein'ın veya Feynmann'ın veya Hawking'in teorilerine inanmanız gerekmez. Onları kendi aklınızın ve insanlığın ortak aklı denilebilecek olan bilimsel bilgi birikiminin süzgecinden geçirirsiniz ve aklınızın bir kenarına yazarsınız, o kadar.
İsmet berkanın alıtı yazısını olduğu gibi verdim.Birçok yerine katılıyorumda üstelik ama mesela içlerinden süzdüklerimide sizlerle payşlaşacağım.
Âdem, cennetten dünyaya kovulduğunda, dünyaya ayağını bastığı ilk yer, bugün üstünde Müslümanların üçüncü en önemli dinsel yapısı kabul edilen Kubbetül Sahra Camii'nin bulunduğu 'Tapınak Dağı'nın tepesidir. Hıristiyanlar ile Yahudiler, bu tepenin zirve noktasındaki bir taştaki ayak izine benzer izin Âdem'in ayak izi olduğuna inanırlar. Müslümanlar için ise bu tepenin önemi, Hazreti Muhammed'in buradan Mirac'a yükseldiğine, yani cennete gidip Allah ile görüştüğüne duyulan inançtır. Hazreti Muhammed cennete giderken veya cennetten dönerken bu ayak izini oraya bırakmıştır
meselaburası da anlatımda bana göre tam doğmatik olmuş.Bu kesin hükümlere dayanan bir bilgi değil kaldıki birçok hadis kitabı yada ilmihallerde bu tip kusurlu bilgi çoktur.Burada verdiği miraç hadisesindeki asnlatımı bile komple yanlış allah ile cennette görüştüğü kısmını oldukça bilgisizce yazmış.İman edenler bilir allah için mekansızlığın anlamını cennet en sevdiği yermidir allahın genel kabullerini hep oradamı yapar ta en baştan bu soruları sorsan bu anlatımın yanlış olduğu sonucu çıkar ortaya.
ve tüm bunların kutsal kitaplarda olduğunu söyleyerek bunların değiişmez bilim adamlarınınkinide değişir olduğunu belirtiyor.
Şimdi yanlış olan bir bilgi ile kurguyu böyle kurarsan 2 tür dogma ile karşılaşırız o zaman.allahın kutsal kitaplarda bildirdiğine dogma diyeceğiz artı birde bu kutsal kitap yorumlarını yanlış yapıp insanların yanlış anlayıp algılayıp yada zaman içinde tuhaf hale getirdiğimiz söylemlerle dogmaları fazlalaştıracağız.
Burada ben genelde şöyle bir yol izlerim.
1--Varlık sebebim ve o sebebin bendeki tezahürü ile benden istenenin ne olduğunu kavramaya çalışmak bunun için
a)Aklımı kullanmak
b)aklımı bilim ile desteklemek ve herşeyi bu yönteme oturtmak.
2--Sonuca ulaşmak için öncelikle bir dogma olduğuna birçok yönden inandığım günah kavramını soru sorma bölümlerinin içinden çıkarmak sorulamayacak soru olmamalı.
3--Okuduğum herhangi bir şeyin dinsel metinin hakikaten ilahi bir akıl tarafındanmı yazıldığını iyi analiz etmek gerekirse empati bile yaparım.
Bizden her fırsatta aklı kullanmamızı isteyen yüce varlığı her mekan ve ortamda baktığım heryerde hissetmeye çalışarak onu algılamaya çalışırım burada bile bilime ve ilme ihtiyacım var.
Bir arının küçücük bir hayvanın neden dünyanın varolma sebebi olduğunu arı nesli tükendiği anda yaşamın bitreceğini bugün hem bilimadamları hemde kuran söylüyor.Bunun nedenlerini anlamak için herşeye ihtiyacım var benim ki bu sistemi anlayabileyim.
şimdilik bu kadar sdaygılarımla