Hıristiyan dini kapsamında “Protestanlık” denildiğinde, genlikle akla hemen 16. yüzyılda Martin Luther ile başlaya yepyeni bir mezhebin doğuşu gelir. Kimilerimiz bunun o kadarla kaldığını sanır ama aslında çok daha geniştir sonrası.
Katolik Kilisesi’nin dogmalarına karşı tepkiler çok daha önce başlamıştır aslında. Özellikle papaya karşı çıkıp, Hıristiyanlığın kapsamında başka tarz bir inanç sistemi oluşturanlar çoktur.
Biliyor musunuz ki, bu gibi eylemler daha 4. yüzyılda, İznik’teki ünlü konsil toplantısında alınan kararlar ve belirlenen ilkeler yürürlüğe konur konmaz başlamıştır.
Roma’daki Katolik Kilisesi, önceleri Batı Roma İmparatorluğu’na güvenmekteydi. Fakat bir süre sonra güvendiği o dağlara kar yağınca, ne yapacağını şaşırmıştı.
8. yüzyılda adını kendisinin yarattığı kendi Kutsal Roma İmparatorluğu’nun dünyevi desteğini elde ettiğinde, Avrupa’nın özellikle batı yakasında kendilerine göre Hıristiyanlığın bu yozlaştırılmış biçimine karşı tepkiler biraz duruldu. Sindi desek daha doğru. Ortodoks Kilisesi’nin rahatsız olduğu doğudaki kıpırdanmalar ise devam etti ama Ortodoks Kilisesi zaten rahattı sırtını Bizans’a yaslamış olarak.
Hıristiyanlıktaki bildiğimiz ilk Protestan mezhebinin oluştuğu tarihten çok önce, 11. Yüzyılda, Avrupa’nın batısında da doğuda görülenlere benzer tarzda, Kilise’nin dogmalarıyla çelişkili birtakım inanç sistemleri yeşermeye başladı.
Bunlardan biri de Kathar inancıdır. Başkaları da vardır ama Kathar inancı öylesine yankı yapmış, üstelik sadece din alanında kalmayıp politik alanda da öyle önemli sorunlar oluşmasına yol açmıştır ki, diğerleri gölgede kalmıştır.
Nasıl bir şeydir bu Kathar inancı.
Bu bir Hıristiyan inancıdır ama bildiklerimizden farklıdır. Öncelikle İncil’deki “Vahiy” adlı kitaba dayanırsa da aslında bir “dinsel doktrin” sayılabilir.
Bu inancı benimseyenlere “Katharlar” denmiştir.
Katharların ilkeleri Katolik Kilisesi’nin dogmalarıyla çelişkili olduğu için, bu inancı benimseyenlerin oluşturduğu toplumun, Kilise’nin indinde bir sapkınlık örneği sayılması hiç de beklenmedik bir olgu değildi elbette. Hatta Katolik Kilisesi, Kathar inancını sapkınlıktan daha kötü, toplumun temelini sarsacak ölçüde tehlikeli bir eğilim olarak görmüştü.
Ancak Kilise’nin bu kaygısı sadece Katharların inanç ilkelerinden değil, biraz da bu kişilerin kendilerine özgü yaşam tarzından ileri geliyordu. Bir diğer deyişle, işin ardında sosyolojik etkenler de vardı. Bu etkenler ise, ekonomik ve politik öğelerle bağdaşıyordu.
Bu konuyla yakından ilgilenmiş olan tarihçi ve araştırmacı yazarların, Katharlara hakkında yer yer çelişkili de olabilen görüşleri var. Bunlara uzun boylu değinmeyecek, konuyu daha basit bir yönden ele alacağım. Buna da sonraki bölümde başlarız.