Masonlar.org - Harici Forumu

Masonluk Bilgidir. Bilimdir. Ilimdir. => Genel Bilim - İlim => Bilim Adamlari => Konuyu başlatan: shemuel - Temmuz 26, 2007, 02:38:53 öö

Başlık: Charles Darwin
Gönderen: shemuel - Temmuz 26, 2007, 02:38:53 öö
 

Modern evrim teorisinin kurucu Charles Darwin’dir. Iki fizikçinin oglu ve torunu olarak Edinburgh Üniversitesinde tip alaninda egitim gördü. Iki yillik bir egitimden sonra Cambridge Üniversitesine geçti ve kendini bir din adami olmak için hazirlamaya basladi. O aslinda sadece bilimle ugrasan bir ögrenci degil ayni zamanda dogayla ve doganin tarihi ile çok ilgilenen biriydi. 27 Aralik 1831 günü, Cambridge Üniversitesinden ayrildiktan bir kaç ay sonra, 1836 ekim ayina kadar sürecek olan bir dünya turuna çikmaya karar verdi. Darwin denizyoluyla yaptigi bu gezisinde sik sik gemiden ayrilip issiz adalara çikar ve dogayi gözlemleyip, ilgisini çeken çesitli parçalar toplardi. Arjantin’de çikarilan yok olmus dev memeli fosilleri ve Galapagos adasindaki gözlemledigi çesitli kus türleri Darwin’in türlerin nasil olustugu hakkinda düsünmesine yolaçti. 1859′ da yayinladigi “Türlerin Kökeni”- origin of species by means of natural selection- adli kitabinda evrim teorisini öne sürerken dogal seçilimin bu konuda ne kadar önemli bir faktör oldugunu ileri sürmüstür. Bu kitabin yaninda “The descent of Man and Selection in relation to Sex” adli kitabiyla da dogal seçilim teorisini insan evrimine kadar dayandirmistir.

Darwin insanin kültürel tarihinde açilan yeni bir dönemin büyük entellektüel insanlarindan biridir, bu açtigi yeni dönem Copernic, Galileo ve Newton gibi bilimadamlarinin 16. ve 17. yüzyilda açtiklari Copernic devrimi adiyla anilan devrimin ikinci ve son perdesi olarak adlandirilmaktadir. Copernic devrimi modern bilimin ilk izlerini ortaya çikarmistir. Astronomi ve fizikteki buluslarla evren hakkindaki geleneksel düsünceler yikilmistir. Dünya evrenin merkezini olusturan bir gezegen olarak degil artik evrendeki milyonlarca yildizdan ve gezegenden küçük biri olarak kabul edilmeye baslanmistir. Mevsimler, tarim ürünlerini gelistiren yagmurlarin, yikici büyük firtinalarin, her türlü hava olayinin çok dogal olaylar oldugu anlasilmistir. Gezegenlerin belirli bir yörüngeleri oldugu ve dünyanin da belirli bir yörünge etrafinda belirli bir açiyla döndügü çesitli basit kanunlarla açiklanmistir. Darwin de iste açtigi bu yeni dönem ile canliligin kökenini devamli süregelen degisimler sayesinde olusan farklilasmalar ve tür olusumlari ile bagdastirmis ve kendinden önce tarih öncesi devirlerden OrtaÇaga kadar süregelen her türün ayri ayri bir yaratici tarafindan yaratildigi gerçegini yok saymis ve bu teorisyle de hem biyoloji alaninda hem de sosyo-politik alanlarda büyük yanki uyandirmistir. Darwin’in iste ses getiren düsünceleri evrim teorisinde temel olmustur. Bu iddialar çok çesitli kaynaklarda detaylica anlatilmaktadir. Charles Darwin’in öne sürdügü bu iddialari birinci kaynaktan yani Darwin’in “Türlerin Kökeni” adli kitabindan alarak madde madde yazarak özetlemek gerekirse;

1. Organizmalar zaman boyunca degisirler, su anda yasayan bir canli daha önce zamanlarda yasamis olan bir canlidan farklidir. Daha önce yasamis olan birçok canli su anda çoktan yokolmustur.Dünya sabit degildir sürekli degimektedir. Fosil kayitlari bunlari çok güzel desteklemektedir. 2. Bütün canlilar ortak atalardan belirli bir dallara ayrilmis sema dogrultusunda meydana gelmistir. Zaman dogrultusunda populasyonlar farkli türlere ayrilmislardir. Ayni atalardan gelen canlilar benzer özellik gösterirler, ve bu canlilarda genelde ayni cografik bölgede yasamaya egimlidir.

3. Degisimler yavas ve devamlidir, ve çok uzun süre alirlar. Bunu ancak fosil kayitlarinda görebilirsiniz, hiç bir dogabilimci hiç bir türde hiç bir ani degisimi fosil kayitlarindan bagimsiz olarak gözlemleyemez.

4. Evrimsel degisim mekanizmasinin merkezinde dogal seçilim vardir. Bu Darwin’in teorisinin en önemli kismidir, ve çok detayli olarak incelenmelidir.

Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: Hacamat - Haziran 04, 2011, 10:23:24 ös
Muhtaçlığımız, bizi tüm canlılı yaşamlarından ayırmaktadır.  İnsan herşeye muhtaçtır. Bana insanın muhtaç olmadığı tek bir şey söyleyemezsiniz?. En basidi, yürüyebilmemiz için dümdüz yola ihtiyacımız var. Bu dünyada rahat gezine bilmemiz için yolları düzeltmeye muhtacız. Aklınıza ne geliyor ve ne yapılmışsa, tüm bunlar muhtaç olduğumuz için yapılmıştır. Sokak tabelaları bile bizim için yapılmıştır. Siz hiç göçmen kuşların tabelaları takip ederek yönlerini bulduklarını gördünüz mü?
Dünyanın, sıcağını soğutmaya,soğunu ıstmaya muhtacız. Yaşadığımız bu dünyanın, hiç bir yerinde doğal yaşayamaz insan. Ayakkabı giymeye muhtaçtır, oysa hiç bir canlı dünyada ayakkabıya gereksinim duymaz.  Bize yolu düzlememiz bile yetmiyor. Bakın bir de ayakkabıya gereksinim duyuyoruz, hastanelik olmadan yürüyebilmemiz için.İnsanın gerek fizik yapısı, gerekse ruh yapısı bu dünya için tasarlı değil. Sokakda insan en fazla 2 yıl yaşar, 3. yıl Belediyenin kamyonu arkasına atılıp , kimsesizler mezarlığına konur.
Konuya dönersek, meşhur Darwin teorisi ''insanın maymundan evrim geçirdiği'' iddası bu bakış açısıyla da çürütülmüş olmaz mı? Evrim, eko sisteme uyum sağlayarak olur, tersi evrim, tüm fizik kurallarına aykırıdır. Giysiye muhtaç olmayan maymun, giysi giymeye neden muhtaç olacak şekilde evrim geçirsin?. Barınmak için doğal ortamı seçen maymun, neden cam kavonozların içine girerek ( EV ) dünyanın tüm koşulları onu rahatsız etsin?
Ayı kutuplara gittiğinde kutup ortamına uyum sağlamış, beyaz kürkü olmuş vs. Bir insanı milyonlarca yıl kutup da tutun bakalım beyaz kürkü çıkacak mı? :) Sonuç olarak evrim Ayıda eko sisteme uyum sağlıyacak şekilde olmuşken, peki maymunda neden tersi bir kural işlenmiş olsun. Biz hatta öyle bir evrim geçirmişiz ki ,dünyanın binlerce yılda  yerin dibine soktuğu karbonu, yerin dibinden çıkarıp,  tüm dünyanın da eko sistemini bozacak şekilde evrim geçirmişiz. Kısaca insanın evrimi ne dünya sitemine uyar nede fizik kurallarına uyar.  Hiç bir mantığı,hiç bir bilimselliği olmayan ucuz bir idda.
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: Alşah - Haziran 04, 2011, 11:18:00 ös
       Sayın Hacamat, konuya çok değişik bir açıdan bakmışsınız.  Siz insanlık tarihini 10-15 bin yılla sınırlı mı sandınız ? bu  süre insanlık tarihi içinde  zaman  cedvelinde gösterilemiyecek kadar kısadır. Ayakkabı olmadan da yollar yapılmadan da üstünü başını giydirmeden de insanlar milyonlarca  yıl yaşayabilmişlerdir. Hatta o kadar ki;  insan, kendisinden çok çok daha fazla fizik gücüne sahip olan dinazorlar gibi canlılar bile sahneden silinirken, kendi varlığını geliştirerek koruyabilmiştir.  Çok daha fazla örneklemeler verebilirim ,  ama siz iyisi mi bakaış açınızı biraz genişletin.
         Saygılar-sevgiler.
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: Hacamat - Haziran 04, 2011, 11:33:07 ös
Sayın Alşah, insanlığın geldiği noktaya bakarak değerlendirmemi yaptım. Sanırım dikkatinizden kaçtı. İnsanlığın geldiği nokta itibariyle  ''evrim teorisi'' boşa çıkıyor.
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: Hacamat - Haziran 05, 2011, 12:42:20 öö
Pekala, şu soruyu soralım o zaman.
Ağacın kalın sert dalında uyuyan bir maymun, nasıl olurda ortapetik yatak arayacak şekilde evrim geçirir?. Doğada ortabetik yatak mı var? Tüm canlılarda Evrim, yukarda bahsettiğim gibi dünyaya uyum sağlayacak şekliyle  olmuşken, maymunda neden tam tersi olmuş? cevabınızı hayretle bekliyorum...
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: Alşah - Haziran 05, 2011, 12:57:02 öö
        Sayın Hacamat, gerçekten çok hoş fikirler ileri sürüyosunuz. Ömrünüze bereket. Ama şuna inanın. İnsan denilen canlıyı bu gün olarak ele almayın. Yine de hiç arzu etmem ama öyle bir şey olsa , yani insanlığın başına çok büyük bir felaket gelmiş olsa , eldeki teknoloji tamamen yok olsa, insan yine ağaçların kalın dallarında uyuyup,  bitki köklerini yiyebilir hatta ateş yoksa yakaladığı /avladığı hayvanı çiğ çiğ yiyebilir. Ha hatırlatma  bakımından söylüyorum. Bundan bir müddet önce Himalayalarda mahsur kalan bir dağcı gurubu, soğuktan donarak ölen arkadaşlarının cesetlerini çiğ çiğ yiyerek hayatta kalmayı başarmışlardı. Şimdi bu nasıl olur diye sorma. İnsan varsa  her şey olur dostum. Çünkü insan o şekilde dizayn edilmiştir.
         Bu arada ,  ön yargılı olmadan Darwini incelemenizi tavsiye ederim.
         Saygılar-sevgiler.
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: Hacamat - Haziran 05, 2011, 01:39:22 öö
Darwin'in benimle tanışma şansı olmamış, aynı zamana denk düşmedik  ben o nu ikna ederdim :)
Sayın Alşah, size doğduğunuz da aşı yapıyorlar di mi?, kolunuza bakın aşı göreceksiniz. Evrimin temelinde dünyaya uyum sağlama yatar. Maymunken aşı oluyormuyduk? Dünyanın sisteminden  uzaklaşıp başka bir canlıya dönüşme o nasıl bir evrimmiş. Doğal gazı yakıp kışın evinizde ısındığınızda ''biz nekadar güzel evrim geçirmişiz'' diyorsunuz heralde. Bakın maymun doğada, doğal ortamda yaşıyan bir canlı. Verdiğiniz örneği düşünmenizi isterim. Bir hayvanı doğal ortama bırakın, ( gerçi saçma bir cümle, hayvan zaten doğal ortamında) bir de farklı bir yerde insanı doğal ortama bırakın .sizce hangisi daha kolay hayatını sürdürür. Bahisi kime yatırırsınız. Farklı bir canlı, bakın öyle bir evrim geçirmişki doğada her türlü yaşamasını biliyor. Peki biz de evrim geçirdik sözde biz neden bu haldeyiz?
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: Alşah - Haziran 05, 2011, 02:08:52 öö
       Sayın Hacamat , dediğim gibi çok hoş fikirleriniz var. Bu sefer hiç bir şey yazmayacağım. Size daha önce konuları birden çok kere okumanızı  ve anlatılmak istanenein ne demek olduğunu anladıktan sonra yazmanızı önermiştim. Yine aynı şeyi söylüyorum "siz normal hayatınızda ölü bir insanı çiğ çiğ yiyebilir misiniz ?" yazıyı birkaç kez okuyun.
      Saygılar-sevgiler.
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: Hacamat - Haziran 05, 2011, 03:26:08 öö
sayın Alşah, dediğinizin anlaşılmayacak bir tarafı yok, elbetde anladım. Siz diyorsunuz ki bir insan mecbur kaldığında dünya koşullarına uyum sağlar. bende diyorum ki sağlayamaz. Bir örnekdaha mı vereyim? Kargalar çıplak ayak karın üstünde gezinirken o na sormak lazım aslında ''sen nasıl bu şekilde minnacık ayaklarınla, çıplak ayak kara basabiliyosun'' diye. Yemekden örnek veriyorsunuz. Doğru insan doğal ortamda neyi yemesi gerektiğini, neyi yememesi gerektiğini de bilemiyecek şekilde evrim geçirmiş ''ne hikmetse''. Evrim geçirirken onu da unutmuş. İnsanı doğal ortama bırak, zehirli mantarı yer ölür. Hiç bir hayvan evrim sürecinde neyi yemesi gerektiğini unutmamıştır. Doğal ortamda sanıyoruz ki hamburger ağaçları var onlardan yeriz. Öyle bir şey yok,tamamen doğal .Size tavsiyem doğal ortamda kalırsanız bazı kaşıntı yapan bitkiler var sakın onlardan yemeyin, ciğerler su topluyormuş :). Şaka bir yana insanın süreç içinde maymundan evrimleşip, eğilip ayakkabı bağcığını  bağlama sürecine girmesi ,evrenin yasalarına ters...

Bu konuda her türlü fikre açığım ama malesef yanlış bilgiye sahipsiniz sanki. Tüm hayvanlar aşağ yukarı leş yer, amma insan yiyemez. hele pişirmeden hiç yiyemez. Zorda kalırsanız bir parça belki ama 1 hafta leş yiyin, bakalım sizi hangi morga kaldırıyorlar. Dolayısıyla olsa olsa evrim dünyaya uyum sağlıyarak olur süreç içinde ''kutup ayısı'' örneğinde olduğu gibi.

Buğdaydan ekmek yapmaya çalışıyorsun, bu mudur evrim?
Yoksa muzu dalından koparıp yemekmidir evrim?
Darwin'in yaptığı sözde devrim
İşte buradayım, bende geldim çevirdim.

:) Cyrano de Bergerac olucam sayenizde...
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: Prometheus - Haziran 05, 2011, 09:46:43 ös
Sayın Hacamat,
Biz insanlık değiliz, son bir kaç bin yılda hızla üreyen bu kültür insanlığın sadece on bin türünden birisidir. Bu birincisi.
Bu gün Afrika'da mubutiler de 15 yaşındaki bir çocuk dişleriyle çiviyi kırabilmektedir. Buz gibi havada çıplak dolaşabilmekte ve gündüz gözüyle gezegenlerin yerlerini gösterebilmektedir. Bu ikincisi
Darwin'nin teorisi mutasyona karşı değildir, zaman içinde değişen şartlarla canlılar ya gelişirler/değişirler yada yok olup giderler. Buda üçüncüsü.
Tarımı keşfeden insan, sağladığı konforla mutasyona uğramış ve bir çok özelliğini yitirmiştir. Düşünün yüz binlerce yıl önce sadece güçlü erkekler hayatta kalma şansına sahipken, on bin yıldır paralı ve/veya mevki sahibi erkekler hayatta kalabilme şansına daha çok sahip olmuşlardır. Örneğin deliler padişah bile olmuştur. Aynı şeyler kadın içinde geçerlidir. Bu da dördüncüsü.
Darwin'in sizi tanısaydı fikirlerinin değişeceğine bende katılıyorum:) Buda beşincisi.

Sonuncusu ise araştırın lütfen, doğru sandıklarınızın hepsi uydurma olabilir.

Saygılar...
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: AQUA - Haziran 05, 2011, 10:41:10 ös
Evrim  insanlar maymundan  geldi  demez,canlıların  genlerinde meydana gelen mutasyonlarla türlerin çeşitliliğini  savunur.Nedir genlerdeki  mutasyonların sonuçları:Mutasyonlar farklı genotipli organizmaların ortaya çıkmasına neden olur ve bu farklılıklar da farklı fenotiplerin oluşmasıyla sonuçlanır. Birçok mutasyonun organizmanın fenotipi, sağlığı ve (doğal seçilimle ilgili) üreme uyumu üzerinde az bir etkisi vardır. Etkisi olan mutasyonlar genelde zararlıdırlar ama bazen, organizmanın içinde bulunduğu çevre koşulları bağlamında yararlı denebilecek mutasyonlar da olur.
Popülasyon genetiği popülasyonlardaki bu genetik farklılıkların kaynaklarını, dağılımlarını ve bu dağılımların zamanla nasıl değiştiğini araştıran bir genetik altdalıdır.Bir alelin bir popülasyondaki sıklığı doğal seçilimle etkilenebilir; belirli bir aleli taşıyan bireylerin hayatta kalma ve üremesindeki yüksek oran, o alelin zamanla o popülasyonda daha sık olmasına neden olabilir. Aynı zamanda, “genetik sürüklenme” denilen, şans faktörünün etkisiyle, yani olayların tesadüfi akışıyla da, allel sıklığında değişimler olabilir. Genetik sürüklenme bir popülasyonun gen havuzunda, doğal seçilimden farklı olarak, uygun genlerin seçilmesi gibi bir yönlendirmeyle değil de, tamamen rastlantı eseri sayılan, kuşaktan kuşağa ortaya çıkan değişiklikler şeklinde tanımlanır.
Organizmaların genomları, birçok kuşak boyunca, evrim denilen olgu ile sonuçlanmak üzere, değişebilirler. Mutasyonlar ve mutasyonların yararlı olanları için olan seçilim sonucunda, bir canlı türün çevresine daha uyumlu biçimlere dönüşerek evrimine neden olabilir. Bu sürece adaptasyon denir. Yeni türler, türleşme denilen süreçle oluşur. Türleşme genellikle, farklı popülasyonların coğrafi olarak ayrı düşmelerinin neden olduğu genetik farklılaşmadan ortaya çıkar.
Saygılarımla
AquA
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: Hacamat - Haziran 05, 2011, 11:05:50 ös
Saygılar
Sayın Prometheus, Sizin fikrinizden yola çıksakda, biz insanlık oluyoruz. Diyelim,varsaydığınız gibi onbinlerce türümüzün olması, bizi insanlık dışına ittiğini anımsatmazki. Siz 10 bin türe farklı isimler verseniz bile, soyadı yine insandır.Dolayısıyla ''insanlık'' demekde bir mahsur yokdur.Bu birincisi.  

Zeytinburnu'nda belki de biri cam yiyordur. Bu ölçüye bakarak insan evrim geçirmiştir diyebilirmiyiz. Hem sonra Afrikada buz gibi havayı nerede gördünüz. Kuzey kutbunda binlerce yıl yaşayan insanlık bile, kat kat giyinip dışarı çıkıyor. Belgeselde mi izlemiyoruz?  bu ikincisi

Darwin'e sormak lazımdı ''zaman içinde dünyada hangi şartlar değişti de biz evrim geçirdik'' diye. Dünya muz ağaçlarıyla doluydu da, maymunların muz stokları bitince mi evrim geçirdi.Ne oldu da oldu? Dördüncüsüne ve beşincisine birşey diyemem ama,bu da üçüncüsü olsun  :)

not : Gülmemin  sebebi, bana ilettiğiniz ''biçim'' hoşuma gitti devam ettirmek istedim.

Sayın AQUA
Sizin bahsetmiş olduğunuz konu ise genellikle akraba evliliklerinde genetik popilasyondaki benzerlik veya uyumsuzluk sonuçlarıyla alakalı. Milyon yıl önce yaşamış bir insanın genetik popilasyonunu nasıl inceliyecekler. Böyle bir şey yok, böyle bir teknik imkanda yok sayın AQUA
Bakın, İnsanın evrim geçirmesi tamamen dünyaya uyum sağladığı biçimiyle olabiliyor,sizde belirtiyorsunuz. Bizim dünyaya uyum sağladığımız yok ki. Biz dünyayı zorla kendimize uyumlu hale getirmeye çalışıyoruz. Bunu yaparken de dünyanın tüm dengelerini bozuyoruz.Dolayısıyla bizim burada evrim geçirdiğimiz falan yok.

Tübitak'a gidip demeli :)
İNSANLIK BURADA, ZORLA DÜNYAYA EVRİM GEÇİRTTİRİYOR diye...
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: Prometheus - Haziran 05, 2011, 11:26:26 ös
Sayın Hacamat, biz insanlık değiliz, sadece tek bir türüyüz. Zeytinburnu'nda cam yiyen birisinden bahsetmiyorum. Afrika da ümit burnu enlem olarak kutuplara bizden daha yakındır. Dilerseniz bakabilirsiniz. İnanın öylesine yazmıyorum, bütün yazdıklarım belli bir bilgiden dolayıdır.
Dünya muz ağaçlarıyla doluydu dememize gerek yok, hiç bir şey değişmemiş olsa da, Güneşde ki bir patlama bile genlerde mutasyona sebep olabilir. Kaldı ki tarımın keşfi bizde mutasyona sebep oldu diyorum.
Gülümsemenize sevindim. Çünkü sadece bu amaçla yazmıştım.

Ayrıca milyonlarca yıl önceki bulgulara göre bırakın genetik popülasyonu, ovada mı dağda mı yaşadığı bile çıkarılmakta, hatta sosyal yapıları bile anlaşılabilmektedir.
Milyonlarca yıldan bahsediyoruz değişmemiz daha zor.

Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: Alşah - Haziran 05, 2011, 11:38:21 ös
      Sayın Hacamat, daha önce de belirttim çok hoş fikirleriniz var.  Şahsen hoşuma gidiyor.  Yanlız size şu kadarını söyleyeyim, Darwin sizinle karşılaşsaydı muhtemelen benim sizinle ilgilendiğim kadar sizinle ilgilenmezdi.
       Diğer yandan, evrim öyle bir sürectir ki, ufacık bir unsurun yok olması, değişime uğraması binlerce yıl sürebilmektedir. Muhtemelen  yüz bin sene sonra siz bu günkü gibi olmayacaksınız, ya mideniz, ya dalağınız yada her hangi bir organınız  gereksiz görülmesi nedeniyle hiç kullanılmayacak belki de yok olacaktır. Anotominizde değişiklikler olacaktır.
       Anladığım kadarı ile  sayısız penceresi olan bir odada sadece bir tek pencereden bakarak  gördüklerinizi söylüyorsunuz. Halbuki bu pencerelerden nekadar çoğundan bakarsanız o kadar farklı görüntülerle karşılaşabilirsiniz. Bir de bu yolu deneyin, bakın çok farklılıklar gördüğünüzü anlayacaksınız.
       Saygılar-sevgiler.
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: Hacamat - Haziran 06, 2011, 12:13:32 öö
Sayın Prometheus,
   ''İnsanlık değiliz, Tek bir türüyüz'' bu haliyle dediğinizi anlamlandıramıyorum. Nedemek istiyorsunuz, biraz açarsanız sevinirim.
    Afrikayı geçtim ben sayın Prometheus daha yukarlara kutuplara çıktım,sanırım atladınız. Kutuplarda dahi insanlık binlerce yıldır kat kat giyinmeden dışarıya çıkamıyor.

  ''Tarım'' diyorsunuz. Tarım da ilk neyi keşfetti mesela insan bunu söyliyebilirmisiniz? Hani diyorsunuz ya ''milyonlarca yıl ovada mı dağda mı yaşadılar biliyoruz'' peki insan tarım da ilk neyi keşfetti? bunu biliyormuyuz. Dediğiniz gibi olsa dahi, insan tarımla evrim nasıl geçirdi? fasulye yedi diye mi oldu tüm bunlar.

   Gerçi mümkündür tabi insanlar milyon yıl önce tarlada mı, ovada mı yaşadılar? nerede barındılar? Bunları izleri sürüle bilir elbet, ama genetik popilasyon izini nereden yakalıyacaklar milyon yıl önce yaşamış insanın.

Sayın Alşah,
Kalp ameliyatı olanlar bilir, bacağımız da hiç kullanmadığımız bir damar var. Ameliyatda o damarı alıp kalbe yerleştirerek, Kalbi ve hastayı iyileştirirler. Demekki milyon yıl önce o damar işe yarıyordu, fakat şimdi geçerliliğini yitirdi. Mesele bu değil elbet bu kadar ''evrim'' milyon yılda elbette olacak. Biz burada bir türden, farklı bir türe geçişten bahsediyoruz. Lütfen sayın Alşah yapmayın. Belki milyon yıl sonra serçe parmağımız olmayacak, ama bunun böyle olması insanın tür değiştirdiği anlamına mı gelecek. Benim heryerimde pencere var sayın Alşah. Ceyran yapmasın, biryeriniz tutulmasın diye bazılarını açmıyorum  :)
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: Prometheus - Haziran 06, 2011, 12:32:20 öö
Hepsini açıklayacak vaktim yok, özür dilerim. Sadece kısaca bahsedeyim.
Farklı kültürlerin, hayat biçimlerinin kalıntıları bulunmakla birlikte, hala bütün kıtalarda bizden farklı yaşayan, bizim inandıklarımıza inanmayan, yediklerimizi bilmeyen, matematikleri farklı, dilleri farklı şekilde gelişmiş binlerce ırk vardır. Ve bizimle hiçbir akrabalık bağları bulunmamaktadır.
Sadece tarım demeyelim, hayvanları evcilleştirmek de var işin içinde. Kümesçilik ve su kenarlarında yaşamanın getirdiği besin bolluğu yerleşik hayatı teşvik etmiştir.  İlk başlarda devasa tarım alanları düşünmeyin lütfen, basit bir kaç bitkinin ekildiğini ve çok fazla işlenmediğini bilirseniz yeterli olur.
Mayalı ürünler ağız ve diş sağlığı için kötüdür. Ayrıca hayvanların sütü insanlar için zararlıdır, hala da öyledir ama açıklanmaz. Aramızda doktor olan varsa verebileceğim bilgileri tasdik edecektir sanırım. Avcı toplayıcılar hayvancılık yapmadığı için bizim kadar süt tüketmiyorlardı. Sütte kazein diye bir madde vardır ve bir bebek midesi bile sütün ancak %40 ını sindirebilir, ayrıca ince bağırsak da gözenekleri tıkadığı içinde sindirimi engeller. Sütte kalsiyum neredeyse hiç yoktur. Bir hayvan 18 ayda bir yetişkin bünyesine erişirken insanda bu en az 18 yılı almaktadır. Yani büyümemiz farklıdır bu yüzden hayvansal sütler bizim için zararlıdır. Sütten elde edilen bütün ürünlerde aynı şekilde zararlıdır.Araştırın lütfen.
Ayrıca hareket yeteneğimiz, yerleşik hayata geçtiği için azalmış, kas yapımızda zayıflamıştır. Ve bir çok sonuç daha....
Tarım kültürü bizim beslenme şeklimizi değiştirmiştir. Bu da metobolizmamızı etkilemiştir.

Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: Hacamat - Haziran 06, 2011, 11:13:53 ös
Sayın prometheus,
''Farklı,farklı,farklı'' dediğinizin hepsi farklılıklardır.  Biz ''insanlık değiliz tek bir türüyüz'' diyorsunuz. Farklılıklardan bahsederken ''tür'' olduğumuzu kastediyor olmanıza inanamadım. Farklı kültüre sahip olan insanların ''tür'' olduğunu nereden çıkardınız, Hepsi insanlık işte. Anlamaya çalışıyorum, henüz anlayamadım. Belki acele yazdınız tam anlatamadınız.

Sütün insanlara zararlı olması ,sizce evrim geçirmediğimizin bir kanıtı neden olmasın. Güzel bilgi verdiniz bana şimdi. Peki süt bize zararlıysa, burada evrim geçirdiğimizden bahsedebilirmiyiz. Daha hala süt bize zarar veriyor. Bakın bilimsel kaynaklarda Oksijenin aslında insan için zehirli bir gaz olduğu belirtiliyor. İnsanın doğarken çığlık atma sebebi ''ciğerlerine zehirli gazı çekmesinden '' olduğu belirtiliyor. Milyar yıl geçmiş hala çığlıklarla doğuyorsak. Ciğerlerimiz hala oksijene alışamadıysa burada evrimden bahsedebilirmiyiz. Lütfen İnsanın evrim geçirmesi söz konusu bile değil. Hatta mümkün değil. Serçe parmağımız küçüldü diye biz tür değiştirmiş mi oluyoruz.?
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: AQUA - Haziran 07, 2011, 12:12:49 öö
Sn Hacamat   serçe  parmağımız  küçüldü diye tür değiştirmiş  olmuyoruz biyoloji ve genetik konusunda eksik bilgiyle  konuşmuş oluyoruz:)
Değişinim ya da mutasyon, canlının genetik bilgisinde meydana gelen değişmelerdir.
Bireyin,kalıtsal özelliklerinin ortaya çıkmasını sağlayan genetik şifre, herhangi bir nedenden dolayı (DNA kopyalanması ve onarımı, X ışını, radyasyon, ultraviyole, bazı ilaç ve kimyasallar, ani sıcaklık değişimleri vb. maddelerle) bozulabilir. Bu durumda DNA’nın sentezlediği protein veya enzim bozulur. Böylece canlının, proteinden dolayı yapısı, enzimlerinden dolayı metabolizması değişebilir. Mutasyon evrimin temelini oluşturur.
Mutasyonlar, kalıtsal materyalin normal kombinasyonunu değiştirmeyen, kalıtsal yapıda meydana gelen bütün değişikliklerdir. Mutasyon terimi genel olarak,
Kromozom yapısının değişmesini,
Kromozom sayısının değişmesini,
Genlerdeki değişiklikleri kapsar.
1) DNA'nın kendini doğru olarak kopyalayamaması: Hücre bölünürken, DNA'sının bir kopyasını çıkarır - ve bazen bu kopyalar birebir olmaz. Orjinal DNA diziliminde meydana gelen bu farklılık bir mutasyondır. Doğal sebeplerden ötürü gerçekleşir.
2) Dış etkiler mutasyona sebep olabilir: Mutasyonlar ayrıca belirli kimyasallara yada radyasyona maruz kalındığında gerçekleşebilir. Bunlar DNA'da bozulmaya sebep olur. Doğal olmayan yollarla gerçekleşmesi zorunlu değildir - en izole ve bozulmamış çevrelerde bile, DNA bozulur. Bu durumda, hücre DNA'yı onarırken, her zaman mükemmel şekilde gerçekleştiremez. Böylece, hücre orjinalinden farklı bir DNA ile son bulur; sonuç olarak, bir mutasyondur.
Mutasyonlar; genellikle DNA'nın kopyalanması yada onarımı sırasındaki hatalarla ortaya çıkar. Genetik çeşitliliğin ana kaynağıdır.
 DNA'daki bir değişiklik oraganizmanın herhangibir özelliğinde değişime sebep olabilir.
Saygılarımla
AquA

Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: shakespeare - Haziran 07, 2011, 11:56:41 öö
sn forum üyeleri,

Benzersiz bir hikaye
İnsanı insan yapan, benzersiz ve muhteşem bedenimizin en kapsamlı hikayesi 'İnsan Atlası', ilk bölümüyle bugün NTV'de.
Güncelleme: 00:06 TSİ 05 Haziran. 2011 Pazar
İSTANBUL - BBC’nin 2011 yapımı olay belgeseli “Inside The Human Body”, bu akşam NTV Belgesel Kuşağı’nda başlıyor. Belgesel, NTV ile birlikte yüksek çözünürlük kalitesiyle HD-en’den de yayınlanacak (HD-en, D-Smart HD 116. kanalda).

İnsan bedeni üzerine daha önce hiç görmediğiniz ölçekte yapılan bu çalışma, bizi biz yapan benzersiz ve muhteşem bedenimiz hakkında bugüne kadar anlatılmış en kapsamlı hikayedir. Nefes kesen CGI, bedenimizin farklı parçalarının nasıl ve neden dönüştüğünü göstermek için izleyenleri insan bedeninin içinde bir yolculuğa çıkartıyor. Sıradışı bilimsel görüntüler ile insan bedeninin en olağan dışı ve en garip işleyişleri saniye saniye gözler önüne seriliyor. Hiçbirimizin farkında bile olmadığı unsurları açığa çıkartarak, tüm dünyadaki insanların görüntüleriyle deneyimlerimizin evrenselliğini örneklerle ortaya koyuyor.

İnsan davranışları süper yavaş çekimde gösterilirken, bazılarımızın nasıl muhteşem şeyler yapabildiğini, nasıl inanılmaz yerlerde yaşayabildiğini ve psikolojilerini nasıl limitlerine kadar zorladıklarını daha net anlamamızı sağlıyor.

Biz insanları dünyanın en başarılı canlısı yapan benzersiz makinenin hiç bir yerde göremeyeceğiniz hikayesini kaçırmayın…

İnsan Atlası, saat 21:00, tekrarı bir sonraki hafta C.tesi 14:15’dt.
yani 11 haziran da mutlaka tekrarını izleyin, inanılmaz güzel bir belgesel , konuyla ilgili fikirlerimiz de de bir çok değişiklik yapacağı kanısındayım
sevgiler...saygılar...
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: Alşah - Haziran 07, 2011, 10:51:19 ös
        Sayın AQUA,  açıklamalarınız için teşekkür ederim.  Zaman içinde  sitemizdeki bazı arkadaşlar sanırım görüşlerini değiştireceklerdir ama biraz zamana ihyiyacımız olduğunu düşünüyorum.
       Saygılra -sevgiler.
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: Hacamat - Haziran 07, 2011, 11:09:47 ös
Sayın AQUA,
Siz benim, H.Y gibi bir düşünce yapısından yola çıkıp konuyu değerlendirdiğimi düşünüyorsunuz ve yanılıyorsunuz. Benim bahsettiklerim, bu tarz insanların kitaplarında  konusu olamaz. NTV yayınlarında bile konusu olamaz.Ben size bu güne kadar, bu konu hakkında hiç düşünmediğiniz, bilimsel nitelikte veriler öne sürüyorum. Siz , ya bunları ilk duyduğunuz için idrak edemiyorsunuz, yada yazdıklarımı okumuyorsunuz. ( Biraz iddalı konuşmak istedim de :) ) . Mutasyonla alakalı yazdıklarınız bilgi fakirleri için güzel bilgiler, fakat beni doyurmuyor. Bakın ben sizlere, hiç bir yerde duyamıyacağınız, akıl almaz, düşünce fırtınası oluşturacak misaller ve örnekler veriyorum, İnsanlığın tür değiştiremiyeceğiyle alaklı.Hiç duyulmamış mevzulardan bahsediyorum. Siz hiç bir tanesine cevap yazamadan, kendi fikrinize geçiyorsunuz. Önce verdiğim sorulara yanıt bulun lütfen. Sordum, tekrar soru kıvamına dönüştürüp birdaha soruyorum. bakalım NTV yayınları bu soruya yanıt vermiş mi?

İlk doğduğunda insan ciğerleri yandığı için çığlık atarak ağlar. Bu ağlama ''sözde evrim'' geçirdiysek, neden hala devam ediyor ?

Bu soru ne H.Y nın aklına gelir, nede NTV de ''İnsan atlası'' belgeselinde konusu olur. Bu tarz çıkışları Hacamat yayınlarından okursunuz :) 



Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: Hacamat - Haziran 07, 2011, 11:11:05 ös
eyvah sayın Alşah ben yazımı hazırlarken ileti atmışsınız ,lafım kesinlikle size değildi...
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: shakespeare - Haziran 07, 2011, 11:15:52 ös
İnsanlar neden ağlar?
Yapılan araştırmalara göre insannın 3 farklı tür gözyaşı ürettiği ortaya çıktı.
 
Doğumlarda, ölümlerde, iyi veya kötü haberlerde, bazen bir film izlerken, gözyaşlarımız süzülüveriyor... BBC Focus dergisi, işte bu gözyaşlarıyla ilgili bilinen ve bilinmeyen bazı gerçekleri derledi.

Dergide yer alan habere göre, 3 farklı tür gözyaşı üretiyoruz. Temel gözyaşı göz küresini yağlıyor ve onu kayganlaştırıyor. Bu gözyaşları bir günde sürekli olarak yaklaşık 300 ml üretiliyor. Refleks gözyaşları ise fiziksel veya kimyasal uyarana karşı tepki olarak üretiliyor ve tahriş eden nesneleri gözyaşlarıyla uzaklaştırıyor. Üçüncü tür gözyaşı ise duygularımızın yoğunluğuna bağlı olarak oluşuyor. Bu beyinde bulunan ve gözyaşı bezlerine nörotransmiter gönderen kraniyal siniri harekete geçiriyor ve aynı zamanda gözyaşının akışını artırmak için hazır bulunan yüzdeki kan basıncını artırıyor. Duygusal gözyaşları yüksek seviyede manganez ve prolaktin (normalde insanlarda süt üretmek için mamal bezleri harekete geçiren) hormonu içeriyor. Ağlamak bizi içimizdeki endişelerden uzaklaştırıyor. Ağladıktan sonra ferahlar, içimizdeki kargaşayı akışına bırakır ve dikkatimizi zihinden uzaklaştırıp fiziksel olana odaklarız.

sevgiler...saygılar...
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: Alşah - Haziran 07, 2011, 11:17:58 ös
         Sayın Hacamat , zararı yok. Ben sizi anlıyorum. Daha önce de belirttiğim gibi çok ilginç  fikirleriniz var. Biraz da bilimsel verilerle fikirlerinizi  destekleseniz , bence daha iyi  olur.
         Saygılar-sevgiler.
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: Hacamat - Haziran 07, 2011, 11:23:19 ös
Şaka gibi,
Sayın sahnesarsan, Sahnemi sarsmışsınız, lütfen ne alakası var ben ilk doğum esnasındaki ağlamadan bahsediyorum.
Evrim geçirdiysek, artık böyle bir ağlamanın  da olmaması gerekmez mi? Ben sizi de anlıyoprum, çünkü ilk kez duyuyorsunuz bu tarz şeyleri haklısınız ama.
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: AQUA - Haziran 07, 2011, 11:54:30 ös
Sn Hacamat,
Oksijensiz solunuma  geçecek  düzeyde evrimleşirse bir gün  doğduğunda ağlamayıda  keser.:)
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: Hacamat - Haziran 08, 2011, 12:35:56 öö
İnek vs. oksijensiz doğmaya evrim geçirmemiş, fakat hiç değilse doğduğunda dünyaya uyumlu doğuyor ( zırlamıyor :) ). Biz milyon yıldır daha havasına alışamadığımız dünyada evrim geçirelim diye bekliyoruz. Konuya tersten bakıyorum, sizde öyle bakın sayın AQUA
Tüm canlılar besin olarak tek çeşit beslenir ve yapıları bizden katbe kat güçlüdür. ''İnek'' demişken devam ettiriyim. İnek, sade bir ot yer ve tarla sürer. Biz herşeyi yiyoruz, hatta ne bulursak yiyoruz ,o da yetmiyor herşeyi karıştırıp adına ''türlü'' dediğimiz türlü yemeğini bile yiyoruz fakaaaat, iki poşet taşıdığımızda bel fıtığı oluyoruz.
Bana aşı olmayan tek bir insan gösterin. Milyon yıldır bu kadar kötü evrim geçirdiysek, milyon yıl önce atalarımız doğar doğmaz ölmesi lazımdı sözde evrim mantığına göre. Hiç birisine yanıt veremezsiniz.... Teslim olun artık :)
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: AQUA - Haziran 08, 2011, 12:47:53 öö
Sn Hacamat,
Şu anda ot yiyip, tarla sürüp sırtınızda  yük taşımak  yerine  bilgisayarınızın  basında  oturup  bana bunları yazabiliyorsanız  evrim geçirmişsiniz  demektir.
Saygılarımla
AquA
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: Alşah - Haziran 08, 2011, 12:50:03 öö
       Sayın Hacamat, doğarken hiç ağlamayan bir çok  insan vardır. Bu arada sadece doğumla değil, yumurtadan çıkan da bir çok canlı türü vardır. 2-3 milyar yıl önce  insanın dünyaya nasıl geldiği  bilimsel olarak henüz kesinlik kazanmamıştır. Bilim, bir çok deneylerle bu sürecin başlangıcını araştırmaktadır. Gelişmiş ülkeler  bu araştırmalar için milyonlarca dolar harcamaktadır. İneğin ot yemesi, arslanın et yemesi, insanın hem et hem ot yemesi, evrimleşme süreci içinde  mevzubahis bile edilemeyecek konulardır.
       Bir tırtılın nasıl muhteşem bir kelebek olduğunu, bir iribaşın nasıl bir  kurbağa olduğunu  biraz incdeleyin bakalım karşınıza ne çıkacak.
       Saygılar-sevgiler.
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: Hacamat - Haziran 08, 2011, 12:55:22 öö
Demekki ben evrim geçirmemişim, teknoloji evrim geçirmiş bu mantıkla bakarsak. Teknoloji ilerlemeseydi sice ben sadece ot yiyerek tarla sürebilirmiydim...Hiç bir dayanağınızın olmadığını görün artık.
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: Alşah - Haziran 08, 2011, 01:00:20 öö
    Sayın Hacamat, tırtıl ile kurbağayı hiç anlatmamışsınz.
    Saygılar-sevgiler.
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: Hacamat - Haziran 08, 2011, 01:12:14 öö
Sayın Alşah
Canlıların beslenmesi nasıl evrim sürecinde mevzu bahis edilemez?. Besin bir canlı için olmazsa olmaz bir şeydir. Lütfen yapmayın. Sırf, kendi fikrinizi  kanıtlamak için  önemli olanı önemsiz gösterme çabası niye? İnsan ağlamadan dünyaya gelemez. Sitemizde Dr. var mı? İnsan doğduğunda ağlamazsa şayet, nefes alamaz Dr. zorla ağlatır Lütfen illa insanın evrim geçirdiğini kanıtlamak için bilgileri çarptmayın... Tırtılla kurbaya da gelicem, önce önümdeki malları satayım da :) daha bunları satamadık :)
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: Alşah - Haziran 08, 2011, 01:17:03 öö
         Sayın Hacamat,  Hayırlı pazarlar.
          Saygılar-sevgiler.
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: AQUA - Haziran 08, 2011, 01:17:08 öö
Sn Hacamat,
Anlamak  istemeyene hicbir seyi anlatamazsın.Evrim  geçirdiğimiz  gerçeğini  kabul  etmiyorsanız merak ediyorum siz nasıl  değerlendiriyorsunuz bu süreci?
Saygılarımla
AquA
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: Hacamat - Haziran 08, 2011, 01:36:16 öö
Sayın AQUA,
.Ben anlamak istiyorum , banakalırsa siz anlamak istemiyorsunuz. ortaya net bilgi koyamadınız. Nasıl anlamamı beklersinizki. Tam tersi ben bir çok örneklerle, bilgilerle doldurdum. Sonuçta anlamayan ben oldum, insaf :)

Tersten bakalım konuya, Biz dünyaya insan gibi geldik, fakat dünyanın elverişsiz koşulları  bizi hayvana benzetti. Böylesi bir evrim olamaz mı?
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: Hacamat - Haziran 08, 2011, 01:40:33 öö
Tersi durumuda bilimsel kanıtlarla ortaya koymak mümkün Darwin,tersini deseydi şimdi bunu tartışıyor olurduk...
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: AQUA - Haziran 08, 2011, 01:41:45 öö
Sn Hacamat,
Sizce  nasıl  yaratıldık ve bu kadar  farklı  ırk sizinde  seçebileceğiniz sekilde (insan ırkından   bahsediyorum cekik,zenci,sarı..vs)nasıl  olduğunu düşünüyorsunuz?Bana neye  inandığınızı  söyleyebilirseniz onca yapılan bilimsel  açıklamayı,  neden anlamak  istemediğinizi  size  izah edebilirim.
Saygılarımla
AquA
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: Hacamat - Haziran 08, 2011, 01:58:20 öö
Sayın AQUA, çelişiyorsunuz. Bana siz söyleyin bilimsel verilerle çekik gözlü nasıl evrim geçirdi, siya tenli nasıl evrim geçirdi. Siz ,daha konuyla alakalı eleştiri dışında bir şey getirmediniz ki.  Buyrun önce siz konuya ''dolu dolu'' kendi görüşlerinizle bi girin. Belki ben teslim olurum.
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: Hacamat - Haziran 08, 2011, 09:20:22 ös
Hiç biriniz net açıklıkla, savunduğunuz fikri ortaya koyamıyorsunuz. Ben Darwin'in kitabını okudum, ama esas sizin okuduğunuzu düşünmemeye başladım. Bir fikri savunurken, savunduğunuz fikre özen gösterin bari. Kulaktan duyumlarla ezberlediğiniz 2-3 şeyi tekrar ederek görüş
savunulmaz...
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: smyrnali - Haziran 08, 2011, 09:39:58 ös
sn hacamat..
yaratım...mutasyon ... evrim kelimelerini tek tek inceleyip  sonra tartısma yapsak nasıl olur?
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: asimov - Haziran 08, 2011, 10:33:50 ös
Sayın üyeler bence bira kör dövüşü yapıyorsunuz sanki. Bir bilimsel düşünceyi gerçek yapan geniş halk kitleleri tarafından anlaşılabilir olması değil bizzatihi gerçek olasıdır. Bugün Dünya üzerindeki insanların çoğunluğuna Einstein ve Darwin'i  sorsanız az veya çok tanır. Peki görelilik teorisi nedir derseniz yine birşeyler söyler ancak gerçekte görelilik teorisini anlayabilen kim vardır Dünya'da. Mümkün değil bunu ben değil Richard p Feynman (Nobel ödüllü fizikçi) söylüyor. Görelilik teorisini Dünya'da 3 kişinin anladığını kuantumu ise kendisi dahil hiçkimsenin anlayamadığını esprili bir dille söylüyor. Evrim teorisine gelecek olursak Darwin evrimden bahseden ilk kişi değildir hata dedesi Erasmus Darwin de evrim kitabı yazmıştır. Ancan Charles Darwin'in diğerlerinden farkı gözleme, fosillere ve bilimsel temellere dayalı bir teoriyi uzun yıllar yayınlamaktan çekinerek ortaya koymuştur.
Belki de Wallace'ta aynı sonuçlara ulaşmasaydı yayınlamakta acele etmeyecek belki gelecek kuşaklar onun ölümünden sonra yazdıklarıyla yetineceklerdi.

Charles darwin 5 yıl süren gemi yolculuğuna çıkarken resmi bir görevi yoktur. Çünkü o zamanlarda gemi doktorları bu işi yapıyorlardı Ayrıca Darwin'in biyoloji vaya benzeri bir bilimle ilgili bir diploması yoktur. Kendisi rahiptir. Burada gezinin detaylarına giremeyeceğim ama gemi doktoru onları Güney Amerika'da terkedince Darwin onun yerine getirilmiştir. Bu gezide Darwin incil de yaılanları ispatlamak için bu geziye katılmıştır. Bir başka anlatımla Darwin henüz agnostik değildir hatta İngiltere'ye dönene kadar hiç şüphe duymamıştır. Burada topladığı örneklere İngiltere'ye yollayarak bilim adamları ile bunları paylaşmıştır. Gezi bittikten sonra 1859 yılına kadar gezi notlarını düzenlemiş ilk anlarda dikkatini çekmeyen bazı durumlar sonradan türlerin nasıl çoğaldığı ve farklılaştı konusunda onda yeni fikirler doğurdu.
Mendel ile Darwin aynı dönemde yaşamışlardır. Ancak Darwin ne yazıkki onun kalıtım ile ilgili makalesini okumamıştır. Çünkü kendisi de bireylere (türlere) ait özelliklerin yeni nesillere nasıl aktarıldığını bilememenin sıkıntısını yaşamıştır.

Darwin sayısız makale yazmıştır. Sonradan öngördüklerinin bir kısmı gelişen bilgi ve teknoloji ile birlikte revize edilmiştir. Bilim  ve din üzerine etkisi büyüktür. Biyoloji, bilim tarihi ve jeoloji okumayanların teorisini anlaması mümkün değildir. Anlamış gibi yapabilirsiniz. Yapabiliriz. Evrim ispatlanmıştır. Mikro düzeyde Makro düzeyde. Sıçramalı, sıçraması ne derseniz deyin. Maymun ve insanı işin içine karıştırın.

Bilim artık dogmatik düşünceden sıyrılmıştır. Bunu Darwin yıkmıştır, Kepler yıkmıştır ve diğerleri.

Bu konu foruma sığmayacak kadar geniş.

Herkese saygılar sunarım.
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: Hacamat - Haziran 08, 2011, 11:06:10 ös
''Komplo teorisi'' kurasım geldi.
 sayın asimov, yazınızı okuduğumdan sebep
 Hiç bir bilgi öne sürmeden, (Darwin teorisi ) konu hakkında formda yazanların bu teoriyi savunuyor olmaları bana zorla komplo teorisi ürttirdi. ''İnsaf'' diyorum. Başka bir şey demiyorum.
''Ee'' Diyorum ''Darwin teorisini bir anlatın'' diyorum.  ''Yoo anlatamayız, bu forum a sığmaz taşar'' diyorsunuz bu ne şimdi?
Bilim, önceden dogmatik düşüncelere mi sahipti? hem ne alaka... yine ''insaf''
''Darwin sayısız makale yazmış'',  eee, mesela en çarpıcı bir örnek verin makaladen. ''Yok ,veremeyiz taşar''
nerdeyse her sorulara şöyle yanıt vereceksiniz.  ''Hiç, öyle işte'',peki bu niye öyle? ''Hiç ,öyle işte'' şu niye böyle '' Hiç ,öyle işte
Allahtan, aralara ''bilim'' falan yazıyorsunuzda içi dolu gözüküyor okunduğunda.
Komplo teorimide şimdi buraya yazmıyım. Forumdan taşar.
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: Mustafa Kemal - Haziran 08, 2011, 11:13:28 ös
Sn. Hacamat,

Sadece sizin bildiğiiz bilgi nedir siz paylaştınız mı? Bebekler doğunca ağlar dışında... Ki ağlamaz! O eylemin adı ağlamak değildir. Nefes alırken çıkan sestir. Istakozlar da haşlanırken ağlamaz... O ses kabukların arasında dolaşan buhardan gelir. Ayrıca timsahlar da ağlamaz... Önce ağlamak nedir bir öğrenin.

Peki bu sesin 3 milyon yıl önce de çıktığına emin misiniz? Eminseniz nasıl? Yoksa sadece size satışı yapılan son derece bilimsel bir dergide mi okudunuz?

Biraz ciddiyet lütfen artık...
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: asimov - Haziran 08, 2011, 11:27:19 ös
Sayın Hacamat kusura bakmayın ama yazınızdaki  seviyeyi çok düşük buldum. Ayrıca yazdıklarım şahsınıza yönelik değil. Niye bilim falan yazıyorsunuz içi dolu gözüküyor okunduğunda diye hakaret ediyorsunuz. Sizin uzmanlık alanınız nedir bilemiyorum ancak burada bir bilim dalı size öğretilecek değil herhalde. Buna zaman ve imkan yok. Lütfen iyi niyetli yazın.
Sayısı makalesi makalesi var yazmışsınız kaynak gösterebilir misiniz? diye bende size yanıt yazayım. Benim zaten amacım bu değil lütfen kibarlığı elden bırakmayınız. Bi zahmet kitap okuyunuz.

Çok merak ettiyseniz Charles Darwin'in makale listesini Haluk Ertan'ın Biyolojik Evrim Kuramının arkasındaki yaşam Charles Darwin adlı kitabında sayfa 263-302 arasında bulabilirsiniz.

Saygılar...
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: Hacamat - Haziran 08, 2011, 11:31:26 ös
(Bebekler doğum esnasında ağlar)Böyle bir yazı, teoriyi çürütme adına okumadım. Hele dediğiniz nitelikteki kitapları hiç almadım. Elime geçersede mangalı tutuşturmak için kullanırdım heralde., eğer daha önce bu yazılmışsa bana yakışmamış, Ozaman misalleri çoğaltırım, gerçi çok örneklerle,misallerle bu başlıkta anlattım demek okunmamış.
Evrimin denildiği gibi ''tür değiştirme'' boyutunda olduğunu düşünmüyorum. Neden düşünmediğimi bir çok örneklerle belirttim. Hiç bir yerde bu örneklemelerin ''ö'' sünü bulamazsınız.
Bebek ağlaması, başka kişilerce kullanıldığından uzatmak istemiyorum, fakat yetişkin kişi bile nefes alırken duyulmuyorda minnacık bebek, resmen çığlık atıyor ve siz buna ''nefes alırken çıkardığı ses'' diyorsunuz. İlginç
Daha konu savunucularından, bir bilgi kırıntısı ortaya konulmadı.Ben, beşe - tekim, benden bilgi istiyorsunuz. Hele siz bir açıklayın, ben peşinden gelirim.
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: Hacamat - Haziran 08, 2011, 11:41:03 ös
Sayın asimov, ben size hakaret etmedim. ''yazıların içini doldurun'' demenin nesi hakaret, sizde gerçekte, hakaret oalrak algıladığınızı düşünmüyorum. Sizin nasıl zamanınız yok yazamıyorsunuz konu hakkunda bilgileri. Benimde zamanım yok yazarken inceltmeye. Seri yazıyorum... yanlış anlaşıldıysam özür dilerim.
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: AQUA - Haziran 08, 2011, 11:42:24 ös
Kişisel  tartışmaları  kimin haklı kimin haksız kimin  neyi  anladığını bir kenara bırakırsak genom projesi ve  olabilecek sonuçları  üzerinde düşünmek  daha faydalı  olacaktır kanaatindeyim.

Genom Projesi

Genetik bilimciler için heyecan verici günlerin yaşandığı bir dönemde bulunmaktayız. Bunun en önemli nedeni kuşkusuz İnsan genom Projesinin tamamlanmasına tanık olmamızdır. DOE (Amerikan Enerji Dairesi) ve NIH (Ulusal Sağlık Örgütü) gibi Amerikan kurumları tarafından resmi olarak 1990’da başlatılan projeye bu kurumların dışında çeşitli ülkeler (Avustralya, Brezilya, Kanada, Çin, Danimarka, Fransa, Almanya, İngiltere, İsrail, İtalya, Japonya, Hollanda, Kore, Meksika, Rusya, İsveç) ve Celera, IBM, Compaq, Dupond gibi firmalar da katılmış ve ortalama yılda 200 milyon dolarlık bir bütçe ile desteklenmiştir.
İnsan Genom Projesi 100.000 olduğu tahmin edilen insan genlerinin yapılarının, genomdaki yerlerinin ve fonksiyonlarının anlaşılabilmesi için insan genomunu oluşturan 3 milyar bazın diziliminin belirlenmesi için başlatılmıştır. Bu proje ile gerçekleştirilmek istenen temel hedefler insan genomunun ayrıntılı analizinin yapılmasının yanısıra;
Çeşitli model organizmaların (Drosophila melanogaster - meyva sineği, Caenorbabditis elegans - bir nematod, Escherichia coli - bakteri, Saccharomyces cerevisiae- maya, Arabidopsis thaliana - tere bitkisi) genetik haritalarının ve nükleotid diziliminin yapılması,
4000’den fazla genetik hastalığın moleküler temelinin anlaşılması ve tedavisi,
Genom bilgilerinin toplanması ve dağıtımı,
Konunun etik, yasal, ve sosyal yanlarının ortaya konması ve gerekli tedbirlerin alınması,
Genom haritalamaları için gerekli teknolojinin geliştirilmesi ve transferi olarak belirlenmiştir.
Projenin gelişim süreci içinde, 22. insan kromozomunun haritalanmasının Aralık 1999’da, Drosophila melanogaster’in Mart 2000’de, Nisan 2000’de 5., 16.,19. ve Mayıs 2000’de 21. insan kromozomlarının haritalanmasının tamamlanması izlemiştir. Haziran 2000’de dönemin ABD başkanı Clinton’un insan genom haritasının %90’ından fazlasının tamamlandığını duyurmasını takiben içinde yaşadığımız günlerde, planlandığından iki yıl önce insan genomunun kaba haritasının tamamen yapıldığı açıklanmıştır. Böylece insanın saç renginden, boy uzunluğuna, çeşitli hastalıklara yatkınlığından, zeka düzeyine kadar tüm özelliklerinin şifresini taşıyan kalıtsal materyalindeki (DNA) genetik bilginin temelini oluşturan nükleotidlerinin dizilimi belirlenmiştir. Bu temel bilginin ortaya konulmasını takiben tamamlanacak aşamalar şöyle sıralanabilir:
1) İnsan genomundaki bireysel farklılıkların bulunması: Elde edilen veriler DNA bilgisinin %99’undan fazlasının tüm insanlar için ortak olduğunu ortaya koymuştur. DNA’nın nükleotid dizilimindeki çeşitliliğin belirlenmesi ile bireyler arasındaki farklılıklar, kanser, diyabet, çeşitli dolaşım ve mental hastalıklar gibi birden fazla genin etkili olduğu hastalıkların genetik temelleri anlaşılabilecektir.
2) Halihazırda DNA tanısı yapılabilen Alzheimer, Kistik fibroziz, Duchenne kas erimesi, hemofili, fenilketonüri, orak hücre anemisi, Akdeniz anemisi, çeşitli kanser türleri (meme, kolon, ovaryum) gibi hastalıklara ilaveten 4000’den fazla olduğu düşünülen genetik hastalığın tanısı için test sistemlerinin oluşturulması.
3) Haritalanan genlerin fonksiyonlarının anlaşılabilmesi: Kullanılmaya başlanmış olan DNA çipleri yoluyla gen ürünlerinden (mRNA, proteinler) yararlanarak genomda fonksiyonu bilinmeyen gen dizilerine fonksiyon bulunmasına olanak veren mikrodizilim (microarray) teknolojisinin hız kazanması.
4) Farklı canlı grupları arasında genomun nükleotid diziliminin karşılaştırılması: İnsanda gen ve gen karşılığı olmayan DNA dizilerinin anlaşılması için farklı canlı gruplarının genom haritalarının karşılaştırılmasından yararlanılır. Ayrıca farklı türlerin gen ve gen olmayan dizilerinin karşılaştırılması evolüsyon çalışmalarında da türlerin evrimi açısından son derece belirleyici olacaktır.
5) Genom bilgisinden yararlanarak kişiye özel ilaç geliştirilmesi, hastalık yatkınlığının ve ilaçlara olan duyarlılığının belirlenmesi.
6) Elde edilen genom bilgilerinin kötü amaçlar için kullanılması, ayrımcılığa neden olmaması için etik, sosyal ve yasal düzenlemelerin oluşturulması.
7) Genom karşılaştırılması ve genlerin fonksiyonlarının anlaşılması çalışmaları için etkin bilgi ağlarının (biyoinformatik) kurulması.
Bu projeden ortaya çıkan teknolojilerin ve bilgilerin, özel sektöre lisansla transfer edilerek, biyoteknoloji endüstrisinin gelişmesini hızlandırmada, yeni ve orijinal tıbbî uygulamaların kullanıma geçirilmesinde alt yapı olacağı tahmin edilmektedir. Projeyi Amerika Birleşik Devletleri adına yürüten kurum, Milli Sağlık Enstitüsü İnsan Genomu Araştırma Enstitüsü'dür.

Bu projenin tamamlanmasıyla ortaya çıkması muhtemel faydalar
Moleküler Tıpta
5.000 kadar olduğu bilinen genetik hastalıkların teşhisinde oldukça yüksek seviyelerde iyileşmelere yol açılabilecek, genetik bakımdan belli hastalıklara meyilli olanların daha erken safhada tespiti mümkün hâle gelebilecektir.
Daha hususî ve yan tesirleri az olan, hedefe yönlenmiş ilâç üretimi mümkün hâle gelecek, gen tedavisi bir çok hastalık için kullanılabilir hâle gelecektir.
Her biri başlı başına birer sanat eseri olan bakteri, mantar, tek hücreli hayvanlar gibi mikroorganizmaların genomlarının deşifre edilmesiyle, yeni alternatif biyoyakıt kaynakları keşfedilebilecektir. Çevredeki kirleticileri belirlemek için genom dizi tayinleri tam olarak tespit edilmiş model mikroorganizmaların genomları değiştirilerek, çevre kirliliğini gösteren ikaz lâmbaları olarak kullanılabilecektir. Toksik (zehirli) atıkların, genetik yapısı, hususî olarak plânlanıp dizilmiş mikroorganizmalar tarafından; emniyetli, ucuz ve hızlı bir şekilde temizlenebilecektir. Biyolojik ve kimyevî silahlara karşı mikroorganizmaların kullanılması söz konusu olabilecektir.
Doku ve organ nakillerinde, doku uygunluğunun tespit edilmesinde iyileşmeler sağlanacaktır. Tahılların, sebze ve meyvelerin, evcil hayvanların, soyağaçlarını çıkarmada ve iyi vasıflara sahip damızlık fertleri belirlemede kullanışlı yeni usûller ortaya konulacaktır. Yenilen gıdaların kalitesini belirlemede de yine bu genom bilgisinden istifade edilebilecektir.
Risk değerlendirmesine katkı
Düşük dozda radyasyona maruz kalmanın ve gıdalarda kansere sebep olan kimyevî toksinlerin insan sağlığına olan mutasyon yapıcı tesirlerini değerlendirmede gelişmeler sağlanacaktır. Ayrıca nesilden nesile geçen (kalıtılabilir) mutasyonların ebeveynlerden yavrulara geçme riskini azaltmak mümkün hâle gelecektir.
Biyoarkeoloji, ve İnsan Göçleri konusunda yapılan çalışmalara faydası
Değişik sülâlelerin cinsiyet hücrelerindeki mutasyonları takip ederek soy ağacı kütükleri daha sağlıklı şekilde yapılabilecektir. Mitokondrilerin DNA'larındaki belli gen gruplarının dağılım desenlerini esas alarak, insan ve hayvan topluluklarının ilk yaratıldıkları odak noktaları ve tarih içindeki göçlerini araştırma çalışmaları ciddi şekilde çözüme yaklaşabilecektir. İnsanın soyağacını çıkarmada erkeklerdeki Y kromozomunda bulunan mutasyonların veya tek nükleotid değişimine bağlı çeşitleri incelemek de mümkün hâle gelecektir.
Adlî tıpta kullanılması
Her türlü cinayetlerde ve adlî vakalarda, failin geride bıraktığı hücre örneklerinden, herkesin kendine has olarak yaratılmış DNA programını kullanarak gerçek suçluyu belirleme imkânında büyük ilerlemeler olacaktır. Analık-babalık, velâyet ve miras davalarındaki ihtilafların çözümünde inkârı mümkün olmayan sağlam deliller ortaya konulacağı için, büyük kolaylıklar yaşanacaktır.
Hayvancılık, ziraat ve biyo-endüstri sahasında yapacağı katkılar
Hastalıklara, zararlı böceklere, kuraklığa ve tuzluluğa dirençli bitki türleri geliştirmek.
Daha sağlıklı, daha verimli ve hastalıklara dirençli çiftlik hayvanları elde etmek.
Gıda değeri yüksek sebze, meyve ve süt üretmek.
Ziraî zararlılara karşı, seçilmiş model organizmalara biyopestisid (tabiî böcek öldürücüler) ürettirerek, tabiatı zehirlemeden mücadele etmek.
Bugün yenilmeyen değişik sebze ve meyvelere müdahale edilerek, onları da insanlık için yenilebilir bitkiler hâline getirmek.
Koyun ve inek gibi, hayvanların süt miktarı artırılabileceği gibi, etlerinin ve yünlerinin hususiyetleri değiştirilebilir. Çevre temizliğinde kullanılacak şekilde, çeşitli bitkileri genetik olarak değiştirmek mümkün olabilir; havayı, suyu ve toprağı, dolayısıyla gıdaları kirletebilen bakteri ve diğer organizmaların erken dönemde daha sağlıklı şekilde tespiti mümkün hâle gelebilir.
Bütün bu beklenen faydaların ortaya çıkması, büyük bir ekonomik faaliyet alanının ve endüstrinin doğmasıyla mümkün olduğundan, bundan böyle 21. yüzyılın kritik teknolojisi, demir ve metale bağlı gri teknolojiler değil, canlıların genom bilgisini kullanmaya bağlı model organizmaların, birer fabrika olarak kullanılacağı gen teknolojileri olacak denilebilir.
Kaynak:
İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü Biyoteknoloji ve Genetik Mühendisliği, Araştırma ve Uygulama Merkezi



Saygılarımla
AquA
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: enelsır - Haziran 08, 2011, 11:54:53 ös

 Bir de bu konunun hangi tarafıyla tartışıldığını düşünelim isterseniz. Şimdi elimizde bir teori var. Adı üstünde teori ( her ne kadar benim için bir teorinin ötesinde olsa da). Yanlış anlaşılmamak için baştan söyleyeyim: bu teorinin doğruluğuna inanıyorum. Fakat bu iletiyi yazışım onu savunmak adına değil ( teori kendi savunmasını kendi yapıyor). Ben başka bir tarafıyla ele almak isterim.

 Evet bu bir teori, doğal olarak karşı çıkanlar , kabul etmeyenler var. Saygı duyarım. Fakat konunun hangi yönüyle ele alındığı tartışmayı netleştirir ve güzelleştirir. Mesela karşı çıkanlar neden karşı çıkıyor? Bu karşı çıkış din temelli bir karşı çıkış mı? Bu teoriyi Tanrı varlığına inaçları sebebiyle ve bu inancın karşısında gördükleri için mi karşı çıkıyorlar? Sebebi buysa bence rahat olsunlar. Çünkü bu teori bırakın Tanrıyı yok saymayı , bizzat kanıtlar bile ( bi dakka! bi dakka! bana göre öyle). Bu konu da çok şey yazabilirim ancak forumumuzun üyelerinden sayın Popperist bu konu da o kadar güzel bir yazı yazmıştı ki, altına imzamı atmak bana yetiyor. Dileyen okuyabilir.  http://www.masonlar.org/masonlar_forum/index.php?topic=7525.0. (http://www.masonlar.org/masonlar_forum/index.php?topic=7525.0.)

 Yok eğer bu karşı çıkış bilimsel temelli bir karşı çıkışsa o hal de bunu bilimsel verilerle ortaya koymalılar... Bekliyoruz.

 Saygılarımla.
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: Mustafa Kemal - Haziran 09, 2011, 12:06:15 öö
Sn. enelsır,

Bilimsel tabi, ama o bilimi henüz sadece 1 kişi biliyor :)
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: asimov - Haziran 09, 2011, 12:09:33 öö
"Bilim, önceden dogmatik düşüncelere mi sahipti? hem ne alaka"
son bir şey daha yazayım başka bir şey yazamayacağım. Sayın Hacamat'ın  bu söz bence çok önemli çünkü 17. VE 18. yy'da doğa bilimleri ile uğraşanlar ki o zamanlarda sistemetik bir bilimden söz edemiyoruz  hep din adamlarıydı yani rahiplerdi. Bunun anlamı doğa olaylarının açıklanması ve doğrulanması için İncil deki hikayeler ve doğru kabul edilenler kullanılıyordu. Eğer incile uymuyorsa bu sakıncalıydı. Önceki yazımda da belirttiğim gibi Darwin'de bir din adamıydı yani diploması bu şekilde. Ancak bir ayrıntı vereyim kendisi bunu bir meslek olarak seçmek için değil de diploma almak için tercih etmiştir. Öncesinde tıp okumuş ancak yarıda kesmiştir. Kopernik'te bir din adamıydı. Güneş merkezli evren modelini öngören kitabını yaşarken bastırmaya cesaret edemedi. Tabi ki bilim dinin tekelindeydi. Yeryüzü şekillerinin oluşumu Tufan ile açıklanıyordu. Canlıların kusursuz bir şekilde bir defada yaratıldığı ve hiç değişmediği düşünülüyordu. Darwin seyahati sırasında Sili depremine tanık olur. Soyu tükenmiş canlı türleri bulur. Dağların yüksek kesimlerinde deniz kabukluları bulur. Bunlar dini öğretilere ters gelecek olaylardır. Ancak ilk anda ve hatta İngilteye döndüğünde bile hala inaçlıdır. Sonradan Agnostik olduğu söylenir.

Bilim tarihi bizim okullarımızda okutulmayan biar dderstir. Birkaç üniversitede Lisans düzeyinde eğitim veriliyor. Bilimsel düşüncelerin yapısı ve nasıl geliştiklerini anlamak çaba gerektiriyor. Ben 20 yıldır bu konuya ilgi duyuyorum. Benim anlatmak istediğim böyle bir forum ortamında ki ben çok sık girme şansım olmuyor ve çoğunlukla yazılanları okuyarak bilgilenmeye çalışıyorum. Bilgi birikimi ve teknik detaylar gerektiren konularda net sorular ve yanıtlar olmadan kimse kimseye yararlı olamaz.

Ne kadar ilginizi çeker bilemiyorum ama bana kısa ve net jeoloji, astronomi, coğrafya, bilim tarihi ile ilgili kısa yanıtlı olabilecek sorular sorarsanız ben size mutlaka yanıt verebilirim. Uygun  zamanlarda.

Saygılar...
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: AQUA - Haziran 09, 2011, 12:21:09 öö
Geriye dönük inanç, bilim hangisi tartışması  yerine ortada cevap bekleyen daha  büyük  sorular vardır.Genetik sifrelerin çözülmesiyle milyonlarca yıl  süren türün  ekolojik sisteme uyumu ve gelişimi esas almış mutasyon yerine  laboratuar ortamlarında yapılacak evrimlerin insanlığı bekleyen sonucları ne olacak? Hatta  bu sorulara örnek de verebiliriz.
1) Bunun için de kimler kişilere ait özel programı bilebilecek ve bu bilgiyi nasıl ve ne şekilde kullanacak?
2) Genetik programımızın gizliliği ne ölçüde korunabilecektir?
3) Bir kişiye ait özel bilgilere kimler sahip olacak ve kimler kontrol edilebilecek?
4) Ferdî genetik farklılıkların deşifre edilmesinin fert ve aile üzerindeki psikolojik tesirleri nasıl azaltılabilecek ve kişilerin belli genetik hastalıklara yatkınlıklarına bağlı olarak damgalanmalarının menfî tesirleri nasıl azaltılabilecek?
5) Ailenin özgeçmişine bağlı olarak belli bir hastalığının olup olmadığını tespit etmek için; bir genetik testin yapılması, isteğe mi bağlı olacak, yoksa herkes buna mecbur mu bırakılacak?
6) Belli toplulukların veya meslek gruplarının, belli genetik testlerden geçirilmesi ve ona göre plânlamaların yapılması ne kadar etik, ne kadar normal bir muamele sayılacak?
7) Hiçbir tedavi imkânının olmadığı hastalıklar için de, genetik test yapılması ve kişinin önceden bu hastalığını bilmesi doğru bir yaklaşım olacak mı?
8) Çocuk sahibi olup olmama veya çocuğun cinsiyetini seçme gibi, üremeyle ilgili problemler hangi ahlâkî ve insanî ölçülere göre çözümlenecek?
9) Gelecekte genetik hastalıkları tedavide ve önlemede kullanılabilecek gen tedavisinin uygulanma kriterleri neler olacak?
10) Gen tedavisini kullanarak genetik bakımdan iyileşme sağlandığını söylemek (boyu uzatmak, zekâyı, güzelliği geliştirmek gibi) etik açıdan kabul edilebilir mi?
11) Bu işi yaparken çok daha kötü neticeler ortaya çıkarsa bunun mesuliyetini kim taşıyacak?
12) Bu teknolojiyi kullanmanın mâliyetini kimler ödeyecek?
13) Sadece olanakları olanlar ve güçlüler mi bu teknolojilere erişim ve kullanım hakkına sahip olabilecek?
14) İnsan genomunun ham bilgileri üzerinden üretilecek yeni ilâçlar ve teşhis metotlarının mülkiyet hakları (patentler, ticarî sırlar, kopya hakları vs.) dahil ticarî kazanç ortamı olarak kullanılmasının ölçüleri neler olacak?
15) Gen dizilerine ve diğer canlıların DNA dizilerine ham, işlenmiş veya ayarlanmış şekillerde kimler sahip olabilecek ve müdahale edebilecek?
Saygılarımla
AquA
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: Prometheus - Haziran 09, 2011, 12:27:25 öö
Sayın enelsır,
O yazıda bir çok eksikler var. Evet Evrim teorisi Tanrı varlığı ile çelişmez ama, dinleri paramparça eder. Orada kitaplardaki yaratılıştan söz eder. yaratımın bir günde olmadığını mantıksız bir şekilde iddia eder. En basit örneği, kadının adem'in kemiğinden yaratılması bile yaratımın bir anda olduğunu ispatlar. Yoksa adem tek başına yıllarca dolaşmış dememiz gerekir. Nedense yaratımdaki 6 günü 6 milyon yıl yapma çabaları vardır ama bir türlü mantıklı şeyler çıkmaz.
Evet bana kalırsa evrim teorisi Tanrı varlığı ile çelişmiyor ama kimin Tanrısı ile çelişmiyor kurcalamak gerekiyor.

Sayın Hacamat, insan bedenindeki bir çok eksikleri görmeyip, evrimle alakası olmayan doğarken ağlamayı savunuyor. Ne garip:). Doğru soru sorabilmek çok önemlidir. Birazda dürüst olmak gerekir. Bir konu hakkında itirazınız varsa, önce siz sebeplerini ortaya koyacaksınız, hatta gerekiyorsa karşı tezinizi üreteceksiniz. Durup dururken armut piş ağzıma düş yok.(Sayın ADAM'ın dediği gibi) Siz araştıracak öğrenecek ve kavrayacaksınız. Burada kimse size bir şeyleri ispat etmek zorunda değildir. Ben bu konuda bir şeyler bilsem bile yazma gereği duymuyorum.
Sayın asimov'un dediklerine aynen katıldığımı belirtmek isterim. Ancak günün yazısını sayın Mustafa kemal yazmış :).


Saygılarımla...
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: Hacamat - Haziran 09, 2011, 12:33:59 öö
Sayın enelsır, bende sizin gibi düşünüyorum. Din hatta evrimi destekler ,örneğin eski insanların uzun ömürlü olduğundan bahseder. Bu bile tek başına evrimi desteklediğini düşünüyorum. Din uzmanı olmadığıma göre bu bakış açısıyla değerlendirmem .Dolayısıyla konuya din destekli bakmıyorum, bilgim eksik bakamıyorum.
Benim konuya bakış açım '' tür'' değiştirmenin imkansız oluşuyla alakalı. Yaradılış felsefesine aykırı, evrenin
ve eko sistemin kurallarına aykırı olduğunu düşünüyorum . Bunları onlarca örneklerle, bilimsel olarak ispatladım. Labarotoar ortamında size bunları anlatmaya çalıştım. ''Ayakkabı giyiyoruz'' dedim, ''soğukta üşüyoruz'' dedim. ''Hepimiz hastayız ilaçlarla, aşılarla sağ kalıyoruz'' dedim. vs İnsanlığın geldiği bu noktada, bu kadar ''acz'' içindeyken nasıl bir evrimden sözedebiliriz. Doğaya uyum sağlıyarak evrim geçirmemiz gerekirken ,neden sizin dediğiniz gibi uyum dışı evrim geçirilsin mantık ne?
Benim anlamadığım konu savunucuları henüz bir misal getiremedi. En son getirilen misaller İnsanın sağlığyla alakalı , artık hastalanma olmayacağıyla alakalı.
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: Alşah - Haziran 09, 2011, 12:52:27 öö
        Sayın Hacamat, yapmayın lütfen, size tırtıl ile kelebeğin ve iribaş ile kurbağanı misalini verdim, siz "acele etmeyin daha önümüzdeki malları satamadık " şeklinde yanıt verdiniz. Şimdi " misal vermediniz " derseniz, bu haksızlık olmaz mı?
        Bir de " beş kişiye karşı tek başınıza olduğunuzu " yazmışsınız, bu doğru değil. Şahsen, bu konuda  daha önceden hiçkimse ile istişarede bulunmuş değilim. Öyle zannediyorum ki sitemizde sizin gibi düşünen bir çok kişi olmasına rağmen nedense konuya girmek istemiyorlar.  Sonra bazı kitaplarla mangal tutuşturma fikriniz bence  hoş değil. Bu sözünüzü beğenmedim.
       Saygılar-sevgiler.
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: Hacamat - Haziran 09, 2011, 12:59:01 öö
Sayın Alşah okuduktan sonra, mangalda tutuştururum sizi mi kıracam :)
Siz ''tırtıl'' dediniz,''iri baş ve kurbağ'' dediniz ,fakat bunu kendiniz açıklamadınızki,sadece dediniz. Bir açıklayın bu durumun ''insanın tür değiştirmesi'' yle alakasını lütfen.
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: enelsır - Haziran 09, 2011, 12:59:18 öö
 Şimdi şu tümceye bir bakalım: Benim konuya bakış açım '' tür'' değiştirmenin imkansız oluşuyla alakalı.

 Sayın Hacamat, siz bu teorinin '' tür'' değiştirmekle alakalı olduğunu nereden çıkardınız? Lütfen önce bilelim sevgili Hacamat, önce bilelim. Savunmaya, tartışmaya nasılsa sıra gelir...Acelemiz yok.

 Saygılarımla.
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: Hacamat - Haziran 09, 2011, 01:02:35 öö
hele şükür sayın enelsır, buyrun öğretin.
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: AQUA - Haziran 09, 2011, 01:07:31 öö
Genetik  kodların değiştirilmesiyle, yeni türlerin ortaya  çıkışı (kısaca evrim ) laboratuar ortamında  yapılıyor zaten hala  neyi  tartışıyoruz. :) Bırakalım  bildiği  yada anlayabildiği kadarıyla kalsın.Herkes kabı  kadar alır fazlasını değil.Ne açıklama  yapılsa fazla  gelecek.Ama bundan sonra ne olacak bu konuda bir fikri  olan yokmu?
Saygılarımla
AquA
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: Prometheus - Haziran 09, 2011, 01:12:46 öö
Sizinde eklediğiniz gibi, insan genomu ile oynanacak ve bir çok soruna çözüm üretilecek. Belki komple bir insan üretmek yerine bütün beden parçaları lastik değiştirilir gibi değiştirilebilecek. Zaten insan bedeni yaklaşık 190 yıl yaşayabilecek kapasiteye sahiptir, ancak biz ufak ufak zehirleriz. Bunu bile sağlasalar bana yeter:)


Saygılarımla...
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: enelsır - Haziran 09, 2011, 01:24:39 öö
 Sayın Hacamat, sakın cevap vermeden kaçtığımı düşünmeyin ...Lakin ben evli bir erkeğim ve sevgili eşimle yarın sabah erkenden bir programımız var...Şimdi içeriden seslenişini duyuyorum da eğer yarın sabah uyanamazsam ve '' kusura bakma aşkım bir arkadaşa evrim teorisini anlatıyordum'' desem, inanın , beni sizin anladığınız kadar anlayacağını sanmıyorum ;D. Biram da bitti zaten. Müsadenizle ben kaçtım...Tartışmadan değil tabi ,forumdan. Beni anlayın lütfen :D. Buradayız nasıl olsa. Dedim ya acelemiz yok.

 Saygılarımla.

Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: Hacamat - Haziran 09, 2011, 01:29:09 öö
Labarotuarda ,bir insanı 5 başlı yaparsak doğal süreçte evrim mi olmuş oluyor sayın AQUA. Buradan evrime nasıl atladınız. Doğal süreçte evrimden bahsediyoruz sanıyordum. ''Kap'' değilde ''kazan'' diyelim isterseniz... :)
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: AQUA - Haziran 09, 2011, 01:40:31 öö
Sn Hacamat,
Aynı dilde  konuşmuyoruz  sanırım.Teşekkür eder size  iyi  geceler dilerim.İnanın neye inanıp neye  inanmadığınız  kısmıyla ilgilenmiyorum.
Saygılarımla
AquA
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: Mustafa Kemal - Haziran 09, 2011, 01:44:02 öö
Evrim 3-5 yılda olur mu? Yoksa binlerce, belki milyonlarca yıl mı gerekir?

3 Milyon yıl önce yaşayan primatlar ile günümüz insanı aynı mı? Verilecek tek örnek ayakkabı ve üşümekse, onların ayakkabıları ve paltoları var mıydı? Kıllar döküldüğü için üşümeye başlamış olmayalım?

Acaba insanlar renk renk mi yaratıldı? Yoksa daha fazla güneş alan yerlerdekiler daha mı siyah? Norveçlinin birisi Somaliye giderse zenci olması kaç sene sürer?

10 senedir scuba dalış yapıyorum hala solungaçlarım çıkmadı... Demek evrim yalanmış!!!

Evrim ne demektir lütfen okuyun, öğrenin, anlarsanız sonra sorularınıza cevap verecek çok kişi var burada  Sn. Hacamat...
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: shakespeare - Haziran 09, 2011, 01:46:21 öö
"ne kadar anlatırsan anlat karşındakinin anladığı kadarsın"     mevlana
bu makalenin konuyu her yönden kapsadığına inanıyorum , inanılmaz güzellikte titizlikle konuya bir çok açıdan özellikle günümüzde en çok kafa takılan noktalar açısından bir çok örnekleme açıklanmıştır, mutlaka , ama mutlaka okunmalı

Evrimci Teorinin Sosyolojik Düşünce
Üzerindeki Etkileri ve Sosyobiyoloji
Yrd. Doç. Dr. Esra BURCU*
Özet
İnsan, yaşadığı biyolojik çevreden yararlanabilme çabasını diğer bireylerle sürdürdüğü sosyal ilişkiler çerçevesinde göstermektedir. Bu noktada biyoloji ve sosyoloji bilimlerinin birbirleriyle olan ilişkisi sergilenmektedir. 19.yy'da "Evrim Teorisiyle" bilimsel düşünceye yeni bir yön veren C. Darwin, sosyolojik düşüncenin gelişimi üzerinde de etkili olmuştur. Her iki bilim dalımn birbirleriyle olan ilgisinin, insanın biyolojik bir canlı olduğu kadar sosyal bir varlık olduğu gerçeğini kabul eden sosyobiyolojik yaklaşımla netleştiğini söylemek mümkündür. Bu anlamda, çalışmada, biyoloji ve sosyoloji bilimlerinin birbirleriyle olan ilişkisi, evrimci teorinin sosyolojik düşünce üzerindeki etkileri ve sosyobiyolojik yaklaşımın genel özellikleri üzerinde durularak incelenmek istenmiştir.
Anahtar KeHmeler:Sosyoloji,Biyoloji,EvrimTeorisi,Sosyobiyoloji

Key Words: Sociology,Biology, Theoryof Evolution,Sociobiology
* H. Ü. Edebiyat Fakültesi, Sosyoloji Bölümü, Genel Sosyoloji ve Metodoloji Ana Bilim Dalı Ö~tim Üyesi

._-Evrimci Teorinin Sosyolojik Düşünce Üzerindeki Etkileri ve Sosyobiyoloji
ı. Giriş
İnsan, biyolojik, fizyolojik, psikolojik v.b. özellikleri bünyesinde taşıyan ve bir sosyal çevrede diğer insanlarla etkileşim içinde bulunan bir varlıktır. Biyolojik bir birim olarak insan, diğer canlılarda olduğu gibi yaşayabilmek için çevresine uyma zorunluluğu içinde bulunmakta, hayatını devam ettirebilmek için bir yandan üzerinde yaşadığı fiziki çevre şartlarına uyma öte yandan ise içinde yaşadığı biyolojik çevreden yararlanabilme çabasını göstermektedir. İnsan bu çabayı, birlikte yaşadığı diğer bireylerle ilişkiler kurduğu ve devam ettirdiği sosyal hayat alanı üzerinde gerçekleştirmektedir.
Sosyal hayat alanı, sosyal yapıda cereyan eden sosyalolayların, insanlar arası ilişkilerin ve hareketlerin alanıdır. Sosyal hayat alanı içinde insanlar daimi olarak sosyal ilişkiler halinde bulunmaktadır. Buna göre, biyolojik bir varlık olarak doğan fert, sosyal hayat alanında ilişkiler ağı içinde yer alan, sosyal yapının ham maddesi olarak kabul edilmektedir (Nirun 1991). Bu sosyal yapı içinde fert, doğduğu andan itibaren sosyalizasyon sürecine maruz kalmaktadır. Sosyalizasyon süreci, ferdin içinde bulunduğu grubun veya toplumun davranış normlarını, değerlerini, örf1erini, adetlerini v.b. öğrenerek toplumun fonksiyonel bir üyesi halini alması gibi önemli bir işleve sahiptir. Böylece bir biyolojik varlık olarak doğan fert, sosyalizasyon süreci içinde çeşitli sosyal gruplara katılarak farklı roller ve statüler kazanmakta ve toplumsal ilişkiler ağı içerisinde bir sosyal varlık haline gelmektedir. Ancak, biyolojik bir varlıktan sosyal bir varlık haline geçen insanın, nesiller boyunca kalıtım yolu ile taşıdığı biyolojik özellikleri göz ardı edilmemelidir.
Biyolojik ve sosyal bir varlık olarak 'insan' üzerinde odaklaşan biyoloji ve sosyoloji bilimlerini birbirinden çok ayn iki bilim dalı olarak düşünmemek gerektiği bu noktadabelirginleşmekle birlikte her iki bilim dalının birbirleriyle olan ilgisi 'evrim' düşüncesinde de kendini göstermektedir.
19.y.y.'da ortaya koyduğu 'Evrim Teorisi' ile bilime yeni bir yaklaşım getiren Charles Darwin (1809-1882), 1859'da yayınladığı Türlerin Kökeni adlı eserinde, evrim teorisinin en önemli iki özelliğini 'en iyi uyum yapanın ayakta kalması' ve 'değişmenin basitten karmaşığa doğru olduğu' şeklinde belirtmiştir. Darwin'in zamanla kendi adı ile anılan 'Evrim Teorisi' fen bilimlerinde olduğu gibi sosyal bilimlerin de çeşitli dallarında etkili olmuştur.
Darwin'in Türlerin Kökeni adlı eserinde, evrim teorisinin temel varsayımları şöyle
özetlenebilir (Demirsoy 1984:471):
i-Canlılar ayakta kalabilmek için yaşam kavgası vermek zorundadırlar.
ii- İyi uyum yapabilecek özellikleri taşıyan canlıların çoğu yaşamlarını sürdürür. İyi uyum yapamayanlar ise ortadan kalkar.
iii- Çevre koşulları bir bölgeden diğerine değiştiği için özelliklerin seçimi her bölgede ve koşulda farklıdır. Canlılardaki varyasyonlar bu şekilde uzun süre saklanabilir ve yeterli bir zaman süreci içerisinde yeni türlere dönüşebilir..
Evrim teorisinin bu genel varsayımlanndan da anlaşılacağı üzere evrimi değişme ve gelişme süreci olarak kabul eden Darwin, evrimde en önemli gücün 'doğal seçim' olduğu üzerinde durmuştur. Canlının varolması için mücadele içinde olması gerektiği ve en iyi uyum yapanın hayatta kaldığı Darwin'in teorisinin en önemli kabulleridir. Aynca
Darwin teorisinde, en iyi uyum yapanın mutlaka en güçlü olarak kabul edilmemesi gerektiğini ve işbirliğine dayalı bir çevrede en iyi uyurnun en iyi işbirliği ile gerçekleştiğini kabul etmiştir.
19.y.y.' da Darwin'le birlikte şekillenen evrim düşüncesinin ilk çağlarda bazı filozoflann görüşlerinde yer aldığı bilinmektedir. Örneğin, doğa felsefecisi Thales, canlı olan her şeyin değiştiğini türlü biçimlere girdiğini kabul ederken, evreni boyuna akan bir süreç olarak gören Herakleitos başı sonu olmayan bir değişmenin hakim olduğunu ve yeryüzündeki tüm canlılann yeni şekillere doğruevrimleştiğini kabul etmiştir. Aristo da yaşadığı bölgedeki canlılan onlann gelişmişlik düzeyine göre sınıflandırma çabası içinde olmuştur (Gökberk 1985).
2. Evrimci Teorinin Sosyolojik Düşünce Üzerindeki Etkileri
Sosyolojide klasik organizmacı yaklaşımın en önemli temsilcilerinden biri olan Auguste Comte (1789-1856), matematik, astronomi, fizik, kimya, biyoloji ve sosyoloji olarak yaptığı bilim sınıflamasında, biyolojinin sosyolojiyi hazırlayan bir bilim olduğunu kabul etmiştir. Toplumun organik bir bütün olduğunu ve toplumdaki değişmenin bir hat üzerinde gerçekleştiğini belirten Comte, değişmede evrimci görüşün temelini atmıştır.
Ona göre, toplum yaşayan bir organizmadır ve organizmalann değişmesi gibi toplum da
değişmektedir. Sosyolojide, sosyal statik ve sosyal dinamik aynmı yapan Comte, bu sınıflandırmasını biyolojiden almış, sosyal statiğin, toplumun varolan koşullannı kapsadığını, sosyal dinamiğin ise toplumun değişen koşullannı incelediğini belirtmiştir. Sosyalstatiğin temelinde düzen varken, sosyal dinamikte esas olan unsur ilerlemedir. Sosyal dinamik, toplumun evrimi ve gelişimi ile aynı anlama gelen bir sosyal ilerlemeyi kapsamaktadır. (Timasheff 1967:123) Bir İngiliz sosyolog olan Herbert Spencer (1830-1903) ise, Darwinci evrimsel perspektiften oldukça fazla etkilenmiş ve biyolojik evrim süreçlerini topluma uygulamak istemiştir. Comte gibi toplumu yaşayan bir organizma olarak düşünen Spencer'a göre toplumlar ile yaşayan organizmalar yani sosyal organizmalar ile bireysel organizmalar arasında benzerlikler vardır. Buna göre, bireysel organizmalann büyümesi ve gelişmesi gibi sosyal organizmalar da büyür ve gelişir. Aynı zamanda bu tür büyüme ve gelişme,
toplum ve organizmalann kompleksliğini artınroHem bireysel organizmanın ve hem de
sosyal organizmalann yapılarında farklılaşmanın artması her ikisinin fonksiyonlannda
da farklılaşmayı artırmaktadır. Spencer bu tip benzerlikleri organizma ve topluma uygularken, bu iki yapı arasındaki farklılıkların oldu~unu da vurgulamıştır.
Evrimci Teorinin Sosyolojik Düşünce Üzerindeki Etkileri ve Sosyobiyoloji
şöyle özetlenebilir (Ritzer 1983:223): Spencer'a göre, organizmadaki parçalar bütünün yararı için varken toplumda ise bütün, sadece bireylerin yararı için vardır. Öte yandan organizmayı oluşturan parçalar, toplumu oluşturanlara oranla daha sıkı bir bütünü oluşturur. Son olarak ise, organizmanın bilinci bütünün bir küçük parçasında toplanırken,toplumda ise bilinç bireysel üyelere yayılmıştır. (Ritzer 1983:223)
Evrimi bir evrensel süreç olarak gören Spencer, Darwin'in biyolojik evrim teorisini bir sosyo-kültürel modele oturtmak istemiştir. Spencer'ın Principles of Sociologyadlı eseri, onun biyolojik ve sosyal evrim arasında yaptığı benzerlikleri ve farklılıkları kapsamaktadır. Spencer, toplumun evrim sürecinde değişmesi ve gelişmesi ile birlikte onun hem kendi içinde hem de dış çevreyle ilişkisinde uyuma yöneldiğini ifade etmiştir. Ona
göre, kompleks toplumlarda, toplumu oluşturan her bir unsurun fonksiyonları giderek
ihtisaslaşmaktadır (Bee 1974:46). Aynca, Spencer Darwin'in en güçlü olanın ayakta kalması şeklinde ifadelendirilen 'doğal seçim' (natural selection) yasasını toplumlara
uygulamak istemiştir. Spencer, biyolojik bir varlığın ayakta kalabilmesi için güçlü olması gerektiği gibi toplumların da varlığını koruyabilmesi ve sürdürebilmesi için en iyi
aletlere ve silahlara sahip olarak kendilerini yaşatma ve sürdürme çabasında olduklarını
belirtmiştir (Bee 1974:43-44).
Toplumların hayatında tıpkı canlı varlıklar gibi farklı dönemlerin varolduğuna inanan Oswald Spengler ise, toplumu bir organizma olarak kabul etmiş ve toplumların da
doğup, gelişip, öldüklerini belirtmiştir. Spengler (1973:17), insanlarla diğer canlı varlıklar arasındaki farkların, insanın 'yaşama tekniğinin' üstünlüğünden ileri geldiğini kabul
etmiştir. Ona göre;
'Kendine ait olan eli, silahı ve düşüncesiyle teçhiz edilen insan, bir yaratıcı olabilmiştir. Hayvanların bütün yaptıkları soy faaliyetlerinin sınırlan içinde kalmakta ve onların hayatlarını, hiç bir zaman
zenginleştirmemektedir. Buna karşılık insan denen yaratıcı hayvan,
yeryüzüne icatçı bir düşünce ve aksiyon bolluğu yaymıştır (Spengler 1973:52-53).'
Klasik organizmacılar arasında önemli bir yere sahip olan Emile Durkheim (1858-
1917) da toplumu organik bir bütün olarak görmüştür. Toplumsal sınıflamasını 'mekanik dayanışmalı toplumlar' ve 'organik dayanışmalı toplumlar' olarak yapan Durkheim' da toplumların homojenlikden heterojenliğe doğru geliştiği düşüncesi önemli rol oynamıştır. Zira, mekanik dayanışmalı toplumlar, az gelişmiş, toplumsal vicdanın hakim olduğu, organik dayanışmalı toplumlar ise, iş bölümünün hakim olduğu daha karmaşık
toplumlardır. En iyi uyumun en iyi iş bölümü ile gerçekleştiğini kabul eden Darwinci yaklaşımla benzerlik içinde Durkheim, iş bölümünün artmasıyla bireylerin topluma bağlandığını ve aynı zamanda emeğin de ihtisaslaşması ile bireyin daha da bağımsızlaştığım belirtmiştir (Truzzi 1971:133-143). Sosyal evrim, ilkel toplumlardaki mekaniksel dayamşmadan endüstrlel toplumlardaki organik dayanışmaya doğru bir hareketlilik şeklindedir. Durkbeim, ilkel toplumlarda, hakim olan kollektif vicdanın bu evrim sürecinde zamanla yerini organik dayanışmaya bıraktığım ifade etmiştir (Wallace 1974:20-22).
Spencer'ın ve dolayısıyla Darwin'in görüşlerinden etkilenen antropolog ve sosyolog Bronislaw Malinowski (1881-1955), kültürün öncelikle biyolojik gereksinimlerini karşılama amacına yönelik olarak ortaya çıktığını kabul etmiştir. Malinowski, cinsiyet ve açlık gibi biyolojik olarak belirlenmiş doğuştan gelen gereksinimler üzerinde durmuştur. Malinowski (Abrahamson 1990:25) 'ye göre karşılanmaları zorunlu olan bu dürtmer, kültürel ve sosyal örgütlenme değişkenlerine sınır getirirler. Daha farklı bir ifade ile, bir toplumda bu dürtüler için önlemler alınmalıdır. İnsanın beslenme, üreme ve sağlığını koruma gereksinimlerinden doğan sorunlar çözümlenmelidir. Böylece kültür temel insani gereksinimleri tatmin etmek için işleyişte bulunan kurumlar toplamıdır (Abrahamson 1990:25). Klasik organizmacı teorisyenlerin temel düşüncelerine zemin oluşturan evrim teorisi etkilerini çağdaş sosyolojik yaklaşımlarda da göstermiştir. Yapısal-fonksiyonalist yaklaşımın önemli bir temsilcisi olan Talcott Parsons (1902-1979), bir sistem olarak toplum analizi yapmak istemiştir. Parsons, sosyo-kültürel evrimin, organik evrimde de olduğu gibi basit biçimlerden gittikçe daha karmaşık biçimlere doğru ilerleyen bir farklılaşma olduğunu ifade etmiş, bu alandaki ilk kavrayışın tersine, evrimin tanımlanabilir
tek bir hat üzerinde olmadığını, her düzeyin farklı biçim ve tipleri içeren bir biçimde
ilerlediğini belirtmiştir (Poloma 1993:147). Yapısal-fonksiyonalizmin sibemetik tipini
betimleyen ve sistem teorisini sosyolojiye uygulayan Walter Buckley (1927) ise, toplumu alt sistemler grubu olarak görür. Bu alt sistemler, yapı ve süreç denge ve evrimden oluşmaktadır. Bu alt sistemlerin temelinde de biyolojik birey bulunmaktadır (Kinloch 1977:200). Darwin'in teorisinin ortaya çıkmasından yaklaşık dört asır önce yaşayan, evrim düşüncesini topluma uygulamaya çalışan ve sosyolojide klasik çatışmacı yaklaşım içinde
kabul edilen ünlü sosyologlardan biri de A. İbn-i Haldun (1332-1406)'dur. İbn-i Haldun (Martindale 1960: 131-132), toplumların değiştiklerini belirtmiş, insanların ve grupların özellikle göç yoluyla kurdukları etkileşimlerle evrimleştiğini ifade etmiştir. Toplumlar, göçebe halden doğal kanunların üstesinden geldikçe uzaklaşmakta ve yerleşik düzene geçmektedir. Toplumların bu evrimi bir mücadele-bir yaşam savaşı-sürecini
içermektedir. İbn-i Haldun ünlü eseri Mukaddime'de (1968:370-371);
'Herhangi bir devlet ve hükümetin idaresi kahır ve şiddete dayanır.Devlet idaresini ele geçirenler, ancak kahır ve şiddetle düşmanları Evrilnci Teorinin Sosyolojik Düşünce Üzerindeki Etkileri ve Sosyobiyoloji
nı yendikten ve diğer kavimler onlara boyun eğerek onların hakimiyetine baş eğdikten sonra, o devleti kurmuşlardır.' ifadesinde bulunmuştur. Buna göre o, değişmenin özüne çatışmayı koyarken insanların
her zaman doğa güçleri ile ve devamlılıklarını sağlamak için diğer insanlarla bir mücadele içinde olduğunu kabul etmiştir. çatışmayı toplumun bir gerçeği olarak kabul eden Marx, Park, Pareto gibi sosyologlar da toplumu bir bütün olarak görmekte ve toplumu tıpkı bir organizma gibi, kurumları ve yapısal düzenlemeleri ile bir sistem olarak ele almaktadırlar. Bu sosyologlar, sosyal yaşamı mütemadiyen biçimden biçime sokan değişme süreci ile ilgilenmişlerdir. Toplumdaki değişme, toplumun, temel maddi ihtiyaçları elde etmek için mücadele eden
ve bu amaçla birbirleriyle rekabet halinde olan gruplardan oluşmasına bağlanmaktadır.
çatışmacı yaklaşımda, Darwin'in 'yaşam mücadelesi verme' ve 'en güçlü olanın ayakta kalması' şeklindeki temel kabulleri etkili olmuştur. Zira, çatışmacı yaklaşımın temel
varsayımı, toplumda insanın ihtiyaçlarını karşılayacak kaynakların yetersiz olduğu şeklindedir (Zandin 1993:57-58). çatışma, sosyal yaşamın temel bir özelliği, toplum ise
parçaları birbirleri ile ilişkili bir sistemdir. Nitekim Marx, insanı, toplumda diğer insanlarla bir takım çıkar ilişkilerine giren ve bu ilişkilerin farkında olan bir sosyal hayvan
(social animal) olarak görmüştür (Bee 1977:33). Son olarak, çatışmacı yaklaşım içinde
bulunan birçok sosyolog, toplumların evrim süreci içinde çeşitli aşamalardan geçtiğini
belirterek, toplumların canlı organizmalar gibi dinamik bir yapı içinde devamlı değiştiklerini kabul etmişlerdir. Özellikle Dahrendorf, Mills, Coser gibi çağdaş çatışma teorilerinin temsilcileri, rekabet eden gruplar ya da çıkarların bir sistemini temsil eden toplumun değişmesinde, sosyal uyurnun ve sosyal evrimin daha fazla ilerlemesinde sosyal çatışmanın önemi üzerinde durmuşlardır (Kinloch 1977:245).
Sosyoloji teorileri içinde önemli yere sahip olan sosyal davranışçı teoriler ise, daha
çok birey ve bireyler arası etkileşimler üzerinde yoğunlaşmıştır. Mead, Cooley, Sumner,
Simmel gibi sosyal davranışçı yaklaşım içinde bulunan sosyologlar, toplumsal değişmeyi en küçük düzeyde bireye indirgemişler, toplumsal değişmede bireyin temel kişilik özellikleri üzerinde durmuşlardır. Bireyin bireyle ve toplumla olan etkileşiminde, bireyin kişilik özellikleri, duyguları, güdüleri en önemli unsurlarıdır. Örneğin, Simmel insanın içgüdüleri, Sumner insanın tabi yaradılışından gelen motivIeri üzerinde yoğunlaş-
mıştır. O, sosyolojiyi, toplumu kişiler arası düzeyde ele alan ve toplumun evrimsel kanunlarını inceleyen bir bilim dalı olarak kabul etmiştir. Sumner, Comte ve Spencer gibi
toplumun evrimsel kanunlarını ortaya koymaya çalışmış ve toplum yaşamı için gerekli
olan kuralın en uygun ve en güçlü olanın yaşamda kalması şeklinde olduğunu belirtmiş-
tir. Sumner insanın hayvan atalarından getirdiği bir takım içgüdülerin ışığı altında, insan soyunun sınama/yanılma ile grup davranış türlerini, alışkanlıklarını ve varolma savaşından başarı ile çıkmalarını sağlayan davranışlar geliştirdiğini ileri sürmüştür. Sumner, insanlık tarihini bireyler, sınıflar ve gruplar arasında sürekli bir savaş olarak görmüştür. Öte yandan Mead, insan ~vranışlarını, hayvan davranışlarından ayıran özellikler üzerinde yoğunlaşırken o, önemle insanın zihin kapasitesi ile kullandığı 'dil' üzerinde durmuştur (Ritzer 1983:293). Hayvanlar herhangi bir uyarıcıya dolaysız tepkiler göstererek yalın jestler yolu ile iletişim kurarlarken, insanlar bir içeriği olan yani çeşitli ki-
şilerin katıldığı bir içerik taşıyan dil sembolleriyle ve anlam taşıyan jest ve mimikler yolu ile iletişim kurmaktadırlar. Bu tür anlamlı jestler ya da semboller bireyin başkasından
beklediği tepkinin kendi içinde doğmasına, bir başkasının rolünü üstlenmesine başkaları gibi davranma eğilimine olanak vermekte, böylece 'sosyal benlik' oluşmaktadır (Coser ve Rosenberg 1964:101-104). Toplumu organik bir sistem olarak gören Simmel de
toplum tanımında evrim düşüncesinde yoğunlaşmıştır. Toplum, aralarında etkileşimin
olduğu bireylerden oluşan ve bireylerin işbirliği ve rekabet içgüdüsü ile toplumsal evrimin ortaya çıktığı çatışmanın yer aldığı bir yapıdır. Evrim, değişme ve çatışmanın kaçı-
nılmaz olduğunu belirten Simmel, bu süreçlerin temeline, gereksinme, nefret, kıskanç-
lık, istek ve özlemler gibi temel içgüdüleri koymuştur (Coser ve Rosenberg 1964:201).
3. Sosyobiyolojik Yaklaşınun Temel Özellikleri
Sosyolojinin biyoloji ile olan yakınlığı bu noktalarda kısaca özetlendikten sonra her
iki bilim dalının birbirleriyle olan ilgisini daha da netleştiren ve bu ilgi temeline dayalı
olarak sosyolojide alternatif yaklaşımlardan biri olarak ortaya çıkan sosyobiyolojinin
genel özellikleri şöyle ifade edilebilir:
İnsanın biyolojik bir yaratık olduğu kadar sosyal bir varlık olduğu gerçeğini kabul
eden sosyobiyolojik yaklaşımda, insan davranışının biyolojik temelini inceleme üzerinde odaklaşılmıştır. Bu yaklaşım içinde özellikle son yıllarda toplumu oluşturan fertlerin
biyolojik bir varlık olmasından ziyade onların sosyal davranışlarının biyolojik temeli
göz önünde bulundurulmuştur. Bu kavramı ilk kullananlardan ve sosyoloji ile ilişkisini
kuranlardan biri bir zoolog olan Edward O.Wilson'dır.
Edward O.Wilson'ın Sociology: The New Synthesis And on Human Nature (1978)
adlı kitabı insan davranışı üzerinde biyolojik etkilerin önemi ile ilgilenen ilk eser niteli-
ği taşımaktadır. Sosyobiyolojiyi, 'tüm sosyal davranış formlarının biyolojik temelinin
sistematik olarak incelenmesi' şeklinde tanımlayan Wilson, sosyobiyolojiyi, bütün organizmaları ve dolayısıyla insanı kapsayan melez bir disiplin olarak kabul etmiştir. Buna göre, sosyobiyoloji, bünyesinde davranış örüntülerinin bütününü naturalistik biçimde inceleyen etolojiyi, organizmaların çevresiyle olan ilişkilerini inceleyen ekolojiyi ve
bütün toplumların biyolojik özelliklerini inceleyerek genel prensipleri ortaya çıkarmaya
çalışan genetiği kapsayan melez bir disiplindir. Tanımdan da anlaşılacağı üzere Wilson,
sosyobiyolojiyi, bütün toplumu geniş bir mikroskoba yerleştirerek inceleyen bir bilim
181Evrimci Teorinin Sosyolojik Düşünce Üzerindeki Etkileri ve Sosyobiyoloji
olarak görmüştür (McCaghy 1985:37). Aslında Wilson'ın çalışması, hayvan topluluklarının özellikleri üzerinde yoğunlaşmıştır. Bu toplulukların yönetimi, ast-üst ilişkisi, ya-
şadıkları bölgelere ait kuralları ve atalarının özellikleri incelenmiştir. Wilson'ın çalışmasına benzer bir çalışma da sosyobiyolojik yaklaşımın temsilcilerinden sayılan Fox'un
çalışmasıdır. Fox, insanlar ve hayvanlar arasında benzerlikler ve farklılıklar üzerinde
durmuş, insanları hayvanlardan, onların kültürelolmaları açısından ayırmıştır. Fox'a gö-
re, insanlar yaşamlarını sürdürebilmek için zekalarını kullanan ve geliştiren, evrimselle-
şerek gelişen iki ayaklı canlılardır (Wallace ve Wolf 1991:347-348). Wilson ve Fox'un
çalışmaları, insan davranışının açıklanmasına farklı boyutlar getiren sosyobiyolojinin
gelişmesi açısından önemli sayılabilir.
Tüm sosyal davranışların biyolojik temellerinin olduğu ve bunların sistematik bir bi-
çimde incelenmesi gerektiği düşüncesine hakim olan sosyobiyolojik yaklaşımda
'gen'lerin önemi vurgulanmıştır. Sosyal davranışın biyolojik temelinin incelenmesinde
genlerin önemli rolü olduğunu belirten sosyobiyologlar, kendilerini herşeyin sebebinin
genlere bağlandığı ve herşeyin açıklanmasının genlerle yapıldığı determinist bir yakla-
şım içine sokmaktan da alıkoymaya çalışmışlardır. Onlara göre, sosyal davranışın biyolojik temelinde genler önemli rol almakla birlikte yaşanılan sosyal çevre de göz ardı
edilmemelidir.
Sosyobiyolojik yaklaşımda, öğrenmenin insan davranışlarında çok önemli bir yere
sahip olduğu kabul edilmiştir. Bu noktada genler üzerinde duran sosyobiyologlar, hayvanların ve insanların davranışlarında belirli bir evrimsel köken olduğu, bu canlılarda,
atalarından gelen yeni genlerle taşınmış olan ve giderek gelişmiş formlara doğru yönelmiş davranış şekillerinin bulunduğu kabul edilmiştir. Evrim sürecinde organizma ilerlerken zekanın gelişmişliği oranında öğrenilmiş davranışlarda da gelişme olmaktadır.
Ancak burada çevreye uyumun yapıldığı ve bu esnada davranış şekillerinde de uygun
biçimde değişmelerin olduğu unutulmamalıdır. İnsanların davranışlarının açıklanmasında biyolojiyi kullanma çabası içinde olan Wilson, insanın sosyal davranışlarının genetiksel olarak belirlendiğini varsaymıştır. Biyolojinin büyük oranda insanın öğrenme potansiyelini tanımladığını belirten Wilson'a göre, insan zihni basit anlamda, kayıt yapan
tecrübeleri birleştirip, özümseyen böylece davranışların kodlandığı boş bir alan değildir.
İnsan zihni, biyolojik olarak yani atalarından gelen genlere bağlı olarak belirli tecrübeleri kabul ederken diğerlerini reddedecek şekilde programlanmıştır (McCaghy 1985:37).
Sosyobiyolojik yaklaşımda, insan türünün evrimin bir ürünü olduğu ve bu süreç içinde nesilller arası bilgi aktarımının çok büyük oranının genler tarafından gerçekleştirildi-
ği kabul edilmektedir. Bu yaklaşım, genlerin toplum içinde çevre kadar önemli bir rol
oynadığını öne sürerek davranışın biyolojik bir kökene sahip olduğunu belirtmektedir
(Wallace ve Wolf 1991:348). Hayvanların ve insanların hayatta kalmak ve yaşamlarını
sürdürmek için en sık sergiledikleri davranış şekilleri üzerinde duran sosyobiyologlar,
182
---- --Esra BURCU
yüzyıllardan beri çoğalarak yaşamlarını sürdüren hayvanlar ve insanların genetik olarak
kodlanmış özellikleri ile aktüel davranışlarını kazandıklarını öne sürmektedirler. Zira,
günlük sosyal davranışların temelinde biyolojik faktörler-özellikle genler-bulunmaktadır. Sosyobiyolojik yaklaşıma göre, eğer bu davranışlar sosyal etkilerden uzak tutulursa
muhtemelen büyük değişiklikler göstermeyeceklerdir. Bu nedenle davranışların açıklanmasında hem biyolojik hem de sosyolojik faktörler üzerinde durulmalıdır (Hess, Markson ve Stein 1988:23).
Sosyobiyolojik yaklaşımda, Darwin'in 'doğal seçim teorisi' kullanılarak davranış
açıklanmaya çalışılmıştır. Daha önce vurgulandığı üzere bu teori hayatta kalabilmek ve
yaşamlarını sürdürebilmek amacıyla her canlının ki en başta insanın kendileri için faydalı kaynakları elde edebilmek için başarılı ve dengeli bir rekabete girme-rekabet içinde olma durumunu ifade etmektedir.
Doğal seçim teorisine göre, organizmanın anotimisi ve onun davranışı evrim süreci
içinde doğal ayıklanma yoluyla ortaya çıkmaktadır. Her davranışsal fenotip, çevresel şartlar ve genotip arasındaki etkileşimin sonucudur. Sosyobiyologlar, biyolojik faktörlerin ve
genetik etkilemelerin olası davranışlarının sınırını belirlediği şeklindeki görüşün aksine,
bu sınırların ve davranışsal eğilimlerin evrim sonucu ortaya çıktığını kabul etmektedirler.
Onlar, doğal seçim şartları içinde davranışlarının özelliklerinin neler olduğunu anlamak
gerektiğini belirtmişlerdir. Sosyobiyolojik yaklaşımda, kültür, çevreyi kapsayan bir bü-
tündür. Kültür, biyolojik evrimden ayn düşünülmemelidir. Zira, kültür biyolojik çevre dı-
şında gelişse de onunla içiçe ve kaynaşmış bir biçimde yer almaktadır. Doğal seçim teorisinde değişen şartlara uyum ve kültürel geleneklerin gelişmesi üzerinde odaklaşılmıştır.
İçgüdüsel davranışların, genetik materyallerin değişmesine oranla kültürel gelenekler daha yavaş değişmektedir. Kültürel aktivitelerin geliştirilmesinde, beyninizekanın kullanılması, geliştirilmesi ve bunun nesilden nesile aktarılması önemlidir. Daha açık bir ifade ile,
sosyobiyolojik yaklaşımda, kültürün gelişmesi doğal seçim süreci içerisinde yaşamını devam ettirme amacında olan insanın beynini/zekasını kullanmasına ve zihinsel faaa1iyetlerini geliştirmesine bağlıdır. Örneğin, insan kendi kültürüne mal ettiği birçok maddi kültür
unsurlarını, zekasını kullanarak kendisine faydalı olması amacıyla üretmiştir (Wallace ve
Wolf 1991:348-349). Darwin'in doğal seçim teorisini insan davranışının açıklanmasında
sosyolojik ağırlıklı olarak bu şekilde yorumlayan sosyobiyologlar, biyolojik ağırlıklı olarak bu teoride kabul edilen en önemli gerçeğin hayatta kalmada ve yaşamın sürdürülmesinde temel birimin 'gen' olduğunu vurgulamışlardır. Zira, genlerin en önemli özelliği
kendi kendine üretme, çoğaltma gücüne sahip olmasıdır. Yaşamını sürdürmesinde önemli bir roloynayan gene sahip bir organizma, taşıdığı gen sayesinde derece derece/yavaş
yavaş yayılacaktır. Böylece ilk kuşaktan son kuşağa kadar genler bir miras gibi taşınacaktır. Organizma taşıdığı genler sayesinde çoğalacaktır.
Son yıllarda sosyal bilimciler kendi disiplinlerini sosyobiyolojik yaklaşımla bütünleştirid çabalar sarfettikleri çalışmalar yapmışlardır. Sosyal bilimciler kültürün ve kül-
183Evrimci Teorinin Sosyolojik Düşünce Üzerindeki Etkileri ve Sosyobiyoloji
türel evrimin açıklanmasında Neo-Darwinist kavramları kullanmayı denemişler ve sosyal yaşamın sınırlarını belirleyen ve düzenleyen biyolojik ve çevresel faktörlerin açıklanması üzerinde yoğunlaşmışlardır. Biyolojiyi ve sosyolojiyi, sosyobiyoloji içinde bir
senteze oturtmak isteyen en önemli temsilcilerden biri sosyolog Alice Rossi ve diğeri
psikolog ve istatistikçi olan Donald Campbell'dir.
D.Campbell, doğal seçim teorisinin kültür içinde geçerli olduğunu belirterek, kültü-
rün evrimsel uyumun bir ürünü olarak yığılmalı biçimde geliştiğini ifade etmiştir. Buna
göre insan toplumu, biyolojik ve kültürel evrimin bir sonucudur. Campbell, tüm bu dü-
şüncelerini 'ikili miras teorisi' ile açıklamak istemiştir. Ona göre kültürel ya da sosyal
evrim, güçlü olanın hayatta kaldığı, doğal seçimin devamlı olduğu biyolojik evrim sü-
recinde, genetik rekabetin bir sonucu olarak ayakta kalan ferdin bencil isteklerine, eğilimlerine karşı ortaya çıkan bir evrimdir (Wallace ve Wolf 1991:356-357). A.Rossi ise,
1983'te Americen Sociological Association dergisinde yayınladığı makalesinde, aile
sosyolojisi ile ilgili hiçbir teorinin insanın atalarının açıklanması ve tanımlanmasında
yeterli olmadığını belirtmiştir. Rossi, özellikle aile sosyolojisi ile ilgili teorilerin sosyolojik ve biyolojik durumları bütünleştirici yönde olması gerektiğini belirtmiştir. Rossi
(Wallace ve Wolf 1991:359), insanların çoğalması ve çocukların yetiştirilmesi konularında biyolojik ve sosyolojik durumların bir sentezinin yapılabileceğini önemle vurgulamıştır. Sosyobiyolojik yaklaşım içinde aile ile ilgili çalışmalarında Rossi, cinsiyet üzerinde durmuş, sosyal davranış, tecrübe, üreme ve cinsel kimlik arasındaki kompleks iliş-
kiler ve değişme üzerinde durmuştur. Rossi cinsler arasındaki davranış farklılıklarını
kültürel belirleyicilere bağlı olarak açıklamanın tek başına yeterli olmayacağını belirterek biyolojik belirleyiciler üzerinde de durmak gerektiğini ifade etmiştir. Örneğin, ergenlik çağında bireyin başkalarındana farklı belirli davranışlarda bulunmasında hormonların rolü büyüktür. Genç erkeklerde 'testosterone' denilen erkeklik hormonu ile
saldırganlık arasında yüksek bir korelasyon bulunmaktadır. Hormonlar, bireyin (ergenin), çevresine, ailesine, topluma yönelik davranışlarının uyumluluğunun belirlenmesinde en önemli biyolojik faktörlerden biridir. R.D.Alexander ise (Büyükdura 1987:33-34),
Evolutiön, Human Behavior And Determinism (1976) adlı çalışmasında, insan topluluklarında görülen çeşitli aile yapılarının biyolojik uyum prensibine uygun olarak biçimlendiğini belirtmiş ve akraba evliliğinin belirlenmesindeki faktörler üzerinde durmuştur.
Diğer sosyobiyologlar gibi o da, her sosyal davranış biçiminin birey seçimi ile biçimlenmiş genlerden kaynaklandığına inanmıştır. Öte yandan Wilson da (McCaghy 1985:37-
38), sapan davranışların açıklanmasında biyolojiyi kullanma çabası içine girmiştir. Wilson, sapan davranış formu olarak ele aldığı incest'i (fücur'u) sosyobiyolojik yaklaşım
içinde açıklamak istemiş ve daha çok bu tip bir sapan davranışta bulunmanın toplum için
ve insanlık için yaratacağı sonuçlar üzerinde durmuştur. Wilson, sosyobiyolojik açıklamasında, incest sonucu bebek ölüm oranlarının yükselmesi, zihni ve fiziksel özürler gi-
184
--~Esra BURCU
bi genetik bozuklukların ortaya çıkacağını ifade ederken, incest'e karşı kültürel nefretin
varlığını ve bu tür sapan davranışı engellemek için toplum tarafından ortaya konulan
yaptırımları da göz ardı etmemiştir. Ancak yine de Wilson, incest'in doğurduğu sonuç-
ların, bu davranışla ilgili toplumsal yaptınmıarın ortaya çıkmasında önemli rol oynadı-
ğını vurgulamıştır. Wilson, incest'ten kaçınmanın gelecek nesillere bir çok genin bozulmadan geçmesini sağlama ve böylece fertlerin genetik kabiliyetlerini koruma gibi
önemli sonuçlar oluşturacağını kabul etmiştir.
Yukarıdaki açıklamalara paralelolarak sosyobiyolojinin temel kabullerini şöyle
özetleyebiliriz (Akan 1990:2-3): Sosyobiyolojik yaklaşıma göre, Darwin'in doğal seçimine dayanarak insan davranışları ve sosyal organizasyonun belli yönleri uyarlanmayla
gelişmiştir. Darwin'in hayvanların fiziksel biçimlerinin uyarlanmasıyla ilgili evrim kuramı insan davranışlarının açıklanmasında kullanılmıştır. Diğer taraftan sosyobiyologlar, cinsiyet farklılıklarının farklı üreme stratejileri ve davranışlar yarattığını kabul etmişlerdir. Bu açıdan sosyobiyolojik yaklaşım, tüm sosyal olaylar özellikle sosyal roller
temeline biyolojik kabulleri koymuştur.
4.S0DUÇ
Sosyolojik düşüncenin gelişmesinde bir bilim dalı olarak biyolojinin etkileri göz ardı edilemez. Özellikle C.Darwin'in "Evrim Teorisi" sosyal hayattaki insan ilişkilerini
açıklamaya çalışan klasik ve çağdaş sosyolojik yaklaşımların şekillenmesinde önemli
roloynamıştır.
Sosyal bilimlerle biyolojinin bir bütünlüğü olarak ifade edilebilen sosyobiyoloji, temelde insan davranışlarını çeşitli biyolojik ve sosyal faktörlere bağlı olarak açıklama çabasında olmuştur. İnsan davranışlarını açıklamada zaman zaman biyolojik, zaman zaman
da sosyal faktörlere ağırlık vererek teoriler geliştiren sosyobiyologlara yukarıda çeşitli örnekler verilmiştir. Biyolojik ağırlıklı teoriler içinde evrim sürecine, genlere, genetik farklılıklara, nerofizyolojik faktörlere (hormonal denge, vitamin dengesi, beynin fonksiyonları gibi) önem verilerek insanların davranışları açıklanmaya çalışılmıştır (Mednick, Fox,
Wilson' ın teorileri gibi). Öte yandan sosyal olgular ve sosyal davranışlar biyolojik faktörler göz ardı edilmeden sosyal faktörlere (kültür, sosyal çevre, sosyal değişme, sosyal iliş-
kiler gibi) ağırlık verilerek açıklanmak istenmiş (A.Rossi, Campbell, R.D.Alexander'ın
teorileri gibi), insanların ne tip toplumlarda nasıl yaşadıkları, birbirlerini nasıl etkiledikleri
ile ilgili konularda biyolojik faktörlerin önemi ortaya konulmaya çalışılmıştır. Sosyobiyoloji özellikle sosyal faktörlere ağırlık veren teorilerde sosyolojinin ve biyolojinin bir sentezi olarak belirginleşmiştir. Son olarak, sosyolog Hess, Markson ve Stein'ın (1988) belirlemeleri ışığında sosyolojik yaklaşım ile sosyobiyolojik yaklaşım arasındaki temel farklılığın ifade edilmesi sosyobiyolojik yaklaşımın daha da netleşmesi açısından önemlidir.
Her iki yaklaşım arasındaki temel farklılık 'her toplumun varlıgını devam ettirebilmesi
185Evrimci Teorinin Sosyolojik Düşünce Ozerindeki Etkileri ve Sosyobiyoloji
için üyelerinin çiftleşmesi ve çocuklara sahip olması gerektiği' gerçeğini ele alış biçiminde yatmaktadır. Bir sosyobiyolog insanların çiftleşme ve üreme davranışının temeline iç-
güdüsel bir zorlanmanın varlığını koymaktadır. İnsanlar ve onların genleri başarılı bir şekilde çoğalmakta ve bu tür davranma eğilimi insanlarda giderek artmaktadır. İnsanların
üreme davranışlarının temelinde onları genetik olarak çoğaltmaya yönlendiren içgüdü yatmaktadır. Bir sosyolog ise, insanların çiftleşme ve üreme davranışlarının sosyal nedenlerini ortaya koymak çabasındadır. İnsanların çocuk sahibi olma ve onları yetiştirme davranışının temelinde insanın içinde yaşadığı grubun ve toplumun devamlılığını sağlama amacı yatmaktadır. Zira, böyle bir davranışla topluma/gruba yeni üyeler katılmakta, toplumun
ve kültürün devamlılığı ve bütünlüğü sağlanmaktadır.
KAYNAKLAR
1. AKAN, V. (1990), "Sosyobiyoloji: İnsan Davranışlarına İlişkin Biyolojik Belirlenirnci Kuramların
Modem Yorumu", ç.Ü. Eğitim Fak. Dergisi, Ocak, sayı-no:3, cilt no:1, 1-7, Adana.
2. ABRAHAMSON, M. (1990), işlevselcilik, çev. Nilgün Çelebi, S.Ü. Yayınları, Konya.
3. BEE; RL. (1974), Patterns And Processes, The Free Press, New York.
4. BÜYÜKDURA, M.O. (1987), "Sosyobiyoloji:Genlerimiz Yazgımız mı?", Bilim Ve Sanat Dergisi, Ocak, sayı:73, 31-40, İstanbuL.
5. COSER ve ROSENBERG, (1964), Sociologica1 Theory, MacMillan Comp., New York.
6. DEMİRSOY, A. (1984), Kalıtun Ve Evrim, Meteksan Yay., No: 11, Ankara.
7. GÖKBERK, M. (1985), Felsefe Tarihi, Remzi Kitabevi, İstanbuL.
8. HES S , MARKSON ve STElN, (1988), Sociology, MacMillan Comp., New York.
9. İBN-İ HALDUN, A. (1968), Mukaddime, ÇevZakir Kadiri Ugan, Milli E~itim Basımevi, İstanbuL.
10. KINLOCH, G. (1977), Sociologica1 Theory: Its Development And Major Paradigms, McGrowHill Comp., New York.
11. MARTıNDALE, D. (1960), The Nature And Types OfSociologica1 Theory, Houghton Mifflin
Comp., Boston.
12. McCAGHY, C.H. (1985), Deviant Behavior: Crime, ConOict And Interest Groups, Coller
MacMillan Pub., London.
13. NİRUN, N. (1991), Sistematik Sosyoloji Yönünden Sosyal Dinamik Bünye Analizi, Atatürk
Kültür Merkezi Yay., Ankara.
14. POLOMA, M. (1993), Ç~daş Sosyoloji Kuramları, Çev.Hayriye Erbaş, Gündo~anYay., Ankara.
15. RITZER, G. (1983), Sociologica1 Theory, Alfred Knoph Ine., New York.
16. RITZER, G. (1990), ''The Current Status of Sociological Theory:The New Syntheses", Frontiers
of Social Theory, Ed. G.Ritzer, Columbia Un.Press, New York.
17. SPENGLER, O. (1973), İnsan Ve Teknik, Çev. Kamil Turan, Töre-Devlet Yay., Ankara.
18. TIMASHEFF, N. (1967), Sociological Theory: Its Nature And Growth, Random House, New
York.
19. TRUZZI, M. (1971), Sociology, Random House, New York.
20. WALLACE, R. ve WOLF, A. (1991), Contemporary Sociological Theory, Prentice Hall, New
Jersey.
21. ZANDIN, J. (1993), Sociology, Mc Grow-HiIl Inc.,Toronto.

sevgiler...saygılar...
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: Hacamat - Haziran 09, 2011, 02:08:22 öö
sayın sahnesarsan yazınızı geç saatde okuyamam fakat okuduğumda öğreniceğim.
Sayın Mustafa Kemal, ben hiç demedim ki ''10 sene 5 sene'' bende milyon sene dedim hep.
Pigment hücreleri sayesinde kararmak mümkün, kızarmakda mümkün. insanın ten değiştirmesi ''tür'' değiştirdiği anlamına gelmiyor sanırım. Kıllarda azalmada insanın türünün değiştiğine bir örnek olamaz. Bir insanı doğal ortama salın 30 sene sonra yanına gidin ''bu da kim'' dersiniz. burun kılları bile dudağına yapışır. İlk insana döner. Bu durumu gördüğümüzde o insan evrim geçirdi mi diyeceğiz?
Sonuçta ben bilgi öne sürmüyorum. dediğinizle alakalı mantık yürütüyorum. Bilgiyi ortaya koyun bakalım bende merak ediyorum nasıl tür değiştirdiğimizi.
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: Mustafa Kemal - Haziran 09, 2011, 02:11:41 öö
Evrim tür değiştirmek değildir. Tür değiştirmek evrim değildir........
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: Hacamat - Haziran 09, 2011, 02:20:23 öö
Evrim teoriside demek ki ''evrim'' geçirmiş, bize üniversitede edebiyat öğretmenimiz ''insanlar maymun soyundan geldi'' derdi... ne biliyim?
Her yerde böyle söyleniyor. Tamam, benim itirazım yok .Peki evrim ne ?

Meyerse, benim dediğim kadar bir evrimmiş... ''serçe parmağın ufalması'' vs eğer buysa beni neden üzdünüz tüm gece...

Herkeze iyi geceler.
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: Mustafa Kemal - Haziran 09, 2011, 02:22:46 öö
Primat nedir bilmeyenler anlasın diye söylenebilir....

Okuyun, anlarsanız tekrar konuşalım, bu saçmalıktan ben çok sıkıldım...
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: shakespeare - Haziran 09, 2011, 02:27:37 öö
yukarıdaki makale sanırım bir hayli açıklayıcı
sevgiler...saygılar....
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: Mustafa Kemal - Haziran 09, 2011, 02:32:04 öö
Kimileri bilgiyi mangal kömürü sanıyor Sn. sahnesarsan, yormayın siz de kendinizi bence :)
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: AQUA - Haziran 09, 2011, 07:08:28 öö
Sn Mustafa Kemal
Evet tür  değiştirmesi  değildir.Canlı  türlerin nesilden nesile kalıtsal değişime uğrayıp  ilk halinden  farklı özellik kazanmasıdır.
Saygılarımla
AquA
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: shakespeare - Haziran 09, 2011, 12:41:48 ös
sn hacamat,
sanırım evrim kavramına, cevizin yeşil kabuğu bilmenin cevizi bilmekle eş değer olduğunu varsayarak yaklaşıyorsunuz, dolayısıyla, cevizin kahverengi kabuğunu bilenlerle ve hatta içindeki ince kahverengi kabuğu bilenlerle ve hatta ve hatta içindeki ince zarı ve ceviz içini bilenlerle , aslında bilmeden ve farkında olmadan çatışıyor gözüküyorsunuz
oysaki , öyle zannediyorum ki o cevizin içini nasıl da benim gibi merak ediyor ve öğrenmek istiyorsunuz, o zaman tam da SİZİN ÇOK BEĞENECEĞİNİZİ düşündüğüm bir yazıyı ekliyorum, beraberce cevizi ve özellikle içini keşfetmek ve sonrasında da sohbetlerimiz de karşılıklı keyif alarak o cevizin içini paylaşarak yemek ve lezzetinin verdiği keyifle yeni cevizlerin içindeki yağları da görebilip oranınca tatmak ümidi ile.
sevgiler...saygılar...


CEVİZ SEMBOLİZMASI


Ceviz sembolünde, zâhirden bâtına; bâtının da, aklımız elverdiğince, bâtınına inmeye çalışalım.

            Hayatında hiç ceviz görmemiş birine taze cevizi göstersen, sadece dışındaki yeşil kabuktan ibaret olduğunu sanır; ısırmaya kalksa, acı tadından ağzı yüzü birbirine girer; içini kırıp bakmadan aklı yatmaz ve gözünün gördüğüne inanıp, birisi sorsa, yeşil renkli top gibi bir şey der!

 Çünkü, yeşil kabuğun altındaki gizli hikmetler kendisi için kafa gözüyle baktığında yoktur; ama, gönül gözüyle baktığında yeşil kabuğun bâtını hikmettir. Aslında yeşil kabuğun bizatihî kendisi bile, hatta üzerindeki pürtükler bile başlı başına gizli hikmettir; ama, şimdilik geçelim. Öyleyse, bilen için yeşil renkli kabuk, içinde hikmet gizleyen bir semboldür. Bilmeyenin dediği gerçek kendince doğrudur; ama, sadece zâhirdir.

Bu nedenle, yeşil kabuklu cevizi görünce içindekini idrak edemeyip, sırf dışını söyleyene Avam denir.

Avam, eğer cevizin yeşil zâhir kabuğunu elinin boyanması bahasına zahmet edip açarsa, içindeki iki çenekli pürtüklü tahta gibi sert kabuğu bulur. Yeşil kabuğu soyması Hakikat’i arama yolunda atılmış ilk adımdır.  Artık, cevizi tanımayan biri için, ceviz denilen şey böyle sert tahta kabuklu bir yuvarlak toptur. Artık, sert kabuk zâhirdir. Tahta kabuğun içindeki bâtın bilen için hikmettir. Bu nedenle, sert kabuğu görüp tanıyan, bundan böyle taze yeşil kabuklu cevizi gördüğünde altında bir de sert kabuk olduğunu gözüyle görmese bile bilir. Bu nedenle, bilgisi sadece yeşil kabuğu bilene oranla bir derece daha ileridir.

Çünkü, aklî bilgisi ilerlediğinden, artık sadece bir sembol olan yeşil kabuğun altındakini, yani bâtınını, bilmektedir. Eğer sert kabuğun da içindeki hikmeti merak edip kabuğu kırarsa, hele ezmeden düzgün kırarsa; içinde çift çenek içinde ikişerden dört loplu, bir insan beynine benzer, cevize ulaşır. Ceviz artık zâhir olmuştur; yani, cevizi hiç bilmeyen için bilgi iki kat ilerlemiştir. Bundan sonra, her taze ceviz gördüğünde, yeşil kabuğun altında sert kabuk, onun da altında asıl ceviz içi olduğunu bilecektir. Artık, yeşil kabuklu ceviz de, sert kuru kabuklu ceviz de birer semboldür; içinde ceviz denilen bâtınî hikmeti gizleyen semboller. İsterse yer ve bu zihnî tekamül biter. Ama, Hakikat’i arayan için iş bitmemiş; yeni başlamıştır.

Buna bakalım:

Ceviz içinin dört lopu birbirinden ince kahverengi odunsu perdeyle ayrılmıştır. Ceviz içini tümüyle lop çıkarmak için bu kahverengi perdeyi özenle ayıklamak, hatta hiç kırmadan içindeki ceviz içini bütün gerekir.  Eğer başarılı olunursa, ceviz içi insan beyni gibi kıvrımcıklı dört loptan oluşan bir bütün hâlinde ortaya çıkar. Eğer, gerekli özen gösterilmezse ceviz içinin iki veya dört parçaya bölünerek koz niteliğini kaybeder. Bu önemli işlevi okuyanın yorumuna bırakalım. Dolayısıyla tahta gibi sert ceviz kabuğu nasıl ki yeşil kabuk sembolünün altındaki hikmetse; aynı şekilde, lopları birbirinden hem ayıran, hem de ceviz içinin koz olarak tek bir bütün şeklinde kalmasını sağlayan odunsu ince perde de, sert tahta kabuk sembolün altında bir hikmettir.

Ceviz içi denilen kozun üzeri, sarımsı kahve renkli ve üzeri damar damar yaprak kıvamında ince mat bir zarla sarılıdır. Asıl ceviz içine ulaşmak için bu zarın soyulması gerekir. Dolayısı ile bu zar; en üstteki yeşil kabuk ve altındaki sert tahta kabuğa göre üçüncü aşamadaki hikmettir. Eğer bu ince kabuk dikkatle soyulursa, hemen altında sarımsı beyaz saydam ince bir zar daha olduğu görülür. Saydam zar, üstündekilere oranla dördüncü aşama sembol ve artık içindeki ceviz içi hikmettir. Asıl ceviz içini örten bu ince saydam zardır. Zar soyularak yenilirse ceviz lezzetli, soyulmadan yenilirse acımtırak olur. Bunun için, soyulması biraz zor olmasına rağmen, soyularak yenmesi tercih edilir. Hatta, kolay soyulabilmesi için ceviz içi bir süre suda bırakılır. İşte bu saydam ince zar, yeşil kabuğun, sert kabuğun ve kahverengi ince kabuğun altında kalan dördüncü aşamadır. Zarın soyulması daha zor olduğundan hüner ve sabır gerektirir. Aynı, Hakikat’e ulaştıkça atılacak adımların daha dikkatli ve gösterilecek özenin çok daha nefasetli olması gibi !

Bu zar da marifetle soyulduktan sonra beşinci aşamada artık ceviz içine ulaşılır ve afiyetle yenir. Tabiî bu hikmeti bilmek ilk dördüne oranla daha büyük bilgi ister. Öyle ki, cevizin kozunu saran saydam zarın altında bile ceviz içi ayan beyan görünmesine rağmen, yine de tadı ve kimyası tam belli değildir. Özetle, ceviz kesiti üstten aşağı incelenirse, en üstte yeşil kabuk, altında tahta kabuk, altında kahverengi odunsu ince saydam kabuk, altında saydam ince zar ve nihayet onun içinde de ceviz içi!

Böylece, her üstteki bir altındaki için sembol, her alttaki de bir üstündeki sembolün içindeki gizli hikmettir.   

Özellikle, ceviz içini saran ince saydam zar, Nur’la zulmetten kurtulduktan sonra, Hakikat’le arada kalan hicap, denilen tül perdeye benzer; araladıkça bir yenisi çıkar ve fluluk süregider. Zarı soyup, cevizin içini bulan kimse için zâhiren bâtın bulunmuştur. Çünkü, hedef bütün kabuklardan soyulmuş ceviz içidir. Yani, cevize adını veren ceviz içi artık sembol olmaktan çıkmıştır! Acaba, Hakikat’en çıkmış mıdır ?

Cevizin içi, bir anlamda, aranan, Hakikat midir ? Tabiî değildir; ama şimdilik, daha ötesi var deyip, duralım.

Bundan böyle, her akıllı insan, yeşil kabuklu taze cevizi gördüğünde; semboller perdesini üstte yeşil kabuk, altında sert kabuk, altında ince kabuk ve altında zar olmak üzere dört aşamadan sonra, en ortada ceviz içi hikmeti olduğunu bilecek ve söyleyecektir.

Öyleyse, bir anlamda, yeşil kabuklu ceviz sembolünün içindeki gizli hikmet cevizin kozudur. Kendince bâtını bulmuş olan bu akıllı talihli de tabiî avama göre Seçkin’dir. Bu mertebenin adı Havas’tır...

Ama, akluhikmet sahipleri, ceviz içini eline aldığında hemen lüp diye yutmadan önce düşünür: “Acaba, cevizin içinde ne var? ” diye!..

Çünkü, aslında Hikmet saydığı, Hakikat değildir.

Çünkü, üzerindeki ince saydam zarı soyduğu andan itibaren, sanki Hakikat  sandığı ceviz içi zâhir olmuş ve onun da içinde başka bir Hakikat’in var olduğu veya olabileceği idraki sarmıştır kâmil insan olmaya yönelen liyâkatli ve kifayetli insanı!

İşte, tekâmülde istenilen de budur!

Kâmil insan, böylece, bâtının da bâtını olabileceğini idrak edip, Hakikat arayışını sürgit devam ettirir; Hakikat’in içindeki Hakikat, Hakikat’ül Hakâyık, yani Hakikatler Hakikati’ni aramayı sürdürür.

Zaten, gizli hikmetler olarak tesmiye edilen, sembollerin ezoterik anlam derinliği bu aşamadan itibaren başlar. Sembolün gizlediği hikmet; ama, hikmetin de gizlediği hikmet, daha doğrusu hikmetler...

Çünkü hikmet demek, bir insanın aklî kuvvetinin itidal noktası demektir. İtidalin üstü olan ifratta aklî güçler tehevvür; itidalin altı demek olan tefritte hamakat hâlindedir. Öyleyse, ifrattan ve tefritten uzak aklın pâyesi ve unvanı hikmettir. Bu anlamda, Akıl ve Hikmet veya yazara göre yapışık hâliyle daha anlamlı olan Akluhikmet; cevizin içinde neler vardır diye düşündürür insanı!..

Cevizin içinin içinde neler vardır?

Meselâ, en önemlisi cevizin yağı ile ve azotlu maddeler vardır. Bunların çeşitli kimyasal bileşimleri vardır; molekülleri vardır; moleküllerin içinde atomları vardır; atomların içindeki elektronlar, nötronlar vb vardır.

İşte, bu atomlar ve elementler, farklı miktar ve bileşimlerde olmak üzere, aynı cevizde olduğu gibi, sende de bende de vardır; tüm evrende de vardır. Ayni, Evrenin Ulu Yaradanı dediğimiz Yüce Yaradan’ın Zatı’nın evrende ve insanda tecellisi olan sıfatları gibi!..

Çünkü, artık cevize ismini ceviz içi geçmişte kalmış ve onun yerini şekil olarak aslında cevize hiç benzemeyen bir sıvı, yani ceviz yağı almıştır. Daha da aşağı doğru inilirse, moleküller ve atomlar öyle bir genelleşir ki, sıfattan artık eyleme yani sadece ef’al  birliğine geçilir.

Öyleyse, ceviz içi bir sembol ve ceviz içinin gizlediği altıncı aşamadaki hikmet ceviz yağı ve terkibi olur.

Ceviz yağının sembol ve gizlediğinin hikmet olduğu nihaî yedinci aşamada var olan, cevizin sebebi hikmeti ve sebebi vücudu kuvvet, yani enerjidir. Enerji, ceviz yağı sembolünün içindeki gizli hikmettir. Yenilen cevizde potansiyel olarak bulunan ve yenildikten sonra kinetiğe dönüşen enerji!

Ancak, idrak edilebilen Yüce Kudret’in odağı Kâdiri Mutlak enerji!

İnsanın ve var olan her şeyin Öz’ü olan enerji!

Yoktan var olmayan ve kaybolmayan; ancak, hâlden hâle dönüşen tek kudret olan enerji!

Doğmayan ve doğurmayan, her an başka bir şeen de bulunan enerji!

Özetle, doğmayıp doğurmadığı için var olmayan, yegânelik sıfatı ile idrak edilebilen hiçlik ve yokluk....

Yeşil kabuklu taze ceviz sembolünün kemâl sahiplerine derece derece idrak ve iz’an ettirdiği işte bu gizli hikmetlerdir. Bu hikmetleri izan eden; ama, Hakikat’ül Hakayık’a asla ulaşamayacağının aczini idrak edebilenlere Seçkinler Seçkinleri, yani, Havas’ül Havas adı verilir. Bu zümre, insan-ı kâmil sıfatında olanlar, yani sembollerin en derin mânâsına inebilerek gizli hikmetin varlığını sezebilenler; fakat asıl Hakikat’ül Hakâyık olan Zat’ın değil görülmek, tefekkür bile edilemeyeceğini; ancak tecelliyatı mertebesinde, Varlık’ta Yokluk, yani Ahad, menziline vasıl olabilen Hüviyyet sahipleridir. Bunun da evveli âhiri, ceviz sembolünün yokluğa misal olduğunu fehm etmekle başlar ve biter.

Cevizi insana dönüştürürsek; aynı, âlemlerin içinde milyar galaksiden biri Samanyolu, Samanyolunun içinde milyarlarca yıldız içinde Güneş, Güneş sisteminin içinde Dünya gezegeni, Dünyanın içinde Asya ile Avrupa arasında Anadolu, Anadolu’nun içinde İstanbul, İstanbul’un içinde bir insan, insan bedeninin içinde göğsü, göğsünün içinde kalbi, maddi kalbinin içindeyse nokta-i suveyda denilen basîret, yani gönül gözü!

Gönül gözü, yani saydam bir küre; bir yanından sen Hakk’ı görürsün; öte yanından Hak seni görür; şah damarından daha yakın olduğu için!

Aynaya bakan insanın “Yarattığın eseri beğendin mi?” sorusuna cevap vermesinin, abes sayılması da bundandır!

Çünkü, adam “Ben sûretimde sîret” gördüm nasıl der; idrak etse bile, dili döner mi, sözü yeter mi ?

Eğer yeterse, Hallac olur, Nesimî olur, Yunus olur!

Doğrusu, YOK olduğunun acizini idrak eder!

Eğer gözü açıksa, ÖZ’ünü sezebilir; aynı, cevizin özünde de kendisiyle aynı özü sezebileceği gibi !

Üsküdarlı Aziz Mahmut Hüdaî, insanın gönlündeki ÖZ’ün sırrını, gönül gözüyle görene gönül diliyle şöyle fısıldar:

Bir bak insanın gönlünde Beytullah var

Niçin görmezsin ki, o evde Allah var.

Her ne varsa insanda var; insanda ara Hakk’ ı sen

Sakın olma gafil, insanda Sırrullah var.

Bu itibarla, sembollerin içindeki gizli hikmetlerin tefekkürü çok derin olduğu gibi; bu tefekküre mesnet olabilecek maddî ve manevî kanıtların sadece akılla değil; ama, aynı zamanda gönül gözü olan basîretle gözlenip değerlendirilmesi gerekir. Çünkü, akıl ancak iman sınırına kadar en güvenilir rehber olduğu hâlde; bu sınırın ötesinde gücünü yitireceğinden basîrete mutlaka ihtiyaç vardır.

Basîret olmadığı takdirde, zahirden bâtına nüfuz etmek mümkün olmaz ve sadece aklın etkinliği oranında bilinçlenme gerçekleşir. Ama, basîretle görülenin akılla denetlenmesi ve gerçeğe dönüşmesi hâlinde de, gerçeğe dayanan bilgi ve bilim alanında sadece akıl gücü geçerli olacağından basîretin hiç bir fonksiyonu olamaz. Basîretin gücü, artık daha ileriye, aklın ötesinde imanın başlangıç sınırının diğer tarafına kayar. İşte kemâlatın, dolayısı ile bir anlamda insanlığın sebebi vücudu hassas dengeyi kurabilmesidir.

Aynı ceviz gibi, birer teşbih ve birer mecaz vesilesi olan sembolleri de bu anlayış altında değerlendirmek ve içindeki gizli hikmetleri aramak doğru olur. Aksi takdirde, sembolü sadece zâhiren değerlendirmek ve bâtınen yorumlamaktan kaçınmak veya sembolün sadece şu anlamı doğru, diğerleri yanlıştır demek onu tabulaştırmak, yani put yapmak demektir ki; bu da akla ve hür düşünceye aykırıdır. Doğrusu, sembolü kutsallaştırmadan içindeki gizli hikmetleri araştırmaktır.

Bâtına inmek için de, şart olan zâhiri aşabilmektir!..

Zâhiri hiç yok saymadan; akılla zâhir, basîretle bâtın!..

*  *  *

Tamer AYAN

son zamanlarda bu mükemmellikte yazı okumamıştım, umarım hoşunuza gitmiştir

sevgiler...saygılar...

Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: Prometheus - Haziran 09, 2011, 08:02:50 ös
Keşke yazının tamamı Türkçe olsaydı :)
Alıntı
Çünkü hikmet demek, bir insanın aklî kuvvetinin itidal noktası demektir. İtidalin üstü olan ifratta aklî güçler tehevvür; itidalin altı demek olan tefritte hamakat hâlindedir. Öyleyse, ifrattan ve tefritten uzak aklın pâyesi ve unvanı hikmettir. Bu anlamda, Akıl ve Hikmet veya yazara göre yapışık hâliyle daha anlamlı olan Akluhikmet; cevizin içinde neler vardır diye düşündürür insanı!..

Neyse konumuz bu değil zaten, sadece sayın sahnesarsan'a bu yazının benzerinde, bir bilgenin oğluna inciri örnek verdiğini ve incirin çekirdeğinin içinin tamamen boş oluşunu belirtmek istemiştim. Boşluktan, hiçlikten nasıl varlığa gelindiğini çok güzel anlatıyordu.  O yazıda daha çok Türkçe kelime vardı ve anlatımını dinlere bağlamamıştı. Bulabilirsem buraya eklemek isterim.
Yazı için teşekkür ederim.

Saygılarımla...
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: AQUA - Haziran 09, 2011, 09:19:37 ös
Laboratuvar Ortamında Evrim: Lenski Deneyi

Richard Lenski’nin 1988’de tek bir bakteri popülasyonuyla başlattığı çalışmanın (20 yıl ve 30.000 bakteri kuşağı) sonucu, E. coli bakterilerinin daha önceden taşımadıkları bir özelliği, sitrat molekülünü kullanma yeteneğini, kazandığını gösteriyor. Tek bir bakteri kolonisiyle başlatılan deney aslında çok basit bir şekilde kurulmuş. Tek bir koloniden elde edilen 12 bakteri hattı her gün glikozla beslenerek yirmi yıl ve on binlerce kuşak boyunca yaşatılmış. Evrime ilişkin bildiklerimize dayanarak bu yirmi yıllık süreç içinde bakterilerin birçok mutasyon geçirmesini ve doğal seçilimin işleyerek bu mutasyonlar sonucunda bulundukları deney ortamına daha iyi uyarlanan bakterilerin seçilmesini bekleriz. Araştırmacılar da bu beklentiyle deneyi başlattıkları ilk koloniden itibaren her beş yüz bakteri kuşağında bir bakteri örneğini dondurarak bunlardan bir çeşit dondurulmuş fosil kaydı oluşturmuş.
Bunun jeolojik fosil kayıtlarından çok önemli bir farkı var: Dondurulmuş bakteriler çözülüp, yeniden canlandırılarak atalar ile torunların özelliklerinin karşılaştırılmasını olanaklı kılıyor. Ekip deney boyunca evrimsel sürece ilişkin birçok gözlemde bulunma fırsatı yakalamış. Örneğin günümüz bakterileri ilk atalarından ortalama %75 daha hızlı ürüyormuş. Bunun yanında sürekli beslendikleri glikozu daha verimli kullanırken bazı başka şeker türlerini kullanmada artık ataları kadar iyi değillermiş. Araştırmacılar süreç boyunca evrim geçiren bazı genleri belirlemeyi de başarmış. Deneyin yürütüldüğü on iki bakteri hattının tümünde birden değişen genler olmuş; ancak bunların her birinde genin değişen bölgesi ötekilerden farklıymış.
Lenski’nin ekibi 33.127’nci kuşaktan sonra kolonilerden birinde bir gariplik olduğunu fark etmiş. Bu koloni, sitrat molekülünü kullanabilme yeteneği kazanmış. Birçok bakteri bu organik bileşiği kullanabilir, ancak sitratı hücre zarından içeri alamayan E.coli bu molekülden yararlanamaz.
Ekip, bu beklenmedik değişimin nasıl ortaya çıktığını anlamak için dondurulmuş bakteri stoklarına geri dönmüş. Yirmi yıllık kaydın farklı zamanlarından canlandırılan örnekler incelenmiş. Sonunda sitrat kullanabilen bakterilerin ilk kez 31.500’üncü kuşakta ortaya çıktığı belirlenmiş. O anda popülasyonun yalnızca binde beşini oluşturan bakterilerin popülasyon içindeki oranları sonraki bin kuşakta %19’a kadar çıkmış ve bunlar 33.000’inci kuşakta bir anda ortadan kaybolmuş. Ne var ki 120 kuşak kadar sonra yeniden ortaya çıkıp bu kez popülasyona egemen olmuşlar.
Sitratçı bakterilerin popülasyon içindeki varlıklarının çizdiği bu inişli çıkışlı eğri, sitrat kullanma yeteneğinin tek bir mutasyonla değil, birden çok mutasyonla oluştuğunu düşündürüyor. Lenski, bu değişimin yeniden gelişip gelişmeyeceğini görmek için deneyi farklı kuşaklar üzerinden yeniden başlatmış. İlk 15.000 kuşaktan hiç biri sitrat kullanma yeteneği geliştirememiş. Bundan sonraki kuşakların öncekileregöre sitrat kullanma yeteneğini geliştirmeye çok daha yatkın oldukları görülmüş. Bu, 20.000’inci kuşak dolayında gerçekleşen çok nadir bir mutasyonun sitrat kullanma yeteneğinin gelişmesine ön ayak olduğunu gösteriyor. Ancak sitrat kullanma yeteneğinin kazanılması için bunun ardından gelen bir dizi başka mutasyon daha gerekli. Lenski’nin çıkardığı sonuç şöyle: Önemli evrimsel gelişmeler organizmaların geçmişte yaşadığı rastlantısal değişimlere sıkıca bağlıdır
Saygılarımla
Aqua
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: Hacamat - Haziran 09, 2011, 10:10:27 ös
 Darwin'in Türlerin Kökeni adlı eserinde, evrim teorisinin temel varsayımları şöyle
özetlenebilir (Demirsoy 1984:471):
i-Canlılar ayakta kalabilmek için yaşam kavgası vermek zorundadırlar.
ii- İyi uyum yapabilecek özellikleri taşıyan canlıların çoğu yaşamlarını sürdürür. İyi uyum yapamayanlar ise ortadan kalkar.

Sizce biz dünyaya uyumlumuyuz?
Tam tersi, uyumsuzuz. Darwin'in ''Türlerin Kökeni'' eseri, sanırım insan için yazılmamış...
İnsan dışında, her canlı dünyaya uyum sağlamış, Bir kedinin kürkü onu sıcaktan koruyor,soğuktan koruyor... Evrim olduğu varsayılan bizim derimiz bizi ne bu dünyanın soğuğundan,ne de sıcağından koruyor. Siz hiç kışın atkıyla,bereyle dolaşan kedi gördünüz mü?, ayaında botlarla,onun altında yün çorapla... Nasıl bir (Darwinin, dediği gibi) uyum sağlamak sa bu. Azıcık bir üşütmeyle hasta oluyoruz. Antibiyotik kullanıyoruz.
 Bu mantıkla Darwin'in teoriyle alakalı ilk iki maddesini  okuduğumda, ''Darwin, bizimle iyi dalga geçmiş''  diye düşündüm. Bu benim fikrim, katılırsınız, ya da aşağlarsınız önemli değil. Ben demiş olayım fısıldayarak ''Kral çıplak''

Sayın AQUA, İddayı doğrulama adına, Laboratuvar ortamlarında 20 yıla sığdırılan deneylerin bilimselliğine inanmak istiyorsunuz.  Laboratuvar ortamında ''kedi başlı insan'' yapsak,  bu durumun evrim le ne alaksı olacak. Lütfen ama.
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: Mustafa Kemal - Haziran 09, 2011, 10:14:28 ös
Aynı boş lafları tekrarlamaktan ne zevk alıyorsunuz anlamadım Sn. Hacamat,

Yazdım, ne alakası var ben öyle demedim dediniz. Şimdi bir kere daha yazıyorum. anlaşılır umarım...

3 milyon yıl önce insanlar/primatlar palto giyip atkı mı takıyordu....
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: Hacamat - Haziran 09, 2011, 10:32:31 ös
Sayın Mustafa Kemal, ben sizin dediğinizi gayet iyi anlıyorum ama ''pirimat'' dediğimiz ne? kim biliyor... alkioloji de 3 milyon yıl geriye gitme diye bir şey söz konusu değil ( tam gerçek bilgi sunumu için). ''pirimat'' da bir teoridir. Darwin teorisini ispatlama gayreti. Pirimat mantığıyla konuya ben yaklaşsam, bana '' 3 milyon yıl önceyi nereden biliyorsun'' derdiniz. ''Bebeklerin ,doğarken ağladıkları'' misalinde olduğu gibi. 3 m i l y o n yıldan bahsediyoruz. Hadi şimdi ağlıyorsak'' sizin değiminizle ses çıkarıyorsak doğarken'' o zamanda ağlayıp '' ses çıkarıp'' doğuyorduk derim.  farklı bir tür yaşadı (filmlerde elfler,orglar), gerçekte de Pirimatlar bunlar fantastik bilim. Yani hepsi birer varsayım... Belki de'' pirimat'' teorisini ortaya atanlar bile inanmıyordur sorsak.
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: Mustafa Kemal - Haziran 09, 2011, 10:35:38 ös
Yazarlar yalancı, arkeologlar sahtekar, biyologlar cahil....

Peki, bir siz biliyorsunuz, çok tebrik ediyorum sizi...

Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: AQUA - Haziran 09, 2011, 10:39:46 ös
Bir gün genetik  ve molekuler biyoloji alanındaki  gelişmeler sadece evrimin laboratuar  ortamında  gözlenebilirliğini  değil; dna yapısındaki  deşifreler yeni türlerin  hatta  tarih sahnesinden silinen yok  olan türlerin yeniden var olmasına  olanak sağlayacaktır.
Saygılarımla
AquA
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: shakespeare - Haziran 09, 2011, 10:41:38 ös
sn. hacamat
 sizin için eklediğim " ceviz sembolizmasını" okumadınız galiba
büyük keyifle okuyacağınızı düşünüyorum
sevgiler...saygılar...
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: Hacamat - Haziran 09, 2011, 11:19:12 ös
Sayın sahnesarsan,  keyifle okudum, teşekkür ederim.
Sayın Mustafa Kemal, ''zan'' diye hepimizin bildiği bir yanılsama vardır. İnsanlar çeşit çeşit fikirlere inanır. Bazısı saplantı şeklinde ''zan'' ları vardır ve bu uğurda emek harcarlar. Bilim adamları veya yazarlar vs bunlarda neticesinde insanlar. Dolayısıyla bu teorileri ortaya atanlar yalancılıklarından, sahtekar olmalarından vs değil. Öyle zannettikleri için teorilerini o yönde geliştiriyorlar. Bakın, burada bile herkez tartışırken fikrin doğruluğunu ispat için, olmadık fikirler öne sürüp ''evirip'' illa teorinin doğruluğunu ispata çalıştılar, ama başarılı olamadılar. Herkez de buna '' üst düzey bilim'' diyerek, aslında inanmaya kendilerini zorladıkları,zanlarıyla beraber olduklarını gösterdi.
Pirimat karşıtı ''olmadığını'' söyleyen alkiologlar yok mu zannediyorsunuz? Tüm bilim insanlığı bu konuda hem fikir mi? değil. Dolayısıyla, burada insanlar mantık yürütmeli. Ben mantık yürüttüğümde Darwin teorisinin 100 yıl sonra Masallar kitapları arasında yer alacağını düşünüyorum.
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: AQUA - Haziran 09, 2011, 11:21:47 ös
Sn Hacamat,
En son söylediğiniz  kelime çok ilginç!
Saygılarımla
AquA
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: Hacamat - Haziran 09, 2011, 11:23:26 ös
''Konuya el attığım için'' dermişim :)
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: AQUA - Haziran 09, 2011, 11:24:33 ös
Bir önceki  gönderide son  söyledğiniz  kelime dısında herseyi  yapıyorsunuz.  :)
Saygılarımla...
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: Hacamat - Haziran 10, 2011, 12:06:24 öö
Toparlıyorum..... ''Günümüzden geçmişe bakıyorum, geçmişden günümüze değil'' buraya dikkatinizi çekerim...
1- Ciğerlerimiz oksijenle buluşmasında yanmalar olduğundan insan /( bebek ) ilk doğduğunda çığlıklar atar. Bilimsel bir araştırmaya göre bebeğin o acısını yetişkin çekse, hemen orada ölüceğinden bahseder. Bu kadar inanılmaz bir acı çekme durumu sözkonusu.
Bahsedilen teori doğru olsa , şimdiyekadar oksijene alışmış olmamız gerekirdi.2
2- Cama büyük gereksinim duyuyoruz. Cam doğada kendiliğinden olan bir şey değildir. Doğada hiç olmayan bir maddeye, bu kadar ihtiyacımız olması sizce bu teoriyi doğrular mı yoksa masallar mı? Sizce hangi canlı türü gereksinimlerini arttıracak şekilde evrim geçirmiştir. Doğaya uyum sağlamak yerine, bu zıtlığın sebebi nedir.

Aklın evrim geçirmesi mi?
Lütfen ... her insan hala hala hala ''sıfır'' doğuyor aklın evrimi bile söz konusu değil.

Çarpım tablosunu bilerek mi doğuyor insan ?
hadi o nu geçtim,
Ya ilk insan
Balta kullanırdı, ateş yakmak için ağaçtan
Balta kullanmasını bile öğrenmeden bilemiyor ki insan.
Aklın evrim geçirmesi de yalan oğlu yalan
Evrim geçiremiyor insan
Akıl sıfır hep sıfır
Ben öğretince kendine diyor insan
İnsan öğrenmezse, kendine bulamaz bir lisan
Demekki akıl da yalan ,dolan
Ezberlediğini konuşan bir papağan...

He işte sonunda oldum Cyrano de Bergerac
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: Prometheus - Haziran 10, 2011, 01:39:32 öö
Sayın hacamatın yazdıklarına verecek cevaplarım hazırdır. Ancak cevap vermek sadece zaman kaybıdır.


Saygılarımla...


Not: Bu siteye şöyle bir özellik konulabilir mi? İstemediğiniz kişilerin genele yazılmış mesajlarını görmeyebilir miyiz? Bence çok önemli bir gelişme sağlar.
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: ozkann - Haziran 10, 2011, 07:18:24 öö
Ben aşağıdaki cümleniz ile ilgili sormak istiyorum.
Darwin'in 'masalı' yerine hangi 'yüce gerçeği' kabul ediyorsunuz?

Ben mantık yürüttüğümde Darwin teorisinin 100 yıl sonra Masallar kitapları arasında yer alacağını düşünüyorum.

Ayrıca türlerin kökeni'ni 'gerçekten' okuyup, anlatılanı 'maymundan gelmek' olarak anlayan birisinin varolduğuna inanmıyorum.
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: Mustafa Kemal - Haziran 10, 2011, 11:56:24 öö
Not: Bu siteye şöyle bir özellik konulabilir mi? İstemediğiniz kişilerin genele yazılmış mesajlarını görmeyebilir miyiz? Bence çok önemli bir gelişme sağlar.

Kesinlikle katılıyorum, her nedense bir süredir ben de bu tür bir "spama atma" özelliği olsa diye düşünüyordum.

Ayrıca türlerin kökeni'ni 'gerçekten' okuyup, anlatılanı 'maymundan gelmek' olarak anlayan birisinin varolduğuna inanmıyorum.

Sn. ozkann, siz okumaktan bahsediyorsunuz, biz mangal kömürüyle uğraşıyoruz...
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: Prometheus - Haziran 10, 2011, 01:14:09 ös
:D

Sn. ozkann, siz okumaktan bahsediyorsunuz, biz mangal kömürüyle uğraşıyoruz...
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: smyrnali - Haziran 10, 2011, 01:33:37 ös
 :D :D :D :D :D :D
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: enelsır - Haziran 10, 2011, 01:39:34 ös

 Burada garip bir ironi yok mu sizcede. Mangal kömürü de bir evrim sonucu oluşur. Aslı odundur. Toprak altına gömülüp için için alevsiz bir şekil de yanarak kömürleşir. Bu da küçük çaplı bir dönüşümdür. Hay Allah tesadüfe bak :D :D.
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: smyrnali - Haziran 10, 2011, 02:17:08 ös
evreka ...evreka ......bu bir evrim .. ;D
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: Hacamat - Haziran 10, 2011, 11:19:43 ös
:)
Mangal kömürü, misalini vermemin sebebi Darwin karşıtı kitapları kaynak görterdiğim düşünülmesi. Ben de bunun üzerine dedim ki ''ben Darwin karşıtı kitapları,  mangalı tutuşturmak için kullanırım'' dedim. Dikkat ederseniz Darwinin eseri için ''100 yıl sonra masal kitapları arasına girer'' dedim.  Ben Darwinin eserini yüceltiyorum, sizin yaptığınıza bak.

Darwin şu an sağ olsa '' yokmuş öyle bir şey ,yanılmışım'' diyecek. Siz hala teoriyi sadece ''var'' diye savunuyosunuz okadar. Daha hala ortaya net bir bilgi koyamadınız. Bir ara sayın enelsır konuya girecek gibi oldu ''bira'' dedi, ''uykum geldi'' dedi, gitti.
insaf yani ben napiim, evrimi kabul edicem, tamam, hele bir anlatın.....''pirimat'' dediniz, tutmadı herkez şahit, ....yok ''laborotuar''dendi, olmadı herkez şahit... '' dur ,açıklıcam'' dendi, bir açıklama gelmedi... ''ceviz'' dendi ,''cevizin zarı'' dendi kimse yemedi, herkez şahit....... eeee şimdide ''cevap veremiyoruz (bulamıyoruz) bari görmeyelimde konu bitsin deniyor. :)
İnsafıma evrim geçirttiriyorum...
Not : birde şu 108 dakikada bi (-) beğenilme tuşuma basın, yoksa kıyamet kopar...  :) sizi sevmeye başladım.
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: Hacamat - Haziran 10, 2011, 11:40:48 ös
Buradaki mevzu, kömürün nasıl olduğu değil. İnsan türünün, farklı bir türden günümüze gelmesi. Siz'' İnsan evrimi tür değişikliği değildir''  dediniz,  ''peki ne'' ? dedim, orada kaldık... İnsan evrimi ''tür'' değiştirmek değilse, ne?
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: Hacamat - Haziran 11, 2011, 12:07:00 öö
Önemli NOT :Şu konu çok rahatsız etti beni... özellikle ''evrim'' mevzusunda sizinle paylaşım yaparken farkettim.
ben yazı yazarken üslup olarak kullandığım kelimeler, sizlere yönelik değil...hatta haddimde değil.
örneğin ''papağan'' benzetmesi yaparken kendimde dahil tüm insanlığın bu vaziyette olduğunu belirtiyorum. Burada kastım sizleri hedef almak veya küçük düşürmek değil ve haddimde değil. Bu durumun özellikle bilinmesini istedim.
Ayrıca evrimleştik veya evrimleşmedik ne yapalım... Bu hassas konu daha önemli...
Tekrar söyliyim ( gece uyuyamam ). Ben yazarken üslubum size küçültücü kelimeler kullanmak değil. Olamazda niyetim de bu değil.Genel misallerle durum özeti diyelim. Lütfen yanlış anlamayın...
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: Mustafa Kemal - Haziran 11, 2011, 12:09:03 ös
İnsan evrimi ''tür'' değiştirmek değilse, ne?

Evrim...

Bir bunun ne demek olduğunu anlasanız sorun kalmayacak ama... İnşallah...
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: Hacamat - Haziran 11, 2011, 04:38:10 ös
 İyi ama ben de başından beri ....
Evrim sürecinde,serçe parmağın kısalması veya dünyaya dört parmaklı gelmemiz ve beşincisini, evrim sayesinde sahip olmamız.
Bacak ve sırttaki bir kaç damarın artık işlevinin yitirmesi. Organlarımızın bir kısmının küçülmesi. yirmilik yaş dişlerinin çıkması vs tüm bunlar evrim başlığında olabilir. Buna zaten başından beri itirazım yok. Hatta hiç bir itirazım olamaz, tam tersi savunurum bile. Fakaat, evrimden kast edilen başka bir canlıdan başka bir canlı formuna geçmek ise o na karşıyım. Aslında hararetle karşı olmamın tek sebebi var. İnsanı farklı bir türden dönüştüğünü ileri sürüp onu yok ederken ( bombalarken ) vicdanını rahatlatma gayreti... ( nasılsa ölenler hayvan ) gibi... Bu teoriyi ilk öne süren,dünyaya tanıtan gücün bilimsel gerçeklikle işi olduğu için değil sanki niyetleri gizli tutma çabası yatıyor. Ben ce... :) arasıra saçmalamak iyidir.
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: ozkann - Haziran 11, 2011, 05:43:39 ös
Ben anlamakta zorlanıyorum.
İşin sosyolojik sonuçları vardır yargısı sebep gösterilerek bilimsel teoriye karşı çıkılıyor.
Yerine de herhangi bir önerme bile getirilmiyor.

Peki reddiyecileri sınıflandıralım.
Soruyorum: Canlılar oldukları şekilde aniden mi belirdi dünya üzerinde?

a) Bütün canlılar oldukları şekilde aniden beliriverdiler dünya üzerinde.
b) Evrimleşerek türler oluştu.

(c) şıkkı varsa ekleyin lütfen. Aklıma gelmiyor.

Allah çamurdan yarattı içine üfledi insan yürümeye başladı dersin, anlarım.
İnsan vücudu ile toprak aynı maddelerden oluşuyor, çamur burada bir işaret dersin, anlarım.
Bir diğeri yaşam suda oluşmuş, türlerin atalarının kökü aynı diyor, anlarım.
Evrim ile Tanrı'nın varlığı çelişir dersin, anlarım.
Bilakis ikisi de aynı şeyi anlatıyor dersin, anlarım.

Siz hangisini diyorsunuz?
Merak etmeyin size katılmasam da en azından ne düşündüğünüzü anlarım.

Evrim teorisi masal diyorsunuz, peki, o zaman yukarıdaki soruya cevap verin.
Canlılar oldukları şekilde aniden mi belirdi dünya üzerinde?
Evrimin yerine koyduğunuz gerçek hangisi?

Dünyayı sarsan bir teoriye bunca eziyet ediliyor. Umarım arkasında akil bir gerekçe vardır.
Laf olsun diye reddetmiyorsanız veya 'evrimciler' sataşmasının ardında gizli bir niyet yoksa ;) tabi...
Bir tek bts çizelgeniz eksik.

Ayrıca konular üzerinde herkes fikrini bilimsel veya mantık üzerine inşa edilmiş yazılar ile açıklar.
Olmadı şaka yapar. Sululuklarımla diye imza atar. Ama kimse kimseyi ikna etmek durumunda değil.

Bütün mesajlarınızda 'hadi beni ikna edin', 'bana evrimi kabul ettirin', 'mısırdan çıkmadığınızı ispatlayın' vs vs vs  tavrınızı görmekten ve okumaktan şahsım adına oldukça çok sıkıldım.
Referandum olsa üyeliğinizin sonlandırılmasını isterdim.
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: Hacamat - Haziran 11, 2011, 06:18:59 ös
Sayın ozkann, '' hadi beni ikna edin'' dememin sebebi, iyniyet göstergesi. ''Beni ikna edemezsiniz'' demem sizce daha doğru bir yaklaşım mı olurdu? Ben yazarken niyetim, racon kesmek değil. Fakat okunduğunda bu çıkıyor napalım. Tek siz istiyorsunuz diye yazmam, referanduma gerek yok. Bana özelden rica etmeniz yeterli...

Sorunuz aslında güzel . Bu sorunun yanıtını bilmesem, sizce 10 kişiyle mücadeleye girişirmiydim.
ama cevap şimdilik vermiyeceğim. Siz sayın ozkann, önce benim dediğime cevap verin. Herşey karşılıklı

İnsan evrimi ''tür'' değiştirmek mi ? tür değiştirmediyse aslında olan ne?


Sorunuz cebimde : Canlılar oldukları şekilde aniden mi belirdi dünya üzerinde?
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: enelsır - Haziran 11, 2011, 07:19:31 ös
 Sayın Hacamat, bildiğiniz gibi bu tartışmaya katılmaya çalışmıştım. Sonrasında sizin de belirttiğiniz sebeblerle çekildim. Bunu yaparken de şakacı bir uslup takındım. Belki yanlış anlaşılmış olabilirim. Fakat gerçekten niyetimi size şaka yollu anlatmaya çalıştım. Benim uslubumu biliyorsunuz ( roportaj esnasındaki yazışmalarımız sebebiyle) ben kimseyi kırmam. Ya da bunu özellikle yapmam. Bilmeden kırdıysam özür dilerim sizden.

 Fakat tartışmadan çekilmemin sebebi sizsiniz. Bir kaç sebebi var. '' canlılar nasıl tür değiştirdi?'' '' insanlar neden hala doğduklarında ağlıyorlar?'' ''Darwin'in kitabını mangal tutuşturmak da kullarım'' gibi tanımlamalarla , evrimi ne kadar anladığınızı (!)hissettirince... Bana, kusura bakmayın ama çekilmekten başkaca bir yol bırakmadınız. Anlaşılıyor sayın Hacamat bu teoriye inanmıyor ve katılmıyorsunuz. Fakat bu konuya ilk iletim de yanlış anlaşılmaya sebeb olmamak için '' bu teorinin doğruluğuna inanıyorum'' demiştim. Şimdi siz diyorsunuz ki bana bunu kanıtlayın. Öyle bir şey yok sayın Hacamat. Önce siz bu teoriden ne anladığınızı ve neden karşı çıktığınızı anlatın bir bakalım. Kulaktan dolma ipe sapa gelmez iddaalarla gelmeyin... Kimbilir? Belki haklı olan sizsinizdir. Anlatın dinleyeceğiz.

 Öte yandan ben sayın ozkann gibi düşünmüyorum. Siz de ve bütün üyeleri de bu forum da kalmalı. Kimse gitmemeli. Tabi ahlaklı ve erdemli oldukları sürece... Sizin tartışılacak bir çok görüş ve uslubunuzla birlikte , bu forumdan gitmeyi veya atılmayı hak edecek bir şey yaptığınıza inanmıyorum... Görüşlerinize katılmıyor olabilirim ( gerçekten katılmıyorum). fakat onları özgürce dile getirebilmeniz için, elimden geleni yaparım.

 Şimdi sıra siz de . Bu teoriden ne anladığınızı , ve neden karşı çıktığınızı bize bir anlatın bakalım... Fakat sapmadan, evirmeden , çevirmeden.

  Saygılarımla.
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: smyrnali - Haziran 11, 2011, 07:25:24 ös
vee sayınn hacamat lutfen dediginiz gibi  arada sırada sacmalayın hos olabilir ama bunu surekli yapmayın nolur :))
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: Hacamat - Haziran 11, 2011, 10:45:38 ös
Sayın enelsır,  hepsi mi bukadar yanlış hissedilir ? :) anlamadım sizi. 3. madde sizi anladığım ( hissettiğim ) kısım olsun

yanlış hisler...
1- size kırılmadım , kırıldığımı ifade eden tek bir cümle kurmadım.
2- ben Darwin karşıtı kitapları beğenmediğimi vurguladım.( mangalı tutuşturdum) .Lütfen, hislerinizi güçlendirin :)
3- Siz yazılanları okumuyor, özelde birbirinizden yanlış duyumlar alıp sonra ''hissettim'' diyip konuya giriyorsunuz..

Sayın enelsır :) gülerim ağlanıcak halime.

Ben burada verdiğim örneklerin bir tanesi tarafınızca anlaşılamamış bile. Anlaşılanlarda yanlış anlaşılmış ( mangalı tutuşturma ). Ben son söze gelsem, iyice kafalar karışacak. Henüz erken diye düşünüyorum. Üstelik siz daha konuyla ilgili net fikir ortaya sürmemişken, benden netice bekliyorsunuz.  Daha hala fikir tartışmıyoruz, dikkat ederseniz, çünkü ortaya bir fikir koymuyorsunuz,  ''Fikir ortaya koyun ikna olayım'' diyince de diyen taşlanıyor. Sayın ozkann görüyorsunuz işte hala konuya sizde dahil bir açıklık getirmediniz. Şimdi ben mi zaman kaybediyorum ? siz mi?

Soruya yanıt verirsiniz, vermezsiniz... verdiğiniz sürece tartışırız.. yok diyorsanız benden bu kadar.

Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: Prometheus - Haziran 12, 2011, 12:15:51 öö
Sayın hacamat, kullandığınız her kelimeye dikkat edin. Bu saygısızlığınız beni baştan çıkarabilir. Söylediklerinizin nereye gittiğinizin farkında değilsiniz. Kusura bakmayın ama benimde bir tahammül sınırım var. 3. şıkkınız sadece varsayımdır, evet bende sizin arkanızdan konuştum. Ama, size özelden mesaj atıp, halimi de anlatmaya çalıştım.
İnanmıyorum ki, hiçbir mason veya mason olmayan, sizden sıkılabilir ama ikiyüzlü olamaz. O 3. şıkkınızı geri alın lütfen.
Almazsanız, yada anlamazsanız, benim düşmanımsınızdır.

Kireç taşını işleyip harç ile ona tolerans tanıyabilirsiniz. Ancak dağdan indirdiğiniz granit parçasına yaklaşımınızı da, onu değerlendirmenizde farklıdır. Tolerans elinizde malzemenin yapısıyla sınırlıdır. Bütün masonlar toleransın ne olduğunu böyle bilsinler. Herkese aynı tolerans ancak bir aptallık olabilir.
Sayın masonlar beni anlamaya çalışsın lütfen.

Benim derdim tanrıyı anlamaktır, ona ulaşmak değil. Herkes bilir ki anlamakla ulaşmak farklıdır. Masonluk dahil her şey size tanrıyı anlayabilmeyi ister.
Tanrıya ulaşmaya gerek yoktur. O başka bir konudur ve anlamaktan daha kolaydır. Tanrıya her inanç sistemiyle ulaşabilirsiniz. Ancak tanrıyı anlamak Yunus emre'nin göz yaşında saklıdır ve bu çok zordur. Ben hayatın anlamını bir böcekte buldum, tartışılabilir.
Yeryüzünde bilinç sahibi her varlık tanrıya ulaşmayı değil, anlamayı hedef edinmelidir.
İspatlayayım bunu;
Tanrıya ulaşmak korkularınızı gidermeye yarar. Korunursunuz, ancak Tanrıyı anlamak bambaşka bir şeydir. Bu gün, evrene ait ne varsa, tanrıyı anlamamız içindir, bizi hiçbir şey(dinler dahil) tanrıyı anlamamıza yetmez. Sadece tanrıya götürür.
Tanrıyı anlamakla ona ulaşmak farklı şeylerdir.
Anlamak her şeydir. Anlamak, yaşamaktır. Varoluşun temeli, anlamaktır ulaşmak değildir, yoksa vücutlarımız ölümsüz olmalıydı.
Doğadaki hiç bir varlık bir yerlere varmaya çalışmaz, inanmıyorsanız bir ağacı inceleyin, inanmıyorsanız nefes almanın anlamını öğrenmeye çalışın.

Tanrı ulaşılacak bir hedef değildir, inanmıyor musunuz? Alın size ispat "Ben size şah damarınızdan yakınımdır" Yani gideceğimiz bir yer yoktur. zaten evdeyiz. Tanrı ölümden sonra bize şahit olmaz, o ölümden sonra görünmek gibi, hesap sormak gibi aptalca şeylerin peşine düşmez. O biziz, O her yerde.
Aramak başka, anlamak başkadır.
Üstelik kargaşa şurada başlamaktadır, ne bizim tanrıya, nede tanrının bize ihtiyacı yoktur.
Bir ölüsünüz, hiç olmadınız, tanrı nerde olurdu?
Anlamsız.
Varoluşu anlamak tanrıyı anlamaktır, unutmayın ulaşmak değildir. Çünkü ne tanrının nede bizim birbirimizi bulmaya ihtiyacımız yoktur. Ulaşmaya çalışmak sadece bir yanılgıdır. Sadece sanaldır. Masonlukta sanaldır, İslamiyet'te sanaldır, aynı şekilde Hristiyanlıkta ateistlikte sanaldır.

Her dinin dibine inin, hepsi şunu fısıldar, tanrı sensin, hep buradaydın, hiç ölmedin ve hiç yaşamadın, sadece öğreniyorsun.
Ben öldüm, bedensizliği gördüm, bütün kaygıların arkasına baktım. Allah'ı anlamak için bir çok şey var, yol yok, islamiyet, masonluk siz var olmadıkça hiçbir işe yaramaz. Bir tane mason çıkıpta bunun tersini savunsun da göreyim?
Var olmanın, yaratımın arkasında neşe gördüm, inanın bana bunu gördüm. Hayat size sadece kendinizi ispatlamaya yarar, gerisi hikayedir.
Tanrının dinlerin savunduğu gibi ibadetimize ihtiyacı yoktur, tanrı anlaşılmayı ister, ona ulaşılmayı değil.
Konuyu yakında kitap yapacağım, umarım iyi bir şey olur.

Tanrı, ulaşılmayı istemez dedim, o anlaşılmayı ister, anlamak ulaşmaktan çok çok daha zordur. Peki gelelim Yunus Emreye...
Bu kardeşimiz kendini bencile görür ve tek hedefi Allah'ı istemektir. Bilirsiniz, "Bana seni gerek seni".
Gerçek bir mürşit Mevlanaya geldiği gibi, Tebrizli şems gibi gelmez, gerçek mürşit bana göre zamanları da aşmalı. Benim mürşidim Yunus Emre'dir. Bin yıl öncesinden yanımda olmayı başaran tek kişi o'dur.

"Kah eserim yeller gibi
Kah tozarım yollar gibi"

Yolun ne? masonluk mu?
Yolun ne? İslamiyet mi? Hiç fark etmez.
İstersen mankafalı ateist ol, Allah'ı anlamak için hiçbirine ihtiyacımız yoktur.
Yani Yunus şunu söyler, her yola girdim(kah tozarım yollar gibi), yol her ne ise fark etmez. Yunusum bunu iddia eder, Yunus yol olup tozar ama, yol olduğununda farkındadır. O yolların tozması kadar yol olmayı anlar. Onun için yol her ne ise fark etmez, sonuç şudur ona göre, "Bana seni gerek seni"
Bunu anlayan varoluşu da Tanrıyı da anlar.
Ben henüz anlayamadım.
Devamını umarım bundan sonraki yazımda açıklayabilirim.

Saygılarımla...
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: Prometheus - Haziran 12, 2011, 12:20:50 öö
Sayın hacamat,
Size bir sır vereyim. Çok işinize yaramaz ama yine de bir sırdır.
Ben enelsır değilim. Enelsır da ben değil. Onun yolu farklıdır, benim yolum farklıdır. Sayın enelsırı çok severim, sağolsun aklının yettiği kadar ve alçak gönüllülükle bana tavır bile koydu. Onu anladım, bana çok kızdı, hayır dedi, yok öyle kıvırma dedi. Bir yola çıktın madem, madem bir şeyler iddia ediyorsun, arkasında durmak zorundasın dedi. Yanlış veya doğru adam gibi savun dedi. Bunları yazmadı, hatta bu kadar bile konuşmadı, ama ben bunları anladım ondan. O çok farklı, bende farklıyım, sende elbette farlı olmalısın. Bunu bilelim.
Ancak,
enelsır'a dokunma, yoksa yanarsın.


Saygılarımla...
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: Melina - Ocak 05, 2013, 11:28:16 ös
Ayrıca Herbert Spencer, Evrim kuramının gelişiminde ve kabulunde en az Charles Darwin kadar büyük bir rol oynamış, bugün evrim kuramını açıklarken kullanılan birçok terimi de ilk kez kullanan kişi, Spencer olmuştur.
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: Tij - Ocak 06, 2013, 11:17:52 öö
Sayin Melina, demin baktim size hosgeldiniz dememisin, bagislayin.
Aramiza hosgeldiniz.

Eger forumda bahsini yaptiginiz  Herbert Spencer isimli bilim insaniyla ilgili bilgi ve baslik yoksa sizden ricam bizi bilgilendirin.

Saygilarimla
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: NOSAM33 - Ocak 06, 2013, 02:14:02 ös

Herbert Spencer Sözleri





Eğitimin yüce amacı bilgi değil eylemdir.
Evrenin büyüklüğü ne kadar?...” Sonsuz... Ama daha kanıtlanmadı... “Aşk da öyle...”
Çalışmasının karşılığında ücret isteyen bir emekçinin, sattığı mal karşısında bir kar bekleyen tüccarın, verdiği tavsiye dolayısıyla muayene ücreti bekleyen bir doktorun, verdiği vaaz karşılığında ‘yaşamak için’ bir gelir beklentisi içerisinde olan bir rahibin davranışının gerisinde yatan çıkarcılık sadece meşru değildir, aynı zamanda gereklidir.
Kahramanlara tapınma insan özgürlüğüne en az saygı duyulan yerlerde doruklara çıkar.
Herkes ahlaklı olmayınca, hiç kimse tümüyle ahlaklı olamaz.
Devlet müdahalesinin sınırı var mıdır? Ve eğer var ise, sınırı nedir?
Yirmi yaşında yakışıklı, otuz yaşında güçlü, kırk yaşında zengin, elli yaşında akıllı olmayan insan hiçbir zaman yakışıklı, güçlü, zengin ve akıllı olamaz.
Çoğunluğun azınlık tarafından yönetimi tiranlıktır; azınlığın çoğunluk tarafından yönetimi de tiranlıktır. Her iki durumda da ‘senin istediğin gibi değil, bizim istediğimiz gibi yapacaksın’ kuralı geçerlidir.
Tüketicilerin çıkarlarının ve değer yargılarının toplumun yararı için yeterli olmadığı ileri sürülerek her defasında devlet müdahalesinin gerekliliğinden sözedilmektedir... Tecrübe açık bir şekilde birbiri ardına devlet müdahalesinin doğru olmadığını bize öğretmekte ve tüketicilerin çıkarlarının tüketim mallarının etkin bir şekilde sunulmasının en etkin garantisi olduğunu göstermektedir.


ALINTI
Saygılar.
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: Melina - Ocak 06, 2013, 03:46:08 ös
Sayin Melina, demin baktim size hosgeldiniz dememisin, bagislayin.
Aramiza hosgeldiniz.

Eger forumda bahsini yaptiginiz  Herbert Spencer isimli bilim insaniyla ilgili bilgi ve baslik yoksa sizden ricam bizi bilgilendirin.

Saygilarimla
Problem değil Sayın Tij,
müsterih olunuz.
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: asimov - Ocak 06, 2013, 09:23:13 ös
Bu yazı vesilesiyle Sayın Melina'ya hoş geldin diyorum.

Foruma hızlı bir giriş yaptı. Yazdıklarına, katkılarına bakılırsa sosyoloji ile yakından ilgili.

Charles Darwin başlığı altında "Herbert Spencer" ile ilgili yazdıkları güzel. Keşke evrim kuramının toplumsal sonuçlarını  veya sosyal darwinizm olarak adlandırılan kuramı ayrı başlık olarak ayrıntılı olaral incelese.

Benim de forumda Darwin ve Evrim Kuramı ile ilgili bir iki yazı yazmışlığım var. Ancak bilebildiğim kadarıyla "Sosyal  Darwinizm" çok farklı sonuçlara ulaşabilen, biraz da evrim kuramının yanlış yorumlanmasına olanak veren bir kuramdır.

Darwin yaşamı süresince evrim kuramı ile ilgili "Tanrı" ve "Toplumsal sonuçları" ile ilgili yorum yapmaktan kaçınmıştır. Çünkü kısmen ortaya çıkaracağı sonuçları, sorunları görebilmiştir.

Bu konuda Sayın Melina'ın kişisel görüşlerini öğrenmek isterim.

Saygılarımla.
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: Melina - Ocak 07, 2013, 05:19:59 öö
 Darwin, görüşünü  adaptasyon ve doğal Seleksiyon la açıklar. Yani ' değişen çevre koşullarına  ayak uyduran  canlılar yaşar , uyduramayanlar ölür. ' der .
Darwin görüşlerini,  “ Türlerin Kökeni “  adlı kitabıyla  açıklamıştır,okumakta yarar var diye düşünüyorum .

Sorumuza gelirsek; Darwin , bu teorinin doğruluğu ve kendi bilimsel seviyesi ile ilgili şüpheler taşımaktadır. Bu şüpheci yaklaşımını bizzat kendi söylemleri ile açıklamak daha doğru olur kanısındayım :

'' Okur yapıtımın (Türlerin Kökeni) bu bölümüne varmadan önce bir yığın güçlükle karşılaşmış olacaktır. Bunların bazıları bugüne dek üzerlerinde belirli bir ölçüde duraksamadan düşünemediğim kadar çetindir. ''

Teoriye karşı haklı olarak yöneltilmiş itirazların ve teorinin karşılaştığı güçlüklerin ağırlığı altında yıllarca ve onların ağırlığından kuşkulanamayacak kadar çok ezildim.

Bu çalışmaların (Türlerin Kökeni için kullandığı çalışmaları)

Harvard'da biyoloji profesörü ve yakın dostu olan Asa Gray'a yazdığı bir mektubundan:

'' Oldukça iyi biliyorum ki, spekülasyonlarım meşru bilimin sınırlarının oldukça ilerisine uzanmıştır. ''

. Haeckel'e yazdığı mektubundan:

'' Evrim doktrinini yayarak çok müthiş bir iş yapmış olacaksın. Yararsız yapıların ileriki aşamalarda ortadan kalkmasıyla ilgili problem senin de kafanı karıştırdı mı? Bu problem son zamanlarda benim aklımı oldukça karıştırdı. ''

Fox'a yazdığı mektubundan:

Doğanın tamamı gerçekten inatçı ve benim istediklerimi yapmıyor ve şu an sadece eski midyelerimden başka yeni hiçbir şey üzerinde çalışmak istemiyorum.12

Bazen tamamıyla çöküntüye uğrayacağımdan korkuyorum...

J. D. Hooker'a yazdığı mektubundan :

'' Bazen, yakında tamamen yenilgiye uğrayacağımdan şüpheleniyorum. ''

'' Görüşlerime ters düşen bazı büyük zorlukları ortadan kaldırdığımı düşünüyorum, fakat bunların hepsi bir halüsinasyon olabilir. ''

'' Tamamen yanlış bir inancın içinde olduğumu düşünmeye başladım. Bana bu konunun on sene içinde tamamen unutulacağını söylediğinde haklıydı. ''

'' Bana kitabımı soruyorsun, sana söyleyebileceğim tek şey intihar etmeye hazır olduğum; kitabın çok makul bir şekilde kaleme alındığını düşünüyordum, fakat şimdi tekrar yazılması gerektiğini anladım. ''

'' Türlerin Kökeni'nin yayınlanmasının ardından o kadar çok şey yayınlandı ki, bu bilgileri değerlendirip bir bütün haline dönüştürme gücüne ve akıl yeteneğine sahip olduğumdan şüphe ediyorum. ''

Lyell'e yazdığı mektubundan:

'' Çeşitli konularla ilgilenen pek çok insanın yıllardır bir illüzyon içinde olduğunu düşünerek oldukça seviniyorum. Sık sık üzerime soğuk bir ürperti geliyor ve kendi kendime bütün hayatımı bir fantaziye adayıp adamadığımı soruyorum. ''

'' Tamamen ümitsiz bir karmaşanın içinde olduğumun bilincindeyim. Gördüğümüz dünyanın bir şans eseri olduğunu düşünemiyorum. Ama aynı zamanda her ayrı parçaya da bir Dizayn'ın sonucu olarak bakamıyorum. ''

Ve son olarak;

Robert Downs anlatıyor:

Darwin'in yaşı ilerledikçe din konusundaki görüşleri de değişti. Gençliğinde özel yaratılış fikrini hiç tartışmasız kabul ediyordu. Life and Letters adlı kitabında ise "insan uzak gelecekte şimdikinden çok daha mükemmel bir varlık olacaktır" diyordu. Sonra şu fikirleri de ilave ediyordu:

"Allah'ın varlığı hakkında hislere değil de akla bağlı bir başka nokta da, çok önemli bir konu olarak beni etkiliyor. Bu muazzam ve harikulade evreni, çok geriye ve çok ileriye bakabilme kabiliyeti bulunan insan da dahil olmak üzere, kör tesadüf veya zaruretin eseri olarak görmek çok güç, hatta imkansızdır. Böyle düşününce bir dereceye kadar insanınkine benzeyen zihin sahibi bir "İlk Sebep" aramak zorunda kalıyorum; bu bakımdan teist sayılabilecek bir insanım. Hatırladığıma göre, Türlerin Kökeni'ni yazdığım zaman bu inanç bende çok kuvvetliydi. O tarihten beri yavaş yavaş ve birçok dalgalanmalarla zayıfladı. Ama o zaman da şu şüphe ortaya çıkıyor: Benim inandığıma göre en aşağı hayvanlarınki kadar basit bir zihinden çıkmış olan bir akla, böyle büyük bir sonuç çıkardığı zaman güvenilir mi?"

Darwin bu noktada çaresizlik içinde ellerini açıyor ve şunları söyleyerek sözünü bitiriyor:

"Böyle karmaşık meselelere en ufak bir ışık dahi tuttuğumu iddia edemem. Herşeyin başlangıcındaki sır bizim için çözülemez bir halde duruyor; şahsen ben bir agnostik (bilinemezci) olarak kalmaktan memnunum."


H.S. Lipson,"A Physicists View of Darwns Theory",Evolution Trends in Plants,Cilt 2, No.1, 1988.s.6
Francis Darwin, The Life and Letters of Charles Darwin, Cilt.I, New York:D. Appleton and Company, 1888, s.315
Francis Darwin, The Life and Letters of Charles Darwin, Cilt.I, s. 395
N.C. Gillespie, Charles Darwin and the Problem of Creation, 1979, s. 2 (Chicago üniversitesi kitabı)
Francis Darwin, The Life and Letters of Charles Darwin, Cilt.II, New York: D. Appleton and Company, 1888, s.358
Francis Darwin, The Life and Letters of Charles Darwin, Cilt.I, s.413
Francis Darwin, The Life and Letters of Charles Darwin, Cilt.I, s.430
Francis Darwin, The Life and Letters of Charles Darwin, Cilt.II, s.152



Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: asimov - Ocak 07, 2013, 11:25:44 ös
Ben forumun yeni üyesi sayın Melina'ya   sosyoloji ve dolayısıyla sosyal darwinizm ile kendisinin görüşlerinin neler olduğu ile ilgili bir soru yöneltmiştim. Çünkü Charles Darwin ile ilgili başlıkta, Herbert Spencer ilgili bir yazı yazmış, Darwin'in evrim teorisinde birçok kavramı buradan aldığını yazmıştı.

Ancak soruma yanıt Harun Yahya org. bağlantılı bir siteden alıntılar ile yanıt verdi.
http://www.evrimcilerinitiraflari.com/02.htm (http://www.evrimcilerinitiraflari.com/02.htm)
Konuyu başka bir yere çekmiş oldu.

Darwin'in
16 Kitabı
Küçük boyutlu 42 çalışması.
166 makalesi bulunmaktadır.
80.000 sayfa not tuttuğu hesaplanmıştır.

8000'den fazla (bilinen) mektup yazmıştır.
http://www.darwinproject.ac.uk/darwins-letters (http://www.darwinproject.ac.uk/darwins-letters)

Böyle olunca mektuplarından bazı sözlerini cımbızlayarak Darwin'in kendisinin bile teorisinden emin olmadığı havası yaratılmış oluyor.
Ya diğer söyledikleri.

Gerçek hiçte böyle değil.
Bir bilim adamı ciddiyetinde teorisinin zayıf yanlarını ( o zaman için) biliyordu.

Bunlardan geçmiş yazılarımda biraz bahsetmiştim.

Jeoloji ile ilgili,
Genetik ile ilgili,
Doğal seçilim ile ilgili,

Zaten sonrasında bu sorunlar gelişen bilimsel bilgi ile aşılmıştır.
Ayrıca Darwin'in bilmediği evrimsel mekanizmalarda bulunmuştur.


Sonuç olarak ben burada soruma yanıt alamamış oldum.

Sayın Melina başka bir başlık altında Sosyal Darwinizm ve Herbert Spencer ile ilgili yazarsa bende görüşlerimi ve bildiklerimi paylaşabilirim.

Saygılarımla.
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: Melina - Ocak 08, 2013, 06:32:11 öö
Bilginizin olduğu halde sormanızın manası nedir o halde? Açık bulmaksa eğer yaptığınız davranış hiç hoş değil. Sizi terbiyeye davet ediyorum.
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: asimov - Ocak 08, 2013, 10:38:20 öö

Foruma yeni üye olan Sayın Melina benden terbiyeli olmamı istiyor.
Kendisine şu hatırlatmayı yapmak isterim.

Forumda daha önce tartışılmıştı. Aynen alıntılanan yazıların sonuna kaynak verilmeli. Kendiniz yazmış gibi buraya kopyalamak marifet değil.

Sonra buna yanıt verecek kişinin muhatabı kim olacak. Yazıyı yazan mı, yazıyı kopyalayan mı?

Kopyaladığınız yazının arkasında duramayacaksanız o zaman neden buraya yazıyorsunuz.

Biz de kalkıp yanıt verelim diye kaynakları karıştıp zaman harcıyoruz.

Forumun yeni üyesi Sayın Melina'nın. daha saygılı bir üslup kullanmasını dilerim.

3 günde terbiye öğretmek kimsenin haddine değil.

Saygılarımla.
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: Tij - Şubat 11, 2013, 07:07:26 ös
Iyiki dogdun Darwin iyiki varsin, yoksa bu adem soyundan cekecegimiz vardi.

Alinti baslangici.

Bir gericilik alanı: Yaratılışçılık – Fatma Demir & Mehtap Metinoğlu

11 Şubat 2013
 

12 Şubat Darwin’in doğum günü. İyi ki doğdun Darwin. Yaşamın serüvenine tuttuğun ışık bugün artık daha da güçlü. Sonsuz teşekkürler
 
Türkiye’de bilime ve bilimsel bakış açısına saldırılar her geçen gün daha da artıyor. Kitaplardan, okullara ve kurumlara kadar bütün alanlarda bu saldırı gözlemlemek mümkün. Saldırılan konuların arasında, biyolojinin temelini oluşturan, canlılığın dünya üzerindeki yolculuğuna ışık tutan evrim kuramı ilk sırayı çekiyor. Toplumu itaatkar hale getirmenin başlıca yolu, toplumda bilimsel düşünceyi yok etmekten geçiyor. Evrim fikrine saldırının arka planında da, gösterilmeye çalışıldığı gibi dini kaygılar değil itaatkar bir toplum isteyenlerin çıkarları yatıyor.
 
Darwin sahnede
 
Evrime saldırılar Charles Darwin’in 1859’da Türlerin Kökeni adlı kitabını yayımlamasıyla başlar. Darwin kitabında iki temel olgudan söz eder: Doğadaki canlıların tümü daha basit türlerden, ortak bir atadan değişerek gelişmişlerdir ve bu evrimleşmenin ve çeşitliliğin asıl nedeni kalıtsal çeşitliliğe bağlı olarak işleyen, doğada en fazla uyum sağlayanın hayatta kalması anlamına gelen doğal seçilimdir.

Bu da kutsal kitaplarda okutulan yaratılış olayıyla çelişiyor. Yaratılışa göre dünya 6 günde yaratılmış, canlılar tanrının yarattığı gibi değişmeden günümüze kadar gelmiş, insanlar Adem ve Adem’in sol kaburga kemiğinden yaratılan Havva’dan üremişti.
 
Bu çelişki nedeniyle dini çevrelerden Türlerin Kökeni adlı kitaba tepkiler gecikmez. Kitabın yayımlandığı yer olan İngiltere’de ise kitabın oluşmasında da rol oynayan o dönemin bilimsel, kültürel, sosyal ve politik atmosferi gereği iktidardakiler karşı çıkmaz hatta sahiplenir.
 
Böylece evrim kuramı kiliseden gelen baskılara rağmen bilimdeki yerini alır. Ancak tartışmaların fitili ateşlenir. Bugün daha açık, daha yol gösterici olan evrimin 150 yıllık tartışması ise halen devam ediyor.
 
Yaratılışçıların “bilimsel” faaliyetlerinin ortaya çıkışı
 
Evrim tartışmaları 1900’lerde İngiltere’den ABD’ye geçer. Dünyadaki iktisadi koşulların, ideolojik kaygıların ve iktidarın ihtiyaçlarının değişmesiyle artık politik çevreler de evrime karşı çıkan kiliseye katılır.
 
Tartışmalar iktidarın icraatlarını örtbas etmek için zaman zaman körüklenir. Bunlardan özellikle üç dönem dikkat çekici: 1. Dünya Savaşı’na giden kapitalist çıkarların tırmandırıldığı 1900’lerin ilk çeyreği, Vietnam Savaşı karşıtı hareketin yükseldiği dönem ve şimdiki dönem.
 
Üçünde de ortak kaygı, devletin uygulamalarına karşı çıkışları bastırmak, halkı farklı konularla oyalamak ve insanları daha gerici bir zeminde ortak düşüncede birleştirmek.
 
19. yüzyılın başlarında Amerika’ya yoğun bir göç yaşanıyordu. Halka, Amerikan fikirlerini ve değerlerini adapte etmek, toplumu bir arada tutmak için önemliydi. Bu nedenle radyo ve sinemalar kullanılıp medyada sürekli propagandalar yapıldı. Özellikle Amerika’da yoğun olarak kabul görmüş Evangelist-Protestan dini Amerikalılık anlayışını benimsetmek adına yüceltildi ve anti-propaganda aracı olarak evrim kullanıldı.
 
Evrim karşıtı hareketin geliştirilmesiyle 1920’lerde yirmi eyalette, evrim kuramının devlet okullarında okutulması yasaklandı. Yasaklar giderek tüm ülke çapında yaygınlaştırıldı. 1925 yılına gelindiğinde evrim kuramını öğrettiği için John Scopes isimli öğretmen yargılandı. Tarihte “Scopes Maymun Davası” olarak ünlenen davayı John Scopes kaybetti. Ancak tartışmalar tüm ülkeyi sardı ve bunun gibi pek çok dava mahkemelerde görülmeye başladı.
 
Tartışmalar genel olarak Vietnam Savaşı’nın başladığı 1960’lara kadar duruldu. Savaşa muhalefet edenleri başka bir alana kanalize etmek amacıyla evrim karşıtlığı bu defa “bilimsel argümanlar” kullanılarak öne çıkarıldı. Henry M. Morris adında bir mühendis bu iş için seçildi ve yazdığı “Yaratılış Tufanı” adlı kitabı ülkede yayıldı.
 
Bilimsel makyaj, 1963 yılında Yaratılış Araştırma Topluluğu’nun ve 1970’te Yaratılış Araştırma Enstitüsü’nün kurulmasıyla devam etti. Uzun süredir okullardan çıkarılmış yaratılış görüşleri, “yaratılış bilimi” denilen hareketle tekrar eğitime sokulmaya çalışıldı. Enstitü için paralar toplandı ve yaratılış, bilimsel bir alanmış gibi araştırmaya açıldı. Ödüller konuldu, birçok propaganda materyali hazırlandı ve bunlar geniş bir kesime dağıtıldı.
 
Son olarak 1990’larda Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla, ABD boşalan alanlarda hegemonya kurma yarışına girdi. İslamiyetin etkili olduğu alanlarda, dine el atarak “ılımlı İslam” kavramını türetti. Kontrol altına alamadıklarını ise “terörist” diyerek halklar gözünde bir ucubeye dönüştürdü. Yaratılışçılığın bilimsel sosa bulanmış yeni hali olan “Akıllı Tasarım” da bu planın bir ayağı olarak sahneye çıkarıldı. 1990 yılında Washington Eyaleti’nin Seatle Kenti’ne kurulan Keşif Enstitüsü (Discovery Instute) ile önceki tüm söylemlere bilimin kullandığı argümanlarla yamalar yapıldı. Arka planda ise Bushçu, neo-muhafazakar, Evangelist-Protestan güçlerin varlığı fark ediliyordu.
 
Öğretmenlere açılan davalar devam etti. Son mahkeme, 2005 yılında Pennsylvania Eyaleti’nin Dover Kasabası’nda görüldü. Ancak artık evrim kazanmaya başlamıştı. “Akıllı tasarımcı” tezlerin okullarda evrimle birlikte okutulmasına karşı çıkan ve davayı kazanan aileler oldu.
 
Yaratılışçı hareketin Türkiye çıkarması
 

1985 yılında Vehbi Dinçerler okullara bir genelge gönderir. Genelgede, evrimin ne kadar kötü olduğu, evrim kuramının zaten uzun bir süre önce çürütüldüğü, evrim öğretmenin materyalist ve komünist bir yaklaşım olduğu yer alır. Ardından üniversitelerden özenle seçilmiş bazı “bilim insanlarının” katkılarıyla biyoloji müfredatına yaratılışçılık da eklenir.
 
1980’lere kadar Türkiye’de, evrim konusuna dair ciddi bir tartışma olmamıştı. O dönemde yapılan tartışmalar da ABD’nin hedef göstermesi ve yönetmesiyle gelişti. Avrupa’da kök salmaya çalışan yaratılış hareketi ise güçlü bir bilimsel geçmişe sahip olan kıtada başarılı olamadı. Ancak ABD üretimi yeni kavramlar İslam ülkelerine girmeyi başardı. 12 Eylül ile Türkiye’de İslamcı yayınlar ve öğeler arttırıldı.
 
1985’te dönemin Milli Eğitim Bakanı Vehbi Dinçerler’in Amerika’dan yardım istemesi ve sonrasında yapılan seminerler ve Türkiye’den yaratılışçıların ABD Keşif Enstitüsü’ne gidip eğitim görmesi ile evrim karşıtı hareket güçlendirilmeye çalışıldı.

(http://www.sendika.org/wp-content/uploads/2013/02/evrim-teorisi-hakkinda-rapor-ozeti.jpg)
 
1989 basımlı Biyokimya (Atatürk Basım Evi) kitabının, “Biraz da insanı tanıyalım” adlı bölümünde hiçbir hayvanda bulunmadığı halde insan beyninde akıl, muhakeme, düşünce, ibadet ve dua merkezlerinin var olduğundan bahsediliyor. Yine aynı kitapta “Tıp ve İslam” başlıklı bir okuma parçasında “Domuz eti yiyen erkekler dişilerini kıskanmazlar” ifadesi yer alıyor.
 
Fethullah Gülen’in şu sözleri ise oldukça manidar.
 
“…liselerde okutulacak biyoloji kitaplarını, biyokimya kitaplarını, Allah’ın adıyla bizim adamlarımız, dinimize, kökenimize inanmış, bağlı kimseler hazırlasınlar…”
 
Kitaplara kadar giren bu düşüncelerin devamını getirmek ve enstitünün Türkiye ayağını oluşturmak amacıyla 1990 yılında Türkiye’de Bilim Araştırma Vakfı (BAV) kuruldu. Enstitü’nün propaganda materyalleri Türkçeye çevrildi ve içine bu sefer İslami öğeler katılarak BAV bünyesinde Harun Yahya takma adıyla yazılar yayımlandı, yayımlanmaya da devam ediyor.
 
AKP hükümeti, evrim tartışmalarını ABD’de olduğu gibi gündemi değiştirmek adına her fırsatta alevlendirip, itaatkar bir toplum yaratmak amacıyla eğitime sokmaya çalışıyor. Milli Eğitim Bakanlığı eliyle yaratılış, kitaplara ve okullara sokulmaya çalışılıyor. 8. Sınıf Fen ve Teknoloji ders kitaplarında evrim sadece Darwin’in bir görüşüymüş gibi işleniyor ve kitabın öğretmen kılavuz kitabında bu konuda öğretmenlere ayrıntıya girmemeleri ve evrim ile ilgili farklı görüşlerin de derste anlatılması buyruluyor.

(http://www.sendika.org/wp-content/uploads/2013/02/yaratilis-modeli.jpg)

ABD işbirliğiyle hazırlanan “Yaratılış Modeli” isimli kitap 1985′te okullara dağıtıldı.
 
Bugüne kadar evrim konusunda kılavuz kitapta uyarılmasına rağmen ayrıntılı bilgi veren pek çok öğretmene soruşturma açıldı, hatta bir kısmı sürüldü.
 
Örneğin, 2004 yılında Ankara’nın Mamak İlçesi’ndeki Ulu Önder İlköğretim Okulu öğretmenlerinden Zeliha Avcı’nın, 2. sınıflara “Hayat Bilgisi” dersinde canlılara ilişkin konuyu anlatırken insanların da hayvan türüne girdiği ve konunun evrim teorisinde işlendiğini söylemesi üzerine Ankara İl Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından hakkında soruşturma açıldı.
 
Soruşturmanın gerekçesi olarak öğretmenin “Müfredatta olmamasına rağmen Evrim Teorisi’nden bahsederek, 8 yaşındaki çocukların beyninde tahribata yol açtığı” ileri sürüldü.
 
2007 yılında yine derste evrim teorisini anlattığı için Manisa’ın Turgutlu İlçesi Cumhuriyet İlköğretim Okulu’nda görev yapan resim öğretmeni, Turgutlu’ya 10 km uzaklıktaki Urganlı kasabasına sürüldü.
 
Öğretmen soruşturmalarına pek çok örnek verilebilir. Bunlardan en yakın tarihli olanı geçtiğimiz ay yaşandı. İzmir Buca’daki Ümit Başaran İlköğretim Okulu’nda Fen Bilgisi öğretmeni F.P. hakkında müfredatta yer alan, mutasyon ve Evrim Teorisi’ni dersinde anlattığı için soruşturma başlatıldı.
 
Soruşturmayı başlatan İzmir İl Milli Eğitim Müdürlüğü, John Steinbeck’in Fareler ve İnsanlar kitabını “sakıncalı” bulmuş ve İzmir’de yapılan Milli Eğitim Şurası’nda “kız ve erkek öğrencilerin ayrı ayrı okutulması” önerisi getiren Abdülkadir Yıldız’ı Milli Eğitim Müdür Yardımcılığı görevine getirmişti.
 
Hakkında soruşturma açılan öğretmene, “Derste ne anlattınız?”, “Derste İslam dinini aşağıladınız mı?” gibi sorular soruldu. Öğretmen ise “Müfredatta olan dersi anlattım, iddiaları kabul etmiyorum” cevabını verdi.
 
Soruşturma sürüyor ancak isimsiz dilekçeler ve “velilerden gelen şikayetler” üzerine açıldığı söylenen bu soruşturmalar, öğretmenler üzerindeki baskıyı giderek artırıyor. Böylece eğitim, Evrim Teorisi gibi pek çok bilimsel içeriğin müfredattan çıkarılmasıyla gericileştiriliyor.
 
Bilimsel, sorgulayıcı bir eğitim yerine; ezberci, bilimsel bakış açısından yoksun, bilim insanlarının ve bilimin halktan kopuk olduğu bir eğitim modeli uygulanmaya çalışılıyor.
 
Son dönemde 4+4+4 eğitim modeliyle, gerici yaklaşımlar eğitimdeki yerini daha da sağlamlaştırıyor. Yaratılışın bilimsel bir teoriymiş gibi evrim ile birlikte anlatılması, çocukların istediğini benimsemesi gibi sözde “özgürlükçü” ortamlar yaratılıyor. Bu durum, genetik derslerinde bebeklerin leylekler tarafından getirildiğini, dünyanın dört öküzün üstünde durduğunu, depremlerin öküzlerin kıpırdamasıyla oluştuğunu söylemek kadar bilim dışı ve saçma…
 
Yaratılışçıların evrimi çürütme çabaları
 
AKP iktidarı eğitime yaratılışçı düşünceler sokmaya çalışırken yaratılışçılar da boş durmuyor. Yaratılışçılar çeşitli argümanlar üretmeye, bunları her yerde dağıtmaya ve sergilemeye devam ediyor.
 
Bu kişilerin kullandıkları yöntemlerden biri soru sormak; evrim kuramını sanki köşeye sıkıştırıyorlarmış gibi bir imaj vermek ve soru sorarak halk gözünde sorgulayıcı görünüp üstünlük kazanmak. Bu nedenle kitapları “50 Soruda Evrim Teorisi’nin Çöküşü”, “20 Soruda Evrim Teorisi’nin Çöküşü” gibi isimlere sahip. Soru sorarak kendilerine soru sorulmasını da önlemeye çalışıyorlar. Dertleri sorulara cevap almak değil, bu sorulara verilmiş bilimsel kanıtı olan cevapları çarpıtmak, görmezden gelmek.
 
Bilim çevrelerince evrim kuramının taraftar yitirmesi, sürekli tekrarlanan bir söylem haline geldi. Ancak değil “evrim kuramının çökmesi” veya “bilim insanlarının evrimi reddetmesi”, son 50 yıldır pek çok bilimsel alanda evrim kuramı artık hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak ölçüde kanıtlandı. Artık evrim kuramına yer vermeyen tek bir biyoloji kitabı yok. Yaratılışçıların ise bir tane bile bilimsel yayını yok.
 
Durum bu iken Türkiye’de sahte fosil sergileri belediyelerin tahsis ettiği yerlerde, okullarda hatta üniversitelerde sergilenmeye çalışılıyor. Üniversitede bu oyun tutmuyor tabi. Gittikleri her yerden kovuluyorlar. Kendi adını dahi kullanmayan, Harun Yahya takma adlı Adnan Oktar tarafından kaleme alındığı iddia edilen kitaplar her yerde dağıtılıyor. Bu konuda sürekli uyanık olmak, gericiliğe karşı mücadeleyi ihmal etmemek gerekiyor. Çünkü bilim bunların safsatalarını çürütecek pek çok kanıtla dolu ancak iş burada bitmiyor, bilimin kitlelere ulaştırılması da gerekiyor.
 
İyi ki doğdun Darwin!
 
Bugün evrimin kanıtlanmaya ihtiyacı yok çünkü her gün yeni bulgularla mekanizması anlaşılmaya çalışılıyor. Evrimden yola çıkarak farmakoloji (ilaç bilim), tıp gibi çeşitli uygulama alanlarının gelişimi sağlanıyor. Örneğin eksikliğinde çeşitli hastalıklara yol açan hormonlar, bakterilere ilgili genin aktarılmasıyla sentezlenebiliyor. Bunda insan hücrelerinin bir zamanlar bu bakteri hücresinden evrilmiş olması ve hala genlerinin benzerliği rol oynuyor. Yaratılışçılar kullandıkları ilaçların nasıl üretildiğini bir araştırsınlar. O zaman aldıkları cevaplar bile evrimi anlamada onlara yol gösterecektir.
 
Evrim teorisi, biyolojinin bel kemiğidir. O olmadan yaşamın bu çeşitliliği, değişimi açıklanamaz. Her gün yeni şekillerde karşımıza çıkan grip virüsü, evrim olmasaydı değişmezdi. Ancak bir gün kuş gribi olarak bir gün de domuz gribi olarak farklı genetik yapılara evrilmiş şekilde karşımıza çıkıyor. Çıkmaya da devam edecek.
 
Eskiden gericiliğin bilime karşı saldırı alanı olarak gökbilim vardı. Bugün evrim var. Evrim, bugün iktidarların toplumu hegemonyası altına almada etkin bir araç olarak kullanılıyor. Gericiliğe karşı mücadelede, evrimi daha iyi anlamak, yaymak ve engellenmesine karşı çıkmak atılması gereken önemli birer adım. Ancak bu sayede bilimsel düşünce toplumsal hayatımızda hak ettiği yeri alacaktır.
 
Son olarak 12 Şubat Darwin’in doğum günü. İyi ki doğdun Darwin. Yaşamın serüvenine tuttuğun ışık bugün artık daha da güçlü. Sonsuz teşekkürler.

Alinti bitti. Sendika.org

 










Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: karahan - Şubat 11, 2013, 07:39:45 ös
Sn.Tij

Dostum forumda esen alıntı terörünün en büyük anarşisti benim biliyorsun ama ben bile senin gibi yapamadım henüz hem yazının başına hemde sonuna alıntı eklemek hakikaten hızlı zeka isteyen bi iş tebrikler.

Alıntı konusunda çok fazla takılıp birbirimizi tahrip ediyoruz/etmiyormuyuz?
Haklı yönleride var gereksiz ve abartılı bulduğum yönleride var ama maalesef bu konuda fazla mesafe katedemedik.

Ben bazen bir konu hakkında araştırma yaptığımda aklıma en yatkın yazıyı veyahut bu şiir yada edebi bir yazıda olabilir sadece ve sadece bu foruma bilgi paylaşım amaçlı koyuyorum.

Çok ciddi yazılara hemen hemen hiç yorum yazmamışımdır çünkü o yazıya yazık etmek istemem bu karahan bilgisi buna yetmez.Yine eleştirilir neden alıntı yazıyorsun denir ver linki okumak isteyen baksın yani illa herşeyi bildiğimiz yada istediğimiz gibi yapılsın ister illada o şekil sürsün isteriz.

Önce dostça bir muhabbet kuralım gönüllerimize daha dost bile olamadan bir savaşa girmek niye/ne olaki?
Önce dost olursak bu muhabbetinde mantığı kalmaz ozaman sormaya yada tenkit etmeye bile gerek görmezssin.

Bir dost muhabbetinden daha ne güzel olabilirki bilgimi hadi gelin onu önce dost olduktan sonra paylaşalım.
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: asimov - Şubat 11, 2013, 08:25:07 ös
Konu Darwin ve evrim olunca yazmamak olmaz.

Morris'in Yaratılış Modeli kitabını ben de birkaç defa okudum. 1995 yılında almıştım.

Evrimciler için  Dawkins nasıl önemli ise,  Behe, Morris ve Gish bu yaratılışçılık akımının en önemli yazarları idi.

Bu "yaratılışçılık akımı" sonrasında "akıllı tasarım" adını aldı. Dünya'nın 6 bin yılda yaratıldığı görüşünü  bırakıp bilim dilini kullanmaya başladılar. Ancak bu bilimsel verileri yaratılışın gerçekleştiğine delil olarak aldılar. Aynen Harun Yahya gibi. Yaratılış atlası yerbilimleri ve biyolojiyi bilmeyenler için olağanüstü bir eser olarak görünebilir.

Asıl konumuza dönersek,

Gish ve Morris( ö. 2006) taraftarları şu an için yeni bir şeyler bulamamış olsalar gerek Amerika'da kurdukları enstitü dışında(Yaratıılış Araştırma Enstitüsü) dış ülkelerdeki yaratılışçıları finanse ediyorlar. Yazar kadroları onlara kaynak sağlıyor.

Darwin'in Kara Kutusu'nun yazarı Behe ise 180 derece dönüp, evrimcilerin saflarına katıldı. Uzun yıllar bu kitap yaratılışçıların başvuru kaynağı olmuştu. Şimdi ondan bahsetmiyorlar çünkü evrim konulu bilimsel bir makale yayınladı. (Makalesinin adı:"Deneysel Evrim, Fonksiyon Kaybettirici Mutasyonlar ve Adaptif Evrim'in İlk Kuralı")

Son olarak birşey daha söyleyeyim.

Bizim gibi yerbilimleri alanında eğitim görmüş olanlar Morris'in "Yaratılış Modeli" kitabını okurken içten içe gülüyoruz, eğleniyoruz.

Darwin ve Beagle yolculuğu yazımda tabakaların oluşumundan bahsetmiştim. Morris'in kitabında diyor ki: tufan olduğunda küçük canlılar kaçamamış en altta kalmışlar, en akıllı insan ise en üst tabakada bu nedenle bulunuyormuş. İşte böyle safsataları içeren bu kitap öğretmenlere dağıtıldı.

Bu adamlar( yaratılışçılar) yakın zamana kadar tüm canlıların aynı jeolojik dönemde yaşadıklarını sanıyorlardı, savunuyorlardı.
 
Bilim adamları bu görüşün doğru olmadığını ispatlayınca, önce zamanı ölçmeye yarayan metodların hatalı olduklarını iddia ettiler. Sonra baktılar ki metodlar birbirlerini doğruluyor.Çaresiz kaldılar.

Artık bilim o kadar fazla ispat ile kesinlikle açıkladı ki, çaresiz bunlar bile  dinozorlar ( 225 milyon- 65 milyon yıl arası)  ile insanların (3.5 milyon yıl- günümüz) aynı jeolojik dönemde yaşamadıklarını kabul etmek zorunda kaldılar.

Darbe üstüne darbe.

Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: karahan - Şubat 11, 2013, 09:14:13 ös
Darwin dedem hakikaten böylemi düşünüyor biz türkler hakkında merak ettim bak şimdi.
Biz salak bir ırksak eğer ve bunu kast ediyor ise bu durumda ne yapmamız gerek?
Ya olur böyle şeyler bir hatadır olmuşmu?
yoksa türklüğümüzü gösterip hemen gürleyelimmi?

Aşağıdaki metin orjinalmiş kendi mektubu.

Down, Beckenham, Kent. | (Railway Station | Orpington. S.E.R)
July 3rd. 1881.

Dear Sir

I hope that you will not think it intrusive on my part to thank you heartily for the pleasure which I have derived from reading your admirably written `Creed of Science,’ though I have not yet quite finished it, as now that I am old I read very slowly. It is a very long time since any other book has interested me so much. The work must have cost you several years and much hard labour with full leisure for work. You would not probably expect anyone fully to agree with you on so many abstruse subjects; and there are some points in your book which I cannot digest. The chief one is that the existence of so-called natural laws implies purpose. I cannot see this. Not to mention that many expect that the several great laws will some day be found to follow inevitably from some one single law, yet taking the laws as we now know them, and look at the moon, what the law of gravitation — and no doubt of the conservation of energy — of the atomic theory, &c. &c. hold good, and I cannot see that there is then necessarily any purpose. Would there be purpose if the lowest organisms alone destitute of consciousness existed in the moon? But I have had no practice in abstract reasoning and I may be all astray. Nevertheless you have expressed my inward conviction, though far more vividly and clearly than I could have done, that the Universe is not the result of chance. But then with me the horrid doubt always arises whether the convictions of man’s mind, which has been developed from the mind of the lower animals, are of any value or at all trustworthy. Would any one trust in the convictions of a monkey’s mind, if there are any convictions in such a mind? Secondly I think that I could make somewhat of a case against the enormous importance which you attribute to our greatest men: I have been accustomed to think, 2nd, 3rd and 4th rate men of very high importance, at least in the case of Science.

Lastly I could show fight on natural selection having done and doing more for the progress of civilisation than you seem inclined to admit. Remember what risks the nations of Europe ran, not so many centuries ago of being overwhelmed by the Turks, and how ridiculous such an idea now is. The more civilised so-called Caucasian races have beaten the Turkish hollow in the struggle for existence. Looking to the world at no very distant date, what an endless number of the lower races will have been eliminated by the higher civilised races throughout the world. But I will write no more, and not even mention the many points in your work which have much interested me. I have indeed cause to apologise for troubling you with my impressions, and my sole excuse is the excitement in my mind which your book has aroused.

I beg leave to remain | Dear Sir | Yours faithfully and obliged Charles Darwin.

Tek kelime bilmiyorum ne yazdığından haberim yok.
kaynağıda http://www.darwinproject.ac.uk/entry-13230 (http://www.darwinproject.ac.uk/entry-13230)


İngiliz sömürgeciliğinin 19. yüzyılın sonlarında kendisine seçtiği en önemli hedef, Osmanlı İmparatorluğu'ydu.

Osmanlı Devleti, o dönemde Yemen'den Bosna-Hersek'e kadar uzanan dev bir coğrafyanın hakimiydi. Ancak asırlardır barış, huzur ve istikrar içinde yönettiği bu coğrafyayı kontrol etmekte zorlanıyordu. Hıristiyan azınlıklar bağımsızlık amacıyla ayaklanıyor, Rusya gibi büyük askeri güçler de Osmanlı'yı tehdit ediyordu.

Osmanlı'yı tehdit eden güçler arasına, yüzyılın son çeyreğinde İngiltere ve Fransa da katıldı. Özellikle İngiltere, Osmanlı'nın güney eyaletlerine göz dikti. 1878'de imzalanan Berlin Anlaşması, Avrupa'nın sömürgeci güçlerinin Osmanlı'yı paylaşma kararlarının bir ifadesiydi. Beş yıl sonra, 1882'de, İngiltere bir Osmanlı toprağı olan Mısır'ı işgal etti. İngiliz sömürgeciliği, daha sonra da Osmanlı'nın Ortadoğu'daki eyaletlerini ele geçirme planlarına girişti.

İngiltere bu emperyalist politikalarını her zaman olduğu gibi ırkçılığa dayandırıyordu. İngiliz hükümeti kasıtlı olarak Osmanlı'yı ve özellikle Osmanlı'nın asli unsuru olan Türk milletini sözde "geri" bir millet olarak göstermeye çalışıyordu.

İngiliz Başbakanı William Ewart Gladstone, açıkça "Türkler insanlığın insan olmayan numuneleridir. Medeniyetimizin bekası için onları Asya steplerine geri sürmeli veya Anadolu'da yok etmeliyiz" diyordu.22

Bu ve benzeri sözler, İngiliz hükümeti tarafından on yıllar boyunca Osmanlı'ya yönelik bir propaganda malzemesi olarak kullanıldı. İngiltere, Türk Milletini, Avrupalı ileri ırklara boyun eğmesi gereken sözde geri bir ırk olarak göstermeye çalıştı.

Bu propagandanın sözde bilimsel dayanağı ise Charles Darwin'di!...

Darwin'in Türk Milleti hakkındaki yorumları, 1888 yılında yayınlanan The Life and Letters of Charles Darwin (Charles Darwin'in Hayatı ve Mektupları) adlı kitapta yer alıyordu. Darwin, doğal seleksiyon sonucunda sözde "geri ırklar"ın elenerek medeniyetin gelişmesine katkıda bulunduğunu öne sürüyor ve sonra da Türk Milleti hakkında aynen şunları söylüyordu:

Doğal seleksiyona dayalı kavganın, medeniyetin ilerleyişine sizin zannettiğinizden daha fazla yarar sağladığını ve sağlamakta olduğunu ispatlayabilirim. Düşünün ki, birkaç yüzyıl önce Avrupa, Türkler tarafından işgal edildiğinde, Avrupa milletleri ne kadar büyük risk altında kalmıştı, ama artık bugün Avrupa'nın Türkler tarafından işgali bize ne kadar gülünç geliyor.

Avrupa ırkları olarak bilinen medeni ırklar, yaşam mücadelesinde Türk barbarlığına karşı galip gelmişlerdir. Dünyanın çok da uzak olmayan bir geleceğine baktığımda, bu tür aşağı ırkların çoğunun medenileşmiş yüksek ırklar tarafından elimine edileceğini (yok edileceğini) görüyorum.23

Darwin'in bu hezeyanı, İngiltere'nin Osmanlı İmparatorluğu'nu yıkma politikasına destek vermek için yazılmış bir propaganda malzemesiydi. Nitekim bu propaganda malzemesi etkili oldu. Darwin'in "Türk Milleti yakında yok olacaktır; bu evrimin kanunudur" anlamına gelen sözü, İngilizlerin Türk düşmanı propaganda kampanyalarına sözde bilimsel bir destek verdi.

İngiltere'nin Darwin'in kehanetini gerçekleştirme hevesi, asıl olarak I. Dünya Savaşı'nda hayata geçti. 1914'de başlayan bu büyük savaş, bir yanda Almanya ve Avusturya-Macaristan, diğer yanda ise İngiltere-Fransa-Rusya ittifaklarının arasındaki çıkar çatışmalarından doğmuştu. Ancak savaşın içindeki en önemli hesaplardan biri, Osmanlı İmparatorluğu'nu yıkma ve paylaşma hedefiydi.

İngiltere, iki ayrı yönden Osmanlı İmparatorluğu'na saldırdı. Birinci yön, Osmanlı'nın Ortadoğu'daki topraklarını ele geçirmek amacıyla açılan Kanal, Filistin ve Irak cepheleriydi. İkinci yön ise, I. Dünya Savaşı'nın en kanlı muharebelerinden birinin yaşandığı Çanakkale cephesi oldu. Çanakkale'deki Türk ordusu, İngilizlerin başını çektiği düşman kuvvetlerine direnmek için 250 bin şehit vererek kahramanca çarpıştı. İngilizler ise, sözde "aşağı ırk" olarak gördükleri Türklere karşı savaşmak üzere, kendi askerlerinden çok, Hintli askerleri ya da Avustralya, Yeni Zelanda gibi sömürgelerinden devşirdikleri Anzak birliklerini göndermişlerdi.

Darwin'in Türk düşmanlığının yankıları, I. Dünya Savaşı'nın ardından da devam etti. Bugün Avrupa'daki soydaşlarımıza karşı haince saldırılar düzenleyen Avrupalı neo-Nazi grupları, hala Darwin'in Türk Milleti hakkındaki hezeyanlarından ilham alıyorlar.


Darwin hakikaten bizler ile alakalı böyle düşünüyor ise?

Helal olsun adama çözmüş bizi hemen demelimiyim?
Bunu bir önyargımı olarak kabul etmeliyim?
Önyargısı böyle olanın diğer yargıları güvenlimidir?

Ben çok akıllı bir adam sayılmam ama halkım için böyle fikirleri olan bir adamın diğer fikirlerinin doğruluğunu nereme kabul ettireceğim?
Biz hakikaten söylendiği gibi balık ve alık hafızalımıyız?
bu kadar çabuk unutan ve önemsemeyen bir ulusmu olduk?

Bu söz biz türklere edilmiş ise herhangi bir türk ilim yada bilim adamı bir alman,fransız yada ingilize aynı cümleleri kursa onun itibarı bu ülkelerde olurmu?
bilim adına ne yaparsa yapsın onu kaale alırlarımı?

Hadi buyrun benimde darwin damarlarım kabardı.
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: asimov - Şubat 11, 2013, 09:33:01 ös
Sn Karahan eski alışkanlıklarından kurtulamamış anlaşılan.
Darwin'in orjinal mektubunun kaynağını yazmış ama Darwin'in Türkler hakkındaki söyledikleri ile ilgili eleştiren yazının kaynağını vermemiş.

Ben vereyim.
http://harunyahya.org/tr/Makaleler/8251/emperyalizmin-kaynagi-darwinizm (http://harunyahya.org/tr/Makaleler/8251/emperyalizmin-kaynagi-darwinizm)

Diyelimki bu söylenenler doğru. Darwin Türkleri aşağıladı. Biz Darwin'e değil, bilime aşığız. Ortaya koyduğu teorisini ve bilimde açtığı çığırı (paradigma) görmemezlikten gelemeyiz ya.

Sn Karahan konuyu aldı başka bir yere götürdü.

Elbette alıntıladığı yazısının yanıtı var. Yanıt vereceğim.

Darwin'i ateistlikle suçlama.
Darwin'i masonlukla suçlama.
Darwin'i sarhoşlukla suçlama.
Darwin'i deccallıkla suçlama.

Harun Yahya'nın yapabildiği tek şey bu.
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: karahan - Şubat 11, 2013, 09:39:50 ös
sn.asimov

Önyargı kötüdür adamın aklınıda gözünüde kör eder.
Karahan hakkındaki önyargını kırmaya uğraşmayacağım uğraşmışsın yazıya kaynağı nereden buldum diye ama yanılmışssın.
Bak dostum çok uğraştım bu sefer heleki böyle bir ön yargı ile bakılacağını düşündüğüm içinde özel olarak uğraştım ben oraya bakmadan yazı için bakınız alttaki verdiğim linktir inşallah buda o adnan hocaya ait değildir.
http://evrimcaliskanlari.org/blog/2009/03/darwin-turk-dusmani-ya-da-irkci-miydi/ (http://evrimcaliskanlari.org/blog/2009/03/darwin-turk-dusmani-ya-da-irkci-miydi/)

Şans artık ne yapalım.Böyle önyargılı olmayın artık.
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: karahan - Şubat 11, 2013, 09:49:55 ös
Ben konuyu başka yere götürdüm evet başka tür bir bakış açısına neye aşık olduğunuz gerçek ve müsbet bilim ile alakalı hoş bir aşk çeşidi lakin o aşkı ortaya döken adamın beynine baktım bende bu mektup ve hakkımızda söylediği şeyler doğrumudur diyede sordum konuyu bir yere çektiğim ettiğim yok konu zaten darwin.

Darwin hakkında siz bildiklerinizi yazınız muhakkakki bilginiz ile boy ölçüşmeye aklım yetmez darwin konusunda yeltenmemde zaten.

Sn.Asimov dervişin sizin hakkınızdaki zikri ne ise fikride odur  bu darwin sizin için aşağı ve geri ırk tabiri kullanıyor siz şimdi o teoriyi en üst düzeydede anlayıp algılasanız en iyi makaleleride yazssanız siz darwine göre aşağı ırksınız,şimdi buna göre düşüncelerinizimi oluşturacaksınız yoksa yarabbi şükür deyip bilim önemlidir adam boşmu konuşmuş diyeceksiniz.

Ben ise karahan olarak fkri böyle olan dervişin zikrini almıyayım yanımda bile tutmam,Pek bana göre değil böyle fikri olan birine bilim adamı dahi olsa bu denli tapılmasına ve hoş görülmesinede benim aklım almıyor.


Not:Israrla söylüyorum yazdıklarımın harun yahya denilen zevatla alakası yoktur onu kaynak gösterecek durumda değilim fikren.
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: Tij - Şubat 11, 2013, 09:51:38 ös
Asimov arkadas güzel bir noktaya deginmis, Darwin"in Türkler hakkinda neler düsündügü neler yazdigi bence tali bir meseledir, bunu baska bir platformda tartisiriz veya tartisilir.
Bizler burada bu bilim insaninin bilime olan katkisini, bilimi ve insan aklini dini dogmalarin tecavüzünden kurtarmasini arastirmaya calisiyoruz veya kendim icin söyleyeyim, ögrenmeye calisiyorum/uz.

Eger karahan arkadas deminki olayi, Darwin ve irciligi gibi,  baska bir konu basligi altinda acarsa katkida bulunmak isteyenler oraya yazarlar.

Saygilarimla
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: asimov - Şubat 11, 2013, 09:53:25 ös

İngiliz sömürgeciliğinin 19. yüzyılın sonlarında kendisine seçtiği en önemli hedef, Osmanlı İmparatorluğu'ydu.

Osmanlı Devleti, o dönemde Yemen'den Bosna-Hersek'e kadar uzanan dev bir coğrafyanın hakimiydi. Ancak asırlardır barış, huzur ve istikrar içinde yönettiği bu coğrafyayı kontrol etmekte zorlanıyordu. Hıristiyan azınlıklar bağımsızlık amacıyla ayaklanıyor, Rusya gibi büyük askeri güçler de Osmanlı'yı tehdit ediyordu.

Osmanlı'yı tehdit eden güçler arasına, yüzyılın son çeyreğinde İngiltere ve Fransa da katıldı. Özellikle İngiltere, Osmanlı'nın güney eyaletlerine göz dikti. 1878'de imzalanan Berlin Anlaşması, Avrupa'nın sömürgeci güçlerinin Osmanlı'yı paylaşma kararlarının bir ifadesiydi. Beş yıl sonra, 1882'de, İngiltere bir Osmanlı toprağı olan Mısır'ı işgal etti. İngiliz sömürgeciliği, daha sonra da Osmanlı'nın Ortadoğu'daki eyaletlerini ele geçirme planlarına girişti.

İngiltere bu emperyalist politikalarını her zaman olduğu gibi ırkçılığa dayandırıyordu. İngiliz hükümeti kasıtlı olarak Osmanlı'yı ve özellikle Osmanlı'nın asli unsuru olan Türk milletini sözde "geri" bir millet olarak göstermeye çalışıyordu.

İngiliz Başbakanı William Ewart Gladstone, açıkça "Türkler insanlığın insan olmayan numuneleridir. Medeniyetimizin bekası için onları Asya steplerine geri sürmeli veya Anadolu'da yok etmeliyiz" diyordu.22

Bu ve benzeri sözler, İngiliz hükümeti tarafından on yıllar boyunca Osmanlı'ya yönelik bir propaganda malzemesi olarak kullanıldı. İngiltere, Türk Milletini, Avrupalı ileri ırklara boyun eğmesi gereken sözde geri bir ırk olarak göstermeye çalıştı.

Bu propagandanın sözde bilimsel dayanağı ise Charles Darwin'di!...

Darwin'in Türk Milleti hakkındaki yorumları, 1888 yılında yayınlanan The Life and Letters of Charles Darwin (Charles Darwin'in Hayatı ve Mektupları) adlı kitapta yer alıyordu. Darwin, doğal seleksiyon sonucunda sözde "geri ırklar"ın elenerek medeniyetin gelişmesine katkıda bulunduğunu öne sürüyor ve sonra da Türk Milleti hakkında aynen şunları söylüyordu:

Doğal seleksiyona dayalı kavganın, medeniyetin ilerleyişine sizin zannettiğinizden daha fazla yarar sağladığını ve sağlamakta olduğunu ispatlayabilirim. Düşünün ki, birkaç yüzyıl önce Avrupa, Türkler tarafından işgal edildiğinde, Avrupa milletleri ne kadar büyük risk altında kalmıştı, ama artık bugün Avrupa'nın Türkler tarafından işgali bize ne kadar gülünç geliyor.

Avrupa ırkları olarak bilinen medeni ırklar, yaşam mücadelesinde Türk barbarlığına karşı galip gelmişlerdir. Dünyanın çok da uzak olmayan bir geleceğine baktığımda, bu tür aşağı ırkların çoğunun medenileşmiş yüksek ırklar tarafından elimine edileceğini (yok edileceğini) görüyorum.23

Darwin'in bu hezeyanı, İngiltere'nin Osmanlı İmparatorluğu'nu yıkma politikasına destek vermek için yazılmış bir propaganda malzemesiydi. Nitekim bu propaganda malzemesi etkili oldu. Darwin'in "Türk Milleti yakında yok olacaktır; bu evrimin kanunudur" anlamına gelen sözü, İngilizlerin Türk düşmanı propaganda kampanyalarına sözde bilimsel bir destek verdi.

İngiltere'nin Darwin'in kehanetini gerçekleştirme hevesi, asıl olarak I. Dünya Savaşı'nda hayata geçti. 1914'de başlayan bu büyük savaş, bir yanda Almanya ve Avusturya-Macaristan, diğer yanda ise İngiltere-Fransa-Rusya ittifaklarının arasındaki çıkar çatışmalarından doğmuştu. Ancak savaşın içindeki en önemli hesaplardan biri, Osmanlı İmparatorluğu'nu yıkma ve paylaşma hedefiydi.


Bence siz yanlış söylüyorsunuz. Köşeye sıkışınca bir sitenin adını vermişsiniz. Hiç alakası yok.
Yukarıda alıntılayıp yazdıklarınız vermiş olduğunuz kaynağın neresinde yazıyor.
http://evrimcaliskanlari.org/blog/2009/03/darwin-turk-dusmani-ya-da-irkci-miydi/ (http://evrimcaliskanlari.org/blog/2009/03/darwin-turk-dusmani-ya-da-irkci-miydi/)

Ama benim verdiği linkte birebir aynı.
http://harunyahya.org/tr/Makaleler/8251/emperyalizmin-kaynagi-darwinizm (http://harunyahya.org/tr/Makaleler/8251/emperyalizmin-kaynagi-darwinizm)

Bu davranışınızdan ötürü size yanıt vermeyeceğim.
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: karahan - Şubat 11, 2013, 10:00:21 ös
Sn.Tij

Konu bağlığında problem yok tam yeri bence.Başlıkta charles darwin yazıyor gerisi yok okadar.
Biyografisi ile bilime katkılarının aktarıldığı bir yer herkes fikrini söyleyebilir yani.Tamamen darwini övme bilime katkılarını yazıp onu yüzeltme işini yapan hayli arkadaş zaten var aramızda aynı şeyleri bende tekrar edecek değilim.Lakin bu adamın farklı yönleride var bende onlara ilgi duyuyorum,Darwin eğer türkleri gerizekalı bir tür olarak örneklendirmişse teori benim için biter.

Onu ve bilim adamlığını sevenler elbetteki devam etsinler darwininin onlara anlatacağı çok şey var.
Ben biraz alınganım bana ve halkıma gerzekalı bir tür örneklendirmesi yapan bir bilim adamını ciddiye almam bana yakışmaz.Verdiği örnekler ruh halini yansıtmıyormu?
O örnekleri hangi kimliği ile verdi acaba yahudi tarafındanmı?
islam düşmanı tarafı varda oradanmı?
nasıl bir kin ve nefret duyuyorda bunu bir bilimsel veri imiş gibi birde utanmadan bilime alet ediyor ve sizlerde bir şey yokmuş gibi biz onun bilim tarafına bakarız diyebiliyorsunuz.

Bilime ve bilim adamına saygı duyalım lütfen duyalımda hangi türüne herünemi?
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: karahan - Şubat 11, 2013, 10:08:25 ös
Sn.Asimov

Beni kötü yakalamışsınız banada davete icap düşer düzeltme yapmam lazım.
Üstteki yazı için bir sürü yazı okudum ve okuduğum yazılar içinde ayrıca özenle bu adnan hocanın herhangi bir kaynağı olmasın diye itina gözterdim.sonra yazı için benden kaynak isteyince aslında adnan hocadan aldığımı söyleyince sn.asimov bende kaynağı yazayım istedim ve son açık kalan sitedeki linki verdim ama yanlış olmuş oda çok itinalı ve dikkatli olduğu için beni yakaladı.

Yazımın doğru kaynağı aşağıdaki gibidir tüm paylaşımcılar bunu bir hoşluk ve hoş bir hata olarak kabul etsinler lütfen.

http://www.dinlertarihi.net/darwinizm/darwin-in-turk-dusmanligi.html (http://www.dinlertarihi.net/darwinizm/darwin-in-turk-dusmanligi.html)
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: karahan - Şubat 11, 2013, 10:47:43 ös
Sn.Asimov

Gene önyargılı davranmışsınız cevap verip vermemeniz önemli değil önemili olan önyargınız.
Bana özelden düzeltme bekliyorum dediniz bende yaptım düzeltmeyi.

Israrlada adnan hoca olmadığını söyledim.
Şimdi sizin çıkıp bir düzeltme yapmanız lazım o zaman,çünkü ben yanlışlıkla aynı anda olan 2 siteynin yazılarını karıştırdım olay bu kadar basit iken siz basit bir hatanın peşine düşüyorsunuz.

Şimdi herşeyi boşverin verdiğim linkide farzedinki herhangi bir yerde böyle bir yazı okudunuz ne yaparsınız 2 şey önce kaynağın sağlamlığını kontrol edersiniz sonrada konuyu.Kaynak çok berbatta olsa o soru doğru ise yani bu adnan hocadan öncede dillendirilmiş ise ve doğru ise hadi buyrun o zaman sorduğum sorulara cevap vermek elzem olur.

Fakat bir şey daha yapmışsınızki oradada yanlışınız var beni arkadan dolanan katakülleci bir tipmiş gibi yalan yanlış bilgi veren tuhaf bir konuma sokuyorsunuzki buna saygı duymam.

Ortada sadece basit bir yanlışlık var ve bu kadar cümleler sarf edilecek bir şey değil.
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: asimov - Şubat 11, 2013, 10:57:10 ös
Sayın Karahan yine eski bir alışkanlığından vazgeçememiş. :)

Biraz sabırlı olmalı.

Yanıt vemeyeceğim dedim ama, elbette nazik bir şekilde düzeltme yaptınız. Sonrasında ben bunu neden uzatayım. Yanıt vermeye başladım.

Ancak sorun şu ki, siz bir soru sormamıştınız. Bir alıntı yazı var. Siz adamın ne yahudiliğini bıraktınız ne de dedeliğini.

Şöyle sorsanız konu daha hızlı ilerlerdi.

Bu alıntı yazıya göre "Darwin İddia Edildiği Gibi Irkçı mıdır"

Sizin adınıza soru sordum umarım kızmazsınız.

Aslında ben bu konuya çok girmek istemem. Ben sosyal darwinizimle pek ilgilenmiyorum.

Benim ilgi alanım, yerbilimleri, evrim, bilim tarihi.

Sosyal darwinizm zaten kökten sakat bir teori. Bunun en önemli savunucusu Karl Popper 1978'de yayınladığı makalesinde eski görüşlerinin hatalı olduğunu cesaret ve alçak gönüllülükle söylemiştir.

Saygılarımla.
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: karahan - Şubat 11, 2013, 11:04:51 ös
Sn.Asimovda eski alışkanlıklarından bir türlü vazgeçemiyor

Sayın Karahan yine eski bir alışkanlığından vazgeçememiş.


Anladım darwin 2 yönlü bir adam bilim adamı darwin ve sosyal darwinizm.

Sosyal tarafı anlaşılan berbat bunu sizde kabul ediyorsunuz,bir insanın bir tarafı bu kadar berbat iken diğer tarafını siz doğru kabul edebilirsiniz.
Mesela ben şunu merak ederim darwin yaşasa idi ve sn.asimov siz bir türk olarak onun sıfatlandırdığı gibi sdizi aşağılık ırktan biri olarak darwin ile bilimsel bir bilgi alışverişi yapsa idiniz ve darwinde sizin alt sınıf ırktan olduğunuzu bilse size hangi yönü ile cevap verirdi sosyal darwinizt tarafımı yoksa bilimsel darwinist tarafaımı ile.

Ben adamın kafa yapısının sakat olduğunu söylüyorum böyle insanların bilimide aynı oranda sakat olur bana göre.
Benimde iddiam budur.

Şimdi siz sadece bilim tarafı ile uğraşın ben oraya gelemeyeceğim hala sosyal tarafında takılı kaldım.
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: Etimolog - Şubat 11, 2013, 11:05:59 ös
Konuyu takip ettiğim kadarıyla yazmak istiyorum dine bakış açısına katılmasam da fakülte hocalarımızdan Prof.Dr. Ekrem Buğra Ekinci 'nin Osmanlı hukuku kitabında VIII. Henry'nin Osmanlı'ya heyet göndererek kendi ülkesindeki hukuk sistemini geliştirdiği yazıyor.
Fairfax Downey : Kanuni Sultan Süleyman'a atıf yapmış.
Pax Brittanica , Pax Americana da Pax Ottomana 'dan ne kadar esinlenmiştir bunlar gerçekten merak konusudur diyerek soru da sormuş.
Ne bilim belki Darwin evrime adapte olamadı ya da yaşaması için saldırganlaştı.
Bir halt yemiş niyetini de bilmiyorum açıkçası ama bizim köşe yazarları da bidon kafalı diyorlar.
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: UluSed - Şubat 11, 2013, 11:07:17 ös
Bırakın lütfen bu işleri, bugüne ve bugünkü yaşantınıza bakın, nesiniz ?  Aklınız ne kadar Sizleri idare ediyor, gelecekte ne olacak, nasıl olacak bunu düşünün. Geçmişe takılıp kalmak bugünü ve yarını düzgün yaşayamayacağımız anlamına gelir.

Saygılar.
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: Etimolog - Şubat 11, 2013, 11:14:30 ös
Bırakın lütfen bu işleri, bugüne ve bugünkü yaşantınıza bakın, nesiniz ?  Aklınız ne kadar Sizleri idare ediyor, gelecekte ne olacak, nasıl olacak bunu düşünün. Geçmişe takılıp kalmak bugünü ve yarını düzgün yaşayamayacağımız anlamına gelir.

Saygılar.

Ulused sözünüz beni kapsıyorsa bırakalım bu işleri bizler zaten hiçbir şey yapmadık bunlardan hiç bahsetmeyelim , takılıp kalan yok geçmişe bakma var böyle bir şey olmuş ve bu onur verici bir şeydir. Osmanlı'ya yaklaşımınızı bilmiyorum olumsuzsa da burada bariz bir üstünlük var.
Sizin gelecek fikirlerinizi bilmek isterim lütfen aydınlatınız. Geçmişsiz bir gelecek kurmak mümkün müdür ? Yoktan var etmek ?
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: NOSAM33 - Şubat 11, 2013, 11:31:49 ös
Alıntı
Bırakın lütfen bu işleri, bugüne ve bugünkü yaşantınıza bakın, nesiniz ?  Aklınız ne kadar Sizleri idare ediyor, gelecekte ne olacak, nasıl olacak bunu düşünün. Geçmişe takılıp kalmak bugünü ve yarını düzgün yaşayamayacağımız anlamına gelir.




 ;D ;D ;D MUHTEŞEM ...

Saygılar

Not: Adam toprak oldu hala devam durmak yok ... :D
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: asimov - Şubat 11, 2013, 11:36:43 ös
Sayın Karahan yazdıklarımı yanlış anlıyor.

Darwin’in öyle iki yönü falan yok. Yani bilim adamı aynı zamanda Sosyal Darwinizmi kurmuş değil.

Sosyal Darwinizim Darwin’in canlılar için ortaya attığı rekabet, doğal seçilim gibi kavramların İnsan topluluğuna çoğunlukla da sosyologlar tarafından uyarlanmasıdır. O kadar ileri götürülmüştür ki, insanlığın ilerleyişi, üstün ırk, ırklar arası rekabet gibi bazı faşist fikirlere esin kaynağı olmuştur.
Bunu Darwin yapmıyor. BAŞKALARI HATALI BİR ŞEKİLDE BİYOLOJİK BİR TEORİYİ, SOSYOLOJİ ALANINA KAYDIRIYORLAR.

Darwin iddia edildiği gibi hiçbir ırkı aşağılamamıştır.
Başlık: Ynt: Charles Darwin
Gönderen: UluSed - Şubat 11, 2013, 11:39:43 ös
Gelecekle ilgili düşüncemi kısa ve öz söyleyeyim. Çok güzel bir söz vardır. Herkes kendi kapısının önünü temizlemeli şeklinde düşünerek, herkes kendi geleceğini inşa ederse gelecek mükemmel olur.

Saygılar.