Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Mimarlık...  (Okunma sayısı 35588 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Kasım 25, 2008, 12:09:23 öö
Yanıtla #10
  • Ziyaretçi

      Tarihi Mimari açıdan değerlendirme ve geleceği milli bilinçle İnşaa üzerine bir beyin fırtınası;
     
      Aslında temelde dikkat çeken iki konu vardır. Birincisi; dünya tarihinin kırılma noktasını oluşturan, Türk' lerin iran üzerinden anadoluya doğru yayılmaları, batıya yürüyüşün dönüm noktası Türk'lerin müslümanlığı (nasıl) kabul edişleri. İkincisi ise; islamın yayılması ve bu yayılma gerçekleşirken farklı kültürlerin kendilerini islam referansıyla yeniden tanımlamaları.
      Öncelikle Türk' ler çin baskıları sonucunda horasan çevresinde yerleşmeye başladıklarında, bizlere lise tarih kitaplarında şırınga edildiği gibi Türk' lerin islamı çin-arap savaşı-talas savaşı neticesinde Gök inancındaki benzerliklerin vesilesiyle severek benimsediği tamamen uydurmadır. Türk' ler kendi inançlarını büyük baskılara dayanma pahasına emevilerin tüm horasanı fetih ettikleri 750 yılından beri 300 yüzyıl boyunca korumuşlardır. Ta ki ehlibeytin/oniki imamların sekizincisi İmam Rıza vesilesiyle islamın sevgi mesajıyla il kez karşılaşana kadar. O tarihten itibaren islamı anlamaya çalışmışlar derken en erken 1000 yılları dolayında küçük topluluklar halinde müslüman olmaya başlamışlardır. Yalnız küçük ancak tarihin dönüm noktasını oluşturan ayrıntı ise, Türk' lerin kitleler halinde islama girmelerine vesile olan, ne mezhep imamları, ne de talas savaşıdır. Türk' ler kendi ezoterik Gök inancını islam verileriyle yeniden tanımlayan (eski kam-yeni imam) ismaili-batıni dailerinin çalışmaları sonucunda müslüman (dikkat buyurun batıni oldular demiyorum, müslüman oldular diyorum) olmuştur. Ahmet yesevi ve horasan erenleri ile yunus emre misal emreler, taptuklar, dedeler, bektaşiler gibi anadolu erenleri Türk nüfusu islamın Milli-heterodoks yorumu olan ezoterik islama ısındırmışlardır. Unutulmasın ki kültürümüzde #Tanrı istediği dilden konuşur#.
      Oğuzlar ezoterik islam inancının en belirgin temsilcileri olarak dikkat çekmektedirler. Şöyle ki emevi ihtilalini gerçekleştiren Ebu Müslim Horasani yeni iktidar sahibi abbasilerin tüm dikkatini Türk uluslarına çekmiştir. Zira askeri dehaları bu millete, egemen abbasilerin savaşçı kastı olma yolunda yükselen bir ivme kazandırdı. Bağdatın dışındaki Samarra kenti tamamen Türk' lerin barınması için kurulmuş olan bir garnizon şehri olmuştur. Zaten asker şehri olarak da bilinir ki ehlibeytin/oniki imamların onbirincisi olan İmam Hasan Askeri' nin lakabı da buradan gelmektedir. Oğuzlar kam gelenekleri ve Gök inançlarıyla Türk ulusları içinde en gizemli oluşumu simgelerler. Zira oğuzların kınık boy beyi Selçik, 70 yaşından sonra müslüman olmuştur. Tuğrul bey müslüman olmasına rağmen halifeliği üzerine almamış, halifelik makamını dini kurum olarak yetkilerini sınırlamış ve siyasi tüm gücü kendi eline almıştır. Alamutun hasan sabbahtan sonraki emiri Kiya Buzurg Ümid bir Oğuz Türküdür. Günümüzdeki Aga hanlar bu soydan gelmişlerdir. Dürzilik adını fatımilerin ismaili kumandanı anuştegin ed-dürüz den almaktadır. Babürlü şahı Ekber ülkesinde hinduizm-islam sentezi din-i ilahi yi kurmuştur. Sultan Mahmud 1025'te Hindistan'da bulunan Sumnat'a sefer yapmıştır. Seferden önce, şu an Karsta metfun bulunan, Ebu'l Hasan Harakaniyi ziyaret etmiş, şeyh de Sultana hırkasını vermiştir. Sefer esnasındaki zaferi kendisi, (Gazneli Mahmud) "Ebu'l Hasan Harakaninin hırkasının yanında olmasına bağlamıştır. Seferde düşman ordusunun, Gaznelilerin ortasına kadar geldiği bir anda Allah'a şöyle dua eder, "Senin üstün kıldığın o kişinin hırkası hürmetine, 'İslâm Ordusu'nu zaferlerle üstün kıl"; ve Allah'ın yardımı ile Sumnat seferi zafer ile sonuçlanır.
     Seferden sonra Ebu'l Hasan Harakani Hazretleri'ne durumu anlatınca, şu cevabı almıştır : "Dileseydin, düşmanın hidayetine vesile olabilirdin".
     
     Özet olarak Türk' lerin yaşantılarının ve tarihlerinin her zaman ezoterik bir yönü olmuştur. Tarihin derinliklerinde, batıya yürüyüşte köle-asker olarak girdikleri mezopotamyada daha derin tarihte yaptıkları gibi yüzyıllar içinde gücü ele alarak dünyanın en büyük devletlerini kurmuşlardır. Ve yine günümüze yansıtırsak şuan batıya yürüyüşte geçmişin köle-asker döneminden geçmekteyiz. Öngörüm odur ki yüzyıllar içinde gücü geçmişte olduğu gibi ele alıp tarihin seyrine yada insanlığın gelişimine yine dikey bir seyir kazandıracağımız inancındayım. Ancak bu işleyişte Türk' ün içinde sadece kendinin bildiği ama söyleyemediği bir sır olacaktır.

     Saygılarımla


Şubat 09, 2011, 10:47:18 öö
Yanıtla #11
  • Ziyaretçi

Eski yapilar simdikilere gore daha anlamli daha emek verilmis gibi bence. Giderek sadelige kayiliyor

Tamamen doğru bir tespit olup aslında bunun nedenlerini biraz irdelemek lazım.
En önemli sebeplerden biri sanata bakış açısından gelmektedir. Ancak ben daha çok işin müdendislik/mimarlık (Mesleğimden dolayı) açısından görüşlerimi sunmak isterim.
Öncelikle mimari yapılarda bugünki bakış açısına göre iki cephede değerlendirmek lazım. Birincisi butik yapılar ikincisi toplu işler dediğimiz yapı düzeni. Butik işler genelde bir apartmanın tek dairesi, villa gibi tek bir ev sahibine yönelik yapılardır. Toplu işler dediğimiz ise genelde herkesin bildiği toplu konut, site, bina, avm, cami gibi yapılardır.
Aslında hepsinin ortak noktası maliyettir.
Genel anlamda ihale alan müteahitler proje çizim ve yapımı sırasında mimarlara başvururlar. Ancak o an devreye mimarı engelleyecek birkaç nokta girer. Birincisi satış kaygısı, ikincisi ise inşaat maliyetidir. Farklılık çoğu insanı cezbetse de insanlar daire fiyatları ile projeyi değerlendirmektedir. Satış kaygısı olan firma sahibi maliyeti minimumda tutmak amacı ile görselliği ve sanatsallığı aşırı bir yük olarak görür. Bu sebepten min. Maliyet max. Kazanç mantığı ile gelen projeler mimarlarında yaratıcıklarını min. kullanmalarına sebebiyet vermektedir. Gelinen son nokta etrafımızda gördüğümüz gibi sade yaratıcılıktan, ruhdan uzak beton yığınlarıdır.
 Genelde yaratıcılığın en üst noktaya geldiği, maliyet açısında çok sıkıntı çekilmeyen, mimar üzerinde herhangi bir baskının veya sınırların olmadığı yapı tipleri biraysel kullanıcılı villa veya konut inşaatlarıdır.(Buna üst segmente yönelik toplu konutlarıda sayabiliriz) Tamamen mimar – iş veren arasındaki kurulan bağ ve ev sahibinin sanata bakış açısına göre ortaya çıkan eserlerdir. Eski sanat eserlerine ve dediğiniz ruha en yakın olma potansiyeline sahip olan yapılanma tipidir. İstanbulda birçok eser bu şekilde yapılmış ve yapılmaya devam etmektedir. Ancak genellikle basında ve etrafta görünmemeyi tercih ederler.


Ocak 11, 2013, 11:37:08 ös
Yanıtla #12
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 856
  • Cinsiyet: Bayan

Utilitas - Venustas - Firmitas üçleminde sadece mimarların değil, içinde yaşayanların da hayatını şekillendiren, üç buutlu ama aslında çok boyutlu bir disiplin olduğu gelir aklıma hep ..
Adequatio intellectus et rei


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
5 Yanıt
15029 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 05, 2008, 01:55:12 öö
Gönderen: aaron
1 Yanıt
4128 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 20, 2012, 10:48:22 öö
Gönderen: WaleC