Tolerans, hoşgörü müdür?
Bu sorunun yanıtını vermek için “hoşgörü” kavramından başlayalım.
Hoşgörünün oluşumunda bir hoşgören bir de hoşgörülen vardır.
Hoşgören doğru olanı bilen ya da kendisini öyle görendir. Hoşgörülen ise yanılgılı tutum içinde olan ya da hoşgören tarafından öyle nitelenendir.
Hoşgören bağışlayıcı davranan, hoşgörülen ise bağışlanandır.
Bu anlamda hoşgören, hoşgörülenden daha üstün bir durumdadır ya da kendisini öyle sayar. Hoşgörü olayını o belirler ve uygular. Hoşgörülen ise pasif bir tutumla hoşgörülmeyi bekler.
Toleransta ise iki eşit düzeyde ya da öyle tutulan kişinin birbirlerine uyumu söz konusudur. Bir denge vardır. Diğerine tolerans gösteren, toleransla karşılanandan daha üstün değildir. Her ikisi de birbirine tolerans gösterir.
Tolerans kavramına bu bakış açısıyla yaklaşarak hoşgörü ile tolerans arasına kesin bir ayırım koymaya kalkışanlar da vardır. Ancak unutmayalım ki toleransta da bir tolerans gösteren, bir de tolere edilen yani toleransla karşılanan vardır; bu süreç karşılıklı olsa bile bu böyledir.
Üstelik toleransın, “formel tolerans” (biçimsel tolerans) diye adlandırılan bir tarzı da söz konusu olabilmektedir. Bu tür toleransta, biri diğerinden daha üstün olduğunu, ancak diğerine göz yumduğunu öne sürer.
Daha sonra tolerans kavramının içeriğine gireceğim. O zaman, bu kavramının içeriğinde hoşgörünün de bulunduğu görülecek. Ancak bu öğenin yanında başka öğelerin yer aldığını da göreceğiz; “başkalık”, “katlanma”, “göz yumma” gibi...
Gerek din ya da vicdan özgürlüğü gerekse düşünce özgürlüğü konularını incelerken, bunların tümünde hoşgörü yerine tolerans sözcüğünün kullanılması daha doğru olur.
Felsefe tarihinde tolerans kavramının gelişimini incelemek, insan düşüncesinin ve vicdan özgürlüğünün din-devlet baskısı altından kurtulmak için giriştiği savaşların tarihçesini gözden geçirmenin yanı sıra özgür düşüncenin, dolayısıyla toleransın karşıtı olan bağnazlığın tarihini incelemeyi gerektirir. Bir diğer deyişle, tolerans konusunu salt din ve vicdan özgürlüğü açısından incelemek yetersiz kalır. Felsefi açıdan bu kavramı incelerken, sınırı biraz daha genişletmek; ırk, cinsiyet, renk ayırımcılığı, özellikle insanların düşünce farklılıklarından doğan karşıtlıkları da konu kapsamına girer. Elbette kültür, gelenek ve töre farklılıkları da bu bağlamda önemli bir etkendir.
Tolerans Kavramının Tarihteki Değişimi
Tarihte uzun yıllar, tolerans kavramı sadece din ve vicdan özgürlüğü açısından incelenerek değerlendirilmişti. Oysa günümüzde bu kavramı salt o ölçüde incelemek, kısır kalır. Konuyu özellikle “düşünce özgürlüğü” bakımından incelemek ise, hem açılımını genişletmek hem günümüz toplumlarında yaşanan bazı sorunlara değinmek bakımından önem kazanır.
Nitekim tarihte dinsel toleranssızlığa yalnızca farklı bir din anlayışı olan inanç sahibi kişiler değil, birçok filozof ve bilgin de sergilemiştir. Günümüzde tolerans felsefesi incelenirken, işin içine ırk ve cinsiyet ayırımcılığı yanında etnik köken ve sınıfsal ayrımcılık, insan haklarının zedelenmesi, çocuk haklarına karşı umursamazlık, politik ve sosyal baskı, sömürgecilik ve emperyalizm gibi konuları da katmak gerekmektedir.
Toleransın ne olduğunu ve ne olmadığını belirli bazı çizgilerle ortaya koymaya girişmeden önce, bu konuyu yakından ilgilendiren “düşünce özgürlüğü” gibi önemli bir kavrama değinmek, gerek düşünce (fikir) gerekse düşünme (tefekkür) özgürlüğü (hürriyeti) ile toleransın ilişkisini irdelemek gerekiyor.
Şimdi burada duracak, katılımcılara bu aşamaya kadar anlattıklarım üzerinde bir tartışma olanağı verecek ve sonra tolerans kavramı açısından düşünce özgürlüğü konusuna gireceğim.
Bir de tolerans kavramının tarihte yapılmış çeşitli tanımları ya da betimlemeleri var. Onları sonraya bırakıyorum. Bana göre önce ille de düşünce özgürlüğü…