Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: TOLERANS BİLDİRGELERİ  (Okunma sayısı 2635 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Aralık 24, 2009, 11:44:55 öö
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay



Roma İmparatorluğu’nun dörtlü yönetimi sırasında doğudaki eyaletleri yöneten Diocletianus ve Galerius’un sert ve kıyıcı yöntem ve tutumlarının aksine, Batı eyaletlerini Maximianus ile ortak olarak yöneten Constantius Chlorus yumuşak yaratılışlı, halka baskı yapmaktan hoşlanmayan bir kişilik sergiliyordu. Sarayındaki başlıca hizmetleri, Hıristiyan köle ve azatlılar yürütmekteydi. Constantius, onların dinî görevlerini istedikleri gibi yapmalarını toleransla karşılıyordu. Kendisinin de Suriye kökenli Sol Invictus adlı güneş kültü inançlısı olduğu söyleniyordu.

Ne var ki Constantius, “Caesar” unvanıyla asıl imparatora ast olduğu sürece, Diocletianus’un buyruklarını geri çeviremeyeceği gibi Maximianus’un da sözlerini dinlemezlik edemezdi. Bununla birlikte, 303 tarihli buyruğu istemeye istemeye de olsa uyguladı. Bazı kiliselerin yıkılmasına razı oldu. Fakat halkın öfkesine ve yasaların sertliğine karşın, Hıristiyanları elinden geldiğince korudu.

Britanya ile Galya eyaletlerindeki Hıristiyanlar, Caesarın bu tutumu sayesinde kıyıma uğramayıp, huzurlu günler geçirdi.

İber Yarımadası’nın başındaki Datianus ise, gayretkeşliğe kapılıp, imparatorluk buyruklarını aynen uygulama yoluna gitmişti; Constantius’un tutumunu tam olarak izleseydi, oralarda da hiçbir şiddet olayı yaşanmayacaktı.

Constantius Chlorus, bağımsız nitelikli “augustos” unvanını edinince, toleransa yatkın tutumunu uygulayacak özgür bir alan elde etmiş oldu. Saltanatının çok kısa sürmüş olmasına karşın toleranslı bir düzen kurmayı başardı. Toplumsal düzen ve tolerans anlayışını oğlu Constantinus’a (Büyük Konstantin) âdeta bir miras olarak bıraktı.

O da tahta çıkar çıkmaz kendini Kilise’nin koruyucusu olarak ilân etti.


Zulüm ve işkencenin bir numaralı koyucu ve yürütücüsü olan Galerius’un kan dökücü yaradılışı, onu Hıristiyanlar için korkunç bir varlık haline getirmişti. Tasarılarını uygularken uğradığı engellemeler, altı yıldır süren zulüm ve işkenceden edindiği deneyim ile, en şiddetli baskıların bile halkın dinsel inançlarını söküp atmaya yeterli olmadığına inandı. Neden olduğu bunca kötülüğü onarmak istercesine, Constantinus ve Licinius’un da adını vererek, tumturaklı imparatorluk unvanlarını belirterek ilk tolerans bildirgesini o yayımladı.

Daha Diocletianus’un kovuşturmalarının dehşeti zihinlerden silinmeden, ardılı olan imparatorların çeşitli bildirgelerle tolerans ilân etmeleri ilk bakışta şaşırtıcı bulunabilir. Ancak olan bu...

Hıristiyanlara yaptığı zulümlerle ünlenen İmparator Galerius, 311 yılında ve ölümünden 5 gün önce hasta yatağında yatarken kaleme aldırdığı “Nicomedia Bildirgesi”nde, şöyle seslenmişti Hıristiyanlara:

«Devletin sürekliliğini korumak ve onun iyiliği için uğraş verdiğimiz önemli işler arasında, Romalıların eski yasalarına ve kamu düzenine aykırı tüm kötü davranışları düzeltmeyi ve bu düzeni yeniden kurmayı kendimize görev bildik. Atalarının dinini, törenlerini bırakmış ve ilk çağın göreneklerine cüretli bir biçimde hakarette bulunarak, fanteziden başka bir şey olmayan birtakım kurallar ve saçma sapan kanılar uydurmuş, imparatorluğumuzun çeşitli eyaletlerinde ayrı ayrı topluluklar kurmuş bulunan gözleri körleşmiş Hıristiyanları, akıl ve doğanın yoluna kavuşturmak amacıyla hareket etmiştik.

Tanrılara tapınma kuralını güçlendirmek amacıyla yayınladığımız buyruklar birçok Hıristiyanın yok olmasına ve kıyımına neden oldu. Aralarından kimisi ölüm acısını çekti. Kimisi de dinsizliklerinde delice direnmelerini sürdürmektedir. Her türlü dinsel uygulamadan yoksundurlar.

Biz, bu mutsuzları bağışlamaya kararlı bulunuyoruz. Devlet yasaları ve yönetimine saygılı olmaları koşuluyla özel inançlarını serbestçe uygulayabilirler; korkusuz ve tehlikesizce küçük dinsel meclislerini toplayabilirler.

Bu bağışlamamız üzerine Hıristiyanların kendi inandıkları tanrıya kendi korunmaları ve cumhuriyetin korunması, bizim güvenliğimiz ve gönencimiz için de dua edeceklerini umuyoruz.

İstencimiz ayrı bir buyrukla yargıçlara ve yüksek dereceli devlet görevlilerine de bildirilecektir.»

Aslında buyrukların ve bildirgelerin dili üzerinde hükümdarların gerçek karakterini çözerek yorum yapmak doğal ve olası bir yol olmaz. Ancak burada söz konusu olan, ölmek üzere bulunan bir kimsenin sözleridir. Dolayısıyla, bu durumu içtenliğinin bir göstergesi olarak alınabilir.

Galerius, bu buyruğu ile Hıristiyanlara dinsel tolerans ortamı sağlarken, pagan inançlıları için bir önlem almayı hiç düşünmemiş olsa gerektir. Ona göre tüm inanç sahipleri bu toleranslı ortamda yan yana yaşayabilir.

Galiba bu konuda fena halde yanılmış... Sonraki olaylar bu yanılgıya işaret ediyor.

Galerius bu tolerans buyruğunu imzalarken, Caesar unvanını taşıyan Licinius’un dostluğuna, ona yaptığı iyiliklere güvenmişti.

Licinius’un yürekten, 306 yılında babasının yerine augustos unvanını alan Constantinus’un ise zaten Hıristiyanlığın iyiliğine olduğu için bunu hoşnutlukla kaşılayıp, uygulayacaklarından hiç kuşku duymamıştı. Bu nedenle de buyruğunun giriş bölümüne, kız kardeşinin oğlu olan Maximinus Daia’nın adını geçirmek istememişti. Aslında onun bu bildirgeye «Evet!» demesinin önemi büyüktü, çünkü birkaç gün sonra Asya eyaletlerinin komutanlığına getirilecekti. Ancak sonrası hiç de Galerius’un beklediği gibi olmadı.

Maximinus, saltanatının ilk altı ayında Galerius’un öğütlerini benimser gibi göründü. Ayrı bir genel buyrukla Hıristiyanların huzur ve barışı için herhangi bir önlem almadıysa da, saray yöneticisi Sabinus’un imzasıyla eyalet yönetici ve yargıçlarına birer genelge göndererek, imparatorluk buyruğunu bildirdi. Bir de Hıristiyanların olası direncini göz önüne alarak, adalet örgütü üyelerinden yararsız kovuşturmaları durdurmalarını, bu “tutkulu ve bağnaz” insanların gizli toplantılarına göz yummalarını istedi.

Buyruk gereği olarak, kürek cezasına çarptırılmış olan çok sayıda Hıristiyan serbest bırakıldı.

Özgürlüğüne kavuşan Hıristiyanlar, zafer ilâhileri söyleyerek yurtlarına döndü. Kıyım fırtınasının şiddeti yüzünden dinlerini terk etmiş olanlar ise, yeniden kabul edilmeleri için gözyaşları içinde Kilise’den şefaat ve bağışlanma dileğinde bulundular.

Ancak, bu aldatıcı barış pek kısa sürdü. Zaten doğudaki Hıristiyanların, Maximinus’un bu tutumuna güven duymalarına olanak yoktu. Zulüm ve boş inanç onun ruhunda vardı. Bu iki tutkudan birincisi ona işkence araçlarını aşılamıştı; öbürü de konularını belirledi.

Putataparlık ayinlerine ve büyücülük uygulamalarına kendini kaptıran İmparator, “yanıt veren tanrı seslenişleri”ne yürekten inanıyordu. “Gökyüzünün gözdeleri” olarak tanımlayıp, sevdiği ve saydığı büyücüler ile filozofları, eyaletlerin yönetimine getirdi. Onları özel kurullarına kabul edip, düşüncelerini sordu. Onlar da İmparatoru Hıristiyanların elde ettiği başarıyı disipline borçlu olup, paganizmdeki sarsıntının tanrıların vekilleri arasındaki birlik ve bağlılığın eksikliğinden ileri geldiğine inandırdılar.

Demek ki, İmparatorluğa yeni bir dinsel yapı kazandırmak gerekiyordu. Kilise örgütlenmesi örnek alınarak yeni bir dinsel yönetim düzeni kuruldu. İmparatorluğun büyük kentlerindeki tapınaklar onarılıp, güzelleştirildi. Tapınma işlerini düzenlemekle görevli rahipler, piskopos karşılığı olarak ve putataparlık inancını güçlendirmek için kurulan bir yüksek pontifliğe bağlandılar. (Pontif, sözlük anlamı bakımından “köprü kuran kişi” demektir. Burada ise yüksek rahipler kurulunun (pontifıcium) üyesi olan  din adamlarını tanımlıyor )

Bu üst düzey devlet organının yönetimi altında eyaletlerde görev üstlenen pontifler, saygınlıklarının simgesi olmak üzere beyaz giyiniyordu. Tüm bu yüksek dereceli din adamlarının en soylu ve en varlıklı ailelerden seçilmesine özen gösterildi. Büyük devlet görevlilerinin ve din örgütünün etkilemesiyle, başta Nicomedia (İznik), Antakya ve Sur olmak üzere birçok kentten, halkın genel duygusu olarak sunulan çok sayıda, saygı dolu iletiler alındı. Halk, imparatordan bağışlamadan çok adalet yasalarını ele almasını istiyor, Hıristiyanlardan nefret ettiklerini ve korktuklarını bildiriyordu. Hiç olmazsa, “dinsiz yobaz” olarak niteledikleri bu kişilerin kendi topraklarından dışarı çıkarılmasını diliyorlardı.

Maximinus’un, Sur halkı tarafından kendisine yazılmış bu dilekçelere verdiği yanıt, bugün bir antik el yazması belge olarak varlığını korumaktadır. İmparator, onların böyle davranışını ve bağlılıklarını görkemli sözlerle övmekte, Hıristiyanların inatçı yobazlığı üzerinde durmaktadır. Tunç plakalar üzerine oymayla yazılmış buyruklarını tümüyle uygulamaları konusunda yüksek yönetim görevlilerine olduğu, gibi çoktanrıcı inanç rahiplerine de yetki vermektedir. Onlara her ne kadar kan dökülmemesi için de buyruk verilmişse de, bu tutum üzerine başkaldıran Hıristiyanlar, en aşağılayıcı cezalara çarptırılmışlardır.

Asyalı Hıristiyanlar, şiddet eylemleri tasarlanmış bir politika ile hazırlamış olan bu baskıcı hükümdardan çok korkuyordu. Daha henüz birkaç ay geçmişti ki, iki Batı imparatorunun yayımladığı Milano Bildirgesi, Maximinus’u tasarılarını yürürlüğe koymadan askıya almaya zorladı. Ardından da Licinius ile taht için büyük bir iç savaşa girişti.

Maximinus, Licinius’a yenildi. 313 yılında da öldü. Böylece Kilise, amansız düşmanlarının sonuncusundan kurtulmuş oldu.

Ünlü Milano Bildirgesi aynı yıl Nicomedia’da yayımlandı. Bu bildirge, Constantinus ile eş imparator olan Licinius’un daha önce Milano’da bir araya geldiklerinde aldıkları ortak kararları dile getirdiği için tarihe “Milano Bildirgesi” adıyla geçmiştir.Kapsamında hiçbir kaçamağa, sınırlamaya, koşula yer vermeden “din özgürlüğü ilkesi” ilan ediliyordu:




Ancak bu noktada duralım ve bu ünlü bildirgenin kapsamını izleyen bölüme bırakalım.


ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
13 Yanıt
22231 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 01, 2013, 02:46:20 ös
Gönderen: Spock
2 Yanıt
7696 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 09, 2017, 03:41:44 ös
Gönderen: Etimolog
0 Yanıt
3081 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 15, 2009, 01:33:31 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2636 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 16, 2009, 11:23:56 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3583 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 17, 2009, 08:44:36 öö
Gönderen: ADAM
1 Yanıt
3418 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 19, 2009, 12:50:54 ös
Gönderen: Isis
6 Yanıt
4986 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 20, 2009, 06:07:51 ös
Gönderen: ADAM
6 Yanıt
5129 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 21, 2009, 11:53:13 öö
Gönderen: ADAM
1 Yanıt
3637 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 22, 2009, 07:57:12 ös
Gönderen: Prenses Isabella
5 Yanıt
7255 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 29, 2012, 02:57:11 ös
Gönderen: partagas