Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: MASONLUKTA TOLERANS  (Okunma sayısı 7256 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Temmuz 25, 2012, 09:48:24 öö
  • Skoç Riti Masonu
  • Yeni Katilimci
  • *
  • İleti: 31
  • Cinsiyet: Bay

MASONLUKTA TOLERANS

Tolerans; Fransızca kökenli bir kelime olup, Türk Dil Kurumu Sözlüğünde hoşgörü, işlenmiş bir parçanın yapım ölçüsünde olabilecek özür payı, Doğan Hasol’un Mimarlık sözlüğünde, kabul edilebilecek ölçü ile standart ölçü arasındaki fark, hata payı olarak açıklanmıştır.

Hoşgörü sözcüğü, Farsça bir sıfat olan güzel, iyi, tatlı, duygu okşayan, zevk veren, ilgi uyandıran, beğenilen ve latif anlamındaki  hoş / hûş (”ì) sözcüğü ile Türkçe bir fiil olan görmekten görü sözcüğünün bir araya getirilmesiyle oluşan bileşik bir kelimedir.

Hoşgörü kelimesine Batı dillerinde tolérance (Fransızca), tolerance (İngilizce) ve toleranz (Almanca) sözcükleri ile karşılık verilirken, bu kavram, Arap dilinde hoşgörülülük, müsâmaha, tolerans ve esneklik anlamındaki  tesâmuh kelimesiyle karşılanmaktadır. Bazı kaynaklarda, hoşgörünün sözlük anlamıyla ilgili şu bilgilere de yer verilmektedir:

Eş anlamlısı müsâmaha ve tolerans olarak verilen hoşgörü sözcüğü; her şeyi anlayışla karşılayarak, mümkün olduğu kadar hoş görme hali olup, kendi düşünce ve inançlarına karşıt düşünce ve inançları olabildiği kadar hoş görme durumudur. Ayrıca, tutum ve davranışlarda daraltma ve umursamazlık arasında orta bir yol, dengeli hareket ve karşılıklı ilişkilerin kolaylığı şeklindeki anlamıyla bu kavram, psiko-sosyal açıdan insanlar arası ilişkilerde orta yolu takip etmek ve dengeli olmak anlamlarına gelmektedir.
Hoşgörü sözcüğünün Türk dilindeki kullanımını şu dörtlükle örneklendirmemiz, onu daha yakından tanımamıza katkıda bulunacaktır.

Elif okuduk ötürü
Pazar eyledik götürü
Yaratılanı hoş gör
Yaratan’dan ötürü

Hoşgörünün temelini oluşturan Yunus Emre (ö.1320)’nin bu mısralarında, sadece insan değil, tüm varlık aleminin yaratıldığı hal üzere hoş görülmesini talep eden bir tema vardır.

İnsanlık tarihi sanki bir hoşgörüsüzlük öyküsüdür. Kutsal Kitaplara göre, Adem’in ilk çocukları hoşgörüsüzlüğün ilk örneklerini sergilemişlerdir. O günlerden beri, nasıl sağlığın kıymeti ancak hastayken anlaşılırsa, insan toplumları da barış dönemlerinde hoşgörü ortamının korunması ve gelişimi için yeterli çaba harcamazken, ancak onun yokluğunda hoşgörünün eksikliğini hissetmişlerdir. Bir başka deyişle, asırlar boyu toplumlarda hoşgörü, bilinmedik bir insan hasleti olmaktan ziyade, alışılmadık bir insan hasleti olagelmiştir.
 
Hoşgörü kimi zaman kayıtsızlık ve ilgisizlik boyutunda algılanmış, kimi zaman sabırlı olma, kimi zaman aldırmama, kimi zaman da dayanma, katlanma kavramlarının eş anlamlısı olarak çağlar boyu tarif edilmiştir.
 
Bilinen tarih içerisinde hoşgörünün gerçeğe en yakın tarifini Ezoterik (Batınî) eğitimi benimseyen kurumlar ve topluluklar oluşturabilmişlerdir.
Hoşgörünün pratikte, kayıtsızlık ve şartsız kabul kavramları ile bilerek veya bilmeyerek karıştırılması, yani bu kavramların anlamlarının hoşgörüye yüklenmesinin bedeli her zaman yine hoşgörüye ödettirilmiş ve böylesi durumlar hoşgörü karşıtlarının en sık başvurdukları felsefî kural ihlâllerine olanak sağlamıştır.

Diyalektik bir yaklaşım içerisinde, hoşgörünün ne olduğu noktasına, ne olmadığından yola çıkıldığında daha kolay varılabilir. En azından, hoşgörünün koşullarının analitik bir çözümlenmesinin yapılması, bu kavramın ve onun içerdiklerinin doğru ve açık bir biçimde anlaşılması için son derece gereklidir.
Bunun sağlanabilmesi için hoşgörüden ilk olarak ayırt edilmesi gerekli kavramın, kayıtsızlık olduğu şu şekilde açıklanabilir : “Eğer siz insanların davranışlarına yahut tercihlerine aldırmıyorsanız, onlara mâni olmayarak, hoşgörülü olmuyorsunuz, siz bu durumda sadece kayıtsız oluyorsunuzdur.”

Hoşgörü ayrıca, zorunlu olarak, hoş gören için daima mutluluk veren bir ruh hali de değildir. Yani, hoş görülecek durumun, isteklerimizin, beklentilerimizin dışında bir durum olmasından kaynaklanan, bir miktar da tatsızlık ve gerilim içerir. Eğer hoş gördüğümüz aslında kınayacağımız bir durum olmasaydı, işin içine hoşgörü kavramını sokmaya hiç de gerek kalmayacak, özgürlük anlayışımız, o durumun devamına müsaade etmemiz için yeterli olacaktı. Bu arada, söz konusu sapmanın, ideale veya beklenene kıyasla oldukça önemli ölçüde olması da, hoşgörünün şartlarının tam oluşumu için gereklidir.

Hoşgörünün varlığından söz edilebilmesi için hoş görenin, hoş gördüğü şeyi bastırmaya yada engellemeye (en azından karşı çıkmaya ve önlemeye) çalışacak güce sahip olması ama o gücü kullanmamayı yeğliyor olması da kesinlikle gereklidir. Mesela : Kölelerin, efendileri karşısındaki sessiz kabullenişlerini, hoşgörü niteliğinde mütalaa etmenin yanlışlığı yadsınamaz.

Hoşgörünün, düşünce tarihi içerisinde insana, Tanrı tarafından sağlanmış bir haslet, bir doğa yasası olarak kabul edilerek, ilk kavramsal incelenişi, Aydınlanma çağının kendisi ile başladığı kabul edilen John Locke’un “Hoşgörü Üzerine Bir Mektup” adlı yapıtı ile olmuştur. Locke burada, döneminin bağnaz Katolik dinsel hoşgörüsüzlüğüne başkaldırısını dile getirirken, Avrupa düşünce dünyasında ilk olarak farklı dinî yaklaşımların, günün egemen inanış biçimi ile ilişkilerinin sistematiğini getirmiş, kısaca Avrupa laiklik anlayışının temellerini atmıştır.

Günümüzden geriye bakıldığında, Locke’un düşüncesine getirilebilmiş tek geçerli eleştiri onun, “hoşgörünün iyiliği ve toplumsal yararlarını değil, hoşgörüsüzlüğün yarattığı ve yaratabileceği sonuçların kötülüğünü” düşünceye başlangıç noktası olarak almış olmasıdır. Böylesi bir negatif hoşgörü anlayışının eksikleri, 19. yy. içersinde John Stuart Mill’in “Özgürlük Üstüne” adlı yapıtında yer alan pozitif hoşgörü yaklaşımı ile Avrupa düşünce dünyasına hediye edilmiştir. İlk bakışta hoşgörüden ziyade özgürlük konusunu inceliyor gibi görünen bu yapıt, Özgürlüğü sadece asıl amaç olan “Toplumsal Çeşitliliğin Sağlanabilmesi” için bir araç olarak ele alarak, hoşgörünün toplumsal ve bireysel ilişkilerdeki vazgeçilmezliğini bu bağlamda ortaya koymaktadır. Stuart Mill “Özgürlük Üstüne”de, hoşgörü savunuculuğu bayrağını Locke’un getirdiği noktadan öteye taşıyarak, günümüz toplumlarında geçerli hoşgörü anlayışının temellerini atmıştır.
 
Bununla beraber, Stuart Mill; “Eğer bir şey, bizi hoşgörü kullanmaya mecbur edecek kadar yanlışsa, ona izin vermek nasıl doğru olabilir?” sualindeki Hoşgörünün Paradoksunun çözümü konusunda fazla yardımcı olmamıştır. Susan Mendus’un konuya ilişkin “Bir kimsenin kendi seçimini, kendisinin yapması onun için, doğru seçimi yapmasından daha önemlidir” şeklindeki yorumu ve Voltaire’ in “Söylediklerinizden nefret ediyorum; ancak onları söyleyebilme hakkınızı savunmak için hayatımı vermeye hazırım!” şeklindeki sözleri kanımca, özgür düşünce savunusunun yanı sıra, toplumsal çeşitliliğin toplumsal uyuma kıyasla önceliğini de kaçınılmaz olarak vurgulayarak hoşgörü paradoksunun çözümüne de olanak sağlamaktadır.

“Hoşgörüsüze hoşgörü gösterilmeli midir?” Hoşgörü anlayışımızın en üst düzeyde sınanması anlamına gelen bu konuya, modern liberal kuramcılardan Karl Popper çalışmalarında şöyle yer vermektedir : “Sınırsız hoşgörü, zorunlu olarak hoşgörünün kaybolmasına yol açacaktır. Sınırsız hoşgörüyü hoşgörüsüz olanlara bile gösterirsek, hoşgörülü bir toplumu, hoşgörüsüzlerin saldırılarına karşı savunmaya hazır olmazsak, hoşgörülüler ve onlarla birlikte hoşgörünün kendisi de ortadan kalkacaktır. Onun için biz, hoşgörü adına, hoşgörüsüzleri hoş görmeme hakkına sahip çıkmalıyız.”

Peter Nicholson “Toleration As A Moral İdeal” adlı eserinde hoşgörüsüzlüğün nereye kadar hoş görülebileceği sorununa eylemsel ve düşünsel bir kıstas getirerek hoşgörüsüzlüğün fikirsel savunusu da dahil olmak üzere eyleme dönüşmediği sürece kanaatlerin her türlü ifadesinin hoşgörü ile karşılanması gereğini savunmaktadır.

Toplumsal kökenli tartışmalarda genellikle liberal bir değer olarak ele alınan hoşgörünün, düşünsel boyutta, hakikate olan yakınlığı Albert Weale’in şu sözlerinde en çarpıcı bir biçimde ortaya konmaktadır : “Hiçbir şey insanların birbirlerinden farklı oldukları olgusundan daha açık değildir.”
Görüldüğü gibi, farklı kişisel ve toplumsal hoşgörü algılamalarının oluşturduğu böylesi geniş bir yelpazenin sonunda, her zaman olduğu gibi yine, bilimsel araştırmaların bizi önüne getirip bıraktığı bir inanç kapısı bulunmaktadır. Bu inanç, yaratılışın farklılıklara gösterdiği hoşgörünün yaratılmışlar tarafından da devam ettirilmesi ilkesinden hareketle, farklılıkların coşkuyla kucaklanması esasına dayanıyor.

Hoşgörü kelimesinin, toleransın öz Türkçe karşılığı olmayabileceği yönünde farklı bir bakış açısı da vardır. Nitekim Ziya Umur; “Hoş görünün toleransla uzaktan yakından ilgisi yoktur. Tolere etmek, hoş görmek değil düpedüz tahammül etmektir. Hoş görü ise, yasak olması gereken bir şeyi yasaklamamak, ne hali varsa görsün, işine, düşüncesine, imanına karışmamak demektir. Yanlışlara boş vermek, itaatsizliklere aldırmamak, hatalara göz yummak masonik anlamda suçtur.” Diyerek hoş görünün anlamca toleransı karşılayamayacağını ifade etmiştir.

Masonik tolerans; hata ve kusurların görmezden gelinmesi veya bağışlanması demek değildir. Tam aksine Kardeşlerin hata ve kusurlarını olgunlukla karşılayıp, el birliği ve yardımlaşma ile onları düzeltmeğe, geliştirmeğe çalışmaktır. Masonik tolerans, masonik amaçları saptırmaz, masonluk sisteminin bozulmasına izin vermez. Masonik kurallar uygulanır ve sistemin etkilenmemesi sağlanır. Masonluk bir değerler sistemidir. Hoş görü kelimesini ağzımıza aldığımızda, bu değerlerin ve sistemin çatlayıp bozulması söz konusu olabilir. Bu görüşe göre, hoş görünün içinde tolerans yoktur.

Masonluk, eski çağlardan bu yana dini ve siyasi her türlü yobazlığa, putlara karşı çıkmıştır ve her türlü dogmayı yıkmak en önemli görevleri arasındadır. Masonluğun dogmalara karşı çıkmakta kullandığı en güçlü silahlar, bilimin rehberliğinde akılcılık ile fikir ve inanç hürriyeti ve hoşgörüdür. Masonluk, tüm dinlere karşı hoşgörülü davranırken, üyelerinin fikir ve inanç hürriyetlerini kısıtlamamak ve hiçbir yere ulaşmayacak gereksiz tartışmalardan kaçınmak için, localarda dini ve siyasi tartışmalar yapılmasını yasaklamıştır. Masonların Ulu Yaradan’a inanmaları, inançsız olmamaları yeterli görülmüş; din, mezhep ayrımını ortadan kaldıran geniş bir vicdan özgürlüğü benimsenmiş, akla dayanan, laik, hoşgörülü, Yaradancı bir din anlayışı (deist) kabul edilmiştir. Böylece Masonluk, evrensel bir kimlik kazanmıştır.
İşte bütün bu ifadelerin ve dengelerin gerçekleştiği hoşgörü ortamında insanlar, hakikatin aydınlığında, sevginin şekillendirdiği hoşgörüyle, hiç bir fikrin ne mutlak yanlış, ne mutlak doğru olduğu noktasından başlayarak, gözü kapalı öne sürülen doğma, formül ve kör inançlardan kendilerini arındırmaya çalışmalıdırlar.

Kaynakça:
Masonların Dünyası………………………………………………………………………………………………………………Sabahattin Arıç
Ezoterik Batıni Doktrinler Tarihi……………………………………………………………………………………………Cihangir Gener
Hoşgörü ve Tolerans Kavramlarına Etimolojik Açıdan Analitik Bir Yaklaşım………………………Ömer Aslan
Hoşgörü…………………………………………………………………………………………………………………………………Atilla Tözün
TDK Türkçe Sözlük
Mimarlık Sözlüğü……………………………………………………………………………………………………………………Doğan Hasol
Masonlukta Tolerans………………………………………………………………………………………………………………Pulad Verbas


CERBERUS


Temmuz 25, 2012, 07:07:32 ös
Yanıtla #1
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay



Sayın cerberus'un getirmiş olduğu bu konunun çok önemli ve değerli, Sayın cerberus'un aktarımının da çok güzel olduğunu öncelikle belirtmeliyim.

Ne var ki burada kapsam bakımından öteden beri yapılmakta olan yanılgı sürdürülüyor. Bu bağlamda Türk Dil Kurumu da ne yazık ki o kurumun üyelerinin konuyu gerektiğince değerlendirmeyişlerinin sonucunda yetersiz kaldı.

Bu forumda bazı bölümleri aktarılmış olduğu üzere; Sayın Yalçın Kaya,  "Batı'nın İlki Yüzü - Bağnazlık ve Tolerans" adlı dört kitaplık yapıtının ilkinde, tolerans ile hoşgörü sözcüklerinin farkını açıkça ve herkesin kolayca anlayabileceği bir dille anlatmıştır.  D kitabın okunmasını öneririm. Sayın Yalçn Kayanın bu bağlamda ülkemizdeki ünlü olmayan fakat çok değerli, otorite kişilerden olduğunu belirtmeliyim.

Buna göre Tolerans = Hoşgörü DEĞİLDİR.

Bu iki sözcük birbirine pek yakın anlamlıdir ama eş anlamlı değildir.

Hoşgörü sözcüğünün Batı dillerindeki örneğin İngilizcedeki karşılığı "tolerance" değildir; bunun tam karşılığı "indulgence" olarak verilir. Indulgence sözcüğünün Katolik Kilisesi bakımından başka bir anlamı daha vardır, ki bu anlam Protestanlığın doğmasının nedenlerinden biridir.

Toleransın eski dildeki karşılığı müsamaha değildir; bu hoşgörünün eski dildeki karşılığıdır. Toleransın karşılığı ise tahammüldür.

Batı dillerinden dönüştürme sözcüklerin kullanımına bağnazlıkla karşı olanlar eninde sonunda çıkmaza girer. Çünkü her sözcüğün ve terimin öz Türkçe karşılığı bulunmayabilir. Üstelik bu gerekli de değildir. Almancada İngilizceden alınma birçok sözcük, İngilizcede Fransızcadan alınma ve hiç değiştirilmeden kullanılan birçok terim vardır. Ben de öz Türkçeden yanayım ama işi Şövnizm'e uzandırmanın ne gereği vardır ne de yararı.

Aslında bu bağlamda sadece sözcük üzerinde değil, değerlendirme ve irdelemeler üzerinde de bir şeyler yazmak isterim ama bu akşamlık burada durayım, sonra devam ederim.

 
ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Temmuz 28, 2012, 12:33:00 ös
Yanıtla #2
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay


Öyle demiştim ve bunu bir yere not etmiştim ama hayır!...

Yazı çok güzel derlenip toparlanmış. Ufak tefek noktalarına olumlu dokunuşlar yapsam, özgünlüğü, güzelliği bozulacak.

Bu yagıya bir kez daha okudumda vardım.

Siz de bir kez daha okuyun bence...
ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Temmuz 28, 2012, 12:42:13 ös
Yanıtla #3
  • Skoç Riti Masonu
  • Yeni Katilimci
  • *
  • İleti: 31
  • Cinsiyet: Bay

Sn.Adam.
Nazik iltifatlarınıza teşekkür ederim.
Saygılarımla...
CERBERUS


Temmuz 29, 2012, 01:32:11 öö
Yanıtla #4
  • Mason
  • Orta Dereceli Uye
  • *
  • İleti: 301
  • Cinsiyet: Bay

Öncelikle sayın cerberus'a bizleri aydınlattığı için ben de teşekkür etmek isterim.

Ömer Aslan'ın bu makalesi (http://eskidergi.cumhuriyet.edu.tr/makale/325.pdf) gerçekten tolerans ve hoşgörü ile ilgili araştırma yapan herkesin (ben de dahil) google'da karşısına çıkan ve çok faydalandığı bir makale.

Yukarıdaki linkte tamamını incelemek isteyenler hayal kırıklığına uğramayacaklar.

Aşağıda linkte yer alan ileti ve devamındakiler ise sayın ADAM'ın daha önce bu konu ve Yalçın Kaya'nın "Batı'nın İki Yüzü" eseriyle ilgili fazlasıyla yararlandığım paylaşımları.

http://www.masonlar.org/masonlar_forum/index.php/topic,6868.msg89175.html#msg89175


Sevgi ve saygılarımla.


« Son Düzenleme: Temmuz 29, 2012, 01:51:26 öö Gönderen: gnothi »
"Dilimin sınırları, dünyamın sınırlarıdır."
Ludwig Wittgenstein


Temmuz 29, 2012, 02:57:11 ös
Yanıtla #5
  • Ziyaretçi

"Dilimin sınırları, dünyamın sınırlarıdır."
-Ludwig Wittgenstein-


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
13 Yanıt
22232 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 01, 2013, 02:46:20 ös
Gönderen: Spock
2 Yanıt
7696 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 09, 2017, 03:41:44 ös
Gönderen: Etimolog
0 Yanıt
3081 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 15, 2009, 01:33:31 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2636 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 16, 2009, 11:23:56 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3583 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 17, 2009, 08:44:36 öö
Gönderen: ADAM
1 Yanıt
3418 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 19, 2009, 12:50:54 ös
Gönderen: Isis
6 Yanıt
4986 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 20, 2009, 06:07:51 ös
Gönderen: ADAM
6 Yanıt
5129 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 21, 2009, 11:53:13 öö
Gönderen: ADAM
1 Yanıt
3637 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 22, 2009, 07:57:12 ös
Gönderen: Prenses Isabella
0 Yanıt
2635 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 24, 2009, 11:44:55 öö
Gönderen: ADAM