Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: MANİCİLİK -3  (Okunma sayısı 2037 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Mayıs 29, 2010, 02:11:33 ös
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay



Katharların temel niteliklerini bilenler, bu bölümdeki diyeceklerim üzerine ister istemez onları anımsayacaktır. Hatta benim işi karıştırdığımı, Manicilikten değil Katharlardan söz etmekte olduğumu düşünen bile olabilir. Hayır… Katharlardan da söz etmeye niyetliyim ama daha sonra; kendi başlığı altında.





Maniciler iki sınıfa ayrılmıştı: Gizeme ulaşmış olanlar ile sıradan inananlar ya da Mani’nin adlandırdığı üzere “Yetkinler” (Seçkinler) ile “Dinleyenler”. Bu arada şunu da ekleyeyim: Manicilikte kadınlar da yetkinlerin arasına kabul edilebilirdi.

Bir tür ruhban sınıfı olduğunu söyleşebileceğimiz yetkinler, çok zorlu bir hazırlık döneminden ve birtakım çetin inisyasyon törenlerinden geçirilirdi. “Consolamentum” (Teselli) adı verilen inisyasyon törenine pek önem verilirdi. Bu aşamadan sonra, yetkinler “tanrısal ışık” ile dolar, bunu dünyevî nesnelerle kirletecek olan şeylerden kaçınır, evlenmez, mülk sahibi olmaz, et yemez, şarap içmezlerdi. Tarım işlerinde çalışmaz, hatta ekmeği bile doğramaz, günlük yiyecekleri ve yalın giysileri ile gezgin bir yaşam sürerlerdi. (Şu “Consolamentum” terimi elbette Latince kökenli… Bunun Mani’nin özgün dilindeki karşılığını bulamadım.)

Yetkinlerin ilkelerinin, Budist keşişlerin disiplinine şaşırtıcı ölçüde yakın olduğu dikkati çeker. Aradaki tek fark şu ki, Manici yetkinlere yerleşik yaşam yasaktı; oradan oraya dolaşıp dururlardı. Yaşamları da hayli zordu doğrusu. Bu “üç mühürle bağlı” olarak tanımlanır; ağız, el ve gönül mühürleri... Bunlardan ilki tüm kötü sayılan yiyecek ve sözleri yasaklardı. İkincisi canlı varlıkların içinde saklı olduğuna inanılan ışığa verilebilecek her türlü zararı engellemek içindi; insan öldürmek şöyle dursun, hayvan öldürmek hatta meyve koparmak bile yasaktı. Üçüncüsü ise, Maniciliğin inanç ve temizliğine karşı çıkan her türlü düşüncenin yasak oluşuydu. (Düşüncenin yasaklığı pek ilginç, ne denli yürüyebileceği sorgulanabilir ama öyle işte.)

Mani inancını benimseyenlerin büyük çoğunluğu “dinleyiciler” olarak anılan kitleden oluşurdu. Yalnızca “Mani’nin On Buyruğu”na bağlıydılar. Bu on buyruk, puta tapmayı, onursuzluğu, cimriliği, her türlü öldürme eylemini, zinayı, hırsızlığı, yalancılığı, büyücülüğü, iki yüzlülüğü ve Maniciliğe ihaneti yasaklamaktaydı. Dolayısıyla Musa’nın on buyruğu ile pek benzeşir.

Dinleyicilerin ilk görevi, yetkinlere neredeyse tapınma derecesine varan bir saygı beslemekti. Sık sık yetkinlerin önünde diz çökerek kutsanmayı diler, buna karşılık onlara sebze ve meyve verirlerdi. Herkes için geçerli olan diğer dinsel görevler ise, dua ile oruçtu.

Dua, öğle, akşamüstü, gün batışında ve güneş battıktan üç saat sonra olmak üzere günde dört kez zorunluydu. Gündüz duaları güneşe dönerek yapılır, geceleri ise aya bakarak dua edilirdi. (Burada Zerdüşt etkisini görürüz.) Ne güneşin, ne de ayın göründüğü günlerde dua yönü kuzeydi. (Kuzey yarımkürede güneş güneyden dolaştığına göre neden güney değil de kuzey? Bunun yanıtını bulamadım.)

Dua etmeden önce uygulanması zorunlu olan bir arınma ritüeli vardı. Arınma su ile, su bulunamazsa toprak ile yapılırdı. (İslâm’daki abdest almaya benziyor ama henüz İslâm görünürlerde olmadığına göre ona kaynak etmiş sayılabilir belki.)

Oruç zamanlaması doğrudan astronomik olgulara bağlıydı. Haftanın günümüzde Pazar’a denk düşen ilk günü güneşin onuruna herkes oruç tutardı. Yetkinler, haftanın ikinci günü de ay onuruna oruç tutmakla yükümlüydü. Batı dillerinde dilimizdeki Pazar gününün karşılığının “Güneş günü”, Pazartesi’nin karşılığının da “Ay günü” anlamına gelişinin bundan ileri geldiği söylenir.) Ayrıca her yeni doğan ay gününde, herkes iki gün oruç tutardı.

Maniciliğin diğer ritüel ve törenleri hakkında bilinenler pek az... Ancak sonradan Mani’nin ölüm yıl dönümlerinde yapılması gelenekleştiriliş, “Bema” adlı tören, bu dinin en büyük şenlik ya da kutlaması olarak biliniyor. Bu törende sürekli dua edilir ve kutsal yazılar okunurdu. Beş basamakla çıkılan bir platformun üzerine boş bir taht yerleştirilirdi: Mani’nin yeri…

Manicilikte bir tür vaftiz uygulamasının da olduğu anlaşılıyor. Ancak kutsal yazıları yitirilmiş olduğundan, ne yazık ki ayrıntılar hakkında bilinen bir şey yok.

Maniciliğin etkili olduğu 3. yüzyıla dek bilinen tüm dinsel sistemlerin sentezi olduğu ileri sürülür. Aslında Gnostizm, Zerdüşt düalizmi, Babil folklorü, Budizm’in ahlâk ilkeleri, Mitra kültü ve Hıristiyanlık öğelerinin karışımından oluştuğu anlaşılıyor. Bu bileşimde önde gelen anlayış, öteden beri var olan iki karşıt ilkenin, iyi ve kötünün, ışığın ve karanlığın çatışmasıdır. Bu bakımdan din tarihi araştırmacıları, Maniciliği bir tür dinsel düalizm olarak görür.

Düalizmin, Zerdüşt’ün öğretisinin ana öğesi olan Hürmüz (iyilik, aydınlık-ışık) ve Ehrimen (kötülük, karanlık) karşıtlığından kök aldığı söylenebilir. Bu karşıt ilkeler, sonradan birçok Gnostik Hıristiyan tarikatında da görülür.




Manicilik hem doğuya hem batıya doğru olağanüstü bir hızla yayılmış. Kuzey Afrika, İberya, Fransa, Kuzey İtalya ve Balkanlarda bin yıl süre ile dağınık ve sürekli olmayan bir biçimde varlığını sürdürmüş. Asıl gelişimi doğduğu topraklarda, Mezopotamya ve İran’da görülmüş. Doğuda etkisini 10. yüzyıldan sonralara kadar sürdürmüş; Türkistan, Kuzey Hindistan, Batı Çin ve Tibet’e kadar yayılmayı başarmış. Bu etkileri ise bu başlık altındaki son bölüme bırakıyorum.






ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
23 Yanıt
10059 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 12, 2008, 07:11:12 ös
Gönderen: shemuel
0 Yanıt
2074 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 27, 2010, 08:28:20 öö
Gönderen: ADAM
1 Yanıt
2724 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 28, 2010, 06:58:55 ös
Gönderen: ceycet
0 Yanıt
2464 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 31, 2010, 01:41:01 ös
Gönderen: ADAM