Masonlar.org - Harici Forumu

 

Son İletiler

Sayfa: 1 2 3 4 5 6 7 8 [9] 10
81
Sosyoloji - Toplum bilimi / Ynt: SOKRATES’İN DEVLET ANLAYIŞI ...
« Son Gönderilen: Gönderen: Transcendental Ağustos 20, 2023, 11:00:47 ös »
Aynı kaygıları sizinle paylaşmaktayım. Kaygıdan öte öfke ve ümitsizlik içindeyim. Benim, gelecek kuşakların yaşayabiliceği onca güzel hayatlarını çalındığını hayalkırıklığı içinde izlemekteyim.
Fas, Afganistan, Kolombiya, Venezüella'da neler yaşandıysa burda da olacak bence.
82
Sosyoloji - Toplum bilimi / Ynt: SOKRATES’İN DEVLET ANLAYIŞI ...
« Son Gönderilen: Gönderen: NOSAM33 Ağustos 20, 2023, 09:14:45 ös »
Transcendental 

Ne yazık ki 22 senenin sonunda  bunun acısını çok acı bir şekilde çevremizde görüyoruz . Hızla Araplaşma süreci sürdürülüyor son sürat ..
Afganistan olma yolunda ilerliyoruz o bataklık bizi yutmadan inşallah kendi açımdan hak baki olurda geçip giderim ,bu dünyadan ...
Yazık bu topluma ne zaman o Afgan'lı mültecileri görsem ATATÜRK bir daha gözümün önüne geliyor. Anlaya bu serzenişim  ...
Saygılar


https://scontent.fada2-2.fna.fbcdn.net/v/t39.30808-6/368016871_689689689865054_4078735938822393212_n.jpg?_nc_cat=100&ccb=1-7&_nc_sid=730e14&_nc_ohc=ydHGx_zShQ8AX-6us2Z&_nc_ht=scontent.fada2-2.fna&oh=00_AfBK6GIw7-5X6wDH_IV3Lot3gPRHtJXHLrdHBV2dM4tBNg&oe=64E8460B
83
Sosyoloji - Toplum bilimi / Ynt: SOKRATES’İN DEVLET ANLAYIŞI ...
« Son Gönderilen: Gönderen: Transcendental Ağustos 20, 2023, 04:46:41 ös »
Sokrates'in savunduğu fikrin bu ülkede son 20 yıldır ne kadar hayati bir bilgi olduğunu yaşayarak görmekteyim(z).
Devlet, filozofların bu da yoksa çok iyi bir felsefe terbiyesinden geçmiş insanlar tarafından yönetilmelidir. Formal eğitime girmiyorum bile.
84
Diger Konular / Ynt: BİR EFSANE DÜŞTÜ
« Son Gönderilen: Gönderen: NOSAM33 Ağustos 01, 2023, 09:33:15 ös »
Meslektaşı olma yolunda olan ben; Öncelikle Tanrıdan rahmet, yakınlarına ve dostlarına sabır diler. Ailesine de sabırlar dilerim ...


ALTAN GÜVEN
MERSİN ÜNİVERSİTESİ İLETİŞİM FAKÜLTESİ 2. Sınıf öğrencisi ... :(


Saygılar
85
Diger Konular / Ynt: BİR EFSANE DÜŞTÜ
« Son Gönderilen: Gönderen: NOSAM33 Ağustos 01, 2023, 09:27:43 ös »

Yayınlanma: 21 Temmuz 2023


Yazarlar - Soner Yalçın
Arkadaşım Rafael Sadi
Rafael Sadi (d.1955) ile ölümünden iki gün önce yazıştık:

-Bu ilaç şirketini araştırın, siz bu konuda uzman sayılırsınız. Ben de inceleyeceğim.

Hep mesajlaşır, nadir telefonda konuşurduk.

En son dilimize “Çav Bella” olarak çevrilen “Bella Ciao” şarkısının bestecisi Mishka Ziganoff'u yazdı. Kendisinden benzer yazılar isterdim. Dedim ki, “bu tür aktüel yazılar hafta sonu için iyi olur.”

Her daim mütevazılığı ile “karar sizin” dedi. Ben de iki kadehli emoji gönderdim.

-“Ben kullanmıyorum, size afiyet olsun” dedi. (Şeker hastasıydı.)

Ardından, “mahsuru yoksa yazıyı (sahibi olduğu) Hastürktv'de kullanıp kullanmayacağını sordu, “tabii ki” dedim.

Bu son görüşmemiz oldu. Yaşadığı Tel Aviv'deki evinde uyurken vefat etmişti…

Sabah uyandığımda mutlak gece gelen mesajlarıma bakarım, Rafael Sadi'nin bir-iki mesajı mutlaka olurdu. (Ki, 60 mail grubuna yazdığını anımsatırım.) Bu sebeple, sabah saatlerinde uyanık olmayınca eşi merak edip uyandırmaya çalıştığında acı gerçeği anlıyor: Uykusunda ölmüştü.

★★★

Bir haftadır düşünüyorum: Rafael Sadi, ne zaman başladı Odatv'ye yazmaya?

Hürriyet gazetesinde 2007 yılında yazmaya başladım. O yıl Odatv'yi de kurduk.

Hürriyet'teki yazılarıma yapılan yorumları yanıtlarken Odatv'den bahseder, okuyuculardan haber-yorum yazıları isterdim. Sanırım Rafael Sadi ile o dönem tanıştık. (Ülker ailesinin kurucu ortaklarından H. Vitali Nahum'un damadı Haim Erroll Gelardin de o dönem Odatv yazarı oldu.)

Rafael Sadi yazmayı hiç bırakmadı.

Her sorumuza yanıt verdi.

Her inceleme istediğimiz konuyu araştırıp yazdı.

Tel Aviv'de yaşayan bir Yahudi'nin Odatv'de yazması kimileri tarafından hakkımda “Mossad ajanı” yalanlarına sebep oldu. Geçen ay telefon sohbetimizde bu karalamayı söylediğimde dedi ki, “Ah bunu bir de bana sor. Odatv'de yazdığım için bana da ‘faşist' diyorlar!”

Ne kolay değil mi; entelektüel tartışma yapacak birikimleri olmayanların sığıntısıdır kişisel karalamalar. İşin garip yanı bu çevrelerden İsrail'e gidenlerin yardım istedikleri tek kişi Rafael Sadi oldu hep…

★★★

Rafael Sadi…

İstanbul/Şişlili bir Yahudi…

Her daim, “Türkiyeli değil, Türküm” dedi. İbranice “Hasbara” (izah etmek) ve “Türk” sözcüklerinin birleşmesinden doğan Hastürktv.net sitesini kurdu.

Beyoğlu Özel Musevi Lisesi'nde başladığı izciliğiyle hep övündü. Yıldırımspor günleriyle gurur duydu.

Yıllarca yapacağı gazeteciliğe lise duvar gazetesinde yazarak başladı. Ardından her çarşamba günü yazdığı Şalom gazetesi geldi. Haber Gazetesi'nde (Lehi kurucularından Yair Stern anısına) “Yair” müstear adıyla nostalji köşesi yazdı.

İmla kurallarına hiçbir zaman uymadı ama doğruları söyleme ve yanlışları düzeltme konusunda ödünsüzdü. Ki gün oldu bana karşı bile yazmaktan geri kalmadı.

Hep korkusuz yazdı.

Kaleminin aksine her daim güler yüzlü, esprili oldu.

Mahalle baskısına rağmen Erdoğan'ın sınıf arkadaşı olduğunu söyledi. Ki Erdoğancı değildi! Ancak hep saygı duydu. Röportajlar yaptı.

Hep çalışkandı. Arkadaşı Yakup Barokas vefatı ardından yazdı:

-“Sadi gerek kendi haber portalı Hasturktv.net ve yazarı olduğu Odatv'den günde en az bir, genelde iki, üç haber/yorum yayınlamazsa kendini görevini yerine getirmemiş hissederdi.”

1990'lar başında İsrail'e göç etse de “Tahtakale çırağı” olarak kaldı hep. Unutamadığı dostlarını anılarını kitapta yazdı: Tahta-Kale.

Ah! Belgeseller yapacaktık daha…

Biz, senden razıydık Rafael Sadi dostum. Tek tesellimiz torununa kavuşmuş olman…

Yazı mirasını Odatv'de kızın Viket Sadi sürdürecek…
86
Diger Konular / BİR EFSANE DÜŞTÜ
« Son Gönderilen: Gönderen: NOSAM33 Ağustos 01, 2023, 09:23:15 ös »
Rafael Sadi'yi sınıf arkadaşı Erdoğan unutmadı... Ailesini bizzat aradı

Rahmetli babam Rafael Sadi, Türkçe adı Rıfat'tı  -Annem ona hala Rıfat diye hitap eder- vefat ettiğinde telefonlar durmaz oldu. Ben hayatımda hiç bu kadar çok kişiyle telefonda konuşmadım. Ne kadar çok seveni sayanı varmış babamın... İnsan bazen, maalesef bu tür şeyleri böyle günlerde görüyor.

A-A+
Viket Sadi
https://i.hbrcdn.com/haber/2022/09/29/rafael-sadi-kimdir-rafael-sadi-kac-yasinda-15317793_7208_amp.jpg
ADVERTISEMENT
Gelen telefonlardan biri de Oda TV yazarı Soner Yalçın Bey'di. Bana, “Babanız benim dostum, arkadaşımdı. Dürüst, cesur yazardı" dedi. "Kendisine son görevim olarak bir haber yazmak isterim. Özel hayatı ile ilgili bir kaç sorum olacaktı" dedi. Daha öncede ofisi tarafından liste şeklinde bir kaç soru gönderildi –kaç senedir evli, kaç çocuğu var– gibi sorular. Bir kısmına cevap verince Soner Bey'in şaşırdığını gördüm “Hiç anlatmadı, ne ketum adamdı. Konuşurduk devamlı, ondan her sabah bir veya iki yazı alırdım. Hayatımda gördüğüm en çalışkan adamdı. Ama özelini anlatmazdı” dedi. Doğrusunu söylemek gerekirse bu listeye cevap vermek bana biraz kuru geldi.

Soner Bey'e  “Bunu ben bir yazayım, size cenazesi, mevlütü hakkında da haber yaparım" dedim. Sağ olsun sevinerek, memnuniyetle kabul etti.   


Herkes için o gazeteci, yazar Rafael Sadi'ydi. Fikirleri, üslubu, cesareti, kendine sadıklığı, jargonu ile eşsiz bir kişilikti.

Ama hepsinden önce o benim babamdı. Tahtakale'deki fırçacı Aaron’un, Terzi Viktorya’nın ikinci ve en küçük çocuğu Rafael'di. Yani iki kardeşlerdi; bir de ablası var Beki... Allah uzun ömürler versin.

Babam 1955 senesinde İstanbul Kasımpaşa'da dünyaya gelmiş, çocukluğu gençliği babasının yanında Tahtakale'de geçmiş. İlkokuldan lise sona kadar Musevi Lisesi'nde okudu. Sonra Aksaray İktisat ve Ticaret Yüksekokulu, şimdiki adı ile Marmara Üniversitesi'nde okudu ancak mezun olmadı.

NEDEN MEZUN OLAMADI
Zor dönemlermiş o zamanlar Türkiye'nin sıkıntılı zamanlarıymış, sınavlara gidememiş. O zamanlarda da sayın Tayyip Erdoğan ile sınıf arkadaşıydı. Aynı zamanlarda da çok aktif bir kişilikti. Yıldırım Spor Kulübü'nde başkanlık yapmıştı.

O zamanlarda kendisini iyi tanıyan dostu, İsrail'deki Türk Göçmenleri Kurumu Onursal Başkanı Sayın Selim Salti, babamın cenazesinde yaptığı methiyede şöyle tarif etti; “Rıfat’ı bundan yaklaşık 50 yıl önce İstanbul'da tanıdım. O zamanın Yıldırım Spor Başkanı olarak, ona inanmış ve kulübün sosyal kısmında lokal yönetmenliği görevini vermiştim. O günden şu ana kadar birbirimizden hiç kopmadık ve dost kaldık. Ne yazık ki, şu an fiziksel ayrılma anı ve acı anımızdır.

Rahmetli Bensiyon Pinto’nun (Eski Türkiye Yahudi Cemaati Başkanı) sağ kolu gibi karşılık beklemeksizin uzun yıllar çalışmıştı. Sosyal hayatında herkesin yardımına koşan mert bir insandı, dürüsttü, etik davranırdı, kısaca doğru bir kişiydi. Aynı Rıfat’ı İsrael’e taşındığında benzer faaliyette görürüz. Türk göçüne yardım etmek üzere kurulmuş IYT’de uzun yıllar usanmadan görev almış ve büyük bir kitlenin sevgisini kazanmıştı.”

ÇOK İYİ BİR OKURDU
Babam çok ciddi bir okurdu. Hayatım boyunca kendisini hep okurken gördüm. Evin her tarafında kitaplar, dergiler, magazinler bırakırdı. 300 sayfalık bir kitabı ilgisini çekerse bir gecede silip süpürürdü. İsrail'de yaşadığımız için Türkçe kitap kolay bulunan bir şey değildi. Eskiden internet yoktu, online okuma yoktu. Türkiye'den kim gelirse en büyük ihtiyacı kitap ve dergiydi, tabi sucuk, pastırma, kaşar peynirini saymazsak.

Her konu hakkında derinden bilgisi vardı, adeta ansiklopedi gibiydi. Google icatından evvel evde özel Google’ım vardı sanki. Zaman geçtikçe internet geldi, Google geldi. İlk seneler kendisine Google kullanarak meydan okumaya çalışmıştım. Yaş itibari ile daha teknolojik idim. Bilmediği bir konu bulup üstünden gelmeye çalışıyordum, bundan çok büyük bir zevk aldığını görüyordum. Fakat bu meydan okuma sezonu çok çabuk bitmişti. Google interneti çok çabuk çözmüştü ve sanki evdeki kitaplara yaptığı gibi Google'ı da silip süpürmüşçesine kat kat katlamıştı kendisini. Bu bilgeliğine hayrandım ve hayatım boyunca da hayran kalacağım.

Yemeği çok severdi. Usta bir yiyiciydi. Çoğu dünya mutfağını tatmış, her tür baharattan anlayan, yemeğin iyisini nerde bulabileceğini bilen biriydi. Birine yol tarif ederken lokantalar üzerinden tarif ederdi. “Köfteciyi geç, sağa dön ilerde sağlam bir lokanta var açsan orda ye. Sonra dondurmacıdan sola dön” gibi tarifler duyardınız.

Bu yemek sevdası bulaşıcıydı sanki; karşısında oturup iştahlanmamak imkansızdı...

"BİZ TÜRKLER HEP KOLONYA KULLANIYORUZ"
“Body Positif”  terimi icat edildiğinde, biraz kovid sürecinde tüm dünyanın ellerini alkol jeli ile hijyen sağlamayı öğrenmesine bir Türk gözü ile bakmak gibi bir şey idi. “Yahu biz Türkler bir kaç yüzyıldır kolonya kullanıyoruz, kovid geldi de dünya hijyeni yeni öğrendi” dedirtircesine.

Fazla kilolarla barışık olmayı, ne olursa olsun kişiliğim benliğimle öne çıkmayı öğretti bana. Doğru bildiğimden şaşmamam gerektiğini, cesur olmayı öğretti bana. Sen ne yaparsan en iyisini yaparsın derdi.

Her zaman duymaya, tatmaya ve yeni şeylere açık bir insandı. Sanırım kendisini bu kadar özel yapan şeyde buydu.

Devamlı birilerine yardım ederdi. İşini gücünü bırakıp tanıdığı tanımadığı insanlara yardım ederdi. "İşin var baba sonra neden yapmıyorsun?" diye sorduğumda "Onun ihtiyacı daha acil" derdi. Hep güler yüzle, espriyle yapardı her şeyi... Mizah hayatının yoluydu onun için.

TÜRKİYE AŞIĞIYDI
Her şeyden en önemlisi iki ülkesini Türkiye ve İsrail’i çok severdi. Bulunduğu her yerde muhakkak iki bayrak olacak. Biri Türk bayrağı öbürü İsrail, “Bizim iki ülkemiz var, bu bizim zenginliğimiz. O kadar sevdiğimiz iki ülkenin arasında köprü olmak bizim görevimiz. Çünkü iki tarafı da en iyi biz anlayabilir köprüyü biz kurabiliriz" derdi. Adeta hayatının son 20 senesini buna adadı. Hiçbir karşılık almadan saf ve sade vatan sevdasıydı bu.

Abim Aaron Sadi, cenazesinde yaptığı methiyede söyle tarif etti; “Benim için bir arkadaş, öğretmen, abi ve takdire şayan bir figür idin. Kocaman kalpli ve zekalı bir baba. Kitap insanıydın, araştırmayı, analiz etmeyi, öğrenmeyi tabii ki yazmayı çok severdin. İki ülkeni çok severdin, o kadar sevdiğin ülkeleri birleştirme çaba yolculuğunda gece gündüz hiç bir karşılık almadan çabalardın. Bize kocaman bir kalıt bıraktın ve bu yolu devam ettirmek için elimizden gelen her şeyi yapacağız” 


Babamın mevlütüne o kadar çok kişi geldi ki eve sığmadı insanlar. Mevlütün son gecesini "IYT Başkanı Oktay Gülerşen sağ olsun" IYT kulübünde yapmak durumunda kaldık artık. Son gece yemek Seuda servisi yapılır, bunu da evde yapmamız imkansızdı.

https://cdn.odatv5.com/images/2023_07/2023_07_31/odatv_image_82__f216642275f845.png
https://cdn.odatv5.com/images/2023_07/2023_07_31/odatv_image_82__b7491922b66f49.png
    
    


ERDOĞAN SINIF ARKADAŞINI UNUTMADI
Tüm başsağlığı dileyenlerin arasında en özeli de sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan oldu.
Kendisi Türkiye'ye döner dönmez beni bizzat aradı. Dürüstçe söylemek gerekirse çok duygulandım. Taziye mektubu gelir belki diye düşündüm ama hayır... Bizzat aradı, başsağlığı diledi.

Babamın yıllarca tarzıyla, üslubuyla, çevrilen birtakım dolaplarda arkasında durduğu için teşekkür etti.  Kendisine ben uzun yılladır tanışık olduklarını bildiğimi söyledim. “Daha siz ilk başbakan olmadan evvel, babam sizi televizyonda izledi ve ardından 'Bu adam başbakan olacak' demişti. Neden onun başkan olmasını istiyorsun diye sorduğumda. 'Arkadaşım çünkü onunlar beraber üniversitede okumuştuk' demişti." dedim.

“Kendisi ile en son İsrail ziyaretimde görüşmüştük”  dedi. Ardından annemin hatırını sordu, “Kendisi hala şokta, çok ani oldu hiç beklemiyorduk” dediğimde beni teselli etti: “Maalesef hayat böyle işte."

Ardından Türkiye'ye gelip gelmediğimizi sordu. “Doğrusunu söylemek gerekirse geliyoruz hatta haftaya belki gelme ihtimalimiz var” dememin üzerine şöyle bir yanıt verdi; “Bu aradığım telefon numarası ekranında gözüküyor, onu kaydet benim özel kalemimin telefon numarası bu, geleceğiniz zaman haber ver görüşelim. İlla Ankara'da olmak zorunda değil İstanbulda da olabilir”

ERDOĞAN'IN TELEFONU DUYGULANDIRDI
Şimdi politikayı bir yana bırakalım, kişisel fikirleri bir yana bırakalım Cumhurbaşkanının arayıp dostça candan -ve içtendi- başsağlığı dilemesi beni duygulandırdı. Aynı şekilde babamın İsrailli gazeteci dostları da bu telefon görüşmesi hakkında Rafael Sadi anısına röportaj yapmamı istediler. Abim mezarı başında bir söz vermiş “Bu yolu devam ettirmek için elimizden gelen her şeyi yapacağız." diye... Hayır diyemedim.

    
    

Son olarak söylemek istediğim babama olacak –

Dünya seni kaybetti ama ben babamı kaybettim -

Ruhun şad olsun.
:( :( :(
Odatv.com
87
Diger Konular / KISSADAN HİSSE ...
« Son Gönderilen: Gönderen: NOSAM33 Temmuz 26, 2023, 03:43:36 ös »
Genç çocuk öğretmeninin de ısrarıyla İstanbul’a eczacılık okumaya gelir. Sirkeci’de bir otel bulur aylığı 100 lira, fakat çok para. Bir yandan okumaya çalışır bir yandan masraflarını karşılamaya.
Bu arada otelin nasıl işlediğini öğrenir. Bir gece geç saat bir bakar ki müşteriler koridorlarda, kızgın, bağıranlar falan…
Kaloriferler yanmadığı için otel buz tutuyor. Genç Ataman iner aşağıya, kaloriferi yakması gereken görevli üşütmüş, yorgan döşek yatıyor. Kaloriferi yakmak diğer personelin işi olmadığı için hiçbiri üzerini kirletmek istemez.
Ataman girer kalorifer dairesine, alır küreği, kazana kömür atmaya başlar.
O sırada içeri bir adam girer:
-Kimsin sen?
Ataman’ın üzerinde atlet pijama, yüzü gözü kömür içinde.
-Müşteriyim
-Ne yapıyorsun burda?
-Görevli arkadaş hastalanmış, müşteriler isyan çıkartıyordu kaloriferi yakıyorum.
-Peki
Ataman işi bitince yukarı çıkar, yıkanır, yatar.
Ertesi gün resepsiyondan odayı ararlar:
-Otel sahibi sizi çağırıyor.
Otel sahibinin odasına girdiğinde bir bakar kazan dairesinde gördüğü adam.
-Ne okuyorsun?
-Eczacılık
-Bu otelde ne kadar kalacaksın?
-Dört yıl
-Oğlum dört yıl bu otele para ödemeyeceksin kendi evin bil.
Genç Ataman “Ömrüm boyu insanlara karşılık beklemeden iyilik yapmaya çalıştım ve hep karşılığını aldım. Bulunduğum yere hep bir yenilik getirmeye çalıştım, o girişimciliğin de karşılığını aldım” der.
Küçük Ataman bu gün dünyanın elli ülkesine ıslak mendil, krem gibi hijyen malzemeleri ihraç eden bir Türk markası Ataman İlaç Kozmetik Kimya Sanayi ticaret Limited Şirketi'nin sahibi ATAMAN ÖZBAY. Sekiz ülkede pazar lideri...
Girişimciliğini aynen devam ettiriyor.
O gün otelde çalışıp kazan dairesine adım atmayanların hepsi bir yerlerde çalışıp aldıkları maaştan şikayet ediyorlardır…


NOT: Ne güzel sonuç ...
88
Diger Sanatlar / Ynt: "KALAYCI BABANIN BALET OĞLU"
« Son Gönderilen: Gönderen: NOSAM33 Temmuz 07, 2023, 11:35:18 öö »
İçimizde böyle cevherlerde var. Yeter ki ;
 doğru insanlarla karşılaşılsın , yetenekte varsa yolun açık olur ...
Saygılar
89
Diger Sanatlar / "KALAYCI BABANIN BALET OĞLU"
« Son Gönderilen: Gönderen: NOSAM33 Temmuz 07, 2023, 11:32:05 öö »
"KALAYCI BABANIN BALET OĞLU"*

https://scontent.fada2-4.fna.fbcdn.net/v/t39.30808-6/347566199_2928222203976457_4515763748400327437_n.jpg?stp=dst-jpg_p843x403&_nc_cat=107&cb=99be929b-59f725be&ccb=1-7&_nc_sid=5cd70e&_nc_ohc=ykNr1TN2KokAX997GGH&_nc_ht=scontent.fada2-4.fna&oh=00_AfBet1aoD-8elUD8HKTiY6UVrxHoAYFqr3mvTROJHPbS0A&oe=64AD22D6


Yaşar Kemal babamın Kadirli’den arkadaşı. Bizi İstanbul’a getiren de Yaşar Kemal. Önce babam geliyor, Yaşar Kemal bir fabrikaya işçi olarak işe sokuyor Nesimi’yi. Fabrikada başlayan greve babam da katılıyor ve işten atılıyor.
***
O zaman Almanya’ya gitmeye çalışıyor ama bronşit olduğu için gidemiyor. Parası yok, kalacak yeri yok; Yaşar Kemal’i bulmaya Türkiye İşçi Partisi’ne (TİP) gidiyor.
***
Yaşar Kemal orada değil ama, o zamanlar genç bir avukat olan Ali Yaşar’la tanışıyor. Ali Abi o zaman TİP’in Gençlik Kolları Başkanı, babama “Burada kalabilirsin” diyor. Babam böylece TİP binasında kalmaya başlıyor. Sonra bir gecekondu tutup bizi de getiriyor İstanbul’a. Önce Gaziosmanpaşa, sonra Kavacık’ta oturuyoruz.
***
Kalaycı Nesimi Çimen’in Yaşar Kemal dışındaki arkadaşları Fakir Baykurt’lar, Abidin Dino’lar, İlhan Selçuk’lar, Yılmaz Güney’ler oluyor.
***
Bu ilişkileri nasıl kurduğu beni çok etkileyen bir konu. Babam ilkokulu sadece 3 yıl okumuş. 44 yaşında sınava girip ilkokul diploması aldı. Cumhuriyet okurdu, ama yazması kötüydü. Anneme de ben yazmayı öğrettim. Babamın en büyük özelliği çabuk kavrar ve hemen verdiği cevaplarıyla büyülerdi.
***
Atıf Yılmaz’la tanışınca onun bir filminde oynuyor. Sonra tiyatroya bulaşıyor. 69’da Umur Bugay, Tuncel Kurtiz, Savaş Dinçel’lerle beraber Halk Oyuncuları’nın kurucuları arasında yer alıyor. Pir Sultan Abdal oynuyorlar. Tunceli’de Halk Oyuncuları’nın oyunu yasak olduğu için gözaltına alınıyorlar.
***
Ben de babamla o turnedeyim. 10-11 yaşındayım. Aşağıda babam, Rahmi Saltuk, Tuncel Kurtiz dayak yiyorlardı, ben yukarıda oturuyordum. Beni İstanbul’a gönderdiler; 20 gün sonra babamlar geldi.
***
Fransa’da, Almanya’da, İsveç’te albümleri çıktı. Babam Paris’te, Türkiye’de tanıştığı Erdem Buri ve Tülay German’da kalırdı. Annem Tülay Abla’ya ‘kara kız’ derdi; bahçemizden salatalık, maydanoz toplar salata yapardı. Paris’te Zekeriya Sertel babamı Abidin Dino’nun evine götürüyor ve orada kalıyor.
***
Babam Peter Gabriel’le bir davette karşılaşıyor. Türkiye’ye dönünce; “Bir gitarcıyla tanıştım. Ben çalarken, curanın içine girdi. Hayran hayran dinledi. Sonra o da gitar çaldı. Müthiş bir gitarcıydı, ibadet ettim adama” diye anlattı. Yıllar sonra babam bavulunun kumaş cebine sıkışmış bir fotoğraf buldu. “Bak dedi, işte o adam”. “Baba o adam var ya; Peter Gabriel” dedim. Fotoğrafta babama sarılmış bir şey anlatıyordu, babam da Fransızca bilirmiş gibi onu dinliyordu.
***
Nota sehpası almaya paramız yoktu, babam ıhlamur ağacından dallar keserek bana nota sehpası yapmıştı.
***
Babama balet olacağımı söyleyince “Nedir lan o?” dedi.  Anlattım, dans falan diye; “Nerede mutluysan orada yaşa” dedi.
***
Babam Paris’te yine Abidin Baba’larda kalıyor. Türkiye’ye dönüş uçağı öğleden sonra ama erkenden kalkıyor. Abidin Baba ve eşi Güzin Abla “Niye erken kalktın?” diye sorunca; “Benim gidip oğluma çorap almam lazım” diyor. Abidin Baba, “Altta market var oradan alırız” deyince babam, “Yok, benim bale çorabı almam lazım” diyor. Şaşırıyorlar, “Kime alıyorsun bale çorabını?” diye soruyorlar. Babam, “Bizim oğlan bale yapıyor da” diyor. Abidin Dino, “Biz kendimizi ilerici aydın zannederdik, bir kalaycının oğlu bale yapıyor. Bu bir devrim” diye bağırıyor.
***
Annem beni bir kere Mavi Tuna balesinde izledi. Annemin koltuk numarasının yanında Nejat Eczacıbaşı oturuyordu. Annem başörtülü, yazmalı Dersimli bir kadın. Nejat Bey’i tanımıyor, ona “Meraba gardeş nasılsın” dedi. Nejat Bey, “Buyrun efendim” diye annemi oturttu. Bana da “Hiç merak etmeyin ben yanındayım” dedi, ben kulise döndüm. Oyun bitti, annemi almaya gideceğim, bir baktım Nejat Bey annemi getiriyor kulise. Nejat Bey tam gidecek, annem, “Senin durum ne, çoluk çocuk var mı, sana bakan var mı?” diye sordu. “Anne Nejat Eczacıbaşı o, holding sahibi, sayısız çalışanı var” dedim yavaşça. “Her şeyi olabilir oğlum, ben bir nasılsın diyeni var mı onu merak ettim” dedi. Babam hiçbir önemli günümde yanımda değildi, ya yasaklıydı, ya gitmişti.
***
Dilber ve Nesimi’nin oğlu olmak en büyük acıları, kederleri, en büyük sevinçleri abartmadan yaşamak demek. Çünkü temelimizde Alevi- Kızılbaş-Bektaşi kültürü var. 35 kişi o yangında öldü, biz 35 aile inanılmaz güzel bir terbiyeyle acımızı yaşadık. Bu aileler yapılan karşısında ne saldırdılar, ne hakaret ettiler, ne cam çerçeve indirdiler, acılarını çok onurlu yaşadılar. Kimse kendi acısını öne çıkarmadı.
***
Babamın ölümünden bir yıl sonra annem kalp krizinden öldü. Mezarında soyadı yoktur; “Dilber Ana” yazar. Annem çok çile çekmiş bir kadındır, çile tarlasıdır. Gözünden döktüğü yaşlar kadar mutlu günü yoktur. Ama en büyük devrimci Dilber ve Nesimi’dir. Bir kalaycı, halk ozanı, aşık; bir balet oğlu var, piyanist torunu (Saki Çimen) var... Abidin Dino’nun dediği gibi, bu bir devrimdir!
----------------------
*KAYNAK: Seral Cumali'nin Mazlum Çimen ile yaptığı röportajdan alıntılar.
"Babam kalaycı ben balet oğlum piyanist... Bu bir devrimdir!"
(12.08.2012 tarihli Pazar Postası)........
90
Muzik / André Rieu'nun Reels videosu
« Son Gönderilen: Gönderen: NOSAM33 Haziran 27, 2023, 01:07:50 ös »
https://fb.watch/lqr4lkouEM/

Beni çok etkiledi. Umarım sizi de etkiler ...
Saygılar

Sayfa: 1 2 3 4 5 6 7 8 [9] 10