öncelikle
"Genelde savaşlarda sürüdeki zayıf ve verimsiz olanlar yok olur."
gibi bir cümle kuran ve ardından
rüzgarın sarı yaprakları süpürmesi.. (....)savaş yıkılması gerekenleri yıkıp,kimin en doğru ve güçlü olduğunu tayin ediyor
gibi bir destek cümlesini görünce insanın aklına ister istemez doğal seleksiyon geliyor. savaşı savunanların en önemli argümanlarından birisi de güçlü olanın tayini ve zayıg olanın yok olması değil midir? burda da bunu görüyoruz. bu ise apaçık bir seleksiyon (ayıklanma) savunusudur. Savaşı kutsayıp ruhani bir havaya bürümenin imkanlarının yanı sıra onu olmazsa olmaz bir gereklilik olarak sunmanın yollarından birisi de bu ayıklanmadan bahsederek onun ne denli doğal olduğundan dem vurarak savaşı doğallaştırma ve aslında savaşın kötülüğünün olmadığı veya savaşta olanın yargılanamayacağı gibi bir sonuca çıkartmak isteyenlerde var.
buna karşı, savaşın da bir hukuku olduğunu iddia eden, onun kutsal ya da doğal değil tamamen egemenin ihtirasının sonucu olduğunu söyleyen, savaşsız bir dünyanın da mümkün kılınabileceğini, savaşın haklılığı ve haksızlığının (
BM cenevre sözleşmesine gör bir savaşın haklı kılınması için gerekli olan şartlar; savaşın haklı bir nedene dayanması, meşru bir devlet tarafından yasal prosedürlere uygun biçimde deklare edilmesi, makul bir niyetle savaşa girilmesi, son çözüm olarak görülmesi, başarı olasılığının yüksek olması ve nispi tepkiye dayanması, yani savaşın nedenlerinin amaçlarıyla orantılı olmasıdır)* yanı sıra onun vahşete yönelik bir boyutunun da olduğunu iddia edenler de var**.
ayrıca bu soruma cevap gelseydi onun devamındaki sorum " "madem oyle Hitler'i niçin kötülüyorsunuz?" olacaktı. O da nihayetinde demek ki bir seleksiyon yaptı ve zayıf olanlar yok oldu güçlü olanlar ise yaşamlarına devam etti. " olacaktı.
Ben Peter Kropoktin'in şu sözüne katılıyorum "
Birimiz hepimiz için ve hepimizin birimiz için emek harcadığında. İçten bir yakarışla barış için yalvaran, ancak dünyanın refahı üstüne üşüşen akbabaların aceliciliği yüzünden bunu elde edemeyen bir ulusun kalbine barışı getirecek tek tılsım işte budur"
* mesela marksistlerin görüşü su yondedir "Sosyalistler, halklar arasındaki savaşları daima barbarca ve canavarca bulmuşlar ve kötülemişlerdir. Bizim savaşa karşı tutumumuz gene de aslında burjuva pasifistleri ile anarşistlerden farklıdır. Her şeyden önce, biz, bir yanda savaşlar ile öte yanda bir ülke içindeki sınıf savaşımları arasındaki ayrılmaz bağlılığı; sınıflar ortadan kaldırılmadan ve sosyalizm kurulmadan savaşların ortadan kaldırılmasının olanaksızlığını ve iç savaşların, örneğin, ezilen sınıfın ezene, kölenin köle sahiplerine, serflerin toprak beylerine, ücretli işçilerin burjuvaziye karşı verdikleri savaşların haklılığını, ilerici niteliğini ve gerekliliğini tamamen kabul ederiz. Biz marksistler, her savaşın ayrı ayrı, Marx'ın diyalektik materyalizmi görüş açısından, tarihsel bir incelenmesi yapılması gereğini kabul ederiz. Her savaşta kaçınılmaz bir biçimde olagelen dehşete, zulme, sefalete ve işkenceye karşın, tarihte ilerici nitelikte pek çok savaş vardır; bu savaşlar (örneğin mutlakıyet ya da kölelik gibi) çok kötü ve gerici kurumların yıkılmasına ya da Avrupa'da en barbar despotlukların ortadan kalkmasına yardım ederek, insanlığın gelişmesine hizmet etmişlerdir. Bunun için, bugünkü savaşın da tek başına tarihsel özelliklerini incelemek zorunluluğu vardır." Lenin, Sosyalizm ve Savaş, s.10-11.
yine Lenin haklı ve haksız veye emperyalist ve ulusal kurutluş savaşı ayrımını şöyle yapar "Savaş siyasetin devamıdır. Öyleyse savaş öncesinde güdülen siyaseti, savaşa yol açan, savaşı ortaya çıkaran siyaseti incelememiz gerekir. Bu siyaset emperyalist bir siyasete, yani mali-sermayenin çıkarlarını güven altına almak, sömürgelerle yabancı ülkeleri soymak, ezmek amacını güdüyorsa, o zaman bu siyasetten doğan savaş emperyalisttir. Eğer güdülen siyaset ulusal kurtuluş siyasetiyse, yani ulusa zulmedilmesine karşı olan yığın hareketinin ifadesiyse, o zaman bu siyasetten doğan savaş, ulusal kurtuluş savaşıdır. "Lenin, Emperyalist Ekonomizm s.29
** bu noktada Alexander BERKMAN'ın sözlerini hatırlatırım ; "Savaşın birçok kişiyi öldürdüğü ve böylece yaşayanlar için daha çok iş [imkanı] yarattığı için iyi olduğunu söyleyen insanlarla karşılaştım.
Bunun mevcut sisteme karşı ne kadar kötü bir suçlama olduğunu düşünün. Üyelerinin bir kısmının öldürülmesinin, böylece de geriye kalanların daha iyi yaşamasının bir topluluktaki insanlar için iyi olduğu bir durumu hayal edin! Bu en kötü insan-yiyici sistem, en kötü yamyamlık olmayacak mıdır?
(...)
Aklı başında, insancıl bir toplumda bu olamaz. Aksine, bir topluluğun nüfusunun artması herkes için iyi olacaktır, çünkü o zaman herkesin işi daha hafif olacaktır.
Bir topluluk bu anlamda bir ailededen farklı değildir. İhtiyaçlarının karşılanması için her aile belli bir miktar çalışmak zorundadır. O halde ailede gerekli işi yapacak kişi çok olduğu takdirde, her üye için [çalışmak] kolay olacaktır, her biri daha az çalışacaktır." Komünist Anarşizm Kitabından.