Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: İslam ve Bugün  (Okunma sayısı 37810 defa)

0 Üye ve 2 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Ekim 09, 2010, 09:30:27 ös
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 269
  • Cinsiyet: Bay

İslam tıpkı Yahudilik gibi hayatın hemen hemen her alanına/detayına dair hükümler, tavsiyeler veren bir din. Peki böyle bir dinin günümüze uyarlamasında yaşanan sıkıntılar, ayrılıklar aşılamaz mı? Mesela; ramazan ayının sıcak aylara gelmesinden dolayı sabitlenmesinden başlanabilir. Bunun yanında, tıpkı İsrail'de olduğu gibi devletimiz dini kaidelerden faydalanırken, halkına da yaşantı anlamında her türlü özgürlüğü tanıyabilir. Yaratan Şeytan'a hareket özgürlüğü tanıyorsa, biz insanların yasaklar üretmesinin bir alemi yoktur. Tabii devlet-islam ilişkisi  çok sonraki bir aşama. 'İslam ve Bugün' üzerine düşünceleriniz, görüşleriniz nelerdir, öğrenmek istedim. Saygılar.
Çöl Bilgesi


Ekim 10, 2010, 12:25:37 öö
Yanıtla #1
  • Ziyaretçi

İlk olarak kuranı nasıl ele aldığımız önemlidir. Bir müslüman olarak mı konuşmamız lazım? Müslümansak sünni olarak mı? Yoksa dışarıdan mı bakmalıyız? Batıni, Şii gibi karşıt gruplardan mı bakmalıyız?

Bir kere Kuran dogmalara sahip bir kitaptır. Dogmalar ise asla ve asla değişmeyecek birşeydir. Sünni İslam tarzından bakacaksak Kuranda ki "... Gerçekleri iyice bilmek isteyenlere âyetleri apaçık gösterdik." 2/ 118 gibi ayetlere bakmamız gereklidir. Bu ayet ve bir çok ayet bize şunu gösteriyor, kurana inanacaksak her harfine inanmamız lazım. Ve en küçük değişiklik yasaktır. Zaten dogma bilginin değişmeyeceğini söylemiştik. Değişeceğini söylemek hatta kafirliğe kadar gidebilir bunun tarihtede bir çok örneği vardır.

Yani Yaratan Şeytana istediği kadar hareket özürlüğü sağlayabilir, bize gönderdiği kurallar onun nezdinde asla değişmeyecektir ve evrenseldir.

Tabi birde başka bakış açıları vardır ki benim doğru bulduğum; İsmailli, Alevi, Batıni vs bakış açıları. Bu bakış açıları evet Kuranda sırlar olduğunu veya gizli anlatımlar olduğunu söyler ancak bu Kuranın orjinal haline ve söylediklerine uymaz bu yüzden tarih boyunca Batıni, Şii, Alevi gibi grupların katliamlarını, kafir yakıştırmalarını görüyoruz.

Tüm dogmatik bilgiler gibi Kuranında bana göre süresi dolmuştur. Kurana reform artık çok geç kalınmış bir olaydır ki Ramazan ayının sabitlenmesi sadece coğrafi birşey. Kuran yazıldığında maalesef gün süreleri falan göz önüne alınmamış yada gerçek anlamda sadece Kuranın Arabistan ve çevresinde yayılacağı düşünülmüş. Sırf bu hatalar veya eksiklikler bile Kuranı Arabistan coğrafyasından çıkaramazken 21.yüzyılda yapılacak bir reformun kurtaracağını hiç ama hiç düşünmemekteyim. Yinede böyle birşey olsa güzel olurdu, Kuranın dogmalığını, gericiliğini kırabilsek belki daha hızlı bir gelişim sağlanabilirdi ama yapılamayacağını savunuyorum.


Ekim 10, 2010, 10:46:37 öö
Yanıtla #2
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1731
  • Cinsiyet: Bay


Öncelikle,Şeytan'ı bu tartışmadan izole etmek gerekir.Herbirimizin bünyesinde varolan şeytani unsurları görmezden gelerek kutsi ifade ettiğimiz insanın yanında Şeytan'ı sorgulamak,onun görevli olduğunu gözardı etmek abesle iştigal olur,sanıyorum.

Kuran'ı değişmez dogmalarının varlığıyla değerlendirmek,onu,ifşa edildiği dönemin şartlarıyla kabul etmek anlamına gelir ki,budurumda onun hareketsizliğini benimsemiş oluruz,budurumda da onun kutsallığından bahsedemeyiz.Sadece vahye mahzar olmuş bir inisiyenin düşünceleri gibi okunur ki,dinden ziyade bir düşünürün söylemleri olarak kabul edileblir.

Kuran'ı kendimize hitaben yazılmış bir metin olarak benimsemeden,onu anlamak,zamanın şartlarına göre hareket edebilirliğini kabul etmek mümkün olmayacaktır.Dolayısıyla Kuran'ın zamana ve mekana göre sergilediği hitabet,okuyanın ruh haliyla doğrudan bağlantılıdır,diyebilmekten öte yapılabilcek birşey yoktur.


Saygılarımla
Ben"O"yum,"O"ben değil...


Ekim 10, 2010, 11:21:47 öö
Yanıtla #3
  • Ziyaretçi

Sayın Ceycet
İslam alimleri, Kuran, Muhammed hepsinin söylediği tek birşey var; "Kuran tüm zamanların kitabıdır ve asla değişmez, Allahın kelamıdır." Bu cümle bile maalesef Kuranın değişmez dogmalar olduğunu gösterir ki aksini düşünmek Kuranı red etmektir buda kafirliktir. Kuran 700 lü yılların hukuk sistemidir, edebiyatıdır, sosyal hayatıdır. Ama sadece Mekke ve çevresindeki insanlar için bu böyledir ve şuan görüyoruz Mekke ve çevresini pek değişmediler 1400 yılda niye? Çünkü gerçek müslümandılar.

Ayrıca merek ettiğim birşeyde bana ,çok klasik olacak ama olsun, öldürün ayetlerinin şimdi ki zaman yorumunu verebilir misiniz? Hadi diyelim kitabı değiştirdik farklı anlamaya çalıştık şimdi biz ne öldürelim? Veya karımızı dövmeyip ne yapalım? Çünkü karınızda dövün diyor Kuran.


Ekim 10, 2010, 12:52:30 ös
Yanıtla #4
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 269
  • Cinsiyet: Bay

İlk olarak kuranı nasıl ele aldığımız önemlidir. Bir müslüman olarak mı konuşmamız lazım? Müslümansak sünni olarak mı? Yoksa dışarıdan mı bakmalıyız? Batıni, Şii gibi karşıt gruplardan mı bakmalıyız?

....


Müslüman olsak dahi olabildiğince dışarıdan bakıp/objektif olup ona göre davranmamız gerektiğini düşünüyorum. İslam ile yahudilik birbirne çok benzerdir yahudiler nasıl modern dünyada kendilerini rahat ifade edebiliyorlarsa (aralarında dindar laik ayrımı olup beraber yaşayabiliyorlarsa) müslümanların da benzer olmasını diliyorum. Bu açıdan İsrail ve yahudiler önemli bir örnek teşkil etmektedir bize. İslam ülkelerinden de Malezya bu konuda hayli gelişmiştir. Umarım bu geniş algı tüm İslam coğrafyasına yansır. Saygılar.
Çöl Bilgesi


Ekim 10, 2010, 01:03:13 ös
Yanıtla #5
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 269
  • Cinsiyet: Bay


Öncelikle,Şeytan'ı bu tartışmadan izole etmek gerekir.Herbirimizin bünyesinde varolan şeytani unsurları görmezden gelerek kutsi ifade ettiğimiz insanın yanında Şeytan'ı sorgulamak,onun görevli olduğunu gözardı etmek abesle iştigal olur,sanıyorum.

Kuran'ı değişmez dogmalarının varlığıyla değerlendirmek,onu,ifşa edildiği dönemin şartlarıyla kabul etmek anlamına gelir ki,budurumda onun hareketsizliğini benimsemiş oluruz,budurumda da onun kutsallığından bahsedemeyiz.Sadece vahye mahzar olmuş bir inisiyenin düşünceleri gibi okunur ki,dinden ziyade bir düşünürün söylemleri olarak kabul edileblir.

Kuran'ı kendimize hitaben yazılmış bir metin olarak benimsemeden,onu anlamak,zamanın şartlarına göre hareket edebilirliğini kabul etmek mümkün olmayacaktır.Dolayısıyla Kuran'ın zamana ve mekana göre sergilediği hitabet,okuyanın ruh haliyla doğrudan bağlantılıdır,diyebilmekten öte yapılabilcek birşey yoktur.


Saygılarımla



Ben zıtlıklar aleminde yaşadığımız için şeytan örneğini verdim yani Şeytan var ve iyi var, biri olmadan diğeri olamaz bu şekilde bakarsak kötüyü baskılamak için yasaklar üretip (zina,alkol..vs) toplumu bunalra zorunlu kılmak saçmadır ve insanın hayatına,tercihlerine müdahaledir.

Ayrıca sadece Kuran açısından konuya bakmak da hatalıdır. Kütub-u Sitte'den bir alıntı:

"KATLİN MÜBAH OLDUĞU YERLER"

1. (4931)- İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah  (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Allah'tan başka ilah olmadığına ve benim de Allah'ın Resulü bulunduğuma şehadet eden kimsenin kanı, üç hal dışında helal değildir:

* Zina yapan dul.

* Cana can kısas.

* Dinden çıkıp cemaatten ayrılan." [Buharî, Diyat 6; Müslim,  Kasâme 25, (1676); Ebu Davud;, Hudud 1, (4352); Tirmizî, Diyat 10, (1402); Nesâî, Tahrim 5, (7, 90, 91), Kasâme 5, (8, 13).]

AÇIKLAMA:

Hadis, kelime-i şehadetle Müslüman olduğunu beyan eden bir kimsenin kanının haram olduğunu belirtmekte, buna istisna teşkil eden üç durumu açıklamaktadır. Bu üç durumdan biri kesinleşince mü'min de olsa kanı helal olmaktadır.

1- Dul, yani evlendikten sonra boşanmış olan kimsenin zina yapması. Nesâî'nin rivayetinde bu husus   رَجُلٌ زَنىَ بَعْدَ اِحْصَانِهِ فَعَلَيْهِ رَجْمٌ   "Muhsan olan kimsenin zina etmesi, buna  recm cezası gerekir" şeklinde daha açık olarak ifade edilir. Muhsan, evliliği tadan kimsedir. Şu halde  böyle  birisinin zina yapması, recmedilerek öldürülmesini gerektirir. Henüz bekar olup, evlenmemiş kimsenin (kadın veya erkek) zinası recmi gerektirmez.

2- Cana can kısastan maksad, bir kimseyi bile bile haksız yere öldüren kimsenin de kısas edilerek öldürülmesidir. Kasden olmayan veya müdafa-i nefis gibi  meşru bir mazeretle cana kıyan kimseye kısas gerekmez.

3- Dinden çıkan, irtidat eden  demektir. Müslüman olduğu halde Hıristiyan veya Yahudi olan veya bütün dinleri reddedip ilhada düşen kimsenin İslam'a göre hayat hakkı yoktur. Onun hapsedilip, İslam'a dönmesi teklif edilir. İkna yolları araştırılır. Israr ederse öldürülür.

Hadiste geçen cemaatten maksad, Müslümanlar cemaatidir. Cemaatı terketmek, irtidat etmek demektir. Bu, irtidattan ayrı ikinci bir vasıf değildir. Bir başka ifade ile, irtidat eden bir kimse, Müslüman cemiyetini terketip bir başka cemaate iltihak etse de etmese de hüküm değişmez. İslam'dan çıkmakla cemaati de terketmiş olur. İsterse Müslümanlarla beraber yaşamaya, ailesinden hiç ayrılmamaya azmetmiş olsun. Aksi taktirde Resulullah   dördüncü bir şık daha söylerdi.

İbnu Dakîku'l-Îd der ki: "Dinden çıkma, erkek Müslümanın kanını mübah kılan bir cürümdür, bu hususta ulema icma etmiştir. Kadın hakkında ihtilaf edilmiştir. Ancak cumhur, sadedinde olduğumuz hadise dayanarak kadınla erkek arasında ayırım yapmamayı esas almıştır. Çünkü derler, zinada aralarında eşitlik mevcuttur, irtidatta da eşitlik olmalıdır."

İbnu Dakîku'l-Îd hadisle ilgili olarak şunu da söyler: "Hadiste geçen "cemaatten ayrılan" tabirinden şu hüküm de çıkmaktadır: "Bundan murad icma ehline muhalefettir." Böylece, "İcmaya muhalefet eden kâfir olur" diyenlerin görüşü, hadisten destek bulur.

Bu görüş, bazı alimlere nisbet edilmiştir ve bu zayıf da değildir. Çünkü icmaya göre meseleler bazan şeriat sahibinden tevatürle habere dayanır -ki namazın farziyyeti böyledir- bazan da tevatüre dayanmaz. Önceki kısmı inkar eden, icmaya muhalefeti için olmasa da tevatüre muhalefeti için tekfir edilir. Ancak ikinci kısım icmaya muhalif olan tekfir edilmez."

İcmayı inkar edenin tekfiri hususunda şu görüş de ileri sürülmüştür: "Dinin bir vacibi olduğu  zarureten bilinen şeyin inkarı diye kayıtlamak gerekir; beş vakit namaz gibi."

Bazıları: "Vacib olduğu tevatürle bilinen şeyin inkarı küfrü gerektirir" demiş, misal olarak âlemin hudusu meselesini göstermiştir. İyaz ve başkaları "âlemin kıdemini iddia  edenin tekfir edileceğine icma edildiğini" naklederler.

Mevzu üzerine kelamcıların bazı tahlilleri ve ihtilafları mevzubahis ise da, aktarmayı gereksiz görüyoruz.

ـ4932 ـ2ـ وعن مخارق قال: ]جَاءَ رَجُلٌ الى رَسولِ اللَّهِ # فقَالَ: يَا رَسُولَ اللَّهِ، الْرّجُلُ يَأتِىنِى لِيَأخُذَ مَالِي؟ قَالَ: ذَكّرْهُ بِاللَّهِ. فَقَالَ: فَإنْ لَمْ يَذّكِّرْ؟ قَالَ: فَاسْتَعِنْ عَلَيْهِ بِمَنْ حَوْلَكَ مِنَ الْمُسْلِمِينَ. قَالَ: فَإنْ لَمْ يَكُنْ حَوْلِي أحَدٌ مِنَ الْمُسْلِمِينَ؟ قَالَ: فَاسْتَعِنْ عَلَيْهِ بِالسُّلْطَانِ قَالَ: فَإنْ نَأى السُّلْطَانُ عَنِّي؟ قَالَ: قَاتِلْ دُونَ مَالِكَ حَتّى تَكُونَ مِنْ شُهَدَاءِ اŒخِرَةِ أوْ تَمْنَعَ مَالَكَ[. أخرجه النسائي

.2. (4932)- Muhârik anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a bir adam gelerek: "Ey Allah'ın Resulü! Bir adam gelip malımı almaya kalkarsa (ne yapayım)?" dedi.

"Ona Allah'ı hatırlat!" cevabını verdi. Adam tekrar:

"Hatırlamazsa! ne yapayım?)" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Etrafındaki Müslümanlardan yardım talep et!" buyurdu. Adam:

"Etrafımda hiç Müslüman yoksa ne yapayım?" dedi.

"Öyleyse  sultandan yardım iste!" buyurdu. Adam:

"Sultan benden uzaksa?" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Bir ahiret şehidi oluncaya veya malını koruyuncaya kadar malın için mücadele et!" buyurdular." [Nesâî, Tahrim 21, (7, 113).]

AÇIKLAMA:

Nesâî'nin bir başka rivayetinde, soru sahibinin: "Allah'ı hatırlamaz (yani Allah'ı hatırlatmamla hırsızlıktan vazgeçip çekip gitmezse?)" şeklindeki sorusunu üç kere tekrar eder. Resulullah her üçünde de: "Allah'ı hatırlat!" diye üç kere cevap verir. Hadis: "Eğer öldürülürsen cennete gidersin, öldürürsen cehenneme gider" diye noktalanır.

ـ4933 ـ3ـ وعن جندب رَضِيَ اللَّهُ عَنْه قال: ]قال رَسُولُ اللَّهِ #: حَدُّ السَّاحِرِ ضَرْبهُ بِالسَّيْفِ[. أخرجه الترمذي.

3. (4933)- Cündüb (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Sihirbaza  tatbik edilecek hadd cezası kılıçla vurmaktır." [Tirmizî, Hudud 27, (1460).]

AÇIKLAMA:

1- "Sihirbazın cezası, öldürülmesidir" diyenler bu hadisle hükmetmişlerdir. Ancak hadis hüküm çıkarılacak sıhhatte değildir, zayıftır. Ayrıca bazı rivayetlerde   حَدُّ السَّاحِرِ ضَرْبُهُ بِالسَّيْفِ   yani "Sihirbaza uygulanacak hadd cezası kılıçla dövülmesidir" şeklinde gelmiştir. "Kılıç vurma", boynunu vurma mânası taşısa da "kılıçla dövmek" bu mânaya gelmez. Tirmizî, İmam Malik'in bu hadisle amel ettiğini belirtir.

2- Nevevî der ki: "Sihir yapmak haramdır ve bi'l-icma büyük günahlardandır. Bazan küfürdür, bazan küfür değilse de büyük bir masiyettir. Sihir amelinde küfrü gerektiren bir söz ve fiil olursa küfürdür, yoksa küfür değildir. Öğrenilmesi de öğretilmesi de haramdır. Sihirbaz bize (Şafiilere) göre öldürülmez, tevbe ederse tevbesi kabul edilir. İmam Malik der ki: "Sihirbaz, sihri sebebiyle kâfir olur, tevbe  teklif edilmez, tevbesi kabul edilmez, katline hükmedilir." Mesele zındığın tevbesinin kabul edilip edilmeyeceğine dair yapılan ihtilafa bağlıdır. Çünkü sihirbaz, ona göre kâfirdir. Bize göre kâfir değildir. Münafık ve zındığın tevbesi kabul edilir. Kadı İyaz der ki: "Ahmed İbnu Hanbel de Malik'in görüşüyle hükmetti. Bu görüş sahabe ve tabiine mensup bir cemaatten de mervidir. Ashabımız der ki: "Sihirbaz, sihriyle bir kimseyi öldürecek olsa ve o adamın, kendi yaptığı sihir sebebiyle öldüğünü itiraf edecek olsa ve çoğunlukla sihir sebebiyle öldüğü söylenecek olsa, ona kısas uygulanması gerekir. Sihirle ölse fakat sihri  bazan öldürse, bazan da öldürmese  sihirbaza kısas gerekmez, diyet ve keffaret gerekir. Diyet  de kendi malından alınır, akilesinden alınmaz. Çünkü caninin itirafıyla sabit olan ceza sebebiyle akile borçlandırılmaz. Ashabımız der ki: "Sihirle ölüm meselesi, beyyine ile değil, sihirbazın itirafıyla kesinlik kazanır."

ـ4934 ـ4ـ وعن عبدالرّحمن بن سعد بن زرارة: ]أنَّّهُ بَلَغَهُ أنّ حَفْصَةَ زَوْجَ النّبيّ # قَتَلَتْ جَارِيَةً لَهَا سَحَرَتْهَا وَقَدْ كَانَتْ دَبَّرَتْهَا[. أخرجه مالك.

4. (4934)- Abdurrahman İbnu Sa'd İbnu Zürare'nin anlattığına göre, kendisine, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın zevcelerinden Hz. Hafsa (radıyallahu anhâ)'nın müdebber kıldığı bir cariyesi, kendisine sihir yaptığı için, sihri  sebebiyle öldürmüştür." [Muvatta Ukul 14, (2, 871).]

AÇIKLAMA:

1- Müdebber kılmak: "Ben öldükten sonra hürsün" diyerek, hürriyetini ölümüne bağlamaktır. Bu suretle  azad edilen, sahibinin ölümüyle hür olur.

2- Rivayetin Muvatta'daki aslında, Hafsa (radıyallahu anhâ)'nın sihirbazın öldürülmesini emrettiği ve emri üzerine öldürüldüğü tasrih edilmiştir. Teysir, üslubu biraz farklı  kaydetmiş.

İmam Malik, hadisi kaydettikten sonra ilave eder: "Başkasına sihir yapan ve kendisine sihir yapılmayan sihirbazın  misali, Allah Teala'nın, kitabında söylediği şu  kimseye benzer: "...Andolsun onlar muhakkak biliyorlardı ki, onu (sihri) satın alan (ona revaç veren)  kimsenin ahiretten hiçbir nasibi yoktur. Onlar kendilerini cidden  ne kötü şey mukabilinde sattıklarını bilmiş olsalardı" (Bakara 102). Ben, bunu kendiliğinden yapan kimsenin öldürülmesi gereğine hükmediyorum."

İmam Malik sihir yaptırana değil, yapana ceza verilmesini teklif etmektedir.

http://hadis.resulullah.org/index.php?s=oku&id=2704


Şimdi bu tarz hadislerin -keza ayetlerin de-  o dönemin koşulları içinde değerlendirilmesi şartının konması gerekiyor. Eğer böyle olmazsa bugünki iran suudi arabistan gibi abuk uygulamalar görürüz. Oysa Batı'da Hristiyanlık adı altında birçok kol olsa da benzer vahşi uygulamalar yoktur. İslam da bu şekilde modernize edilip 'bugün'e uyarlanmalıdır. Aksi halde (bir müslüman olarak acınarak söyleyebilirim ki) İslam -günümüzde taraftar sayısı artsa da- gelecekte Ortadoğu'ya hapsolmuş bir din olmaktan öteye gidemeyecektir.

Saygılar.
« Son Düzenleme: Ekim 10, 2010, 01:10:53 ös Gönderen: Texan »
Çöl Bilgesi


Ekim 10, 2010, 03:13:20 ös
Yanıtla #6
  • Ziyaretçi

Hadislere güvenmeyi doğru bulmuyorum maalesef. Ortada 2.5 milyon hadis var ve çoğu çelişkili. Kimileri bir hadis gösteriyor ben buna inanıyorum diyor başka hadise güvenmiyorum diyor ama bakılınca ikiside Sahih hadis çıkıyor bu yüzden hadisleri bir kenara koyup modernize edilmesi gerekenin sadece Kuran olduğunu düşünyüorum. Ancak burdada Kuranın dogmatik ve kapalı yapısı buna izin vermiyor. Öldürün ayetini istediğiniz kadar modernize edin öldüründür ötesi yoktur. Kuran zaten tüm zamanlara ve kainata indirildiğini iddia eden bir kitaptır yani ileride bir kaç yüz yıl sonra başka bir gezegene gittiğimizde yine Namaz kılacağız, oruç tutacağız ve hatta Kuranın anlatımının daha fantastik hali uzaylılar bile müslüman olmalı bu yüzden tek bir kıbleye bakıp tüm evren namaz kılıyor. Ancak bunlar nasıl fantastik geliyorsa, Kuranın söylediği şeylerde o kadar zamanına uygundur yani Kuran söylediği, iddia ettiği şeyleri başaramamıştır. Bir EVREN KULLANMA KILAVUZU olmayı başaramamıştır ve Sayın Texan'ın söylediği gibi sadece Ortadoğuya hapsolmuş bir din olarak kalacaktır.


Ekim 10, 2010, 03:36:01 ös
Yanıtla #7
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1731
  • Cinsiyet: Bay


Sayın Turgon,

öncelikle sizi çok iyi anladığımı söylemek isterim.İslam ve tasavvuf konularında daha önce yazdılarımı okursanız,sizde beni rahatlıkla anlayacaksınız,buna yürekten inanıyorum.

İslam alimlerinin söylediklerini birkenara bırakalım ve Kuran'ın referansı varmıdır,ona bakalım.

İslam alimleri kadar iddialı olarak burada bir fetva vermek isterim;Kuran'dan herhangi bir ayeti okudunuz,size hitaben yazıldığını düşünün,yorumlayın,size ve zamana uyuyormu bakın,-ama bunu içtenlikle sorgulayın-,sonra vicdanınıza sorun...

Onay geldiyse ne ala...

Gelmediyse kaldırın atın!...

Dogmaları yaratan Kuran değil,onu bizim adımıza yorumlayarak çıkardıklarının değişmez  olduğu kanaatiyle kendi doğrularını bize dayatanlar.Dinciler,kabukçular,istismarcılar,örümcek kafalı tecavüzcüler...

Kuran,size gönderilmiş bir mektup;açın okuyun,size hitap etmediğini düşünüyorsanız,kaldırın bir yere koyun,bir süre sonra birdaha okuyun,bu uygulamayı birkaç kere samimiyetle uygulayın,değişen birşey yoksa,telaşlanmayın bu daha iyi...Muhtemelen sizde Kuran olmuşsunuz demektir.Bence,bana uyun ve kendi mektubunuzu yazın.



Saygılarımla

Ben"O"yum,"O"ben değil...


Ekim 10, 2010, 03:55:10 ös
Yanıtla #8
  • Ziyaretçi

Sayın Ceycet

Bu kadar Kuran karşıtı görünmek istemem. Tasavvufa büyük ilgim vardır ve her kitabın farklı anlamları olduğunu kabul ederim. Ancak Kuran ve onun getirdiklerine nasıl bakacağımız önemli. Zamanımıza göre modernize etmek çok farklıdır, tasavvuf çok farklıdır. Mesela Bektaşiler birbirlerine bakarak namaz kılarlar. Kuran zihniyetine göre Bektaşiler kafirdir ve evet bu doğrudur kafirdirler ancak onların anladığı anlamlar farklı.

Benim savunduğum nokta burda işte Kuran olarak değil İslam, Müslümanlık yani bir din olarak ele alıyorsak maalesef Kuranın her harfine uyum sağlamalıyız. Ama Kurana farklı anlamlar yüklüyorsak zaten Ezoterizme, Batıniliğe girmiş bulunuruz ki buda bizi Müslüman yapmaz.

Şuan Araplar bizi Müslüman olarak görmüyorsa, Ezan Türkçeleştirildiğinde bir çok MÜSLÜMAN karşı çıktıysa bunlar işte DİNSEL KURAN ın dayatmalarıdır.

Sizi gerçekten iyi anlıyorum Sayın Ceycet ve ben o mektubu okudum. Bana hitap ettiğini söyleyemem tamamen ama çokta kötü diyemem. Kuranın kurallar bütünü olma durumunun bozulacağını pek zannetmiyorum. En azından bir din olarak.


Ekim 10, 2010, 04:42:12 ös
Yanıtla #9
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1731
  • Cinsiyet: Bay


Sayın Turgon,

Kuran,bir din değildir.Onu kimin yazdığı,yazdırdığı da önemli değildir.Siz,bugün sergilenen İslam anlayışını ve kendilerini müslüman olarak tanımlayanlarla Kuran'ı kıyaslarsanız,söylenecek birşey yok tamamen haklısınız derim.

İşte bu nokta da hepimiz o meşhur dogmaların tuzağına düşeriz.Okuduğumuz da kurallar olarak algıladığımız telkinler,kurallar ve değişmez emirler değildir.Yazılmış hallerini değiştirmenize gerek de yok zaten.Yüklediğimiz anlamlardır önemli olan.Bir önceki mesajınızda "Öldür"telkininden bahsetmiştiniz,yanıtlamayı unuttum.Ezoterizme olan merakınıza güvenerek soruyorum,öldürmediğiniz gün var mı?...

Ölüm olmadan doğum olur mu?Eskisini öldürmeden,yeninin doğmasına nasıl izin verebiliriz?Öldürülesi olanlar bedevilerden ibaretse,bu kitap nasıl kutsal olabilir?Bu kitaba ozaman ya tarih kitabı demeliyiz,yada bir manifesto.

İdrakinizin seviyesinden kavradığım kadarıyla,sizinle daha konuşacak çok şeyimiz var diyebilirim.

Daha ne söylenir,bilmiyorum ama rahatlıkla söyleyebilirim ki,doğru yoldasınız.


Saygılarımla
Ben"O"yum,"O"ben değil...


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
2 Yanıt
4262 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 07, 2007, 11:39:11 ös
Gönderen: Fraternis
5 Yanıt
6656 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 19, 2011, 04:42:26 ös
Gönderen: Rimor
İTTİHAD-I İSLAM (İSLAM BİRLİĞİ)

Başlatan LuckyEye « 1 2 ... 11 12 » Islam

118 Yanıt
50408 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 18, 2009, 04:46:32 ös
Gönderen: ceycet
1 Yanıt
3706 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 05, 2011, 02:22:45 ös
Gönderen: Eser
1 Yanıt
2603 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 29, 2012, 01:45:51 ös
Gönderen: asimov
32 Yanıt
11495 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 23, 2012, 05:11:32 ös
Gönderen: yazbenide
0 Yanıt
2447 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 10, 2012, 08:34:00 ös
Gönderen: Tij
0 Yanıt
1754 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 11, 2013, 02:46:23 ös
Gönderen: peacewings
3 Yanıt
2942 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 28, 2013, 08:06:38 öö
Gönderen: ceycet
2 Yanıt
1959 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 19, 2015, 01:27:24 öö
Gönderen: MEDUSA