sn alaaddin,
şura suresinin 13. ayetinin tamamı ve 17. ayeti kadar bir arada değerlendirmemiz daha doğru olacak.
13- O, itikadî konularda,Nûh'a emrettiğini -ve sana [ey Muhammed,] vahiy aracılığıyla öğrettiğimizi ve aynı zamanda İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya emrettiğimizi- sizin için uygun gördü: [sahih] itikada sağlam bir şekilde sarılın ve o konuda bütünlüğünüzü bozmayın.
Onları çağırdığın bu [itikad bütünlüğü] başka varlıkları veya güçleri Allah'a ortak koşanlara ağır gelse [bile], Allah dileyen herkesi Kendine çeker ve O'na yönelenleri doğru yola ulaştırır.
14 [Geçmiş vahiylerin mensuplarına gelince,] onlar [hakikati] tanıyıp öğrendikten sonra, aralarındaki kıskançlık ve çekişmelerden dolayı bütünlükten uzaklaştılar; ve Rabbinden [O'nun koyduğu] belli bir vadeye kadar [bütün hükümleri iptal eden] bir hüküm gelmemiş olsaydı, onlar arasında [baştan] her şey karara bağlanmış olurdu. İşte bakın, öncekilerden ilahî kelâmı devralanlar [şimdi] onun öğretileri hakkında şüpheye varan büyük bir tereddüt içindeler.
15 İşte bunun için sen [bütün insanlığa] çağrıda bulun ve [Allah tarafından] emrolunduğun gibi dosdoğru ol; onların heva ve heveslerine uyma ve de ki:
“Ben, Allah'ın bütün vahyettiklerine inanırım: sizin değişik görüşleriniz arasında20 adaleti gözetmekle emrolundum. Allah benim de, sizin de Rabbinizdir. Bizim yaptıklarımızın hesabı bize çıkacaktır, sizin yaptıklarınız da size. Bizimle sizin aranızda bir çekişme olmamalı: Allah hepimizi bir araya toplayacaktır; çünkü varış O'nadır.”
16 O'nu(n çağrısını) kabul ettikten sonra Allah hakkında21 [hâlâ] tartışanlara gelince: onların bütün itirazları Rableri katında geçersizdir, boştur. [O'nun] gazabı üzerlerine çökecektir; ve onları şiddetli bir azap beklemektedir:
17 çünkü indirdiği vahiy ile hakikati ortaya koyan ve [böylece insana, doğru ile eğriyi tartacağı] bir terazi veren O'dur.
Senin bütün bildiğin ise, Son Saat'in yakın olduğudur.
---
Muhyiddin Arabî, Futuhat-ı Mekkiye'sinin sonunda vasiyyet bölümünde Şura 13. âyetten başlayarak der ki: Yüce Allah vasiyyet-i âmme'de (genel tavsiyesinde, emrinde) "(Allah) Sizin için dinden Nuh'a tavsiye ettiğini, sana vahiy eylediğimizi, İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya tavsiye kıldığımızı kanun yaptı. Şöyle ki: Dini doğru tutun ve onda ayrılığa düşmeyin." (Şûra, 42/13) buyurdu. Şimdi, Hak Teâlâ, dini ayakta tutmayı, -ki o, her zaman ve millette o zamanın şeriatidir- onun üzerinde bir araya gelmemizi ve onda ayrılık çıkarmamızı emreyledi. Çünkü "Allah'ın eli cemaatle beraberdir." Kurt da sürüden ayrılan koyunu yer ki o da topluluğun bulunduğu yerden kaçıp uzaklaşarak yalnız kalandır. Bunun hikmeti şudur: Allah Teâlâ'nın mabud bir ilâh olarak düşünülmesi ancak esma-i hüsnası sebebiyledir. Bu esma-i hüsnadan uzak olması sebebiyle değildir. Onun için "esmâ"nın çokluğu ile birlikte zatını birleştirmek lazımdır. O, bunların tümü ile ilâhtır. Bundan dolayı "Yedullah" yani kuvvet, cemaat iledir. Hakimlerden (bilge kişilerden) birisi vefat ederken evladına vasiyyet etti. Onlar bir topluluk idiler, "Bana bir kucak değnek getirin." dedi. Getirdiler, tuttu onları toplayıp bir deste yaptı, "Bunu böyle toplu olarak kırın." dedi, kıramadılar. Sonra dağıttı "Birer birer kırın." dedi kırdılar, "İşte dedi, siz de benden sonra böylesiniz, toplu olduğunuz sürece mağlup olmaz yenilmezsiniz. Ayrıldınız mı düşmanınız fırsat bulur sizi mahveder." İşte dini tutacak olanlar da böyledir. Dini ayakta tutma hususunda bir araya gelip de dağılmadıkları takdirde düşman onlara kahredemez. İnsan kendi nefsinde de böyledir. Nefsinde kendini toplayıp da Allah'ın dinini yerine getirmeye azmettiği zaman, ne insanlardan ne cinlerden bir şeytan, vereceği vesvese ile onu imanın ve meleğin yardımı karşısında yenemez."
Müşriklere ağır geldi, o senin kendilerini davet edip durduğun şey, o putlardan, o şirk ve ayrılıktan vazgeçip tevhid ile İslâm'a girmek, dini doğrultmak işi. Allah ona, dinine veya kend sine dilediğini seçer, derer, ve kim gönül verirse ona onu başarılı kılar. O doğru yola onu çıkarır.
---
fizilal'de seyyid kutup 13. ayet için şu yorumu yapmıştır . "Allah dilediğini kendisine seçer ve kendisine yöneleni de doğru yola iletir."
Nitekim Hz. Muhammed'i de -salât ve selâm üzerine olsun- peygamberlik görevi için seçmiştir. Yine yüce Allah kendisine dönüp yönelen için de yolu açık tutmuştur.
----
Taberi tefsirinde 13. ayetin yorumu
Allah teala bu âyet-i kerimede, Nuh (a.s.)ı, peygamberlerin sonuncusu olan Hz. Muhammed (s.a.v.) ve ikisinin arasında geçen, Hz. İbrahim, Hz. Musa ve Hz. İsa´yı zikretmiş böylece bu beş peygamberin azimet sahibi olduklarına bizzat işaret buyumnuştur.
Âyet-i kerimede, bu peygamberlere´şeriat olarak gönderilen dinin emelinin bir olduğu beyan edilmektektedir ki o da sadece Allaha kulluk etmektir. Yani tevhid inancıdır. Allah teala bütün peygamberlerine bu hak dini ayakta tutmayı ve onda ayrılığa düşmemeyi emretmiştir.
Hak dini ayakta tutmak, onun hükümleriyle amel etmek suretiyle gerçekleşir. Onda ihtilaf etmemek ise hükümleri arasında ayrılık gözetmemekle tahakkuk eder.
Allah teala, ayet-i kerimede, kullan, sadece kendisine kulluk etmeye davet eden tevhid inancının müşriklere ağır geldiğini bu itibarla Hz. Muhammed (s.a.v.)i dinlemediklerini beyan etmektedir. Buradan anlaşılmaktadır ki, müşriklerin iman etmemeleri, Resulullahın kusurundan dolayı değildir. Zira AUah teala dilediği kulunu sevgisine ve dostluğuna seçer, onu Peygamber yahut veli kılar ve kendisine yönelenlere hak yolunu gösterir, peygamberlerine uymaya muvaffak kılar.
---
ayrıca sizin verdiğiniz çeviriye benzer hiçbir çeviri de mevcut değil (diyanet, muhammed esad, yaşar nuri, edip yüksel, süleyman ateş, ali bulaç, suat yıldırım ve abdülbaki gölpınarlı çevirilerine baktım)