Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: MASONLUKTA TÖRE ya da MASON TÖRESİ - 13  (Okunma sayısı 3930 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Kasım 11, 2010, 12:56:56 ös
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay


Konu: Sevgi


Tam bu konuyu foruma yerleştirecekken, bir rastlantı, Sayın Oasis “Koşulsuz Sevgi” başlığı altında bir yazı aktarmış. Elbette sevmenin koşulu olmaz; yoksa o sevgi olmaz. Ancak benim anlatacaklarım biraz farklı.


Masonluğun töresel ilkeleri üzerinde durulurken, genellikle bilimsel yöntem ve akıl öncelikli tutulur ama bu Masonlukta “duygu” denilen şeye karşı olunduğu ve hiç önem verilmediği anlamına gelmez.

Önce kimi zaman yanlış yapıldığı için şunu belirtelim: Sevgi (muhabbet) bir ilke ya da erdem değildir. Ancak “sevgi beslemek” ya da “sevmeyi bilmek” bir ilke, bir erdem olabilir.

Sevgi, gönülden bağlanmayı sağlayan bireysel duygudur. Bu öyle bir tinsel değerdir ki; kötülük, çatışma, kin, hınç ve kıskançlıkları yok eder; kişileri birleştirici, bağdaştırıcı, uzlaştırıcıdır.

Herkes sevgiye, sevilmeye gereksinme duyarak başka insanlardan onu almayı ya da görmeyi bekler. Aynı anda başkalarına vermek de ister ama verebilip veremediği kuşkuludur. Bu yüzden sevebilmek bir erdem olur ve yine bu yüzden –kimileri tersine görüşte olsa da- sevmek sevilmekten daha önemlidir. Zatehn bir seven yoksa sevilen de yoktur.

Dolayısıyla sevgi, hem alındığında hem de verildiğinde kişiye mutluluk sağlar. Böylece dostluğun bağı ve toplumsal birliğin temeli olur.

İnsanın başkasını sevebilmesi için, sevgiyi almanın yani sevilmenin yanı sıra onu vermenin yani sevmenin de mutluluk getirdiğine içtenlikle inanması gerekir. Nitekim Masonluğun genel öğretisinin bir bölümü de, masonlara böyle bir bilinci kazandırmaya yöneliktir.

Sevgi buyrukla, zorlamayla, baskıyla, ödüllendirme umutlarıyla, cezalandırma korkusuyla oluşturulamaz ve yerleştirilemez. Totaliter rejimler, çeşitli sosyal öğretiler (doktrinler) ve dinlerin birçoğu, insanlar arasında sevgi bağlarının oluşturulup geliştirilmesini önerir ve savunur ama bunu sağlamakta yetersiz kaldıkları da açıkça görülmektedir. Bunun nedeni, sevgiyi “zorunlu” (mecburi) saymaları, sevgi göstermenin karşılığında kişiye bir şeyler vaat etmeleri, sevgiyi esirgemesi durumunda ise başına çok kötü şeyler geleceği konusunda onu korkutmaya kalkışmalarıdır.

Sevmesi, sevgi göstermesi için baskı ve etki altında tutulan bir insan, sever gibi görünebilirse de aslında sevemez. Olsa olsa gönülsüz bir sevgi gösterisinde bulunabilir.

İnsanın duygularını olumlu ve yararlı yöne çevirerek gerçek sevgi oluşumunu canlandırabilecek en etkili yöntem, önce onu kendi kişiliğini, öz varlığını tanımaya yöneltmektir. Başkalarını sevmeye girişmeden önce kendisine karşı sevgi beslemesini sağlamaktır. Sevginin anlamını ve değerini kavrayabilmesi için ona olanak vermektir.  İşte bu gerçekleştirilebildiği zaman, insan sevgiyi aldığı gibi vermeyi de başarır; nasıl sevildiğinde mutlu oluyorsa severek de mutluluğa ulaşır. Severek mutlu olduğunu bir kez kavrayınca, bunu elden kaçırmamak için daha çok sevmeye yönelir.

Bu olumlu ve beğenilesi sonuç, aslında yaratılıştan var olup insanın bilinçaltına saklanmış olan sevginin, bireysel buyrultuyla bilinç üstüne çıkarılmasıdır. Hiç kimse bunu bir başkası için yapamaz ve başkasının da bunu kendisi için yapmasını sağlayamaz. İnsan bu konuda bir diğerine sadece öneride bulunarak, belki öğüt vererek yol gösterebilir. Herkes, kendinde bulunan sevme yeteneğini etkinliğe geçirerek kendi sevme gücü ve becerisini ancak kendisi oluşturabilir.

Masonluktaki genel sevgi anlayışı, bireye özgü olarak kalmaz. Kişide toplumu ve toplumda insanlığı sevmektir. Her türlü yararlanma ve çıkar elde etme kaygısından arınmış olarak, ilgiden, bilgiden, varlıktan, içinde yaşanılan şeylerin dışa vuran her belirtisinden vermektir.

İşte böyle bir sevgi doğuştan ya da yaratılıştan yoktur. Böyle bir sevgi zamanla kendi kendine de oluşmaz. Buna doğal sevgi değildir; toplumsal ortamda oluşup geliştiği için ona “bilinçli sevgi” denebilir.

Bilinçli sevgi, ancak istençle ve bireysel buyrultuyla oluşur. Daha sonra geliştirilip yönlendirilebilir. Şurası çok önemli: Bu tür sevgi, önce sevilecek kişiye ilgi duymayı, sonra onun hakkında iyice bilgi edinmeyi, onu yakından tanımayı gerektirir. Hatta bu bağlamda şöyle bir formül bile verilir: İlgi-Bilgi-Tanıma-Sevgi.

Masonluktaki töre ya da Masonluğun töresi uyarınca sevgi, tüm insanlarla bir olmak, kaynaşmak, özgürlük ve eşitlik ortamında farklılıkları önemsiz tutarak, özden öze, gönülden bağlanmaktır. Böyle bir sevgi, algılayarak, düşünerek, anlayarak verilir ve aynı şekilde alınır. Bunun hiçbir karşılığı yoktur. Bir diğer deyişle sevilmek için sevgi vermek bile söz konusu olamaz.

Hane masonlar arasında “kardeş sevgisi” diye bir terim geçer ve kullanılır ya… İşte özetle irdelemeye çalmışmış olduğum şu bilinçli sevginin masonlar arasındaki oluşumudur kardeş sevgisi. Bu tür sevgi hiçbir kan ya da aile bağına yani bir biyolojik ya da genetik ortak kökene dayanmadığı için, tümüyle bilinçli bir sevgidir. Bu sevgi, masonlar arasındaki güven, dayanışma, bütünleşme ve birlik içinde güçlenmeyi sağlar.

Kimi zaman ortaya şöyle bir soru atılır: «Masonluktaki kardeş sevgisini oluşturan temel öğe nedir?»

İşte bunu yanıtlamak hayli zor. Hem “sevginin nedeni” sorulur mu?

Lise yıllarımda, -yüzü gözümün önünde- bir edebiyat öğretmenimiz vardı. Dersinde, şöyle bir durum hayli sık geçerdi:  

Herhangi bir edebi parçayı, bir yapıtı inceledikten sonra sorardı: «Bunu sevdiniz mi çocuklar?»

Daha bizim öğretmene yağ çekmek için “Evet hocam, çok sevdik.” Diye yanıt vermemize fırsat tanımadan eklerdi:

«Gerçi sevginin nedeni ve gerekçesi olmaz ama…»

Oysa masonlar arasındaki o kardeş sevgisinin mutlaka bir nedeni, bir gerekçesi olmalıdır. Madem Masonlukta bilimsel yöntemden yararlanmak ve bir yargıya varılırken akıl ile düşünüp değerlendirmek öngörmektedir; o zaman bu kurumdaki kardeş sevgisinin nedeni, gerekçesi de açıklanabilmelidir.

Acaba şöyle bir açıklama denemesi yapsam nasıl olur:

Aynı okulda okumuş olanlar, farklı tarihlerde okumuş ve bu nedenle okul sıralarında birbirlerini görmemiş ve tanımamış olsa bile birbirlerini sever. Okullarında solumuş oldukları aynı havayı, çevreyi, yaşamlarında birlikte ya da ayrı ayrı geçirmiş oldukları ortak değerleri, hele birlikte okumuşlarsa anılarını, ortak tanıdıklarını paylaşır. Aynı mahallede, aynı köyde, aynı kent ya da kasabada oturanlar hatta artık orada oturmasalar bile oradan gelmiş olanlar, askerliğini aynı yerde yapmış olanlar, aynı yerleri gezip görmüş bulunanlar, dolayısıyla elbette aynı ülkenin yurttaşları için de bu böyledir.

Bu açıdan bakıldığında, aynı locanın üyesi olan masonlar hatta aynı locanın dahası aynı büyük locanın üyesi olmasalar bile aynı ülküyü paylaşan masonlar arasında sevgi bağlarının oluşması doğaldır. Fakat burada söz konusu olan, birbirlerinden ayrı ayrı gruplar halinde masonlar değil, evrensel boyutta masonların tümüdür. Onları dünya çapında birbirlerine benimsedikleri o “ülkü birliği” bağlar.



Bu başlık altındaki anlatılarımda sevgi konusunu sevecenlik ve saygı konularına bağlamayı öngörmüştüm. Ancak bir baktım ki hayli uzun yazmışım. Üstelik bu çok önemli bir konu ve ötekilere geçmeden önce benim belirttiklerimi tartışmak isteyen forum üyeleri bulunabileceğini düşündüm.
O yüzden burada durdum.


ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Kasım 11, 2010, 01:47:45 ös
Yanıtla #1
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1731
  • Cinsiyet: Bay


Sevmeyi bilmek!...

Hassas bir konu...Belki de insanoğlunu huzura taşıyacak en önemli kazanım.

Ben,buna sevebilmek diyorum.Aynı şey...

İnsan,hep sevilmeyi ister,ama bilmez ki ihtiyacı olan sevebilmektir.

Bu,öyle söylendiği kadar kolay değil.İnsan çok zor öğrenir,sevebilmeyi...Öğrenebilirse de bunun sonu yoktur;tadını hissedince artarak devam eder.O güne kadar farkında bile olmadığı şeyleri gönülden sevmeye başlar.

Bu aslında insanın tekamülü ile,olgunlaşmasıyla,ruhsal temizliğiyle orantılıdır.Kirliler,sevemez.Arındıkça sevmeyi öğrenir,arınması arttıkça sevebilmesi de artar.

Sayın ADAM'ın da vurguladığı gibi,bu süreci ençok tehdit eden etken, dayatmadır.

Dayatma,ancak nefreti arttırır;sevebilme adına,sevgi adına yapabileceği hiçbirşey yoktur.Dayatmaya maruz kalanın,hele ki buna boyun eğenin sevgi adına kazanımları sınırlı olacaktır.

Allah'ı seveceksin,dinini seveceksin,Muhammedi seveceksin,babanı seveceksin,Atatürk'ü seveceksin,kardeşini seveceksin,muhtarı seveceksin,şeyhi seveceksin,öğretmenini seveceksin,komşunu seveceksin vb dayatmalar,sevgiye dair hiçbirşey yapamıyacağı gibi,aksine sevgisizlik adına oldukça fazla şey yaparlar.

Sevmelisin,sevmeyi bilmelisin,sevmeyi öğrenmelisin,sevebilmelisin demek ve bunun nasıl yapılabileceğini göstermek gerekir.Örnek olmak gerekir.

Sayın ADAM çok haklı...Sevebilmeyi öğrenmek,hem kişisel,hemde sosyal birçok kronik  sorunun kuvvetli dermanıdır.

Ne mutlu,öğrenene ve öğretebilene...


Saygılar

Ben"O"yum,"O"ben değil...


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
0 Yanıt
3737 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 29, 2010, 01:46:54 ös
Gönderen: ADAM
4 Yanıt
4855 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 12, 2012, 06:06:18 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2810 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 01, 2010, 07:41:30 öö
Gönderen: ADAM
2 Yanıt
3747 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 10, 2012, 07:21:17 ös
Gönderen: Tij
1 Yanıt
3710 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 08, 2010, 02:46:45 ös
Gönderen: ceycet
0 Yanıt
3052 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 09, 2010, 01:52:55 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2736 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 10, 2010, 11:08:33 öö
Gönderen: ADAM
1 Yanıt
3296 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 13, 2010, 08:56:23 ös
Gönderen: ceycet
0 Yanıt
3041 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 14, 2010, 10:43:24 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
4643 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 15, 2010, 10:28:49 öö
Gönderen: ADAM