Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Yeni Anayasa  (Okunma sayısı 6343 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Şubat 11, 2013, 05:44:40 ös
Yanıtla #10
  • Seyirci
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 286
  • Cinsiyet: Bay

Sayın Etimolog un benzetme yaptığı ; Mesneviden Papağan hikayesin çok severim, müsade ederse belki bilmeyenler için paylaşma isterim:

PAPAĞAN HİKAYESİ
(Ölmeden Evvel Ölmek)
 
Bir tacirin bir papağanı vardı. Kafeslere mahkûm edilmiş güzel bir kuştu. Bir gün tüccar Hindistan"a gitmek için yol hazırlığına başladı. Kölelerinin, câriyelerinin her birine ayrı ayrı:

-Sana hindistan"dan ne getireyim ne istersin?” diye sordu.

Her bir ayrı bir şey istedi. Tüccar papağanına da sordu:

-Ey güzel kuşum sana ne getireyim, sen Hindistan"dan ne istersin?” dedi. Papağan:

-Oradaki papağanları görünce benim hâlimi anlat ve deki: Falan papağan benim mahpusumdur. Ben onu kafeste besliyorum. Size selâm söyledi. Ben gurbet ellerde kafeslerde sizin hasretinizle çile doldurayım, siz serbestçe ağaçlıklarda kayalıklarda dolaşın, bu revâ mıdır. Hiç değilse bir seher vakti ben garibi de hatırlayın ki ben de birazcık mutlu olayım, dedi, de; başka birşey  istemem, dedi.

Tüccar kervanını hazırladı yola koyuldu. Günler geceler boyu yol gitti nihayet Hindistan"a vardı. Giderken bir kaç papağan gördü kayalıklara konmuş, bekliyorlardı, atını durdurup seslendi:

-Ben falan memlekette falan kişiyim, ticaret yapmak için buralara geldim. Benim bir papağanım var size selâm söyledi ve böyle böyle dememi istedi, dedi.

Tüccar sözlerini bitirir bitirmez o papağanlardan biri titredi, nefesi kesildi, düşüp öldü.

Tüccar sözlerinden dolayı bin pişman oldu: “Ben ne yaptım, bu zavallı kuşun ölümüne sebep oldum. Galiba bu benim zavallı kuşumun bir yakını, candan seveni olsa gerek,” diye düşündü.

Aradan bir hayli zaman geçti, tüccar alış verişini bitirip memleketine döndü. Herkesin istediğini bir bir verdi.

Papağanı kafesinde bu olanları seyrediyordu. Sonunda dayanamayıp tüccara sordu:

-Benim istediğim nerede. Hemcinslerimi, papağan topluluklarını gördün mü? Ne söyledin ne gördünse bana anlat, beni de mutlu et, dedi. Tüccar:

-Sevgili kuşum, kusura bakma fakat söylemesem daha iyi olacak sanırım. Çünkü halâ o saçma sapan haberi götürerek yaptığım câhilliğe yanmaktayım, olup bitenleri anlatmasam daha iyi olur, dedi.

Papağan ısra etti, bunun üzerine istemeye istemeye olanları anlattı:

-Tarif ettiğin yere varıp dostların olan papağanları görünce senin sözlerini ve selâmını söyledim; içlerinden biri buna dayanamadı, üzüldü, titredi ve hareketsiz kaldı, sonunda öldü. Bundan dolayı çok pişman oldum, fakat nâfile, bir kere söylemiş bulundum, dedi.

Tüccarın bu sözlerini dinleyen papağan kafesin içinde titredi, hareketsiz kaldı ve biraz sonra düşüp öldü.

Bunu gören adamın aklı başından gitti, ağlayıp sızlamaya başladı, külâhını yerlere vurdu.

-Ey güzel sesli kuşum sana ne oldu, neden bu hâle geldin, ben ne yaptım, başıma ne işler açtım!. diye dövündü. Ağladı, ağıtlar söyledi. Sonunda ölü papağanı kafesten çıkarıp pencerenin kenarına getirdi. Oraya bırakır bırakmaz papağan hemen canlanıp uçtu bahçedeki bir ağacın yüksek dalına kondu.Tüccar buna şaşıp kaldı:

-Ey güzel kuş bu ne haldir, anlat bana; bu hileyi nasıl öğrendin beni kandırdın? demekten kendini alamadı.

Papağan konduğu yerden seslendi:

-Sevgili efendim,  Hindistan"da gördüğün o papağan benim selâmımı alınca, düşüp ölmüş gibi yaparak bana bu haberi gönderdi. “Eğer kurtulmak istiyorsan öl” dedi. Ben de gördüğün gibi, onun dediğini yaparak hapisten kurtuldum. Kısaca, öldüm ve kafeslerde tutulmaktan kurtulmuş oldum, dedi. (Mevlânâ, Mesnevi,C.I, beyit:1547-1648).

AÇIKLAMA:

Burada kafesteki papağan (tûti), beden hapishanesine mahkûm olan insan rûhunu temsil eder. Oradan kurtuluşun yolu ölmeden evvel ölmek seviyesini yakalamaya bağlıdır. Hindistan"daki papağan, tâcirin papağanına bunu öğretmişti. Kafesten kurtulmak için ölmekten başka çâre olmadığını göstermişti ve demişti ki:

-Ey güzel sesiyle ve söyleyişiyle insanları eğlendiren, bu nağmeleri bırak. Sen de benim gibi öl ki, kafesinden kurtulasın.

Burada söz konusu olan ölüm gerçek ölüm değil, mecâzî ölümdür. Yani tasavvufta hedef olarak gösterilen fânîlik; arzu istek ve ihtirasların esâretinden kurtulup hafiflemek, bedenin ve maddenin bağlarından sıyrılıp rûhî-mânevî bağımsızlığa kavuşmaktır. Hz. Mevlânâ ilâve eder ve der ki:

“Sen ne tâne, ne gonca ol. Seni ne kuşlar yesin, ne çocuklar koparsın. Tâne olursan zaman kuşu senin ömrünün tânesini kendine yem eder. Gonca olursan birbirini kovalayan hâdiseler haylaz çocuklar gibi seni dalından koparır, nâzik yapraklarının yerlerde ve rüzgârda perişan olduğunu görürsün.

“Sen tâne olma. Tânelere tuzak ol. Gonca olma, damlarda biten otlar gibi ol. Kısaca bilinmekten kaçın. Tevâzu ve mahviyet içinde kal. Böylelikle hem kem gözlerden hem de ne oldum delisi olup kendini, haddinden büyük görmekten kurtulursun.

“Güzelliğini satışa çıkaran kişi, belâya avuç açmış olur. Böylesi bütün kötü bakışları kendi üzerine çeker. Düşmanları bir türlü, dostları bir başka türlü onun mahvına çalışırlar. Biri kıskanarak, öteki pohpohlayarak, ömrünü ziyan ederler. Ekin mevsiminde tâne ekmeyen kişi zamânı ve zamânın kıymetini bilir mi?

“Demek ki dünya kirlerinden kurtulup Allah"ın lûtfuna sığındığın zaman sen âfetlere değil, âfetler sana boyun eğecektir. Coşkun sular neden Nûh"a zarar vermedi? Korkunç ateş yığınları niçin İbrâhim"i yakmadı? Kayalar yağdıran dağ, neden Yahyâ"yı koruyup onu kovalayan düşmanları ezdi?”

*

Hikâyemize şu yorumlar da eklenir:

“Ten kafesinde hapsedilmiş olan ruh papağanı, bu kafesten kurtulmak, bu bağları koparmak çârelerini arar. Hindistan"daki can yoldaşlarına haber ve selâm gönderir. Ten kafesinden kurtulmak için oradaki ermiş papağanlardan bir çâre diler.

“Allah"a varma yolunda rûhun nefis ve  vücut bağlarından kurtulabilmesi için ancak ezel ve ebet yoldaşı olan Hak dostlarından mânevî yardım ve şefaat istemesi gerekir.

“Nitekim bu hikâyede böyle dostlardan biri olarak belirtilen Hindistan"daki papağan, o ten kafesi mahpusunun uzaklardan gelen selâmını alınca düşüp ölüyor. Bu davranışla ona:

“Sen de öl! yâni, tabii ölüm gelmeden önce kendi nefsinden kurtul, nefsânî vücûdundan ihtiyârınla öl ve rûhânî hayâta diril, rûhânî semâlara  kanatlan.” demek istiyor. Çünkü, kendi aslı ve hakîkatiyle biliş tutmayan kimselerin yaşamaları, bir vücut kafesi içinde can çekişmekten başka bir şey değildir. Gerçek hayat, nefisten ölmekle başlar. Çünkü bu ölüm bizzat hayâtın kendisidir. Hayat ancak nefislerden kurtulmuş ölülere râm olur.”

*

Bir anlayışa göre ise burada rûhun, tasavvuf inanışındaki nüzul ve uruç kavisleri boyunca mâcerâsı anlatılır. Hâdise, Allah"tan kopan rûhun, zorlu ve çeşitli yollar aştıktan sonra yine Allah"ın varlığına dönüp onun birliğinde fâni oluşunu düşündürür.

Bu düşünüşe göre intihâ, yâni son durak, beşeriyet ve taayyün mertebesidir. Bu makama ermiş veya düşmüş olan ruh, yaratılışı ve aslı îcâbı durmaksızın kendi başlangıcı olan ahadiyet mertebesine yükselmek, Allah"a varmak ister.

Hikâyede, kendi vatanından ve aslından haber alınca, yerlere düşüp can veren papağan bu hakîkati, yâni kendi başlangıcına dönme müjdesi olan rûhu temsil eder.

Böylelikle, baş ile son arasında devamlı sefer hâlinde olan can kuşunun, yine devamlı olarak, kopup geldiği aslına karşı duyduğu derin çekiliş ve kanatlanış şevki, bu hikâyenin rûhunu teşkil eder.

 Prof. Dr. Mehmet DEMİRCİ, Dokuz Eylül Üniversitesi (öğrt. görv.)


sevgiler...saygılar...


Sayın sahnesarsan nazik ve denk davranışınızdan dolayı teşekkür ederim.
Benim anlatmak istediğim hikaye bu idi
http://www.dinibil.com/default.asp?L=tr&mid=2450
Bununla birlikte sizin bahsettiğiniz hikaye de uyuyor.
Hatırlatma vesilesi olması sebebiyle kendi adıma teşekkür ederim.

Sevgilerimle.


Şubat 11, 2013, 05:50:36 ös
Yanıtla #11
  • Seyirci
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 286
  • Cinsiyet: Bay

Demek millvekilleri namusları üzerine söz veriyor!

Buna hiç dikkat etmemiştim.

Çok yıllar önce birisine bir gerekçeyle "Bu senin yaptığın namussuzluktur" demiştim. Beni mahkemeye vermişti. Hakim de benden rica etmişti ki, sözümü değiştireyim, namusuna söz etmeyeyim, demek istediğim başkadır, söz amacını aşmış, hedefini şaşırmıştır diye...

Şimdi bu bizim milletvekillerine ne demeli?

Zaten namuslu olmayan namusu üzerine, zaten onurlu olmayan onuru üzerine, zaten inaçlı olmayan Tanrı adı anıp kutsal kitaba el basarak söz verse, ant içse, yemin etse, neye yarar?

Haklısınız Sayın ADAM yalnız Atatürk gibi bir lider döneminde yeminin güvence olmaması  anayasal demokrasiye uymadığı anlamına gelmez eleşirilebilir ama sistem olarak aynı öze sahiptir uygulamalar da bildiğim kadarıyla bu yönde. Önemli olan uygulamaların anayasal demokrasi ile uyuşması ben aynen naklettim vurgulamak istediğim bu idi  böyle bir anlaşılmazlık olmuşsa belirtmek isterim.
Saygılar.
« Son Düzenleme: Şubat 11, 2013, 05:55:49 ös Gönderen: Etimolog »


Şubat 11, 2013, 05:59:54 ös
Yanıtla #12
  • Seyirci
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 4031
  • Cinsiyet: Bay

Yeni anayasa hazırlansa ve kabul edilse bile ömrü nekadsar olur acaba?bizi kaç yıl idare edecektir?10  yıl ?50 yıl ?bilinmez.
Bu kadar şikayet ve rahatsızlık olduğuna göre en önemlisi askerlerin hazırladığından dolayı sivil değilde daha elzem oluyor.

Toplumun işlevini ve işleyişini siviller bilir yani toplumu yöneten erk,ihtiyaçları görürü ve kanunları hazırlar  ve hukukçulara sunumunu yapar,hukuğu uygulayanlar toplumun ihtiyaçlarına göre şekillendirilen kanunlar üzerinde yorum yapmazlar çünkü diğer erkin işine karışmayacak ya.

Hukuğu bilen ve yöneten erk o hazırlanan anayasa metinlerindeki kanun maddelerinde asıl önemli olan en önemli karar verici vicdani hüküme uymayan kanunlar karşısında ne yaparlar merak ediyorum.

Toplumsal mutabakat yada başka birşey adı herne ise ne yeni yapılacak anayasa nede başka bir şey toplumu mutlu etmez,toplumu mutlu ve huzurlu edecek şeyler yeni anayasa yapmaktan yada kanunlar icad etmekten geçmiyor.Toplumu bunları yapmadan önce bunları kavrayabilir hale getirmek insanlara vatandaş bilincini verebilmek yeniden aidiyet duygusunu oluşturabilmek,bayrağını ve birlikte yaşarken artık grift hale geldiğin değerlerin yeniden yeşermesini en azından filizlenmesini yapmayı sağlayacak hamleler yapman lazım.

Bana ne senin anayasandan babayasandan ben evladımı bu ülkenin güneydoğusuna askerlik yapmaya gönderememişim bu topraklarda benimdir rahat diyemiyorum sen anayasadan bahsediyorsun belki o orunda bu anayasanın bir parçasıdır çözümde ama toplumsal olarak çöküşün önüne geçmeden eşeği boyayıp zebra diye bu millete yedirmeye kalkmamak lazım.

Sen istediğin ve dilediğin kanunu yap en büyük kanun koyucu paradır sen bu milleti bu kanun koyucu ejderhadan koru önce sonra kanun yada anayasa kolay.

Beni daha kolay soymak için anayasa yapıyorsanda zaten fazla uğraşmaya gerek yok derim.

Anlayacağınız bu işler hikaye bir bardak su  etrafında eskiden fırtına koparırlardı şimdi tsunami oluşturuyorlar.
Toplumda adalete güven duygusu kalmadı boşverin anayasayı dedeyasa çıkarsan işlemez artık bu topluma.
ÖZGÜRLÜK BİLE SAHİP OLMAK İÇİN SINIRLANDIRILMALIDIR.

EDMUND BURKE

Hayat Bizi Resmen Dört İşlemle Sınar. Gerçeklerle Çarpar, Ayrılıklarla Böler, İnsanlıktan Çıkarır ve Sonunda Topla Kendini Der.  leo


Şubat 11, 2013, 06:19:41 ös
Yanıtla #13
  • Seyirci
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 286
  • Cinsiyet: Bay

Sayın karahan ifadelerinize katılmakla birlikte
Toplumun işlevini ve işleyişini siviller bilir yani toplumu yöneten erk,ihtiyaçları görürü ve kanunları hazırlar  ve hukukçulara sunumunu yapar,hukuğu uygulayanlar toplumun ihtiyaçlarına göre şekillendirilen kanunlar üzerinde yorum yapmazlar çünkü diğer erkin işine karışmayacak ya.

Fikrinize , buradaki şikayetinize tek önlem Anayasadır . Aksi taktirde hukukçulara aşırı bir vasıf yüklenmiş olur. Hukukçuların kıstası ne olacaktır. Hukukçular yeterli eğitim almakta mıdır ? Her dönemde hakimlerin savcıların uygulamaları eleştirilmektedir. Bunu önlemek için yargıya yasama yetkisi gerekir. Anayasa Hukuku nun birinci sınıfa konulması ne kadar doğrudur ?
Sonuçta herkesin konumu makamı önemli yasaları hazırlayan da hukukçu Sezer ' de eleştirildi. 82 Anayasasını hazırlayan bizim kendi hukukçularımız.
Yasaları hazırlayanlar hukukçular.
Rejimin değiştirilmesi teklif dahi edilemez mecliste konuşulamaz siz ne uğraşıyorsunuz diyor Baro Başkanı bizim hocamızda yanılmıyorsam 4. madde değiştirilemez demediği için bu yorum geçersizdir diyor.
İlahiyatçılarımızın tartışmalarına dönüyor bazen.
Hangi parti hazırlayacak :
-Batı ahlaktır
- Osmanlı dan önceki tarihi benimsemeyen siyasal düşünceler mi ?
-Anayasa Mahkemesinin şimdiki üyeleri mi ?
- Tecavüzcüyle evlenmeyle anılan Yargıtay mı ?
Katı bir baro başkanı şimdi halkımıza her şeyi anlatırsak anlar diyor. Sivil darbeyi defalarca kullandıktan sonra sen seçmene ne anlatabilirsin ?
Halk zor anlarda akıllara geliyor gibi benim tüm izlenimim her parti için bu yönde.
Bekleyip göreceğiz.




Şubat 11, 2013, 07:23:55 ös
Yanıtla #14
  • Seyirci
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 4031
  • Cinsiyet: Bay

POLONYA CUMHURİYETİ
ANAYASASI
Ö N S Ö Z
2 Nisan 1997 (Resmi Gazete, 16 Temmuz 1997, Sayı: 78, Madde: 483)
Anavatanımızın varlığı ve geleceğini göz önünde bulundurarak, 1989
yılında, yeniden kendi kaderinin egemen ve demokratik olarak tayini imkanına
kavuşan, Biz, Polonya Ulusu–Cumhuriyetin bütün vatandaşları, Hem
doğruluğun, adaletin, iyilik ve güzelliğin kaynağı olarak Tanrı'ya inananlar,
Hem de bu inancı paylaşmayan ancak diğer kaynaklardan doğan bu evrensel
değerlere saygı gösterenler, Ortak yararımız Polonya’ya karşı eşit hak ve
yükümlülüklerle, Hıristiyanlık mirası ve evrensel insani değerlere dayanan
Ulusumuz için büyük fedakârlıklarda bulundukları bağımsızlık mücadelelerinden dolayı Atalarımıza minnettar, Birinci ve İkinci Cumhuriyetin en iyi
yönlerini alarak, Bin yıldan uzun mirasımızdan değerli olanlarını gelecek
kuşaklara bırakmakla yükümlü, Dünya geneline yayılmış vatandaşlarımızla aynı
toplum bağıyla bağlı, İnsanlık Ailesinin iyiliği için bütün ülkelerle işbirliği
ihtiyacının bilincinde, Anavatanımızda temel özgürlüklerin ve insan haklarının
ihlal edildiği geçmişteki acı deneyimleri unutmadan, Her zaman için
vatandaşların haklarını garanti altına alma ve kamu kuruluşlarında gayret ve
verimli çalışmayı temin etme arzusuyla, Tanrı, ya da kendi vicdanlarımız
önünde sorumluluklarımızın bilincinde,  Özgürlük ve adalete saygı, kamu
güçlerinin işbirliği, toplumsal diyalog ve ayrıca vatandaşların ve toplulukların
yetkilerini güçlendirmeye dayalı olarak, işbu Polonya Cumhuriyeti Anayasasını
Devletin temel kanunu olarak onaylarız. Üçüncü Cumhuriyetin yararına bu
Anayasayı uygulayacak olanlara, bunu yaparken, insanın doğuştan gelen
onuruna, özgürlüklerine, başkaları  ile dayanışma yükümlülüğüne ve Polonya
Cumhuriyetinin sarsılmaz temelleri olarak bu ilkelere saygı göstermeye çağırırız

alıntı.
ÖZGÜRLÜK BİLE SAHİP OLMAK İÇİN SINIRLANDIRILMALIDIR.

EDMUND BURKE

Hayat Bizi Resmen Dört İşlemle Sınar. Gerçeklerle Çarpar, Ayrılıklarla Böler, İnsanlıktan Çıkarır ve Sonunda Topla Kendini Der.  leo


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
3 Yanıt
4649 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 25, 2007, 12:41:57 ös
Gönderen: Fraternis
Yeni Uye Alimi

Başlatan SublimePrince « 1 2 » Duyurular

11 Yanıt
7279 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 05, 2009, 04:56:37 ös
Gönderen: angelus
1 Yanıt
2883 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 27, 2007, 10:54:05 ös
Gönderen: paragon
0 Yanıt
2486 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 31, 2007, 12:57:51 ös
Gönderen: Genius Loci
0 Yanıt
3017 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 02, 2008, 06:28:36 ös
Gönderen: Genius Loci
21 Yanıt
14220 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 22, 2012, 11:50:07 ös
Gönderen: NOSAM33
10 Yanıt
6998 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 18, 2011, 01:44:17 öö
Gönderen: Arais
28 Yanıt
16126 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 13, 2010, 11:05:39 öö
Gönderen: Mozart
yeni üye

Başlatan cerenim Uyeler

1 Yanıt
3554 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 29, 2010, 06:42:31 ös
Gönderen: MASON
Yeni Yıl

Başlatan enelsır « 1 2 » Guncel Konular

13 Yanıt
4654 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 01, 2013, 11:04:14 öö
Gönderen: asimov