Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Bilim ve Dogma  (Okunma sayısı 18294 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Haziran 02, 2012, 10:26:21 ös
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 730
  • Cinsiyet: Bay

DİN;
Doğru olan şey ne olursa olsun,emredileni yapmaktır.

AHLAK;
Emredilen şey ne olursa olsun, doğru olanı yapmaktır.

Alıntıdır.
« Son Düzenleme: Haziran 02, 2012, 10:47:13 ös Gönderen: asimov »
Özgürlük zeka demektir, sevgi demektir. Özgürlük sömürmeme, yetkeye boyun eğmeme demektir. Özgürlük olağanüstü erdem demektir.
Jiddu Krishnamurti


Haziran 03, 2012, 01:11:34 ös
Yanıtla #1
  • Seyirci
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 4031
  • Cinsiyet: Bay

DİN;
Doğru olan şey ne olursa olsun,emredileni yapmaktır.

Evet emredileni yapmaktır o yüzden dindir lakin burada bir ince çizgi çizmek lazım allah aklı kullanmamızı istiyor,peki ne olursa olsun sadece emredileni yapmış olsak bizden aklı kullanmamızı neden istesinki ne gereği var koyun gibi yap her istenileni o zaman sorun nedir bence şu sorun nasılki bu kadar semavi din ve kitabı var ve anlatılan bir çok unsur var o zaman birde problemimiz var oda insan mesela neden ta en başta kuranın şimdiki hali gibi tek bir kitap gelmedide bir sürü kitap geldi? oda şuna işaret eder biz insanlar her daim bozarız bozguncuyuz düzeltilmeye ihtiyaç var o yüzden yaradıcı aklı ve dolayısı ile ilmi hep önde tutmuştuır.Bu yazılan söz insan nesline ve onu yaradanın ilmine uymuyor.



AHLAK;
Emredilen şey ne olursa olsun, doğru olanı yapmaktır.

Yukarıdaki nitelemenin tersi ahlak ile din savaşı gibi gösterilmiş mesela bunu okuyan biri dinin içinde ne temel ahlak kavramları vardır nede ahlaki bir kurgu var sanır.
Mesela ben baktığımda benim penceremden ahlak dinden daha önceliklidir diyede bir anlayış hakim bu bakışta.Aslında hem din hem ahlak birbirinden ayrılmaz parçalardır bütündürler yani din ahlak temelleri üzerine kurgulanmıştır ne kadar doğmatik görünsede temel ahlak kavramları yok diyemeyiz.Aslında bana göre 2 si bir bütünün parçalarıdır ayrı ayrı algılamak bütünü görmeyi engeller.





Alıntıdır.




saygılarımla
ÖZGÜRLÜK BİLE SAHİP OLMAK İÇİN SINIRLANDIRILMALIDIR.

EDMUND BURKE

Hayat Bizi Resmen Dört İşlemle Sınar. Gerçeklerle Çarpar, Ayrılıklarla Böler, İnsanlıktan Çıkarır ve Sonunda Topla Kendini Der.  leo


Haziran 03, 2012, 01:30:07 ös
Yanıtla #2
  • Seyirci
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 4031
  • Cinsiyet: Bay

Bilimperestlerin Yanılgıları
Yazar: Mustafa Akyol Tarih: February 6th, 2008
[6 Şubat 2008 tarihli Star gazetesinde yayınlandı]

Koyu “laikçi” Prof. Dr. Celal Şengör’ün “dindarlar üniversitelere alınmasın” önerisi, gündeme geldiğinden beri eleştiriliyor. Jeoloji profesörünün “din, bilime dayandırılamaz” kuralından, “dindarlar bilim yapamaz” gibi vahim bir sonuç çıkarmasının yanlışlığı, zaten ayan beyan ortada.
Ama aslında bundan da ileri gitmek ve Sayın Şengör ve onun gibi düşünen “bilimperestlerin” dünya görüşünü biraz kurcalamakta yarar var.


Prof. Şengör, “Din, belirli dogmalar çevresinde kurulmuştur… bilim ise sürekli olarak gerçeği arayan bir düşünce sistemidir” diyor. Yani bilimin salt “somut gerçekliğe” dinin ise sırf “inanca” dayandığını ileri sürüyor.
Oysa bakın dünyanın önde gelen astrofizikçilerinden biri olan Arizona Eyalet Üniversitesi öğretim üyesi Paul Davies, 24 Kasım 2007 tarihli New York Times’daki makalesinde bu konuda ne demiş:

“Bize sürekli bilimin dünya hakkındaki en güvenilir bilgi kaynağı olduğu, çünkü test edilebilir hipotezlere dayandığı, dinin ise inanç üzerine kurulduğu söylenir… Bu ayrımdaki sorun şudur ki, bilimin de kendi inanç-bazlı iman temeli vardır. Tüm bilim, doğanın rasyonel ve anlaşılabilir bir düzene sahip olduğu varsayımı üzerinden işler. Eğer evrenin anlamsız karmaşalar ve keşmekeşlerle dolu olduğunu düşünseydiniz, bilim adamı olamazdınız.”
Prof. Davies, bundan şu sonuca varmış:

“Dolayısıyla hem dinin hem de bilimin temelinde inanç vardır: Her ikisi de evrenin dışında bir şeyin varlığını kabul eder: Ya açıklanamayan bir Tanrı’yı, ya da açıklanamayan doğa kanunlarını.”
Bu gerçek, bir “bilimci” ile bir “dinci” arasında aslında bir “inanç dozajı farkı” olmadığını gösteriyor. Elbette eğer “dinci”nin inandığı dinin öğretileri fiziksel veya sosyal gerçekliği görmesini engelleyecek katılıktaysa, ortaya ciddi bir dogmatizm sorunu çıkar. “Dünya dönmüyor” diye fetva veren Ortaçağ Katolik Kilisesi veya Suudi “alim” İbn Baaz örneğinde olduğu gibi…

Ama bir “bilimci” de alabildiğine dogmatik olabilir. Sovyet tarımını “diyalektik materyalizm”e göre çarpıtıp mahveden Trofim Lysenko veya Prof. Şengör’ün “Erke”cilik oynayan ideolojidaşları gibi…

Bu, Türkiye’deki “bilimperest”lerin göremediği gerçeklerden biri. Bir diğeri de, bilimin bize öğretebileceklerinin sınırı ile ilgili.
Prof. Şengör bilimi sınırsız görüyor. Hatta “bilim dışında insanlığın hiçbir bilgi kaynağı yoktur” diyor.
Bu, vahim bir yanılgıdır. Başka her şeyden önce bilimin kendi disipliniyle çelişir. Çünkü bilimin yöntemleri deney ve gözlemden ibarettir. “Bilim dışında insanlığın hiçbir bilgi kaynağı yoktur” önermesini ise ne deney ne de gözlem yoluyla test edemezsiniz. Bu, felsefi bir iddiadır. Nitekim zaten Prof. Şengör de dayanak olarak bir felsefeci olan Bertrand Russell’a başvurmuş.

Gerçekte insanlığın bilimden başka daha pek çok “bilgi kaynağı” vardır. Örneğin ben “insanlara adaletli ve merhametli davranmak gerekir” önermesinin doğru olduğunu biliyorum. Beni buna ikna eden hiç bir fizik kanunu, kimya formülü veya biyoloji teorisi yok. Hatta “bilimperestler”in pek sevdiği bazı biyoloji teorilerinin sosyal uyarlamalarına, örneğin Sosyal Darwinizm’e bakarsak, adalet ve merhametin çok aptalca şeyler olduğu sonucu çıkabilir. Ama “vicdan” (sezgi), “gelenek” ve Prof. Şengör’ün hiç hazzetmediği anlaşılan “vahiy” gibi bilgi kaynakları, beni söz konusu değerlere inandırıyor.

Aslında dünya tüm bunları göreli ve kaba pozitivizmi aşalı çok zaman oldu. Sorun, bizim bilimperestlerin fanus içinde yaşamasında.
ÖZGÜRLÜK BİLE SAHİP OLMAK İÇİN SINIRLANDIRILMALIDIR.

EDMUND BURKE

Hayat Bizi Resmen Dört İşlemle Sınar. Gerçeklerle Çarpar, Ayrılıklarla Böler, İnsanlıktan Çıkarır ve Sonunda Topla Kendini Der.  leo


Haziran 03, 2012, 01:48:29 ös
Yanıtla #3
  • Seyirci
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 4031
  • Cinsiyet: Bay

Nietzsche'nin dini ahlak içinde konumlanışı
There are no translations available.

"Biz ahlakın bütün dünyagörüşünü nasıl zehirlediğini, tanımaya, bilime götüren yolu nasıl kestiğini, bütün reel içgüdüleri çözdüğünü ve yok ettiğini görüyoruz."

Nietsche’ye göre devamlı yasaklar getiren bir ahlak üst insanın önünde de bir engeldir. Dinler çoğunlukla bir ahlak anlayışı oluşturmak hedefiyle kurulmuşlardır ve her dinin eleştiriye açık olmayan yönleri vardır. Bu da insanı sürüleştirir.

İnsan; hayvan ve üst insan arasında kalan bir varlıktır ve insanın üst insana geçebilmesi yani gerçek bir ilerleme göstermesi için de köklerini dinden alan ahlaktan sıyrılması zorunludur.

 

Nietzsche’nin, dini ahlak içinde konumlanışı nasıldır?

Nietzsche hayatı boyunca nihilizmle savaşmıştır. En basit anlamıyla nihilizm her şeyin anlam ve değerden yoksunlaşmasıdır. Nietzsche’ye göre nihilizm yüzünden idealizm çökmüş, korkular baş göstermiştir ve bunda en büyük pay dinlerindir. Dini ahlaka göre dini inanç olmaksızın ahlaklı olmak mümkün değildir. Oysa Nietzsche’ye göre insan doğal bir varlıktır. İnsanın ahlakı kadar ahlaksızlığı da doğaldır. Bu sebeple insanın önüne koyulan ahlaki ölçüler Nietzsche tarafından reddedilir. Yani Nietzsche’nin savaş açtığı şey dininkendisi değil, dinin insanın doğasına aykırı kurallar koymasıdır. Nietzsche,Hıristiyanlığı insanın önüne böyle engeller koyan bir din olarak gördüğü için lanetler ve eserlerinde tanrı ve din kavramının içini boşaltmak için büyük çaba sarf eder. Çünkü ancak böylelikle insanı geriye götürecek olan ahlak kavramının içi boşaltılabilecektir.

Nietzsche tanrı kavramından bahsederken çoğunlukla insanı nihilizme götüren tanrıları kastediyorsa da genellikle Hıristiyan inancındaki tanrıya atıfta bulunur. Ona göre bu tanrı insanı yeryüzüne acı çekmesi için yollamıştır. Emredicidir. Birçok buyruk ve yasağı vardır ve hayatı katlanabilir kılar. Nietzsche buna karşı çıkar. Çünkü ona göre, gerçekleşmeyecek vaatler veren din insanı sadece çileciliğe iter. Bu da insanın özgür doğasına aykırıdır.

Nietzsche “Şen Bilim” adlı eserinde tanrının öldüğünü söyler.

Nietzsche’ye göre adaletsizlik, çatışma ve acılar iyi bir tanrıya maledilemez. Ancak dünyada büyük adaletsizlikler, çatışmalar ve acılar vardır. Ohalde mükemmellikten yoksun olan bu tanrının ölümü zorunludur. Aksi takdirde üstinsana ulaşmak mümkün olmayacaktır.

"O'nu biz öldürdük,sizlerle ben! O'nun katiliyiz hepimiz. Ama bunu nasıl yaptık? Denizi kim içebilir? Bütün çevreyi silmemiz için bize bu süngeri kim verdi? Onu güneşin zincirlerinden kurtarırken ne yaptık biz yeryüzünde? Nereye gidiyor şimdi dünya, biz nereye gidiyoruz? Bütün güneşlerden uzağa mı? Sürekli, boş yere geriye, öne ve yana, bütün yönlere atılıp durmuyor muyuz? Üst alt kaldı mı?Sanki sonsuz bir hiçte yolumuzu yitirmiyor muyuz? Boş uzayın soluğunu duymuyor muyuz? Hava giderek soğumuyor mu? Giderek daha çok, daha çok gece gelmiyor mu?Öğleden önce fenerleri yakmak gerekmiyor mu? Tanrı'yı gömen mezar kazıcılarının çığlığından başka bir ses duyuyor muyuz? Tanrı'nın çürümesinden başka bir kokuduyuyor muyuz? Tanrı öldü! Tanrı öldü! O'nu öldüren biziz! Bütün katillerinkatili olan biz, nasıl avunacağız?"

Karl Jaspers’e göre, Nietzsche “Tanrı öldü” derken, aslında Tanrı yok dememektedir.Tanrı'ya inanmıyorum da dememektedir. Aksine, Tanrı öldü demektedir. İlerigörüşlü bir şekilde çağa ve kendi özüne bakarak, o anki gerçekliğin bir bulgusunu tespit ettiğini düşünmektedir.

Nietzsche’nin dine olan en büyük eleştirisi ahlak yönündendir. Nietzsche’nindini etiğe bakışını özellikle Hıristiyanlıkta inceleyebiliriz. Nietzsche Hıristiyanlığa karşı büyük bir kin beslemektedir. Bunu şu sözlerle ifade eder:

“Hıristiyanlık, zayıf, adi, kötü yapılı olan her şeyinyanında oldu ve güçlü bir yaşamın aksini sağlayacak içgüdüleri idealleştirdi...”

“Hıristiyanlığı lanetliyorum! Hıristiyan kilisesininkarşısına, bir savcının şimdiye dek ortaya sürdüğü en büyük suçlamayı ifade ediyorum. Bana göre Hıristiyanlık, yozlaşmanın en uç biçimidir ve algılanabilecek nihaî bir yozlaşmanın istemine sahiptir!”

Nietzsche’ye göre Hıristiyanlık bilim düşmanıdır.

“Hıristiyanlık gibi gerçeklikle ilişkisi olmayan, gerçeklik gelir gelmez uzaklaşmak zorunda olan bir din, doğal olarak dünya hikmetinin,yani bilimin düşmanı olacaktır”

ve kültür yıkıcısıdır.

“Hıristiyanlık, eski kültürün mirasını bizden çaldı.”

Nietzsche Yahudiliğin de Hıristiyanlık gibi insanın önüne engeller koyanbir din olduğunu düşünüyordu. Nietzsche’nin Yahudi düşmanlığının ardında ona büyük aşk acıları çektirmiş olan Lou Salome’un Yahudi oluşunun da etkisi olabilir. Buna Nietzsche’nin kız kardeşi Elisabeth’in de bir Yahudi karşıtı olduğunu ekleyebiliriz.

Nietzsche’nin böylesine acımasızca eleştirdiği, içlerini boşaltmaya,köklerini çürütmeye çalıştığı dinlerin Nietzsche’ye bakışları da oldukçaserttir. Nietzsche Hıristiyan ve Yahudi inancına göre adeta deccal ilan edilmiştir. Yani Mesih’in ikinci defa yeryüzüne gelmesinden önce yeryüzüne gelecek insanlığı kötülüğe ve imansızlığa yöneltecek kişi. Nietzsche’nin esas amacı da zaten budur; insanı imandan ve imanın getirdiği sözde iyilikten sıyırmak. Deccal adlı eserinde Nietzsche bu konudan bahsetmiştir.

Peki, Nietzsche tüm dinleri ve tüm tanrı anlayışlarını reddeder mi?Nietzsche, tepkisinin tek başına tanrıya ve dine olmadığını Deccal’da belirtmiştir.

“Bizi farklı kılan şey, tarihte, doğada veya doğanın arkasında hiçbirtanrıyı tanımamamız değildir. Bizi farklı kılan tanrı diye hürmet edileni tanrıya benzer bulmamamızdır”

Nietzsche’ye göre de bir tanrı imajı vardır ve bu imaj en mükemmel, en kusursuz olandır. Bu kusursuz tanrı da insanı kötüye sevk etmez, ona yanıltmaz,içgüdülerini ve nefsini köreltmez.

Güç istenci kitabının 1037. aforizması şöyledir;

“Tanrı en yüksek kudrettir. Her şey ondan ortaya çıkar. Dünya ondan ortayaçıkar.”

Nietzsche, Sokrates öncesi Yunan kültürüne ve doğa filozoflarına büyüksaygı duyar. Apollon ve Dionysos’a hayranlık besler. Çünkü bu iki tanrı insanın yaratıcı güçlerini ortaya çıkartıp biçimlendirir.

Buradan da Nietzsche’nin karşı çıktığı şeyin temel anlamda din ya da tanrı olmadığını görürüz.

Ahlak genellikle dini emir ve prensiplerle karıştırılmış, dindarkişiler ahlaklı dindar olmayanlarsa ahlaksız olarak adlandırılmışlardır. Nietzsche’nin bütünüyle reddettiği şey ahlakın dinle bir tutulmasıdır. Oysa laik toplumlarda durum böyle değildir. İnsanların ahlak seviyeleri dinden bağımsız olarak değerlendirilir. Laik toplumlarda bireysel ahlaki tercihler toplumsal ahlak düzeyiyle uyum içindedir.

Sonuç olarak Nietzsche’nin laik bir ahlak anlayışı benimsediğini bu sebeple içinde dogma barındıran dinlerin Nietzsche’yi, Nietzsche’ninde içinde doğma barındıran dinleri kendilerinden ittiklerini söyleyebiliriz.

 
ÖZGÜRLÜK BİLE SAHİP OLMAK İÇİN SINIRLANDIRILMALIDIR.

EDMUND BURKE

Hayat Bizi Resmen Dört İşlemle Sınar. Gerçeklerle Çarpar, Ayrılıklarla Böler, İnsanlıktan Çıkarır ve Sonunda Topla Kendini Der.  leo


Haziran 03, 2012, 05:21:10 ös
Yanıtla #4
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 730
  • Cinsiyet: Bay

Merhaba
Sn Karahan paylaşımınız çok güzel. Katılmadığım noktalar olmakla birlikte kendinizi çok güzel ifade etmişsiniz.

Bilim dine bir alternatif değildir. Kökeninde de asla bir inanç buunmaz. Hem bilimin hem dinin temelinde inanç bulunduğu yanlıştır. Evet inançlı bilim adamları vardır. Bu çok normal. Ama bilim yaparken tanrıyı odanın dışında bırakmalısınız.

Bilimin en temel özelliği laik olmasıdır. Dolayısıyla onu yapan kişilerde laik olmak zorundadırlar. Laik olmassa ne olur. O zaman sızıntı dergisi tadında her yazının sonunda Allah'a şükreden sonsuz yaratıcıyı anan tarzda bilim yaparsın. Aslında bilimde yapmassın, yapılan bilimi Allah'a yamarsın.

BAKIN BİR ÖRNEK:
"
Dünaynın En Derin Sondajı
Jeo. Müh. Nevzat BAYHAN 
   

Süleyman Aydın

Mısır'a hayat veren Nil Kamer Dağı'ndan çıktığı gibi Dicle'nin mühim bir kolu da Van sınırları içinde bir kayanın mağarasından çıkmaktadır. Fırat'ın da mühim bir kolu Diyadin taraflarında bir dağın eteklerinden çıkmaktadır.

Dağların aslının sıvı bir maddenin katılaşmasıyla meydana gelen taslar olduğu fennen sabittir.

Kainat Kitabı'nın sahifelerine nüfuz etmemize yardımcı olan teknoloji, Yaratıcı'nın azamet ve kudretini daha bariz bir şekilde ortaya koymaktadır. Bu teknoloji üstünlüklerinden biri de Kola sondajı olarak adlandırılan süper sondaj çalışmasıdır.

Bu sondaja yerkabuğunun derinliklerinde araştırmalar yapmak üzere, Sovyetler Birliğinin kuzey kutbuna yakın Murmansk bölgesinde, Kola yarımadasının 250 km. kuzeyindeki yaşlı çorak topraklarıyla meşhur Baltık kalkanı üzerinde, 1970 yılında başlandı.

Kola sondajının bize kazandırdığı ilk bilgi, kıta kabuğunun derin yapısı ve 4,5 milyar yıllık jeolojik tarih boyunca kıta kabuğuna bugünkü şekli veren kuvvetlerin anlaşılması olmuştur. Sondaj sırasında alınan arz numunelerinden yaklaşık 30.000 m. derinliğin sadece 15.000 metresi hakkında bilgi elde edilmiştir. Sismik dalgaların hızı, peyk ve uçaklarla elde edilen bilgilerin hepsi, derinliklerdeki hazinelerin çok daha büyük çalışma ve gayreti gerektireceğini bildirmektedir.

Arzın derinliklerini doğrudan müşahede etmek çok zordur. Şu anda oralara doğru ilerleyen sondajın ne getireceği oldukça merak edilmektedir. Kola sondajı, Proterozoik (1) kayaları geçip Arkeen (2) kayasına ulaştı. Ve burada arz kabuğunun şekillenmesinde rol oynayan kayaların birbirine dönüşmesine ait birçok devri-daimin varlığı ortaya çıkarıldı. Kola sondajı ile, ilk oluşan arz kabuğunun terkibini tayin etmek de mümkün oldu. Ayrıca kızgın kayanın (mağmanın hemen üzerindeki fazla ısılı kaya) granite nazaran kuvars yönünden daha fakir olduğu ispatlandı.

Kola sondajının ana hedefi granitin üstkabuk boyunca ilerleyip bazaltik terkibin taban kayasına uzanmaktı. Sondaj, dağınık metamorfik kayanın aşağısına ulaşma yerine, ilk önce 4500 m. deki kuşak boyunca ilerledi. Burada sıcak ve son derece mineralize olmuş suyun bol miktarda akışı ile karşılaştı. Bu oldukça büyük bir sürprizdi. Bu su, kristalli kayanın bileşenlerine ayrılmasıyla ortaya çıkar. Metamorfizma sırasında, kayalar bileşenlerine ayrılmaya ve tekrar birleşmeye maruz kaldıklarında, bu su açığa çıkmakta ve madenlerin meydana gelmesinde, esas rolü oynamaktadır. Su, aynı zamanda iyi nüfuz etme hususiyeti ile kabukta daha fazla mineral depolanmasını sağlar. Her şeyde olduğu gibi burada da azami tasarruf prensibinin hakim olduğu görülmektedir. Derinliklerde bu mineralize suya bolca rastlanması burada oldukça büyük rezervlere sahip maden yataklarının varlığına işaretdir. Ayrıca canlılarda olduğu gibi, kayaları oluşturan minerallerin de esasının su olduğunu göstermektedir. Derinlikle artan minerallerin meydana getirdiği bu maden yatakları, oralara uzanacak teknolojiyi beklemektedir. Modern teknolojinin günümüzde ancak keşfedebildiği bu hususlar, 14 asır önce Efendimizin Yüce Beyanında "Rızkınızı arzın derinliklerinde arayın." (Taberani - Mu'cemul Evsat Feyzul kadir Cilt 1/541-942) beyanında dikkat çekiliyordu.

Biz yerkabuğunun yapısını daha iyi anlayabilirsek, bugün ulaşılabilen derinliklerin çok daha aşağısındaki maden rezervlerini, petrol ve gaz bölgelerini tespit etmiş ve onları istifademize sunan Sonsuz İkram Sahibini de daha yakından tanımış oluruz.


Kola sondajı tarafından keşfedilen arz tarihi aşağıdan yukarıya doğru okunmalıdır. 12.000 - 6842 m. arası Arkeen kompleksinde, ilk granitlerin değişiminden kaynaklanan kalın sedimenter tabakaların birikimi müşahede edildi. Demir ve titan bakımından zengin olan bu granitler magnetit ve ilmenit madenlerinin çokluğuna delildir. Bu madenler 8711 metre derinlikteki kayaların % 40-50'sini teşkil etmektedir. İkinci safhada kayaların 750-900 °C sıcaklık ve 5000-11000 atmosfer basınçta ultrametamorfizmaya (çok aşırı başkalaşma) maruz kaldıkları tesbit edildi. Jeologlar bu bilgilerle arz tarihini yeniden yazacaklardır. Çünkü kayalar sıcaklık ve basıncı son derece hassas gösteren kayıtlardır. Maden numuneleri satıhtan 4500 metreye kadar kayanın % 4'ünde sabit kalan, kimyevî olarak bağlı suyun miktarını bildirir. Derinlere indikçe, su miktarı % 2,1'e düşerken, gözeneklilik 3-4 kere daha fazla artış gösterir. Böylece satha yakın kayaların derinliklere nazaran daha çok su ihtiva ettiği anlaşıldı. Buna paralel olarak su miktarı nispeten derinlikte azalmaktadır. 9000 metrede, sismik dalgaların hız farkıyla bu zon (kuşak), birbirinden ayrılır. Daha önce bazaltik kayalarla granitik kayalar arasında zannedilen Conrad süreksizliğinin (3) bu zonda olduğu tesbit edildi. Bunun, sismik dalgaların yansıması, kıta kabuğundaki su devri-daimi ve satıh altındaki hidrosferin yapısı hakkındaki fikirleri tam olarak değiştirmesi beklenmektedir. Bu metrelerdeki çatlak sularının bakır, nikel, demir, çinko ve kobalt sülfürleriyle sıvanması ve bu minerallerin manto menşeli olduklarını ortaya çıkardı. Diğer bir husus da Baltık kalkanı gibi tektonik bakımdan sakin bir bölgede sıcaklığın derinlikle yavaş olarak artması ve 7000 m.de 50 °C'ye ulaşması (10.000 m.de 100 °C'a ulaşacağı düşünülmekteydi.). Gerçekte ölçülen sıcaklık gradyanı sadece 3000 metreden aşağıya kadar geçerli olan ve her 100 m.de 1 °C artması gerekene uydu. 3000 m.den itibaren sıcaklık her yüz metrede 2.5 °C arttı. 10.000 m.de 180 °C'ye ulaştı. Isının da mantonun aşağısından geldiği kesinlik kazandı. Dolayısıyla Kola sondajının jeolojik tarihin yeniden yazılması gerektiğini ortaya koymanın yanında daha nice sürprizleri de umumî efkara sunacağı beklenmektedir.

Pozitif ilim adına yapılacak her objektif çalışma kainatın her zerresinde tecelli eden Sonsuz Kuvvet Sahibini insanlığa arzetmiş olmaktadır. Bu gibi çalışmaları candan destekliyor, gelecekte kendi baharımızın aydın ikliminde bunların daha mükemmellerinin insanlığın hizmetine sunulmasını temenni ediyoruz.

http://www.sizinti.com.tr/konular/ayrinti/dunaynin-en-derin-sondaji.html"


O bahsettiğiniz yazar Celal Şengör'ü ve bilimini anlayacak kapasite biri değildir. Felsefede  en ileri gidebildiği düzey Karl Popper'i anlamaktır. Bahsi geçen yazar 70 yıllarda MHP'nin ideolojik kanadında ideolojisttir. Eğitimcisidir. Dolayısıyla laik bilimi ne kadar anlayabilir o ayrı konu. Kendiside ayrıca laik değildir. Laik olmayan pozitif bilimi anlayamaz.

Saygılarımla.
Özgürlük zeka demektir, sevgi demektir. Özgürlük sömürmeme, yetkeye boyun eğmeme demektir. Özgürlük olağanüstü erdem demektir.
Jiddu Krishnamurti


Haziran 03, 2012, 05:31:07 ös
Yanıtla #5
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 730
  • Cinsiyet: Bay

Sn Karahan,
Alıntı yaptığınız Mustafa Akyol'u bir an Taha Akyol ile karıştırmışım. Dolayısıyla yazar hakkında MHP eğitmeni ifadelerim yanlış olmuştur.

Yaptığım bu yanlışlık için özür dilerim.

Ancak yazarın Celal Şengör ve bilimi ile ilgili yaptığı düşüncelerine katılmadığımı tekrar belirtmek isteim.

Saygılarımla.
Özgürlük zeka demektir, sevgi demektir. Özgürlük sömürmeme, yetkeye boyun eğmeme demektir. Özgürlük olağanüstü erdem demektir.
Jiddu Krishnamurti


Haziran 03, 2012, 05:34:11 ös
Yanıtla #6
  • Seyirci
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 4031
  • Cinsiyet: Bay

O bahsettiğiniz yazar Celal Şengör'ü ve bilimini anlayacak kapasite biri değildir. Felsefede  en ileri gidebildiği düzey Karl Popper'i anlamaktır. Bahsi geçen yazar 70 yıllarda MHP'nin ideolojik kanadında ideolojisttir. Eğitimcisidir. Dolayısıyla laik bilimi ne kadar anlayabilir o ayrı konu. Kendiside ayrıca laik değildir. Laik olmayan pozitif bilimi anlayamaz.

Saygılarımla


Sn.Asimov yazınızın son kısmını alıntıladım,burada iş zaten inançla ilgili mesela sizde şu an bir inanç sergiliyorsunuz,Bir kesin saptama yapıyorsunuzki ilmi değerlere göre bilimde kesin saptama yoktur laikliği işin temeline oturtuyorsunuz.Laik olmadan pozitif bilim anlanmaz çok belirleyici bir yaklaşım bana göre.Bilim bana göre dini anlama ansiklopedisidir umarım tesbiti doğru yapmışımdır.Bilimde kesin sonuç doğru anladığını varsayarak verilir doğru diye inanırsın.Dindeki algının ne farkı varki.Bir diğer yazımda bu konuya paralel olsun diye nietche nin dine bakışını anlatan güzel bir bölüm vardı orada neden hristiyan ve yahudi dini bakışına düşman olduğunu çok güzel anlatıyor.Ama allaha dokunmuyor yaptığı dini insanlara anlatyan hakimleri ezmek.Bana göre bilim ve dini birbirinden ayırmakta ayrı düşünmekte pek mümkün değil.

İbni sina sizce laikmidir sn.asimov

Nereden çıktı bu soru diye bakmayın lütfen sadece merak ettim.

Böyle hoş ve güzel bir konu açtığınız içinde teşekkür ederim
ÖZGÜRLÜK BİLE SAHİP OLMAK İÇİN SINIRLANDIRILMALIDIR.

EDMUND BURKE

Hayat Bizi Resmen Dört İşlemle Sınar. Gerçeklerle Çarpar, Ayrılıklarla Böler, İnsanlıktan Çıkarır ve Sonunda Topla Kendini Der.  leo


Haziran 03, 2012, 05:35:26 ös
Yanıtla #7
  • Seyirci
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 4031
  • Cinsiyet: Bay

Fark ettim sn.asimov ama bir insanın yanlışını arayan bir tip olmadığım için önemsemedim farkındayım babası idi taha akyol.
ÖZGÜRLÜK BİLE SAHİP OLMAK İÇİN SINIRLANDIRILMALIDIR.

EDMUND BURKE

Hayat Bizi Resmen Dört İşlemle Sınar. Gerçeklerle Çarpar, Ayrılıklarla Böler, İnsanlıktan Çıkarır ve Sonunda Topla Kendini Der.  leo


Haziran 03, 2012, 05:55:37 ös
Yanıtla #8
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 730
  • Cinsiyet: Bay

Çok naziksiniz.

İbni sina sorunuz çok güzel. O laiklten de öte...Aslında o islamın Leonardo'sudur. Şimdi onunla ilgili bir bilgi vereceğim çok şaşıracaksınız ve kaynağını soracaksınız.  Ben hangi kaynakta okuduğumu hatırlayamadım. Uzun zaman oldu. Kaynaklarıma bir bakayım. Ancak bulursam paylaşacağım. Yoksa polemik olur.

Aslında bakıldığında benim kesin bir yargıymış gibi duran laiklik ve bilim ifadelerim aslında sizin ifade ettiğiniz gibi bir inancı yansıtmıyor. Fark şu şekilde ifade edilebilir. Bilmiyorum doğru söyleyebilecekmiyim. İnanan bir bilim adamı ve eğer laik inancı benimseyemez ise ortaya koyduğu sonuçları Tanrı'nın büyüklüğüne ve muhteşen düzene atfedecektir. Sonuçlar kutsal kitaplarla uyşmaz ise bu sonuçların ynlış olduğunu düşünecektir. ( Örneğin Tufan hadisesi. Bu olayda yerbilimleri açısından din ile bilim arasındaki ilginç bir raunttur. Malesef din ve dinsel düşünce kaybetmiştir. Bu ayrı bir konu sonra tartışabiliriz.)

Laik bir bilimadamı ise bulduğu sonuçların yanlışlanabilir olduğunu (Karl popper'i hatırlayın) ancak şu an için en doğru olduğunu bu bilginin tanrısal olmadığını ve evrenin her yerinde geçerli olup olmadığını söyleyecektir.

Fark ne oldu. Bilim değişir, anlayış değişir. İlerler. Temel değişir.
Dinsel inanış. Değişmez doğrular, çağ değişir, insanlar değişir. Ancak temel değişmez.

Saygılarımla.
Özgürlük zeka demektir, sevgi demektir. Özgürlük sömürmeme, yetkeye boyun eğmeme demektir. Özgürlük olağanüstü erdem demektir.
Jiddu Krishnamurti


Haziran 03, 2012, 06:10:18 ös
Yanıtla #9
  • Seyirci
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 4031
  • Cinsiyet: Bay

Sn.Asimov

Konuyu çok güzel izah ettiniz bir çok noktadan sizin bakış açınıza göre size katılıyorum,lakin benim bakış açım biraz farklı sizinkinede üstelik hiç itirazım yok.

Benimki ise tamamen şöyle

Başlangıcıda bitişide belki dini bir söylem ile başlayıp bitecek ama olsun su kaldırır ve meramımı umarım anlatabilirim uygun cümlelerle.


Din benim için allahın sözleridir tabiki gerçekte onun söyledikleri söylemedikleri değil bunu anlamak ve süzebilmek için tabiki aklı kullanırız yarattığından onu anlamak için (doğayı,tabiatı,insanı kısaca evreni)ilim yaparak bilimi kullanırız.

Eğer tek amaç dini bakışa göre allaha ulaşmak ise onunda en iyi ve tek yolu ilim yaparak bilgi sahibi olmaktır.Söylediklerini ilim yaparak bilimsel deneylerle destekleyerek anlamaya çalışırız eğer bu dinde geçiyor evet deyipte hımmm bak buda doğru çıktı anlamı çıkarmamalıyıoz.

Esas hedef bize bahşedilen hertürlü doneyi kullanarak allaha  yani aslımıza rücu etmektir.

Bu işi körü körüne iman edip hiç ilim yapmadan bilgi sahibi olabilirmiyiz tabiki koskocaman bir hayır.

Benim ısrarla dinide işin içine katarak bakmam dini bu işe hiç bulaştırmayanlara göre biraz ağır sadece o kadar anlamak benim için bu şekilde daha kolay oluyor.

Israrla din ve bilimi birbirinden ayırmaya çalışmak tuhaf geliyor.
Bir yöndende hak veriyorum ortaçağın karanlıklarında bilim insanlarının sözde din tacirlerinden neler çektiği  ortada iken.
Ama tüm bu yaşanabana mantıklı gelmiyor.

Son paragrafınız ise benim herzaman üstüne basa basa söyşlediğim bir söz evet bilim bugün ve bu şartlar için doğru ama yarın değişir ilahi değil çünkü
Din ise allah sözüdür itikadi bir konudur söylendiği günden beri değişmez kanundur çünkü ilahidir.

İnsan yaradılış özelliği olarak inanç üzerine hamur edilmiştir illaki inanmak ister.

saygılarımla
ÖZGÜRLÜK BİLE SAHİP OLMAK İÇİN SINIRLANDIRILMALIDIR.

EDMUND BURKE

Hayat Bizi Resmen Dört İşlemle Sınar. Gerçeklerle Çarpar, Ayrılıklarla Böler, İnsanlıktan Çıkarır ve Sonunda Topla Kendini Der.  leo


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
morals and dogma

Başlatan arteizm Sorular

2 Yanıt
9316 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 22, 2008, 10:53:00 ös
Gönderen: Genius Loci
0 Yanıt
5021 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 05, 2009, 12:06:37 öö
Gönderen: arte
31 Yanıt
38142 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 17, 2015, 05:15:38 öö
Gönderen: Risus
4 Yanıt
28383 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 07, 2012, 01:30:37 ös
Gönderen: NOSAM33
0 Yanıt
4457 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 03, 2012, 02:04:32 ös
Gönderen: karahan
9 Yanıt
6424 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 15, 2013, 06:28:48 ös
Gönderen: Samuray
1 Yanıt
3379 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 16, 2013, 06:27:39 ös
Gönderen: ceycet
6 Yanıt
4156 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 17, 2013, 07:22:24 öö
Gönderen: ceycet
1 Yanıt
2865 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 17, 2013, 01:15:12 ös
Gönderen: ADAM
4 Yanıt
4223 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 30, 2015, 07:21:08 ös
Gönderen: propulsion