Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Antik Roma’nın Nüfusu  (Okunma sayısı 7571 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Ocak 18, 2010, 06:08:59 ös
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay



Roma’nın en eski yasaları olan “Romulus Yasaları”nda, ebeveynlere tüm erkek çocuklarını ve ilk doğan kız çocuklarını eğitip yetiştirmeleri öğütlenirdi.

İmparatorluk döneminde de uzun süre boyunca Romalılar buna uydu. Sonraki yıllarda ise, başta ekonomik sıkıntılar, ardından buna bağlı genel ahlâkî çöküş ile birlikte, bu yasal öğütleme göz ardı edilir oldu.

Roma kentinde, Lactaria Sütunu’nun dibi gibi, istenmeyen bebeklerin bırakılması için özellikle ayrılmış yerler vardı.

Bırakılan bebeklerin çoğu kızdı ama zaman zaman gayri- meşru ya da biçimsiz, doğumunda kötü işaretler görülmüş erkek çocukların da bırakıldığı olurdu. Bunlardan kimileri, yabancılar tarafından evlât edinilir ya da köle olarak yetiştirilirdi. Ancak  sepetlerdeki çocuklar, hava koşullarıyla ya da açlık sonucu ölüme terk edilirdi.

Bu tür bebek kıyımı, ancak 4. yüzyılda yasaklanabildi.

Kız bebeklerin öldürülmesi ya da ölüme terk edilmesinin doğal bir sonucu olarak, sonraki kuşaklarda anne adayı yokluğu çekilmeye başlandı. Kız olan çocuklara karşı ayrımcılık uygulanmasına karşın, erkeklerin coşkuyla karşılandığı söylenemezdi. Roma toplumunun beş sınıfından hiçbirinde geniş aileler hiç de yeğlenmiyordu ve çocuksuz çiftler de, -ister kendi seçimleriyle olsun ister yazgı sonucu- alışılmadık bir görüntü değildi.

İki en üst düzey vatandaş sınıfı, soylulardan ve unvanları savaş dönemlerinde kendi atlarını getirmeleri beklenen toprak sahibi seçkinler oldukları günlerden kalma olmakla birlikte, artık imparatorluğun iş ve ticaret baronları olan equites yani şövalyelerden oluşmaktaydı. Her iki sınıfın da çok fazla vâris üretmesi durumunda, ileride yaşanacak mülk ya da iş bölüşülmesi tam bir kâbustu. Kayıp oranının yüksek olduğu savaş dönemleri dışında iki oğul sahibi olmak yeterli görülüyordu; bunlardan biri vâris, diğeri de öncekinin başına bir şey gelmesi durumunda yedek olarak düşünülüyordu.

Üçüncü vatandaş sınıfı, hali vakti yerinde meslek sahiplerinden, genellikle parasız -bu nedenle de öfke dolu- entelektüel ve edebî çevrelere, günlük ekmeklerini kazanmak için devletin yardımına gereksinme duyan yoksul taşralılara dek, hayli geniş bir kesimi kapsıyordu.

Bu üçüncü kesimde yer alanlar, evlenmenin parasal yükünü kaldıracak durumda değildi; çünkü annona (ekmek yardımı) yalnızca erkekler içindi. Kadınlar ile çocukların beslenmesi, yardım kapsamına alınmamıştı.

Toplumun diğer iki sınıfını köleler ve azatlar oluştururdu; her ikisi de vatandaş değildi. Aralarında erkeklerin sayısı kadınlardan çok fazla olduğu için, köleler pek ender olarak evlenirdi. Zaten sahipleri de evlenmelerini onaylamazdı. Ancak bazı köle sahipleri, iş gücünün en az giderle genişletilmesi amacıyla cariyeliği özendirmekteydi. Kölelerin genç yaşta azat edilmelerine pek sık rastlanmadığından, bu tür evliliklerden büyük aileler doğması olasılığı çok düşüktü.

    

Çoğu Batılı tarihçiler, Romalıların gebeliği önleme yollarına başvurmadıklarını öne sürer.

Oysa Ovidius, Lucretius, Plinius, Dioskorides, Amidalı Aecios, Ephesoslu Soranos gibi düşünür ve tıp bilginleri, bize kadar ulaşmış yapıtlarında, Romalıların gebeliği önlemek için olduğu kadar çocuk düşürmek için de birçok yöntem bildiklerini ve kullandıklarını göstermektedir.

Roma’da, toplumsal baskıların çocuk yapma ve evlilik konusunda olumsuz etki yarattığı söylenebilirdi. Kişisel baskılar da vardı. Roma, bekârlığa karşı yasal hüküm getirmeye ilk kez M.Ö. 403 yılında, kısmen sürekli savaşın sarsıcı etkisiyle ama hiç kuşkusuz kısmen de İtalya halkının Napoli körfezine yerleşmiş Helenlerden, alfabenin ilkelerinden, Homeros’un yapıtlarındaki tanrıların adlarından çok daha fazlasını öğrenmiş olmaları nedeniyle başlamıştı. İmparatorluk döneminde Roma’da hâlâ Atina geleneğine uyan seçkin oğlancılar ve Horatius ile Martialis gibi ozanlar da dahil olmak üzere karşılaştıkları fırsatlar uyarınca eşcinsel ya da heteroseksüel olabilen çok insan vardı.

Evlenmeyi seçen ve iki, belki de üç kişilik aileler kurmayı hedefleyen Romalıların bu konuyu tanrıların insafına bırakmaları, en azından psikolojik açıdan olanaksızdı. Mantıklı akıllarıyla gurur duyuyor, düzgün ve düzenli yasalar getirmekten içtenlikle zevk alıyorlardı. Gerçi, yasaları aşma yollarını düşünmekten de bir başka ve daha yoğun bir zevk alıyorlardı; o başka...

Romalılar, doğru dürüst aile kuramamıştı. Bu olguda, gönüllü etmenler kadar gönülsüz etmenler de etkiliydi.

Her şeyden önce, ölüm oranı hayli yüksekti. Buna bağlı olarak, kadınların çocuk doğurma yılları kısıtlıydı. Kuşaklarca okul çocuğunun yeteneklerini zorlayacak sayıda yaşlı beylerin bulunmasına karşın, neolitik çağ öncesinin insanları gibi çoğu 30 yaşına varmadan ölüyordu. Bebek ölüm oranı %20 düzeyindeydi. İtalya nüfusunun %10’u, çapulcu virüslerin çaresiz avı konumundaki Roma’yı tıka basa doldurmuştu.

2. yüzyıl ortalarında askerler, Mezopotamya’dan Roma’ya çiçek hastalığını getirdi. Romalıların çiçeğe karşı hiç bağışıklığı olmadığından, kimi kent ve eyaletlerin nüfusunun neredeyse üçte birini yitirdiler.

Yüz yıl sonra bir diğer öldürücü hastalık, büyük olasılıkla, ilk kez yakalananları öldüren kızamık, etkisini gösterdi. Bu salgının doruk döneminde, Roma kentinde ölüm sayısı günde beş bini aştı. Her zaman olduğu gibi, bundan da en çok etkilenenler zayıf yani yoksul sınıfların kadın ve çocukları olmuştu.

Tıpkı kendilerinden öncekiler gibi, tüm sınıfların kadın ve çocukları yeterli tıbbî bakım yokluğundan etkilendi. Yaklaşık 750 bin oturanıyla dünyanın günümüz ölçüsündeki ilk en büyük kenti olan Roma’da, şimdilerde Batı’da hamileliği “doğal” olgu alanından çıkaran kentsel tutum, gerilim ve baskılar görülmeye başlandı. Kadınların çoğu gebe kaldığında düşük yapıyor, doğum sırasında sorun yaşıyor ya da doğum sonrası enfeksiyonlarıyla karşılaşılıyordu. Canlı doğabilen bebeklerin yaşamı sadece ilk birkaç gün değil, ilk dört beş yıl boyunca tehlikedeydi.

Amerikalı toplumbilimci Seabury Colum Gilfillan’ın 1966 yılında yaptığı bir araştırmada, Roma’nın üst sınıflarının, erkeklerde kısırlığa yol açabilen ve kadınlarda ise düşük ya da ölü doğuma neden olabilen kronik kurşun zehirlenmesinin etkisinde kaldıkları öne sürülmüştür. Çok düşük düzeyde bile olsa, kurşun zehirlenmesinin, çocuklarda zor öğrenme ve dikkatsiz bir kişilik edinme ile doğrudan bağlantılı olduğu gösterilmiştir. Bu durum, sonraki yaşamlarında aldıkları kurşun miktarının artması üzerine ortaya çıkabilecek fiziksel rahatsızlıklardan ayrı olarak, Romalı çocukların kişilik gelişimini doğrudan etkilemiştir.

Romalılar, kurşunu, borulardan akan sudan, kupa ve tencerelerden, kadınların yüz pudrası olarak kullandıkları beyaz kurşun gibi kozmetiklerden ve şaraptan alıyordu. Genellikle sert olan Roma şarabının iyileştirilmesi için, doğru kıvama ulaşana dek kurşun astarlı çömleklerde kaynatılmış tatlı üzüm şurubu eklenmekteydi. Bu süreç sırasında şuruba ister istemez belli bir oranda kurşun da geçiyordu. Araştırmacılar Romalı erkekte kısırlığa yol açan etkenler arasında, suyundaki ve şarabındaki kurşun yanında, aldıkları aşırı alkolün de belirtilmesi gerektiğini söyler.

Bu iki etmen yanında araştırmacılar, Romalı erkeklerin aşırı sıcak hamam düşkünlüklerinin de nüfus artışındaki olumsuz etkisine değinirler. Romalı erkeğin giysilerini çıkardıktan sonra girdiği ilk oda, sıcaklığın yerlere ve duvarlara yerleştirilmiş sıcak hava kanallarıyla düzenlendiği tepidarium yani sıcak odaydı. Ardından, yine aynı kanallarla ama bu kez daha fazla ısıtılan ve caldarium  denilen yere geçilirdi. Seneca’nın söylediğine göre; insanın suç işlemiş bir köleyi içinde canlı canlı yıkanmaya mahkum edeme-
yeceği kadar sıcak olan banyo teknesinin bulunduğu oda burasıydı. Seneca, Roma hamamlarını eleştirirken şöyle demişti:

«Günümüzde gündüz gözüyle haşlanmadığı ve banyosunda pişmekten hoşlanmadığı için, Scipio gibi soylu bir asker bile görgüsüzlükle suçlanabiliyordu.”

Roma hamamlarının sıcaklığına bir örnek olması açısından, Roma tarihinde suçlu saray kadınlarından kimilerinin, -örneğin Constantinus’un karısı Faustina’nın- bu sıcak odalarda boğularak idam edildiğini de anımsayalım.

Hamam saatleri burada geçiriliyor, sırayla suya girilip sonra suyun çevresindeki sıralarda ter atılıyordu. Son olarak, banyo yapan kişi daha ılık olan tepidarium üzerinden frigutarium  bölmesine geçerek, -yeterince azimliyse- soğuk suya atlıyordu.

Araştırmacılar, sıcak hamamın sperma üretimini olumsuz etkileyerek verimliliği azalttığını öne sürer. Eğer bilimsel olarak doğruysa, Romalıların calderium dedikleri yerin 43-44 dereceye ulaşan sıcaklığının üreme konusunda olumsuz etki yaratmasını bekleyebiliriz.

Ünlü Romalı ailelerin çocuk sayılarını araştıran Tacitus gibi tarihçiler, çok çocuklu augustos ve ceasarların, -Germanicus ve Agrippa gibi- yetişkinlik dönemlerinin büyük bir bölümünü yurt dışında, Roma’nın kurşun borularından ve sıcak hamamlarından uzakta geçirmiş olduklarını belirtir.

    

Romalılar, uluslarında doğum oranının düşmesinin yarattığı tehlikenin farkındaydı. M.Ö. 2. yüzyıldan başlayarak, bu konuda saplantılı bir tutum benimsemişlerdi. Gereken tek şeyin “daha az şehvet ve daha büyük aileler” olduğunu ileri sürmek, Cicero’ya uygun geliyordu belki ama yasalarla elde edilebileceklerin de bir sınırı vardı.

İmparator Augustus bu bağlamda elinden geleni yaptı. M.Ö. 18 tarihinde konmuş yasaları, 9 yılında çıkarttığı yeni yasalarla destekledi. Dulların iki yıl, boşanmış kadınların da on sekiz ay içinde yeniden evlenmelerini buyurdu.

Evlenmemiş erkeklerin miras kabul etmeleri yasaklandı ve üreme çağlarında bulunan çocuksuz çiftlerin de kendilerine kalan mirasın ancak yarısını almalarına izin verildi. Toplumsal sınıflar arasında evliliği düzenleyen eski gelenekler yumuşatıldı. Özgür doğmuş bireylerin, -senatör ailelerinden gelenler dışında- azat edilmiş kölelerle evlenmelerine olanak tanındı.
Roma’da oturan ve üç “canlı” çocuğu bulunan çiftler ödüllendirildi. Bu “canlı” kavramı, savaşta öldürülmüş oğulları da içermekteydi. Ancak bu sadece Roma için geçerliydi. Bu hakkı kazanabilmek için, kırsal kesimde dört ve yarımada dışında beş çocuk sahibi olmak gerekiyordu.

Roma vatandaşları gibi azatlar da çoğalmaya özendirildi. Tek çocukları olan azatlar, mülklerinin yarısını eski sahiplerine miras bırakmak zorundaydı. İki çocuk olursa, eski sahip hâlâ mirasın üçte birini alıyor, üç çocuk varsa hiç hakkı kalmıyordu.

“Üç çocuk hakkı” sadece Roma kenti için geçerliydi ama çok geçmeden her amaca hizmet eden bir iyi davranış ödülüne dönüştü. Örneğin, İmparator Domitianus, çocuğu olmayan Martialis’e de bu hakkı tanıdı. Görünüşe bakılırsa, eski ahlâka (ataların ahlâkı) dönülmesi konusunda bir erdem saplantısına kapılan Augustos’un bu yasal düzenlemeleri, kentin üst sınıf yaşamının ateşli ortamında belli bir süre olumlu etki yarattı.

Kısa yaşam süresi ile açlık, salgın hastalıklar ve savaşlardan ileri gelen yüksek ölüm oranı, erken yaşta cinsel ilişki kurmaktan kaynaklanan zührevî hastalıklar ve üremeyi engelleyen toplumsal eğilimler, -Atina oğlancılığı gibi- diğer erken dönem toplumlarında da görülmüştür. Helenlerde olduğu gibi, Romalılarda da nüfus, kimi zaman hızla inişe geçmiştir ama bu derece ölümcül ya da tutarlı şekilde değil...

İşte bunun ardından Roma’nın ö görkemli imparatorluğun çöküşü gelir.

Kim bilir, belki de bu yüzden sonraki ülkeler ve toplumlar nüfus artışına çok önem vermiştir.






ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
3 Yanıt
5048 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 18, 2009, 09:15:11 öö
Gönderen: concordia
0 Yanıt
3669 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 19, 2009, 11:30:56 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
6577 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 22, 2009, 01:36:59 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3434 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 03, 2010, 05:27:21 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
10769 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 11, 2010, 11:07:13 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3700 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 12, 2010, 03:52:53 ös
Gönderen: ADAM
1 Yanıt
6586 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 13, 2010, 08:13:44 ös
Gönderen: ozak1977
0 Yanıt
6919 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 14, 2010, 10:55:29 öö
Gönderen: ADAM
7 Yanıt
6385 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 24, 2014, 06:35:30 ös
Gönderen: Attis
0 Yanıt
3088 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 12, 2016, 04:28:52 öö
Gönderen: Risus