Masonluğun öğreti kapsamına genel olarak bakılırsa, bunun felsefeyle âdeta iç içe olduğu görülür. Fakat felsefeyle oldukça yakın ve sıkı ilişkisine karşın, Masonluk hiçbir belirgin felsefenin ya da bir felsefesel görüşün yandaşı, koruyucusu, savunucusu ya da karşıtı değildir.
Elbette «Masonluk neden belli bir felsefeye bağlanmaz?» diye sorulacak.
Tüm felsefeler, kendi yargılarının en doğrusu ve en üstünü olduğunu savunur. Birçoğu bu kadarla da kalmayıp, kendisiyle çelişkili olan felsefeleri küçümser, kötüler, hatta “saçma” olarak nitelediği bile olur. Aslında felsefeye hiç yakışmayan bu tutuma “felsefesel bağnazlık” denilebilir. Her felsefe sistemi zaman içinde eskiyerek geçerliliğini ve etkisini yitirir. Henüz çağlar boyunca ve her bakımdan geçerliliğini sürdürebilen bir felsefe sistemi görülememiştir.
Masonlukta ise felsefi düşünme ve değerlendirme yöntemi üzerinde hiçbir sınırlama yoktur. Hiçbir kanıya körü körüne ne yandaş ne de karşıt olunması ilke edinilmiştir. Bu yüzden de tüm felsefelere karşı ön yargısız ve olumlu bir tutum takınılmıştır. Herhangi belli bir felsefeye bağlanmak, ilkelerini olduğu gibi benimsemek, bunların doğruluklarını ve geçerliklerini tartışmadan, sınamadan ve eleştiriden arınmış tutmak, evrimsel doğrultuda gelişmeye set çekmek demektir. Böyle bir tutum Masonluğun evrensel amacının gerçekleşebilmesini engeller; temel ilkeleriyle de bağdaşmaz.
Bu kez de «Masonluğun öğretisinde hiçbir felsefenin ağırlığı yok mudur?» diye sorulacak.
Masonluğun öğretisi kapsamında, başkalarına oranla daha ağırlıklı olan felsefeler gösterilebilir. Bunların arasında özellikle “Akılcılık” (Rasyonalizm), “Olguculuk” (Pozitivizm), “Doğalcılık” (Natüralizm) ve “İnsancılık” (Hümanizm) sayılabilir. Masonluk, bu ve benzeri felsefeleri, kendi amaç ve ilkeleri doğrultusunda birleştirmiş, kendine özgü felsefesel düşünme ilkelerini bunların üzerine kurmuştur.