Yazıyı buraya alıntı yaparak kopyalama gereği doğdu;
15 Mart 2008
Sevgili Kardeşlerim,
Sitemize gönderdiğiniz iletilerin sayısı yılda 1000-1500 arasında değişiyor. Her gün yaklaşık 5 iletiye yanıt veriyoruz ve bundan büyük zevk alıyoruz. Gelenler arasında bize hakaretler hatta tehditler yağdıranlar da var ama onların sayısı son derece az ve yansıttıkları düzey sadece toleransımızı gerektiriyor. Sitemize ilgi duyan ve görüş paylaşan ya da sorular soran tüm değerli kardeşlerimizi, Masonluğun özündeki yaşamı sorgulama dinamiğiyle uyumlu görmekle mutlu oluyoruz. “Hiç bir kişi ya da kurum önemli bir işte tek başına başarılı olamaz”. Masonluk ciddi ve önemli bir iştir ve aydınlanmanın yolu, ortak aklın ürünü olan, emek taşlarıyla döşenmiştir. İlginizin devamını bekliyoruz.
Bize ulaşan iletilerden biri de Aydın’dan geliyor ve “Sözlerime öncelikle bir Mason olmadığımı belirterek başlamak istiyorum.” dedikten sonra bakın nasıl devam ediyor : ” Büyük Üstadın 15 Şubat 2008 tarihli bildirgesinde ‘bazı gazetelerin’ 2 Şubat tarihindeki haberleri ile ilgili konulara açıklık getirmek istediğini hep beraber gördük. Lakin ellerinde olsa ve ufak bir dayanak bulabilseler Endonezyada yaşanan Tsunami felaketinin ve 17 Ağustos depreminin dahi sorumluluğunu Masonların üzerine yükleyecek zihniyette olan, ayrıca bir basın bildirisi değil binlerce ciltlik doktrinlerle dahi fikirlerini değiştirmeyeceklerine inandığım bu gibi yayın kuruluşlarına Büyük Üstad”ın verdiği cevabı … vaktini boşa harcaması olarak görmekteyim. Bu sebeple Masonların birlikteliğini ve ülkeye hizmet için oluşturdukları özgürlükçü kardeşlik halkasını heves ile takip etmekte olan bir seyirci olarak Büyük Üstad”dan , daha öncede olduğu gibi Türkiye ve Dünya ile ilgili ; Sosyal , Kültürel ve Siyasi Konularda aydınlanmamızı sağlayacak konulara daha fazla temas etmesini … talep ve rica ederim. “
Şimdi bu değerli kardeşimizin dileğine yanıt vermemek mümkün mü?…
Akdeniz’e kıyısı olan ülkelerin mason kuruluşları, her yıl bir başka ülkede toplanarak görüşlerini ve önerilerini paylaşıyorlar. Geçen yıl bu toplantı Antalya’da yapılmıştı. Bu yıl Marsilya’da yaşanacak olan sekizinci buluşmaya, Özgür Masonlar Büyük Locası da bir tebliğ ile katılıyor. Çok yakın bir zaman sonra, yasal süremi doldurarak görevimi seçilecek olan kardeşime devredeceğim için, Fransa’da sunulacak olan metin, benim Türk Masonluğu adına kurumsal olarak yazdığım son çalışma olacak. Türçe hazırladığım bu sunu, kardeşlerim tarafından aynen Fransızca’ya çevriliyor. Akdeniz Mason Birliği çalışmalarına konuk kimliğiyle, mason olmayan bilim adamları, sanatçılar ve politikacılar da davet ediliyor ve kimi zaman sunu veriyorlar. Bu yönüyle mason olmayanlarla paylaşılmasını mümkün gördüğüm bu çalışmayı aşağıda sizlere sunuyorum. Marsilya buluşmasında çeşitli ülkelerden yüzlerce mason ve seçkin düşünür yer alacak. Orada Özgür Türk Masonluğu’nun sesi, her zaman olduğu gibi, gür çıkacak ve bakın neler söyleyeceğiz:
AKDENİZ MASON BİRLİĞİ 8. BULUŞMASI-MARSİLYA, FRANSA
Özgür Masonlar Büyük Locası Sunusu:
Akdeniz’de mimari, estetik ve düşünce üretimine çok özgün katkılarda bulunanlardan biri de ünlü İspanyol sanatçı Antoni Gaudi’dir. Bakın Gaudi, esin aldığı ortamı nasıl tanımlamaktadır ; ” Akdeniz ‘Dünyanın Ortası’ demektir. Erdem orta noktadadır. Akdeniz’e ışık 45 derecelik bir açıyla düşer ve bu, bedenleri, şekilleri en iyi ortaya koyan ışıktır. Bu dengeden dolayı bu enlemde büyük plastik sanatlar yeşermiştir. ‘Biz Akdenizliler, görüntüye sahibiz oysa fantezi hayalden türer. Fantezi Kuzey insanınındır, biz somutuz, görüntü Akdeniz’dedir. Orestes nereye gittiğini bilir. Hamlet ümitsiz bir avaredir.” /Antoni Gaudi 1852-1926/
Cebelitarık ile Atlantik Okyanusu’na, Süveyş kanalı ile Kızıldeniz yoluyla Hint Okyanusu’na açılan Akdeniz, kuzeyinde farklı adlarla anılan ve tamamlayıcısı olan denizleri barındırır: Tiran Denizi, Adriyatik Denizi, İyon Denizi, Ege Denizi, Marmara Denizi, Karadeniz ve Azak Denizi’nden oluşan, ana bütünlükle iç içe geçmiş ve birlikte var olmayı sürdüren bir zenginliktir Akdeniz. 3 milyon kilometre kare alanı Afrika, Asya ve Avrupa tarafından kucaklanır. Aslında göründüğü kadar sakin değildir, 4400 metreye kadar inen derinliklerinde görünmeyen bir gizilgücün desteğini barındırır.
Akdeniz’in çeşitliliği bir bütün olarak sunan coğrafyası ve görünenin altında büyük bir derinlik içeren suları çevresinde yaşanması gereken gerçeğin simgesidir. Farklılıkları iç içe barındıran Akdeniz, incelendikçe derinleşen ve katkıda bulunmuş tüm kültürlerden izler taşıyan bir senteze sahiptir. Akdeniz yaşlı denizdir. Buradaki yaş sadece çok yoğun yaşamış olmaktan kaynak bulmaktadır. İnsanlık tarihinde en çok kullanılmış; çalkantılarla, paylaşımlarla, savaşlarla ve yeniliklerle üst üste zenginleşmiş coğrafya Akdeniz’dir.
Biz Akdenizlilere düşen gerçekçi olmak, gerçeğin peşinde koşmaktır. Baktığımızı göremiyorsak hata ışıkta değil, bizdedir. İçinde yaşadığımız ortamın somut görüntülerini bireysel, kurumsal ya da ulusal fantezilerimiz uğruna gerçeğin dışında algıladığımız sürece Akdeniz çanağında barış ve kardeşlik çok güçtür.
Akdeniz tek bir deniz değil, bir denizler toplamıdır. Bir ana deniz ve yedi çocuğu. Çevresinde en az 25 ülke ve yüzlerce dil, onlarca ırk, farklı dinler, farklı renkler, farklı siyasal yapılar ve çok farklı ekonomik düzeyler vardır. Ama Akdeniz bütün bunların toplamından oluşan bir kültür zenginliğine sahiptir. Akdenizli denince akla gelen; gücü daha fazla olan ya da güç birliği edenler değil, Akdeniz’de yaşamış olan ve yaşayan tüm insanlardan geride canlı kalan kültür birikimleri ve onların doğrultusundaki insan kimliğidir. Akdeniz’in çevresinde yaşayanların hepsi Akdenizlidir. Günümüzün dünyasında kimi ülkeler ya da kişiler kendini daha çok Akdenizli sayıyorsa, aslında yanılgı buradadır.
Akdeniz tüm Akdenizliler için yaşam alanıdır, hiç bir ulusun değil Akdenizliler’in malıdır. Bin yıllar boyu Akdeniz’e sahip çıkmaya çalışan çok olmuştur. Kara yoluyla birbirine ulaşmadaki tehlikeleri doğayla barışan teknikler geliştirerek aşmaya çalışan Akdeniz insanı, bu denizi bir ulaşım yolu olarak kullanmıştır. Fenike gemilerinden bu yana denizcilik bu bölgede gelişmiş ve kültürler kaynaşmıştır. İster savaş, ister ticaret, ister aşk ya da politika nedeniyle olsun, Akdeniz’deki her ulaşım bir limanda sona ermiş, limana giren her gemi oradaki yaşamı bir ölçüde etkilemiştir. Akdeniz iç içe geçmiş farklılıkların üretken bir verimliliğe dönüştüğü dünyanın ortasıdır.
Neden Mısır, Yunan ve Roma uygarlıkları Akdeniz’de oluşmuştur, neden üç büyük göksel din Akdeniz çanağından kaynak bulmuştur ve neden Akdeniz’e kıyısı olan ülkeler arasında bu kadar çok ekonomik ve sosyo-politik farklılık vardır? Bunlar modern zamanlarda azalmakta mı yoksa çoğalmakta mıdır?
Akdeniz kaynayan bir kazan gibi sürekli karşıtlıkların çelişkisiyle gelişim üretmiştir. Gerekçesi ne olursa olsun, zaman içinde hep birbirine üstünlük sağlamaya çalışan inanışlar, politikalar, liderler ve halklar Akdeniz’deki dinamizmi canlı tutmuştur. Akdeniz tüm organlar sessiz göründüğü zaman bile durmadan atan insan kalbi gibi, her an alıp veren, soluyan ve canlılık pompalayan bir büyük iç deniz olmuştur. Akdeniz’in zenginliği bu dinamizmde, bu diyalektik olarak kendini sürekli yenileyebilen canlılıktadır. Akdeniz’in çevresi sakin ve durağan bir ortam olsaydı; orada ne bu kadar uygarlık, din, dil ve farklılık olurdu, ne de bu kadar savaş ve problem…
Akdeniz tarih sürecinde hep üreten ve kendisini aşındıran bir mekanizma olmuştur ama güç dengeleri de hep değişmiştir. Güney Doğu Akdeniz’in tartışılmaz üstünlüğü, zamanla Kuzey Doğu Akdeniz’e geçmiş ve sonra Kuzey Akdeniz’in ortasında kendisine yer bulmuştur. Bir süre Doğu’sunun egemenliğine giren Akdeniz, günümüzde de Kuzey’in belirgin gücü karşısında yeni arayışlar içindedir. Mısır’da bilimsel kıvılcımları tutuşturan, Ege’nin iki yakasında felsefeyle güç bulan ve Roma’da teknik gelişimi yaşayan Akdeniz; günümüzde ise Kuzey’inde yer alan bazı ülkelerin ezici ekonomik, bilimsel ve politik ağırlığı altındadır.
Akdeniz’in alışılageldik ortamında egemenlik arayışı hep savaşlar doğurmuştur. Bütün güçlü devletler savaşla kurulmuş, varlığını savaşlarla korumuş ve savaşlarla yıkılmıştır. Akdeniz’in tarihi kan ve gözyaşıyla oluşmuştur. Egemenler güçlerini sürdürmek için cahil halk kitlelerinin bağnazlığa açık saflığından ve çıkarlarını koruma arayışındaki ödün vermez baskıdan yararlanmışlardır. Ezen ve ezilen arasındaki diyalektik ilişki, günümüze kadar uzanan karmaşanın ve önlenemeyen savaşların nedenidir.
Akdeniz’de sadece ezenler ve ezilenler olsaydı, savaş çoktan bitmiş, kesin kamplar ayrılmış olurdu. Oysa siyah ve beyazın kavgasında kazanan hep gri renktir. Bin yıllar süren gelişimin ve devinimin temel nedeni; sorgulayan ve bulduğuyla yetinmeyen bazı Akdenizlilerin egemene boyun eğmemiş ve ezilene de tekme atmamış olmalarıdır. Akdeniz özgürce sorgulayan, onuruyla paylaşan ve kardeşçe özveriyi benimsemiş insanların da vatanıdır.
Şu ana kadar anlattıklarımızla, ” Masonluk neden tarihsel köklerini Akdeniz çanağında bulur ? ” sorusuna da yanıt verdiğimizi sanıyorum. Akdeniz, Özgürlük, Eşitlik ve Kardeşlik düşüncesinin evrimsel bir gelişim süreci sonrasında oluşup kaçınılmaz olarak benimsendiği kültür paylaşımı ortamıdır.
Akdeniz dışından gelen yayılmacı politikaları göz ardı edeceğimiz bu çalışmada, Akdeniz çanağının içsel sorunlarına değineceğiz. Modern zamanların Akdeniz’i Kuzey ve Güney’inde oldukça farklı sorunlar yaşamaktadır. Kuzey’de, Avrupa ülkelerine göçün getirdiği sorunların yanında, Güney’den ithal edilen aşırı dinci akımların ve olası terör kuşkularının gölgesi vardır. Bu ülkelerde büyük halk yığınları kendilerine benzemeyenleri aşağılamakta ve onlardan korkmaktadır. Zaman zaman paranoya düzeyine gelen bu korku tepki doğurmakta ve toplumsal barış bundan kötü etkilenmektedir.
Akdeniz’in Doğu’sunda, gerekçeleri gölgelenirken acımasızlığı belirginleşen kıyımlar yaşanmakta, iki farklı dinin ve ırkın uzlaşısız savaşı bağnazlığın, fanatizmin ve bencilliğin örneklerini sergilemektedir.
Güney’de ise Afrika ve Ortadoğu’da tırmanan aşırı dinci akımlar, yakın çevrelerini de tohumlamakta ve modern zamanlara karşın, tutucu bir yapı giderek daha çok kabul görmektedir. Akdeniz’in Güney ve Doğu’sunda, bağnazlık kendi yeşerebileceği ortamı kendisi yeniden üretmeye başlamıştır. Ülkeleri bölmeye, böylelikle olanaklarından daha kolay yararlanmaya yönelik dış siyasal arayışlar, iç ayrışmaların ve aşırı tutuculuğun kolay yayılmasına uygun bir zemine katkı sağlamaktadır. İnsanlar; Özgürlük, Eşitlik ve Kardeşlik kavramlarını istedikleri gibi yorumlayarak, liberal düşünceler adına tutuculuğa ve çağ dışılığa ortam hazırlamaktadır. Liberal düşüncenin ne olması gerektiği toplumlarca anlaşılamadığı için kötüye kullanılabilmektedir.
Özgürlük her istediğini yapabilme özgürlüğü olarak ele alınmakta ve sınırsız özgürlüğün hem ülkelerin üzerinde yapılandığı asal temelleri hem de başka bireylerin özgürlüğünü zedelemekte olduğu, hatta evrimsel doğrultuda modern zamanların gelişimine direnme özgürlüğünün bizi çözümsüzlüğe taşıyacağı unutulmaktadır.
Eşitlik güçlülerin kendi aralarındaki eşitliği olarak duyumsanmakta, tüm ülkelerin aynı saygınlık düzleminde yer alması bir yana, eşitlik ilkesini ağzından düşürmeyen ülkelerin yönetimleri tarafından hep kazanan, tek egemen ve tek güçlü olmaya yönelik eylemler açıkça uygulanmaktadır. Hatta çıkar için bağnazlık kurgulanmakta ve desteklenmektedir.
Kardeşlik sağ, esen ve mutlu bir yaşamı paylaşmak olarak değil, kendi düşüncesini paylaşanlarla çıkar ortaklıkları kurmak olarak ele alınmaktadır. Din kardeşliği, ırk kardeşliği, dil kardeşliği, renk kardeşliği, cinsiyet kardeşliği, ekonomik çıkar kardeşliği, politik güç kardeşliği gibi uygulamalar tüm insanların barış ve mutluluğuna giden yolda farklılıkları zenginlik sayan Masonluğun temel benimsemeleriyle çelişmektedir. Bu çelişkide kıyıcılığı, acımasızlığı, her boyuttaki fanatizmi bulmak Masonca ilkeleri benimseyenler için üzücüdür.
Biz Masonlar, modern zamanların gerçeklerini çözmek için değil, o gerçeklere ulaşmak zorunda olan Akdeniz insanına, kendi kendisine yol haritası çizeceği desteği sağlamak için çalışmalıyız. Bizim işimiz ülkeler arası ekonomik sorunları, savaşları, terörü ve bağnazlığı çözümlemek değil, bunların altını çizmek ve onlara karşı modern toplumun üreteceği çözümlemelere masonik ilkelerle destek sağlamak olmalı. Masonca aydınlığımızı çevremize yansıtmalı, örnek olmalı ve toplumu kemiren çıkarcılığa, bağnazlığa karşı durabilmek için, benimsemekte olduğumuz kavramların anlaşılmasını sağlamalıyız.
Göç konusunda ortak politikalar, göç edilen ülkeden çok göçün kaynağı olan ülkelerin kendini sorgulamasıyla başlamalı. Organize suçlar için tüm ülkeler tam bir yansızlıkla el ele vermeli, sözde destek verir görünerek çıkar peşindeki suçlular kullanılmamalı. Terör bir insanlık suçu olarak lanetlenmeli ve hiçbir şekilde teröre ödün verilmemeli. Ülkelerin birlik ve bütünlüğüne saygı duyulmalı, bunların korunması için ayrılıkçı oluşumlara destek verilmemeli. Ekonomik olanakların paylaşımı için tüm ülkelerin katkısıyla bir Akdeniz Yatırım Destek Bankası neden kurulmasın? Tüm ülkelerin destek ve katılımıyla, bir Akdeniz Kültürü Araştırma Merkezi hatta üniversitesi neden olmasın? Akdenizlinin; Akdeniz’in tarihinde, coğrafyasında, ekonomisinde, sosyo-politik gerçeğinde ve var oluş sürecinde bulunmuş olmakla tanımlanacağı ve tüm Akdenizlilerin birlikte var olma hakkında özgür, eşit ve kardeş olduğu görüşü neden desteklenmesin ? Ülkelerin geçmişe dönük düşmanlıkları kaşıyarak kanatmaları yerine, günün dostluk sınırlarını kabul etmeleri ama bu sınırlar içinde yabancı etkilerden arınmış bir ortak yaşam bilinciyle birbirlerine el uzatmalarından neden korkulsun? Neden Akdeniz’de birlikte var oluşun yönünü modern zamanların uygar çizgisi belirlemesin ? Neden bağnazlığın karanlık bulutları ve çıkarcılığın acımasızlığı insanları ve ülkeleri birbirine düşürsün? Neden var olana yeni değerler katıp yarınları hep birlikte paylaşmak yerine, kazanımları kurutup sığ bir çöle dönüştürelim? Neden “Akdeniz’in ışığında gerçekler somut olarak görülür” diyen Gaudi’nin sesine kulak tıkayalım?
Akdeniz bir sevgi denizi olmalıdır. Akdeniz tek sesli ezgilerin değil, farklı seslerdeki uyum ve güzelliğin senfonisini yaşatmalıdır. Akdeniz bir yanına sevgiyi diğer yanına toleransı alan ve el ele birlikte var oluşa yürüyen Masonların ülküsel özlemini duymalı, o özlemin gerçekleşebileceği bir barış denizi olmalıdır. Ama barış ve mutluluğa özlem duyan sesinin algılanır olması için, önce bizim bir şeyler yapmamız gerekir. Akdeniz’in yansıtmasını istediğimiz sesin öncelikle bizim tarafımızdan üretilmesi, haklı, güçlü ve paylaşımcı olarak topluma sunulması gerekir.
Geçmişi geri getiremeyiz ama yarınları yapılandırabiliriz. Biz masonlar, birlikte yaşama bilincini yaymak için neden çalışmayalım? Çağdışı tüm beklenti ve düşüncelere doğrudan direnemesek de, katılımcı demokrasi ve laikliğe dayalı sosyal hukuk devletinin tüm Akdeniz ülkelerine devlet modeli olması için neden yayınlar yapmayalım, araştırma merkezleri kurmayalım. Gerekirse adımızı da kullanmadan, neden bazı girişimlerde bulunmayalım?…
…Yapılacak işler çoktur ama önce söylemi canlı tutmaya devam ederek bir yerden de eyleme başlamak gerekir.
Hepinize saygılar sunuyoruz.
Özgür Masonlar Büyük Locası