Bu Adam da her konuya burnunu sokuyor demeyin. Ne yapsın, bu konuda bildiği ufak tefekler var gözleme dayanan.
Hem eminim ki masonlar da bu konuyla yakından ilgilenir. Sanırım ilgilenmeleri sıradanın ötesindedir bile!...
Göbeklitepe'yi her mkim ne kadar anlatsa olmaz. Gidip görmek gerekir.
Belki kimilerine anlamsız gelir ama kimilerine göre sırf Göbeklitepe'yi görmek için bir günlüğüne Şanlıurfa'ya gitmeye değer. Hazır oraya gitmişken bir de Sogmatar'a uzanmayı düşünebilirsiniz ama ikincisi çok yorgunluklu çünkü hayli tırmanmanız gerekecektir.
Zaten Şanlıurfa ve Gaziantep dolayları öyle kısa süreler içinde gezip dolaşmayla bitirilebilemez bu kültürlere meraklı olanlar için...
Göbeklitepe şimdi fotoğraflardaki ve linkteki Wikipedia'da verildiği gibi değil. Çünkü kazı çalışmaları devam ediyor. O resimlerde görülen ve "tapınak" olarak nitelenen çemberin üzerine bu yılın başlarında sundurma gibi bir çatı kurulmuş durumda çünkü yağış hem çalışmaları engelliyor hem açılan yerlerin bozulmasına neden oluyor.
Orasını iyi görebilmek için kış aylarında yani kazı yapılmadığı sıralarda gitmek belki daha iyi. Çünkü kazı sırasında çıkan ara materyal kazı alanı içinde biriktiriliyor (bunun bir de gerekçesi var) ve sonradan taşınıp götürülüyor. O birikim ise temizken çekilmiş birçok fotoğrafta görebildiğimiz ayrıntıları seçmemizi engelliyor.
Kazı çalışmalarını yürüten Klaus Scmidt'in yazmış olduğu bir kitap var. Türkçe. İlgilenenler piyasada bulabilir.
Bu arada ikinci bir tapınak daha açılıyor. Bu yıl başlanmış durumda. Ancak oralara insanları pek yaklaştırmıyorlar. Bunun nedeni de, yanlış bir yere basarsanız bir çöküntüye ve çok hassas olan kalıntıların kırılmasına neden olabilirsiniz. Çok dikkatli olmak ve nereye nasıl basılacağını bilmek gerek.
Buna benzer çok tapınak bulunduğu belirlenmiş durumda. Klaus Scmidt'e bir günde ne kadar ilerlendiğini ve tüm bunların ne ka zamanda açılabileceğini sordum. Aylık açma hızının düşeyde en çok 50 cm kadar olduğunu söyledi. Dolayısıyla bir tapınağın tümüyle açılabilmesi, sürekli çalışılamadığını göz önüne alırsak, iki yıl sürebiliyor.
Klaus Scmidt, hepsinin açılmasından yana olkadığını da söyledi. "Onlar orada, toprak altında çok daha mutlu ve sağlam. Açtığımızda biz onları rahatsız ediyor, zedeliyoruz." dedi.
Nitekim zaman içinde aşınmış, yıkılmış, yok olmaya yüz tutmuş olanları da var. Bunlardan birini de kazı alana girişin hemen yanı başında görüyorsunuz.
Bir de bu tapınakların (bu bağlamda "tapınak" ntelemesi de tartışmalı; belki "mezar" demek daha doğru) bir zamanlar açık olup da sonradan doğa olaylarıyla dolmuş olmadığını, yapıldıktan sonra irice taşlı bir malzemeyle doldurulduğunu, dolayısıyla içeriden çıkarılan dolgu malzemesinin de bir antik değer taşıdığını bilmeli.
Son bir not: Burası kamu arazisi değil, özel mülk. Devlet burayı henüz kamulaştıramamış durumda. Dolayısıyla içeriye de ancak bu arazinin sahibi olan aile ya da aşiretin izniyle girilebiliyor. Giriş bedelini de onlar alıyor. Haraç değil, resmi makbuz kesiyorlar. Ancak "müze kartı" olanlara giriş serbest.