EVET
David Gelernter – Bilgisayar Bilimleri Profesörü, Yale ve American Enterprise Enstitüsünde Ulusal Üye
Bir de şöyle düşünün; dünya ve insanlığın bir amacı var mı?
Eğer varsa evrenin de kaçınılmaz olarak bir amacı vardır. Eğer yoksa, evrenin hala başka bir anlamda amacı olabilir. Fakat bu olasılıkla yüzleşmek zorunda değilim çünkü bir amacımız oluğuna inanıyorum.
Belirtmem etmem gerekirse; hayvanî doğamızı yenmeyi başarıp yükselmek, bir zamanlar sadece fiziğin ve hayvan yaşamının var olduğu bir yerde iyiliği, güzelliği ve ilâhiyatı yaratmak; aksi durumun ahlâki anlamda sönük ve boşluk olacağı evrende tek bile olsa bir iyilik noktacığı yaratabilmektir… Eğer kozmosun herhangi bir başka yerinde buna benzer projeler yoksa, o zaman zaferimiz evrenin doğasını değiştirmek olacaktır.
Fakat neden üstünde yükselmek de, doğayla bütünleşmek değil?... Bir başka deyişle bir Batılı bakış açısından neden Yahudi-Hıristiyan geleneği, “insanın yansımasında bedenleşen tanrılar” felsefesindeki pagan düşüncesini devrimsel bir dönüşümle, “Tanrı’nın bedenleştirdiği insan” ile değiştirdi? Neden kendimiz olmak yerine kendimizden daha iyisi olmak için yönlendiriliyoruz?
Neden erdemi arıyoruz?
Çünkü insanların çoğu erdemi arzular. İnsanların çoğu için, -hepsi için değil- bu dürtünün kısa vadede kolaylıkla göz ardı edilse bile uzun vadede dikkate alınmıyor olması neredeyse olanaksızdır.
Erkekler ve kadınlar cinselliği de arzular ancak eğer bir erkek bir şekilde yaşamında bir kadın görmeden büyümüşse, bu arzu büyük bir olasılıkla şekillenmemiş ve netleşmemiş olarak kalacaktır. İnsanlar erdemi arzular ancak bu arzu, en azından Batı toplumu adına, Yahudi-Hıristiyan düşüncesine kadar şekillenmemiş ve netleşmemiş bir haldeydi. Bir Batılı için, Yahudi-Hristiyan ahlâki değerleri doğrudur ve uyulması zorunludur. Yahudi-Hıristiyan ahlâki değerleri ile temel olarak On Emri ve Leviticus 19’un kutsal kodunu kastediyorum. İsa’dan mesajını özetlemesi istenildiğinde, o İbranice İncil’den iki bölümü referans almıştı.
Tüm dürtüler eşit değildir. İnsanların çoğunun cinselliğe gereksinmesi vardır. Ancak ender de olsa kimileri böyle bir gereksinme duymaz; kimileri de bu dürtüyü bastırır. Erdem ve kutsallık dürtüsü, benzeri şekilde, kimilerinde yoktur, kimlerinde bastırılmıştır, çoğunda ise otomatik olarak vardır.
Erdemi ve kutsallığı aradığımız zaman doğaya karşı geliriz. Yahudi-Hıristiyan ahlâki düşüncesinin temel kuralı, güçlünün zayıfı kollamasıdır. Doğanın temel kuralı ise farklıdır; güçlü hayatta kalır, zayıf ölür.
Fakat siz eğer son insanî amacınızı gerçekleştirirseniz -iyi olmak, hayvanî doğanızı aşarak ötesine geçmek, Tanrı’yı taklit etmek ve bu şekilde Tanrı’nın içsel sübjektif bir düşünceden dışsal objektif bir gerçeğe dönüşmesine yardımcı olmak- neyi gerçekleştirmiş olurdunuz? Son başarı adına bir umut var mıdır? Yeteri kadar iyilik noktacıklarının bir araya gelmesi ile bir çağlayan yaratıp da çekilen acıları silip süpürmek ve kumsalda kalan deniz köpükleri gibi geride sadece kutsallığın ve neşenin kalmasını sağlamak olanaklı mıdır? Ya yeryüzünde Tanrıyı gerçek kılabilmek?... Hiç de kolay değil…
“Yaradılış”ta Tanrı bizi “İyi ve Kötü Bilgisinin Ağacı” meyvelerini yemememiz için uyarır. Talmut (geleneksel Yahudiliğin dinsel otorite temellerini şekillendiren tarihi Rabbin yazıtları) iki önde gelen haham okulu arasındaki çelişkiyi raporlar. İnsan yaratılmamış olsaydı bugün daha farklı bir yerde olabilir miydi?
Karar: Evet, olabilirdi.
Fakat İncil’de Yakup’un dediği gibi elimizdeki kartı oynamalıyız.