romantizm bir damar olarak ta Rousseau'ya dayandırılabilir bir biçimde sosyalizmin içine işlemiş. ne yaparsınız reeli görüp inatla "başka bir dünya mümkün" diyebiliyorum.
evet bir duvar orada duruyor, sözler ne olursa olsun duracak da... sesim duvar yıkmaya yetmez, bardak bile kıramaz belki... önemli mi?.. duvarın orda duruyor oluşunu değiştirecek değil elbette ki duvarın üstüne çizilmiş resim, ama duvar ne kadar ruhsuzsa ve ne kadar mutantan bir ağırlıkla, iğrenç bir ihtişamla orada öyle duruyorsa, resim ona inat o kadar özgür, o kadar uçarı bir çocuklukta ve o kadar umutlu bir gülüş olarak orada duruyor... işte burada durup baktığınız şey duvar değildir artık, siz bakıyorsanız o gri beton saçmalığa değil, o resimlere bakıyorsunuz demektir. resimlere bakıyor ve artık duvarı es geçiyorsanız demek ki o duvar zaten yıkılıyor demektir... o merdiven, o balonlarını göğe yükselten çocuk sizi duvardan önce çekiyorsa içine, duvar değil de o çocuğun siyah resmedilişindeki derinliği hissediyorsanız evet duvar yıkılmıştır ve o beton yığınının ortadan kalkması da er / geç olacak demektir... işte bu romantizmdir.
ben ne mehdilere bekliyorum ne mesihler ne gökten bir kurtarıcı inecek ne yerden ot gibi bitecek özgürlük, o yüzden ben hiç nazımı beklemedim, ama nazımın bekleyeni var "anadoluda bir köy mezarlığı" ve "tepesinde bir çınar ağacı" taşsız maşsız bir mezar yeri...