Çok sayıda bilimadamı , evrenin tasarımı karşısında hayrete düşmüşler ve bir tasarımcının varlığından bahsedilebileceğini itiraf etmişlerdir.
Sayıları iyice artan bilimadamlarına göre, doğanın kanunları ve değişmezleri o kadar ‘iyi ayarlanmıştır ki ‘ , ve yaşamın varolması için o kadar çok tesadüf gerçekleşmiştir ki , evrenin , kasıtlı bir planlama ve zeka sonucunda ortaya çıktığı söylenebilir.
Aslında, bu ‘ince ayar’ o kadar belirgin, ve bu ‘tesadüfler ‘ o kadar sayısızdır ki, birçok bilimadamı , evrenin insanlığı yaratmak uğruna kasıtlı ortaya konulduğunu ileri süren ‘Antrofik Esası’ savunmaya başlamıştır. Antrofik Esası kabul etmeyenler bile, ‘ince-ayarı’ itiraf etmekte ve evrenin şans eseri varolamayacak kadar mükemmel olduğunu belirtmektedirler.
BBC bilim belgesellerinin ‘Antrofik Kanunu’ bölümünde, günümüzün en önemli bilimadamlarından bazıları , bu sonucu destekleyen güncel bulgulardan bahsetmişlerdir.
Cambridge Üniversitesi Gözlemevi’nin saygın yöneticilerinden Dr. Dennis Scania:
Doğa kanunlarını biraz olsun değiştirirseniz, ya da doğanın sabitlerinde birazcık oynama yaparsanız, - bir elektronun yükü gibi - , doğanın gelişimi o kadar değişir ki , akıllı hayatların varolması imkansız hale gelebilir.
Oxford Üniversitesi , Matematik Enstitüsü’nden Dr. David D. Deutsch,
Bu sabitlerden herhangi birini ,herhangi bir yöne çok ufak bir oranda kaysaydı , yıldızlar, oluşumlarından sonraki 1 milyon yıl içinde sönerlerdi ve evrim için hiçbir zamanımız olmazdı. Sabitler, diğer yönde oynasaydı , bu sefer helyumdan ağır elementler hiçbir zaman oluşamazdı. Karbon olmayacaktı ve tabii hayat da..Ne kimya olabilirdi ne de karmaşıklık…
Saygın yazar ve Adalaide Üniversitesi’nde teorik fizik profesörü Dr. Paul Davies:
Asıl muhteşem olay, dünyadaki hayatın bıçak sırtındaki dengesi değil, tüm evrenin bıçak sırtındaki dengesidir, ve doğal sabitlerinin küçücük bir değişimi tamamiyle bir kaosa neden olacaktır. Evren, inanılması güç bir şekilde hayat için mükemmel bir ortam yaratıyor.
En son gelişen bilimsel düşüncelere göre, evrenin kaynağı , ‘Big Bang’ denilen dev bir enerji patlamasıdır. İlk başta, evren sadece hidrojen ve helyumdan oluşuyordu ve bunlar sonradan yıldızları oluşturdular. Zamanla, diğer tüm elementler yıldızların içinde oluştu. Evrendeki 4 ana , vazgeçilmez element, Hidrojen, helyum, oksijen ve karbondur. Sir Fred Hoyle, karbonun oluşumunu incelediği zaman, yaptığı hesaplamalarda , yıldızlardaki ‘patlayan fırınlarda , ’dünyada yaşam için gerekli karbon miktarının tam olarak üretilmesinin ‘ çok zor olduğunu ortaya koymuştur. Hoyle, gerekli karbon miktarının üretilmesi için fizik ve kimya kanunlarına , sayısız , ‘ şansa’ oluşmuş, tek defalık , belki de kasıtlı ‘ müdahalelerin’ olduğunu belirtmiştir.
Hoyle, bulgularını şu şekilde özetlemektedir:
Olayların mantıksal yorumu, bir denetmenin fizikle, kimyayla ve biyolojiyle ilgileniyor olması gerektiği ve doğa hakkında karanlık güçlerle ilgili hiçbir şeyin olmadığı sonucuna varır. Eldeki kanıtları inceleyecek herhangi bir fizikçinin , yıldızları inceledikten sonra, bu sonuçlara ulaşabilmek için fizik kanunlarının kasten tasarlandığını düşüneceğine inanıyorum.
Dr. David D. Deutch , bu konu hakkında şunları ekliyor:
Eğer herhangi bir insan evrenin özellikleri hakkında hayrete düşmediğini iddia ederse, kafasını kuma gömüyor demektir. Bu özellikler, gerçekten şaşırtıcı ve alışılmışın dışındadır…
İNCE- AYARIN EVRENSEL KABULU
BBC programı dışında, bilimsel yayın dünyasının en prestijli basın organları , ve onların en ünlü fizikçi ve astronomları , ‘ince-ayar’ gerçeğini farketmişler ve bunu belgelemişlerdir.
1997 Ağustos’unda, ‘ Bilim ‘ dergisinin ( A.B.D’nin en prestijli bilim dergisi ) o ayki sayısında, ‘ Bilim ve Tanrı : Birbirleriyle Barışıyorlar mı? ’ başlıklı bir makale yayınlanmıştı.İşte bu makaleden bir alıntı:
Evrenin, organik yaşamı destekleyen birçok özelliğinin bulunması- gezegen ve yıldızlardaki fiziksel değişmezlerin kesinliği gibi- bazı bilimadamlarının , ilahi bir gücün varlığını sorgulamalarına neden olmaktadır.
Stephen Hawking ( Dünyanın en ünlü kozmoloğu ) , en çok satan kitabı , ‘ Zamanın Kısa Tarihi’ nde bu durumu ‘ dikkat çekici’ olarak değerlendirmiştir.
“ En dikkat çeken nokta, bu sayı değerlerinin ( örneğin fiziksel sabitlerin ) , yaşamın oluşabilmesi için son derece iyi ayarlanmış olmasıdır. “. “ Örneğin, eğer elektronun yükünde küçücük bir değişme olsaydı , yıldızların hidrojen ve helyumu yakmaları olanaksızlaşırdı , ya da kesinlikle patlamazlardı. Çok açık gözüküyor ki, zeka sahibi yaşamın oluşabilmesi için , doğa sabitlerinin oynayabileceği değer aralığı çok çok dar. Birçok değer, belki yine güzel bir evren oluşturabilirdi fakat bu güzelliği yaşayacak ve takdir edecek kimse oluşamazdı.”
Hawking, bundan sonra, bu durumun ‘ Yaradılış’ta ilahi gücün varlığı ve Tanrı tarafından düzenlenmiş doğa kanunlarının olası bir kanıtı ‘ sayılabileceğini belirtmektedir. (ib
‘ Yaradılış Ve Büyük Patlama ‘ ve ‘Yaşam Bilimi’ kitaplarının yazarı , Dr. Gerald Schroeder, M.I.T. fizik bölümünde çalışıyordu. Kendisi, şu örnekleri de yazılarında belirtmektedir:
1) Yüksel enerjili fizik ( evrenin erken dönemleriyle ilgilenen bilim dalı ) dalında Nobel ödülü sahibi Professor Steven Weinberg, "Scientific American" dergisinde yazdığı makalede ,doğa kanunlarının ve evrenin başlangıçtaki koşullarının , canlıların varolması için bu kadar uygun olması ne kadar şaşırtıcı olduğuna değinir . Bildiğimiz gibi , fiziksel değerlerin herhangi birindeki küçük bir değişiklik, yaşamı olanaksız kılardı.
Weinberg, kendini ‘ bilinmezci ‘ olarak tanımlamasına rağmen, bu ince ayar karşısında şaşırmaktan kendini alıkoyamaz. Daha sonra, 0.0000000000000001 saniyelik yarı ömre sahip berilyum izotopunun bir helyum çekirdeğini bulup,onu , bu kısa bölünme zamanı geçmeden soğurması gerektiğini açıklar. Bu olay , iki çekirdek arasındaki , tamamiyle beklenmedik, çok kesin enerji uyumu sayesinde oluşmaktadır. Eğer bu olay gerçekleşmeseydi, hiçbir ağır element oluşmazdı. Karbon olmazdı, azot olmazdı , yani yaşam olmazdı. Evrenimiz hidrojen ve helyumdan oluşurdu. Fakat bu olay , of Professor Weinberg'’in evrendeki inanılmaz dengelerle ilgili tek merakı değildir. Şöyle devam eder:
Bir sabitin inanılmaz küçük bir dengesi var- Yaşamın varoluşu , boşluktaki enerjilerin birbirlerini yo ketmesini gerektirmekte ve bu değerler ancak 120 rakamlık ondalık sayılarla ifade edilebilmektedir.
Bu da şu anlama geliyor: Eğer Büyük Patlama’daki enerji
100000000000000000000000000000000000000000000000000 000000000000000000000000000000000000000000000000000 000000000000000000,
yerine
100000000000000000000000000000000000000000000000000 000000000000000000000000000000000000000000000000000 000000000000000001,
olsaydı , Weinberg’in dediği gibi, evrende hiçbir canlı oluşamazdı. Evren , ya yaşama izin vermeyen ,sürekli genişleyip sıkışan bir döngüye girecek, ya da galaksi ve yıldızların oluşmasını engelleyecek bir hızda genişleyecekti
2) Fermilab ve Chicago Üniversite’sinde astrofizikçi olan Michael Turner, evrendeki dengeleri gülümseyerek açıklamaktadır:
Bu öyle bir kesinlik ki, birisinin tüm evrenin bir ucundan diğer ucuna bir ok atıp, 1 milimetre çapındaki deliği 12’den vurması gibidir.
3) Oxford Üniversitesi’nde Rouse Ball Matematik Profesörü Roger Penrose, yaradılışta evrenin kullanılabilir enerji içermesini daha da şaşırtıcı bulmaktadır.
10 üzeri 10 üzeri 123 te bir olasılığa sahip bir olaydan bahsediyoruz. Bu olağandışı bir rakamdır. Bu sayı gündelik hayatta kullandığımız 10’luk düzendeki rakamlarımızla tamamiyle ifade edilemez bile : 1 kere 10 üzeri 123 tane 0 ( bu da bir milyon milyar milyar milyar milyar milyar milyar milyar milyar milyar milyar milyar milyar milyar tane sıfır demek oluyor ! )
Penrose şöyle devam eder:
Eğer tüm evrende, her proton ve her nötron üzerine 0 yazsaydık, ve diğer maddeleri de iyi bir ölçüm için içine katsaydık, bize gereken sayıya yine ulaşamazdık. Evreni dengesine oturtmak için gereken kesinlik , bizim şimdiye kadar alışageldiğimiz, nesnelerin davranışlarını zaman zaman yöneten süper dinamik eşitliklerin ( Newton’un, Maxwall’in , Einstein’ın ) olağandışı kesinliklerden aşağı değildir.
Kozmolojistler, uzay-zaman sürecininn sonlu mu sonsuz mu , bağımlı mı bağımsız mı olduğu hakkında tartışmaktadırlar. Her türlü senaryoda, doğanın inanılmaz ayarları sabit kalmaktadır.
‘İnce-Ayar ‘ hakkkındaki bu bölümü Professor John Wheeler’in güzel sözleriyle bitirmek yerinde olur:
“ Benim aklıma göre, herşeyin altında, sadece basit bir formül yoktur, basit bir FİKİR vardır. Ve bana göre, bu fikri, en sonunda keşfettiğimizde, o kadar şaşırtıcı , kaçınılmaz, muhteşem bulacağız ki birbirimize : “ Başka türlü nasıl olabilirdi ki zaten ? ” diyeceğiz ..”