Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: ARAP DÜNYASINDA (İslâm ile birlikte) “TAŞ” - 5  (Okunma sayısı 3250 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Mayıs 25, 2010, 03:44:53 ös
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay


 

Üç büyük semavi din, tarihsel sırayla Musevilik, Hıristiyanlık ve Müslümanlık, her üçü de hem taşlarla ilgili motifleri kendi içlerinde tutmuş ama her nedense hem de onları bir günah, bir öcü gibi göstermek için ellerinden geleni yapmışlardır.

Müslüman Arap düşünürlerin taşlara ciddi bir şekilde saldırmasının altındaki gerekçeyi ararsak, bu konuda 10. yüzyıl başlarının İslâm düşünürlerinden Ebu Bekr er-Razi’nin düşüncelerinin her üç dinin birden olaya bakış açısını oldukça bütünlenmiş bir şekilde ortaya koyduğunu söyleyebiliriz.

İlâhiyatçı düşünürler, daha önceki inançların çıkış nedenini yıldızların durumuna bağlamaktaydı.

Şimdi burada belki başlık dışına çıkarak birtakım genellemeler yapacağım ama asıl isteğim İslâm’a bu genellemelerin sonunda İslâm’a gelmek. Onun için konuyu ekseninden saptırdığımı sanmayın lütfen.

İnsanlar, başlangıçta dünyadaki bazı olayların, yıldızların durumlarının değişmesine bağlı olduğuna inanmıştı. Örneğin güneşin tepe noktasına uzaklık ve yakınlığına göre mevsimlerin ve dolayısıyla dünyada iklim farklılıklarının oluştuğunu görmüşlerdi.

Sonra, diğer yıldızların da durumlarına göre insanların yararı ya da zararı, iyiliği ya da kötülüğü, mutluluğu ya da mutsuzluğu üzerinde etkisi olduğuna inanmışlardı. Buna inanınca, yıldızlara saygı duymaya başlamışlardı.

Daha sonra kimi insanlar yıldızların kendiliğinden var olduğuna inanmış, kimileri ise onların yüce bir güç tarafından var edilmiş yaratıklar olduğunu söylemişti. Her ne kadar yıldızların “yaratık” (mahlûk) olduğuna inansalar da, evrenin oluşumlarını yönetenlerin bunlar olduğunu belirterek, yüce gücün dünyanın yönetimini bu yıldızlara havale etmiş olduğunu ileri sürmüşlerdi. Bir başka deyişle, yaratıcı ilkenin evrenin çeşitli yerleri arasında yıldızları kendine aracı yaptığını benimsemişlerdi.

Buna inananlardan kimileri, insanların “yerdekiler sınıfı”ndan olduğu için gökten olan yıldızlara tapınmaları gerektiğini düşünmüştü. Kimileri ise, yüce gücün, yerdekileri, elementlerin birleşimleri ve yıldızların hareketlerinin bir araya gelmesinin oluşturduğu dalgalarla yarattığını ileri sürmüştü.

Hem yıldızların kendiliğinden var olduğunu söyleyen hem onların Tanrı tarafından yaratıldığına inananlar hem de diğer varlıkların yıldızların hareketlerini bağlı olarak yaratıldığını söyleyenler, Tanrı’ya kulluk ehliyetinin yalnız onlarda bulunduğuna inanarak, onları Tanrı ile aralarında vesile etmek amacıyla onlara tapmaya başlamışlardı.

Bunlardan kimileriyse, insanların Tanrı’ya doğrudan tapmaya yaraşır olmadığını, ancak yüce evrendeki yıldızların doğrudan ona tapmaya ehil olduğunu ileri sürmüştü; doğrudan değil, yıldızlar aracılığı ile dolaylı tapınım… Daha sonra bunlar, yıldızların çoğu zaman -özellikle gündüzleri- gözden kayboluşu nedeniyle onları görmedikleri zamanlarda da onlara tapınabilmek amacıyla onların put ve heykellerini yapmaya başlamıştı.

Her yıldız için o yıldıza ilişkin olduğunu söyledikleri cevherden bir put edinmişlerdi. Örneğin güneş heykelini altın ile donatarak onu bir de güneş cevherine benzettiklerini söyledikleri yakut ve elmaslarla süslemişlerdi. Ay putu için gümüş kullanmışlardı; diğerleri için de bulabildikleri ve işleyebildikleri diğer madenleri.

Bundan sonra bu kimseler, artık yıldızların yerine bu taşlara tapmaya başlamıştı. Dolayısıyla, bu putlara tapmaktaki asıl amaç yıldızlara tapmaktı.

Böylece, kökeni farklı olmakla birlikte putperestlik doğdu.

Ebu Bekr er-Razi, putperestlik bağlantısının gerçek yüzünü ortaya koymaya ilişkin açıklamaların, kendinden önce Ebu Ma’şer ile Muhammed el Meneccim tarafından ortaya konduğunu belirtmiştir. Buna göre insanlar, pek çok tanrıyı ve melekleri kabul etmiş, asıl Tanrı’nın en yüce ve en güzel ışığın yeri olan “arşı alâ”da oluşan meleklerin de bu büyük ışığa oranla küçük ışıklar (nurlar) olduğuna inanmış, meleklerin çok güzel görünümde, Tanrı’nın ise onlardan daha güzel bir görünümde olduğunu kabul etmişlerdir. Ancak Tanrı’nın meleklerinde kendine gözükmediği tavrına kapılmışlardır. Bu yüzden Tanrı için kendilerince görünüşü son derece güzel, hoş melekler için de güzellikte ondan kendilerince aşağı güzellikte birtakım put ve heykeller yapmışlardır. Bunları güzellik derecelerine göre çeşitli değerli taşlarla süslemiş, bunlar aracılığıyla melekler aracılığı ile Tanrı’ya yaklaşmayı öngörerek bunları tapmayı sürdürmüşlerdir.

Ebu Bekr er-Razi gibi Ebu Ma’şer tarafından ileri sürülen bu görüş doğru ise, putlara tapmanın gerekçesinin, Tanrı’nın bir cisim olup, bir yerde bulunduğunu kabul ederek savunan Mücessime ve Müşebbihe inancından kaynaklandığı ortaya çıkmaktadır. Nitekim putperestlerin büyük ışığının bulunduğu yerin “arş” olduğunu söyledikleri gibi, Müşebbihe inancında da arşa uzanan bir cisim tasarımı olduğu biliniyor.

Putperestlerden kimileri Hulul inancını taşır. Bunlar Tanrı’nın bazı yüce ve değerli nesnelere, bunun sonucunda putlara, heykellere hulul ettiği ve onun içine girdiğine inanmıştır. Hulul düşünüsü onlarda büyüsel olarak ya da cinler ile şeytanların birliği sonucunda ellerindeki putlar tarafından ilginç bir halin ortaya çıktığını gördüklerinde olmuştur. Nitekim Razi’ye göre bazı aşırı şiir ekollerinde Hz. Ali’nin Haybel kapısını söküp attığında, Allah’ın onun bedeninde kendini gösterdiği, dolayısıyla onun bir ilâh olduğu görüşü uyanmıştır.

Şu diyeceğim bir yineleme olacak ama önemli: Putperestlik, öyle kendiliğinden değil, meleklere tapma şeklinde doğmuştur; kimileri kendilerini Tanrı’ya tapınmaya yaraşır, bu bağlamda yeterli görmediklerinden, bunun için ehil olmadıklarından hareket etmiş, ancak melekleri buna yaraşır ve ehil görerek, onlara tapmışlardır. Meleklerin ise Tanrı’ya tapmakta oluşları nedeniyle, kendilerinin de dolaylı olarak ona tapmış sayılacağı kanısına kapılmışlardır. Melekler görülemez varlıklar olduğu için de, zamanla onların heykellerini yapmışlardır.

Kimileri, Tanrı’nın yeryüzünün her bir bölgesinin yönetimini belli bir meleğe bıraktığını söylemiştir. Buna göre denizlerin yöneticisi bir melek, dağların yöneticisi başka bir melektir. Bulutların, yağmurların, topraktan elde edilen ürünün, hayvanların, iyili ve kötülüklerin, savaşın melekleri de başka meleklerdir. Buna inanınca, her bir melek için özel bir put ve heykel yapıp, böylece her puttan ona uygun düşen etki ve tepkiyi beklemişlerdir.

Putlara tapanlar, yeryüzündeki her bölgeyi yönetenin gökler evreninin ruhlarından belli biri olduğu inancını taşımış, bundan ötürü onların heykellerini yapmışlardır. Buna göre, putperestliğin kökeni aslında “ruh inancı” olmaktadır.

Ancak sıradan halka bunu anlatabilmenin olanağı yoktur. Bu nedenle işin aslını ve doğrusunu bilmeyen kitleler için tapınılan, insan eliyle taştan yapılmış bir puttan başka bir şey değildir.

Bir adım daha iler gidelim…

Eski toplumlarda kimileri, kendi peygamberlerinin ve aralarında yaşamış olan bazı “salih” kimselerin ölümlerinden sonra, onları çok sevdiklerinden ve unutamadıklarından, yaşamlarını devam ettirmek için anılarına saygıyla her birinin bir heykelini yapmış, daha sonra heykelleri çoğaltmış, onların yerine bu heykellere saygı göstermeye başlamışlardır. Bunu yaptıkça, Tanrı katında kendilerine yakınlık gösterileceğine inanmışlardır. Ancak zamanla bu özgün düşünce unutulup, bunun yerine put ve heykellerin kendilerine tapınma almıştır. Ebu Bekr er-Razi, bu olayın benzerinin salih kişilerin mezarlarına saygı göstermek, böylelikle Allahın indinde kendilerine şefaat (hataların bağışlanması) gösterileceğine inanmak olduğunu söyler.

Bazen büyük bir kral ya da toplumun üzerinde iz bırakan önemli bir kişi öldüğünde, insanlar onu uğurlamak, anısını korumak için heykelini yapmış, zamanla bu heykel de bir puta dönüşmüştür.

Eski zamanlardaki müneccim ve astrologlar, dünyadaki mutluluk ve mutsuzlukları yıldızlara bağlama yolunu tutmuştur. Buna dayanarak, örneğin bir felekte ilginç bir şekilde rastlantısal olarak ortaya çıkan büyüyü öğrenmiş ve bu büyüyü kullanarak ilginç sonuçlar elde etmişlerdir. Bu büyüleri yapmak için uygun zamanı kollamışlardır. Bu zamanı yakaladıklarında, bir put dikip onu kutsamış, put ve heykellerin üzerine belirli büyüler koymuş, çeşitli zamanlarda yararlanmak üzere onlara başvurmuşlardır. Ancak zamanla bu olgu unutularak, putların kendilerine tapınmaya başlanmıştır.

Putperestler, putların, Müslümanların Allah’a ibadet ederken Kâbe’yi kıble edinip ona yöneldikleri gibi putu onun yerine koymuş olabilir. Ancak sonra bu da unutulmuştur.





Putperestlik konusuna bir girdim ve bir türlü çıkamadım. İş uzadı. Başka anlatmak istediklerim de var. Burada durup, devamını bir sonraki bölüme bırakıyorum.





ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
1 Yanıt
6196 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 11, 2010, 06:35:00 ös
Gönderen: ceycet
0 Yanıt
7128 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 12, 2010, 02:20:22 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3731 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 13, 2010, 11:44:49 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3604 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 20, 2010, 12:27:18 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3371 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 21, 2010, 12:58:18 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3404 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 22, 2010, 04:08:15 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2963 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 24, 2010, 12:39:23 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2969 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 26, 2010, 06:29:39 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
6609 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 28, 2010, 08:21:37 öö
Gönderen: ADAM
2 Yanıt
3842 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 29, 2010, 03:40:01 ös
Gönderen: ADAM