Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: ARAP DÜNYASINDA (İslâm ile birlikte) “TAŞ” - 7  (Okunma sayısı 6610 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Mayıs 28, 2010, 08:21:37 öö
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay




Ebu Bekr er Razi, putperestlik üzerine verdiği bilgiler kapsamında Ortadoğu’da çok ünlü olan Baal adlı put ile İslâm öncesinde Arapların diğer önde gelen putlarından söz eder. Nitekim Kuran-ı Kerim’de Hz. İlyas’ın kavminin taptığı put olan Baal’den söz eden Sâffât suresinin 120-126. âyetlerini yansıtmıştır. Hz. İlyasın seslenişi şöyledir: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız, yaradandan en iyisi olan bir sizin de Rabb’iniz, önceki babalarınızın da Rabbi olan Allah’ı bırakıp ta o Baal putuna mı taparsınız.”

Buna göre Araplar Merad ve Hubel gibi putları tanrı edindikleri gibi, Hz. İlyas’ın kavmi de Baal’i tanrı edinmişti. Bu putun altından olduğu, 20 zira (85 cm) uzunluğunda 400 put bulunduğu söylenir.

Bu puta 400 hizmetçi tayin etmiş ve bu hizmetçilerin her birini peygamber olarak kabul etmişlerdi. Şeytanın bu putun içine girerek hizmetçilerin kulağına bir şeyler fısıldayarak onları saptırdığını, onların da Şeytandan öğrendikleri ile insanları saptırdığı söylenirdi. Bunlar Suriye’deki Ba’lebek kenti sakinleriydi ve zaten kentin adı da oradan gelmeydi.

Razi’nin Baal hakkında verdiği bilgiler bu kadar. Ancak Baal’den Tevrat’ta da söz edilir. Bu yüzden Batılı kaynaklarda da bu put hakkında çeşitli bilgiler vardır. Nitekim Tevrat’ta şu anlatımı görüyoruz: “Ve İsrail Şittimde oturdu; ve kavim Moab kızları ile zina etmeye başladı; ve kendi ilahlarını kurbanlarına kavmi çağırdılar, ve kavm yedi , ve onların ilahlarına eğildiler. Ve İsrail Baal-Peora bağlandı, ve Rabbin öfkesi İsrail’e karşı alevlendi. Ve Rab Musa’ya dedi: Kavmin bütün reislerini al, ve Rabbin kızgın öfkesi İsrail’den sönsün diye onları güneşe karşı, Rabbin önünde as. Ve Musa İsrail’in hakimlerine dedi. Her biriniz kendi adamlarınızı Baal-peora bağlanmış olanları öldürün.” (Sayılar 25:2-5)

Altay kaynaklı bilgiler, Razi’nin verdiklerinden hayli farklıdır. Buna göre; salih ya da efendi anlamında olmak üzere İbraniceden gelen Baal, Filistin’de havalı bereket tanrısı idi. Bu savaşçı tanrının eşi, Bereket Tanrıçası Astarte (Ashtoreth-Ishtar) ve en büyük düşmanı ise Korku ve Ölüm tanrısı Mood idi. Baal’in Mood’u yok etmesiyle, yeryüzüne yeniden bereket getirdiği kabul edilir.



Baal kültürü tüm Akdeniz çevresine yayılmıştı. Adı diğer tanrılara da konmuştu. Baal’in evinin Antakya’nın güneyinde, Ksefun Dağı’nda olduğu söylenirdi.

Baal’in atalarının Mezopotamya’dan göçmüş olan Yemen halkının eski tanrıları arasında bulunduğu ve Araplar tarafından da bilindiği, ünlü Hubel putunun Arapça aslının “Habel” olduğu da söylenir.

Eskiden Arapların çoğunun putlara tapmakta olduğunu anlatan Razi, onların Allah katında kendilerine bağışlayıcı olunduğuna inandıklarından söz eder. Ona göre Araplar putlardan medet umuyordu. «Bunlar Allah katında bize şefaatçi olacaklardır.» diyorlardı. Bu durumda Razi’ye göre de putlara tapan Araplar, aslında bir tanrının varlığını kabul etmekte fakat putları Allah’a ortak koşarak onların Allah ile kendi aralarında vesile ve bağışlayıcı olduklarını söylemekteydiler.

Razi daha da ileri gider ve aslında bu putperestlerin çok sıkıştıklarında bütün putlarını bir yana bırakıp, Allah’a tapındıklarını da belirtir. Dediğine göre; Amr bin Luhay kavminin başına geçip halkın yönetimini ele geçirdiğinde, Suriye’deki Berke vadisine de gitmiş. Orada da putlara tapan bir topluluk görmüş. Onlara putları sorduğunda, kendilerinin bunların yardımı istendiğinde yardım eden, yağmur istendiğinde yağmur veren tanrı olduğunu söylemişler. Amr bu putlardan birini vermelerini istemiş; onlar da kendisine Budha adlı putu vermişler. Amr alıp onu Mekke’ye getirerek Kâbe’ye koymuş ve insanları ona tapmaya çağırmış.

Tarihçilere göre bu olay, 313-379 yılları arasında yaşamış, Hıristiyanlara işkence etmiş, Bizans ile savaşmış olan İran Kralı Sabür Zül Ektaf zamanının başlarında olmuştur. Razi’nin anlattıklarına göre, Arabistan’a putperestliği getiren de aynı kişidir.

Putperestliğin Arabistan’a girişinden söz eden Razi, Araplar arasındaki belli başlı putlara da değinir. Teker teker adlarını ve hangisinin hangi kabileye ait olup nereye konduğunu belirtir. Bu taş putların çoğunun dişi adlarla anıldığına da değinir. Bunun gerekçesini de, putların Allah’ın kızları olarak benimsenmesine bağlar.

Razi’nin anlatımlarına göre; Tufan zamanında dünya baştan sona harap olmuş, ancak putlardan geri kalanları Araplara intikal etmiştir. Ancak bunun için Nuh’un bunları gemiye almış olması gerekir. Bu ise olanaksızdır. Razi bu soruna da değinmekle birlikte buna tam bir açıklama getirememiştir.

Öte yandan bu sorunu İbn-i Kelbi’nin açıklamaya çalıştığını görüyoruz. Şöyle: “Tufan sırasında sular yükselip gemiyi de kapladıktan sonra, bu putları Nazr Dağı’ndan aşağı atmıştır. Akıntı, dalgalar ve suların yükselmesi, bölgeden bölgeye artarak sonuçta bu putları Cudda bölgesinde karaya fırlatmıştır. Sonra sular çekilmiş, bunlar da karada kalmıştır. Rüzgâr kumları sürüklemiş ve onlar da putların üstünü örtmüştür. Sonra Araplar bu putları bulmuş ve benimsemiş olmalılar.”

Razi Arapların taptıkları putların önde gelenlerine belirtirken, belli başlı iki puthaneden yani taş kesim ocağından söz eder. Ona göre, İranlı Gaddar Kral Dahhak’ın Zan’a adlı şehirde Zühre yıldızı adına inşa ettiği Gumendan Tapınağı, puthanelerin en ünlülerindendir. Bu tapınak, Halife Osman tarafından yıkılmıştır. İran hükümdarı Menuşehr’in ay adına inşa ettiği Nevbahar-ı derh adlı puthane ya da taş kesim ocağı da, dünyaca ünlü puthanelerdendir.

Razi’nin aktardığı bu bilgiler, Arap dünyasının İslâm dini öncesi inançları üzerine hayli bilgi vermektedir. Sözünü ettiği her put aslında bir taş oymacısı ya da oymacılarının elinden çıkmış bir şekli içermektedir. Ancak Razi, belki de Mısır ile bağlantılı yeterli bilgisi olmadığından İslâm öncesi Arap geleneklerindeki Antik Mısır inancının yaygınlığını çeşitli yerlerde Mısırlılardan kalma tapınakların olduğunu göz ardı etmiştir. Oysa Hermetik geleneğin “yukarıdakiler” ile “aşağıdakiler”in aynılık ilkesi uyarınca; bir taşa, bir ağaca tapınmak, aslında evreni yaratan tüm güce, bilinmeyene tapınmaktır. Bu, sosyo-psikolojik nitelikli bir faktördür. Razi buna hiç değinmemiş; belki bilerek ve özellikle, belki bilmeden...

Bu taşlar, o dönemlerin taş ustaları tarafından yapılmıştır; hani Batı’da sonradan “mason” denilmiş zanaatçılar var ya, iste onların karşılığı.

Eski Arap inançlarında küp şeklindeki taş yontulara çok önem verilmiştir. Ancak bu onların icadı değil, onlara Antik Mısır’dan gelmiş olan bir geleneğin uzantısıdır. O da Hermetik geleneğin ta kendisidir. [Hermetik Gelenek konusunu kendi başlığı altında ayrıca irdelemiştim.]







İzleyecek bölümde İslâm inancındaki “âlem” sözcüğü üzerinde durmak istiyorum. Bakalım o bizi nereye götürecek?


ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
1 Yanıt
6196 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 11, 2010, 06:35:00 ös
Gönderen: ceycet
0 Yanıt
7129 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 12, 2010, 02:20:22 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3731 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 13, 2010, 11:44:49 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3604 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 20, 2010, 12:27:18 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3371 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 21, 2010, 12:58:18 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3404 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 22, 2010, 04:08:15 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2963 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 24, 2010, 12:39:23 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3250 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 25, 2010, 03:44:53 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2969 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 26, 2010, 06:29:39 ös
Gönderen: ADAM
2 Yanıt
3842 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 29, 2010, 03:40:01 ös
Gönderen: ADAM