Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: İslam ve Kadın  (Okunma sayısı 5304 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Mart 10, 2012, 01:49:37 ös

Geçtiğimiz gün 8 Mart Dünya Kadınlar Günüydü. Ben bu tür günlerin her ne kadar tekil insan için önemli olmadığına inansam da, medya ve politika bu tür günlerde birbiriyle etkileşiyor. En azından yıl içinde işlenmiş kadın cinayetlerini, kadına yönelik şiddeti, kız çocuklarının eğitim durumunu, çalışan kadının haklarını vb. gündeme getiriyor ve politikacılar da bunu gündem yaparak, muhalefet iktidardan hesap soruyor, iktidar da bir şey yapmışsa bu konuda bunları açıklama gereği hissediyor. Yani her ne kadar ben özel gün ve haftalara çok önem vermesem de, bu tür günlerin pratikte böyle bir anlamı oluyor.

Yine internet ortamında dünya kadınlar günü olması sebebiyle, İslam'ın kadınları ne kadar geri planda tuttuğuna yönelik şeyler okudum. İddia şu ki, İslam, kadınların geri planda durmasına yol açmış, onu erkeğin kölesi haline getirmiş, onu toplumdan pasifize etmiş. Eve kapatmış.

Bu eleştirilere hak vereceğim ve hak vermeyeceğim noktalar var. Gerçekten de bugün bizim toplumumuzda ve çoğu doğu toplumunda söz konusu iddialar bir gerçek olarak önümüzde duruyor. Bunlar inkar edilemez bir realite. Kadın, bizim toplumumuzda, yıllardır geri plandadır, ve aktif olamamaktadır. Neyse ki son 15-20 yılda bu durum iletişimin de gelişmesiyle ortadan kalkmaya başladı. Ama eleştirilere hak verecek kadar eksiklik hala var.

Bu eleştirilere hak veriyorum. Hak vermediğim nokta, bu durumun nedeninin ısrarla İslam'a bağlanmış olması.

İslam'ın kadınlara bir hak verip vermediğini öğrenmek için, İslam öncesi ve sonrasında kadınların durumuna bakmakta fayda var.

İslam’dan önceki kadın haklarına ve farklı coğrafyalara baktığımızda, kadının çoğu yönden “erkek” tarafından kısıtlandığını görürüz. İş, güç bakımından baskın cins olan erkeğin hükümlerine kaldığında, durum işin içinden çıkılamaz bir hal alıyor. Batı medeniyetini derinden etkilemiş filozofların kadının hakkını hiçe saydığı kendi metinlerinde açık seçik bellidir. Aristoteles’in, kadını gelişimini tamamlayamamış bir insan olarak görmesinin, bu zamanla ne ilgisi var diyecekseniz söyleyeyim, Aristoteles etkisi en iyimser tavırla söylersek 17yy’a kadar uzamıştır. 17.yy’a varana kadar Batıda kadın neredeyse şeytanın bir unsuru olarak görülürken, eş zamanlı olarak İslam’da kadın miras hukuku, çalışma hakkı, mülkiyet edinme hakkı bakımlarından özgürlük içerisindeydiler. İslam öncesi Arap toplumunda da, kadının yeri iyi irdelenmelidir. Kadın bir “mal” olarak görüldüğü için, ölen kardeşin tüm mirası diğer erkek kardeşe veya babaya geçerken, karısı da bir miras malı olarak görülüp, vesayet altına alınıyordu. Dikkat edin, kadına bir miras bırakılmasından bahsetmiyorum, kadının kendisinin de bir miras malı olduğundan bahsediyorum ki, bu adet halen bazı kültürlerce devam ettirilmektedir. Arap toplumunun 7.yy’daki sosyolojik yapısını göz ardı ederek olayları değerlendirdiğimizde İslam’ın bırakın kadını köleleştirmesini, ona o güne kadar hiçbir toplumda görülmemiş haklar verdiğine şahit oluyoruz. Biz bu hakları ve kısıtlamaları, tabii ki kendi görüşümüze göre bugün “özgürlükçü” veya “kısıtlayıcı” olarak değerlendirebiliriz, bu ayrı bir konu. Ancak şu gerçek kabul edilmelidir ki, “kadının hakkı” diye bir kavramın henüz ortalarda olmadığı, ve kadının bir mal olarak değerlendirildiği bir zamanda (artık kız çocuklarının neden boşu boşuna yıllarca beslenilip yetiştirilmesinin yerine direk öldürüldüğünü mantıksal olarak anlayabiliyoruz) kadına mülkiyet hakkı, çalışma hakkı, boşanma hakkı, oy kullanma hakkı, eğitim hakkı, davalarda şahitlik hakkı vb. gibi hakların verilmesi, bir çok bakımdan bir devrimdir. Bu gerçek öyle bariz ve açıktır ki, İslam’ı eleştiren kaynaklar İslam’ın bu hakların “kavramsal varlığına” bakmazlar da (yani her şeyden önce bu hakların “var olması” başlı başına bir devrimdir, unutmayalım ki batının da bu olgunluğa gelebilmesi uzun zaman almıştır), gerçekleşen devrime hiç değinmeden, o hakların bugünkü yasalar çerçevesindeki yerine bakıp “yetersiz ve eşitliksiz” görürler (ki bunlar da tartışılabilir).

Eğer birileri 7.yy arap yarımadasında, ataerkil, savaşçı ve kadınların özgürlüğünü erkekler lehine kısıtlayan bir sistem kurmak isteseydi ve bu amaçta bir erkil düzen oluşturmak isteseydi, bunun daha hızlı ve kısa yolları da vardı; mesela eski düzeni devam ettirip kadına hiçbir hak tanımamak, bu amaçta olan bir sisteme en çok yarar sağlayacak tutum olurdu. Kadını mirastan men eder, mülkiyet hakkı tanımaz, boşanma hakkı vermez, onu eskisi gibi bir mal olarak görüp tamamen erkeğin tahakkümünde bir şekle soksaydık, yani kısaca “eski düzene” bir şey koymayıp kolay yoldan aynen devam etseydik, bu bizim çıkarlarımıza daha çok uyardı. Böylece kadını hor gören, onu erkeğin objesi haline getiren, toplumsal hayattan çeken bir sistem kurabilirdik; çoğu kişinin boyle olmasını arzu ettiği gibi.


Peki böyleyse, neden doğu toplumlarında kadının durumu gelişmedi, kadın hala eve hapsedildi?

Bunun birçok nedeni var.

Birincisi, geleneksel tutuculuk bu duruma yol açmıştır. Tutuculuğa da ayrı bir konu başlığında değinmek lazım aslında. Tutuculuk nedir? Hangi insan tutucu olur? Neden olur? Tutuculuğun altında bir idealizm mi, yoksa hayat yolunda beceriksizlik, talihsizlik ve zayıflık mı vardır? Bunların tutuculukla doğrudan bir bağı var. Ben köktendinciliğin, bir dinin yapısına girmeyecek durum olduğunu düşünüyorum.

İkincisi, dini anlamda tutucu olunmasa bile, tutuculuğa yol açan psikolojik faktörlerin, dindar olmayan birinde de aynı davranışlara yol açtığını bilmemiz lazım. Yani tutuculuk, aslında zayıf ve güvensiz insanın, kendisine bir liman aramasıdır. Kimi bunu dinde bulur, kimi de kendi özel ahlaki prensiplerini kurarak bunu oluşturur. Bizim aydın çevrelerimizde de, kadına yönelik baskı ve şiddet, duygusal şiddet sürmektedir.


Peygamber öldükten sonra, İslam, hızla dejenerasyon ve tahrifata uğramıştır. Özellikle Emevi dönemi hadisçileri, hem sunni, hem de şii mezhepte ortak olarak kadınlara saldırmışlardır. Mezhep ve hanedan savaşları olmuş. Din bölünmüş. Zaten az sonra haçlı seferleri ve son vuruş olarak Moğol istilaları ile bölgede var olan tartışma ortamı da kaybolmuş, ve o bozuk dönemden ne kalmışsa "islam" diye bilinmiş. Eleştiriye kapalı, fakat her sakalı uzunun eklemelerine açık bir sistem olarak da bugünlere gelmiş. Aslında Kuran'da yazmamasına rağmen, zina eden recmedilmiş. Kuran'da yazmamasına rağmen, kadın sosyalliğini kaybetmiş, adeta ibadet için camilere bile alınmamış. Eğitilmemiş, hakkına saygı gösterilmemiş. Asya, Avrupa ve Afrika arasında bir kavşakta yaşayan İslam toplumları, bölgede yaşanan pek çok savaştan kabuğuna çekilmiş. Erkekleri sinikleşmiş, az cesur olanı dağa çıkmış. Korku heryere yayılmış ve sonunda diyalektiğin değil, statizmin belirlediği iki devletle (biri Osmanlı, diğeri Safevi) uzun yıllar rutini sürdürmüş. İslami engizisyon da bu dönemde gelmiş.

Tartışmanın kapandığı her sistemde, tutuculuk gelişir. Bu tutuculuk da haliyle sosyolojik olarak önce ÖZGÜRLÜĞÜ, özgürlüğü etkiledikten sonra da toplumu çürütmeye başlar.

Aslında sadece kadınlar değil, erkekler de etkilenmiştir. Fakat nihayetinde erkek egemen olduğu için, biz daha çok kadının ezilmişliğine şahit oluruz da, erkeği pek karşılaştırma imkanımız olmaz. Hakkını arayamayan, bir şey söylerse işinden olacağını düşünen, korkutulan, aile sorumlulukları üzerine binmiş, en büyük kardeşin aldığı pay kadar pay alamamış erkeklere de sahibiz. Erkek dışarda dolar, çünkü ezilir. O da gelir karısını ezer.

Doğuda daha çok sosyolojik etkenler, tutuculuk, korku, efendi-ağa kültürü vardır. Bu etkenler zaten İslam'ı bozmuştur. Sünnetçilik ve gelenekçilik, cemaatçilik, hocam bilircilik, Arapçacılık bugün kadını evinden dışarı çıkarmamaktadır. Yoksa Hz. Muhammed'in İslam'ında, kadını geri plana itmek gibi bir şey söz konusu değildir.

Saygılar
Karanlıklar prensi bir beyefendidir. W.Shakespeare


Mart 10, 2012, 11:58:23 ös
Yanıtla #1
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1795
  • Cinsiyet: Bay

       Sayın popperist konuyu epey güzel anlatmış. Genel olarak baktığımda pek çok noktada anlatılarına katılabilirim. Ama katılmadığım yönler de var. O konulara girmeden çok kısa olarak ve her fırsatta ifade etmeye çalıştığım bir hususu bir kez daha belirtme ihtiyacı hissettim. O da şu ;  İslam, kadına bir kısım haklar vermiştir. Bu doğrudur. Fakat, Ulu Önder Mustafa Kemal'in vermiş olduğu hakları bir düşünün bakalım. Dünyanın hiç bir ülkesinde görülmemiş hakları Türk kadınlarına veren kim?. Türk kadınının  tam bir birey olarak toplumun ön saflarında yürümesini sağlayan kim? Türk kadınına çağdaş/uygar bir birey olarak yaşama şartlarını sağlayan kim?.
        Bu konu açıldığında her zaman olduğu gibi üzülüyorum . Nedeni ise çok basit. Dünyanın diğer ülkelerindeki kadınlar, bazı haklarını alabilmek için gösteriler yaptılar, yerlerde sürüklendiler, cezaevlerine atıldılar, joplarla dayaklar yediler ve haklarını ancak o şekilde alabildiler. Ama Türk kadınlarına bu müstesna haklar Mustafa Kemal Atatürk tarafından altın tepsi içinde sunuldu. Onun için maalesef kıymet bilmemektedirler.  Ve hatta daha da ileriye giderek O ulu öndere  hakaret bile edebilmektedirler. İşte üzüntüm budur.
       Saygılar-sevgiler.
"Vur ama dinle beni"


Mart 11, 2012, 12:42:25 ös
Yanıtla #2
  • Ziyaretçi

Sayın Alşah, genelde islam ve Hz.Muhammed'in kadın kavramına, insan haklarına, zayıfın kollanmasına ve köleliğin kaldırılmasındaki olumlu katkıları söz edilince Atatürk ile kıyaslanıyor. Sanki Atatürk'ün Muhammed'den daha üstün olduğu ifade çabasına giriliyor.  Bazı kamu kuruluşlarına personel alımında kişilik testi yapılırken "okyanusta bir kayıkta Hz.Muhammed ve Atatürk var birini kurtarma şansın var hangisini kurtarırsın" gibi mantıksız ve kötü niyetli olduğu bariz sorular soruluyor.

Aslında her iki kişilik de paha biçilemez insanlar. Fakat onlara uyduğunu iddia edenlerin bu şahısların ölümlerinin hemen ardından yaptıkları ortadadır. Bu gün kadınların ülkemizdeki hali de ortadadır yani ben ciddi oranda bir kadın özgürlüğü (ki erkek özgür müdür o da tartışılır) sağlanabilmiş midir? İslamı bozanlar kadınları zorla peçeye sokuyor, Kemalistler de zorla dekolteleştirme çabasında.. Neticede her iki tarafta da bir zorlama ve kişilik haklarına tecavüz var.

Yani insanların bu değerlerin adlarını kullanarak yaptıkları hatalara bakınıp da Atatürk veya İslam kavramlarını acımasızca eleştirmek doğru durmuyor. Gerek Atatürk'ün ve laikliğin, gerekse osmanlı ve islamın vazgeçilemez ölçüde toplumumuza olumlu katkıları var, benzer şekilde halk dilinde gavur icadı diye adlandırılan teknolojinin bile olağan üstü yararları var. Bardağın boş tarafları yok mu dur, tabi ki var. Kötü niyetli insanlar her yerde ve her şeye sızmış durumdalar, iyi niyetli insanlarla kötü niyetli insanın mücadelesi her platformda savaş halinde. Hatta insanı metafizik olarak ele aldığımızda kendi içimizde bile bitmeyen bir savaş var.

Konu başlığına dönersek, kadın veya insan özgürlüğü kavramlarının gelişimi ve mükemmelleşme çabası, siyasi dogmalarca engellenmeye çalışılsa da binlerce milyonlarca insan dogmatik sistemlerce öldürülse de  daha iyiye doğru yol alıyor. Bunda gerek islamın gerekse Atatürk'ün, batıda filozofların ve ilim adamlarının rolleri büyüktür. Kanaatimce sayın Popperist'in anlatmaya çalıştığı da islamın kadının özgürleşmesindeki büyük etkisiydi. Bu yeterli miydi, mükemmel miydi tabi ki tartışılır.

Saygılarımla.


Mart 11, 2012, 12:46:28 ös
Yanıtla #3

Sayın Alşah, doğru söylüyor. Atatürk, bu toplumda birçok devrim yapmıştır. Özgürlük getirmiştir. Her ne kadr bugün o dönem yoğun eleştiriye tutulsa da, bin yıllık organizmanın kısa sürede değişim geçirmesinin haliyle pek kolay olmayacağını ve Atatürk döneminin bu konularda eleştirilmesinin yersiz olacağını düşünüyorum.

Bir de şu var, Atatürk, bir çok şeyi altın tepside sunmuştur. Zaten paradoksun bir bölümü de burdadır. Halktan bu yönde talep gelmeden devlet toplumun medeni yapısını değiştirecek bir takım yasalar çıkardığında, bunun özgürlük olduğu ancak uzun vadede anlaşılabiliyor. Siz ne kadar özgürlük de verseniz, karşı taraf bunu baskı olarak algılıyor. Neden? Nedeni basit, çünkü bu değişiklikler, Sayın Alşah'ın dediği gibi, batıda sokaklara çıkıp cop yiyen halk hareketi tarafından değil, dönemin aydınları tarafından getirilmiştir.

Cumhuriyet döneminin en büyük paradoksu da budur. Dönem, toplumsal biçimlendirme dönemidir. Bir çok hak ve özgürlük getirilmiştir. Fakat bu talep halktan gelmediği için, cumhuriyet dönemi baskı dönemi olarak anılır olmuştur. Çünkü getirilen şeylerin özü bilinmiyordu. Halk istemiyordu. Ama bugün geriye dönülüp bakıldığında, devrimleri eleştirenlerin, gerçekten o inkılaplar o döenmde yapılmamış olsaydı, bugünkü konumlarında olamayacakları gerçeği de önümüze geliyor. Bu bakımdan, o dönemi eleştiren kesimlerde de bir paradoks oluşuyor.

Bu, çocuğunu bir mesleğe yönlendiren babaya, çocuğun karşı çıkması, fakat ilerleyen yıllarda çocuğun yönlendirildiği yolda başarı kazanıp bir konum elde etmesine rağmen, hala babasını eleştirmesine benzetilebilir. Çocuk babasını eleştirmektedir, fakat kendi bildiği yolda ilerleseydi şu anki konumundan daha kötü bir durumda olabileceğini düşünememektedir. Bir ihtimal çocuk kendi bildiği yönde gitseydi, kendi kendine de gelişebilirdi. Fakat o dönemdeki bilgisi ve anlayışı düşünüldüğünde, büyük ihtimalle bunu kendisinin başarması çok uzun yıllar alacak veya hiç başarılı olamayacaktı. Daha da ilginci, baba da çocuğuyla küsmüştür. Ve onu suçlamaktadır. Bu durum nasıl aşılır? Karşılıklı iyi niyet ve iletişime dayanarak. Baba, o dönemde bir zorlama yaptığını kabul edecek, çocuk da şu anki durumuna gelmesinde babasının işlerine hak verecektir. Baba, artık yetişkin olmuş çocuğuna karışmayacak, çocuk da haksız yere babasını geçmişteki işleri için suçlamayacaktır. Bu ne zaman başarılırsa, Türkiye'de de, butür kavgalar biter.

Saygılar
Karanlıklar prensi bir beyefendidir. W.Shakespeare


Ocak 16, 2013, 11:03:32 ös
Yanıtla #4
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 856
  • Cinsiyet: Bayan

Tek tanrılı dinler,  üremeyi zorunlu kılmış, üremenin "aracı" olarak da kadını görmüştür. Dolayısı ile evlilik kutsanmış, evlilik dışı ilişki zina olarak lanetlenmiş, cinsellik sadece üreme amaçlı olması halinde kabul görmüş, üreme amacı taşımayan cinsel ilişkiye kuşkuyla bakılmıştır. Bütün bunların sonunda da kadın, soyun devamlılığının aracı olarak görülerek, kendisine bu rolün dışında bir rol verilmemiştir.

Kısacası İslamda kadın = üretim makinesi
Adequatio intellectus et rei


Ocak 16, 2013, 11:23:21 ös
Yanıtla #5
  • Seyirci
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 4031
  • Cinsiyet: Bay

sn.melina

Üremeyi tek tanrılı dinler zorunlu kılmamış hayatın devamlılığı için zaten kendiliğinden zorunlu bir süreç.
Din burada işin içine bir noktada giriyor ama bu nokta sizin baktığınız yerden değil.
Kadın asla bir üreme makinası değildir ve islamda bunu öyle görmez.
Öyle görmediği gibi tersi ise kadına üreme makinası derseniz erkekte tohum fabrikası olurki bu niteleme her ne kadar doğru  gibi dursada özde saçmalık sadece.

Evlilik dışı ilişki dinen yasaktır değilmi?
peki sormak lazım neden yasak ve neden böyle olması istenmiş?

Aslında cevapları çok basit hatta bilimsel cevaplarda var bir tanesini izninizle söyleyeceğimki konu daha net anlaşılsın.

Kadınlardaki rahim kanseri vakasına bir istatistiğe göre çok eşli bir çok kadınla birlikte olan erkekten bulaşan hastalıklar neticesi kadınların başına bu hastalık geliyor.

Bu bilimsel olan en basit nedeni.
Toplumsal olanı ise zina nedeni ile işlenen cinayetler ve suçlar azımsanmayacak kadar çok.
zina toplumsal yapıyı en sık ve onarılmayacak derecede bozan bir kötülük o yüzden helal olan ilişki makbul sayılıyor.Soyun devamı aracı sadece kadın değil ortaktır,geriye ise sadece bilgi kirliliği kalıyor.

Kadınınstatüsü sorunudur aslolan sadece bunuda bugün için erkek egemen toplumlarda erkelerin kadınlara eşit haklar vermek yerine güçleri sayesinde paylaşmak yerine ezmeyi tercih etmelerinden kaynaklanıyor.

Lilith ile havva hikayesi bir yerdede aslında.
Biat etmeyen lilith ile biat eden havvanın hikayesi
ÖZGÜRLÜK BİLE SAHİP OLMAK İÇİN SINIRLANDIRILMALIDIR.

EDMUND BURKE

Hayat Bizi Resmen Dört İşlemle Sınar. Gerçeklerle Çarpar, Ayrılıklarla Böler, İnsanlıktan Çıkarır ve Sonunda Topla Kendini Der.  leo


Ocak 16, 2013, 11:29:04 ös
Yanıtla #6
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 856
  • Cinsiyet: Bayan

Görüşünüze saygı duyuyorum, yanlış düşüncelerim olabilir, aydınlanmak güzel bu anlamda.

Teşekkür ederim.
Adequatio intellectus et rei


Ocak 17, 2013, 06:46:34 ös
Yanıtla #7
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1811

Alıntı
Dolayısı ile evlilik kutsanmış, evlilik dışı ilişki zina olarak lanetlenmiş
Sayin Melina, zina acaba sadece dinsel olarak lanetlendigi icinmi bugün "köt"dür yoksa bunun baska sebepleride varmidir?
Örnegin ekonomik sebep, mal paylasimi, ürün fazlaliginin ( ataerkil dönem itibariyla) babadan ogula gecmesi islemi falan.

Bizi biraz aydinlatabilirmisiniz?

Saygilarimla


Ocak 17, 2013, 06:54:29 ös
Yanıtla #8
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1811

Alıntı
Kadın asla bir üreme makinası değildir ve islamda bunu öyle görmez.

Sayin karahan, siz bu söylediginizden eminmisiniz?

Iki örnege dayali soru? Tabi isin ekonomik sebebinide inkar ve gözardi etmeden.( Benim icin bütün dinler ayni ve buda en güzel kanitidir)

1. Neden RTE hep ayni sarkiyi okuyup illahi "üc cocuk isterim" diye bagiriyor?

2.Neden dünyada ve özellikle Afrika"da hergün insanlar AIDS"ten ölürken Vatikandaki bey hala prezerfatifle korunmayi "dinine" aykiri sayiyor?

Saygilarimla


Ocak 17, 2013, 07:37:56 ös
Yanıtla #9
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1731
  • Cinsiyet: Bay


Arkadaşlar,üreme içgüdüsel bir olgudur.

Ahlakla,dinle,karakterle ilgisi olsa,hayvanlar ve bitkiler üreyemezlerdi.

Ancak,içgüdülerin de aşırı kullanılması veya farklı algılanarak gereğinden fazla önemsenmesi sonucu ortaya çıkan kişilik bozukluklarını,doğal içgüdülerden ayırmak gerekir.

Bu kapsamda,erkeklerde kişilik bozuklukarının daha fazla görünmesinin sebebi biyolojik ve yetiştiği toplumda ki kültür harabiyetidir.

Biyolojiktir;çünkü,erkek bünyesi günde yüzbinlerce sperm üretirken,kadın ayda bir yumurta üretir.

Kültür harabiyeti de sebeptir;çünkü,ataerkil toplumlarda toplumun çoğunun kültür seviyesinin düşük olduğu durumlarda,erkek çocuğu kadını bir meta olarak benimseyerek yetiştirilir.

Bu evrimsel bir süreçtir;değişim geçte olsa gerçekleşecektir.


Saygılarımla
Ben"O"yum,"O"ben değil...


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
İTTİHAD-I İSLAM (İSLAM BİRLİĞİ)

Başlatan LuckyEye « 1 2 ... 11 12 » Islam

118 Yanıt
50404 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 18, 2009, 04:46:32 ös
Gönderen: ceycet
0 Yanıt
2890 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 14, 2008, 02:12:06 öö
Gönderen: blossom
Kadın

Başlatan Kaan « 1 2 3 4 5 » Islam

46 Yanıt
22846 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 09, 2009, 01:27:41 ös
Gönderen: Prenses Isabella
İslam da Kadın

Başlatan hiram « 1 2 » Islam

17 Yanıt
10461 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 10, 2010, 09:46:01 ös
Gönderen: cardiffmonster
Kadın Masonlar

Başlatan Mustafa Kamil Basinda Masonluk

4 Yanıt
9325 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 16, 2010, 04:52:48 ös
Gönderen: Asi
2 Yanıt
3861 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 27, 2012, 01:15:07 öö
Gönderen: peacewings
2 Yanıt
2871 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 07, 2013, 10:32:17 ös
Gönderen: Spock
4 Yanıt
2454 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 11, 2014, 04:34:56 ös
Gönderen: Melina
7 Yanıt
8186 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 07, 2014, 02:29:48 ös
Gönderen: Alialumbra
17 Yanıt
7635 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 15, 2018, 03:25:56 öö
Gönderen: Venus