Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: 19 Ocakta Ne Olmuştu?  (Okunma sayısı 14562 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Ocak 02, 2008, 08:23:54 ös
  • Skoç Riti Masonu
  • Uzman Uye
  • *
  • İleti: 3734
  • Cinsiyet: Bay

Bir KRONOLOJİK Hatırlatma


HRANT DİNK CİNAYETİ - KRONOLOJİ

6 Şubat 2004 G.Antepli bir Ermeni olan Hripsime Gazalyan’in Agos Gazetesi’nde yayinlanan anlatimlarinda ilk kadin pilot Sabiha Gökçen’in 1915 olaylari sonrasinda evlat edinilen Ermeni çocuklarından biri oldugu ileri sürüldü.

24 Şubat 2004 İstanbul Valiliği'ne çağrılan Dink, iddialara göre burada bir vali yardımcısının yanında bulunan iki kişiden biri tarafından tehdit edildi.

25 Şubat 2004 Valilik'teki olaydan bir gün sonra Mehmet Soykan adlı bir kişinin şikayet dilekçesi üzerine Şişli Cumhuriyet Savcılığı tarafından Hrant Dink'in başka bir yazısı için "Türklüğü aşağılamak" suçlamasıyla TCK'nın 301. maddesinden dava açıldı.

26 Şubat 2004 Agos Gazetesi önünde toplanan ve kendilerini Ülkü Ocaklarına mensup olarak tanımlayan bir grup, tehditler de içeren pankartlar açarak gösteri yaptı. Pankart ve sloganlarda “Akıllı ol”, “Hesap sorulur”, “Eli kırılır” gibi tehdit içerikli ifadeler dikkat çekti.

2 Şubat 2006 Avukatıyla birlikte Şişyli Cumhuriyet Savcılığı’na başvuran Hrant Dink, Bursa’nın Nilüfer İlçesi’nden Ahmet Demir adlı bir kişiden postayla gelen tehdit mektubunu vererek araştırılmasını istedi. “Sonunuz geldi, önce oğlunu sonra seni öldüreceğiz” yazılı mektuptaki “Ahmet Demir” ismi dikkat çekti.    

19 Ocak 2007 Gazeteci ve Yazar Hırant Dink Halaskargazi Caddesi üzerinde bulunan Agos Gazetesi’nden çıkışında saat 15.00 sıralarında uğradığı silahlı saldırı sonucu olay yerinde hayatını kaybetti. Başına ve boynuna isabet eden üç kurşun sonucunda hayatını kaybeden Dink'in cesedinin] yakınında 3 adet boş kovan bulundu. [1] Otopsi raporuna göre kurşunlardan ikisi Dink'in kafasına arkadan saplanmıştı. [2] Görgü tanıkları, cinayeti işleyen kişinin 18-19 yaşlarında, kot pantolonlu ve beyaz bereli olduğunu bildirdiler.


20 Ocak 2007 Cinayeti işleyen kişinin kimliğinin aynı gün akşam saatlerinde polisçe belirlendiği ve zanlı O.S.’nin yapılan takip sonucu 20 Ocak Cumartesi günü saat 23.00 sıralarında Samsun Otogarın'da yakalandığı açıklandı. Operasyonu jandarma ve polisin birlikte yürüttüğünü duyuran İstanbul Valisi Muammer Güler, katil zanlısının üzerinde cinayet silahı ve 'cinayetin simgesi' haline gelen beyaz berenin bulunduğunu da açıkladı. Daha sonra sızan bazı haberlere göre O.S.’nin üzerinden bir de Türk Bayrağı çıkmıştı. O gece O.S., yakalandıktan hemen sonra Samsun Otogarı'ndaki jandarma karakoluna götürüldü, üç saat kadar burada kaldıktan sonra 02:00 sıralarında ise Samsun Emniyeti'ne götürüldü. O.S. sabaha karşı ise özel bir uçakla cinayeti işlediği İstanbul'a gönderildi.

20 Ocak 2007 Katil zanlısı O.S.’ye ait olduğu sanılan beyaz bere, kot mont, kot pantolon ve tişörtün Taksim-Levent metrosunun Şişli istasyonunda bekleyen metronun vagonunda bir poşet içinde bulunduğu açıklandı.

20 Ocak 2007 Katil zanlısı O.S.’nin bir süre futbol oynadığı Yeni Pelitlispor’un basın sözcüsü Hüseyin Hacıoğlu yaptığı açıklamada O.S.’nin cinayet işleyecek biri olmadığını ancak yönlendirilmiş olabileceğini söyledi.

20 Ocak 2007 BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu Gazeteci Hrant Dink’in katil zanlısı O.S.’nin partisinin gençlik örgütü olarak bilinen Alperen Ocakları ile hiçbir ilgisinin olmadığını açıklarken partisinin haksız yere hedef gösterildiğini söyledi.

21 Ocak 2007 Katil zanlısı O.S.’nin, Samsun’da yakalandıktan sonra jandarma karakolunda verdiği ilk ifadede “Cinayeti tek başına işledim. Dink’in internetteki yazılarını okudum, kanıma dokunuyordu öldürmeye karar verdim  İstanbul’a gidip yaptım” dediği; İstanbul’a getirildikten sonraki ilk ifadesinde ise Suikast öncesi Trabzon’da yaylada atış talimi yaptıklarını, 10 genç arasında silahı iyi tutup hızlı koştuğu için kendisinin seçildiğini anlattı.

21 Ocak 2007 Başta Hürriyet olmak üzere bazı gazete haberlerine göre katil zanlısı O.S.’nin suikast sonrası Trabzon’a kaçışında otobüs biletini kimliği belirsiz bir kadının aldığı anlaşıldı ancak kadının kimliği öğrenilemedi.

21 Ocak 2007 İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, cinayetin herhangi bir siyasi boyutu ve örgüt bağlantısının bulunmadığını suikastın milliyetçi duygularla düzenlendiğini açıkladı.

21 Ocak 2007 12 Eylül askeri darbesinin lideri ve Yedinci Cumhurbaşkanı Kenan Evren, Marmaris’te gazetecilere yaptığı açıklamada Hrant Dink suikastının arkasında bir örgüt olabileceğini belirterek “Bu cinayet bir çocuğun veya yanındaki arkadaşlarının işi değil. Trabzon’a çöreklenmiş birileri var. 17 yaşındaki bir çocuk özellikle seçilmiş” dedi.

22 Ocak 2007 Hrant Dink cinayetiyle ilgili olarak İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah'ın Anadolu Ajansı'na dün yaptığı, "Örgütle bağlantısı yok, milliyetçi duygularla işlenmiş bir cinayettir" açıklamasını İstanbul Valisi Muammer Güler düzeltti.  CMUK'a göre suçun örgütlü olup olmadığını belirleme görevinin savcılara ait olduğunu belirten Güler, "Soruşturmanın bu yöntemiyle ilgili olarak bizim yapacağımız bir açıklama yoktur. Biraz önce bültenlere düşen beyanla ilgili gerekli düzeltme yapılmıştır" dedi.

22 Ocak 2007 İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde bir basın açıklaması yapan İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu,  “Gazeteci Hrant Dink’in hunharca saldırı sonucu hayatını kaybetmesinden milletçe duyduğumuz üzüntü sonsuzdur. Burada tesellimiz zanlının arkasındaki güçlerin önemli bir bölümünün yakalanmış olmasıdır” dedi.

23 Ocak 2007 Emniyet kaynaklı gazete haberlerine göre, O.S.’yi babası tv haberlerinde yayınlanan kamera görüntülerinden teşhis ederek ihbar etti, yapılan araştırmada O.S’nin Trabzon’a gitmek üzere kendi ismini kullanarak bilet alıp 34 JAZ 53 plakalı Metro Turizm otobüsüne bindiği anlaşıldı. Operasyon için en uygun yer olarak belirlenen Samsun Otobüs Terminali jandarma bölgesine girdiği için bu haber askeri yetkililere bildirildi.

23 Ocak 2007 Gazeteci Ertuğrul Özkök’ün yazısından “…Cinayeti işledikten sonra en önemli iki delili, silahını ve beyaz beresini atmamış. Polis bile hayretler içinde. Hiç kendi kendinize sordunuz mu: "Niye bunları atıp delilleri yok etmemiş?" Cevabı çok basit. Trabzon’a dönüyor. Orada arkadaşlarına övüne övüne, "Hrant Dink’i ben öldürdüm" diyecek. Büyük bir ihtimalle arkadaşları, "Atma lan" diyerek dalga geçecekler. Yani inandıramayacak. İşte o nedenle delillerini de getiriyor. Sırf arkadaşlarını ikna edebilmek için. Beni işte bu ruh hali korkutuyor. Örgüt olsa, devletin istihbarat birimleri, güvenlik güçleri onu çökertir. Ama burada neyi çökerteceksiniz? Mahalleyi veya bir şehri mi?

23 Ocak 2007 Yasin Hayal'in, cinayetten önce Trabzon'da yaşayan emekli bir albayla sık sık bir araya geldiği iddia edildi. Yasin Hayal'in, 'ulusalcı' görüşleriyle tanınan ve Trabzon'da etkili bir cemaatle de ilişkisi olan emekli albay H.M.B.'nin görüşlerinden etkilenerek Dink cinayetini planlamış olabileceği ileri sürüldü.

23 Ocak 2007 Hrant Dink’in katil zanlısı O.S.’nin, Cumhuriyet Savcıları’na verdiği 8 sayfalık ifadesinde son sözünün "Hrant Dink’i öldürdüğüm için çok pişmanım" olduğu öğrenildi. Sorgudan önce psikologlar tarafından gözetimden geçen O.S., dün saat 13.45’te savcılar tarafından sorgulandı.

23 Ocak 2007 O.S. ve Yasin Hayal’in yaşadığı Pelitli Beldesi’nde jandarma komutanlığınca belediye hoparlöründen “sivil kişilere bilgi verilmemesi yönünde uyarı anonsu yapıldığı açıklandı. (Milliyet)

23 Ocak 2007 Hrant Dink’in katil zanlısı O.S.’yi azmettirdiği iddia edilen Yasin Hayal’e talimat verdiği öne sürülen gözaltındaki KTÜ öğrencisi Erhan Tuncel'’nin, BBP Lideri Muhsin Yazıcıoğlu’nun Trabzon gezilerinin organizasyonunda görev aldığı ileri sürüldü. Yazıcıoğlu’nun Trabzon’da düzenlediği bir basın toplantısında çekilen fotoğrafta Tuncel, Yazıcıoğlu’nun arkasında görünüyor. BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu, gazeteci Hrant Dink cinayetine ilişkin gözaltına alınan E.T ile aynı fotoğraf karesinde yer almasıyla ilgili olarak, “BBP üyesi olduğunu sanmıyorum, ama Ocağa, gençlerin arasına gelmiş gitmiş olabilir. Her fotoğraftan bir suçlu mu ihdas edeceğiz” dedi

23 Ocak 2007 Lig B Yükselme Grubu takımlarından Adana Demirspor Kulübü'nün hafta sonu sahasında yapacağı Alanyaspor maçında Gazeteci Hrant Dink'in öldürülmesini kınamak amacıyla sahaya “Hepimiz Hrant Dink'iz, hepimiz Ermeniyiz” yazılı pankartla çıkma isteği, Futbol Federasyonu tarafından uygun görülmedi.

23 Ocak 2007 Agos Gazetesi genel yayın yönetmeni Hrant Dink'in öldürülmesi nedeniyle gözaltına alınan Erhan Tuncel'in, son 5 yıldır adli sicil kaydının bulunmadığı ortaya çıktı.

24 Ocak 2007 Emniyetteki sorgusunun ardından Beşiktaş adliyesine çıkarılan Yasin Hayal, gazetecilere "Orhan Pamuk akıllı olsun akıllı" diye seslendi. Aynı gün adliyede azmettirici Yasin Hayal ile katil zanlısı O.S. ilk kez yüzyüze geldi. O.S.’nin bu yüzleşmede Hayal'e, "Onu niye bana öldürttün" dediği öğrenildi. O.S., "Yasin Hayal öldür" dedi "öldürdüm" diye ifade verdi. Milliyet

24 Ocak 2007 Hrant Dink suikasti için bir açıklama yapan Trabzon Valisi Hüseyin Yavuz, bir soru üzerine “Amatörce işlenmiş bir cinayet. İdeolojik örgüt yok. İsmini bildiğimiz kişi tarafından kullanılmış ve örgütlendirilmiştir. Teşvik edilmiştir” dedi.

24 Ocak 2007 İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz Engin, adliyeye sevk edilen O.S. ile Yasin Hayal'in de aralarında bulunduğu 5 kişinin tutuklandığını belirterek, “Şüphelilere isnat edilen suçların vasıf ve mahiyetinden de anlaşılacağı üzere, sanıkların cürüm işlemek için silahlı bir teşekkül oluşturdukları sonucu çıkmaktadır” dedi.

24 Ocak 2007 Ankara Barosu Başkanlığı, İçişleri Bakanlığı'na başvurarak, Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'in son yazısında söz ettiği ve “kendisini yazıları nedeniyle uyardığını” öne sürdüğü İstanbul Vali Yardımcısı ile yanındaki 2 kişi hakkında disiplin ve ceza soruşturması başlatılmasını istedi.

24 Ocak 2007 Adana’da bazı parti ve dernekler, Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in öldürülmesiyle ilgili aralarında İçişleri ve Adalet Bakanlarının da bulunduğu 7 kişi hakkında suç duyurusunda bulundu.

25 Ocak 2007 Halen Sinop'ta yayınlanan Haber 57 Gazetesinde köşe yazarlığı yapan Mete Çağdaş, Sinop Cumhuriyet Savcılığına başvurarak, Hrant Dink'in öldürülmesi nedeniyle atılan “Hepimiz Ermeniyiz” şeklindeki sloganların ve taşınan dövizlerin TCK'nın 301. maddesine aykırı olduğunu belirterek, cenaze tertip komitesi ve katılımcılardan davacı oldu.

26 Ocak 2007 İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın istemi üzerine İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nce tutuklanan Hrant Dink'in katil zanlısı beş kişi, ilk aşamada terör örgütü kurmakla suçlanmadılar. Davanın da bu yönde açılması durumunda zanlılar önemli avantajlar elde edebilecek.

28 Ocak 2007 Trabzonspor taraftarı Kayserispor maçında, "Hepimiz Türküz", "Hepimiz Trabzonluyuz", "Hepimiz M. Kemal'iz" pankartı açarken aynı gün oynanan Malatyaspor-Elazıoğspor maçında da benzer pankartlar açıldı.  

30 Ocak 2007 Trabzon Emniyet Müdürlüğü'nün, Gazeteci Hrant Dink'in öldürüleceği ihbarında bulunan "kilit isim" Erhan Tuncel'den aldığı bilgiyi cinayetten tam 11 ay önce İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne ilettiği iddia edildi. İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu, Milliyet'in konuya ilişkin sorusunu "Bütün iddialar araştırılacak" diye yanıtladı. ink'in öldürülmesinin ardından Trabzon'da gözaltına alınan Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) öğrencisi Tuncel'in "polis muhbiri" olarak saldırıyı planlama aşamasındayken emniyete bildirdiği iddialarının yankıları sürüyor.

1 Şubat 2007 ANKA ajansının haberine göre, Trabzon Emniyeti'nde görevli yetkili, Dink cinayetinin sanıklarının en son Ağustos-Eylül-Ekim döneminde 3 aylık mahkeme kararıyla dinlendiğini öne sürdü. McDonalds bombacısı ve Dink suikastı azmettiricisi Yasin Hayal'in başıboş bırakılmadığını ileri süren aynı yetkili, şu iddialarda bulundu:
"23 Ekim 2006 tarihinde dinlemenin yenilenmesi için mahkeme kararı istedik. Ancak ne olduysa o anda oldu ve şahısların polis bölgesinde ikamet etmediği gerekçesiyle soruşturma ve dinleme talebimiz kabul edilmedi. Ama bu tarihe kadar yapılan görüşme trafiğinde herhangi bir eylem belirtisi görünmüyordu. Yasin Hayal ve grubuna yönelik yapılan çalışmalarda gözden kaçırılan en önemli nokta, bu kişilerin tamamının Jandarma bölgesi olan Pelitli'de ikamet etmesi. Bu arada biz haddimizi aşıp, İçişleri Bakanlığı'nın protokolle belirlediği emre karşı çıkıp bu bölgeden istihbarat topladık. Hatta bir şekilde dinleme bile aldık. Yaptığımız çalışmaları da yetkili mercilere ilettik. Fiziki takibi Jandarma fark edince kestik.”

2 Subat 2007 Katil zanlisi O.S'nin Samsun'da yakalandıktan sonra Atatürk'ün sözünün yazılı olduğu Türk Bayraklı poster önünde poz verdiği fotoğrafları ile jandarma ve polislerle birlikte çekilmiş video görüntüleri ortaya çıktı. TGRT’de yayinlanan goruntularin jandarma karakolunda cekildigi ileri suruldu ancak sonra bu yerin samsun emniyet mudurlugu oldugu anlasildi. Tum goruntulerde jandarma ve polis gorevlilerinin O.S.’ye kahraman muamelesi yaptiklari goruldu. (Daha sonra O.S.’nin Samsun Emniyet Müdürlüğü’ndeki çay ocağında bayraklı fotoğrafları çekilirken İl Emniyet Müdürü Mustafa İlhan ve görevli jandarma komutanı yüzbaşı Murat Bayrak ile bir savcının da orada olduğu saptandı. Söz konusu kasette O.S. ile  birlikte görülen polis ve jandarma personelinin, daha önce kamuoyuna yansıyan kişiler olduğu belirlendi. Ayrıca dijital ve eski sistem makaralı film kullanılan fotoğraf makineleriyle çekilmiş 50'ye yakın fotoğraf bulunurken, bazı görevlilerin cep telefonlarıyla yaptıkları kayıtlara da el konuldu.)

2 Şubat 2007 Geçen yıl düzenlediği "Yılın Faşistleri" adlı kampanyada, Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'e "Yılın faşistleri" sıralamasında 6'ncılığı veren Türk Solu dergisi, bu kampanyası mahkemelik olmasına rağmen yayınını sürdürüyor. Dergi, Dink'in öldürülmesinin ardından da suikasttan rahatsız olmadığını ifade eden yazılarla piyasaya çıktı. Gökçe Fırat imzalı ve "Türkiye bir düşmanını kaybetti" başlıklı başyazıda, "Dink'in öldürülmüş olması onu bir basın şehidi ya da demokrasi şehidi yapmaz. Sonuçta o, yaşarken bu vatana karşı Ermeni tezlerini savunan bir Türk ve Türkiye düşmanıydı" denildi.

4 Şubat 2007 Hrant Dink cinayetiyle ilgili olarak tutuklanan ve "polis muhbiri" olarak çalıştığı ortaya çıkan üniversiteli Erhan Tuncel'in, Trabzon'daki McDonalds'a düzenlenen bombalı saldırının ardından mahkemeye polis zoruyla getirilmesinin istendiği duruşma tensip tutanağını Milliyet ele geçirdi. Erhan Tuncel, karara rağmen hiçbir celsede hâkim karşısına çıkarılmadı ve adeta yok sayıldı. Tuncel'i dinlemek isteyen mahkeme de, daha sonraki duruşmalarda girişimde bulunmadı.

4 Şubat 2007 Afyonkarahisar Atatürk Stadı'nda, tribünler Hrant'ın katilini destekleyen sloganlarla "Hepimiz Ogün'üz" diye bağırdı ve beyaz bere taktılar.

5 Şubat 2007 Malatya İnönü Stadı'nda 28 Ocak Pazar günü oynanan Malatyaspor - Elazığspor karşılaşmasında, öldürülen Hrant Dink'in Malatyalı olması nedeniyle "Ermeni Malatya" yazılı pankart açan Elazığsporlu üç taraftara "bir yıl stada alınmama" cezası verilecek.  Elazığ Valisi Muammer Muşmal, pankartı açtığı belirlenen üç kişiye bugün yapılacak İl Spor Güvenlik Toplantısı'nda bir yıl statlara girmeme cezası verileceğini, bu kişilerin maç saatinde Emniyet'te gözetim altında tutulacağını açıkladı.

6 Şubat 2007 Hrant Dink suikastinin planlayıcıları arasında olduğu anlaşılan Erhan Tuncel'in, Hrant Dink'in Yasin Hayal tarafından öldürüleceğini Şubat 2006'da polise bildirdiği, Trabzon Emniyet Müdürlüğü'nün de durumu Ankara'daki Emniyet Genel Müdürlüğü ile İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne rapor ettiği belirlendi.
Suikast planının, Emniyet'ten yaklaşık 5 ay sonra jandarma yetkililerine de ihbar edildiği ifade tutanaklarına geçti. Milliyet'in haberinde yer alan ifadelere göre, Yasin Hayal'in halasının eşi Coşkun İğci, 31 Ocak'ta Trabzon'da gözaltına alındı ve İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü'nde sorgulandı. İğci sorgusunda, 2004'ten itibaren jandarmaya muhbirlik yaptığını ve Hayal'in Dink'i öldürme planını Temmuz 2006'da jandarma istihbaratından yetkililere bildirdiğini söyledi.

08 Şubat 2007 O.S. ve azmettirici Yasin Hayal'in oynadığı Pelitlispor futbol takımının sahası polis tarafından kapatıldı.

9 Şubat 2007 Hrant Dink suikastinin azmettiricisi olarak tutuklanan Yasin Hayal'in 2004’te Trabzon’da gerçekleştirdiği  bombalama olayından sonra İstanbul'da yakalandığı evle, Dink cinayetini işlemek için kullanmayı tasarladığı evin aynı olduğu, müfettişlerin bu konuda İstanbul Emniyeti'nin ciddi bir ihmalinin bulunduğunu saptadığı öne sürüldü.

12 Şubat 2007 Trabzon Cumhuriyet Savcısı Fatih Genç, Hrant Dink ile Şubat 2006’da işlenen rahip Andrea Santoro cinayetleri arasında bağlantı olup olmadığını belirlemek için, Santoro'nun katili 16 yaşındaki O.A.'yı bir yıl sonra cezaevinde iki kez ziyaret ederek, azmettirici olup olmadığını sordu. O.A. ise, Türk Ceza Kanunu'nun "etkin pişmanlık" hükmünü düzenleyen 168. maddesini de hatırlatan Genç'e, kendisini kimsenin azmettirmediğini söyledi.

15 Şubat 2007 Terör yoksa dinleme yok. İletişim İzleme Yönetmeliği'ne göre, terörist sayılmayan suç örgütü üyelerinin telefonlarını dinlemek zorlaştırılıyor. Gazeteci Hrant Dink ve rahip Santoro cinayetleri terör örgütlerinin faaliyetleri olarak nitelendirilmemişti

22 Mart 2007 Hrant Dink cinayetini azmettirdiği iddiasıyla tutuklanan "büyük ağabey" Erhan Tuncel'in, cinayetin ardından Trabzon istihbarat şubesinde M.Z. isminde bir polis memuru ile telefonla konuştuğu tespit edildi. 6 ay önce Trabzon Emniyet Müdürlüğü'nden Bartın'a tayini çıkan M.Z.'nin Erhan Tuncel'e, "Cinayeti sizinkiler mi işledi? Cinayet bana anlattığın gibi mi işlendi? Yasin mi vurdu?" şeklinde sorular sorduğu öne sürüldü.  Hrant Dink suikastının ardından soruşturmayı yürüten İstanbul polisinin elde ettiği bulgular, Dink cinayetine kadar gelen ihmaller zincirinin 2004 yılında Trabzon'da McDonald's'ın bombalanmasıyla başladığını, rahip Santoro cinayetiyle devam ettiğini ve Hrant Dink'in öldürülmesiyle son bulduğunu gösteriyor.

27 Mart 2007 Gazeteci Hrant Dink’in öldürülmesi ile ilgili soruşturma kapsamında gözaltına alınan BBP Trabzon İl Başkanı Yaşar Cihan’ın, polise verdiği ifadede Erhan Tuncel ve Yasin Hayal’in Dink’i öldürme planı yaptıklarını Trabzon’da herkesin bildiğini söylediği ileri sürüldü. Gazete haberlerine göre Yaşar Cihan’ın polis ifadesinde “Onları bu plandan vazgeçirmek istedim ama ulaşamadım” diye konuştu.
Yaşar Cihan’ın oğlu Bahadır Cihan ise Erhan Tuncel’i üniversiteden tanıdığını, Yasin Hayal’le de mahalleden arkadaş olduklarını anlatarak, “Her ikisi ile Alperen Ocakları’nda samimi oldum. Dink cinayeti ile bir bağlantım yok. 1 yıldan beri her ikisi ile görüşmüyorum. benim görüşüme göre Erhan Tuncel başkaları tarafından kullanıldı” diye ifade verdi.

27 Mart 2007 Hrant Dink'in oğlu Arat ve kardeşi Orhan Dink, İstanbul Adliyesi'nde soruşturmayı yürüten savcılardan Fikret Seçen'le görüştü. Dink'in öldürülmesiyle ilgili olarak yürütülen soruşturma kapsamında ikinci kez savcılık makamına gelen Dink ailesi ve avukatları Arzu Becerik ile Savcı Seçen arasındaki görüşme yaklaşık 20 dakika sürdü. Becerik, daha sonra bir açıklama yapacaklarını belirtirken, Arat ve Orhan Dink soruları yanıtsız bıraktı. Dink ailesi, 15 Mart'ta da İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na gelerek, soruşturmayla ilgili kaygı ve taleplerini içeren bir dilekçe sunmuştu.

28 Mart 2007 Hrant Dink suikastinin kilit ismi Erhan Tuncel'in Trabzon'da gözaltına alındığı sırada, polisin kendisine diğer zanlıların ifadelerini okuduğu ve fikrini aldıktan sonra serbest bıraktığı ortaya çıktı. Dink cinayetine ilişkin soruşturma kapsamında tutuklanan ve Tuncel'in ev arkadaşı olan Tuncay Uzundal’in polise verdiği ifadede, diğer zanlıların ifadelerinin Tuncel'e okunduğunu soyledigi anlasildi. Cinayetten hemen sonra Trabzon polisi tarafından gözaltına alınan, ancak olayla ilgisi olmadığı gerekçesiyle serbest bırakılan Tuncel'in Uzundal'a "Dün gece emniyet müdürlüğünde yakalanan şahısların ifadelerini bana okuttular. Fikrimi aldılar, bıraktılar" dediği öğrenildi. Uzundal ayrıca, Tuncel'in MİT, polis ve jandarmayla bağlantılarına ilişkin önemli bilgiler de verdi. Uzundal, cinayetin azmettiricisi Yasin Hayal'in yakalandığını televizyondan öğrendiğini, o gün geç saatlere kadar Tuncel'in eve gelmediğini anlattı. Tuncel'in telefonunun da kapalı olması üzerine, daha önceden evlerine gelip giden bir astsubaya Tuncel'i sorduğunu dile getiren Uzundal, sözlerini şöyle sürdürdü: "Önceden tanıdığım astsubay Satılmış Şahin'i aradım. Tuncel'in yakalanıp yakalanmadığını sordum. O da bana, 'Ne alaka, haber alırsam sana dönerim' dedi.

20 Nisan 2007 Gazeteci Hrant Dink ve rahip Santoro cinayetleri sonrasında Trabzon'daki Pelitlispor takımının internet sitesinden saldırılara verilen desteğin benzeri Malatya'da ortaya çıktı. malatyasporlular.com adlı internet sitesinin forum bölümünde, bazı katılımcıların vahşeti desteklemesi dikkat çekti. Pelitlispor'un internet sitesinde de saldırganlar "Malatya şövalyeleri" olarak nitelendirildi.

10 Mayıs 2007 Dink suikastına ilişkin soruşturma kapsamında, Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığı'nın İstanbul’a gönderdiği Erhan Tuncel'le ilgili 48 sayfalık raporun imha edildiği ortaya çıktı. Gazetelerde yer alan ve dava dosyasının kaynak gösterildiği haberlere göre olay şöyle gelişti: İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, 29 Ocak'ta İstihbarat Daire Başkanlığı'na bir yazı yazarak bilgi ve belge istedi. Eski Trabzon Emniyet Müdürü ve İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek'in imzasıyla 6 Şubat'ta savcılığa gönderilen dosyada, Tuncel'le ilgili 48 sayfa bilgi içeriyordu. Ancak Akyürek gönderdiği yazıda, söz konusu bilgilerin, içerikleri itibariyle hayati önemi haiz olduğunu ve hiçbir şekilde deşifre edilmemesi gerektiğini de belirterek, evrak ekinde yer alan tüm belgelerin incelendikten sonra imha edilmesini istiyordu. İhtiyaç duyulduğu takdirde belgelerin, arşivlerden her zaman temin edilebileceği notu da raporda mevcuttu. Savcılık da, istendiği zaman temin edilebileceği için belgelerin imha edilmesine karar verdi. Tuncel'den sorumlu polis memuru M.Z. ise ifadesinde, Erhan'ı, Yasin'in çevresindeki en akıllı bilgi alabilecek kişi olarak tespit ettiklerini belirterek, "Erhan, bize Yasin'in Dink'i öldürmek istediğini söyledi. Ciddiye alıp etraflıca incelemeye başladık. Yasin'in telefonunu takibe aldık. Söylentilerin ciddi olduğunu anlaşınca, durumu iki kez rapor halinde Daire Başkanlığı'na bildirdik, Erhan aracılığıyla Yasin'i eylemden vazgeçirmeye çalıştım" dedi

19 Mayıs 2007 İstanbul'daki Ermeni okullarına "Son uyarı ve ikaz" başlığıyla imzasız tehdit mektupları gönderildiği öğrenildi. Gazete haberlerine göre, "Bazı Ermeniler Türkiye'nin bütünlüğüne zarar verecek ayrılıkçı hareketler içinde. Bunların ev ve iş adresleri tarafımızdan çok iyi bilinmektedir" ifadelerine yer verilen mektuplar Esayan, Getronagan, Tıbrevank liseleri ile Yeşilköy, Topkapı Levon Vartuhyan, Bakırköy Dadyan, Tarkmançats ve Karagözyan ilköğretim okullarına gönderildi.

1 Haziran 2007 Trabzon İl Jandarma Komutanlığı'nın, Hrant Dink suikastının önlenmesinde bir ihmalinin olup olmadığını araştıran dört müfettişin, ortak bir kanıya ulaşamadığı öğrenildi. İki mülkiye müfettişinin, jandarma istihbaratta görevli 4 er hakkında soruşturma izni verilmesi gerektiğini belirtirken, iki jandarma müfettişinin soruşturmayı gerektirecek kadar sağlam bir iddianın bulunmadığını söyledikleri öne sürdü.





---0---

UNUTMADIK

19 OCAK'TA NE OLMUŞTU?



« Son Düzenleme: Ocak 21, 2011, 12:46:13 ös Gönderen: dogudan »


Ocak 02, 2008, 08:36:21 ös
Yanıtla #1
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1662

Evet Palabiyik amcamiz hic KV izlemiyor belli :) :)
 "21 Ocak 2007 İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, cinayetin herhangi bir siyasi boyutu ve örgüt bağlantısının bulunmadığını suikastın milliyetçi duygularla düzenlendiğini açıkladi" demis ya :) 90 lik ebem bile bunlarin ne oldugunu analiz edebiliyorsa Turk Milleti bayagi uyanmis demektir.


Bu arada bu uzucu suikast TR tarihi icin kara bir lekedir. Ailesine sabir kendisine de kabirde kolay bir hesap diliyorum...

« Son Düzenleme: Ocak 02, 2008, 08:46:41 ös Gönderen: Kirlangic »


Ocak 03, 2008, 11:06:29 öö
Yanıtla #2
  • Seyirci
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 654
  • Cinsiyet: Bay

Sevgili dostum SkullG;

  Neden bu adama bu kadar takmış durumdasın nedir O'nu unutmamana sebeb olan hayır bundan suikasti tasdik ettiğim anlamına varmayın ama Hrant Dink ten de pek haz etmezdim ölümü TR için baş belası oldu ayrıca insani açıdan bakacak olursak bir aile babası öldürüldü tamam ama...  aması var işte Hrant Dink e kadar hatırlanması gerken o kadar çok değermiz var ki...

  Misal belki konuyla alakası yok gibi ama geçenlerde Kanal D Nazım Hikmet e özel bir yayın yaptı nerdeyse Haber programında geniş bir yer ayrıldı Haber sunucusu programı Nazım şiiriyle kapattı o gün Mehmet Akif Ersoy un ölüm yıldönümüydü bu Nazım Akiften dahamı değerlidir ki biri milli şair diğer çoğuna göre milli hain Akif ile ilgili hiç bir haber yoktu daha sonradan öğrndimki bir kaç kişi mezarı başında fatiha okumuş Milli Şairimizin ben anlamıyorum nedir bu admları özel kılan eğer güzellik aranıyorsa adam gibi güzellik içinde olanlar mevcut güzelliği dışarılarda aramayalım.Düşünceyi ifade edebilmekse maksat HERKES düşüncesini rahatça ifade etsin devlete millete söverek düşünce ifadesi olmaz.
Çilesini çekmediğin dert senin değildir...


Ocak 05, 2008, 05:53:50 ös
Yanıtla #3
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1662

Hrant Dink'e Elveda: Güvercini Vurdular



Ocak 06, 2008, 12:37:23 öö
Yanıtla #4
  • Ziyaretçi

yazacak kelime bulamıyorum gerçekten bulamıyorum....
sn.Kirlangiç'in  paylaştığı videoyu izledim ardından video bitince "menu çıktığında gene "ismail Türüt""ün o meşhur şarkısı....
ne yazık bizlere.....
hani derler ya aptal dostum olacağına akıllı düşmanım olsun diye...ne karşımızdekiler adam ne yanımızdakiler......

bu arada sevgili arkadaşlar aranızda  hrant dink in dava açılmasını sağlayan o cümlelerin içinde bulunduğu yazının bütünü elinde olan veya kaynak gösterebilicek olan var mı


Ocak 06, 2008, 12:56:14 öö
Yanıtla #5
  • Skoç Riti Masonu
  • Uzman Uye
  • *
  • İleti: 3734
  • Cinsiyet: Bay

yazı dizisinin son üç bölümünü aktarıyorum

Ermeni'nin 'Türk'ü
23 Ocak 2004


Küresel ve evrensel değerlerin yerel değerleri tahakküm altına aldığı çağımızda, kültürel kimliğini tam anlamıyla yaşamak bir yana, kimliğini bir nebze yaşatabilmek için dahi Diasporanın özel çaba göstermesi gerekir.
Bu özel çabanın ise her zaman için özel nedenlere ve araçlara ihtiyacı vardır.
Ermeniler ve Yahudiler bu özel nedenlere sahip Diasporanın bilinen iki klasik örnekleridir.
Her ikisinin de özel nedeni aynıdır... Soykırıma uğramış olmak.
Dolayısıyla onlara kimliklerini korumayla ilgili insanlığın tanıdığı hak bir miktar ayrımcı ve pozitiv durumda olmalıdır.
Hakikaten de, Yahudiler bu pozitiv hakkı layıkıyla kullanabilmiş ve kimliklerini korumada onlara bahşedilen toleransı çok iyi değerlendirerek, dini inanışlarından aldıkları "Tanrının ayrıcalıklı halkı" ünvanını dünyadan aldıkları "Yeryüzünün ayrıcalıklı halkı" noktasına kadar taşımışlardır.
Ne var ki aynı durum Ermeni halkı için sözkonusu olmamıştır.
***
Dünya Yahudi soykırımına karşı gösterdiği hassasiyeti Ermeniler'den esirgemiş, bu ise Ermeni kimliğinde en büyük tahribatın yaşanmasına sebep olmuştur.
"Hakkı esirgenmiş Ermeniler" bundan böyle kimliğini "Gerçekleri talep etme inad"ı üzerinden yaşamaya çabalamış, gelinen noktada da bu inat Diaspora Ermeni kimliğinin temel düsturu haline dönüşmüştür.
Diasporanın ilk kuşakları için ayakta kalabilmenin, tükenmemenin adı olan bu inat, üçüncü ve dördüncü kuşaklarla birlikte gerçekleri dünyaya kabul ettirme inadına dönüşmüştür.
İşte bu inadın ortaklaşmış hali Ermeni Diasporasının ruhsal pozisyonunu yansıtır. Bu ruhu sürekli tutmak ise Ermeni kimliğini yaşatmanın temel aracı durumundadır.
***
Dünyanın gerçekleri hâlâ kabul etmemiş olması bir yana, Ermeni kimliğini asıl tahrip eden, Türkler'in bu konuda kıllarını bile kıpırdatacak bir yaklaşım içinde olmamalarıdır.
Nitekim kıyaslandığında görülecektir ki, Yahudiler'in bugünkü seviyeye erişmesinde asıl etken kendi becerilerinden ziyade, onlara soykırım uygulayan Alman halkının sonradan oynadığı şefkatli roldür.
Soykırım sorumluluğunu üstlenen Almanlar'ın Yahudiler'den özür dilemesiyle birlikte bu halk yaşadığı travmayı üzerinden atarak ruh sağlığına kavuşmuş ve ancak bundan sonra kültürel kimliğinin açılımlarını sağlayabilmiştir.
Ne var ki Ermeni halkının travmatik hastalığı hâlâ sürmektedir ve kimliği asıl kemiren ve tüketen de bu sağlıksız ruh halidir.
***
Ermeni kimliğini analiz ederken "İslam" ve "Türk" olgularının bu kimlik üzerinde oynadığı rolün hakkını teslim etmek gerekir.
Sonuçta Ermeniler'in bin yılı aşkın süre İslamla ve Türklerle yaşanmış bir biraradalığı mevcuttur.
Öyle ki, Ermenileri Batılı Hıristiyanlar'dan ayıran önemli özelliklerden biri, onların öteden beri İslamlarla birlikte yaşamış olmalarıdır. Batılı Hıristiyanlar daha ziyade Hıristiyan-Hıristiyan'a yaşarken, Ermeniler çoğu kez İslamlarla yan yana, kimi zaman da iç içe yaşayarak farklı bir deneyimin sahibi olmuşlardır.
Bugünün güncel tartışmalarında çok söylenegeldiği gibi Avrupalı Hristiyanlar, Müslümanlar'ın da içinde yer aldığı çokkültürlü bir yaşam biçimine henüz yeni yeni adapte olurken, Ermeniler Doğudaki Hıristiyan milletler gibi (Süryaniler, Keldaniler v.s) bu realiteyi iyi ve kötü yönleriyle uzun süre yaşamışlardır.
Dolayısıyla asırlar süren bu İslamla biraradalığın Ermeni kimliğinin şekillenmesinde de yadsınamaz bir rolü elbette olacaktır ancak Ermeni kimliğinin bugünkü yapısını şekillendiren ve Ermeni kimliğinde bir tür kanserojen tümör işlevi gören asıl etken "Türk" olgusudur.
***
Ermeni'nin ve Türk'ün birbirleriyle ilişkileri ve birbirlerinden etkileşimleri öyle iki kelimeyle geçiştirilecek bir sıradanlıkta değildir. Asırlar süren ilişkilerde birbirinden alınan o kadar çok iyi ve kötü kimlik donanımları sözkonusudur ki, kimi zaman davranış biçimlerinde birini diğerinden ayırmak hayli güçtür.
Yaşanılan birliktelik öylesine derindir ki bu birlikteliğin bozuluşunu ihanet olarak tanımlamak her iki tarafın da kullandığı karşılıklı bir argümandır. Ermeni milletini Sadık millet olarak adlandıran ancak daha sonra ihanet ettiklerini iddia eden Türk görüşü karşısında, Ermeniler 1915'te yaşananları salt bir halkın topluca imhası olarak yorumlamaz, bunun aynı zamanda asırlar süren ilişkiye ihaneti de içinde barındırdığını belirtirler.
Türk-Ermeni ilişkisinin günümüzde geldiği nokta ise şudur: Ermeniler ve Türkler birbirlerine bakışlarında klinik iki vaka durumundadırlar. Ermeniler travmalarıyla, Türkler de paranoyalarıyla.
İçinde debelendikleri bu sağlıksız halden kurtulmadıkça -Türkler belki değil ama- Ermeniler'in kendi kimliklerini sağlıklı şekilde yeniden yapılandırmaları mümkün gözükmemektedir.
Özellikle Türkler 1915'e bakışlarında empatik bir yaklaşıma girmedikçe Ermeni kimliğinin sancılı kıvranışı devam edecektir.
***
Sonuçta görülüyor ki işte "Türk" Ermeni kimliğinin hem zehiri, hem de panzehiridir.
Asıl önemli sorun ise Ermeni'nin kimliğindeki bu Türk'ten kurtulup kurtulamayacağıdır.


---0---


Ocak 06, 2008, 12:57:28 öö
Yanıtla #6
  • Skoç Riti Masonu
  • Uzman Uye
  • *
  • İleti: 3734
  • Cinsiyet: Bay

'Türk'ten Kurtulmak
30 Ocak 2004 


Ermeni kimliğinin "Türk"ten azad olmasının görünür iki yolu var. Bunlardan biri, Türkiye'nin (devlet ve toplum olarak) Ermeni ulusuna karşı empatik bir tutum içine girmesi ve nihayetinde Ermeni ulusunun acısını paylaştığını belli edecek bir anlayış sergilemesidir.
Bu tutum hemen olmasa da, zaman içinde "Türk" unsurunun Ermeni kimliğinden uzaklaşmasına yol açabilir.
Ne var ki bu şıkkın gerçekleşmesi şimdilik zor bir olasılık.
İkinci yol ise bizzat Ermeni'nin "Türk"ün etkisini kendi kimliğinden atması.
İlkine göre bu ikincisi, daha bir kendi iradesi ve inisiyatifine bağlı olduğundan, gerçekleşme ihtimali daha fazla.
Esas olarak tercih edilmesi gereken yol da budur.
***
Ermeni dünyasının bunu nasıl başarabileceği ise tamamiyle mevcut duruma yeni bir anlayışla bakabilmesiyle ilişkilidir.
1915'e bakmak örneğin...
Ermeni dünyası yaşadığı tarihi dramın gerçekliğinin farkındadır ve bu gerçeklik bugün dünya ülkelerinin ya da Türkiye'nin kabul edip etmemesiyle değişecek değildir. Onlar kabul etmese de Ermeni ulusunun vicdanında olan bitenin adı başından beri kazınmıştır. Dolayısıyla Dünya'dan ne de Türkiye'den bu gerçekliğin tanınmasını beklemek Ermeni dünyasının yegane hedefi olamaz.
Gayrı herkesi kendi vicdansızlığıyla başbaşa bırakma zamanı gelip de geçmiştir.
***
Bu gerçekliği kabul edip etmemek esasen herkesin kendi vicdani sorunudur, bu vicdan da temelini bizatihi insanlık denilen ortaklığımızdan -"İnsan" kimliğimizden- alır.
Dolayısıyla gerçeği kabul edenler, asıl olarak kendi insanlıklarını arındırırlar.
Ermeni kimliğinin sağlığını Fransız'ın, Alman'ın, Amerikalı'nın ve ille de Türk'ün soykırımı kabul edip etmemesine endeksli bir durumda bırakmak, Ermeni dünyasının artık terk etmesi gereken bir hatadır. Gayrı bu hatadan uzaklaşmanın ve "Türk"ü Ermeni kimliğindeki bu etkin rolünden ötelemenin zamanı gelip de geçmiştir.
Ermeni kimliğinin çektiği bunca sancı artık yeterlidir, sancıyı bundan böyle biraz da insanlık denen aleme terketmek gerekir.
***
Kimliksel dinginliğini "Türk"ün olumsuz ve kayıtsız varlığına kilitleyen Ermeni dünyasının, tüm ortak performansını dünya üzerinden "Türk"e baskı uygulamaya ve soykırımı kabul ettirmeye ayırması, ne yazık ki kimliğin uyanışını erteleyen koca bir zaman kaybından başka bir şey değildir.
Ermeni dünyası, kimliğinin geleceğine bundan böyle, öylesi kavramlar yüklemelidir ki bu kavramlar bu ulusun körelmiş üretim yeteneğini tekrar fişekleyebilecek iticilikte olsun.
İşte bu nedenle, "Kendi acısını sırtlayacak ve gerekirse mahşere kadar da onuruyla kendisi taşıyacak" bir anlayışı Ermeni kimliğine hakim kılmak en temel yönelim olmalıdır.
Aksi durumda Ermeni dünyası kendini başkalarının gerçeği kabul edip etmeme insafına zincirlemiş olur ki...
Bu da gerçek tutsaklığın ta kendisidir.
***
Ermeni dünyasının kendisini "Türk"ten kurtardığında, kimliğinde bir boşluk yaşayacağını ve özellikle de Diaspora Ermenileri'nin kimliksel çözünürlüğünün hız kazanacağını sananlar aldanırlar.
Ermeni kimliğinde "Türk"ten geriye kalacak boşluğu dolduracak çok daha yaşamsal bir olgu sözkonusudur o da bizatihi bağımsız Ermenistan devletinin varlığıdır.
Bundan onbeş yıl önce var olmayan bu yeni heyecan, artık her türlü etkinin ve etkenin üstünde Ermeni kimliği üzerinde büyük bir rol oynamaya namzettir.
Ermeni dünyasının geleceğini, bu minik ülkenin gelecekteki refahına ve içinde yaşayanların mutluluğuna endekslemesi aynı zamanda kendi kimliğini rahatsız eden sancılardan kurtuluşunun da bir işareti olacaktır.
***
Ermeni kimliğinin "Türk"ten kurtuluşunun yolu gayet basittir:
"Türk"le uğraşmamak... Ermeni kimliğinin yeni cümlelerini arayacağı yeni alan ise artık hazırdır:
Gayrı Ermenistan'la uğraşmak.


Ocak 06, 2008, 12:58:31 öö
Yanıtla #7
  • Skoç Riti Masonu
  • Uzman Uye
  • *
  • İleti: 3734
  • Cinsiyet: Bay

Ermenistan'la tanışmak
13 Şubat 2004



'Türk'ten boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan, Ermeni'nin Ermenistan'la kuracağı asil damarında mevcuttur.
Yeter ki bu mevcudiyetin farkında olunsun.
Bu farkındalığın asıl sorumlusu ise Diaspora'ya yayılmış Ermenilerden ziyade Ermenistan yönetimleridir. Ermenistan hükümetlerinin sorumluluklarının bilincinde olmaları ve gereğini yerine getirmeleri aslolandır.
Ne var ki 12 yıllık bağımsızlık döneminde Diaspora ile Ermenistan ilişkilerine bakıldığında, Ermenistan hükümetlerinin henüz bu sorumluluğun bilincine yeterince varmadıkları görülür. Birkaç gösterişli 'Pan Armenian Buluşması' dışında işlevsel bir 'Diaspora-Ermenistan buluşması' mekanizması dahi kurulamamıştır.
Ermenistan'ın Diaspora ile ilişkileri bazen Diaspora'nın bazen de Ermenistan'ın inisiyatifinde ağır aksak yürütülmüş, kalıcı ve daha ziyade Ermenistan merkezli bir kurumlaşmaya gidilememiştir.
Oysa Ermenistan'ın çoktan özel ve çok güçlü bir Diaspora Bakanlığı kurmuş olması gerekirdi. Bu bakanlık sayesinde de dünyanın en ücra köşelerine dahi dağılmış ve dağılacak tek Ermeni bireyinin dahi nasıl kucaklanabileceği temel bir kaygıya dönüştürülebilir, sonrasında bu kaygı doğrultusunda hareket edilir ve buna göre projeler geliştirilebilirdi.
Bunun yapılmamış olması hâlâ büyük bir eksik olarak gözüküyor. Bu kaygısızlığıyla Ermenistan kendisinin ne denli bir ana kök olduğunun farkında değil ki Diasporadakiler'e de bunu hissetirebilsin.
Bu da gösteriyor ki Ermenistan elbette layık ama Ermenistan yönetimleri henüz Diasporalıya layık değil.
Ermenistan'ın Diasporalı bireyle kuracağı birebir ilişkinin Diaspora Ermeni'sinin kimliğinde ve kimliğin yeni cümlelerinin kuruluşunda oynayacağı rol çok büyüktür ve tartışmasızdır.
Bugün Diaspora'da açık tutulan Ermeni okullarının, dil kurslarının, sosyal ya da kültürel kurumların ya da diğer tüm kollektif faaliyetlerin yegâne amacı Ermeni kimliğini yeni kuşaklara taşımak, korumak ve mümkünse geliştirmektir. Bu amaç için milyonlarca dolar harcanır. Sonuçta elde edilen, bilinen ama konuşul(a)mayan bir dil ile arada bir kilisesine giden ama o kadarla yetinen bir kimliktir.
Oysa diğer taraftan öyle bir gerçek vardır ki bunun gereğini yerine getirmek artık kaçınılmazdır.
O da Ermenistan'la Diasporalı'nın kuracağı moral diyaloğun bizatihi kendisinin en doğal okul olduğudur.
Diasporalı gencin bu okullarda okumamış, bu kiliselere gitmemiş olsa da bir kez Ermenistan denilen doğal okulla tanışması kimliği için çok şey ifade eder.
Diaspora gencine on yıllar içinde eğitimle ve kiliseyle verilen Ermeni kimliğiyle, o gencin Ermenistan'ı bir kez ziyaret ederek edineceği kimlik arasında ikincisinin lehine ağır basan bir köklülük söz konusudur.
Bu dediğimizin ne denli doğru olup olmadığını denemek o denli pahalı bir şey değildir. Bir kenara ayırılacak üç beş kuruşla bir gencin yıllık tatilinin 15 gününü Ermenistan sokaklarında geçirmesi pekâlâ sağlanabilir.
Ermenistan'ı ziyaret eden ve öncesinde Ermeni kimliğinden bir hayli de uzak gözüken gencin, 15-20 günlük bu sürede edinmiş olduğu kimliğin nasıl damardan absorbe edildiği görülecektir.
Artık o dakikadan itibaren gencin bu kimliğini dünyanın neresinde yaşıyor olursa olsun unutması bir daha olanaksızdır.
Gayrı o kimlik ona damardan şırıngalanmıştır...
Dolayısıyla gençler için Ermenistan'a özel seyahat turlarının düzenlenmesi birincil derecede kimlik kazandırıcı faaliyettir. Bu çalışmalar ne pahasına olursa olsun her yerde yıllık programların başına alınmalıdır.
Ermeni kimliğinin doğrudan Ermenistan'dan edinilecek cümleleri, kelimelerle anlatılamayacak denli zengin kazanımlardır.
Bu durum, saksıda yetiştirilmeye çalışılan narin bir bitkinin kendi toprağı, kendi suyu ve kendi güneşiyle tanışmasına da benzetilebilir.
Denemesi bedavadır... Herkese önerilir.



Ocak 06, 2008, 12:59:13 öö
Yanıtla #8
  • Ziyaretçi

teşekkürler sn. SkullG


Ocak 06, 2008, 01:03:02 öö
Yanıtla #9
  • Skoç Riti Masonu
  • Uzman Uye
  • *
  • İleti: 3734
  • Cinsiyet: Bay

bu da Bilirkişi Heyetinin Raporudur

Dava konusu yayın sanık Hrant Dink tarafından Agos gazetesinde kaleme alınan yazı dizisinin 8 numaralı yazısıdır. Bilindiği gibi bu tür yayınlara ilişkin yargılamalarda suçun tespit edilebilmesi için bütünün ve bağlamın dikkate alınması gerekmektedir. Zira kimi durumlarda tek başlarına tahkir olarak nitelendirilebilen eylemler bir bütünün içinde bu maksada hizmet etmemekte, kimi zamanlarda ise tek başına tahkir edici olamayan ifadeler bir bütünün içinde tahkir edici olabilmektedir. Bu nedenle eylemin tipik olup olmadığı ve suçun diğer yapısal unsuları bakımından yapılacak değerlendirmede bu bütünün dikkate alınması gerekmektedir.


Sekiz bölüm de incelenmeli
Dava konusu yayın 'Ermeni Kimliği' başlığı altında yazılan bir dizi yazının içerisinde yer almaktadır. Bu dizi çerçevesinde yazar; (1) Kuşaklara Dair (7 Kasım 2003), (2) Kilisenin Rolü (14 Kasım 2003), (3) Kaç Vartan'ın Çocukları (5 Aralık 2003 ), (4) Pratik Kimliğin Teorisi (19 Aralık 2003), (5) Batı: Cennet ve Cehennem (26 Aralık 2003), (6) Ermeni'nin Türk'ü (23 Ocak 2004), (7) 'Türk'ten Kurtulmak (30 Ocak 2004), (8) Ermenistan'la Tanışmak (13 Şubat 2004) başlıklı yazıları 'Ermeni Kimliği' üst başlığı altında incelenmektedir. Bilindiği üzere milletler bakımından kimlik sorunu siyasi ve sosyolojik bir kavramdır. Milletler tanımları gereği ortak bir kültür ve amaç çerçevesinde bir araya gelmiş insan topluluklarıdır. Bu kısa tanımlamada pek çok unsur yer almamakla birlikte, ortak kültür aranan dil, din, yaşam tarzı, ortak tarih, coğrafya gibi pek çok unsuru bünyesinde barındırmaktadır. Milletlerin kimliği dendiğinde ise anılan sosyolojik ve siyasi pek çok kavramın bir bütünü, o milletin ortak değerleri ifade edilmektedir. Milletlerin kimliği kullanılan dilden tarihe, siyasi olaylardan dine, ortak amaçlardan coğrafi birlikteliğe kadar pek çok kavram ve kurumdan etkilenmektedir. Örneğin Türk kimliği dendiğinde kabul edilen dinin, yaşanan siyasal süreçlerin, savaşların, kültürün, milleti oluşturan bireylerce benimsenen ortak amaçların -ki örneğin bunlar Anayasamızın başlangıç bölümünde ifade
edilmektedir- etkisi tartışılmazdır. Milletler bakımından kimliğin ortaya konması ve ana unsurlarının belirlenmesi hayati önemdedir. Zira kimlik milletlerin varlık ve devamlılıkları bakımından son derece önemlidir. Ermeni kimliğine ilişkin sanıkça yazılan yazıda da bu bağlamda Ermeni kimliğinin bir değerlendirmesi yapılmaktadır. Bu çerçevede sanık kuşaklar arasındaki farklılıklara, farklı ülkelerde yaşayan Ermenilerin kimlik bakımından durumlarına, 1915 yılında yaşanan olaylara, Batı'ya göç eden Ermenilere, Ermenistan dışında yaşayan Ermenilerin Ermenistan'la ilişkilerine değinmektedir. Sanık bakımından kaleme alınan yazılardan sadece sonuncusu iddianamenin konusunu oluşturmaktadır.
Sanığın müsnet suç bakımından söz konusu ifadeleriyle anlatmak istediği husus tüm yazıları ardı ardına okunduğunda ortaya çıkmaktadır. Buna göre 1915 yılında yaşanan olaylar soykırım niteliğindedir. Bu olaylar Ermeni kimliğinde gerek oluşları gerekse daha sonra dünyanın ilgisizliği nedeniyle ciddi tahribatlara yol açmıştır. Sonrasında Ermeni toplumu bu olayı ayakta kalmak için kullanmış, zamanla ise bu olayların gerçekliği ve dünyaya kabul ettirilmesi bir inada dönüşmüştür. Bu inat yani soykırım ve dünyaya kabul ettirme sorunu, zamanla Ermeni kimliğinin asıl unsuru haline gelmiştir. Bu durum Ermeni kimliğine zarar vermekte ve Ermeni kimliğini tüketmektedir, sağlıksız bir ruh halinin göstergesidir.
Ermenilerin ruhsal hayatında, ulusal kimliklerinde Türk unsuru, bu anlamda -1915 olayları anlamında- ciddi etkiler doğurmaktadır ve Ermenilerin sağlıklı bir kimlik oluşturabilmeleri için bu etkiden kurtulmaları gerekmektedir. Bu kurtulma, Türklerin devlet ve toplum olarak Ermenilerin acılarını paylaştığını ifade etmesi ile mümkün olacaktır ki bu olasılığın gerçekleşmesi zor görünmektedir. İkinci yol olarak ise Ermeniler kendi kimliklerinden bu etkiyi çıkarmalıdır. Bu yol hem daha kolaydır ve yapılması gereken de budur. Ermeniler 1915'te yaşanan olayların gerçekliğinin farkındadır. Türkiye'nin ya da dünyanın bu olayları tanıması ya da tanımaması bir şeyi değiştirmeyecektir. Dolayısıyla Ermenilerin tek hedefi bu olayları Türkiye'ye ve dünyaya kabul ettirmek olamaz. Ermeni kimliğinin sağlığı başka ülkelerin soykırımı kabul
edip etmemesine bağlı olamaz. Bu yaklaşım hatalıdır. Bu hatalı yaklaşım artık terk edilmelidir. Ermeni kimliğinin oluşumu bu bağlamda Türk'e bağlı kalmamalıdır. Ayrıca Ermenilerin tüm çabalarını dünya üzerinde 'Türk'e baskı uygulamaya ve soykırımı kabul ettirmeye ayırması, kimliğin oluşumunu engelleyen bir zaman kaybıdır. Bu anlamda Ermeni dünyası kendini 'Türk'ten kurtarmalıdır. Bu yapıldığında Ermeni kimliğinde 'Türk'ten geriye kalacak boşluk sorun oluşturmayacaktır. Zira bu boşluk Ermenistan devletine gösterilecek ilgi ve devlet için harcanacak çaba ile doldurulmalıdır. Ermeni kimliğinin 'Türk'ten kurtuluşunun yolu, 'Türk'le uğraşmamaktır. 'Türk'ten boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan, Ermeni'nin Ermenistan'la kuracağı asil damarında mevcuttur. Yeter ki mevcudiyetin farkında olsun.


'Türk' ile anlatılmak istenen
159. maddede düzenlenen Türklüğü tahkir ve tezyif suçunun oluşumu için dava konusu yayında Türk kimliğine ve Türklüğe yönelik bu tahkir ve tezyifin bulunması, tahkir ve tezyifin tahkir etmek özel kastıyla yapılması ve ifadelerin düşünce özgürlüğü kapsamında yer almaması gerekmektedir. Sanık yazılarında 'Türk'ten bahsetmekte ve Ermeni kimliğindeki bu Türk olgusundan kurtulmak gerektiğini ifade etmektedir. Türklüğü tahkir ve tezyif suçunun oluşabilmesi için, Türk kimliğinin, Türklüğün tahkir ve tezyife konu olması gerekmektedir. Sanığın ifadelerinde sürekli olarak bir Türk olgusundan bahsedilmekte ve bu Türk olgusunun Ermeni kimliğini olumsuz etkilediğinden ve Ermeni kimliğinden çıkarılması gerektiği söylenmektedir. Sanığın bu Türk olgusu ile ne anlatmak istediği ise önceki yazılarından anlaşılmaktadır. Şöyle ki; sanık Ermeni Kimliği Üzerine (6) Ermeni'nin Türk'ü, Ermeni Kimliği Üzerine (7) 'Türk'ten Kurtulmak, Ermeni Kimliği Üzerine (8) Ermenistan'la Tanışmak başlıklı yazıda bir olgu olarak Türk'le neyi anlatmak istediğini ifade etmektedir. Sanığın bütün yazıları birlikte incelendiğinde yazıya konu olan Türk ifadesi ile anlatılmak istenenin 1915 olayları sebebiyle Ermeni kimliğinde yer alan anlayış ve bakış açısı olduğudur. 159. maddede düzenlenen suçun oluşabilmesi için fail Türk kimliğine, Türklüğe yönelik eylemlerde bulunmalıdır.


'Zehirl kan' ne demek?
Oysa dava konusu yayında bu yönde bir eylem bulunmamaktadır. Yayında geçen "Türk'ten boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan, Ermeni'nin Ermenistan'la kuracağı asil damarında mevcuttur" ifadeleri incelendiğinde ise ortaya çıkan sonuç sanığın Ermeni kimliğinde bir ruhsal sorun olarak ifade ettiği Türk olgusunu, yani 1915'te yaşananları Ermeni kimliğinin hayati bir unsuru olarak benimseyip, tüm çabaların ve birlikteliğin bu olgu üzerine kurulmasını, 1915 olaylarını soykırım olarak dünyaya kabul ettirme çabası ve inadından kurtulmak gerektiğini söylemektedir. Sanık daha önceki yazılarında da bu anlayış ve çabayı Ermeni kimliğini kemiren bir husus, ruhsal bozukluk ve zaman kaybı olarak nitelendirmektedir. Zehirli kan olarak ifade edilen husus, Türklük ya da Türkler değil Ermeni kimliğinde yer alan sanığın ifadesi ile hatalı anlayıştır. Tüm bu açıklamalar bir arada değerlendirildiğinde, sanığın ifadelerinin 159. maddede düzenlenen anlamda Türklüğü tahkir ve tezyif olarak nitelendirilmesi mümkün değildir. Bir kere ifadeler Türklere ya da Türk kimliğine yönelik değildir. Aksine ifadeler Ermeni toplumunun oluşturduğu Türk anlayışına ve olgusuna yöneliktir. İkinci olarak sarf edilen sözlerde tahkir, aşağılama, küçük düşürme, zayıflatmak anlamına gelebilecek bir husus bulunmamaktadır. Salt 1915 olaylarını soykırım olarak nitelendirmek de bu anlamda 159. maddede düzenlenen suçu oluşturmayacaktır. Ermeni soykırımı iddiaları halen tartışılmakta olup bu konuda gerek Ermenilerden gerekse Türklerden farklı bakış açıları ve görüşler ifade edilmektedir. Dolayısıyla bu açıklamalar tarihi bir
olaya ilişkin görüş açıklamalarıdır. 159. maddede düzenlenen suç tipinin tipik eylem unsurunu oluşturmadığı gibi, açıklamalar bölümünde geniş olarak ifade edilen düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamındadır.
Suçun oluşumu bakımından özel kast aranmaktadır. Nitekim 159. maddenin son fıkrasında, tahkir kastıyla olmayan eylemlerden bahsedilerek bu husus açıkça düzenlenmiştir. Yukarda da açıklandığı üzere sanığın davaya konu eylemi, Ermeni kimliği üzerinedir. Ermeni kimliğinin değerlendirmesi ve eleştirisi yapılmaktadır. Doğrudan Türklüğe yönelik bir eylem bulunmadığı gibi, bu amacı ortaya koyacak bir veri de bulunmamaktadır. Dolayısıyla sanığın eylemi tipik olarak nitelendirilse dahi, suç için gerekli olan özel kast sanıkta bulunmamaktadır.


Sonuç
Sanıklar Agos gazetesi yazarı Fırat (Hrant) Dink ve sorumlu yazıişleri müdürü Karin Karakaşlı hakkında gazetenin 13.02.2004 tarihli nüshasında yer alan yazı tarafımızdan değerlendirilmiş ve aşağıdaki sonuçlara ulaşılmıştır.
Sanıklardan Fırat (Hrant) Dink tarafından yazılan yazının tam olarak anlaşılabilmesi için yazının parçası olduğu dizi tümüyle incelenmelidir. Bu inceleme sonucunda dava konusu yazıda yer alan ifadelerin 159. maddede düzenlenen Türklüğü tahkir ve Tezyif suçunun tipik eylem unsurunu oluşturmadığı, ayrıca eylemde suçun oluşumu için gerekli olan tahkir ve tezyif özel kastının bulunmadığı, 5187 sayılı yeni Basın Kanunu'nun cezai sorumluluğu düzenleyen 11. maddesi cezai sorumluluk bakımından eser sahibinin sorumlu olduğunu, ancak eser sahibinin belli olmaması veya yayım sırasında ceza ehliyetine sahip bulunmaması ya da yurtdışında bulunması nedeniyle Türkiye'de yargılanamaması veya verilecek cezanın eser sahibinin diğer bir suçtan dolayı kesin hükümle mahkûm olduğu cezaya etki etmemesi hallerinde sorumlu yazıişleri müdürünün sorumluluğuna gidilebileceği hükmüne yer vermektedir. Bu nedenle Agos gazetesi sorumlu yazıişleri müdürü olması sebebiyle sanıklar arasında yer alan Karin Karakaşlı'nın durumunun bu hüküm çerçevesinde yeniden değerlendirilmesi gerektiği sonuçlarına ulaşılmıştır."


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
2 Yanıt
3614 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 18, 2010, 07:27:29 ös
Gönderen: popperist