Helenistik dönemde, Yahudi filozof Philo, Yunan felsefesi ile Yahudi öğretisini , anlamlı bir bütün haline getirmeye çalıştı. Kutsal Metnin yorumlanışında alegorik bir metot kullanarak Yahudiliğin Tanrı’sını Yunan felsefi kategorilerine göre inceledi ve Yahudilerin Tanrı, insan ve dünya kavramlarını yeniden şekillendirdi. Philo , vahiyle gönderilen Kutsal Kitap geleneğini farklı alternatiflerle birleştirmeye çalışan ortaçağ Yahudi felsefesinin de başlangıcını yapmış oldu.
Bu felsefi gelişmenin başlangıcı , dokuzuncu yüzyılda Babil’de , Abbasi halifeliğinin yükseldiği dönemde oldu. O sıralar, dini Yahudilik , Midraş ve Talmud kaynaklarında, insan özellikleriyle betimlenen Tanrı görüşüne karşı çıkan Karay alimlerince eleştiriliyordu. Bu iç tehdide ek olarak , İslam alemi, Muhammed’in getirdiği Kuran’ın Yahudi inancının üstünde olduğunu düşünüyordu. Ayrıca, Zooastrianlar ve Manichaeanslar tektanrıcılığı geçerli bir dini sistem olarak görmüyordu. Üstüne üstlü, bazı yabancı felsefeciler, Yunan bilimsel ve felsefi dünyasının, kozmosun başlangıç noktasını, herhangi bir dış İlahi kaynağa başvurmadan açıklayabildiğini iddia ediyordu.
Bu zorluklarla savaşan Yahudi yazarlar, sekizinci ile on birinci yüzyıllar arasında Müslüman okulların (Kalam) etkisinde kalırlar. Özellikle de Müslüman düşüncesinin okullarından biri olan Mutazilite ‘kalam’ı, Yahudi düşüncesinin gelişiminde önemli etkilere sahiptir. Bu İslam alimleri dini inanç meselelerinde mantıklı argümanların önemli olduğunu söylerler. Dini otoriteler, Yahudiliği iç ve dış tehditlere karşı savunurken , sık sık Mutazilite kalam’ı önemli bir savunma noktası olarak almışlardır
Ortaçağ döneminin en eski filozofu Saadiah ben Joseph al-Fayyumi , 882’de Yukarı Mızır’da Pithom’da doğar. Yirmi yaşında İbranice bir sözlük yayımlar, üç sene sonra Karaizm’e karşı bir deneme yayımlar. Filistin ve Suriye Halep’te yaşadıktan sonra , Filistinli bir gaon( babil akademisinin başı) Aaron ben -Meir ile , bayramların tarihi hakkında acı bir tartışma yaşadığı Babil’e yerleşir. Zaman içinde Babil akademisinin gaon’u olarak görevlendirilir. Onun yönetimi altında, önceden çöküş yaşayan Sura yükselir ve dünyanın dört bir yanından Yahudi öğrenciler buraya akar. Ancak zaman içinde Saadia , kendisini görevlendiren Babil Yahudilerinin lideri David ben-Zakkai ile polemiğe girer. David ben _Zakkai, Saadiah’ı gaon görevinden almanın yollarını ararken, Saadiah başka bir lider görevlendirir. Bu iki lider arasındaki tartışma Bağdat Yahudilerini ikiye ayırır ama yedi sene sonra cemaatin önde gelenleri uzlaşmayı başarır ve Saadiah yeniden görevinin başına gelir.
Babil akademisinin gaon’u olarak Saadiah bir çok konu hakkında denemeler yazar: 942’de ölümüne kadar gramatik ve sözlükbilgisi konularında çalışmalar yapar, neredeyse bütün Kutsal Kitap’ı Aramice’ye tercüme eder, dua ve şiir kitapları yazar, Talmud çalışmaları için bilimsel bir metot üretip yeni bir yorum tekniği getirir, Yahudi yasasını bir çok sorusunun tanımlar ve kodlar, diaspora cemaatlerinden gelen bir çok önemli soruyu yanıtlar, Talmud yorumları yazar, takvim ve Talmud kronolojisi üstüne eserler hazırlar ve mantıki bir teoloji kurma yollarını arar.
En önemli felsefi eseri İnançlar ve Görüşler Kitabı’nda ( The Book of Beliefs and Opinions) Saadiah, Hıristiyan, Müslüman ve Zoroastrian dini iddialarını çürütmeye çalışır. Görüşlerini kalam öğretisine göre tellendirir ve dört bilgi kaynağının olduğunu öne sürer: duygusal deneyim, kendinden gerçek olanların içgüdüsel algısı, mantıki düşünme ve güvenilir gelenek. Dördüncü kategori, güvenilir gelenek , ilk üçünden türetilmiştir ve medeniyetin esasıdır- Tanrı tarafından insanlara belirsizliğe karşı rehberlik ve koruma sağlamak için verilmiştir, zira insanlığın büyük bir bölümü felsefi düşünceden uzaktır.
Saadiah, sadece Tora’nın ilahi kaynağa sahip olduğunu düşünür- Tora, Tanrı tarafından peygamberle açıklanmış, yazılı ve sözlü biçimde iletilmiştir. Mutaziliteler’in öğretisini uyarlayan Saadiah dini inançla mantığın tutarlı olabileceğini savunur. Bu temelde, kainatın bir başlangıç noktası olması gerektiğinden yola çıkarak Tanrı’nın varolduğunu gösterir. Zamanın , ancak bir başlangıcı olması durumunda mantıklı olabileceğini, çünkü sonsuz bir geçmişten geleceğe geçilemeyeceğine inanır. Ilahi Yaratıcı’nın evreni, hiçten yaratan tek bir manevi varlık olduğunu iddia eder.
Tanrı’nın birliğiyle ilgili olarak Saadiah, Mutazilite filozoflar gibi, Tanrı’nın bir çok sıfata sahip olması durumunda, doğasının da çok parçalı olduğunu düşünür. Dolayısıyla, ‘yaşam’, ‘her şeye kadir’ ve ‘her şeyi bilen’ gibi ifadelerin ilahiyat kavramları yerinde, Yaratıcı Tanrı’nın kavramları olarak anlaşılması gerektiğini vurgular. Tanrı’yı, dilin kısıtlamalarından dolayı, bu açıklamalar yoluyla tanımlamaya zorlanırız ama bunların hiç biri Tanrı’da herhangi bir çoğulluğu belirtmez. Bunun ışığında Saadiah , Kitap’taki insansı özelliklerin gerçek anlamıyla algılanmamsı gerektiğini, çünkü bu ifadelerin Tanrı hakkında çoğul bir anlama yol açabileceğine dikkat çeker. Yani, Kutsal Kitap’ta Tanrı’nın başı, kulağı, gözü, ağzı, yüzü veya eli olduğunu okuduğumuzda, bu ifadeleri mecazi olarak algılamak gerekir. Benzer şekilde, insani aktiviteler Tanrı’ya atfedildiğinde ya da Tanrı’nın göründüğüne ilişkin anlatımlarda , bunlar emel anlamıyla anlaşılmamalıdır.
Insanın doğasına dönerek Saadiah, erkek ve kadının, vücutlar yaratıldığında , Tanrı tarafından yaratılan özü içerek ruhlara sahip olduğunu ileri sürer. Ruh daha önceden varolmaz ya da vücuda sonradan girmez, aksine vücudu eylemleri için araç olarak kullanır. Fiziksel bir yapıya bağlandığında , ruhun üç ana özelliği vardır. Mantık, ruh ve arzu. Ancak vücuttan ayrıldığında eyleme geçemez. Vücut ise olan bu bağından dolayı ruhun ektiği acıların bir kısmı ihmal edilmesinden kaynaklanırken, bir kısmı da ruhun kendi yararı içindir ki, daha sonra mükafatlandırılacaktır.
Amacını tamamlamış bir hayat sürmek için insanlara Tanrı tarafından çeşitli emirler ve kısıtlamalar verilmiştir ve bunlar iki çeşittir. İlki, mantığın da iyi kötü olarak değerlendirebileceği , insanlığa verilmiş olan içgüdüsel bir duyguyla onaylayabileceği ve onaylamayacağı eylemleri kapsar. Örneğin, cinayetin yanlış olduğunu anlayabiliriz çünkü bu insanlığın yıkımını getirir ve Tanrı’nın dünyayı yaratma amaçlarına ters düşer. İkinci grup, temelde ne doğru ne de yanlış olan, ama Tanrı’nın emriyle belirlenen konulardır. Bu tip geleneksel yasalar insanlara esasında , uydukları durumda ödüllendirilmeleri için verilmiştir. Yine de bu yasalar gelişigüzel değildir, yararlı sonuçları da vardır. Örneğin ayinsel saflık yasaları alçakgönüllülüğü öğretir ve manevi kirliliklerinden dolayı dua için izni olmayanlara, duayı daha değerli hale getirir.
Bu geleneksel yasalar tamamen mantığa uymaz, insanların mantık kapasitesi için ilahi vahiy de şarttır. Ayrıca, mantıkla anlaşılabilen ahlaki esasları açıklığa kavuşturmak için ilahi anayasa da gereklidir. Saadiah’a göre, Yahudi yasasının esası geçerliliğini yitirmez, her zaman geçerlidir. Tanrı emirlerine uyanları ödüllendirip uymayanları cezalandırsa da , insanların özgür seçim hakkı vardır. Kutsal kitap şöyle der: “Önüne hayat ve ölümü koydum...bu nedenle hayatı seçin” (Devarim 30:19). Benzer şekilde, hahamlar da şöyle der: “Tanrı korkusu dışındaki her şey Tanrı’nın elindedir”. Tanrı, ,insanlarının hareketlerini belirlemez, - sadece Tanrı insanların özgürce yaptığı seçimlerin sonuçlarını önceden bilir.
Ölümden sonraki yaşam hakkındaki Yahudi inancını tartışırken Saadiah , neden bilgelerin acı çekip, kötülerin iyi bir hayat sürdüğünü sorar. Bu soruna karşılık geleneksel çözümleri özetler. Günahkarlar, hatalarının bedelini ödemek için acı çekerler; bilgelerin acı çekmesi ise bir çeşit arınma yöntemidir. Ancak dünyada mutluluktan çok acı çekme olduğu için ilahi adalet , ruhların ölümsüz olası gerektiğini böylece daha sonra da bu acıların karşılığını bir şekilde alabileceğini uygun görür. Saadiah’a göre, ruh fiziki bir bütün içinde hareket eden arı, parlak bir maddedir. Bu nedenle, vücut kirli değildir- ruhla beraber yeniden canlanacaktır ve bu şekilde insanın tamamı sonraki Dünyanın nimetlerinden faydalanabilecektir. Saadiah’a göre, Tanrı dünyayı yoktan var ettiğinden, Tanrı’nın ölenlerin vücutlarını yeniden yaratacağına inanmanın mantıksız bir yanı yoktur.
Saadiah’ın modelinde, insan varoşunun iki son aşaması vardır. Mesih döneminde, monarşinin yeninden kuruluşuna katılmalarına izin verilecek İsrael bilgelerinden kalanlar yaşayacaktır. Bu dönemde yoksulluk, baskı ve kavgalar son bulacaktır. Zaman içinde Gelecek dünya kurulacaktır. Bütün ulusların ölüleri ödüllendirilecek ve ilahi ışık ortamında karşılıkları verilecektir. – bilgeler neşe ile aydınlatırken kötüler ateşte yanacaktır. Bu teorilerini sunarken Saadiah, dini teolojiyi sistematik olarak kurgulayan ilk Yahudi düşünürdür. Yazıları boyunca Yahudiliğin temel doktrinleri savunur. Mutazilitler gibi, o da inancın mantıki bir yorumunu yapmayı hedefler.
Saadiah Gaon’un Temel Eserleri
Saadiah Gaon, The Book of Beliefs and Opinions, New Haven, CN, 1948
Saadiah Gaon, The Book of Doctrines and Beliefs in A.Altman , Three Jewish Philosophers, New York, 1969
Daha fazla Bilgi İçin:
B. Cohen(ed) Saadiah Anniversary Volume Proceedings of the American Academy of Jewish Research, 1943
L.Finkelstein(ed) Rav Saadiah Gaon: Studies in His Honor, New York, 1944
A.J. Heschel, ‘The Quest for Certainty in Saadiah’s Philoshopy’, Jewish Quarterly Review 33, 1942-3
H. Malter. Saadiah Gaon:His Life and Works, New York, 1929
E.I.J. Rosenthal (ed) Saadya Studies, Manchester, 1943