Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: AHAD HA'AM  (Okunma sayısı 2372 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Kasım 04, 2007, 10:02:46 ös
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay

1856 yılında ,günümüzde Ukrayna sınırları içinde olan Kiev Skriva’da doğmuştur. Daha sonra Ahad Ha-am olarak tanınacak Asher Hirsch Ginsberg, Yahudi halkının manevi yenilenişi ile ilgileniyordu. Geleneksel bir Yahudi eğitimi almış ancak 1868’de babasının kiraladığı bir malikaneye taşınınca, hem Yahudi felsefesi hem de Aydınlanma çağı yazarlarını çalışma imkanı bulmuştur. Yirmi yaşında, felsefenin yanında, Alman ve Fransız edebiyatına da aşina olmuştu. Ardı ardına çalışmalarını çeşitli Avrupa kentlerinde sürdürmeye çalıştıysa da pek başarılı olamamıştır. 1884’de Odessa’ya yerleşmiş, orada Yahudi yaşamı ile ilgili makaleler yayınlamaya başlamıştır.

1889’da çıkan ilk makalesi ‘Yanlış Yol’ , Hovevei Zion ( Sion severleri) hareketinin içindeki görevine bir hazırlık niteliğindedir. Bu çalışmasında, hareketin çeşitli düşüncelerine eleştirel yaklaşsa da, Sion’un yeniden inşasını teşvik etmektedir. Daha sonra , Birinci Sionist Kongre’den dönünce yazdığı bir makale olan ‘Yahudi Devlet ve Yahudi Sorunu’nda, Max Nordau’nun kongredeki açılış konuşmasına değinir. Nordau’ya göre, Doğu Avrupa Yahudiler’inin yüzleştiği en önemli problem, ekonomik sıkıntıyken, Batı Avrupa’da yaşayanlar çağdaş bir dünyada Yahudi kimliğini korumakta Emansipasyon’un başarısızlığıyla karşı karşıya kalmışlardı. Nordau için bu çelişkiler, Filistin topraklarında bir Yahudi devletinin gerekliliğe işaret ediyordu

Ancak Ahad Ha’am’ın görüşüne göre, durum daha karmaşıktır. Böyle bir anavatanın kurulduğunu farz edilirse, Yahudi devletine ilk göç dalgası ulaştığı zaman ne olur? Bu Yahudi problemini çözer mi? Dünyanın her yerindeki Yahudiler’in Filistin’e yerleşemeyeceği açıktır. Yahudi nüfusun sadece ufak bir bölümü Filistin’e göç etse durum ne olur? Ahad Ha’am, Doğu Avrupa Yahudiler’inin yaşadığı ekonomik zorlukları, arkada kalanların aşamayacağını düşünür. Dolayısıyla Sionizm’in yaşadığı esas sorun, diasporada yaşayan Yahudiler’in manevi şaşkınlığını nasıl çözeceğidir.

Ahad Ha’am’a göre, Sionizm Doğu Avrupa Yahudilerinin durumunu düzeltmekten çok Batı Avrupa Yahudiler’inin problemlerini çözebilir. Batıdaki Yahudi hem kendi kültüründen uzaklaşmış, hem de içinde yaşadığı topluma yabancılaşmıştır. Yahudi devletinin kurulması, bu Yahudiler’in ulusal kimlik problemlerini çözebilir ve böylece yaşadığı ülkenin kültürüne ayak uyduramama eksikliğini telafi eder:

Filistin’de bir Yahudi devlet, diğer devletlerin düzeninden faydalanarak organize edilen bir devlet tekrar kurulursa, (Batı Avrupa Yahudileri) kendi halkı arasında tam, bütün bir yaşam sürdürebilir ve şimdi dışarıda gördüğü ama asla ulaşamadığı şeylere kendi evinde sahip olabilir. Tabii ki bütün Yahudiler kanatlanıp ülkelerine gidemeyecektir ama Yahudi devletinin varlığı bile sürgünde kalanların prestijini yükseltecektir. Artık ülkenin diğer vatandaşları onları küçük görmeyecek, onlara sadece diğerlerinin hoşgörüsüne sığınmış aşağılık kölelermiş gibi davranmayacaktır. (Ha’am, 1962, 74-5).

Böyle bir ideal, Batıdaki Yahudilerin sosyal rahatsızlıklarına çare olacak ve yabancı olarak yaşadığı topraklarda hissettiği aşağılık duygusunu ortadan kaldıracaktır.

Öte yandan, Doğu Avrupa’da böyle bir çözüm yetersizdir. Getonun ortadan kalkmasıyla Yahudi halkının içindeki Yahudilik de kaybolmaya başlamıştır. Geçmişte Yahudiler günlük uğraşıları ve uygulamalarıyla geleneklerinin sürdürebilirlerdi. Ancak, bu kapalı toplumun bozuluşu, Yahudi öğreniminin de çökmesine neden oldu. Bu nedenle Ahad Ha’am’a göre, Doğu Avrupa Yahudilerinin getonun geleneksel dini sistemine geri dönmeleri mümkün değildir. Şimdi ihtiyaç duyulan, İsrael’de yeni bir Yahudi kimliğinin yaratılmasıdır.

Yahudiliğin şimdi az şeye ihtiyaç duymaktadır: Yahudiliğin bağımsız bir devlete değil, sadece kendi topraklarında gelişimi için uygun koşullara sahip olmaya ihtiyacı vardır: Bu koşul da, Yahudiler’in hiç bir engelle karşılaşmadan tarımdan el işine, bilimden edebiyata kültürün her koluyla uğraşabileceği, yeterince büyük bir yerleşim yeridir. Bir süreç içinde gelişecek olan bu Yahudi yerleşimi, zaman içinde ulusun merkezi olacak , tinsel anlamda bütünsel ifadelerini burada bulup ulaşabilecekleri kapasitenin en üst mükemmellik seviyesine gelecektir. Ardından, Yahudiliğin tini bu merkezden büyük çepere , diasporadaki tüm cemaatlere doğru ilerleyecek ve onlara yeni bir hayat nefesi üfleyerek birliklerini koruyacak. Filistindeki ulusal kültürümüz böyle bir seviyeye ulaşınca , içinde, uygun bir fırsatta Yahudiler’in devletini değil, gerçek bir Yahudi devlet kuracak kişileri yetiştireceğinden emin olabiliriz. (78-9)

Dolayısıyla İsrael, Yahudi değerleriyle yoğrulmuş bir devlet olmalı, dünya Yahudileri için sadece bir anavatan olmamalıdır. Aksine, geçmişin dini ve kültürel ideallerini barındırmalıdır. Ahad Ha’am, Yahudiliğin gücünün, manevi değerlerin peygamberce vurgulanmasında yattığına değinir. Böyle bir amaçtan yoksun bir Yahudi devleti düşünülemez.- laik bir devletin yaşayamayacağını söyler çünkü ‘ulusal kültüre dayanmayan bir politik ideal manevi yüceliğe olan eğilimimizi yıkar . Tarihsel esasımıza zarar vererek, bizi geçmişimizle bağlayan bağımızı koparır.’ (80).

Böyle manevi idealler olmadan politik güç kendi içinde bir son haline dönüşür. Bu noktayı açıklamak için Ahad Ha’am Büyük Herod’un yönetimi altındaki Yudea’yı örnek gösterir.

Tarih bize, Herod zamanında Filistin’in Yahudi bir devlet olduğunu gösterir.Ancak ulusal kültür küçümsenmiş, yok edilmiş, ve yönetici kesim ülkede Roma kültürünü benimsetmek için elinden gelen her şeyi yapmıştır. Ulusal kaynaklar yavaş yavaş putperest tapınaklar ve amfitiyatroların inşası için harcanmıştır. Böyle bir Yahudi devleti... bize ulusal bir gurur duygusu veremez ve gurur duyacağımız ulusal bir kültür ,devlette yer almaz ve hayatın esası haline gelmez (80-1).

Filistin topraklarındaki Yahudi yerleşimlerini ziyaret ettikten sonra Ahad Ha’am, ülke hakkındaki izlenimleri anlattığı “İsrael Topraklarındaki Gerçekler”i yazmıştır. Toprak spekülasyonunu suçlayarak Hovevei Siozn’u harekete geçmeye çağırmıştır. Ayrıca, Sionizmin büyük Arap nüfusunun varlığından dolayı karşı karşıya kaldığı sorunlara da değinmiştir. Bu insanlarla topraklara yerleşmek isteyen kişilerin ilgilenmesi gerektiğini söyler. Daha 1891 yılından Arap halkının ulusal bir hareketi bastırma ihtimali olacağını fark etmiştir. Filistin’in yerli halkının olmadığını düşünmek ona göre yanlıştır:

Uzaklarda, Filistin’in şu anda neredeyse tamamen terk edilmiş, işlenmemiş topraklarla dolu olduğunu ve kimsenin buraya gelip yüreğinin arzuladığı kadar toprak alamayacağını düşünüyoruz. Ama gerçekte, durum böyle değil. Ülkede nadasa bırakılmış Arap toprağı bulmak zor. (Avineri, 1981, 122).

O zamanlar gereken gerçekçilik duygusuydu. Yahudiler kendilerini Arap komşularından daha üstün görmemeliler, aksine Araplar’ın gururlu ve kararlı olduğunu bilmeliler:

Uzaklarda bütün Araplar’ın çölde yaşayan , etrafında ne olup bittiğini fark edemeyen insanlar olduğunu zannederiz. Bu çok büyük bir hatadır. ...Araplar, özellikle şehirde yaşayanlar, bizim ne istediğimizi çok iyi anlıyor ama fark etmemiş gibi davranıyorlar. Çünkü şu anda yaptıklarımızın kendileri ya da gelecekleri için bir tehlike olduğunu düşünmüyor, bizden fayda sağlamak istiyorlar. Ama halkımızın, İsrael topraklarında yerli nüfusu az ya da çok bir kenara itecek kadar gelişeceği gün gelecektir ve o gün yerlerinden feragat etmek kolay olmayacaktır. (123).

Böylece atalarının topraklarında çoğalıp refaha kavuşacaklardır. Yahudiler, aralarındaki Araplara sevgi ve şefkatle yaklaşmalıdır.

Ahad Ha’am’ın Kutsal Topraklar’a geri dönüş fikri maşiah beklentisinin üstüne temellenmemiş olsa da , Yahudiliğin manevi , dini ve kültürel boyutlarını idealize etmesi ve bunların Yahudi bir devlette hayata geçmesi, Yahudi maşiah fikrine dayanır. Ahad Ha’am için, Tanrı’nın krallığını dünyaya getirecek olan, ilahi bir görevle gelen Maşiah değil, Yahudiler’in kendisidir. Yahudi devletinin kurulmasıyla Yahudiliğin manevi değerleri Kutsal Topraklar’da somutlaşacaktır.


Ahad Ha’am’ın Önemli eserleri

Ahad Ha’am, Seçilmiş Makaleler (çeviri L. Simon) Philederphia, 1912.

L. Simon, Ahad Ha’am, Makaleler, Mektuplar, Anılar, Oxford, 1946