Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Antik Helenlerin Dünyası - 1  (Okunma sayısı 3776 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Kasım 24, 2009, 04:45:59 ös
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay

Helenlerin Dinsel ve Toplumsal Yapısı



Eski Helen-İyon sitelerinde yaygın bir devlet dini olmadığı gibi, herhangi bir sitede tekelci bir din de yoktur. Tipik bir ulus dini olan Helen politeizmi, dışardan halka zorla kabul ettirilmiş olmayıp, Helen uluslarının kendi kurgu ve yaratma gücünün doğal bir ürünü olarak ortaya çıkmıştır.

Kutsal bir kitabı olmayan bu din hakkındaki tüm bilgilerimizi Hesiodos ve Homeros adlı iki ozanın günümüze kadar gelebilmiş yapıtlarından öğreniyoruz. Her ikisinin de ne bir peygamber ne bir teolog edasıyla öne sürdükleri savları var. Bize yalnızca tanrıların “insanca” diyebileceğimiz yaşamlarını anlatıyorlar. Derli toplu bir töresel öğreti bile sunmuyorlar.

Onun için elimizde bir “Helen mitolojisi” var ama bir “Helen teolojisi” yok.

Kendileri de her türlü değişmeye hatta yok olmaya zorunlu, insan gibi alın yazısına bağlı, üstelik töresel ve erdem yönünden insanlardan üstün olmaya hiç de istekli olmayan tanrılarla senli-benli olmak zor bir iş değil. İnsanlarla tanrılar arasındaki bağ; bir efendi-köle, tanrı-kul, hükümdar-uyruk bağından çok, aynı alın yazısının etkisinde kalmış bir baba-oğul bağına benziyor.

Burada, tek tanrılı dinlerdeki gibi bir “yaratıcı” olmadığı gibi, “düşmüş, aşağılanmış, günahkâr  bir suçlu insan” da yok.

Helenlerin kutsal metinlerinin olmayışı, toleranssızlığın kuramsal temeli olan bir teoloji geliştirmemiş olmaları bakımından çok önemlidir. Dinsel toleranssızlığın başlıca kaynağı olan dogmatizm, kökçe duygu unsuruna dayanan dinin, “saltık gerçeği bulma” savına kalkışmasıyla başlar. Helen dininde böyle bir saltık gerçek bulma, ona ulaşma kaygısı yoktur. Bir din adamları (ruhban) sınıfının olmaması da, teoloji, kutsal hukuk, tanrısal vahiyler derlemesinin yapılmasına olanak vermemiştir.

Helen dininde ruhban sınıfının olmaması, dinin gerek doğuş, gerekse kuşaktan kuşağa aktarılması işlerinin, dinsel bir mesleği olmayan yani laik kişilerce yapıldığı bir inanç dizgesiyle karşılaşmamıza neden olmaktadır. Bu dünyada “rahiplik herkesin işiydi.” biçiminde bir yargıya varabiliriz. Bunun için ne bir eğitim koşulu vardı ne de belli bir sınıfın üyesi olmak... Kendi evinde doğru dürüst kurban sunmasını, dua etmesini bilmek yeterliydi. Kuşkusuz Kilise benzeri bir kurumsallaşma da yoktu. Helenli rahip, dinsel görevlerinin dışında, sitenin günlük yaşamındaki sıradan vatandaş konumundaydı.

Rahiplik kalıtsal olarak geçmediği gibi, kimi zaman rahipler, aşırı bir demokrasi uygulamasının sonucu bazı yörelerde halkın oyu ile seçilirlerdi. Helen uygarlığının çöküntü dönemlerinde ise, görevi satın alma ve artırma yoluyla aldıkları da olurmuş.

Bir “başrahip” düşüncesi ise, ilk kez Platon’un aklına gelir. Platon, yaşamının son yıllarında kaleme aldığı ve dilimize “Devlet” adı altında çevrilmiş olan ünlü yapıtında, düşsel bir devlet düzeni tasarlar. Bu devlette, tüm yurttaşlar devletin resmi dinine uymakla yükümlüdür. Resmi dine uymayanlar, ölüm ya da hapis ile cezalandırılır. Bu devlet düzeninde tartışma özgürlüğüne de yer tanınmaz. Platon’a göre, bir dinin doğru olup olmamasının hiç önemi yoktur; onun yararlı olması, kabul edilmesi için yeterli nedendir.

Helen-İyon devlet düzeninde din, tümüyle devletin egemenliği altındadır. Sitenin birliğini sağlamak bakımından devletin tinsel dayanağı durumundadır. Helenli bir yurttaşın dindar olması, iyi bir yurttaş olmasını da sağlar. Helenli yurttaş o denli dine bağlıdır ki, dinsel anlamda “vicdan” sözcüğü bile ona anlamsız gelir. Üstelik Helen düşünce dünyasında “vicdan” sözcüğünün de pek bir yeri yoktur. Felsefenin olasıya geliştiği bir uygarlıkta “vicdan” sözcüğü, felsefi dile ilk kez Sokrates ile girecektir. Bunu, diyaloglarında “daimonion” terimiyle yansıtmıştır.

Helenlerde her sitenin kendine özgü tanrılarının olması o denli doğal karşılanmaktaydı ki, bu konuda en ufak bir çatışma bile çıkmazdı. Gerçi hiçbir ulusun yabancı tanrılara kapılarını ardına kadar açması beklenemezdi ama yabancılara kolaylıkla yurttaşlık hakkı tanıyan devletlerin kapılarını yabancı tanrılara da kolayca açtığı bir gerçektir. Sadece Helenlerde değil, tüm çok tanrıcı İlk Çağ dünyasında çeşitli uluslar ve kültür çevreleri arasında tanrı ve kült alış verişi, tarihin herkesçe bilinen olgularındandır.

Helen dünyasında diğer dinlere ve kültlere gösterilen bu dış toleransa karşılık, devlet ya da toplum, yurttaşlarının kendi tanrılarını saymak ve yerli külte katılmalarını şart koşmaktaydı. Burada içeriksel anlamda bir toleranssızlık olduğunu söylemek olanaklıdır. Şöyle ki;

Sitenin, devletin tanrıları eleştirilemezdi; çünkü kutsal sitenin birliğini korumak gerekliydi. Başka dinler, başka kültler, başka tanrılar, aynı toplum düzeninde yan yana barış içerisinde yaşayabilirdi. Buna karşın, devlet tanrılarını tanımak ve resmi külte katılmak her yurttaşın ulusal göreviydi.

İstisnalar bir yana bırakılırsa, Antik Helen-İyon dünyasında din yüzünden kovuşturma yapıldığı, hele diri diri adam yakıldığına ilişkin herhangi bir tarihsel belge yoktur. İstisnalar ise İyon sitelerinde değil, Atina’da görülmüştür. Bunlar, özellikle filozof-bilginlere karşı açılmış olan ünlü “asebeia” (dinsizlik) kovuşturmalarıdır.

Kimileri bu istisnaları Helenlerin tolerans noksanının örnekleri olarak ortaya koyar. Oysa Atina’nın ulusal felâketlerle yüz yüze, siyasal kargaşaların da en üst düzeyde olduğu dönemlerde bunların çoğunun politik çekişme ve entrikaların yanı sıra kişisel çekemeyiş ve hınçlar nedeniyle ortaya çıktığını göz önüne alırsak, olayları dinsel tolerans yönünden daha objektif bir bakışla değerlendirebiliriz.

Yerleşik inanışlara ilk karşı çıkan insanların ülkesi olan İyonya’da, pek fazla yazılı kanıt olmamakla birlikte toplumda kendiliğinden oluşmuş toleranslı bir ortam olduğu izleniyor. Dolayısıyla bu çağın İyonyasında ciddi toplumsal bağnazlıkların pek izi yok gibi. Thales, Herakleitos, Anaksimandros, Anaksimenes, Ksenofanes gibi doğacı filozoflar yanında, Abderalı atomcular; Leukippos, Demokritos, Anaksagoras gibi filozoflar, düşüncelerini açıklarken bu tolerans ortamından alabildiğince yararlanmışlar.

Ksenofanes, kent kent dolaşarak halkın taptığı tanrı ve tanrıçaları ahlâksal yönden eleştiriyordu. İnsan biçimli (andromorfik) tanrı anlayışını şöyle alaya almıştı:

«Öküzlerde de insan yeteneği ve insanlar gibi eller olsaydı, onlar da insan biçiminde tanrılar yapardı... Habeşler tanrılarını yassı burunlu ve kara derili yapıyor; Traklar kendi tanrılarının mavi gözlü, kızıl saçlı olduğunu söylüyor... Homeros ve Hesiodos yapıtlarında betimledikleri tanrılara, insanlara özgü her türlü yalan-dolan, zina gibi yüz kızartıcı ahlâksızlıkları işletiyor.»

Benzer biçimde, Herakleitos «Ölümlüler ölümsüz, ölümsüzler ölümlüdür. Bunlardan biri başkasının ölümünü yaşar; öteki başkasının yaşamıyla ölür.» derken, Homeros’un ortaya koyduğu din anlayışının temel dogmalarından birini yadsımıştı. Yerleşik dinsel inançlara yaptığı bu çıkışlara karşın, İyonya’da hakkında en küçük bir soruşturma bile yapılmamış olması, o çağda İyon sitelerindeki tolerans ortamının düzeyini gösterir.

İyon düşünürleri, benzer düşünceleri Helen Yarımadası ve Atina’da yayarken bu ölçüde toleranslı ortam bulamamıştır. Atinalı aydın devlet adamı Perikles’in dostu Abderalı Protagoras “Peri Teon” (Tanrılar Üzerine) adlı kitabının önsözünde şöyle demişti:

«Tanrıların ne var olduklarını ne var olmadıklarını ne de şekillerini bilmeye gücüm yeter. Çünkü onu bilmeme birçok şey engel oluyor; özellikle bu sorunun karanlığı ve insan ömrünün kısalığı. Oysa insan üzerine çok şey söyleyebilirim. Çünkü insan her şeyin ölçüsüdür.»
 
Bu kitabı o günkü geleneklere göre dostu Euripides’in evinde okuduğu zaman, orada hazır bulunan karşıt görüşlü bir politikacı, toplum düzenini korumak iddiasıyla Protagoras hakkında dinsizlik davası açmıştı. Bu dava sonunda kitap yakılmaya mahkûm edildi. Protagoras ise Sicilya’ya kaçarken bir deniz kazasında öldü. Kitap yakıldı; sadece önsözü kurtulup günümüze kadar gelebildi.

20. yüzyılın Amerikalı tarihçi düşünürlerinden Willam James Durant’ın anlatımına göre; Atinalılar önceleri Anaksagoras’ı pek toleranslı karşılamış, hatta ona Yunancada “akıllı” ya da “zeki” anlamına gelen “nous” adını bile takmışlar. İyonya’nın İzmir yakınlarındaki Klazomenai kentinde doğan, sonraları felsefe dersleri vermek üzere Atina’ya giden Anaksagoras, yazı ve söylemlerinde halkın taptığı tanrılara inanmadığını açıkça dile getirdiği için, “kutsal şeylere dil uzatma yasası” uyarınca mahkûm edilmiş ve “Peri Physeos” (Doğa Üzerine) adlı yapıtı yasaklanmış, kendisi de yüklü bir para cezasına çarptırılmıştı. Perikles gibi önemli bir dostu olmasaydı, belki de ölüm cezasına çarptırılacaktı. Atina’dan kaçarak Lampsakos (Lapseki) kentine sığınmış, hayli itibar görüp okulunu açarak gençlere felsefe öğretmişti.

Bu olayın başka bir boyutu olduğunu öne süren araştırmacılar da var. Onların tezi ise şöyle: “Anaksagoras güneşin kızgın bir maden külçesi olduğunu söylemek yanında, dostu Perikles’e getirilen tek boynuzlu bir koçun kutsallığını tartışan kâhini şiddetle yadsıyarak bu olayın kutsallık bir yana, basit bir doğa olayı olduğunu öne sürmüş. Dinci kesimlerin tepkisini üzerine çekmiş. Olayı hazmedemeyen dinci çevreler onu din karşıtı düşünceler yaydığı savı ile mahkemeye vermişler.”

William James Durant’a göre; bu işin bir başka yönü daha varmış. Perikles’i gözden düşürmek isteyen ve başka bir çare bulamayan demagog rakibi Kleon, Anaksagoras’ı dinsizlikle suçlayarak mahkemeye vermiş. Hüküm giyen Anaksagoras da çareyi kaçmakta bulmuş.

Dinsel uygulamaları alaya aldığı için Atinalı yargıçlarca mahkûm edilen Meloslu Diyagoras’ın başını getirene ödül sözü verilmişti. Sonraları, Sokrates’in ölüme mahkûm edilmesi, Aristoteles’in bile dinsizlikle suçlanıp Atina’dan kaçarak Khalkis’e yerleşmesi, İyon dünyasındaki toleransın Helen dünyasında olmayışının göstergeleri sayılabilir.

Tüm bunlara karşın Helen Yarımadası’nda, tarihin ilerdeki çağlarında karşılaşılan kıyım ve zulümlerin hiçbiri görülmez. İyon-Helen dünyasında, örgütlü bir bağnazlık örneği davranışa rastlanmaz. Nitekim kaçma önerisini kendi isteğiyle yadsıyan Sokrates bir yana bırakılırsa, saydığımız karşıt görüşlü düşünürler, az bir para cezasıyla, sadece kitapları yakılarak ve kolayca kaçarak kurtulmuştur. Sözüm ona “din” adına yürütülen bu kovuşturmalarda, son kararın halk oyuna dayanılarak verilmesi de, günümüzdeki demokrasi anlayışı ile uyuşmasa bile demokratik ilkelerden şaşılmadığını gösterir.

Geleneksel İyon-Helen tiyatrolarında, -özellikle komedilerde- tolerans ortamı daha da belirginleşir. Söz gelimi, en saygın tanrıya, en saldırgan biçimde takılan bir komedi yazarına hiçbir yönetici karışmaz. Belki bunun tek istisnası, trajedilerdeki kahramanlara bazen yerleşik inanç dizgelerine aykırı sözleri rahatlıkla söyleten Euripides olacaktır. Hakkında, bir politikacı tarafından dinsizlik övgüsü yaptığı iddiasıyla dava açılmışsa da, yargılanıp yargılanmadığını bilinmiyor. Dinsel inançları alaya alan, yaşam biçimleri nedeniyle “köpeksiler” adı verilen Kynikler bile, -uçuk yaşamlarından ötürü olsa gerek- gülümseme ile karşılanmış ve bu toleranslı ortamdan olabildiğince yararlanmışlardır.


« Son Düzenleme: Aralık 09, 2010, 09:52:20 ös Gönderen: dogudan »
ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
0 Yanıt
2162 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 11, 2007, 12:55:42 öö
Gönderen: shemuel
0 Yanıt
3740 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 09, 2007, 12:14:33 ös
Gönderen: prisca_sapientia
3 Yanıt
4040 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 22, 2008, 02:32:52 öö
Gönderen: nietzsche
3 Yanıt
7606 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 20, 2013, 10:53:39 öö
Gönderen: Samuray
6 Yanıt
5382 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 13, 2013, 06:55:13 öö
Gönderen: ceycet
11 Yanıt
6277 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 07, 2013, 10:45:03 ös
Gönderen: Samuray
7 Yanıt
6387 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 24, 2014, 06:35:30 ös
Gönderen: Attis
2 Yanıt
3532 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 23, 2015, 09:40:07 ös
Gönderen: Risus
0 Yanıt
1776 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 06, 2015, 01:34:33 ös
Gönderen: hypatia
0 Yanıt
3090 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 12, 2016, 04:28:52 öö
Gönderen: Risus