Japon ve Çin ile ilgili olarak,
Japonya 1950'lerde, Çin ise 1970-80'lerde, Batı sermayesi ve teknolojisi ile tanıştı.
Sonrasında her iki ülke de sıkı bir teknoloji politikası izleyerek kısa sürede teknolojik kalkınma ve ekonomik kalkınma sonucu, Japon Malı imajının yanında; Çim 1990'lara gelindiğinde çalışmalarının meyvesini toplayarak, GSYH'sının önemli kısmını teknolojik ürünlerden kazanmaya başladı.
Japon halının veya yerel girişimcilerinin yabancı teknolojiyi özümseyerek kendi teknolojisini üretmesi Çinde de dikta idaresi ile farklı bir tezahürde başarıldı....
Ancak bu iki örnekte vurgulamak istediğim şey, her ikisi de genel tabirle Amerikan teknolojisini başka deyişle emperyal sermaye ile bu hale geldiler....
Çokuluslu srmaye şirketlerinden teknoloji alarak, daha sonra kendi teknolojilerini üretmeye başladılar, ulusal politika üreticilerin ve yerel şirketlerin başarısı ile....
Diğer nokta da, Rus devrimi tamamlandığında Lenin'in Rus sanayisini kurmak, ve geliştirmek için Amerikan teknolojisine yaptığı övgüleri zannederim bilirsiniz, ancak soğuk savaşta -benim görüüşüm- tamami ile küresel hegamonya savaşınınkutupları haline gelince birden Lenin'in saygınlığı bitiverdi heykelleri yıkılmaya başlanmıştı... bu ayrı bir tartışma konusu...
Gücün halktan alınma eylemi bana çok sağlıklı gelmemekte, zira devrimci çağrışımlar yapmaktadır... Benim düşüncem, küresel güce karşı olsak ve savaşacak olsak, bu savaşın kurallarında, kapıların kapatılması mıdır yol? Yoksa, küresel sermayeye karşı ulusal sermaye güçlerini dayanıklı ve sağlam şekilde uluslararası arenaya rekabeet ortamında mı çıkartmalı?
Kanunlar konusundaki düşüncenize tekrar vurguladığınız nokta da saygı duyarım düşüncenize, ancak kesinlikle ve kesinlikle katılmıyorum, istisnalar kimi durumda olabilir, ancak kanunlar uygulanabilir değil ise zaten takip eden bir içtihat ile yahut -Türkiye'de nadir olan- idealist bir avukatın en üst yargı kurumuna dayanması ile değiştirilir.... tecrübe ile sabittir....
saygılarımla.....