Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: AHMET TELLI  (Okunma sayısı 5420 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Aralık 30, 2008, 11:12:24 ös
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1662






Soluk Soluğa  / Ahmet Telli

Hep yanıldı ve yenilgilere uğradı
Ama atıldı yine de serüvenlere
Vakti olmadı acıların hesabını tutmaya
Durup beklemeye, geri dönmelere vakti olmadı.

Yangınlarla geçti ömrü ve hep yalnızdı
- ki onlar daima birer yalnızdılar

Nerde doğmuştu ve ne zaman kopup
Gitmişti o kentten anımsamıyor artık
Hangi sokaktaydı ilk sevgili ve hala
Sürüp gider mi ilk öpüşmenin esrikliği
Gizlice buluşmaya gelen ve ölürcesine
Korkular geçiren o kız nerededir şimdi
Sensiz olursam yaşayamam diyen
O liseli kız hangi kentte kaldı
Ve o sarışın
O afeti devran bekler mi hala
Atlas yataklara sererek yaşamanın anlamını

Üşüten bir acıydı belki her ayrılık
Her yolculuk yangınların başladığı yereydi
Ama vakti olmadı hesabını tutmaya
Aşkların, ayrılıkların ve acıların

İstese de kalamazdı vakti gelince
Geyik sesleri yankılanınca yamaçlarda
Yürek burkulması ve hüzün ve keder
Aralıksız doldururdu acıların bohçasını
Dudaklarında öpüşlerin gül esmerliği
İçinde kıpırdanıp durur ufuk çizgisi
Ay bile soğuktur o zaman
Bir buz parçasıdır
Çaresiz çıkılacaktır o yolculuklara
Ki bir ömrün karşılığıdır serüvenler

Biraz da serüvendi yaşamak
Belki yatkındı büyük yolculuklara
Ki serüvenler daima büyük aşklar
Ve büyük yolculuklarla başlar

Anıları aşkları ve bir kenti
Bırakıp gidebilirdi apansız
Apansız başlardı yolculuklar
Hangi saatinde olursa günün
Ve hep kar yağardı nedense
Durmadan kar yağardı yol boyunca
Ve nasılsa yok olup giderdi hüzün
Kent görünmez olunca arkada
Ne bir veda sözcüğü dökülürdü dudaklarından
Ne de dönüp bakardı geriye bir kez olsun


Ne zaman yollara düşse biterdi acılar
Gül yüzlü sular fışkırırdı toprağın karnından
Kavaklarsa oynak bir çingene kızı
Her kıpırdanışında açılıverir uzun ince bacakları

Mekan tutmak ve her akşam aynı ufukta
Güneşin batışını seyretmek ölümdür biraz
Ölümdür biraz hep aynı yatakta
Aynı kadınla sevişerek sabaha varmak
Kitapları hep aynı raflara sıralamak
Aynı eşyayı kullanmak eskimektir biraz
Soluk soluğa yaşamalı insan
Her sabah yeni bir şeyler görebilmeli
Ve cehenneme dönse de bir ömür
Mutlaka bir şeyler değişmeli her/gün

Ey o büyük yolculukların ürperten heyecanı
Okyanus dalgalarının sesleriyle dol bu ömre
Ölüme ve aşka durmadan kement atan
Serüvenlerle geçsin yaşamak

Buz tutmuş bir dünya ortasında
Yollara düşerdi o hep aynı ıslıkla
Önünde dağlar, uçurumlar
Sarsılan gök, yarılan toprak
Çelik uğultularla burgaçlanırken
Yaşamak işte öylesine kucaklardı onu
Ve her nasılsa keklik sekişli
Bir aşkın sevinci dolardı yüreğine
Çıkarıp atardı o zaman deli bir ırmağa
Ne kalmışsa bir önceki serüvenden

Soluk soluğa yaşadı kentleri, aşkları
Bağlanacak kadar kalmadı hiçbirinde
Pervasız bir acemi, bir çılgın
Soyu tükenen bir bilgeydi belki de...

O yalnız kaybetmesini öğrendi ömründe
Avucundan dökülen kum taneleriydi her şey
Ne bir serseriydi ne de yılgın bir savaşçı
Ama kendi kafasıyla düşünen ve hakkında
Ölüm fermanları çıkartılan biriydi belki
Sevince deli gibi severdi
Pervasız severdi sevince
Dövüşmek ancak ona yakışırdı
Ona yakışırdı aşklar ve yolculuklar
Yoktu bağlandığı herhangi bir şey
Bulutlar gibi çekilip giderdi seslerin arasından

Ne bilir ömrün değerini bir çılgın
Yalnızca kendini yaşamayı nereden bilebilir
Ve başarısız eylemler çağında o
Kaçabilir mi binlerce kez ölmekten

Yerleşik yargıları olmadı hiç
Kurmadı güzel gelecek düşleri
Nerede bir yangın, nerede tehlike
O mutlaka oradaydı birdenbire
Dinsizdi, özgür sayılırdı belki
Ama bağlanmazdı özgürlüğe de
Hiçbir yerde yeterinden çok kalmadı
Beklemedi anılar sarnıcının dolmasını
Şikayetsiz yaşadı yaşadığı her günü
Yoktu yüreğinde pişmanlıkların izi

Ayrıntıların izi kalmamış artık
Üst üste yaşanmakta ayrılıklar
Ve bir bulut gibi sıyrılıp gidilmiştir
Dağların, denizlerin üzerinden

Geride kalan ne varsa soluktur şimdi
Titreyen kandiller gibi sönmek üzeredir
O eski konaklar gibidir anılar
Gül bahçeleri, sessiz koru ve orman
Belki sağanak boşanır apansız
Yüzyıllık bir yağmur başlar
Ve sinsi bir hastalığa dönmeden alışkanlıklar
Yok olup gider her şey, belki kül olur

Hırçın bir okyanustur yürek
Dar gelir ufuk ve mutluluklar çevreni
Anılarsa birer çıban izidir
Yaşanmaz onların ölgün gölgesinde

Durgun bir su gibi aktı mı yaşamak
Ve zaman uysal bir kısrak gibi dinginleşti mi
Anısız kalınmıyor artık ne yapılsa
Kuşatıyor yolları, aşkı ve ömrü
Bekleyişleri kemiren çakal sesleri
Oysa bütün köprüler yakılmalı ayrılık vakti
Ve herhangi bir şeyle eşit olmaksızın
Yollara düşülmeli habersiz ve sessiz
Çürük bir diş gibi kanırtıp kentleri
Dünyanın ağzını kanlar içinde bırakmalı


Bir ömrün olgunlaştıramayacağı
acemilikler toplamı ve bir çılgın
boyun eğmedi kendine bile
seçme zorunda kalmadı yaşamayı

nasıl bağlanmadıysa yere ve zamana
bağlanmadı kendine de ömür boyu
dağlara tırmana atlar gibi
soluk soluğa yaşamak istedi dünyayı
bir şahin gibi bulutlara kurdu
dumanlı sevdaların yörük çadırını
sıradan bir gezgin değildi hiç
dövüşür gibi yaşadı yolculukları
belki korkusuz sayılmazdı büsbütün
korkardı korkulara düşmekten zaman zaman

ve bütün gemileri yakıp
yollara düşerdi o hep aynı ıslıkla
mutlu muydu, hiç düşünmedi böyle şeyleri
umutlardansa nefret etti daima


hep yanıldı ve yenilgilere uğradı
ama atıldı yine de serüvenlere

pervasız bir acemi
soyu tükenen bir bilgeydi belki de

Ama bir şey vardı yine de
Başarısız ihtilallerden kendine kalan


II Büyük aşklar yolculuklarla başlar
ve serüvenciler düşer bu yollara ancak

Onlar ki dünyanın son umudu
soyları tükenen birer çılgındırlar

Ama yaşarlar dünyanın dört bir yanında
Ölümle alay ederler sanki

Nerde beklenirse ordaydılar
bir kez bile gecikmediler ömür boyu

Neydi onları ordan oraya
savurup duran şey

Onları daima yalnız kılan
neydi bu yaşam denilen gürültüde

Her dilden bir adları vardı onların
ama hiçbir ülkenin kimliğini taşımadılar

Sarışındılar belki de esmer
yani birçok yüzün bileşkesi

Ne altın arayıcısıydılar
ne de aylak bir gezgin

Vurulup düşseler de her kuşatmada
serüvencidir onlar ve hiç ölmezler

Ki onlar hep yalnızdır ve her nasılsa
Bulurlar heder olmanın bir yolunu

Onlar ki bu dünyada
kahraman olmaya mahkumdurlar

Sislenen anılar kaldı bize onlardan
renkleri bozulup duran solgun anılar

Nasıl yazmalı ki silinip gitmesin
bulutlar gibi çekilmesin gök boşluğuna

Bileği güçlü ve gözüpek avcılar mıydı
onları kuşatıp yeryüzü cennetinden atan

Yoksa kendini tüketen hüzünler miydi
vurulup düştükçe ışığını karartan

O serüvenlerin günlüğü tutulmadı
yazılmadı o insanların destan şiiri

Parça parça ettirilseler bir kartala
(ki sanırım böyle oldu sonları)

Fışkırır yüreklerinden
başarısız ihtilallerin yangınları


Aralık 30, 2008, 11:24:30 ös
Yanıtla #1
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1662



1946’da Çankırı’nın Eskipazar ilçesinde doğdu. Hasanoğlan ve Pazarören öğretmen okullarında eğitim gördü. Bir dönem köy öğretmenliği yaptı. Ardından Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü’nü bitirdi. Anadolu’da çeşitli liselerde öğretmenlik yaptı. 12 Eylül’den sonra uzunca bir süre tutuklu kaldı.

1960 sonrası toplumcu gerçekçi şiirimizin ikinci kuşağında yer alan özgün şairlerden. İsmet Özel'den sözcük seçimi ve ses tonu bakımından etkilendi. Romantik ve başkaldırıcı şiiriyle bir yandan da Attilâ İlhan'a yakın durduğu söylenebilir.

Eserleri 

 Şiir kitapları 

Yangın Yılları (1979)
Hüznün İsyan Olur (1979)
Dövüşen Anlatsın (1980)
Saklı Kalan (1981)
Su Çürüdü (1982)
Belki Yine Gelirim (1984)
Çocuksun Sen (1994)
Kalbim Unut Bu Şiiri (1994)
Barbar ile Şehla (2003)

 Diğer eserleri 

Ben Hiçbir Şey Söylemedim (2001)
Sulara mı Yazıldı (2001)
Buradayım Sözümde (2005)

 Ödülleri

 1980 Toprak Şiir Ödülü Hüznün İsyan Olur kitabı ile (Metin Altıok’la paylaştı)
1982 Yazko Şiir Özendirme Ödülü Saklı Kalan



Aralık 30, 2008, 11:29:14 ös
Yanıtla #2
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1662

 
   
ÇOCUKSUN SEN / I
Dünyanın dışına atılmış bir adımdın sen
Ömrümüzse karşılıksız sorulardı hepsi bu
Şu samanyolu hani avuçlarından dökülen
Kum taneleri var ya onlardan birindeyim
Yeni bir yolculuğa çıkıyorum kar yağıyor
Bir aşk tipiye tutuluyor daha ilk dönemeçte
Çocuksun sen sesindeki tipiye tutulduğum
Dönüşen ve suya dönüşen sorular soruyorsun
Sesin bir çağlayan olup dolduruyor uçurumlarımı
Kötü bir anlatıcıyım oysa ben ve ne zaman
Birisi adres sorsa önce silaha davranıyorum
Kekemeyim en az kasabalı aşklar kadar mahçup
Ve üzgün kentler arıyorum ayrılıklar için
Bir yanlışlığım bu dünyada en az senin kadar
Ve sen kendi küllerini savuruyorsun dağa taşa
Bir daha doğmamak için doğmak diyorsun
Ölümlülerin işi bir de mutlu olanların
Onların hep bir öyküsü olur ve yaşarlar
Bırakıp gidemezler alıştıkları ne varsa
Çocuksun sen her ayrılıkta imlası bozulan
Susan bir çocuktan daha büyük bir tehdit
Ne olabilir, sorumun karşılığını bilmiyor kimse
Kötü bir anlatıcıyım oysa ben ve ne zaman
Bir kaza olsa adı aşk oluyor artık
Aşksa dünyanın çoktan unuttuğu bir tansık
Seni bekliyorum orda, o kirlenen ütopyada
Kirpiklerime düşüyorsun bir çiy damlası olarak
Yumuyorum gözlerimi gözkapaklarımın içindesin
Sonsuz bir uykuya dalıyorum sonra ve sen 

Hiç büyümüyorsun artık iyi ki büyümüyorsun
Adınla başlıyorum her şiire ve her mısrada
Esirgeyensin bağışlayansın, biad ediyorum.
Çocuksun sen ve bu dünya sana göre değil
 
ÇOCUKSUN SEN / II
Çocuksun sen sesinin çağlayanına düştüm
Bir çiçeğe tutundum düşerken, ordayım hâlâ
Sallanıp durmaktayım bir saatin sarkacı 
Nasıl gidip geliyor gidip geliyorsa öyle
Zaman benim işte, nesneleşiyor tüm anlar
Dursam ölürüm paramparça olur dünya
Çocuksun sen sesinin çağlayanına düştüğüm
Uçurum diyordun bir aşk uçurum özlemidir
Bırakıyorum öyleyse kendimi sesinin boşluğuna
Tutunabileceğim tüm umutları görmiyeyim için
Gözlerimi bağlıyorum geceyi mendil yaparak
(Gözlerim bir yerlerde daha bağlanmıştı, bunu
Unutmuyorum unutmuyorum unutmuyorum hiç)
Bir rüzgâr esse ellerin fesleğen kokuyor
Kırlangıçlar konuyor alnına akşamüstleri
Bu yüzden bir kanat sesiyim yamaçlarda
Üzgün bir erguvan ağacıyla konuşuyorum
Ayrılığın zorlaştığı yerdeyim ve dalgınlığım
Bir mülteci hüznüne dönüyor artık bu kentte
Çocuksun sen alnına kırlangıçlar konan
Bir bulutun peşine takılıp gittiğimiz yer
Okyanus diyelim istersen ya da sen söyle
Batık bir gemiyim orda, seni bekliyorum
Upuzun bir sessizliğim fırtınalar patlarken
Gövdem köle tacirlerinin barut yanıkları içinde
Ve gittikçe acıtıyor yaralarımı tuzlu su
Çocuksun sen, büyümek yakışmazdı hiç
Gülüşünün kokusuyla yeşerdi bu elma ağacı
(Soluğunun elma kokması bundandı belki)
Bir elma kokusuna tutundum düşerken
Sallanıp durmaktayım bir saatin sarkacı
Nasıl gidip geliyor gidip geliyorsa öyle
Çocuksun sen, çocuğumsun



Aralık 30, 2008, 11:33:09 ös
Yanıtla #3
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1662

İSMAİL’İN KİTABINI OKURKEN
İsmail’in kitabını okuyorum üç gecedir
ateşler içindeki dünyada bir neferin
ölüme at koşturan rüzgârını duyuyorum
Managua yanıyor, her yanım ateşler içinde
yanıyor bir çocuk sevgiyle okşanmaktan
ve temkinli olmak yakışmazdı sana zaten augusto
ve sen ey idris
ismail’in ölümü küçümseyen dostu
“yediğin kurşundan
bir gümbürtü kaldı ki bana!..”
Roma’da navona alanında bırakıp ismail’i
telzaatar’a dönüyorum gecikmiş bir martı gibi
Yurdum diyebileceğim
her yer kan-revan içinde, görüyorum
ve boğazlanmış bir ceylan gibi
serilivermiş denizler ortasına
Önce ismail orda, ne zaman gelmiştir
“gümbür gümbür ve sonuna kadar, taa-sonuna
sonuna kadar sevdaya, sonuna kadar kavgaya
çatlayacak  kadar sabırsızlıkla…”

İsmail1in kitabını okuyorum üç gecedir
ve alnımı seher rüzgârına dayayıp
sesleniyorum
“-Ey usta
nerde benim payım içtiğin baldırandan!.”
 


Aralık 30, 2008, 11:35:19 ös
Yanıtla #4
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1662

İMLÂSIZ
                     Hep denedin. Hep yenildin.
                 Olsun. Gene dene, gene yenil.
                                               S. Beckett

Ayağı kayan bir çocuk
Kadar şaşkınım, bilemedim
Düz yolda yürümenin imlâsını
Kanayan dizlerime bakıp da
Ağlamayı öğrenemediğim gibi

Sevgilisi değildim kadınlarımın
Bir papağan tüneğiydim belki
Ama birkaç sözcük öğrendiysem
Kadınlardan öğrendim, yine de
Bilemedim sevgilim diyebilmeyi

Büyülendim ama büyüyemedim
Aklım ermedi aynalara ve suya
Yüzümü gösterip kalbimi neden
Sakladıklarını öğrenemedim
Şaşkınım, cahilim ben bu dünyada


Aralık 30, 2008, 11:36:20 ös
Yanıtla #5
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1662

Gercekten siirlerinden buyuk keyif aldigim bir sairdir Ahmet Telli.


Aralık 30, 2008, 11:39:19 ös
Yanıtla #6
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1662

KALBİM UNUT BU ŞİİRİ 

Uğuldayan ve hep uğuldayan
bir orman kadar üşüyorum şimdi
yanlış rüzgârlar esiyor dallarımda 
yanlış ve zehirli çiçekler açıyor 
Kanımda kocaman gözleriyle bir çığlık 
Su ve ses kadar beklediğim 
ne kaldı geride, bilmiyorum 
uzanıp uyumak istiyorum gölgeme 
ve sarınmak o kocaman gözlerin 
uğuldayan rüzgârlarına 
Bir acıyı yaşarım ve zehrinden 
çiçekler üretirim kömür karası 
uçurum kadar bir yalnızlık
yaratırım kendime, atlarım
Anısı yoktur küçük rüzgârların
 
Yapraklarım yok artık kuşlarım yok
büsbütün viran oldu dağlarım
ezberimdeki türküler de savrulup gitti
ömrümün karşılığı kalmadı sesimde
sesimde yalnız ormanların gümbürtüsü
 
Yanlış, daha baştan yanlış
bir şiirdi bu, biliyorum
ve belki ömrümüzün yakın geçmişi
bu kadar doğruydu ancak, kimbilir
Kalbim unut bu şiiri



Ocak 03, 2009, 05:54:25 ös
Yanıtla #7
  • Skoç Riti Masonu
  • Uzman Uye
  • *
  • İleti: 3734
  • Cinsiyet: Bay

GÜLÜŞÜN EKLENİR KİMLİĞİME 
Gün biter gülüşün kalır bende 
anılar gibi sürüklenir bulutlar 
Ömrümüz ayrılıklar toplamıdır 
yarım kalan bir şiir belki de 
   
Aykırı anlamlar arayıp durma 
güz biter sular köpürür de 
kapanmaz gülüşünün açtığı yara 
uçurum olur cellat olur her gece 
   
Her gece yeniden bir talan başlar 
acı ses olur, ses deli bir yağmur 
eski bir eylüle gireriz böylece 

Sığındığım her yer adınla anılır 
ben girerim, sokağı devriyeler basar 
bir de gülüşün eklenir kimliğime



Ocak 03, 2009, 05:56:58 ös
Yanıtla #8
  • Skoç Riti Masonu
  • Uzman Uye
  • *
  • İleti: 3734
  • Cinsiyet: Bay


SİZİ SEVMİYORUM 

Sesimden arındım ve ufku 
Bir harmani gibi giyindim 
Kahraman bir korkaktım 
Kavmimin kadim tarihinde 
Ki onlar için umutsuzluk 
Kendim için haramiydim 

Böyle bilindiydi bu hikâye 
Yarından bugüne kaldıydı 

Tersine akan bir ırmaktım 
Sözün şaşkın serinliğinde 
Kendi deltasında boğulandım 
Ve sizi sevmiyorum ey kavmim 
Yakın beni rüzgârın ıslığa 
Islığın hükme döndüğü yerde 

Derim ki ey kavmim, zulmünüz 
Payidar, yurdunuz çığlığımdı 
Ki hükmümü kendim veriyorum 
Yakın beni sesim sorulara dönmeden 
Küllerimin altında kalacak 
Mutluluk sandığınız ne varsa 

Böyle yaşandıydı bir ömür ve söz 
Giyotindi sözün belleğinde 



Ocak 03, 2009, 06:00:59 ös
Yanıtla #9
  • Skoç Riti Masonu
  • Uzman Uye
  • *
  • İleti: 3734
  • Cinsiyet: Bay

ÖZLEMEDİM SENİ

Hiç özlemedim seni
Özlemek dostluktandır
dostluğundan öte bulmalıyım seni

Sıcaklığını bulmalıyım
dokunuşlarını, kenetlenişi
Terimizle sulanmalı yeryüzü
güneş terimizle ışıldamalı sabah olunca

Apansız fırtınalar çıkmalı
sarsılmalıyım

Özlemek
yanında olmak isteğidir
gülüşünü görmek biraz da
Hiç özlemedim seni

Saçlarına gül takmam
bir ırmak gibi akıtırım ovaya
soluğunla yanar
dudaklarımın bozkırı

Akkor halindeki ufuk
bakır bir tel gibi eriyip gider
kraterler ortasında kalırım

Toprak yarılır birden
su kirlenir

Ürpertir bu coğrafya 
bu serüven
ikimizi bir anda
yaşadığımı duyarım

Hiç özlemedim seni
Özlemek dostluktandır
dostluğundan öte bulmalıyım seni



 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
0 Yanıt
3421 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 22, 2007, 04:45:03 ös
Gönderen: nietzsche
0 Yanıt
2227 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 26, 2007, 11:09:04 ös
Gönderen: poyraz06
1 Yanıt
3229 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 22, 2008, 03:58:30 öö
Gönderen: nietzsche
2 Yanıt
3316 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 25, 2008, 12:48:08 ös
Gönderen: amurdad
7 Yanıt
7604 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 13, 2009, 03:44:06 ös
Gönderen: Isis
Ahmet Kaya

Başlatan Isis « 1 2 ... 5 6 » Muzik

57 Yanıt
29710 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 03, 2010, 03:55:35 öö
Gönderen: cardiffmonster
13 Yanıt
5322 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 15, 2012, 11:55:23 öö
Gönderen: NOSAM33
0 Yanıt
2191 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 13, 2013, 06:19:21 ös
Gönderen: Etimolog
11 Yanıt
4864 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 22, 2014, 10:11:33 öö
Gönderen: edebiyat_ogr
0 Yanıt
2247 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 26, 2015, 09:51:11 ös
Gönderen: Risus