"Denklem basitçe şöyledir: üzüntü insanın eyleme kudretini azaltır, dolayısıyla onu köleleştirir, dönüştürücü gücünü elinden alır. Deleuze “kölelik tam anlamıyla kudretin azalması rejimidir” der. Bu nedenle iktidarlar üzüntüye ihtiyaç duyar: yaşama hükmetmenin yolu önce ona üzüntü aşılamaktır. “Sadece üzüntü sayesinde hükmeden, gücü bu şekilde elde edebilen; sadece “nedamet getirin”, “birbirinizden nefret edin”, “nefret edeceğiniz kimse yoksa kendinizden nefret edin” diyerek düzen kuran insanlar vardır”.
Oysa sevinçli duyguların bedenlere etkisi bunun tam tersidir. Bu duygulara “iyi” karşılaşmaların neden olduğunu hatırlayalım. Demek ki, bireylerin eyleme kudretlerinin artması ancak kolektif bir bağlamda düşünülebilir...Dostluğun yaşam biçimi olarak önemi buradadır. Bu çizgilerin biraraya gelmesine ve yaşamı dönüştürmesine vesile olur – veya, dostluk zaten böyle oluşur. İki sevgili (veya dost) “ertesi sabah yüzlerinde bir gülümsemeyle” uyandıklarında, bağıntıları birbirleriyle bileşmiş ve eyleme kudretleri artmış demektir. İşte kurumsal kodları kısa devreye uğratma gücüne sahip olan mutluluğun güvencesi budur.
...her zaman üzüntüler vardır ve olacaktır. Mesele var olup olmamaları değil, mesele onlara verdiğimiz değerdir; onlara atfettiğimiz itibardır. Onlara ne kadar itibar ederseniz, yani şeyin üzerinizde bıraktığı izi kuşatmak için kudretinizin ne kadarını bu işe yatırırsanız, kudretinizden o kadar kaybedeceksiniz."
'Bir Yaşam Biçimi Olarak Dostluk' Sibel Yardımcı