Sayın Symbol diktatörlükten kastım farklı düşünen insanların hapse tıkılması veya öldürülmeleridir. pkk gibi terörize olmuş grupları silahlı mücadele ederek orduyla savaşan gruplarla çatışılarak öldürülmeleri hapse atılmaları ile yazarların baskı altında tutulmaları farklıdır. Atatürk'ün fikir ve icraatlarını beğenmeyen sadece fikir üreten insanların veya örneğin dini inançları gereği sarık takan insanların asılmaları, osmanlıcanın tümden yasaklanıp kullanan dergi ve gazetelerin kapatılması vb. diktatörlüktür. Buna bir açıklamanız varsa dinlemek isterim.
Saygılarımla.
Sayın Masor1976,
Osmanlıcanın neden yasaklanıp dergi ve gazetelerin kapatılması hakkında bır oncekı maılımde yazmıstım isterseniz oradan sorunun cevabını alabilirsiniz.
Devlet memurlarına şapka giyme zorunluluğu getiren bakanlar kurulu kararnamesinin çıktığı 2 Eylül 1925 günü çıkarılan din adamı dışındaki kişilerin cübbe ve sarık giymeleri yasaklanmıştı. Buna aykırı davranışlar, bir yıla kadar hapisle cezalandırılacaktı[5]. 1934 yılında ise din adamlarının dini kıyafetlerini sadece ibadet yerlerine giymelerine dair bir yasa çıkarıldı. Hükümetin meclise sunduğu yasa önerisinin gerekçesi şöyleydi:
“Din ile devletin ayrılığını ve dini değerlerin devlet hayatı dışında sırf vicdani bir nitelikte kalıp memleketin devlet hayatında dinin hiçbir etkisi olmamasını, yani laiklik esasını devrimin ve rejimin ana ilkesi tanımış olan Cumhuriyet hükümeti bu yolda attığı adımların doğal bir sonucu ve gereği olarak ruhanilerin dini kıyafetlerini ancak ayinler sırasında taşıyıp, ayinler dışında herhangi bir bireyin taşıyabileceği kıyafetlerde bulunması konusunu gerekli görmüştür”[7].
2596 sayılı “Bazı Kisvelerin (kıyafetlerin) Giyilemeyeceğine Dair Kanun” 3 Aralık 1934 günü mecliste görüşüldükten sonra oybirliği ile kabul edilerek yasalaştı. 1982 anayasasının 174. maddesine göre "inkılap kanunları" arasında yer alır[3].
MURAT BARDAKÇI'NIN RAMAZAN ÇADIRI
Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk dönemlerinde giyim serbestisine sahip olan gayrimüslimlere, Müslümanlar ile ayırd edilebilmeleri için 16. yüzyılın ikinci yarısından itibaren kısıtlamalar getirildi, öncelikle de sarık sarmaları yasaklandı ve şapka takmaları emredildi.
Avrupa modeli şapkalar kullanmaya başlayan binlerce gayrimüslim başlarını üşütüp ard arda yatağa düşünce iş saraya aksetti, hatta padişaha rüşvet bile teklif edildi ama yasak kalkmadı.
Osmanlı İmparatorluğu’nda 15. yüzyılın ikinci yarısına kadar istedikleri gibi giyinebilen gayrimüslimler, bu hürriyetlerini Fatih döneminden itibaren yavaş yavaş kaybetmeye başladılar.
Müslüman olmayan halka kıyafet konusundaki en büyük yaptırım, 16. yüzyılın sonlarında Üçüncü Murad döneminde yapıldı ve padişahın hocasının baskısıyla gayrimüslimlerin, Müslümanlar’ın giydiği kıyafetleri giymeleri yasaklandı. Bu yasaklar arasında gayrimüslimlerin sarık sarmamaları ve sadece şapka giymeleri gibi bir hüküm de vardı.
Bu emre uyarak şapka giymeye başlayan gayrimüslimler üşüttüler ve baş ve göz ağrısı ile nezle gibi hastalıklara yakalandılar.
Anadolu Beylikleri zamanında gayrimüslimlerin kılık kıyafetlerine karışılmazdı ve Osmanlılar’ın ilk dönemlerinde de aynı uygulama devam etti.
Kanuni Sultan Süleyman’ın oğlu İkinci Selim döneminde, ekonomik sıkıntılardan dolayı giyim konusunda gayrimüslimler üzerindeki baskılar başladı.
1 Ağustos 1568 tarihli fermanda Hıristiyanlar’ın ve Yahudiler’in pahalı elbiseler giymemeleri söyleniyor, 15 Ağustos 1568’de çıkan bir başka fermanda ise gayrimüslimlerin Müslümanlar gibi giyinmeye çalışmalarının kumaş ve ayakkabı fiyatlarını artırdığı ileri sürülerek Müslüman olmayanlara daha kalitesiz ürünleri kullanmaları emrediliyordu.
Üçüncü Murad’ın 16. yüzyılın sonlarındaki saltanatında, devletin giyim konusundaki baskısı iyice arttı ve gayrimüslimler devletin emriyle kendi kimliklerini belli edecek şekilde giyinmeye başladılar.
4 Eylül 1577 tarihli fermanla Müslüman olmayanların ipek kullanmaları ve elbiselerine ipek işlemeler yaptırmaları bile yasaklandı.
Gayrimüslimler, o dönemlerde Müslümanlar gibi sarık sararlardı ancak bu sarıkların renkleri dinlerine göre değişirdi. Yahudilerin sarıkları sarı, Ermeniler’in alaca, diğer Hıristiyanlarınki ise mavi olurdu.
İmparatorluğa geçici olarak gelen Avrupalı Hıristiyanlar ise siyah renkli şapka kullanırlardı. Ancak, Üçüncü Murad’ın hocası olan Vakurzade, 1592’de gayrimüslimlerin kıyafetlerinin Allah’ın emrettiği ölçülere uymadığını ileri sürerek yeni bir düzenleme yaptırdı.
Vakurzade, Üçüncü Murad’a ‘Káfirlerin renk renk sarık sarmalarının tülbendin değerini artırdığını ve Müslümanlar’ı zarara soktuğunu’ söylemiş ve bu işin yasaklanması için padişahtan izin istemişti. Bir kıyafet düzenlemesi yaptı ve ilk işi Yahudiler ile Hıristiyanlar’ın sarık kullanmalarını yasaklamak oldu.
Gayrimüslimler, bunun üzerine sarıklarını çıkartarak diğer Avrupalılar gibi renk renk şapkalar kullanmaya başladılar, ancak şapkaya bir türlü alışamadıkları gibi üstelik hasta da oldular.
16. yüzyılın büyük tarihçisi Gelibolulu Mustafa Ali, sarık sarmaları yasaklanan gayrimüslimlerin şapka kullanmaya başlamalarından sonra göz ve baş ağrısı ile nezleye yakalandıklarını yazar.
Hastalanan gayrimüslimler bir yolunu bularak Üçüncü Murad’a ulaşıp rahatsızlıklarını söylediler ve üstelik 40 bin altın tutarında rüşvet de teklif ettiler ama hükümdarın hocası Vakurzade işin peşini bırakmadı ve Üçüncü Murad’ı tekrar ikna ederek gayrimüslimlerin şapka giymeleri mecburiyeti devam etti.
(23 EKİM 2004 / HÜRRİYET)
http://dosyalar.hurriyet.com.tr/ramazan2004/haber121.aspSaygılarımla...