Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: MAKROKOZMOS-MİKROKOZMOS İLİŞKİLERİ - 3  (Okunma sayısı 3020 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Eylül 28, 2009, 03:14:14 ös
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay



MAKROKOZMOS - 2

YILDIZLAR

Gökyüzünde gördüğümüz göremediğimiz Her yıldız SOL dizgesindeki gibi bir güneştir. Biz genellikle dünyanın kuzey yarımküresinden görünenleri biliyoruz; güney yarım küreden bakınca görünenler farklı.

Çıplak gözle üç bin dolayında yıldız belirgin olarak görülebilir. Basit bir dürbünle bunların sayısı yüz bine çıkar. Büyük bir teleskopla bakılınca, sayıları milyarları buluyor.

İster istemez ünlü Nasrettin Hoca fıkrasını anımsadım. Hani hocaya sormuşlar «Gökyüzünde ne kadar yıldız var?» diye. O da «Benim eşeğin kuyruğundaki kıllar kadar.» demiş. Buna göre, sayması zor olsa da toplamının belli bir rakam olmasını gerektiriyor. Acaba öyle mi? Teleskop ve diğer elektronik aygıtların gelişimi ile bu sayı giderek artıyor.

Öteden beri bilinen, çıplak gözle rahatça görülebilen parlak yıldızlara birer ad verilmiş. Bunların birçoğu Arapça, bir bölümü de Lâtince ve Yunanca.

Arapça adların çok olması sizi şaşırtmasın… Batı dünyası Astronomi bilgisi bakımından Arap-İslam dünyasındaki bilimsel bulguları izlemiştir.

Yıldızlar gökte bize göründüğünce belli birtakım grup ve şekiller oluşturur. Bu şekiller, özellikle bazı hayvanlar ile mitolojik varlıklara benzetilerek adlandırılmıştır. “Burç” denilen bu gruplar ile gökyüzü âdeta adreslendirilmiştir.

Yıldızların her birinin en azından bizim güneşimiz kadar büyüktür. Uzaklıkları nedeniyle birer nokta kadar görünürler. Ancak ne kadar uzakta olduklarını ölçmek hayli zor bir iştir. Bu, “paralaks yöntemi” denilen bir uygulamayı gerektirir. Bir yıldızın dünyanın güneş çevresinde dönerken oluşturduğu ekliptik düzlemin belli bir noktasında bu düzeleme hangi açıyla göründüğü belirlenir. Altı ay beklenir; sonra yine belirlenir. Dünyanın güneş çevresindeki dönüş çapı ve iki açı kullanılarak basit bir trigonometrik hesapla yıldızın uzaklığı bulunur.

Ancak bulunan bu uzaklık, bugünün uzaklığı değil, o yıldızdan çıkan bir ışık huzmesinin çıkmış olduğu zamanki uzaklıktır. Çünkü yıldızlardan birçoğunun dünyaya olan uzaklığı ”ışık yılı” denilen bir birim ile dile getirilir. Bir diğer deyişle, 10 ışık yılı uzaklıktaki bir yıldıza gitmek üzere bu yolculuğu bize sağlayabilecek bir uzay aracına binsek, hiç durmadan o yıldıza doğru yol alsak, ona bize göre on yıl içinde ulaşabilmek için ışık hızıyla (saniyede 300 bin Km) gitmemiz gerekir. Işık hızıyla gitmek, “ışık olmak” ile eş anlam taşır.

En parlak olarak görülen “Siriüs A” adlı yıldız dünyamızdan 8,6 ışık yılı uzaklıktadır; bunun güneşe oranla asıl parlaklığı 30 kat daha fazladır. “Rigel B Orionis” adlı yıldız 540 ışık yılı uzaklıkta olup, parlaklığı güneşe oranla 21 bin katı daha fazladır. Bu iki örnekten çok daha uzak, çok daha parlak daha birçok yıldız sayılabilir. Ancak elbette her daha uzakta olanın daha parlak olması diye bir kural yoktur.

Yıldızları biz hep beyaz gibi görürüz ama aslında bu onların gerçek rengi değildir. Bir yıldızın güneş tayfına göre rengi, yüzey sıcaklığına bağlı olarak parlak maviden donuk kırmızıya kadar değişir. Bunun ölçümünün de bir fiziksel yöntemi vardır. Güneş’in yüzey sıcaklığının yaklaşık 5800 ºC, neredeyse beyaz denilecek ölçüde açık mavi bir yıldız olan Rigel’in 11000 ºC, kırmızı bir yıldız olan Antares’in ise 3000 ºC olduğu bulunmuştur.

Yıldızın rengi ne kadar kırmızılaşıyorsa, bu durum o yıldızın yok olmaya o kadar yaklaştığını gösterir. Demek ki bizim güneşimiz Rigel’e oranla hayli yaşlanmış ve güç yitirmiştir ama Antares’e oranla da epeyce genç sayılır.

Bir yıldızın yüzey sıcaklığı ile parlaklığı bilinince, büyüklüğü de hesaplanabilmektedir.

Yıldızların bir bölümünün ışığı sabit değildir; zamanla değişim gösterirler. Bu yıldızlar, belli bir hareketle bir güçlenip bir zayıflar. Gövdeleri ritmik bir şekilde büyüyüp küçülürken renkleri ve parlaklıkları da değişir.

Bir diğer grup yıldızın parlaklığı ise sessiz sakin dururken anîden bir küçük patlama gösterir. En aşırısı “nova” denilen türden yıldızlarda görülen bu patlamaların zaman bakımından arası uzadıkça şiddeti artmaktadır. Bu şiddet, tek bir gecede binlerce katına yükselebilir. Bu nedenle de gökte hiç görünmezken birdenbire ortaya çıkan bir yıldız görebiliriz; işte o bir novadır. Bunlardan bazılarının aydınlığı, birkaç yüz milyon kat artar ki, bunlara “süper nova” denmektedir.

Bu bulguların hepsinin yakın çağın keşifleri olduğunu sanmayın… Bundan bin yıl kadar önce özellikle Doğu’da astronomik incelemeler çok gelişmiş, birçok gözlem yapılmış, birçok bilgi edinilmiştir.

Örneğin 1054 yılında Çin’de “Koç Burcu’nda günümüzde “süper nova” denen türdeki bir yıldızın parladığı saptanmıştır. Şimdi onun yerinde “Yengeç Nebulası” adı verilen bir bulut vardır. Bu bulut giderek genişlemektedir. 11. yüzyılda nerede olduğu hesaplandığı zaman, Çinlilerin belirttiği noktayla örtüşmüştür. Dolayısıyla Yengeç Nebulası’nın bir süper nova patlamasının kalıntısı olduğu sanılmaktadır. Bir diğer deyişle bir yıldızın ölümü…

Ancak bir yıldızın ölümü onun sonu demek değildir. Yıldızlar, fiziksel yapıları bakımından bir gaz ve toz bulutundan oluşur. Yüzeydeki gaz çoğunlukla hidrojendir ve sürekli yandığı içindir ki ışık ve ısı (enerji) verir. Yanma alanına diğer elementlerin girişi patlamalara yol açar. Patlamaların sonucunda çevreye gelişigüzel dağılan karışımlar yer yer yeniden yoğunlaşarak yeni çekirdekler oluşturur. Birbirinden ayrılan bu çekirdeklerden her biri, yeni bir yıldızın temelidir. Tıpkı bir orman yangınında yanıp tükenen ağaçların tohumlarından yeni filizlerin doğuşu gibi…

Kozmosta bu işlem uzun zaman önce oluşmuş ve artık sona ermiş değildir. Durmadan ve sürekli olarak eski yıldızlar sönmekte, yeni yıldızlar oluşmaktadır.

Bizim güneşimizde her saniye 600 milyon ton hidrojen yanıp helyuma dönüşmektedir. Orada daha bize göre milyarlarca yıl yanmayı sürdürecek hidrojen vardır ama bir gün gelecek, yıldızın enerji deposu tükenecektir.

Yıldızın içindeki hidrojen birikimi helyuma dönüşünce, bu kez dışarıdaki hidrojen yanmaya başlar. Yanma işlemi giderek dışarıya doğru yürür ve yıldız da şişer, irileşir.

İşte bizim güneşimiz de o evreye ulaşacaktır. O zaman bir dev yıldız haline gelecek, çapı artacak, bu artış gezegenleri olağanüstü bir tarzda etkileyecektir. (İsterseniz buna ”mahşer” ya da “kıyamet” deyin ama bu olay kimi şarlatanların ileri sürdüğü gibi bizim zaman ölçümüze göre o kadar çok yakın değil. Belki milyonlarca yıl sonra…)

Bu oluşum sırasında yıldızın merkezindeki sıcaklık yeniden yükselir. 10-20 milyon dereceye ulaşırsa, bu kez sadece hidrojenin yanması ile kalınmaz; helyum atomları da kimyasal reaksiyona girmeye başlar. Bunun sonucunda da oksijen ile karbon oluşur.

Oksijen ile karbon, bizim bildiğimiz anlamdaki yaşamın iki temel elementidir.

Bu olay, yıldızın yaşamında yeni bir dönemin başlangıcıdır. Yıldızın içindeki enerji üretimi sürdükçe sürer. Ancak o enerji kaynağı (örneğin dünyanın çekirdeğindeki magma) tükenince, yıldızın çekirdeği ile yüzeyi arasındaki dengeyi sağlayan sıcaklık yok olur. Dıştaki basıncın etkisiyle bu kez yıldız büzülür, içeriye doğru göçer. Bu göçme sırasında, çekim gücünün etkisiyle son bir kez daha ısınır ve bir an parlar. Ondan sonra söner, gider.

Bir gün dünyamızın fiziksel olarak sonu gelecekse, o son işte böyle olacaktır.

Anlaşılan daha hayli zamanımız var. Ancak zamanımız var diye de o zamanı boşa harcamanın âlemi yok.






ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Eylül 29, 2009, 01:12:42 ös
Yanıtla #1

Süpernovalar:) bi ara ilgi konum olmuştu..

Neyse fazla derine inmek istemiyorum, malum bize verilen belirli bir kapasite seviyesi söz konusu olduğu için doğrusunu sölemek gerekirse fazla zorlamak istemiyorum :D sürekli bir abimin sözü vardı, akıl bir kıl inceliğindedir Sevil, dikkat et kaçarsa artık tutamazsın diye.. Ben de kaçmaması için elimden geleni yapmaya çalışıyorum ama sonuçta kaçana ve gidene bişey yapılamadığı gibi tıpkı olmuşla ölene çare yok misali o duruma gelmemeye çaba gösteriyorum.

 
İşte bizim güneşimiz de o evreye ulaşacaktır. O zaman bir dev yıldız haline gelecek, çapı artacak, bu artış gezegenleri olağanüstü bir tarzda etkileyecektir. (İsterseniz buna ”mahşer” ya da “kıyamet” deyin ama bu olay kimi şarlatanların ileri sürdüğü gibi bizim zaman ölçümüze göre o kadar çok yakın değil. Belki milyonlarca yıl sonra…)

Hatta belki de şimdilik zaman diliminden bahsetmek biraz abes olur ama güneşimizin içinden yepyeni bir güneşle karşılaşabiliriz de..

Sevgilerle,
הדבר היחיד לשמור על אנשים בחיים הוא אהבה וכבוד

Aimer et être aimé c’est sentir le soleil des deux cotés.

«Ոսկե Տարիքը - Փոթորիկները, չի կարող կանխել մարդիկ սիրում են ծովը.


Ocak 22, 2013, 10:29:32 öö
Yanıtla #2
  • Mason
  • Orta Dereceli Uye
  • *
  • İleti: 55
  • Cinsiyet: Bay

Yazımı yanlışlıkla 2. başlığa koymuştum, buraya aktarıyorum.

Güneşte hidrojenin yanıp helyuma dönüştüğü söyleniyor ancak önemsiz bir ayrıntı olsa da düzeltmekte fayda var:

Hidrojen çekirdekleri nükleer reaksiyon ile Helyuma dönüşmektedir, yanma değil. Bu reaksiyon füzyon olarak adlandırılır. Yanma reaksiyonlarında kimyasal bir bileşik oksijen tarafından yakılır. Füzyon reaksiyonu hafif çekirdeklerin birleşerek ağır çekirdekli yeni elementlere dönüşmesidir. Hidrojen çekirdeklerinin birleşmesi ile Helyum oluşurken toplam kütlede azalma meydana gelir ve bu kütlesel fark yüksek miktarda enerji açığa çıkartır. Reaksiyon sırasında ayrıca çeşitli ışımalar meydana gelir ve bu ışımaların da çıkan enerjiye katkısı olur. Yüksek miktar ifadesi izafidir, herhangi bir yanma veya diğer bir nükleer reaksiyon olan fisyon reaksiyonuna göre, füzyon reaksiyonlarında açığa çıkan enerji daha yüksektir.

Hidrojen atomlarının çok yüksek sıcaklıklarda füzyon reaksiyonuyla Helyuma dönüşmesi sonrasında ortaya çıkan yüksek miktarda enerji bize kendisini ısı artışı olarak gösterir ve bu da yüzey sıcaklığını yer yer değiştirerek Sayın ADAM’ın da belirttiği gibi yıldızların rengini belirler. Elbette birim zamanda meydana gelen reaksiyon sayısının etkisiyle, toplamda yüksek miktarda enerji oluşmaktadır.


Sevgi ve saygı ile,


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
2 Yanıt
4405 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 28, 2009, 06:04:48 ös
Gönderen: Prenses Isabella
0 Yanıt
3851 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 07, 2009, 08:11:26 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2420 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 07, 2009, 11:55:04 öö
Gönderen: ADAM
3 Yanıt
3771 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 09, 2009, 10:25:40 ös
Gönderen: Prenses Isabella
0 Yanıt
2715 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 08, 2009, 06:54:38 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2960 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 09, 2009, 12:37:23 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3275 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 09, 2009, 03:13:39 ös
Gönderen: ADAM
6 Yanıt
5474 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 10, 2009, 08:11:09 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
6469 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 10, 2009, 08:17:51 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2483 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 10, 2009, 11:30:28 öö
Gönderen: ADAM