Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Dünyanın Dört Bir Yanında Uzaylılar  (Okunma sayısı 11320 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Ağustos 19, 2007, 11:35:41 öö
  • Ziyaretçi

                                                                                    ARJANTİN

      Nisan 1957'de, çoğu Avrupa'dan olmak üzere kırk kadar arabanın durdurulması olayı bildirilmişti. Küçük UFO topluluğunun dışında bunları bilen yoktu. Fakat Cordoba yakınlarındaki Pajas Blancas'da yolda giden bir genç, motoksikletlerin bile böyle şaşırtıcı olaylardan bağışık olmadığını keşfetmek üzereydi.
      Sakin bir yolda giderken motoru birdenbire durdu. Genç, teknik bir arıza olduğunu sanarak durumu incelemek için indi, ama yukarıdan gelen ve tam önünde duran dev gibi yuvarlak bir cismi gördü. Panik içinde yolun yanındaki bir çukura atladı.
      Bulunduğu noktadan, cismin neredeyse yola değecek kadar alçaldığını gördü. Sonra cisim bir tıslamayla tüp ya da şafta benzeyen bir ışık çıkardı. Bunun içinde garip bir yaratık vardı.
      Yaratık, normal bir insan boyunda, plastikten (o günlerde plastik henüz az görülen bir şeydi) yapılmış gibi garip bir pırıltısı olan, tek parçalı, sıkı sıkıya vücuduna oturmuş bir giysi giymiş olarak tanımlandı. Her şey başka yerlerde görülenlere çok benziyordu. Yaratık motosikletliyi gördü. Hendeğe gelip onu yolun kenarına attı. Genç adam fazla korkmadı. Yaratık, adamın alnına dokundu; bunun sanki sakinleştirici bir etkisi oldu. Bu deneyimlerde belirtilen diğer bir ortak özellik de budur.
      Artık genç adamın UFO'ya binmeye zorlandığı açıktı. Adam yaratığın yanında durdu ve kendisini bir odaya doğru 'yüzerek giderken' buldu. Odada birincisine benzer başka yaratıklar da vardı, her yerde var olan ve belli bir kaynaktan gelmeyen garip bir ışık da bulunuyordu. Gerçi, geminin dışındayken görülmeyen birkaç pencere de göze çarpıyordu.
      Genç adamın geminin içini görmesiyle, eylemin tüm amacı gerçekleşmişe benziyor, çünkü birkaç dakika sonra dehşet içindeki tanık ilk yaratıkla birlikte dışarı çıkarıldı. Yaratık bir elini adamın omuzuna koyarak elveda işareti yaptı; sonra yuvarlak cisme geri döndü ve cisim mav-yeşil bir parıltıyla gökyüzüne doğru havalandı.
      Olay çok ilginçtir, çünkü uzaylılarla ilişki konusunda çok daha heyecan verici planlar içeren beş yıl önnceki şarlatanların ya da ilişki kuranların canlılığını taşımıyor. Buradaki genç adam kendisi için bir özgünlük iddiasında bulunmadı. Bu bir şakaysa, çok donuk bir şekilde planlanmıştı; bu nedenle bir güvenirliliği vardı.
      Olay hemen bütün bilinçli anılarla birlikte bildirildi. Cordoba yakınlarındaki başka kişiler de aynı gün bunun gibi bir cisim gördüklerini iddia ettiler. Cisim gökyüzünde salınıyor, sanki görülmek istermişçesine yarım düzine yerde ortaya çıkıyordu. Sonra havada yok oluyordu.
      Hemen duyulmasından ötürü, bu olayın, altı ay sonra Brezilya'daki Villas Boas olayı gibi ilk kaçırılmalardan önce geçtiğinden emin olabiliriz. Bu olay, kaçırılmanın olmadığı aşamayla kaçırma aşaması arasında bir dönüm işaretlemişe benziyor. Bunu, dünya yörüngesinde uzay gemisini denemekle başlayan, sonra aya giden, ama inmeyen NASA'nın 1960'ların ortalarındaki ilk Apollo seferine benzetmek çok zor değil. Bu yalın öykü, tam kaçırma aşamasına doğru atılan büyük bir adıma benziyor.           
                       


Ağustos 19, 2007, 12:11:56 ös
Yanıtla #1
  • Ziyaretçi

                                                                             AVUSTRALYA

      Avustralya'da göreceli anlamda daha az uzaylılarla ilişki, hatta daha az kaçırma olayı olmuştur, ama 12 Ekim 1978 Cumartesi akşamı, dünyayı karıştıran bir olay meydana geldi.
      Yirmi yaşındaki Frederick Valentich, Moorabbin Field (Melbourne)'de Delta Sierra Juliet adlı bir Cessna 182 uçağına bindi. Bass Straits'deki King Adasına (Tasmania ile anakaranın arasında) gitmeyi planlıyordu. Niyeti bazı arkadaşları için istakoz almaktır; bunun için 200 dolar toplamıştı.
      160 millik uçuş kısaydı, ne var ki Cape Otway fenerinden sonra tamamen açık deniz üzerinde sürecekti. Güzel bir gündü; Valentich'in çok az gece uçuşu deneyimi olmasına karşın tehlike büyük değildi.
      Gariptir, 5.35'te uçuşa geçmeyi ve 6.40'da yere ineceğini hesaplıyordu. Bu nedenle adaya ortalık hala kısmen aydınlıkken ineceğinden, pist ışıklarının iniş için hazır olup olmadığını sormaması şaşırtıcı değildi. Ama daha sonra, kalkış zamanı yaklaşırken, uçaktan inerek rahat bir yemek yemeyi; hava kararırken 6.19'da uçmayı yeğledi.
      Saat 19.00 sularında kıyıyı geçip King Adası'na doğru okyanus üzerinde biraz alçalana kadar her şey normal gitti. Melbourne'deki radarın göremeyeceği kadar alçaktaydı; adanın pistine yaklaşana kadar yalnıca telszile bağlantı kurdu. Bu da yirmi dakikalık bir ara demekti. Adadaki küçük pistte radar sistemi yoktu.
      19.06'da, Valentich, birden Melbourne'e başka trafik olup olmadığını sorduğu zaman sesszilik bozuldu. Olmadığını söylediler, ama pilot yakınında büyük bir uçak gördüğünü iddia etti. Daha sonra karanlık bir kütlede dört parlak 'iniş ışığı' gördüğünü yineledi.
      Genç pilot ile Steve Robey (Melbourne'daki radar kontrolorü) birkaç dakika konuştular. Bu konuşmanın bant kayıtları havacılık yetkilileri ve UFO uzmanları için büyük bir önem taşıyacaktı.
      Valentich, büyük bir nesnenin tam üstünde çok yakından ve büyük bir hızla uçtuğunu bildirdi. Sesinde ilk kez gerginlik vardı. Robey geniş çaplı bir araştırma yaptı ve ne sivil ne de askeri bir uçağın bölgede olmaması gerektiğini öğrendi. Ama Valentich, bir noktada, ''BU bir uçak değil... bu ...'' dedi ve sonra sesi kesildi.
      Bir dakika sonra pilot, cismin tam üzerinde 'yörünge çizdiğini' ve yeşil bir ışıkla aydınlanan metalik bir görüntüsü olduğunu açıkladı. 19.12'de, bu dehşet verici yakın ilişkiden altı dakikaka sonra, genç adam uğursuz sözlerini söyledi. Motoru çalışmıyordu. King Adası'na inmeye çalıştığını doğruladı, ama belirgin bir korkuyla cismin hala orada olduğunu ekledi: ''Uçuyor ama bir uçak değil.'' Saniyeler sonra pilot kendi telsiz sinyalini verdi.
      Ardından telsiz on yedi dakika sustu, bunun ilk on iki dakikasında garip bir metalik cızırtı, sonra hışırtı vardı. Ardından sessizlik geldi.
      Bir daha ne Valentich'den ne de Cessna 182'den haber alınabildi.
      Yoğun bir hava araştırmasından sonra yerde de birkaç gün süren büyük bir araştırma yapıldı kuşkusuz. Bir kaza olduğunu doğrulayacak herhangi bir enkaz bulunamadı. Mayıs 1982'de yayınlanan olay, kimsenin ne olduğunu bilmemesi nedeniyle bir sonuca bağlanamadan kaldı.
      Birçok kuram vardı. Pilotun uçağını yanlış yöne çevirdiği; çakılmadan önce denizde kendi yansısını gördüğü. Cessna'yı yakalayıp düşüren bir kaçakçı şebekesine rastladığı. Hatta düşen bir göktaşının ona çarptığı.
      Bir spekülasyona göre, Valentich ortadan yok oluşunu kendi planlamıştı. UFOlarla ilgileniyordu, uçuşta yanında basında çıkan yazılardan oluşan bir kitap vardı ve Spielberg'in Close Encounters filmini trajediden kısa bir süre önce görmüştü. Uçağı yolculuğa dört kez yetecek kadar yakıtla doluydu.
      Bununla birlikte UFO dünyasında, telsiz konuşması ve bu olaydan hemen önce meydana gelen Bass Straits'deki büyük UFO görüntüleri dalgası nedeniyle, kaçırılma kuramı yaygın bir kabul gördü. Gerçekten de uzaylılarla ilişki kuran iki kişi, daha sonra onlara Valentich'in yaşadığının ve başka bir gezegende olduğunun söylendiğini iddia ett. Bir kişi de kaybolan pilotu gördüğünü daha yakınlarda bildirdi. Gerçeği hiçbir zaman bilemeyiz.                               


Ağustos 20, 2007, 11:02:43 öö
Yanıtla #2
  • Ziyaretçi

                                                                                 BELÇİKA

      Vilvorde, Brüksel'in birkaç mil kuzeyindeki bir sanayi merkezidir. Yaratığın duvarda yürüdüğü, en garip uzaylılarla ilişkilerden birine ev sahipliği yapmıştır.
      Aralık 1973'ün soğuk bir gecesiydi, saat 02'de yirmi sekiz yaşındaki evli bir adam evinin bahçesindeki tuvalete gitmek üzere kalktı. Davetkar sıcak giysilerini karısını rahatsız etmemeye çalışarak giydi. Yakınında duran el fenerini alırken iki garip şeye dikkat etti.
      Birincisi, dışarıdaki zeminde metal sürtmesi gibi bir ses vardı. İkincisi, karanlık yerine mutfak penceresinden garip yeşil bir aydınlık ya da fosfor ışığı görünüyordu.
      Meraklanan, ama fazla ürkmeyen adam gidip perdeyi çekti ve beklemediği bir görüntüyle karşılaştı. Kısa boylu, belki 90 santim kadar boyunda, garip yeşil bir parıltı yayan tek parçalı giysi giymiş olan yaratık duruyordu dışarda. Başında, bir tür sırt çantasına bağlı bir tüpü olan şeffaf bir miğfer vardı. Aslında yaratuk, elli yıl kadar önce Bolton'daki bir arka bahçeye saklanan genç adamı selamlayan yaratıklara çok benziyordu.
      Başta yaratık tam olarak görülemedi, ama göğüsle karın arasındaki bölgede parlak bir kırmızı kutu farkedildi. Bu küçük ayrıntının uzaylılarla ilişkilerde ne kadar yaygın olduğunu saptamışsınızdır.
      Ne var ki, bu yaratığın en garip yanı, önünde tuttuğu aygıttı. Bir insanın metal bir dedektörü kullanması gibi yeri tarıyordu. Bu aygıt aslında dedektörden daha büyüktü - bir elektrikli süpürgeyle ya da çim biçme aletiyle aynı boyutlarda ve görünüşte. Tanığın orada bıraktığı bazı tuğla ve taşlar da aralarında olmak üzere bahçenin içindekileri tarıyordu.
      Hala korkmayan, ama gariptir, (daha sonra garip olduğunu düşünecekti) karısına seslenmeyen tanık, fenerini bahçeye doğru çevirdi. Bu da yaratığın dikkatini çekti harhalde, çünkü yaratık dönüp tanığa baktı. Tanık şimdi maskesnin ardında alışılmadık büyük ve yuvarlak gözleri, iki çok sivri kulağı olan bir yüz gördü.
      Yaratık, fener sinyaline iki parmağıyla 'V' (zafer işareti) yaparak karşılık vermişe benziyordu. İnsan onun bu hareketi doğru yaptığını umuyor, yoksa gezegenler arası bir iletişimin en uğursuz bir başlangıcı da olabilirdi bu işaret!
      O anda yaratık arkasını döndü; çok şaşırtıcı bir şey yapmaya başladı. Bahçenin arka duvarına bir çizmesini dayadı; bir an bile durmadan 90 derece dik duvarda mıknatısla yapışmış gibi yürüdü. Duvarın üstüne vardığında ekseni etrafında döndü ve duvarın uzak ucunda, aygıtı sürekli önünde tutarak yok oldu.
      Şaşıran, ama hala hiç korkmayan tanık, duvarın ardından gelen bir parıltı ve gürültüyü izlemeyi sürdürdü. Bir cisim duvarın üstüne yükselerek uçtu. Tepesinde küçük bir kubbe vardı. Kubbe mavi/yeşil bir parıltıyla parlıyordu; içinde yaratık vardı. Alttaki karanlık kısımla cismin parlak üst kısmı arasından kırmızı kıvılcımlar çıktı.
      Birkaç dakika sonra gürültü bir tıslamaya dönüştü; kıvılcımlar daha şiddetli çıkmaya başladı. Nesne yukarıya yükselerek korkunç bir hızla saniyeler içinde ortadan yok oldu, ama ardında kısa bir süre görünen belli belirsiz parıltılı bir iz bıraktı.
      UFO grubu SOBEPS geniş bir araştırma yürüttü, ama ne bahçede ne de bir komisyona ait olan duvarın ardındaki alanda olağan dışı izler buldu. Oradaki kimse bir şey görememişti, ama binaların üst üste yığılmasından ve arazinin biçiminden dolayı bu şaşırtıcı değildi.
      Nisan 1974'te, tanık bir akşam geç saatte, Brüksel'e giden yolda Koningslo yakınlarında karısı ve kuzeniyle arabayla yol alıyordu. Gökyüzünde parlak oval bir nesne gördüklerinde, Ford Escort'larının öotoru ve farları çalışmaz oldu. Arabayı yeniden çalıştırma çabaları boşa çıktı. Ama bir dakika sonra nesne uçup gitti ve arabanın motoru kendiliğinden çalıştı.
      Bu olayda dünyanın her yerinde gördüğümüz aynı tanıdık saçmalık var.                   


Ağustos 20, 2007, 11:47:21 öö
Yanıtla #3
  • Ziyaretçi

                                                                                     BREZİLYA

      Güney Amerika uzaylılarla ilişki öyküleriyle doludur; birçok ülkenin katılım oranının yüksek olmasına karşın Brezilya birinciliği kimseye bırakmamıştır. İlk gerçek kaçırılma 1957'de Brezilya'dan bildirildi. Brezilya kıtanın en büyük ülkesidir; bu nedenle bu durum şaşkınlık yaratmadı.
      Villas Boas'ın cinsel ilişki kurmasından on yıl önce yeni doğan UFO çağının ilk geleneksel uzaylılarla ilişki öyküsü Brezilya'da meydana geldi. Olay, medyanın Washington Eyalet (ABD)'deki bir sivil pilotun gördüğü görüntüyü tanımlamak için icat ettiği 'uçan daire' teriminden yalnızca dört hafta sonra oldu.
      Tarih 23 Temmuz 1947, yer Sao Paulo'daki Bauru'ydu. Tanık, bir grup adamla birlikte çalışan, ama cisim ilk indiğinde kaçmayan tek kişi olan arazi ölçümcüsü Jose Higgins'di. Adamların hepsi hayli alçak tonda bir hışırtı duydular ve gökyüzünden gelip ormanlık bir alana inen, ortasında çıkıntılı bir kenarlığı olan gri/ beyaz bir daire gördüler.
      Tek başına kalan Higgins, yaklaşık 2.10 metre boyunda üç dev yaratıkla yüz yüze geldi. Yatarıklar tek parçalı giysiler giymişlerdi; sırtlarında 'kutular' vardı. Gözleri çok büyük ve yuvarlaktı. Belirgin sakal kılları yokmuş gibi görünüyordu.
      Yaratıklar onu kendileriyle birlikte gemiye girmeye razı etmeye çalıştılar. Biri ona elde tutulan küçük bir tüp gösterdi, ama hiçbirşey olmadı. Higgins onlarla gitmek istemediğini saptadı.
      O zaman yaratıklardan biri eline aldığı bir sopayla yere bazı işaretler çizdi. Bunlar, bir güneş sistemi ya da yıldız haritası betimlemeye çalışıyormuşçasına, sekiz delik biçimindeydi. Ortadaki delik en büyükleriydi (güneşmiş gibi) ve yaratık onu gösterip 'Alamo' dedi. Sonra 'Ork' sözcüğünü söyleyerek yedinci deliği işaret etti; bunun kendi evleri olduğunu gösterirmiş gibiydi. Ne var ki, bu dostluk düzeyi (ki Higgins bunu net bir şekilde hissetti) bile onu makinaya girmeye razı edemedi.
      Yaratıkların parlak gün ışığına dayanamıyor gibi göründüklerine ve mümkün olduğunca gölgede kaldıklarına dikkat etti Higgins. Bundan sonra olayla ilginen biyologlar, doğada çok büyük gözlerin varlığının çevresel ışık düzeylerinin alçak olduğunu düşündürttüğünü ve dolaysıyla ziyaretçilerin güneş ışığının dünyadakine oranla daha zayıf olduğu bir dünyadan gelebileceğini ileri sürdüler. Durum buysa, bu gezegende güneşli bir günün parlaklığına katlanmakta gerçekten zorluk yaşarlardı. Bu durumun, uzaylılarla ilişki olaylarının yüzde 90'ının gece olduğu gerçeğiyle bağlantısı olabilir.
      O sırada bunu bilmeyen Higgins, gene de yaratıkları kendisinden uzak tutmak için onların çok belirgin fobilerini kullandığını söylüyor. Yaratıklar onun yaptıklarına hiç aldırmıyor göründüler. Aslında oyun oynarmış gibi büyük kayaları alarak çevreye fırlattılar!
      Yaklaşık yarım saat sonra yaratıklar cismin içine girdi; cisim kazıma sesi çıkararak yola koyuldu.
      Dünyanın diğer yerlerinde olduğu gibi burada da büyük yaratıkların merak ve bilimsel çaba gösterdiklerini, ama diğer koşullarda sık sık belirtilen şiddet unsuru kullanmaktan uzak durduklarını bir kez daha görüyorsunuz. Gerçekten de, sadece üç hafta sonra benzer bir olayda, Villa Santina (İtalya)'da küçük yaratıklar bir Jeolog ile karşılaştıklarında büyük bir güç uyguladılar.   


Ağustos 20, 2007, 04:13:03 ös
Yanıtla #4
  • Ziyaretçi

                                                                                     KANADA

      Kanada'da da uzaylılarla ilişkiler görülür, ama bunlar ABD'ye oranla çok daha az yaygındır. Ama önemli olay iki yaşamsal şey ortaya koyuyor: Yere konan bir cismin tanık tarafından uzun süre yakından incelenmesi ve önemli fiziksel kanıtlar. Olay, Chris Rutkowski tarafından ayrıntıyla araştırıldı.
      Olay, yüzlerce küçük göl ve vahşi çayırlarla çevrili küçük güzel bir kasaba olan Falcon Lake'de oldu. Bu kasaba Winnipeg'den Thunder Bay'e ve Manitoba eyaletine giden Trans-Canada Otoyolu'nun hemen dışında yer alır. 20 Mayıs 1967 günü elli bir yaşındaki teknisyen Stephen Michalak, bölgenin zengin kuartz yataklarını amatörce incelemek üzere birkaç gündür uğraşıyordu.
      Michalak yoldan bir mil uzaklıktaki bataklık bir bölgede hemen öğle sonrası bir kaz sesi duydu. Bir an hayretle yukarıya bakınca iki oval uçağın gökyüzünden düştüğünü, parlak kırmızı renkte parladığını gördü. Uçaklardan biri havada durdu, sonra bir süre uçtu ve gri bir renge bürünerek uzaklaşıp gitti. Fakat ikincisi yere yaklaştı ve bir süre yerin hemen üstünden uçtu.
      Olasılıkla Amerika'nın yeni askeri uçaklarını gördüğünü varsayan Michalak, nesne koyu kırmızıdan parlak bir metal rengine 'soğur' gibi bürünürken merakla izledi. Adam gözlerini kaya parçalarından korumak için pilot gözlüğü takmıştı. Bunu takması çok iyi olmuştu, çünkü makinanın tepesindeki yarıklardan parlak eflatun bir ışık sızıyordu. Bu ultraviyole ışığına benziyor, çünkü pilot gözlüğünün filtreleriyle korunmayan gözleri acıtıyordu.
      Michalak bir kayanın üzerine oturarak garip uçağın ayrıntılı bir taslağını çizdi, çizerken de cisimden gelen ısı dalgalrına ve sülfür gibi garip bir kokuya dikkat etti. Sonra bir kapı açılır gibi olunca Michalak yaklaşmaya karar verdi. İçeriden gelen sesler duydu, bu da yorumunu doğruluyordu. Cismin bir Amerikan deneme uçağı olduğuna o kadar emindi ki, başını kapıdan içeriye soktu!
      Michalak ''Tamam Yankeeler, bir sorun mu var? Dışarı çıkın da ne yapabileceğimize bir bakalım,'' dediğini hatırlıyor.
      Sorusuna yanıt gelmedi; sesler kesildi. Bu yüzden adam Rusça, Fransızca, Almanca ve İtalyanca da dahil olmak üzere bildiği diğer dilleri de denedi. Gene hiç yanıt yoktu. İçeride donanım panelleri üzerinde bir dizi yanıp sönen ışık gördü yalnızca, ama ışık çok güçlüydü ve gözlerini incitti. Gözlüğündeki filtreleri yeniden takmak zorunda kaldı.
      Biraz hayal kırıklığına uğrayarak geriye bir adım atınca, panel kilidinin kapandığını görerek yüzeyi yakından inceleyebildi. Ek yerleri olmayan çok düzgün bir yüzeydi bu, o kadar çok cilalanmıştı ki cama benziyor, gökkuşağı renkleri olan bir ışık yelpazesi yaratacak kadar güçlü yansıma yapıyordu. Michalak, yüzeye dokunduğu yerlerde eldiveninin eridiğini, rastlantıya yüzeye değen şapkasının da biraz yandığını farketti.
      Bunu incelerken, cisim başka bir yana dönmüş ve biraz yükselmiş gibiydi. Artık yanında ızagaraya benzeyen bir menfez vardı; içinden sıcak hava çıkıyordu; bir anda Michalak'ın gömleği ile yeleğini yaktı. Michalak büyük bir acıya karşın giysilerini yırtıp çıkardı, giysiler düştükleri yerde küçük alevlere neden oldular.
      Hatırladığı bir sonraki şey, cismin sıkıştırılmış hava kusarak, burnunu hem sülfür hem de yanmış elektrik kablosu gibi bir kokuyla doldurarak gökyüzüne doğru yükselmesiydi.
      Kayaya doğru sendeleyen Michalak, pusulasının birkaç dakika deli gibi dönüdüğünü gördü. Korkunç bir başağrısı ve mide bulantısı hissetti. Araştırmayı bırakıp yardım istemeye karar verdi. Otoyola çıkmak uzun bir süre aldı, çünkü birkaç kez kendisinde halsizlik duydu ve dinlenmek zorunda kaldı. Michalak sonunda yola vardı; oradan geçen bir Kanada polis arabasını durdurmaya çalıştı. Olup bitenleri anlattı, ama polis memuru 'yapılacak başka işleri' olduğunu söyledi ve çekip gitti.
      Tanık 4 sularında Falcon Lake'deki oteline geri döndü, ama 'bulaşıcı hastalık' kaptığından korkarak (çünkü bedeni kötü bir kokuyla kaplıydı) bir süre içeriye girmedi. Ailesi bunu doğruluyor. En yakındaki doktoru sorduktan sonra, doktorun 45 mil ötede Ontario eyalet sınırındaki Kenora'da olduğunu öğrendi. Bu yüzden Winnipeg'e giden ilk otobüsü bekleyeceği yerde evine telefon etti; karısına küçük bir kaza geçirdiğini ama kaygılanacak birşey olmadığını söyledi. Büyük oğlundan şehre 10.15'te vardığında kendisini otobüs durağında karşılamasını istedi. Babasının durumunu gören genç onu hemen Misericordia Hastanesi'ne götürdü.
      Hastanede Michalak, muayene eden doktora bir uçağın egzosundan yandığını söyledi. Dama tahtası modelini almış yanıkların fotoğrafı çekildi ve tedavisi yapıldı, sonra da hastaneden taburcu edildi. Adam ertesi gün bunu yapmanın 'görevi' olduğunu iddia ederek olayı anlatmak için bölge gazetesini aradı.
      22 Mayıs'ta tanığı kendi doktoru ziyaret etti. Doktor yanıkların ikinci derecede ve önemsiz olduğunu belirtti; gerçi yirmi yıl sonra, 1987'de Rutkowsi derinin hala etkilenmiş halde olduğunu belirtiyor. Yanıklara ilaç uygulandı. 23 Mayıs'ta Michalak bir radyasyon uzmanını görmeye gitti, ama radyasyondan değil ısıdan  oluşan kimyasal yaralar tanısı koyuldu. Mide bulantısı ve yorgunluk artık azalmıştı, buna karşın tanık bir süre çok az yediğini ve çok kilo kaybettiğini iddia ediyor. Tek önemsiz anormallik, Mayıs sonunda bir nükleer araştırma merkezince alınan iki kan sayımının kan linfositinde yüzde 10'luk bir azalma olduğunu göstermesiydi, ama her ikisinde de radyasyon zehirlenmesi kuşkusunu azaltan normal cam levha bulguları vardı.
      Ağustos 1968'de, Michalak çeşitli önemsiz suçlamalardan (örneğin, kendisini evde havai fişek yaparken yaktığı ya da sarhoşken bir barbekünün üstüne düştüğü) sonra, önemli masraflar yaparak ABD'deki ünlü kanıtlar olmasına karşın, klinik daha sonra Michalak'ın kendilerine geldiğini kabul etmedi ve sonuçları göndermedi. Bunun ardından Michalak izin belgelerinin bir fotokopisini gönderince Klinik yetkilileri hemen onu gördüklerini kabul ettiler, ama yalnızca önemsiz hperventilasyon bulmuşlardı ve önemli fiziksel sorunlar yoktu. Michalak'ın ısrarları üzerine yapılan psikiyatrik testlerde de halüsinasyon, delirme ya da duygusal bozukluk kanıtları bulunamadı.
      Bölgenin araştırılmasında birkaç gariplik vardı. Michalak olayın geçtiği yeri saptamak için üç girişimde bulundu; gerçi bunun için de geçerli mazeretleri vardı. Oradan alınan toprak örneklerinde Sağlık Bakanlığı'na bölgeyi hemen ziyaretçilere kapatmayı düşündürecek kadar yüksek radyum oranları bulunduğu iddia edildi. Ama daha sonra alınan örneklerde yalnızca küçük bir alan radyasyonlu bulundu. Diğer yerlerde yerel uranyumun yarattığı radyum oranları vardı. Dolayısıyla  bölge ziyarete kapatılmadı.
      Bu olay tartışmalı şekilde ortada kaldı, ama Michalak ile tanışan birçok kişi onun dürüstlüğüne inandı.
         


Ağustos 21, 2007, 01:27:52 ös
Yanıtla #5
  • Ziyaretçi

                                                                                         RUSYA

      9 Ekim 1989'da alışılmadık, ama güzel bir olayla karşılaştım 'Büyük olayı', hiçbir zaman gerçekleşmeyeceğini hep düşündüğümüz o UFO olayını tartışmak üzere ulusal ITN'de canlı haber yayınına davet edildim: Sonunda dünyaya uzaylılarla ilişkilerini gerçekliğini kanıtlayan bir olguydu bu.
      Aslında bu bir abartmaydı kuşkusuz. Ama Ufologlar bu konuda çok özenliydi. Yargı, prestijli Washington Post, New York Times ve benzerleri gibi olağanüstü kaynaklardan geldi. Times bile bu olayı 'yüzyılın öyküsü' olarak kabul etti ve okuyucularını fazla kuşkulu olmama konusunda uyardı. Ne var ki, bundan çok daha denemeye değer olaylar sürekli gözümüzün önünde geçiyor; ya sürekli ihmal ediliyor ya da alayla karşılanıyordu.
      Bu dramatik karmaşaya yol açan şey neydi? Yanıt basitti. Söz konusu uzaylılarla ilişki, normal olarak temkinli olan Sovyet basın ajansı TASS tarafından doğrulanmıştı; şaka iddiasının yapılmış olmasından kişisel olarak alınmış görünen bir sözcünün BBC'ye anlattığı gibi olay yüzde yüz gerçekti, çünkü 'TASS hiçbir zaman şaka yapmaz!'
      O halde yılların susukunluğunu ve UFOların kapitaslist masallar olduğu yolundaki devlet inadını kıran olay hangisiydi? Ne yazık ki bu 'yüzyılın olayı' hakkında batı basının çok kısa haberlerinden gerçekleri öğrenemeyeceksiniz. Medyanın uzun süre önce ilgisini yitirdiği olayın parçalarını bir araya getirmek UFOlogların birkaç haftasını aldı.
      21 Eylül ile 28 Ekim 1989 arasında bütün bir olaylar dalgası arasındaki önemli bir olayın bulunduğu ortaya çıktı. Bu olaylar aslen bir sanayi şehri olan, Moskova'nın 200 mil kadar güneyindeki Voronezh'in (Manchester büyüklüğündedir) Batı Parkı bölgesinde yoğunlaşmıştı. Parkın adının Batı olması çok uygundu, çünkü can çekişen Sovyetler Birliği, batı stili UFOloji ile ilk kez gerçekten tanışıyordu.
      Görüntülerin birçoğu parkta oynayan çocuklar tarafından bildirildi. Sovyet televizyonu çok geçmeden öyküden vazgeçti, çünkü kayda girmek isteyen bir yetişkin bulunamadı. Ne var ki, bir iki kişi sonunda konuşmaya razı edildi. Bunların arasında bölgede rastlantıyla bulunan, ama gördükleri konusunda bilinçli olarak suskun olan bir subay da vardı. Yetişkinlerin olasılıkla komünist rejimle ve baskısıyla ilgili birçok deneyimleri olduğunu, bu yüzden çocukların aksine yıllardır devlete karşı olduğu söylenen şeyleri anlatmanın yasaklığını hissetmelerini iyice kavramak gerekir.
      Bununla birlikte, bazı tanıkların gerçeği gördükleri biçimde anlattıkları konusunda hiç kuşku yok gibi görünüyor. Şehrin belediye başkanı Viktor Atlasov, Albay Lyudmilla Makarova tarafından iç ağır suç bölümü soruşturmalarından sonra verdiği ifadede inancını açıkladı.
      Oradaki büyük olay sırasında, ışıklara ve hem humanoid hem de robot olarak betimlenen yaratıklara ilişkin birkaç bildirim olmuştu. Bunlar olaydan olaya önemli ölçüde değiştiler. Sonunda parkta toplanan üç yüz kadar insan 'gökyüzünü gözleyerek' çoğu zaman tanık olunan kırmızı ışığa baktılar; çok geçmeden ışığa 'fincan tabağı' adı takıldı.
      27 Eylül akşamı 6.30 sularında bir grup insan işten çıkmış eve gidiyordu. Grup bir otobüs durağının yakınındaydı. Yaşları on üç ile on altı arasında değişen bir alay geveze çocuk da futbol oynuyordu. Hepsi gökyüzünde 'pembe bir ous' gördü. Bu pus, daha sonra sislerin arasından görünen bir havai fişek şeklinde tanımlandı. Birçok kişi gökyüzünü seyretmeye başlarken pembe pus parkı kuşattı.
      Birden, dokuz yıl önce Rendlesham Ormanı (Suffolk)'ındaki olayı ya da ondan daha da önce Finlandiya'daki İmjarvi'deki karşılaşmayı hatırlatan bir sahneyle, gümüş renkli bir yarım küre sisin arasından bir ışık çakımıyla ortaya çıkararak kavak ağaçlarına doğru alçakldı.
      Cisim aşağıya inerken, tanıklar ağaçların basınç altında eğildiğini ve muz şeklinde olduğu görülen yarım kürenin yanından bir kapının açıldığını bildirdiler. Garip görünüşlü ve çok uzun boylu (2,5-3 metre olduğu tahmin ediliyor) bir humanoid, aşağıdaki manzarayı inceliyormuşçasına dışarıya baktı. Sonra kapı kapandı; yarım küre ağaca doğru inmeye devam etti. Sonunda yere değecek kadar alçaldı ve kapı yeniden açıldı. Bundan sonra birkaç yaratık dışarıya çıktı; parka doğru bir kalas (ya da bazı kaynaklara göre bir merdiven) sarkıttı.
      Kaç kişinin görüldüğü ve 'metal bir robot'un görülüp görülmediği (bazıları bunun bir çocuğun uydurması olduğunu söylüyor) konusunda çelişkili bildirimler var. Bazıları yaratıkların üçüncü bir gözü olduğunu ya da başlarının üzerinde ışıldak bulunduğunu da söylediler.
      Olayla ilgili anlatılan diğer öyküleri saptamak çok zor; bunlar, uzaylılarla ilişkilerde alışık olduğumuz garipliklerin yanında bile çok garip kalıyorlar.
      Örneğin bir öyküye göre, bir yaratık otobüs durağına doğru yürüyen, sonra da yaratıklara bakmak üzere duran bir adama sarı bir tüfekle ateş etti. Bir ışık ortaya çıktı ve adam yok oldu; ancak UFO gittikten sonra hiçbir şey görmemiş gibi yürüyerek yeniden ortaya çıktı.
      Ya da iki yaratığın bir elektrik direğine kasten yaklaştığı ve birinin direğe tırmanırken elektriğe çarpıldığı, yanarak kül olduğu savı öne sürüldü.
      Öyle görünüyor ki, bütün bunlar kısmen daha önceki inişlerin birbirine karıştırılması nedeniyle olmuş (direk olayı parkta 23 Eylül günü geçti; ancak birkaç çocuk olayın tanığıydı.) Ergenlik çağındaki çocukların tanık olduğu öykü romantik şekilde yayılarak 'Okul 33' adını almıştı. Arkadaşlarından geri kalmamak, ilgi çekmek için birkaçının bazı şeyleri uydurduğuna kuşku yok.
      Cisim ağaca doğru inerken bir takım bacakların açılıp yere değdiği çok açık. Bunlar, çeşitli bilim adamları, özellikle olaya katılımına bana mektupla bildiren yerel jeolog Dr. Henry Silanov tarafından incelenen bazı izler bıraktı. Askeri polis de bu izleri inceledi; 11 ton ağırlığındaki bir cismin bunlara neden olduğuna karar verildi.
      Bölgeden on yedi toprak örneği alınarak Voronezh Üniversitesi'nin nükleer fizik bölümünde incelendi. Normal gamma radyasyonunun iki üç katı kadar radyasyon bulundu; ama yalnızca iniş bölgesi alanında ve geriye kalan izlerde en yüksek oranda. Bunlar anormaldi, ama sağlığı tehdit etmiyordu.
      Gariptir, 28 Ekim'de bir üniversite yetkilisi bu savları geri çekerek radyasyon yükselmesinin 1986'daki Çernobil nükleer patlamasından dolayı olabileceğini öne sürdü. Ne var ki, izlerde en yüksek oranda bulunan radyasyon, Aralık 1980'de buna çok benzer bir karşılaşmadan sonra Rendlesham Ormanı (İngiltere)'nde USAF araştırmacılarının bulduğu oranlarla tıpatıp aynıydı. Bu olay Çernobil kazasından altı yıl önce olmuştu.   
                   


Ağustos 21, 2007, 03:50:47 ös
Yanıtla #6
  • Ziyaretçi

                                                                                   İNGİLTERE

      Yakın ilişkilere karşı tepkiler çok ilginçtir çünkü çok farklı olabilirler. Bazı kişiler panikle tepki gösterir, başkaları şaşırtıcı biçimlerde davranır.
      West Yorkshire'dan son derece zeki, olumlu ve aklı başında asistan Jenny'nin yaşadıklarının benim ve Roy Sandbach'ın üzerinde büyük etkisi oldu. Jenny dürüst bir tanığın kusursuz bir örneğidir; bu durum, olgunun kanıtlarının araştırmacılar için neden büyük oranda inandırıcı olduğunu gösterir.
      Jenny, uzaylılarla karşılaşması sırasında, yani Kasım 1978'de Todmorden (West Yorkshire)'den iki mil uzaklıktaki Walsden adlı bir dağ köyünde yaşıyordu. Bu kasaba Avrupa'nın UFO kaçırma başkenti olduğunu iddia edebilir, çünkü birçok etkileyici uzaylılarla ilişki çevresinde ortaya çıkmıştı. Gerçekten de, Jenny'nin olayın bazı ışık görüntüleriyle başlamasından iki yıl sonra, Jenny'nin öyküsünün hiçbir yerde yayınlanmamış olmasına karşın, Walsden köyünden bir polis memuru, UFO dünyasında meşhur bir olayda Burnley Yolu'ndaki devriye arabasından kaçırıldı.
      Jenny'nin olayı da bunun kadar önemli olabilir. Geçmişi, uzaylılarla ilişki tanıklarıyla şaşırtıcı derecede ortak yanlar içeriyor. Gerçi karçırılanları bir yana bırakın, birçok araştırmacı bile bu olgunun farkında değil.
      Örneğin beş ile yedi yaşları arasındayken Jenny, küçük bir basketbol topu büyüklüğünde garip ışık toplarının odasına girdiğini ve odada havada dolaştığını bildiriyor. Anne babasını çağırır çağırmaz 'ateş' yok oluyor. Bunları anlatan tanıklar çoğunlukla ziyaretlerden mutlu olduklarını ve onlarla oynadıklarını bile söylüyorlar. Bunlar daha sonraki ilişkilerin yumuşak başlangıçları gibi görünüyor. Ben onlara 'psişik oyuncaklar' diyorum, çünkü bir çocuğun fiziksel gelişiminde oyuncakların işlevini görüyorlar neredeyse. Sanki gelecekte kaçırılacak kişinin bilinç durumlarını değiştirme yetisini kazanmasına yardımcı oluyorlar.
      Paranormal deneyimler bu insanların daha sonraki çocukluk ve erken yetişkinlik dönemlerinde çoğalıyor. Jenny olayında sık sık uyanık rüyalar (hala rüya görürken rüya durumunu bilinçli olarak kontrol edebiliyordu), yanlış uyanışlar (hala rüya gördüğünü kavramak üzere uyandığına inanıyordu) ve zihinsel olarak başka yerlere yolculuk ettiğini öne sürerken daha sonra 'gördükleriyle' orada geçen olayları doğrulayan beden dışılık deneyimleri içeriyordu. Hayaletler ve önseziler de yaygındır. Jenny bunları yaşamıştır.
      Jenny'nin yakın ilişkisi, fiziksel gerçeklik ile değişmiş bilinç durumu arasındaki hayali sınırda durdu. Ata binmişti; köpeğiyle tepelerden eve dönerken bir şey hayvanın duraklamasına neden oldu. Köpek daha önce ve daha sonra hiç yapmadığı bir biçimde gökyüzüne baktı. Jenny onun bakışını izledi; farketmese altından geçip gidebileceğini kabul ettiği bir cisim gördü.
      Neon mavisi bir gövdesi, kenarında pencerleri ya da delikleri olan göz biçiminde bir cisimdi bu. Çevresinde gümüşi/yeşil bir sis ya da pus vardı. Jenny, büyülü bir sesszilikle donup kaldığını, kesin esriklik hissettiğini söylüyor. Başka her şeyin bilincinden çekildiğini hissetti, sanki kendisi ve uzaylı, dediği gibi 'ruhta birleşmişlerdi'. Çok dindar bir insan olmamasına karşın, tek vücut olma duygusunun Tanrı ile karşılaşmaya benzediğini söyledi.
      Olaydan sonra Jenny'nin mantığı galip geldi; sürekli olarak neden başkalarının o cismi görmediğini sorguladı. Görüntü o kadar görülmeye değer bir şeydi ki, bölgedeki insanların yarısının onu görmesi gerekirdi. Ama yalnızca kendisi (ve köpeği) ilişki için seçilmişti sanki. Saptadığı diğer bir anormallik de parıltının parlaklığı ve yere yakınlığı, ama tepeyi aydınlatamamasıydı. Bu, fiziksel olarak olanksız görünüyordu, oysa olmuştu.
      On yıl sonra Whitley Strieber'in sağladığı bir tür 'ortak' ruh hali içindeyken, içinde bulunduğu değişmiş bilinç durumu sırasında bir uzaylı sesinin aklını kurcaladığını sezdi. Ses yalnızca 'korkma' dedi, ama Jenny o sırada yanında bulunan kişinin bunu duyamayacağını düşünüyor. Bu sesi 'sezince' hemen korkunç bir panikten 'sakinlik, dinginlik ve sevgi dolu bir güvenliğe' geçti.
      Jenny, bu noktada, ''Yemin ederim ki, o cisimden bir şey çıktı ve bana 'benimle gel' deyince bir kuzu gibi peşinden gittim'' dedi. Artık üzerindeki etkinin hipnotik olduğunu biliyordu. Uzaylı olgusu, kaçamaması bir yana kaçmayı da istemediği bir tuzağa doğru sürüklüyordu onu.
      Daha sonra hatırladığı şey, zaman ile uzamın anlamsız hale gelmesiydi. 'Oz Etkeni' dediğimiz durum içindeydi. Uzaylının yaşam deneyimlerinden örnekler alarak aklını incelediğini hissetti.
      Sonra birdenbire, cismin gitmek üzere olduğunu anladı ve büyük bir üzüntü duydu. Jenny (benzer duyguları ifade ederken hiç de yalnız değildi), ''Kalmaları için onlara yalvardım, ama gitmesi gerektiğini biliyordum. Bana zarar gelmediğini, gelmeyeceğini ve korunacağımı söylediler'' diyor. Sonra cisim ikiye bölündü, kıvılcımlar çıkararak gökyüzüne doğru 'mancınıkla atılmış taşlar gibi' yola çıktı.
      Jenny, boş gökyüzüne bakarak kırda dururken inanılmaz olayın üzüntüsü ve aşırı sevincinin birleşmesiyle gözlerinden yaşlar aktığını açıklamaktan korkmuyor. Kimsenin algılayamacağı kendisinin de kabul etmek için uğraştığı böyle bir tepki, başkalarına olayı anlatma gereksinimine karşı büyük bir engel oluşturuyordu. Deneyimin kendisinin, yaratığın Jenny üzerindeki etkisinden daha az önemi vardı.
      Kadın görüşme sırasında, uzaylıyla karşılaşmayı umarsızca başkalrının anlayabileceği sözcüklere dökmeye çalıştı: ''Bugünkü benden uzaklaştım. Bütün özümü çekip çıkardı. Bunun çok öznel geldiğini biliyorum, ama sanki bir bilgisayar terminali gibiydim... Bunu görselleştirmek ve sözcüklere dökmemek çok rahatsız edici.''
      Jenny, ''Tepelerde yürürken gökyüüznde asılı bir QEII bulduğumuzu bir düşünün,'' diye önerdi. ''Gözlerinizi ovuşturur, kırparsınız, ama o hala oradadır. Sonra ortadan yok olur. Bundan sonra bir an bile kuşku duymadan onun gerçek olduğunu bilirsiniz, oysa dünyada kimseninne kadar çaba harcarsanız buna inanmyacağını da bilirsiniz. Bunun yarattığı çaresizlik duygusu, karşılaşmanın kendisinden çok daha kötüdür.'' Jenny bunu öyle bir şekilde açıkladı ki, çok etkileyici ve inandırıcı buldum.
      Olayın ardında daha derin anılar varmış gibi görünüyor, ama Jenny, uzun süre düşündükten sonra anıları geri getirmek için hipnoz kullanmamaya karar verdi.
      Diyor ki, ''... bu belleğimin kıyısında uçuyor... Kavrayışın ucunda olmak beni rahatsız ediyor. Bir gün onlar hazır olduğu zaman bütün olanlar hakkındaki gerçeği öğreneceğime inanıyorum, ama o zaman henüz gelmedi.''
      Bunlar, korkut yaratacak kadar eş biçimde, dünyanın her yerinden bildirilen uzaylılarla ilişki tanıklarının tam duygularıdır. Jenny gibi birkaç kişiyle konuşma zahmetine katlanan herkes, çok geçmeden olup bitenlerin gerçekliğine inanır. Ne olduğunu bilmesek bile çok gerçek ve çok önemli bir olgudur.
      Aldığı biçime gelince uzayın -gerçeklik, görüntü, her ikisi birden ya da hiçbiri- Venüs uzay mekiğine binen ve ''Beni lideriniz olarak görün'' diyen gezegenler ötesi Neil Armtsrong'lardan çok daha fazlasının olduğu açıktır. Jenny'ninki gibi olaylar, bu karşılaşmaların özüne bizi daha da yaklaştırıyor; çünkü Jenny duygularını ve yaşamını değiştiren tepkisini bütün çıplaklığıyla anlatıyor. Olaydan on dört yıl sonra bile bu tepki onun yaşamını gerçekten 'kuşatmış' durumda. Hiçbir zaman bundan kaçamayacağını biliyor.
      Uzaylılarla ilişkilerin benzer özelliklerini uğursuzca taşıyan başka bir garip olgu biçimi daha bulunduğunu belirtmek gerekir. Ama bu, çoğunlukla ilişkilerin farkında olmayan, tümüyle değişik bir grup araştırmacı, doktor ve psikolog tarafından araştırılıyor. Her iki veri dizisinde, tanık garip olgunun koşullandırıcı bir kaydını veriyor, ortalama görsel yaratıcılığın çok üstünde, karşılaşmanın arefesinde değişmiş bir bilinç durumuna giriyor, büyülü ya da mistik özellikleri olan parlak bir ışık görüyor, ışığın içine girip birlikteliği paylaşmak istese bile geri dönmesi gerektiği söyleniyor. Çoğunlukla ona yaşam özetlerinin incelendiği bildiriliyor ve daha sonraki bir günde ortaya çıkmak üzere içinin derinliklerine gömülmüş bir duyguyla geri gönderiliyor. Bu insanlar çoğunlukla, ilişki sona erdiği için derin bir üzüntüyle ve deneyimleriyle sonsuza dek değişmiş bir biçimde normal bilinçliliğe geri dönüyorlar.
      Bu tür çarpıcı parelellikleri olan olgu, kaçırılmayla neredeyse tamamen aynı zaman ölçeği içinde bilim tarafından araştırıldı. Bilim adamları buna, ÖYD_Ölüme Yakınlık Deneyimi_ dediler; genellikle yaşamın 'ötesindeki' bilinçlilik alanının ya da yaşam sonrasının bir an gözükmesi olarak yorumladılar.
      ÖYD uzmanı Dr. Kenneth Ring, birkaç UFOlogun on yıldır belirttikleri hayret verici modellerle ilgilendi. Bu iki inanılmaz deneyim arasındaki bağlantıları sonunda aramaya başlayabiliriz.                  


Ağustos 21, 2007, 05:35:35 ös
Yanıtla #7
  • Ziyaretçi

                                                                      Amerika Birleşik Devletleri

      Yirmi bir yaşındaki David Stephens ile onun on sekiz yaşındaki arkadaşı, yerel fabrikalarda gece vardiyalarında çalışıyor ve Maine'de bulunan Norway'deki bir evde birlikte oturuyorlardı. Bu nedenle 27 Ekim 1975 gece saat 03.00'te onları birlikte müzik dinlerken bulmak garip değildi. Ama bu kez verdikleri kararın yaşamları üzerinde çok önemli bir etkisi olacaktı.
      İki arkadaş önce patlama gibi bir gürültüyle şaşırdı; ne olduğuna bakmak için dışarıya, ağaçlık alana çıktılar, ama hiçbirşey görünmüyordu. Bu yüzden bir anlık kararla arabalarına Oxford yakınlarındaki göle doğru gitmek üzere yola çıktılar. Ama sürücü kendisini bir arka yola girme itkisi içinde buldu.
      Oxford'un bir mil kadar güneyinde iki adam, yolun ilerisinde durmuş bir kamyona ait sandıkları bir çift beyaz fa gördüler. Yavaşladılar, ama ışıklar havaya doğru yükseldi. Bir helikopter olduğunu sanarak pencereleri açan iki arkadaş daha iyi görmek için motoru susturdu. Sessiz bir cismi çevreleyen çok renkli bir ışık kümesi artık onları kovalamaya başlamıştı!
      Arabayı tekrar çalıştıran iki adam yola çıktı, ama sonra 'gerçek'ten ani bir kopma oldu. Daha sonraki bilinçli anıları, yolun ters tarafında ve kapıları kilitli olmayan arabanın içinde bir mil kadar ötede bulunmalarıydı. İki adam birbirine şaşırarak baktı.
      Yola çıktılar, ama 'itkiyle' Tripp Pond'a doğru yöneldiler. Burada arabanın motoru ve radyosu çalışmaz oldu. Bir buçuk saat kadar bu ıssız yolda tepelerinde hareket eden garip ışıklarla kaldılar. Sonra arabanın üstüne garip bir pus indi. İki arkadaş sonunda pus dağılınca 6.30'da motoru çalıştırıp eve dönebildi. Bu serüveni kimseye anlatmamaya karar vermişlerdi.
      Eve vardıklarında başlarının döndüğünü hissettiler, gözleri yanıyordu ve yön duygularını kaybetmişlerdi. Ellerinde koordinasyon yoktu, zorlukla ayağa kalktılar ve tutarlı bir şekilde konuşmayı bile güçlükle başardılar. Karşılaşma sırasında ve sonrasında, dünyevi şeylerin olağanüstü özelliklere büründüğü şiddetli 'gerçek' bozulmaları yaşamışlardı. Kar olmadığı bir sırada 'kar'ın düştüğünü, başkaları böyle bir şey yok derken oturma odasında yüzen siyah küpler gördüler. Karşılaşma sırasında var olduğuna inandıkları bir 'ana gemi'nin aslında yanlış algılanan ay olduğunu öne sürmek için bile yeterli nedenler var.
      Görüntüden yaklaşık kırk saat sonra, araştırmacıların kendilerini ilk ziyareti sırasında adamlar hala bu şekilde davranıyorlar, aslında yıldız olan şeyleri garip UFOlar olarak yorumluyorlardı. Bu yanlış algılama yavaş yavaş yok oldu.
      Bu hal, öykünün önemini büyük ölçüde azaltmasına karşın, aslında karşılaşma sonrası yaygın yaşanan bir şeydir, çünkü tanıklar yakın ilişkinin garip gerçekliğini yaşadıktan sonra 'gerçek dünya'ya geri dönmek için bilinçlerini oldukça zor değiştirebilirler. Öykü uyduranlarsa bu tür şeyleri bu kadar seve seve kabul ederek kendi güvenilirliklerine pek zarar vermezler.
      Aralık 1975 ile Mart 1976 arasında Dr. Herbert Hopkins birkaç hipnoz seansı yaptı. Yalnızca David Stephens bu seanslara katıldı, çünkü arkadaşı çok fazla altüst olmuş ve 'her şeyi unutmak' istediğini söyleyerek 2 bin mil uzağa gitmişti.
      Hipnoz sırasında David, arkadaşının arabada kaldığını, kendisinin de garip bir odaya yüzerek gittiği bir deneyimi hatırladı. Burada lambaya benzer kafaları ve büyük çizgi halinde gözleri olan yaklaşık 1,30 metre boyunda yaratıklarla karşılaştı. Yaratıklar 'çarşaf' gibi bol giysiler giymişlerdi; onunla zihinsel olarak konuşuyorlardı. David'e araç gereç dolu odadaki bir masayı gösterdiler. David yaratıkların onun masanın üzerine uzanmasını istediklerini anladı, önce buna karşı şiddetle direndi. Sonra birdenbire daha fazla düşünmeden masaya uzandı. Hala bunun nedenini bilmiyor.
      Bunun ardından standart bir tıbbi muayene geldi. Giysileri çıkarıldı, kan ve saç örnekleri alındı. Bu muayene sırasında David hiç acı hissetmedi. Gelecekte onu tekrar göreceklerini söylediler; bu bilgi David'in kafasına kazındı. Hatırlamaya çalıştığında çok huzursuz olmasına neden oluyordu; bir 'söz' verdiğini ve 'bu bilginin o an bilinçaltına gömüldüğünü' söylüyor.
      Bu olay UFO çevrelerinde bile iyice bilinmiyordu. Ama beş yıl sonra polis memuru Alan Godfrey, Jenny'nin 1978 deneyiminin olduğu yerin iki mil ötesinde devriye arabasından kaçırıldı. Polis memuru hipnozla David Stephens'in betimlediği ayrıntılara çarpıcı derecede benzeyen ayrıntılar anlattı. Oysa, İngiliz görevlinin 3 bin mil ötedeki bir olayı bilmesi pek mümkün görünmüyor.
      1980'deki Todmorden kaçırılmasında, 'beş yaşındaki bir çocuğun büyüklüğünde' ve 'bir lamba gibi' kafaları olan yaratıklar vardı. Daha uzun boylu ve insana benzeyen bir yaratık denetimi elinde tutuyordu. Bu yaratık 'beyaz çarşaf' gibi bir giysi giymişti. Polis memuru, tıpkı David Stephens gibi bir masaya ya da yatağa götürüldü. ''Yaratıklar 'benim (masaya) yatmamı' istediklerini söyledi'' diyen David, psikiyatriste, yatmaya niyeti olmadığını sorduğu zaman ''Asla istemedim'' yanıtını verdi. Ama daha sonra, bir sonraki cümlede yattığını söyledi.
      Başka benzerlikler de var _tıbbi muayene, başka bir ziyaret sözü, hatırlamaya çalıştığı zaman kendisine acı veren kafasına kazınmış bilgi. Paralellikler çok çarpıcı.
      Bu konuyu çok ciddiye almamızı ısrarla vurgulayan bir öge de, dünyanın her yerinde birbirine bağlantılı böyle ilmeklerin olması. Nedeni ne olursa olsun, bunlar rahatsız edici derecede birbirleriyle tutarlı görünüyorlar.     


Ağustos 21, 2007, 05:38:08 ös
Yanıtla #8
  • Ziyaretçi

Sn. Mason uzaylılarla ilgili olarak yapmış olduğum araştırmaların biraz da fazla olduğunun farkındayım bir kısmını sitenizde yayınladım bundan dolayı herhangi bir rahatsızlık vermişsem lütfen özürlerimi kabul edin
saygılar


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
61 Yanıt
32950 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 08, 2012, 02:42:25 ös
Gönderen: yazbenide
4 Yanıt
3255 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 08, 2012, 02:54:00 ös
Gönderen: yazbenide
3 Yanıt
4287 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 29, 2015, 02:51:00 ös
Gönderen: burakc
1 Yanıt
2441 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 08, 2012, 02:47:23 ös
Gönderen: yazbenide
7 Yanıt
4781 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 01, 2012, 09:04:28 ös
Gönderen: Tij
10 Yanıt
7451 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 27, 2013, 09:50:40 öö
Gönderen: karahan
0 Yanıt
2424 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 01, 2013, 02:16:46 öö
Gönderen: Ares
0 Yanıt
1694 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 31, 2014, 06:00:58 ös
Gönderen: Anzagot
0 Yanıt
2248 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 11, 2014, 12:19:41 ös
Gönderen: MysticMind
0 Yanıt
1680 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 09, 2015, 01:20:28 ös
Gönderen: 38