Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: BİLİMİN RUHU* Anthony STRANO  (Okunma sayısı 3385 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Ekim 30, 2010, 02:28:15 ös
  • Seyirci
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 4031
  • Cinsiyet: Bay

Bilimin ruhu hakikat arayışıdır, farkındalık arayışıdır.

Pithagoras’ın okulu antik bilim okullarından birisidir. Ona göre bilim adamı yaşayan bir filozof olmalı, araştırdığı şeyi yaşamalı, o şey “olmalı”ydı. Bilim yalnızca entelektüel alıştırmalar değildi.

Bu bilim adamları grubu, aydınlanmanın Ebedi Bir tarafından verilen hakikatin ışığında gerçekleşebileceğini söylüyorlardı. Bu Ebedi Bir, evrenin tanrısal mimarıydı.

Bu bilim adamlarının başlıca çabaları kendilerini Ebedi Hakikat Olan’a bağlamaktı. Ve sonra kendilerine bir armağan olarak hakikat ve farkındalık verilecekti. İnsan usu sınırlı olduğundan kendisini Ebedi Hakikat’e, Ebedi Bir’e teslim etmeliydi. Ancak bundan sonra tanrısallığı bilebilir, onu görebilirdi.

Bir adayın Pithagoras’ın okuluna girebilmesi için belirli kuralları yerine getirmesi gerekiyordu, çünkü arayıcıda safiyet olmazsa doğru cevap, doğru farkındalık, doğru buluşlar gerçekleşemezdi.

Bu kurallardan birincisi “sessizlik”ti. Her aday bütünüyle sessiz yaşadığı iki ya da beş yıllık bir dönemden geçmek zorundaydı. Bu erkek ya da kadın aday, ancak bu sessizlik döneminden sonra okuldaki bilim adamlarıyla birlikte çalışabilirdi.

Sessizlik adayın zihnini (mind) ve usunu (intellect) eski düşünce kalıplarından, eski fikirlerden temizliyordu. Yeni fikirlerin ışığının gelebilmesi için gerekli olan alanı yaratıyordu.

İkinci kural “vejeteriyen beslenme”ydi. Pithagoras şiddetsizliğe son derece fazla inanıyordu. Bu bize Ahimsa ilkesini vurgulayan Hintli filozoflarla bir bağlantısı olabileceğini çağrıştırıyor, çünkü saf bir zihinde hiçbir şiddet var olamaz.

Üçüncü kural “bekârlığı korumak”tı. Çünkü zihin her zaman bütün arzulardan özgür bir konumda olmalıydı.

Dördüncü kural, adayın “belirli bir karaktere sahip olması” kuralıydı. Bu okulda adayın karakterine, onun zekasından ya da yeteneklerinden daha fazla önem veriliyordu. Örneğin bu adayın karakterinde şiddet olmamalıydı. Öfke, ego olmamalıydı.

Bu kuralların titizlikle uygulanması sonucunda okul, reddedilen bir aday tarafından yakılmıştı.

Bu okulda uygulanan başka bir yöntem gözlem, tartışma, tefekkür ve sessizlik arasında bir denge oluşturmaktı. Öğrenme sürecinde bu dört unsur çok önemliydi. Günümüzde ise bilim adamları sessizliğin önemini unuttular. Pithagoras’ın okulunda sessizlik hem gözlem sonuçlarının tefekkür edilmesi, hem de tanrısal kaynakla bağlantı kurulması anlamlarına geliyordu.

Pithagoras için doğanın gözlemi, çeşitli alanlar arasında uyumun gözlemiydi. Bu bilim adamları doğa içindeki kalıpları, dengeyi, uyumu, düzeni gözlemliyorlardı. Ve bu doğa, bunların yapıcısı olan Bir’in yansımasıydı. Dolayısıyla onların amacı yalnızca gözlemlemek ya da her zaman bölerek, çözümleyerek anlamaya çalışmak değildi. Onların amacı gözlemek, anlamak, onun bir parçası olmak, onunla kendini ayar etmekti. Evrenin ritmini hissetmek, yaşamak istiyorlardı; onu çözümlemeyi değil.

Antik Grek kültüründe cosmos (evren), güzellik anlamına geliyordu. Güzellik ise düzen, uyum, denge ve huzur anlamlarını içeriyordu. Bu filozoflar için uyumun anlaşılması ve deneyimi çok önemliydi. Uyumun tanınması ve anlaşılması için ise matematik anahtar çalışmaydı. Ebedi ilkeler öğreniliyordu. Bunun için geometri çalışıyorlardı. Geometri ebedi kanunları gösteriyor ve ifade ediyordu. Matematik ve geometri işaretlerine sembolik tanrısal anlamlar yükleniyordu.

Daire sonsuzluğun sembolüydü. Platon’un “sonsuzluğun hareket eden imgesi zaman” anlayışını  Pithagoras’tan aldığı söylenir.

Üçgen sembolünde birbirinden eşit uzaklıkta üç nokta vardır.

Birinci nokta adayın kendi içine girerek kendini gözlemlemesidir. Bunu sessizlik içinde ve sessizlik yoluyla gerçekleştirir.

Yukarıdaki ikinci nokta, Ebedi Bir’dir, tanrısal mimardır, yaratıcıdır. Yogadaki gibi sessizlik, safiyet ve bilgi onun özellikleridir.

Üçüncü nokta öteki’dir. Dıştaki öteki noktadır. Madde, doğa, öteki insanlar toplum olabilir.

Bu üç nokta üzerinde çalışmalar yapılır, araştırılır, gözlemlenir ve birbirleri arasındaki edimler değerlendirilir. Tartışma, tefekkür ve sonuçlandırma yapılır. Öteki’nin de Ebedi Bir ile kendi bağlantısını kurmuş olması gerekir. Üçgen uyumun sembolüdür.

.
.      .

Bu konuda bir deneyimimi paylaşmak istiyorum:

Brahma Kumaris okuluyla tanışmamdan altı ay kadar önceydi. 24 yaşındaydım. Güney İtalya’da bir kumsalda yürürken birdenbire zihnime bazı sorula gelmişti ve ben bilincimi yitirmiştim.

“Hakikat neydi, hakikat neredeydi ve hakikat nasıl bir şeydi?”

Yerde bulduğum bir dal parçasını elime alıp kumun üzerine değdirdiğimi ve bir nokta yaptığımı hatırlıyorum. O anda şu düşünceler gelmişti zihnime: “Hakikatin ve gerçekliğin başlangıcı noktadır.”

 

İkinci noktayı işaretlediğimde ise şu düşünce gelmişti: “Ben bir noktayım.”

Sonra üçüncü noktanın öteki’ni işaretlemiştim.

Sonra bir diyagonal şeklinde dokuz nokta işaretlemiştim. Aralarına çizdiğim çizgilerle bunlar üçgenler oluşturuyorlardı: bir büyük üçgen içinde dokuz küçük üçgen.

Bunları çizdiğimde zihnime gelen düşünce şu olmuştu:

“Sıfırın sırrı!”

“Sıfır, bütün sayıların değerini verendir.”

Daha önceleri bunu anlayamıyordum, ama o anda deneyimlerken anlamıştım. O saftı. Sıfırın sağ tarafında sayılar 1,2,3,4 diye gidiyor ve kalitatif alanı oluşturuyordu. Kantitatif olan neydi? Sıfırın sol tarafıydı ve -1,-2,-3 gibi sayılardan oluşuyordu.

Sonra kumun üzerine şu şekli çizdim.

O zamanlar bunun psi olduğunu bilmiyordum. Zihnime gelen düşünceler şunlar olmuştu.

Dikey çizgi insanın sembolüydü.

Öteki çizgi ise açık el ve kolların, soran insanın sembolüydü. Bu, tanrısal olanı harekete geçiriyordu. Onun hediyesi olarak da bilme ve aydınlanma gerçekleşiyordu.

Yunanistan’da psyche, ruh’tur.

Daha sonra kumun üzerine bir daire çizdim ve içime gelen şu oldu:

“Daire ebediliğin sembolüdür.”

O gün kumsaldan eve döndüğümde bütün bunları ve sayıların tanrısal sembollerini kağıtlara yazdım. Yazmayı bitirdiğimde ise birden uykudan uyanmış gibi kendime geldim. Yazıklarıma baktım ve kendi kendime “Sen bugün güneşin altında fazla kalmışsın,” dedim ve kağıtları çöpe attım.

Bu olaydan altı ay sonra Raja Yoga/ Brahma Kumaris okuluna gitmeye başladım. Bu okulda ruhun bir nokta olduğu, Tanrı’nın da bir nokta olduğu öğretiliyordu. Tanrı’nın ismi sıfır anlamına gelen Shiva’ydı. Daire gibi olan ebedi devir (cycle) öğretiliyordu.

.
.      .

Sessizlik aydınlanma ve yoga için çok önemlidir.

Yoga tanrısal olanla bağlantı anlamına gelir. Önce kendinle bağlantı sonra Bir Olan ile bağlantı.

Sessiz kaldığı anlarda Pithagoras’ın amacı bilgi elde etmek değil saflaşmaktı, çünkü yalnızca safiyet yoluyla insan ruhu hakikati anlayabilir.

Aynı şekilde Yogada da amaç hakikati gerçekleştirmek, anlamaktır. Realize etmek fiilinin kökü real kelimesinden gelir ve bir şeyin sizin varlığınızın parçası olması anlamını taşır. Böyle bir gerçek bilgiye eriştiğinizce ise artık onu konuşmazsınız, çünkü o sizsiniz.

AUM sözcüğü de BEN….im (I am) demektir.

.
.      .

Dünyada farklı yöntemler kullanan çeşitli Yoga okulları vardır. Bhakti Yoga, sufilerin de buna benzer olduklarını düşünüyorum, sevgi ve bağışlama yoluyla gerçekleşir. Jnana Yoga, Socrates ve Platon gibi, bilgi ve hikmet yoluyla gerçekleşir. Sanyasi Yoga, terk yoluyla gerçekleşir. Kendilerini aşağıya çeken bütün sınırlı olan şeyler ve arzular terk edilir. Sadece Sınırsız Olan’a bağlanılır. Raja Yoga, bu üçünü de içerir. Amaç kendinin Kralı olmaktır.

Kendimi bilirim. Kendini denetlerim, duyularımın efendisi olurum. Arzusuz, kaliteli bir yaşam yaşarım. Gerçek tinselliği, şiddetsizliği yaşarım ki, bu her şeye saygı göstermektir. Gerçek Kral özgür olan ve sevendir.

Raja Yoga’da biz kendi iç dünyamıza çok yakından bakarız. Sübtil enerjilerimizi gözlemler ve değiştiririz. Tin’in sübtil enerjisi ise düşüncelerin, duyguların, tutumların, ilkelerin, değerlerin enerjisidir. Bu ilkeler orijinal (fıtri) tinsel ilkelerdir.

Dolayısıyla biz bunları saflaştırırken aynı zamanda onların farkında oluruz. Böylece biz bilgiyi doğru yolda kullanmaya başlayabiliriz.

Bilgiyi doğru yolda kullanmak nedir?

Bilgiyi doğru yolda kullanmak erdem olarak isimlendirilir. Edimselleştirilmiş bilgilere erdem denir. Saygı, huzur, nezaket, hoşgörü, affetme bu erdemlere örnek olarak verilebilir.

Raja Yoga’da kendine (self, zat, sanskiritçede atma) çok yakından bakılır. Sanskiritçedeki Atma sözcüğü, ruh, tin (soul) anlamına gelir ve ebedi olan bir metafizik enerji noktasıdır. Fiziksel gözlerle görülemez. Üçüncü göz olarak da isimlendirilir.

Atma’nın içinde yukarıda örneklendirilen ebedi ilkeler vardır. Bu ilkelerin enerjilerini şimdi dünyamızda kullanmamız gerekiyor. Yani saf sevgiyi, say huzuru, saf mutluluğu. Çünkü şu anda dünyamızda çok fazla olumsuzluk var. Bu olumsuzluk ise gerçek kendinin bilinmemesidir, kişinin hakiki zat konusunda cahil olmasıdır.

Antik Greklerde atomos sözcüğü vardır ve bölünmez, birey anlamlarına gelir. O, parçalara ayrılamayan bir bütündür. Buna örnek olarak bedenimizden kopan bir parçanın kendi başına bir işlevi yerine getirememesi verilir.

Üçüncü sözcüğümüz ise atom’dur. Atom görülemeyen bir enerji noktasıdır. Onu göremezsiniz, ama o oradadır. Atom parçalandığında büyük bir enerji açığa çıkar. Günümüzde insan zihni hırs, öfke gibi olumsuz niteliklerle dolu olduğu için, bilimin bu keşifleri, atomik enerji çok olumsuz ve yıkıcı bir yolda kullanılıyor. Günümüzde bilim adamları ve bilim, dikkatini tinsel değerler üzerine koymadığından böyle oluyor. Antik bilim adamları ise dikkatlerini tinsel değerler üzerine koyuyorlardı. Böylelikle şimdi Raja Yoga’da atmik (ruhsal, tinsel) enerjiyi kullanmamız gerektiğine inanılıyor.

Birçok toplum günümüzde yıkıcı olan atomik enerjiyi kullanıyor. Fakat Raja Yoga’da yapım için atmik enerji kullanılıyor. Fiziksel atom, bir başka atomun parçalanmasından etkilenerek parçalanır, büyük bir enerji açığa çıkar.

Atma (tin) bölünemez, fakat saflaştırılabilir. Bu saflaşmayı Süpreme Atma ile bağlantı kurarak gerçekleştirir. Bu bağlantı Atma’yı saflaştırır ve bu Yoga’nın en üst seviyesidir. Tapasya olarak isimlendirilir. Yoga ateşi anlamına gelir.

Tanrısal enerji tinin içine girdiğinde karmayı kaldırır, karmadaki derin negatif kalıpları, beni, egoyu, bağımlılıkları, koşullanmaları yakar. Böyle bir bağlantı bilgi yoluyla olanaklı değildir. Bilgi ancak belirli bir noktaya kadar götürebilir. Ve buradan sonra eğer derin bir tapaysa istiyorsan, supreme tin ile derin bağlantı kurman gerekir. Bunu da ancak sevgi ve sessizlik ile başarabilirim.

Bilgiyi doğru yerde kullanmak yerine bilgiye dayananlar aydınlanmaya erişemezler. Dolayısıyla bilgi onlar için geçilecek bir köprü olmak yerine, bir duvar haline gelir.

Yaşam veren Birliğe erişebilmem ve uyanabilmem için bir çocuk gibi olmalıyım. Yani alçak gönüllülük, açıklık, güven, iman, basitlik, saf kalpli olmak ve kendini supreme ışığın yönetimine bırakmak gerekir. Sonra Ebedi Bir ile sevgi ve dostluk yoluyla bana özgürleşim ve anlayış verilir. Bu ise “Om Shanti” (Ben Huzurum) sözüyle belirtilir.

Ben huzurlu bir varlığım, denir. Çünkü bu bilinç, “Om Shanti” bilinci, şiddetsizlik (Ahimsa) bilincidir. Kendinle huzurla olmak, tanrıyla huzurlu olmak, ötekilerle huzurlu olmaktır (üç nokta). Bu uyumdur. Ve Raja Yoga’nın amacı bu uyumdur.

Bu uyum bilimin ruhudur.

.
.   .

Alıntı
ÖZGÜRLÜK BİLE SAHİP OLMAK İÇİN SINIRLANDIRILMALIDIR.

EDMUND BURKE

Hayat Bizi Resmen Dört İşlemle Sınar. Gerçeklerle Çarpar, Ayrılıklarla Böler, İnsanlıktan Çıkarır ve Sonunda Topla Kendini Der.  leo


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
0 Yanıt
4763 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 31, 2009, 01:57:02 öö
Gönderen: mengin
0 Yanıt
3634 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 05, 2010, 03:22:02 ös
Gönderen: karahan
0 Yanıt
3129 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 05, 2010, 03:23:33 ös
Gönderen: karahan
0 Yanıt
1673 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 10, 2014, 10:38:17 öö
Gönderen: Metatron
Klonların Ruhu

Başlatan KAM « 1 2 » Diger Konular

12 Yanıt
4612 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 21, 2015, 02:47:34 ös
Gönderen: ARARAT