Bu başlık altında incelemek istediğim konu Masonluktaki ant ya da yeminin kapsamı değil.
Zaten Masonlukta tek değil, birçok ant ya da yemin var. Bunlardan her masonu ilgilendirenlerinden biri Masonluğa girişte olmak üzere her bir derecenin sonunda ilgili dereceye yükseltilecek olan masonun verdiği ant ya da ettiği yemin.
Bazı derecelerdeki törenin ortasında bir söz veriş olayı da var. Ancak o her nedense öyle pek önemsenmez. Oysa bence önemsenmeli.
Bunların dışında ayrıca bir mason herhangi bir görev üstlendiğinde, o göreve getirilmeden (isat olunmadan) önce içmesi gereken bir ant ya da etmesi gereken bir yemin var.
Şu “ant” ya da “yemin” sözcükleri zihinde birbirinden biraz farklı çağrışımlar oluşturabiliyor. “Ant” doğrudan ve sadece dünyevî, “yemin” ise biraz daha geniş kapsamlı hatta dinsel ya da inançsal açıdan değerlendiriliyor. Bana göre ikisi de aynı şey hatta “söz veriş” desek ikisini de kapsar.
Dediğim üzere bu söz verişlerin kapsamını ortaya döküp inceleyecek değilim. Öyle bir iş zaten forum kurallarının 17. maddesine aykırı düşer. Hani pek genel bir şeyler söylenebilir belki ama benim burada irdelemek istediğim konu söz verişin niteliği.
Ne demek bu?
Şimdi bunu açıklayabilmek için şöyle bir örnek alalım: Bir masonun doğru ve dürüst, sözünün eri bir kişi olması gerekir, değil mi? Bunun için de yalan söylememesi gerekir, değil mi? Şu halde andın kapsamında (aslında böyle bir şey bulunmasa da) şöyle bir söz verişin yer aldığını varsayalım: “Hiçbir zaman ve hiçbir ortamda yalan söylemeyeceğim.” (Eğer ant birkaç söz verişi birden içeren tek bir tünce ise bunun sonu “…… söylemeyeceğime,....” biçimindedir.
[Konu dışı: İşte tam bunları yazdığım sırada rahmetli Muammer Karaca’nın ünlü “Cibali Karakolu” adlı yapıtında, pülüslüğe yükseltilen bekçinin söz verişini anımsadım. Özellikle Sayın Sahnesarsan’ın dikkatine sunulur: ….. Çalıp çırpmayacağıma, çalıp çırpmazsam aç kalacağıma, dolayısıynan biraz da alttan kayıracağıma….]
- Yalan söylemeyeceğime söz veririm.
Masonlar bunu pek hafif, pek sıradan, pek yetersiz buluyor.
- Yalan söylemeyeceğime ant içerim.
Masonların bu andı içen kişiye bir mason olsa bile güveni yok. Bu işin bir güvenceye bağlanmasını istiyorlar. Bir yaptırımı olmalı.
Toplumumuzda benimsediğimiz aptalca güvenceler vardır. “İki gözüm önüme aksın ki…” ya da “Çoluk çocuğumu görmek nasip olmasın ki…” gibi saçmalıklar. Böyle şeylerin elbette Masonlukta geçerli olmasını bekleyemeyiz.
Fakat şunu bekleyebiliriz: “Onurum üzerine söz veririm ki….”
Bence bir masonun onuru yoksa o zaten mason sayılamaz.
Ancak çoğu masonlar, Masonluğun 1723 yılında yürürlüğe girmiş olan ilk ve özgün anayasası bunu yeterli görmekte olsa bile, sonradan böylesini yetersiz bularak bu işi ille de Hıristiyanî tarzda bir dinsel ya da inançsal kisveye büründürmeye girişmiş.
Masonların ne Masonluğa girecek adaylara ne de birbirlerine güveni var!
Yemin et!...
- Allah belâmı versin ki yalan söylemeyeceğim.
Yok, öyle olmaz. Kitaba el bas!
Kitaba el bassam bir şey değişecek sanki! Ne zaman kimin yazdığı belli olmayan Tevrat’a, birtakım Kilise babalarının yazdığı İncil’e, Zend Avesta’ya, Vedalar’a ya da öteki kitaplara el basmanın ne anlamı var? Ne değiştirir? Belki Kuranı Kerim hepsinden farklı; hiç olmazsa zaman içinde ayet ayet Allah’ın indirdiği inancı söz konusu. Dolayısıyla tek “Tanrı kitabı” sayılabilir. Ötekilerin hepsi insan ürünü. İnsan ürünü bir şeyin kutsal sayılışı mecazî sayılsa canım yanmaz. Örneğin bir mason mabedi kutsal sayılır ama dinsel gerekçeyle değil. Başka birinin yazdığı bir kitap üzerine, ona “kutsal kitap” dense bile el basarak yemin etmenin ne anlamı, ne değeri var?
O kitap kişinin onurundan daha mı yüce?
Geçiniz!
Ben onursuz isem, kitaba el basarak da yemin ederim; benim için hiçbir şey değişmez. Daha başka ne isterseniz yaparım; sizi de bal gibi kandırırım. Sonra da kendi işime bakarım.
Ben onurlu isem, kitaba falan el basmam gerekmez; sözüm andımdır.
Ha, siz bana inanmıyor ve güvenmiyorsanız, o sizin kendi sorununuz. Öz eleştirinizi yapın.
Niçin bir söz verirken Tanrı ya da Ulu Yaradan ya da Yüce Varlık ile aramda bir bağlantı kurulsun istiyorsunuz ki? Eğer böyle bir bağlantı kurulacaksa bu onunla benim aramdaki bir olaydır; bundan size ne? Yoksa siz bir Katolik rahibi misiniz? Siz arada olmaz ya da buna tanıklık etmezseniz Tanrı ile benim aramdaki o sözleşme geçersiz mi olacak?
Ben onursuz isem, sırf siz öyle istiyorsunuz diye sorun çıkarmamak, sizi de mutlu kılmak için dediğinizi yapsam da, Tanrı ile aramdaki o sözleşmeyi her an bozabilirim. Dolayısıyla yalan söyleyebilirim. Bunu yaparsam bana ne ceza vereceksiniz?
Masonluğun dışına mı iteceksiniz?
Buna ne hakkınız var? Siz Tanrı’nın vekili misiniz? Tanrı size böyle bir yetki mi verdi? Sordunuz mu?... Belki de benim yaptığımı onaylıyor; ne biliyorsunuz?
İyisi mi bunu bırakıp, öteki türlüsüne bakalım yani Tanrı’yı, kutsal kitabı falan işe karıştırmadan, onurum üzerine söz verişime.
Sözümde durmazsam bana ne yapabilirsiniz? Ne yaparsınız?
Beni onursuzlukla nitelendirir, Masonluğun dışına atarsınız.
Çok iyi edersiniz. Yerden göğe haklısınız.
Bir de ben çekip gitmeden önce yüzüme tükürün. Hak ettim çünkü.