Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: MAKROKOZMOS-MİKROKOZMOS İLİŞKİLERİ - 5  (Okunma sayısı 2531 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Ekim 01, 2009, 04:06:29 ös
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay



MAKROKOZMOS - 4


Evrenin Biçimi


Bilimsel araştırmalar, makrokozmosta sürekli bir değişim olduğunu gösteriyor. Galaksilerin spektrumları incelendiğende, bunların maviden kırmızıya doğru kaymış olduğa işaret ediyor.

Bu ne demek?

Evrendeki, galaksiler, giderek bizim galaksimizden uzaklaşıyor. Bu uzaklaşmanın hızı da diğer galaksilerin bizimkine olan uzaklığı ile doğru orantılı.

Burada bir sorgulama ile karşılaşıyoruz: Uzayda Öklit geometrisi geçerli midir, değil midir?

Eğer geçerliyse, galaksiler birbirlerinden uzaklaşıyor demektir.

Eğer öyle değil de Ökyit Geometrisi geçersiz, olsa olsa Einstein’ın Görelilik Kuramı’na uygun “Minkowski Geometrisi” geçerliyse, bu uzaklaşma bambaşka bir şekilde açıklanır. Bunu anlamakta güçlük çekeriz çünkü alışagelmiş olduğumuz üç eksenli, üç boyutlu bir uzay yerine değişken eksenli ve dört boyutlu bir uzayı düşünmek gerekir.

Bunu zihnimizde tasarlayabilmemiz çok zordur. Fakat bu tasarımı teknolojinin gerçekleştirmiş olduğu aygıtlarla yapabiliriz.


Evrenin Oluşumu

İşte büyük bir sorun. Hem de çok büyük bir sorun.

Bu aşamada işin içine inançlar, dinsel yargılar girer.

Dinsel açıdan evrenin nasıl oluştuğu bellidir. Bu kesindir, değişmez, doğruluğuna inanılsa da inanılmasa da öyledir, “tam ve saltık bir gerçek”tir. Evrenin oluşumuna ilişkin bunun dışında bir gerçek aramak, dini yadsımak hatta abesle uğraşmak ve insanları doğru yoldan saptırmaya kalkışmaktır.

Nitekim bilim ile dinin çelişkiye düştüğü, uzlaşmazlık içine girdiği en önemli noktalardan biri de budur.

Dinsel yaklaşımı herkes çok iyi biliyor. Gerçi bu bazı mistik açılımlarda, örneğin Kabala’da ekzoterik nitelikli dinsel anlatımlardan farklı bir tarza bürünür ama sonuç pek değişmez. Bu değişmezlik, denilmekte olanın daha ileri gözlemlerle ve deneye vurularak yani bilimsel yöntem uygulanarak bir başka yöne çekilme olasılığının bulunmayışında, ona da bir kesinlik damgasının vurulmuş olmasındadır. Tek fark, herkesin o saltık gerçeğe ulaşma olanağının bulunmayışında, bu bağlamdaki bilgiler tam bir sütün olsa da ona aşamalı bir yöntemle yaklaşılabilmesindedir. Ekzoterik yani toplumlara açık dinlerdeki durum ise söylenin doğru da olsa yanlış da olsa, ardında birtakım alegorik iletiler de taşısa hepsinin bir batında söylenivermesidir.

Ben burada bilimin bu bağlamdaki bulgularına bakmak istiyorum:

Üç olasılık üzerinde durulmaktadır:

1. Genişleyen Evren Teorisi:

Eğer yıldızların spektrumlarında görülen kırmızıya kayma olayı sahiden bir genişlemeden ileri geliyorsa, 10 milyar yıl kadar sonra evren tek bir kütle haline gelecektir.

Bilçikalı fizikçi Georges Lemaître, kozmosun dev bir ilkel atomun patlamasından oluştuğunu ileri sürmüştür. Buna göre; başlangıçta galaksiler ve yıldızlar yoktu. Sadece kızgın ve radyasyon dolu bir gaz kütlesi vardı. Bu gaz salt hidrojendi. Kendi çekim gücünün etkisiyle sıkıştı ve sonra genişleyerek patladı. (Big Bang)

Çok büyük bir basınç altında ve akıl almaz ölçüde yüksek sıcaklıklarda  hidrojen çekirdekleri birleşerek ağır elementler oluşturdu. Böylece yıldızlar ve uyduları ile uzaydaki diğer kütleler oluştu.

2. Salınım Yapan Evren Teorisi:

Bu teori öncekini yadsımamakta ama bir adım daha ileriye götürmektedir. Bu genişlemenin hızı öyle büyüktür ki, çekim güçleri hiçbir zaman bunun önüne geçemez. Dolayısıyla genişleme bir kez başlamıştır ama bitmemiştir. Devam etmektedir ama durmayacaktır. Ancak madde yoğunluğu hayli yüksek bir düzeye ulaşınca, genişlemenin olayı çekim gücüyle ağırlaşabilir.

Şayet bu ağırlaşmanın sonucunda genişleme bir zaman diliminde sona erecek, kesinlikle duracak olursa yine sıkışma başlayacak, evren yine tek bir kütle olacak, ardından yine bir patlama oluşacak, bu ikinci patlamada ise bugünkü gibi değil, bambaşka bir evren oluşacaktır.

3. Duraklamalı Evren Teorisi:

Bu teori ötekilerden farlıdır. Evrenin gerek zaman gerekse uzay yönünden ne bir başlangıcı vardır ne de sonu. Galaksilerin birbirlerinden uzaklaşmasıyla yoğunluğun azalmasını dengeleyecek bir “madde yaratılışı” olması, üstelik bunun süreklilik göstermesi gerekir.

Evrenin çeşitli yerlerinde çok farklı yaşta galaksilerin bulunması, bu teoriyi desteklemektedir. Ancak “hiç yoktan madde yaratılışı” savı bilim dışı kalmaktadır. Nitekim günümüze kadar yapılmış olan tüm araştırmalar Lovosier’in özetle “Hiçbir şey yoktan var olmaz; var olan hiçbir şey yok olmaz.” İlkesinin doğruluığunu desteklemektedir.

Bu bağlamda tek bir nokta var; henüz kesin bir başarıya ulaşamamış bir nokta: Antimaddenin varlığı… Bir gün diyalektik olarak “madde”ye karşı bir “antimadde“nin varlığı kanıtlanırsa, böyle bir teoriye bakış tarzı da salt dinsel olmakla kalmaz; bilimsel bir h-nitelik kazanmaya doğru yönelebilir. Nitem-kim son yıllarda bu konu üzerinde birtakım deneyler yapılmakta olduğunu biliyoruz.

Canlıların Ortaya Çıkışı

Şayet üzerinde yaşadığımız şu dünyanın oluşumundan beri var olan koşullara objektif bir gözle bakacak olursak, bunların canlıların yaratılması bakımından çok kısıtlayıcı olduğu sonucuna varırız.

Evrende canlıların bildiğimiz türde yaşamalarını sağlayan bu koşulların oluşabilmesinin bilimsel bakımdan olasılığı pek zayıftır.

Ancak dikkat: Pek zayıftır; “kesinlikle olanaksız” değil!

Bu nedenle, başka dünyalarda da dünyamızdaki gibi, bizim bildiğimiz anlamda “yaşam” bulunabilir.

Dahası, başka dünyalarda bizim bilmediğimiz bir anlamda yaşam da olabilir. Buz yaşamın sadece bizim bildiğimiz tarzını biliyoruz; başka türleri de olabilir. Bizim onları bilmeyişimiz, onların olmadığını kanıtlamaz. Aksine, bizim onların var olabileceğini düşünmemiz, olabileceğini gösterir. Çünkü, insan evrende olmayan hiçbir şeyi düşünemez, tasarlayamaz. Şayet bu dünyada, çevremizde olmayan, bugüne dek görülmemiş, duyulmamış, hissedilmemiş bir şeyi düşünüp tasarlayabiliyorsak, işte o evrenin bir yerinde mutlaka var demektir.

İnsan düşüncesinin tarihsel gelişimine şöyle bir bakılınca, evrenin anlaşılması ile düşüncenin gelişimi arasında yakın bir ilişki olduğu görülmektedir.

Genellikle insan bilimsel dayanağı olmayan, kulaktan dolma ya da öncekilerin kendisine aktardığı bilgilerinin, bir diğer deyişle inanmış olduklarının bilimsel bilgilerle değişmesine, hele “yanlış” olduklarının kanıtlanmasına hep karşı çıkmıştır. Bu yüzden de insan, bilimin ortaya koyduğu yeni bulguları öğrenmeye, bunları anlamaya pek yanaşmaz. Yeni bilgilerin doğruluğunu sorgulamaya hatta çürütmeye girişse buna bir şey denilemez ama ne yazık ki hiç ilgilenmemeyi yeğlemektedir.

Buna karşın araştırıcıların, bilimcilerin çabaları durmaksızın sürmektedir.

İzleyen bölümde bu bağlamda bana çok çarpıcı gelen bir alıntıya yer vereceğim.


ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Ekim 02, 2009, 09:54:07 ös
Yanıtla #1

ooo Sayın Adam; affedersiniz ama bilinç düzeyiniz gereği bizlerden o kadar çok ileridesiniz ki, hem hızınıza yetişemiyor hem de çok derinlere kolaylıklara dalabiliyorsunuz. Kendimi şuanda bilgi okyanusunda ama boğulmaktan korkar biçimde hissediyorum. Açıkçası Size hayranlıkla gıpta ettiğimi söylemeliyim. Umarım bunun sırrını da bizlerden saklı tutmazsınız, diye düşünüyorum.

Saygı ve Sevgilerimle,
הדבר היחיד לשמור על אנשים בחיים הוא אהבה וכבוד

Aimer et être aimé c’est sentir le soleil des deux cotés.

«Ոսկե Տարիքը - Փոթորիկները, չի կարող կանխել մարդիկ սիրում են ծովը.


Ekim 02, 2009, 10:20:07 ös
Yanıtla #2

hem de çok derinlere kolaylıklara dalabiliyorsunuz.

kolaylıkla*

Yazım yanlışı yüzünden özür dilerim.
הדבר היחיד לשמור על אנשים בחיים הוא אהבה וכבוד

Aimer et être aimé c’est sentir le soleil des deux cotés.

«Ոսկե Տարիքը - Փոթորիկները, չի կարող կանխել մարդիկ սիրում են ծովը.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
2 Yanıt
4396 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 28, 2009, 06:04:48 ös
Gönderen: Prenses Isabella
0 Yanıt
3845 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 07, 2009, 08:11:26 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2410 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 07, 2009, 11:55:04 öö
Gönderen: ADAM
3 Yanıt
3758 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 09, 2009, 10:25:40 ös
Gönderen: Prenses Isabella
0 Yanıt
2708 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 08, 2009, 06:54:38 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2952 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 09, 2009, 12:37:23 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3266 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 09, 2009, 03:13:39 ös
Gönderen: ADAM
6 Yanıt
5459 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 10, 2009, 08:11:09 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
6461 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 10, 2009, 08:17:51 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2477 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 10, 2009, 11:30:28 öö
Gönderen: ADAM